Before the Dawn ~ Aeron'un Dramı Sayfaya git: 1, 2, 3, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Soğuktu. Çok soğuk...
Acımasız ve psikopatça bir gülümseme suratında belirmişti , anın tadını çıkarıyordu. Açlığını ve susuzluğunu az sonra giderecekti , ama acele etmeye gerek yoktu ; nasıl olsa bolca vakti vardı.
Yağmurlu bir geceydi...Soğuk ve karanlık...Onun da en sevdiği havaydı zaten. Yağmurun kendisini ıslatmasını her zaman sevmişti...Özellikle öldürmeden önce ona iyi geliyordu. Soğuk onu daha da uyandırıp , işine daha konsantre oluyordu.
Beyaz takım elbisesi ve dantel fuları ile eski zamanlardan gelmiş bir aristokrat gibi gözüküyordu. Islak uzun , ay ışığı gibi gümüşi saçlarını yüzünden çeken adam sağ eline baktı ve suratındaki gülümseme biraz daha psikopat hale geldi. Demir eldivenindeki biçimsiz yansımasını görünce , içindeki güç duygusu daha da kabardı.
Büyük bir evin dışında duruyordu. Oldukça heybetli bir villaydı , ama gecenin karanlığında çok az görülebiliyordu , evin ışıkları yanmasına rağmen. Gecenin o haşin karanlığında kaybolmuştu... Adam , pencereye doğru gözlerini dikerek ordaki manzarayı süzdü ; mutlu bir aile portresi. Anne , baba ve bir kız. Ah ne kadar tatlı değil mi? Hep birlikte kıkır kıkır gülüyorlardı , dertsiz tasasız... Fakat az sonra başlarına ne geleceğini bilmiyorlardı. Yazık...
''Baba sen inanılmazsın!'' dedi kız kıkır kıkır gülerek. Artık nefes almakta bile zorlanıyordu , hayatında böylesine güldüğünü hatırlamıyordu. Karnını tuta tuta antika eşyalarla süslenmiş salonun en nadide koltuğunu gülmekten sallıyordu. Ama babası bunu umursamıyordu ; en nadide parça olmasına rağmen.
Kızın sarıya yakın ela gözleri , geceden bile daha kara saçları ve porselen bebeklerden bile daha beyaz ve pürüsüz teniyle bir kediyi andırıyordu. Uğursuz zannedilen ama eşsiz güzelliğe ve gizeme sahip bir kara kedi gibi.
''Tamam Ae bu kadar gülmek yeterli yoksa nefessiz kalacaksın.'' dedi babası gülmesini zor tutarak. Yaşına rağmen oldukça genç gösteriyordu. Aynı kızınınki gibi onunda porselen bir teni vardı. Saçları arkaya yapıştırılmış ve hafif beyazlamıştı , yarısı siyah yarısı beyaz gibiydi. Gülerken gözlerini kısınca oldukça tatlı gözüküyordu , ela gözlerinin güzelliği o zaman çıkıyordu.
Daha sonra bir kahkaha daha da duyuldu , annesi de dayanamamıştı. O da kızı gibi gülmeye başlamıştı , ama tek fark onun nefessiz kalma gibi bir tehlikesi yoktu. Omuzları ise şiddetlice sarsılıyordu gülmekten , kızıl kahve saçları ise omuzlarına daha da yayılıyordu. Oldukça sevimli bir siması vardı , kızgınlıktan suratını buruştursa bile insanın içini ısıtacak kadar güzeldi. Michael , işte Eva'nın bu haline bayılıyordu. Her zaman onu büyüleyen bir güzelliği vardı. Çok zarif ve iyi niyetli birisiydi. Birlikte onca yıl geçirmesine rağmen hala ilk günkü gibi seviyordu onu. Birlikte neler yaşamamışlardı ki...
Bugün Aeron'un 19. yaşgünüydü. Hep birlikte kutlama faslını geçip pastadan bir kırıntı bile kalmayıncaya kadar tıka basa yedikten sonra , antikalarla dolu salonda eski günleri yad ediyorlardı. Michael , kızına onun 6 yaşındayken çekilmiş bir bale gösterisinin fotoğrafını göstermişti. Ve Aeron ise hemen gülmeye başladı çünkü bu resimdeki komik anıları hala daha unutmamıştı.
Aeron, babasının ve annesinin bu fotoğraf süprizini çok komik ve bir o kadar da ilginç bulmuştu. ''19. yaşgününde eski anılara yolculuk... Güzel bir hediye...'' dedi dakikalarca gülmesinin ardından zar zor.
Ve aniden annesi ve babasının gülümsemesinin kaybolduğunu farketti. Ayağa aniden kalkmışlardı ve suratlarında korkunç bir ifade vardı. Aeron annesini ve babasını hiç böylesine gerilmiş görmemişti.
'Ne oldu anne?'' dedi anlam verememişçesine. Sonra farketti ki annesinin gözleri sabit bir yere kilitlenmişti. Bir şeye bakıyordu. Neye bakıyordu?
Aeron, kafasını çevirdi ve karşılaştığı manzaraya daha da anlam verememeye başladı. Kapının orada beyaz takım elbiseli ve uzun , gümüşi saçlı bir adam vardı. Suratında ise anlamsız bir gülümseme...
upuzun bir aradan sonra ff ortamına tekrar döndüm (: tabi onca zamanda stephen king ve dan brown okuyunca insanında cinayet ff si yazası geliyor elbette neyse buyrun okuyun ^^
senseilerin en güzeli integraya çok teşekkürler.o olmasaydı bunu yazamazdım
Acımasız ve psikopatça bir gülümseme suratında belirmişti , anın tadını çıkarıyordu. Açlığını ve susuzluğunu az sonra giderecekti , ama acele etmeye gerek yoktu ; nasıl olsa bolca vakti vardı.
Yağmurlu bir geceydi...Soğuk ve karanlık...Onun da en sevdiği havaydı zaten. Yağmurun kendisini ıslatmasını her zaman sevmişti...Özellikle öldürmeden önce ona iyi geliyordu. Soğuk onu daha da uyandırıp , işine daha konsantre oluyordu.
Beyaz takım elbisesi ve dantel fuları ile eski zamanlardan gelmiş bir aristokrat gibi gözüküyordu. Islak uzun , ay ışığı gibi gümüşi saçlarını yüzünden çeken adam sağ eline baktı ve suratındaki gülümseme biraz daha psikopat hale geldi. Demir eldivenindeki biçimsiz yansımasını görünce , içindeki güç duygusu daha da kabardı.
Büyük bir evin dışında duruyordu. Oldukça heybetli bir villaydı , ama gecenin karanlığında çok az görülebiliyordu , evin ışıkları yanmasına rağmen. Gecenin o haşin karanlığında kaybolmuştu... Adam , pencereye doğru gözlerini dikerek ordaki manzarayı süzdü ; mutlu bir aile portresi. Anne , baba ve bir kız. Ah ne kadar tatlı değil mi? Hep birlikte kıkır kıkır gülüyorlardı , dertsiz tasasız... Fakat az sonra başlarına ne geleceğini bilmiyorlardı. Yazık...
''Baba sen inanılmazsın!'' dedi kız kıkır kıkır gülerek. Artık nefes almakta bile zorlanıyordu , hayatında böylesine güldüğünü hatırlamıyordu. Karnını tuta tuta antika eşyalarla süslenmiş salonun en nadide koltuğunu gülmekten sallıyordu. Ama babası bunu umursamıyordu ; en nadide parça olmasına rağmen.
Kızın sarıya yakın ela gözleri , geceden bile daha kara saçları ve porselen bebeklerden bile daha beyaz ve pürüsüz teniyle bir kediyi andırıyordu. Uğursuz zannedilen ama eşsiz güzelliğe ve gizeme sahip bir kara kedi gibi.
''Tamam Ae bu kadar gülmek yeterli yoksa nefessiz kalacaksın.'' dedi babası gülmesini zor tutarak. Yaşına rağmen oldukça genç gösteriyordu. Aynı kızınınki gibi onunda porselen bir teni vardı. Saçları arkaya yapıştırılmış ve hafif beyazlamıştı , yarısı siyah yarısı beyaz gibiydi. Gülerken gözlerini kısınca oldukça tatlı gözüküyordu , ela gözlerinin güzelliği o zaman çıkıyordu.
Daha sonra bir kahkaha daha da duyuldu , annesi de dayanamamıştı. O da kızı gibi gülmeye başlamıştı , ama tek fark onun nefessiz kalma gibi bir tehlikesi yoktu. Omuzları ise şiddetlice sarsılıyordu gülmekten , kızıl kahve saçları ise omuzlarına daha da yayılıyordu. Oldukça sevimli bir siması vardı , kızgınlıktan suratını buruştursa bile insanın içini ısıtacak kadar güzeldi. Michael , işte Eva'nın bu haline bayılıyordu. Her zaman onu büyüleyen bir güzelliği vardı. Çok zarif ve iyi niyetli birisiydi. Birlikte onca yıl geçirmesine rağmen hala ilk günkü gibi seviyordu onu. Birlikte neler yaşamamışlardı ki...
Bugün Aeron'un 19. yaşgünüydü. Hep birlikte kutlama faslını geçip pastadan bir kırıntı bile kalmayıncaya kadar tıka basa yedikten sonra , antikalarla dolu salonda eski günleri yad ediyorlardı. Michael , kızına onun 6 yaşındayken çekilmiş bir bale gösterisinin fotoğrafını göstermişti. Ve Aeron ise hemen gülmeye başladı çünkü bu resimdeki komik anıları hala daha unutmamıştı.
Aeron, babasının ve annesinin bu fotoğraf süprizini çok komik ve bir o kadar da ilginç bulmuştu. ''19. yaşgününde eski anılara yolculuk... Güzel bir hediye...'' dedi dakikalarca gülmesinin ardından zar zor.
Ve aniden annesi ve babasının gülümsemesinin kaybolduğunu farketti. Ayağa aniden kalkmışlardı ve suratlarında korkunç bir ifade vardı. Aeron annesini ve babasını hiç böylesine gerilmiş görmemişti.
'Ne oldu anne?'' dedi anlam verememişçesine. Sonra farketti ki annesinin gözleri sabit bir yere kilitlenmişti. Bir şeye bakıyordu. Neye bakıyordu?
Aeron, kafasını çevirdi ve karşılaştığı manzaraya daha da anlam verememeye başladı. Kapının orada beyaz takım elbiseli ve uzun , gümüşi saçlı bir adam vardı. Suratında ise anlamsız bir gülümseme...
upuzun bir aradan sonra ff ortamına tekrar döndüm (: tabi onca zamanda stephen king ve dan brown okuyunca insanında cinayet ff si yazası geliyor elbette neyse buyrun okuyun ^^
senseilerin en güzeli integraya çok teşekkürler.o olmasaydı bunu yazamazdım
--Kamina-sama is love--
Deviantart: [Bağlantı]
Spoiler:
eheh saol inti-san (: yeni bölüm yolda yakında gelecek *-*
--Kamina-sama is love--
Deviantart: [Bağlantı]
Spoiler:
Karanlıktı. Çok karanlık... Hissedemiyordu hiç birşey. Hatırlayamıyordu artık. Anılar yavaş yavaş beyninden uçup gitmeye başlıyordu. Hani derlerdi ya hayatı film şeridi gibi önünden geçmek... İşte onu bile göremeden karanlığa hapsolmuştu. Yalnız. Soğuk. Karanlık. Ölüm işte bu üç şeyden oluşan dipsiz çukurdur. Asla kaçamazsın. Asla saklanamazsın. Bir gün gelir ki , sen daha hayata başlayamadan alır içine. Yer seni. Çiğner kalleşçe. Dişleri seni ezer , zalimce. Yutar , acımadan...
Gene sıradan bir gün. Okul yolunda yavaş adımlarla ilerleyen gece saçlı kızın canı sıkkındı biraz. Heralde bugün tarih sınavı olacağından dolayıydı. O kadar da çalışmıştı halbuki. Şimdi sınavdan sonra hocaya bu durumu nasıl izah edeceki acaba?
Ama derinlerde , bunun öyle olmadığını biliyordu. Sarımsı gözleri etrafta dolanıyordu ama anlamsız , boş boş bakıyordu. Sanki birisi onun duygularını çalmış gibi hissediyordu. Bomboş bir bez bebek gibi derdi hep bu hisse. Aynen de öyleydi. Ruhsuz bir beden aynı küçükken oynadığınız o şirin mi şirin bir bez bebek gibidir.
Okula yaklaşırken , okulun bahçesinde yığılmış bir kalabalık ve polis arabaları gördü , içindeki merak duygusu uyandı. Uzun zamandır hissetmediği duygulardan bir tanesiydi. Merak dolu haliyle bacakları otomatiğe takmış gibi o kalabalıklığa ilerliyordu. Kalbi hızlıca atmaya başlamıştı , bu hissi de ne zamandır duyumsamıyordu. Adrenalin vücudunda hızlıca yol katetmeye başladı , sanki adrenalin hormonuyla dolu bir havuzda yüzüyordu. Birşeylerin ters gittiğinden emindi. Ama ne?
Kalabalığı elleriyle zorla yararak herkesin merakla baktığı şeye o da ortak oldu. Ve o an içinden birşeylerin kopup gittiğini , sanki küçük bir yaratığın vücudundan parçalar koparıp götürdüğünü hissetti.
Kalabalığın ortasında bir ceset vardı. Tek kelimeyle vahşetti. Cesette sayılamayacak bıçak darbeleri vardı. Acımadan vurmuştu hançeri anlaşılan. Canlı renk yoktu kırmızıdan başka. Ama cesetteki en korkunç şey bu değildi. Göğsünde bir yanık izi vardı , kömürleşmiş gibi. Ve bu yanık izi bir eli andırıyordu. Dibinde yattığı duvarda ise kanlarla birşey çizilmişti. Bir işaret.
İçiçe geçmiş iki daire ve ortasında da üç tane daha daire vardı. En dışındakinde, anlaşılamayan harflerle birşeyler yazılmıştı. Ama anlamak mümkün değildi. Sanki başka bir dilde yazılmıştı. Kiril alfabesini andırıyordu ama değildi.
Aeron o an öldüğünü zannetti. Uzun bir zaman önceki anıları beynine akmaya başlamıştı. Sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi. O korkunç manzara tekrar önündeydi. Annesi bağırıyordu çığlıklarla. Çığlıklar hiç susmuyordu. Beyaz takım elbiseli adam ona acımadan işkence ediyordu. Elini onun göğsüne bastıran adam bağıra bağıra gülüyordu. Enerjinin damarlarında aktığını hissediyordu. Güçlüydü artık. Onu hiçbirşey yenemezdi.
Etrafta beyaz , şimşek gibi şeyler çakıyordu. Oda tamamen beyaz ve kırmızıdan ibaret gibi gözükmeye başlamıştı. Beyaz , şimşek , kırmızı ise kandı.
''HAYIR!'' diye bir haykırış duyuldu babasından. Karısı önünde ölüyordu ama onun yapabileceği birşey yoktu. İşte bu en acı verici olan şeydi. Onun için canını feda edebilirdi ama yapamadı. Onun hayatta kalması için kendi beş para etmez et yığını bedenini onun önüne atabilirdi. Ama yapamadı.
Yapamadı.
Beyaz şimşekler aniden söndü. Ve ev sessiz bir karanlığa gömüldü. Adamın üstü başı kırmızı lekelerle doluydu. Bir annenin kanlarıyla...
Kadın ise tanınamaz haldeydi. Çürümüş bir bedendi sanki beyaz takımlı adamın ayaklarının dibindeki. Onun hemen arkasındaki duvarda ise kanlarla çizilmiş bir işaret vardı. İşkence sırasında duvardaki işaret kendi kendine var oluyordu. Kurbanın kanıyla...
Adam geriye doğru döndü ve ayaklarının dibindeki çaresiz adama acımasız gözlerle baktı. ''Yazık'' dedi üzülmüş numarası yaparak.
---
Birden gözlerinin kapandığını hissetti. Sonsuz bir hüzün onu ele geçirmişti. Ruhunun vücudunu terkettiğini düşünmeye başlamıştı. Ve sonra çığlıklar tekrar duyuldu. Tekrar... Tekrar...
''Aeron!! İyi misin?'' dedi nar saçlı bir kız panikle. Nina McGlynn , çok sevdiği arkadaşı bayılınca onu kucağına alıp revire götürmüştü. Narı andıran saçları , koyu zeytin yeşili gözleri ve vücudunu saran , sanki kolu , bacağı gibi başka bir uzuv olarak gördüğü düşük bel pantolonu ve uğurluk diye hiç çıkarmadığı siyah bir kolyeyle oldukça şirin gözüküyordu. Görünüşü gibi kendisi de şirindi , çok tatlı , sevecen ve dostu Aeron için herşeyi yapabilecek kadar fedakar birisiydi. O , bu dünyaya gelen nadir kanatsız meleklerden biriydi.
''İyiyim Nina... İyiyim'' dedi Aeron zorla. Gördüğü şey hala daha gözünün önünden gitmemişti. O cesedi gördükten sonraki hatırladığı o korkunç gece iki ay önce olmuştu. Ama o geceki travmadan dolayı hafızasını kaybetmişti. Taa ki şimdiye kadar...
''Ordaki ceset kimindi Nina?'' dedi Aeron kendini zorlayarak. Konuşmaya gücü kalmamıştı.
''Okuldan bir öğrencinin. Ama kim yapar ki bunu?'' dedi inanmayan gözlerle. O da şoku atlatamamıştı ama iyi olmaya çalışıyordu.
Aeron bunun cevabını az biraz hatırlıyor gibiydi...
Nina karakterini Yukiko'ya ithaf ediyorum (:
Gene sıradan bir gün. Okul yolunda yavaş adımlarla ilerleyen gece saçlı kızın canı sıkkındı biraz. Heralde bugün tarih sınavı olacağından dolayıydı. O kadar da çalışmıştı halbuki. Şimdi sınavdan sonra hocaya bu durumu nasıl izah edeceki acaba?
Ama derinlerde , bunun öyle olmadığını biliyordu. Sarımsı gözleri etrafta dolanıyordu ama anlamsız , boş boş bakıyordu. Sanki birisi onun duygularını çalmış gibi hissediyordu. Bomboş bir bez bebek gibi derdi hep bu hisse. Aynen de öyleydi. Ruhsuz bir beden aynı küçükken oynadığınız o şirin mi şirin bir bez bebek gibidir.
Okula yaklaşırken , okulun bahçesinde yığılmış bir kalabalık ve polis arabaları gördü , içindeki merak duygusu uyandı. Uzun zamandır hissetmediği duygulardan bir tanesiydi. Merak dolu haliyle bacakları otomatiğe takmış gibi o kalabalıklığa ilerliyordu. Kalbi hızlıca atmaya başlamıştı , bu hissi de ne zamandır duyumsamıyordu. Adrenalin vücudunda hızlıca yol katetmeye başladı , sanki adrenalin hormonuyla dolu bir havuzda yüzüyordu. Birşeylerin ters gittiğinden emindi. Ama ne?
Kalabalığı elleriyle zorla yararak herkesin merakla baktığı şeye o da ortak oldu. Ve o an içinden birşeylerin kopup gittiğini , sanki küçük bir yaratığın vücudundan parçalar koparıp götürdüğünü hissetti.
Kalabalığın ortasında bir ceset vardı. Tek kelimeyle vahşetti. Cesette sayılamayacak bıçak darbeleri vardı. Acımadan vurmuştu hançeri anlaşılan. Canlı renk yoktu kırmızıdan başka. Ama cesetteki en korkunç şey bu değildi. Göğsünde bir yanık izi vardı , kömürleşmiş gibi. Ve bu yanık izi bir eli andırıyordu. Dibinde yattığı duvarda ise kanlarla birşey çizilmişti. Bir işaret.
İçiçe geçmiş iki daire ve ortasında da üç tane daha daire vardı. En dışındakinde, anlaşılamayan harflerle birşeyler yazılmıştı. Ama anlamak mümkün değildi. Sanki başka bir dilde yazılmıştı. Kiril alfabesini andırıyordu ama değildi.
Aeron o an öldüğünü zannetti. Uzun bir zaman önceki anıları beynine akmaya başlamıştı. Sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi. O korkunç manzara tekrar önündeydi. Annesi bağırıyordu çığlıklarla. Çığlıklar hiç susmuyordu. Beyaz takım elbiseli adam ona acımadan işkence ediyordu. Elini onun göğsüne bastıran adam bağıra bağıra gülüyordu. Enerjinin damarlarında aktığını hissediyordu. Güçlüydü artık. Onu hiçbirşey yenemezdi.
Etrafta beyaz , şimşek gibi şeyler çakıyordu. Oda tamamen beyaz ve kırmızıdan ibaret gibi gözükmeye başlamıştı. Beyaz , şimşek , kırmızı ise kandı.
''HAYIR!'' diye bir haykırış duyuldu babasından. Karısı önünde ölüyordu ama onun yapabileceği birşey yoktu. İşte bu en acı verici olan şeydi. Onun için canını feda edebilirdi ama yapamadı. Onun hayatta kalması için kendi beş para etmez et yığını bedenini onun önüne atabilirdi. Ama yapamadı.
Yapamadı.
Beyaz şimşekler aniden söndü. Ve ev sessiz bir karanlığa gömüldü. Adamın üstü başı kırmızı lekelerle doluydu. Bir annenin kanlarıyla...
Kadın ise tanınamaz haldeydi. Çürümüş bir bedendi sanki beyaz takımlı adamın ayaklarının dibindeki. Onun hemen arkasındaki duvarda ise kanlarla çizilmiş bir işaret vardı. İşkence sırasında duvardaki işaret kendi kendine var oluyordu. Kurbanın kanıyla...
Adam geriye doğru döndü ve ayaklarının dibindeki çaresiz adama acımasız gözlerle baktı. ''Yazık'' dedi üzülmüş numarası yaparak.
---
Birden gözlerinin kapandığını hissetti. Sonsuz bir hüzün onu ele geçirmişti. Ruhunun vücudunu terkettiğini düşünmeye başlamıştı. Ve sonra çığlıklar tekrar duyuldu. Tekrar... Tekrar...
''Aeron!! İyi misin?'' dedi nar saçlı bir kız panikle. Nina McGlynn , çok sevdiği arkadaşı bayılınca onu kucağına alıp revire götürmüştü. Narı andıran saçları , koyu zeytin yeşili gözleri ve vücudunu saran , sanki kolu , bacağı gibi başka bir uzuv olarak gördüğü düşük bel pantolonu ve uğurluk diye hiç çıkarmadığı siyah bir kolyeyle oldukça şirin gözüküyordu. Görünüşü gibi kendisi de şirindi , çok tatlı , sevecen ve dostu Aeron için herşeyi yapabilecek kadar fedakar birisiydi. O , bu dünyaya gelen nadir kanatsız meleklerden biriydi.
''İyiyim Nina... İyiyim'' dedi Aeron zorla. Gördüğü şey hala daha gözünün önünden gitmemişti. O cesedi gördükten sonraki hatırladığı o korkunç gece iki ay önce olmuştu. Ama o geceki travmadan dolayı hafızasını kaybetmişti. Taa ki şimdiye kadar...
''Ordaki ceset kimindi Nina?'' dedi Aeron kendini zorlayarak. Konuşmaya gücü kalmamıştı.
''Okuldan bir öğrencinin. Ama kim yapar ki bunu?'' dedi inanmayan gözlerle. O da şoku atlatamamıştı ama iyi olmaya çalışıyordu.
Aeron bunun cevabını az biraz hatırlıyor gibiydi...
Nina karakterini Yukiko'ya ithaf ediyorum (:
--Kamina-sama is love--
Deviantart: [Bağlantı]
Spoiler:
Ba-yıl-dım!!!
Baş kahramanın yakın dostu olmak bana büyük onur verdi
Ama Aeron için endişe ediyorum. Bu kadar büyük vahşeti atlatması çok zor olacak. Hey, Nina vardı di mi! Yardım ederim ona
Neyse, yeni bölümü büyük merakla bekliyorum
Baş kahramanın yakın dostu olmak bana büyük onur verdi
Ama Aeron için endişe ediyorum. Bu kadar büyük vahşeti atlatması çok zor olacak. Hey, Nina vardı di mi! Yardım ederim ona
Neyse, yeni bölümü büyük merakla bekliyorum
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥
Sevgili Rain-ch@n...evet ilk yazdığın dakkadan beri okuyorum ....
bilerek yorum yapmadım olayların nasıl gelişeceğini gözlemek için ...
kafam da enterasan sorular dolanmıyor değil ama yinede akışına bırakmayı tercih ettim .
Rain-Chan ...
Güzelll ,performansın çok iyi ...ince eleştirilere daha sonra girmek istiyorum...müsaden olursa ...
not1: flim gibi king vari entel bi anlatım güsel ,
bi amatöre göre oldukça güselll hemde ...
not2:duvardaki isareti bize göstermen çok hooştu ...kendimizi orada gibi hissettirecek bir ayrıntı ...
ELLERİNE SAĞLIK hayatım...
bilerek yorum yapmadım olayların nasıl gelişeceğini gözlemek için ...
kafam da enterasan sorular dolanmıyor değil ama yinede akışına bırakmayı tercih ettim .
Rain-Chan ...
Güzelll ,performansın çok iyi ...ince eleştirilere daha sonra girmek istiyorum...müsaden olursa ...
not1: flim gibi king vari entel bi anlatım güsel ,
bi amatöre göre oldukça güselll hemde ...
not2:duvardaki isareti bize göstermen çok hooştu ...kendimizi orada gibi hissettirecek bir ayrıntı ...
ELLERİNE SAĞLIK hayatım...
Nemesis Divinaya sonsuz tesekkürlerimi sunarım ....cici kyo'm seviyorum seni...
_______________________
Yorumlarınız için çok teşekkürler ^^ ve işte yeni bölüm.
Revirin kapısı yavaşça açıldı ve içeriye bir hemşire gayet sakin ve ürkek adımlarla içeri girdi. Sarışın birisiydi , suratında hemşirelere uygun bir gülümseme vardı. Ama bu zorlama bir gülüştü aslında. Çünkü o da cesedi görmüştü...
Aeron ise kılını bile kıpırdatmamıştı. Gözleri boş boş etrafta süzülüyordu. İçinden yırtılana kadar ağlamak istiyordu ama ağlama yeteneğini kaybetmişti sanki. Gözyaşları kurumuştu , bu dayanılmaz acı ona bu şeyden mahrum bırakmıştı. Ağlamak bile çok zordu. Herşey artık çok zor. Nefes almak gibi basit bir refleks bile ona ıstırap veriyordu. Ciğerlerini söküyordu hava , hunharca. Hiçbirşey algılayamıyordu , düşünemiyordu. Düşünme yetisini de kaybetmişti , diğer kaybettiği şeyler gibi. Ailesi , herşeyden çok sevdiği ailesini kaybetmişti. Eve giren bir yabancı onun hayatını karartmıştı. Melek gibi beyaz kılıklı ama içi aslında şeytanın ta kendisiydi.
Hemşire ona sakinelştirici iğne yapmak için hazırlıklarını yapıyordu. Ama bir yandan da göz ucuyla kızı izliyordu. ''Yazık'' diye düşündü acırcasına. Kıza gerçekten acıyordu , acaba neden böyle üzgündü? Nedenini bilse bile ona yardım edemeyeceğini biliyordu. Sonsuz bir hüzün çukurunda kaybolmuştu gece saçlı kız. Ona el uzatıp bataklıktan çekip almak mümkün değil gibiydi... Haklıydı da...
Aeron hemşiredeki iğneyi görünce korkunç bir çığlık attı. Öylesine yüksekti ki , tüm reviri inletmişti resmen. Aeron'un diplerde kalmış korkuları yavaşça gün yüzüne çıkıyordu. Çok küçükken iğneden korkardı. Ama o zamanlarda böylesine, sanki ölecekmiş gibi korkmuyordu. Ama şimdi ölesiye korkuyordu.
''Aeron! Neyin var?!'' dedi Nina paniklercesine. O da çok panik olmuştu , özellikle Aeron'un suratındaki o ifadeyi gördükten sonra iyicene midesi altüst oldu. Neler oluyordu?
''BENDEN O ŞEYİ UZAKLAŞTIR!!'' diye çığlık attı Aeron korkuyla. Sanki o iğne onu öldürecekti. Gene o korkunç gecedeki acıyı tekrar yaşayacaktı. Ve kendini sandalyeden yere doğru fırlattı. Geri geri sürünerek duvar dibine kadar ilerlerdi. Ölüm, tam karşısında ona şaşkınlıkla bakan hemşirenin elindeki iğnedeydi.
''Aeron!!'' dedi Nina daha da endişelenerek. Arkadaşı anlaşılan çok ama çok etkilenmişti. Yapabileceği birşeyler düşünüyordu ama aklı sanki onunda durmuştu. Aeron'a doğru yaklaşırken , onun yaptığı uzaklaştırma ve korunma refleksleri, kaskatı kalmasına sebep olmuştu.
''Merak etme! Sana zarar vermeyeceğim'' dedi hemşire sakin sakin elindeki iğneyi saklayarak. Onu bir şekilde kendine getirmenini bir yolunu arıyordu. Aeron'a doğru bir adım attı ve revir bir kez daha çığlıklarla doldu taştı.
''BENİ ÖLDÜRME!! LÜTFEN BENİ ÖLDÜRME!!'' diye bağırdı Aeron yırtılırcasına. Ve aylardır yapamadığı şeyi , hüngür hüngür ağlamayı , o an gerçekleştirdi. Hıçkıra hıçkıra...
En iyi arkadaşının odasındaydı. Pencereden sızan batan güneşin ışıkları onun porselen yüzüne vuruyordu. Oda pembe renk ağırlıklıydı. Her yerde sevimli ve şirin bir sürü peluş vardı. Tüm peluşlar Aeron'a doğru gülümsüyordu sanki. Aeron ise umursamadan arkadaşının yatağında uyuyordu. Melek gibiydi suratı. Gözyaşları yüzünde kuruyan bir melek.
Nina yavaşça kapıyı aralayıp arkadaşına baktı. Yüzünde içten bir merhamet ifadesi belitrmişti. Arkadaşını sonunda huzurlu bir şekilde görmenin verdiği sevinçle daha da gülümsedi. Ve sessiz adımlarla odadan içeri girdi. Mışıl mışıl uyuyan arkadaşının başında dikildi. ''Ne kadar masum bir yüzü var'' diye düşündü. Acaba şimdi ne görüyordu rüyasında diye de merak etti. Ama merakı birden kursağında kaldı. Çünkü Aeron gözlerini açmıştı.
''Günaydın Ae'' dedi Nina gülümseyerek. Aeron ise hafifçe tebessüm ederek karşılık verdi. Ve çatlak bir sesle ''Günaydın.'' dedi.''Ne zamandır buradayım ben?'' diye sordu merakla. Çünkü kendini asırlardır uyuyormuş gibi hissediyordu.
''Yaklaşık 3 gündür desem güler misin?'' dedi Nina esprili bir biçimde.''Sende çok feci ağır bir uyku var''
Aeron ise derin bir iç çekerek elini suratına koydu. Bir ton dayak yemiş gibiydi. Animelerde izlediği o karetecilerden birisiyle kavga edip feci dövülmüş gibiydi bu hissettiği.
''Kendini nasıl hissediyosun?''
''Feci dayak yemiş gibi.''
''Merak etme iyileşirsin''
Bu küçük konuşmadan sonra Aeron yavaşça gözlerini kapadı. Derin bir uykuya tekrar yolculuğa çıktı. Nina ise onu rahatsız etmeden yavaşça odadan çıktı. Arkadaşını azıcık ta olsa iyi görmek onu kat kat mutlu etmişti.
-----
Aeron uyanmış , pencereden dışarıya mahzun mahzun bakıyordu. Gece ne kadar da güzeldi. Ama o bunu düşünmüyordu. Anne ve babasını öldüren o caniyi düşünüyordu. Düşündükçe daha da intikam hissiyle yanıp tutuşuyordu. O beyaz saçlı cani adamı, onun aynı annesini ve babasını öldürdüğü gibi kalleşçe , işkence çektire çektire öldürmek istiyordu. Cani adamın kurbanlarına çektirdiklerini kendi elleriyle tattırmak istiyordu. Eğer şu an mümkün olsaydı , gözünü kırpmadan onun beynini tek bir kurşunla dağıtmıştı.
''Vay! Şuna bakın koca uykucu uyanmış.'' dedi Nina esprili bir giriş yaparak. Ve onun yanına yavaşça oturdu. ''İyi misin?'' diye de sormayı ihmal etmedi.
Aeron sadece kafasını sağa sola sallayarak ona sessizce cevabı verdi. Hayır. Nina ise dostane bir edayla en yumuşak sesiyle ''Peki anlatmak ister misin?'' dedi. Ve Aeron başladı anlatmaya.
--
Nina , Aeron sözlerini bitirdikten sonra donakalmıştı. Hayatında böyle korkunç birşey duymamıştı. Diyebilecek hiçbir sözü yoktu. Hiçbirşey düşünemez olmuştu. Ama yapabildiği tek şey Aeron'a kucak açıp sarılmak ve onun hüngür hüngür ağlamasına seyirci kalmaktı. Arkadaşı çok ama çok acı çekmişti... Çok fazla acı... İnsanın kaldıramayacağı bir acı...
''Ben onu bulacağım. Ve yemin ediyorum , çekeceği işkenceden sonra ölmek için dizlerime kapanacak...'' dedi Aeron hiç görülmemiş bir öfkeyle. İntikam duygusu kanını kaynatmıştı...
Revirin kapısı yavaşça açıldı ve içeriye bir hemşire gayet sakin ve ürkek adımlarla içeri girdi. Sarışın birisiydi , suratında hemşirelere uygun bir gülümseme vardı. Ama bu zorlama bir gülüştü aslında. Çünkü o da cesedi görmüştü...
Aeron ise kılını bile kıpırdatmamıştı. Gözleri boş boş etrafta süzülüyordu. İçinden yırtılana kadar ağlamak istiyordu ama ağlama yeteneğini kaybetmişti sanki. Gözyaşları kurumuştu , bu dayanılmaz acı ona bu şeyden mahrum bırakmıştı. Ağlamak bile çok zordu. Herşey artık çok zor. Nefes almak gibi basit bir refleks bile ona ıstırap veriyordu. Ciğerlerini söküyordu hava , hunharca. Hiçbirşey algılayamıyordu , düşünemiyordu. Düşünme yetisini de kaybetmişti , diğer kaybettiği şeyler gibi. Ailesi , herşeyden çok sevdiği ailesini kaybetmişti. Eve giren bir yabancı onun hayatını karartmıştı. Melek gibi beyaz kılıklı ama içi aslında şeytanın ta kendisiydi.
Hemşire ona sakinelştirici iğne yapmak için hazırlıklarını yapıyordu. Ama bir yandan da göz ucuyla kızı izliyordu. ''Yazık'' diye düşündü acırcasına. Kıza gerçekten acıyordu , acaba neden böyle üzgündü? Nedenini bilse bile ona yardım edemeyeceğini biliyordu. Sonsuz bir hüzün çukurunda kaybolmuştu gece saçlı kız. Ona el uzatıp bataklıktan çekip almak mümkün değil gibiydi... Haklıydı da...
Aeron hemşiredeki iğneyi görünce korkunç bir çığlık attı. Öylesine yüksekti ki , tüm reviri inletmişti resmen. Aeron'un diplerde kalmış korkuları yavaşça gün yüzüne çıkıyordu. Çok küçükken iğneden korkardı. Ama o zamanlarda böylesine, sanki ölecekmiş gibi korkmuyordu. Ama şimdi ölesiye korkuyordu.
''Aeron! Neyin var?!'' dedi Nina paniklercesine. O da çok panik olmuştu , özellikle Aeron'un suratındaki o ifadeyi gördükten sonra iyicene midesi altüst oldu. Neler oluyordu?
''BENDEN O ŞEYİ UZAKLAŞTIR!!'' diye çığlık attı Aeron korkuyla. Sanki o iğne onu öldürecekti. Gene o korkunç gecedeki acıyı tekrar yaşayacaktı. Ve kendini sandalyeden yere doğru fırlattı. Geri geri sürünerek duvar dibine kadar ilerlerdi. Ölüm, tam karşısında ona şaşkınlıkla bakan hemşirenin elindeki iğnedeydi.
''Aeron!!'' dedi Nina daha da endişelenerek. Arkadaşı anlaşılan çok ama çok etkilenmişti. Yapabileceği birşeyler düşünüyordu ama aklı sanki onunda durmuştu. Aeron'a doğru yaklaşırken , onun yaptığı uzaklaştırma ve korunma refleksleri, kaskatı kalmasına sebep olmuştu.
''Merak etme! Sana zarar vermeyeceğim'' dedi hemşire sakin sakin elindeki iğneyi saklayarak. Onu bir şekilde kendine getirmenini bir yolunu arıyordu. Aeron'a doğru bir adım attı ve revir bir kez daha çığlıklarla doldu taştı.
''BENİ ÖLDÜRME!! LÜTFEN BENİ ÖLDÜRME!!'' diye bağırdı Aeron yırtılırcasına. Ve aylardır yapamadığı şeyi , hüngür hüngür ağlamayı , o an gerçekleştirdi. Hıçkıra hıçkıra...
En iyi arkadaşının odasındaydı. Pencereden sızan batan güneşin ışıkları onun porselen yüzüne vuruyordu. Oda pembe renk ağırlıklıydı. Her yerde sevimli ve şirin bir sürü peluş vardı. Tüm peluşlar Aeron'a doğru gülümsüyordu sanki. Aeron ise umursamadan arkadaşının yatağında uyuyordu. Melek gibiydi suratı. Gözyaşları yüzünde kuruyan bir melek.
Nina yavaşça kapıyı aralayıp arkadaşına baktı. Yüzünde içten bir merhamet ifadesi belitrmişti. Arkadaşını sonunda huzurlu bir şekilde görmenin verdiği sevinçle daha da gülümsedi. Ve sessiz adımlarla odadan içeri girdi. Mışıl mışıl uyuyan arkadaşının başında dikildi. ''Ne kadar masum bir yüzü var'' diye düşündü. Acaba şimdi ne görüyordu rüyasında diye de merak etti. Ama merakı birden kursağında kaldı. Çünkü Aeron gözlerini açmıştı.
''Günaydın Ae'' dedi Nina gülümseyerek. Aeron ise hafifçe tebessüm ederek karşılık verdi. Ve çatlak bir sesle ''Günaydın.'' dedi.''Ne zamandır buradayım ben?'' diye sordu merakla. Çünkü kendini asırlardır uyuyormuş gibi hissediyordu.
''Yaklaşık 3 gündür desem güler misin?'' dedi Nina esprili bir biçimde.''Sende çok feci ağır bir uyku var''
Aeron ise derin bir iç çekerek elini suratına koydu. Bir ton dayak yemiş gibiydi. Animelerde izlediği o karetecilerden birisiyle kavga edip feci dövülmüş gibiydi bu hissettiği.
''Kendini nasıl hissediyosun?''
''Feci dayak yemiş gibi.''
''Merak etme iyileşirsin''
Bu küçük konuşmadan sonra Aeron yavaşça gözlerini kapadı. Derin bir uykuya tekrar yolculuğa çıktı. Nina ise onu rahatsız etmeden yavaşça odadan çıktı. Arkadaşını azıcık ta olsa iyi görmek onu kat kat mutlu etmişti.
-----
Aeron uyanmış , pencereden dışarıya mahzun mahzun bakıyordu. Gece ne kadar da güzeldi. Ama o bunu düşünmüyordu. Anne ve babasını öldüren o caniyi düşünüyordu. Düşündükçe daha da intikam hissiyle yanıp tutuşuyordu. O beyaz saçlı cani adamı, onun aynı annesini ve babasını öldürdüğü gibi kalleşçe , işkence çektire çektire öldürmek istiyordu. Cani adamın kurbanlarına çektirdiklerini kendi elleriyle tattırmak istiyordu. Eğer şu an mümkün olsaydı , gözünü kırpmadan onun beynini tek bir kurşunla dağıtmıştı.
''Vay! Şuna bakın koca uykucu uyanmış.'' dedi Nina esprili bir giriş yaparak. Ve onun yanına yavaşça oturdu. ''İyi misin?'' diye de sormayı ihmal etmedi.
Aeron sadece kafasını sağa sola sallayarak ona sessizce cevabı verdi. Hayır. Nina ise dostane bir edayla en yumuşak sesiyle ''Peki anlatmak ister misin?'' dedi. Ve Aeron başladı anlatmaya.
--
Nina , Aeron sözlerini bitirdikten sonra donakalmıştı. Hayatında böyle korkunç birşey duymamıştı. Diyebilecek hiçbir sözü yoktu. Hiçbirşey düşünemez olmuştu. Ama yapabildiği tek şey Aeron'a kucak açıp sarılmak ve onun hüngür hüngür ağlamasına seyirci kalmaktı. Arkadaşı çok ama çok acı çekmişti... Çok fazla acı... İnsanın kaldıramayacağı bir acı...
''Ben onu bulacağım. Ve yemin ediyorum , çekeceği işkenceden sonra ölmek için dizlerime kapanacak...'' dedi Aeron hiç görülmemiş bir öfkeyle. İntikam duygusu kanını kaynatmıştı...
--Kamina-sama is love--
Deviantart: [Bağlantı]
Spoiler:
1. sayfa (Toplam 3 sayfa) [ 23 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |