... - Hatsukoi Kaze - ... Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 7, 8, 9, Sonraki |
Yazar
Mesaj
-------------------- 10+ Okuyucu-------------------
(Özellikle belirtmem gerekti. ^^'')
Bölüm 5 - Hyoukai (Donmuş Deniz)
Lulaba, 22 yıldır çalıştığı konakta böyle bir kasırga görmemişti. Küçük efendi ile babası normalde de her gün üç öğün kavga ederlerdi ama böylesini ilk kez görüyordu. Tam onların kavgasını dinlerken, aniden açılan kap ve küçük beyefendinin öfke dolu gözleri ile karşılaşınca şaşakaldı. Ardından gürleyen bir sesle tekrar irkildi.
- Lulaba! Şu akılsıza bir şeyler pişir de tıkınıp zıbarsın artık! Koynumda ne yılanlar büyütmüşüm meğersem! Sizin gibilere umut bağladım bir de! Çabucak adam olun da kurtulayım sizden! Zaten hata bendeydi başında!
Lulaba'nın şaşkınlıkları tepesine vurmuştu. Neredeyse korkusundan yere yatacak ve ölü taklidi yapacaktı.
- Madem o kadar çok istiyordun defolup gitmemi, neden annemle birlikte beni de gömmedin?! Böylece kurtulurdun işte! Hem madem hata sende, neden beni suçluyorsun?!
Lulaba en sonunda mutfağa kaçtı ve küçük beyefendinin en sevdiği kurabiyelerden koydu bir tabağa. Çok endişeliydi. Tonton yüzündeki üzüntü, her halinden belliydi. İlk kez böylesine acayip kavga etmişlerdi. Hele o küçük beyefendi, ergenlik çağına girdiğinden beri çok değişmişti. O sessiz çocuk herhalde dağa bayıra kaçmıştı.
Lulaba, İcharu'nun kapı çarpışıyla irkildi ve derin düşüncelerden sıyrılıp korkuyla izlemeye başladı. Fakat korkusunun yerini bir şefkat kapladı. Çünkü İcharu, salya sümük ağlıyordu. Resmen koca konağı seller götürecekti. Lulaba, İcharu'nun yanına oturdu ve çocuğun sırtına elini koydu. Masaya koyduğu kafasını kaldırdı ve gözyaşlarını ipek mendiliyle sildi. İcharu hala hıçkırıyordu.
- Lulaba dayanamıyorum. Artık canıma tak etti. Bir yandan Bayan Olleina, bir yandan babam olacak şu herif, bir yandan o yılanımsı şeytan Richaku, bir yandan kabusa dönen Yume... Her şey üzerime çöküverdi. Dayanamıyorum Lulaba. Ne olursun bir çözüm bul. Bir gün şu heriften kurtulmak için elimi kana bulayacağım.
Lulaba, 16 yıldır baktığı küçük beyefendinin bu kadar çaresiz olduğunu ve saçma laflar söylediğini ilk kez görüyordu.
- Aaaa, çok ayıp İcharu. Öyle laflar söyleme bakayım. O senin karnını doyuruyor.
- Lulaba sen de başlama ne olursun.
- Hayır canım, ben diyorum ki biraz dayan. Bu günler geçecek.
- Ne zaman geçecek? Hatırlıyorum da annem Richaku'ya da böyle söylerdi. ama şimdi Richaku'nun başına gelenlere bak. Üç kuruş para için vücudunu satı-
- Hayır hayır. Hiç o konulara girme. Richaku kaybedilmiş bir vaka. biraz daha dayan.
İcharu, iyi bir derin nefes çekti ve içinden ''Dayan, dayan, nereye kadar?'' dedi. Artık yorulmuştu, tüketmişlerdi gençliğini. Hele de Yume... ayağa kalktı ve Lulaba'ya dışarı çıkacağını söyleyerek ceketini kaptı. Biraz temiz hava, düşüncelerini düzenlemesine yardımcı olabilirdi belki...
_________________________________________________________
Dizleri titreyen Yume, savunmasız kaldığı şu konuşmada baya sıkılmıştı. Ne diyeceğini bilemez bir haldeydi. Halası onu fena bozguna uğratmıştı.
- Yume Misaki, şu andan itibaren değişeceksin. Nedir bu salak punk şeyleri!
Bir an şaşıran Yume, halasının gülümseyen dudaklarıyla karşılaşınca iyice afalladı. Hele de o gümüşi gözyaşları, aklından gitmeyecekti. Koşup halasına sarıldı. Halası da ona sıkı sıkı sarıldı.
- Tatlım, zaten kızımı kaybettiğimden beri sana bağladım umutlarımı. Seni de kaybettiğimi sandım. Lütfen geri dön benim Rüyalarımın Gülü...
Yume, aniden halasını kollarından kurtulup banyoya gitti. Geri döndüğünde ise o eski kahverengi saçları, sprey boyadan arınmış; güzel ela gözleri, makyaj gidince açılmıştı. Halası o kadar sevinmişti ki, hemen o gün dondurmacıya götürdü Yume'yi. İki ''küçük'' kız giyinip süslenip çıktılar sokağa.
Yume, gülümsediğini farketti. Demek ki Kunouki Obsesyonu denen iğrenç hastalık gidince, yeniden güneşi sevebiliyormuş. Yine eskisi gibi olmak güzel gelmişti çünkü o şu anda ''kendisiydi''. Mutluluk bile sevinmişti...
_______________________________________________________
Jini, Kat, Richaku ve Torrance... Okuldaki çetenin başları... Yume gibi saf bir kızı ağlarına çekmek çok kolay olmuştu onlar için. Kat, elindeki sigarayı tüttürürken, bir kabadayı ağzıyla planı tekrarladı.
- Bugün dondurmacıda gördüm onu. En azından bir saat orda olmalı bizim haspam. Çünkü o kokoş karı da yanındaydı.
Jini, bir avuç uyuşturucuyu içtikten sonra Kat'a döndü ve göz halkalarını büyüten bir şekilde bakarak konuştu.
- Tamam da kızım, geceye yetişebilecek miyiz? Hani bizim oğlanlar çağırdılar ya bizi evlerine? Yatakta biraz eğlenirdik...
- İyi ya gideceğiz ona da. Ama önce Yume'yi halledelim. Dondurmacıya bir baskın düzenleyelim.
İki kız birbirlerine yaklaşarak tekrarladılar planı.
_____________________________________________________
O mis gibi dondrumaların tadını almıştı almasına, yine de rahat değildi. Nedenini bilmiyordu. Köşede oturmuş dondurmasıyla oyayan İcharu'yu görünce, nedenini anladı. Ona bakmamaya çalışarak neşeli davrandı. Fakat başka bir rahatsızlık hissediyordu. Birden 10 kadar eli silahlı gencin içeri dalmasıyla anladı nedenini. Jini ve kabadayılar takımıydı dalanlar. Sarışın ve uzun boylu bir kız, Yume'ye yaklaştı ve yakasından tutup kaldırdı kızı havaya.
- Bizden bu kadar kolay kaçabileceğini mi zannettin? Kat, telefonları ve tüm iletişim araçlarını toplattır.
Yume'yi sertçe yere bırakırken, herkese tek tek baktı. Köşede sakince olanlara bakan İcharu'yu görünce, kurnazca gülümsedi.İcharu da bunu farketmiş olmalı ki, yılan gibi tısladı.
- Yaklaş. SEnin gibi bir ucubeden mi korkacağım?
Ayağa kalkmaya çalışan Yume, bu sözlerin icharu'dan çıktığına inanamadı.
İcharu'nun Jini'yi tek hamlede haklayıp, tüm silahlardan üstün bir çeviklikle kaçmayı başarışını da şaşkınlık içinde izledi. Ardından da İcharu koşup gitti kimbilir nereye. Kat onun arkasından intikam hırsıyla baktı fakat takip etmeme emrini de verdi. Belki de bu, Kat için çok büyük bir hataydı...
________________________________________________________
Hana, parkta biraz bisiklet bindiken sonra, anneannesiyle kaldığı küçük evine dönüyordu. Tam kapıya yaklaşmıştı ki, bir ambulansın orada beklemekte olduğunu farketti. Bisikleti yol kenarına bırakıp, koşarak ambulansa yaklaştı.
- Ne-ne oluyor burada?!
Oradaki görevli, çocuğa acıyan gözlerle baktı. Sonra derin bir nefes aldı. Ve o acınası soruyu soruverdi.
- O senin kimin oluyordu yavrum?
- K-kim?
- Bayan Madelene, kimin oluyordu senin?
- A-anneannem oluyordu.
Görevli çocuğa sarıldı ve cesaret vermeye çalışan, kırık umutlarla dolu bir ses tonuyla, ağır ağır müjdeyi verdi. Acı müjdeyi...
- Yavrum, anneannen, ağır bir kalp kriziyle, hayata veda etmiş. Komşular ona geleceklermiş fakat kapıyı çalıp da ses çıkmayınca meraklanıp kapıyı kırmışlar. içeride kadıncağızın ölüsü yatıyormuş.
Hana, ilk cümleden sonrasını duymamıştı. Duymak istemiyordu. Adamı sertçe itti. Gözleri dolmuştu. Geri geri adımlar atarak karşı çıkıyordu zayıf bir sesle.
- Yalan... Yalan söylüyorsun....O ölemez.... Ölmüş olamaz.... O benim tek arkadaşım.... Tek ailem.... Tek yakınım.... Olamaz.... Yalan söylüyorsun...
Ve oradan koşarak uzaklaştı. Koşuyordu, sanki anneannesine koşuyordu. Bir saat kadar koştuktan sonra tökezleyip yere kapaklandı. Kalkamadı. Yattığı yerde ağlamaya başladı.
________________________________________
Birkaç dakika içerisinde, dondurmacının önü polslerle kuşatılmıştı. İçeriye dalan sivil savunma ekibi, Jini ve çetesini tutukladılar. On kişilik ekip, polis arabasına götürülürken komiser, Yume'ye yaklaştı ve şefkat dolu bir ses tonuyla açıklama yaptı.
- Bizi çağıran çocuk, koşmaktan yorgun düştüğü için hastanede. Biraz dinleniyor. Bayılmış sanırım. Senin, onun arkadaşı olduğunu söylediler. İstersen görmeye git.
- Peki o çocuk kim?
- İcharu Ryuukuda.
Yume'nin bir an feleği şaştı. Donup kaldı orada. Halası, o gün yeterince macera yaşadıkları kanısına varıp kolundan çekiştirmeseydi, herhalde bütün gün orada dikilip duracaktı.
_____________________________________
Kıpkırmızı olmuş gözleri, bütün dikkatleri üzerine çekiyordu fakat bu, onun umrunda bile değildi. İsmini bile anneannesi koymuştu; ailesi, arkadaşı olmuştu. Nasıl bir anda kaybedebilmişti onu?
Bu düşünceler beynini yiyip bitirmeden önce eve varmalıydı. Her yere sinmiş hüzün kokusunu duyabiliyordu kapıdan girerken. Yukarı çıktı ve boylu boyunca uzandı yatağına. Bunun üstesinden gelmeliydi. Aciz olmayacaktı. Yüzünü yıkadı. O gün iyice dinlenecekti. Ertesi gün de iş arayacaktı. Anneannesi olsaydı böyle olmasını isterdi herhalde.
Gidip yüzünü yıkadı ve yiyecek bir şeyler hazırladı. Ardından da tüm albümleri çıkarıp yaydı salonun ortasına. Dolaptan, anneannesinin elbisesini getirdi. ona sarıldı ve albümlerdeki fotoğraflara tek tek baktı. Geriye iki albüm kaldığını farkettiğinde, saat akşamın yedisi olmuştu. Umrunda bile değildi. Diğer albümün kapağını açtığında, tamamen boş olduğunu farketti. Kapağa baktığında, üzerinde ''Hana'nın 16-20 Yaşlarındaki Albümü'' yazdığını gördü. Bunları hep anneannesi yazmıştı. Bir ağlamadır aldı yine. İçinden anneannesine söz verdi. O albüm hiç boş kalmayacaktı.
''En azından geleceği kadar belirsiz olmayacaktı fotoğrafları...''
*******************************************************
Umarım beğenmişsinizdir...
Yeni bölüm, biraz geç oldu ama....
Sevgiler,
Uchichi
(Özellikle belirtmem gerekti. ^^'')
Bölüm 5 - Hyoukai (Donmuş Deniz)
Lulaba, 22 yıldır çalıştığı konakta böyle bir kasırga görmemişti. Küçük efendi ile babası normalde de her gün üç öğün kavga ederlerdi ama böylesini ilk kez görüyordu. Tam onların kavgasını dinlerken, aniden açılan kap ve küçük beyefendinin öfke dolu gözleri ile karşılaşınca şaşakaldı. Ardından gürleyen bir sesle tekrar irkildi.
- Lulaba! Şu akılsıza bir şeyler pişir de tıkınıp zıbarsın artık! Koynumda ne yılanlar büyütmüşüm meğersem! Sizin gibilere umut bağladım bir de! Çabucak adam olun da kurtulayım sizden! Zaten hata bendeydi başında!
Lulaba'nın şaşkınlıkları tepesine vurmuştu. Neredeyse korkusundan yere yatacak ve ölü taklidi yapacaktı.
- Madem o kadar çok istiyordun defolup gitmemi, neden annemle birlikte beni de gömmedin?! Böylece kurtulurdun işte! Hem madem hata sende, neden beni suçluyorsun?!
Lulaba en sonunda mutfağa kaçtı ve küçük beyefendinin en sevdiği kurabiyelerden koydu bir tabağa. Çok endişeliydi. Tonton yüzündeki üzüntü, her halinden belliydi. İlk kez böylesine acayip kavga etmişlerdi. Hele o küçük beyefendi, ergenlik çağına girdiğinden beri çok değişmişti. O sessiz çocuk herhalde dağa bayıra kaçmıştı.
Lulaba, İcharu'nun kapı çarpışıyla irkildi ve derin düşüncelerden sıyrılıp korkuyla izlemeye başladı. Fakat korkusunun yerini bir şefkat kapladı. Çünkü İcharu, salya sümük ağlıyordu. Resmen koca konağı seller götürecekti. Lulaba, İcharu'nun yanına oturdu ve çocuğun sırtına elini koydu. Masaya koyduğu kafasını kaldırdı ve gözyaşlarını ipek mendiliyle sildi. İcharu hala hıçkırıyordu.
- Lulaba dayanamıyorum. Artık canıma tak etti. Bir yandan Bayan Olleina, bir yandan babam olacak şu herif, bir yandan o yılanımsı şeytan Richaku, bir yandan kabusa dönen Yume... Her şey üzerime çöküverdi. Dayanamıyorum Lulaba. Ne olursun bir çözüm bul. Bir gün şu heriften kurtulmak için elimi kana bulayacağım.
Lulaba, 16 yıldır baktığı küçük beyefendinin bu kadar çaresiz olduğunu ve saçma laflar söylediğini ilk kez görüyordu.
- Aaaa, çok ayıp İcharu. Öyle laflar söyleme bakayım. O senin karnını doyuruyor.
- Lulaba sen de başlama ne olursun.
- Hayır canım, ben diyorum ki biraz dayan. Bu günler geçecek.
- Ne zaman geçecek? Hatırlıyorum da annem Richaku'ya da böyle söylerdi. ama şimdi Richaku'nun başına gelenlere bak. Üç kuruş para için vücudunu satı-
- Hayır hayır. Hiç o konulara girme. Richaku kaybedilmiş bir vaka. biraz daha dayan.
İcharu, iyi bir derin nefes çekti ve içinden ''Dayan, dayan, nereye kadar?'' dedi. Artık yorulmuştu, tüketmişlerdi gençliğini. Hele de Yume... ayağa kalktı ve Lulaba'ya dışarı çıkacağını söyleyerek ceketini kaptı. Biraz temiz hava, düşüncelerini düzenlemesine yardımcı olabilirdi belki...
_________________________________________________________
Dizleri titreyen Yume, savunmasız kaldığı şu konuşmada baya sıkılmıştı. Ne diyeceğini bilemez bir haldeydi. Halası onu fena bozguna uğratmıştı.
- Yume Misaki, şu andan itibaren değişeceksin. Nedir bu salak punk şeyleri!
Bir an şaşıran Yume, halasının gülümseyen dudaklarıyla karşılaşınca iyice afalladı. Hele de o gümüşi gözyaşları, aklından gitmeyecekti. Koşup halasına sarıldı. Halası da ona sıkı sıkı sarıldı.
- Tatlım, zaten kızımı kaybettiğimden beri sana bağladım umutlarımı. Seni de kaybettiğimi sandım. Lütfen geri dön benim Rüyalarımın Gülü...
Yume, aniden halasını kollarından kurtulup banyoya gitti. Geri döndüğünde ise o eski kahverengi saçları, sprey boyadan arınmış; güzel ela gözleri, makyaj gidince açılmıştı. Halası o kadar sevinmişti ki, hemen o gün dondurmacıya götürdü Yume'yi. İki ''küçük'' kız giyinip süslenip çıktılar sokağa.
Yume, gülümsediğini farketti. Demek ki Kunouki Obsesyonu denen iğrenç hastalık gidince, yeniden güneşi sevebiliyormuş. Yine eskisi gibi olmak güzel gelmişti çünkü o şu anda ''kendisiydi''. Mutluluk bile sevinmişti...
_______________________________________________________
Jini, Kat, Richaku ve Torrance... Okuldaki çetenin başları... Yume gibi saf bir kızı ağlarına çekmek çok kolay olmuştu onlar için. Kat, elindeki sigarayı tüttürürken, bir kabadayı ağzıyla planı tekrarladı.
- Bugün dondurmacıda gördüm onu. En azından bir saat orda olmalı bizim haspam. Çünkü o kokoş karı da yanındaydı.
Jini, bir avuç uyuşturucuyu içtikten sonra Kat'a döndü ve göz halkalarını büyüten bir şekilde bakarak konuştu.
- Tamam da kızım, geceye yetişebilecek miyiz? Hani bizim oğlanlar çağırdılar ya bizi evlerine? Yatakta biraz eğlenirdik...
- İyi ya gideceğiz ona da. Ama önce Yume'yi halledelim. Dondurmacıya bir baskın düzenleyelim.
İki kız birbirlerine yaklaşarak tekrarladılar planı.
_____________________________________________________
O mis gibi dondrumaların tadını almıştı almasına, yine de rahat değildi. Nedenini bilmiyordu. Köşede oturmuş dondurmasıyla oyayan İcharu'yu görünce, nedenini anladı. Ona bakmamaya çalışarak neşeli davrandı. Fakat başka bir rahatsızlık hissediyordu. Birden 10 kadar eli silahlı gencin içeri dalmasıyla anladı nedenini. Jini ve kabadayılar takımıydı dalanlar. Sarışın ve uzun boylu bir kız, Yume'ye yaklaştı ve yakasından tutup kaldırdı kızı havaya.
- Bizden bu kadar kolay kaçabileceğini mi zannettin? Kat, telefonları ve tüm iletişim araçlarını toplattır.
Yume'yi sertçe yere bırakırken, herkese tek tek baktı. Köşede sakince olanlara bakan İcharu'yu görünce, kurnazca gülümsedi.İcharu da bunu farketmiş olmalı ki, yılan gibi tısladı.
- Yaklaş. SEnin gibi bir ucubeden mi korkacağım?
Ayağa kalkmaya çalışan Yume, bu sözlerin icharu'dan çıktığına inanamadı.
İcharu'nun Jini'yi tek hamlede haklayıp, tüm silahlardan üstün bir çeviklikle kaçmayı başarışını da şaşkınlık içinde izledi. Ardından da İcharu koşup gitti kimbilir nereye. Kat onun arkasından intikam hırsıyla baktı fakat takip etmeme emrini de verdi. Belki de bu, Kat için çok büyük bir hataydı...
________________________________________________________
Hana, parkta biraz bisiklet bindiken sonra, anneannesiyle kaldığı küçük evine dönüyordu. Tam kapıya yaklaşmıştı ki, bir ambulansın orada beklemekte olduğunu farketti. Bisikleti yol kenarına bırakıp, koşarak ambulansa yaklaştı.
- Ne-ne oluyor burada?!
Oradaki görevli, çocuğa acıyan gözlerle baktı. Sonra derin bir nefes aldı. Ve o acınası soruyu soruverdi.
- O senin kimin oluyordu yavrum?
- K-kim?
- Bayan Madelene, kimin oluyordu senin?
- A-anneannem oluyordu.
Görevli çocuğa sarıldı ve cesaret vermeye çalışan, kırık umutlarla dolu bir ses tonuyla, ağır ağır müjdeyi verdi. Acı müjdeyi...
- Yavrum, anneannen, ağır bir kalp kriziyle, hayata veda etmiş. Komşular ona geleceklermiş fakat kapıyı çalıp da ses çıkmayınca meraklanıp kapıyı kırmışlar. içeride kadıncağızın ölüsü yatıyormuş.
Hana, ilk cümleden sonrasını duymamıştı. Duymak istemiyordu. Adamı sertçe itti. Gözleri dolmuştu. Geri geri adımlar atarak karşı çıkıyordu zayıf bir sesle.
- Yalan... Yalan söylüyorsun....O ölemez.... Ölmüş olamaz.... O benim tek arkadaşım.... Tek ailem.... Tek yakınım.... Olamaz.... Yalan söylüyorsun...
Ve oradan koşarak uzaklaştı. Koşuyordu, sanki anneannesine koşuyordu. Bir saat kadar koştuktan sonra tökezleyip yere kapaklandı. Kalkamadı. Yattığı yerde ağlamaya başladı.
________________________________________
Birkaç dakika içerisinde, dondurmacının önü polslerle kuşatılmıştı. İçeriye dalan sivil savunma ekibi, Jini ve çetesini tutukladılar. On kişilik ekip, polis arabasına götürülürken komiser, Yume'ye yaklaştı ve şefkat dolu bir ses tonuyla açıklama yaptı.
- Bizi çağıran çocuk, koşmaktan yorgun düştüğü için hastanede. Biraz dinleniyor. Bayılmış sanırım. Senin, onun arkadaşı olduğunu söylediler. İstersen görmeye git.
- Peki o çocuk kim?
- İcharu Ryuukuda.
Yume'nin bir an feleği şaştı. Donup kaldı orada. Halası, o gün yeterince macera yaşadıkları kanısına varıp kolundan çekiştirmeseydi, herhalde bütün gün orada dikilip duracaktı.
_____________________________________
Kıpkırmızı olmuş gözleri, bütün dikkatleri üzerine çekiyordu fakat bu, onun umrunda bile değildi. İsmini bile anneannesi koymuştu; ailesi, arkadaşı olmuştu. Nasıl bir anda kaybedebilmişti onu?
Bu düşünceler beynini yiyip bitirmeden önce eve varmalıydı. Her yere sinmiş hüzün kokusunu duyabiliyordu kapıdan girerken. Yukarı çıktı ve boylu boyunca uzandı yatağına. Bunun üstesinden gelmeliydi. Aciz olmayacaktı. Yüzünü yıkadı. O gün iyice dinlenecekti. Ertesi gün de iş arayacaktı. Anneannesi olsaydı böyle olmasını isterdi herhalde.
Gidip yüzünü yıkadı ve yiyecek bir şeyler hazırladı. Ardından da tüm albümleri çıkarıp yaydı salonun ortasına. Dolaptan, anneannesinin elbisesini getirdi. ona sarıldı ve albümlerdeki fotoğraflara tek tek baktı. Geriye iki albüm kaldığını farkettiğinde, saat akşamın yedisi olmuştu. Umrunda bile değildi. Diğer albümün kapağını açtığında, tamamen boş olduğunu farketti. Kapağa baktığında, üzerinde ''Hana'nın 16-20 Yaşlarındaki Albümü'' yazdığını gördü. Bunları hep anneannesi yazmıştı. Bir ağlamadır aldı yine. İçinden anneannesine söz verdi. O albüm hiç boş kalmayacaktı.
''En azından geleceği kadar belirsiz olmayacaktı fotoğrafları...''
*******************************************************
Umarım beğenmişsinizdir...
Yeni bölüm, biraz geç oldu ama....
Sevgiler,
Uchichi
''Haruki suzukeru, Allen!''
''Zavallı şeytan, ruhunun kurtarılmasına izin ver!''
Alıntı:
Ya burda benibir gülme aldı ki sorma!!!!!!!!
Gözlerimden yaşlar çıktı resmen. Hiç beklemiyordum. Çünkü en sevdiğim bir arkadaşım da böyle konuşuyor ve bi an ondan duyduğum sözleri burda görünce çok komik geldi
Güzel bir bölümdü. Küçük beyefendiyi çok sevdim ve ayrıca sonunda kızımız da yola gelmiş, bunlımdan kurtulmuş
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥
Teşekkürler Yukiş ablam. Hızlısın bugünlerde.
Orası gerçekten gülünmelik bir yerdi. Denk getirmiş olmam güzel.
Eee, senin sayende yola geldi, kurtuldu Kunouki hastalığından.
Orası gerçekten gülünmelik bir yerdi. Denk getirmiş olmam güzel.
Eee, senin sayende yola geldi, kurtuldu Kunouki hastalığından.
''Haruki suzukeru, Allen!''
''Zavallı şeytan, ruhunun kurtarılmasına izin ver!''
Ya çok güzel bir bölümdü... Yani olaylar bayağı alevlenmeye başladı. Şu çete de iğrençmiş hani... Yani bizim Kujou'nun çetesini bile sollamışlar... Neyse bizim Yume'miz eskiye dönü ya bu iyi... Acaba Hana bu hikayede nasıl bir rol üstlenecek merak ediyorum... İcharu çok iyi çocuk ya...
Devamını çok merak ediyorum Uchichi'ciğim...
Saygı ve Sevgilerimle...
Devamını çok merak ediyorum Uchichi'ciğim...
Saygı ve Sevgilerimle...
mangaka_sym yazmış:
Mangaka'cım, her zamankinden farklı olarak (nedense???) üç kat daha fazla sevindim yorumuna.
Kujou'nun çetesi haa.... İpucu buldumm!
Neyse, çete gerçekten iğrençti, isteyenler olursa onlar hakkında kısa bir yazı yazabilirim. ama yani sonuçta hapse gittiler, değl mi?
Hana'nın hikayedeki rolü, ilerleyen bölümlerde güzel olacak. Alın bakem ipucu. İcharu harbi iyi çocuk.
Yukikocum, boşver karıştırman doğal. Bazen ben bile karıştıtıyorum.
''Haruki suzukeru, Allen!''
''Zavallı şeytan, ruhunun kurtarılmasına izin ver!''
Uchiha_Avenger yazmış:
Allaaaaa!!!... Tutmayın beni!... Hobaaaa!!!... Döktürmeyen kalmasın!... Yandan! -Sağdan! -Soldan! Hadi hep birlikte, dökülmedik kurt bırakmam ben bu fanda! İfadelere daha fazla çiftetelli ikonları koymalıyız. Bi coşma göstergesiyle olmuyor. Ben annemin zorla çekeleyerek götürdüğü, sonradan çaktırmadan motive olduğum düğünlerde bile bu kadar kıvırmadım. Yume'nin ağzından (daha doğrusu fikirlerinden) böyle bir söz duydum ya, coşmazsam hasetimden çatlarım orta yerimden. HELAL BE UCHİKOLATAM! BAL DAMLUYOR AĞZUNDAN YA!.
(Çok büyük bi tepki farkındayım. Ama sewincimden "ölmek" üzereyim. [Bu günlerde "ÖLMEK" fiilini olur olmaz kullanır oldum. Hayırdır inşallah. Cidden bende psikoloji denen soyut kavram yok oldu ya ])
Hmmmm...Kıvırırken de klavye kullanabiliyor muşum demek ki. Bak bunu da farkettiğim iyi oldu. Ama sanırım yoruma geçmek en iyisi olacak.
Öncelikle ben direk şu beni neşelendiren paragrafa gelmeden, içimden "Way bee!!! İcharu neymiş öyle!" diye geçirdim. Haksız mıyım ama.O masum,şefkatli,yumuşacık( )gözlüklü ifadenin altında, nası bi çocuk varmış öyle ya! Acaba Yume olanları anlatsa, gaza gelip de Kunouki'nin kafasını gözünü patlatır mı? Cidden bu sahneyi görmek isterim. Ama yapmaz, mangakanın da dediği gibi, iyi çocuk. Bu kadar coşabileceğini sanmıyorum.Gerçi...Burası bıcırık hanımın marifetli fanı. Sağı solu bir değil, her an her şey çıkabilir bi yerden...
Arkadan bizim evde sevinç naraları. Bi bakmışım, yüksek dalgalı ince sesten monitör sallanıyor.Hani okul dahtalarına bişi sürtünce ciyaaaaaaaakkkk yapan bi ses çıkar ya!Tıpkısının aynısı! Yume'nin kafasına saksı düşmüşcesine irkmesi, ve hayırdır inşallah diyerek özüne dönmesi,VE BOMBA CÜMLE! Bayıldım ben oraya ya! Hakeden kişileri yerden yere vurmakta üstüne yok bidenem. Yürü ya!Kim tıtar seni.Hatta söyle, tutan olursa, ben de onu kovalamazsam!
Şu çete meselesi. Gerçekten iğrenççç kişilik tanımına uymak için uğraşıyorlar. Ama sonları...İbreti alem olsun diye taksime çıkarmak lazım böylelerini. Orda, İcharu'nun cevap da süperdi. Ama Yume koşsun, elinde çiçek böcek bi geçmiş olsun desin. Daha güzel olicek. Ya, nası beceriyosun böyle yazmayı ya! Gerçekten anlatılıcak kelime bulamıyorum.
Hana... Wah zawallım, burda da çıktı bi trajedi. Üzüldüm ananesine. Acısını iyi anlıyorum. Çok güldük, çok ağlarık hesabı. Gözlerim doldu...
-Ey, cemaat-ı müslümin!Merhumeyi nası bilirdiniz?
-Ya ne bilmesi imam amca! Bismillah fana girdiğiyle öldüğü bir oldu kadının ya! Ama Allah taksiratını affetsin. Topraa bol,mekanı cennet olsun. (Cemaat=Aminnn[İğrencim, biliyorum ])
Evet...Yine iyice coşageldim. Ama bu hafta ilaç gibi geldi bu bölüm. Onu da söyliyim bidenem. Senin bölüm kadar bi yorum oldu. Ama kıvırırken de yazmanın tadı bi ayrı oluyormuş canumm. Hep senin yüzünden. Böyle güzel yazınca, maşşala coşuyorum yorumlarda. Kusuruma bakmayın artık.
Dewamını bekliyorum (İfade=masum, yumuşacık... )
Bebeküm, o kadar uzun bir mesaj yazmışsın ki, okumam 3 dakikamı aldı. Ama yorumuna da çok sevindim bea! Yalnız fazla coşma, yoksa moniştörle birlikte güm diye aşşağa! (Allah saklasın! [Parmakları vuruyoruz kafalara! ])
Ve cidden saçmalama! Seni öldüreni öldürürüm ve ölüm yüzünden ölerek ölmeni engellerim. Yani öyle bişeyler.
Neyse, ben en iyisi yeni bölümle cevap vereyim....
Ve cidden saçmalama! Seni öldüreni öldürürüm ve ölüm yüzünden ölerek ölmeni engellerim. Yani öyle bişeyler.
Neyse, ben en iyisi yeni bölümle cevap vereyim....
''Haruki suzukeru, Allen!''
''Zavallı şeytan, ruhunun kurtarılmasına izin ver!''
8. sayfa (Toplam 9 sayfa) [ 85 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |