Geçmiş Rüzgar (Bölüm 8) Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
Anime Manga Forum -> Fan Fiction |
Yazar
Mesaj
Bunu başka bir sitede yazıyorum.En sıcak bölümler orada.Aslında orada bitirdikten sonra burada yayınlamam daha uygun olurdu.Ancak konu olarak çok basit bir yapıyı ele aldım bununla birlikte hikayenin bitmesi 50'li bölümleri bulurdu.Burada kalıp kalmama gibi durumum da olabilir Bir zahmet bu hikayeyi o sitede okuyan kişiler spoiler vermesin xD Ve üşengeçliğim sayesinde tanıtım bölümünü ilk bölüm olarak geçirdim
Bölüm1
2. bölüm
3. bölüm
Bu iki katil kardeşin yaptığı cinayetlerin ardı arkası yoktu.Hanabi’yi kaçırıp, Namikawa’yı ağır biçimde yaraladılar.Bütün bu olayları bir binanın çatısından izleyerek gülümseyen bir kişi vardı.Yine o serseri tip, Hajime.Namikawa yerde yatarken kardeşlerden güçlü olanı kızı tuttu.Diğeri ise kolundan…Pençelerini uzattı ve Hanabi’nin kolunu kesecekken oturduğu yerden kalktı ve aşağı inmek için yürüdü.Çatının kenarında dengesini kurmaya çalışarak yürüyen Hajime’yi fark etmeleri uzun sürmedi.Gözlerini kıstı ikiside…Bunu çabucak fark etti ve konuşmaya başladı Hajime:
-Çok ilginç bir olay olmadığını düşündüm ancak o çocuktan yayılan etkili sıcaklık ilgimi çekti.Ama buna değmediğini düşünüyorum.Siz devam edin (!)
Siz bunu söyleyen bir insanı serbest bırakır mısınız?Elbette kimse bırakmaz.Burada da bu olay oldu.Kardeşler daha bir kızdı.Hanabi’yi bıraktılar ve Hajime’ye yöneldiler.Çatının kenarında durdu ve hala dengesini sağlamak için elini yanlara uzatmaktaydı.Kardeşlerin odağı ona yönelmişti.
-Burayı nasıl buldun?
Hajime biraz şaşırmış gibi görünmeye çalıştı.Aksine hiç şaşırmamıştı “Wow, demek siz bizim dilimizi de konuşabiliyorsunuz.Etkileyici.Sizin yerinizi bulmak mı?Açıkça görülüyor burası.Ah elbette etrafına ördüğünüz duvar, koruma kalkanı gibi iş yapıyor.
İki kardeş şaşkına dönmüştü.Bu kadar sakince karşılarında konuşan kimse olmamıştı o ana değin.Ayrıca o kalkanı (duvarı) fark eden kimse olmamıştı ki o duvarın arkasındaki gerçeği gören de olmamıştı.Biraz suskun durdular.Hajime sıkılmıştı anlaşılan ki çatıdan aşağı atladı.İki ayağı üzerine durdu.Buna daha da bir şaşırdı iki katil…Bunu hiçbir insan yapamazdı.Hajime pek de aldırmadı.Yüzünde garip bir gülümseme belirdi.
-Pekala şimdi soru sorma sırası bende.
Parmaklarını şıklatarak devam etti
-İlk soru ben neden sizin yolunuz daha doğrusu buradaki tek çıkışın önündeyim?
Tekrar parmağını şıklattı.
-Soru iki…Şu anda neden ayaklarınızın altında bir karartı var?
İki kardeş ayaklarının altına baktı.Evet, gerçekten de bir gölge vardı.Hajime tekrar parmaklarını şıklattı
-Veee son soru…
Elini düşünürmüş gibi yanağına koydu ve gözlerini kapatarak gülümsedi bu defa
-Hayatlarınızın birinin elinde olduğunu düşünürmüşçesine titremektesiniz? Kardeşler bunu duyduklarında gerçekten titrediklerinin farkına vardılar.Kendi hakimiyetlerini yitirdiler
Hajime çok pis sırıttı bu sefer
-Sizinde insanlardan farkınız yok.Altınızdaki gölgeyi gördüğünüzde çok büyük bir süpheye düştünüz.Ama şu önünüzdeki binanın gölgesi olduğunu fark etmediniz.Neden?Çünkü kafanız çok karışıktı.Varlığımı da bu yüzden gizleyebildim ya.Sizler o ikisi ile meşguldünüz.Bu yüzden başka şeylerin varlığını dikkate almadınız.Ayrıca gözlerinizin görme kabiliyeti insanlardan daha düşük.Neden mi bir insan çaprazındaki demiri fark eder.Ama siz fark edemediniz.Güçlü olan yaratık yanına baktı.Biraz eğrilmiş demiri fark etti.Eğer oraya azıcık daha yaklaşsaydı demire çarpabilirdi.
Devam etti Hajime.
-Aklınız o kadar karışık ki…Kızın kaçtığını dahi fark edemediniz.
İki kardeş bir anda irkildi.Kızın olduğu yere baktı.Yoktu.Kaçmıştı…Çok sinirlendiler…Kızın kaçmasına fırsat veren Hajime’ye saldırdılar.Ancak onların üzerine atılmasıyla yere serilmeleri bir oldu.Hajime hafifçe güldü. “Çok yavaşsınız…” Bu iki kardeşe hiç acımadı.
“İnsanlara zarar veren kimseleri asla affedemem ki sizler birer yaratıksanız hepinizi doğramam gerekir” dedikten sonra orada eğrilmiş demiri yerinden çıkardı ve güçlü olan kardeşe fırlattı.Etrafa kan sıçramıştı.Evet iri kardeş ölmüştü.Zayıf olan ise orada şaşkınca bakıyordu.Kaçmaya yeltendi ancak nafile…Hayatı boyunca en kötü rakibiydi o…Kuuseki Hajime…Küçük olanında kaderi diğeri gibi oldu.Bir kez olsun korkmuş ifadesini takınmadı.”Demek sizinde kanınız varmış” Bunu söyledikten sonra Namikawa’ya yöneldi.Hanabi olup bitenleri iki binanın arasındaki boşluğa saklanarak izlemişti.Doğruca koştu Hajime Namikawa’ya elini uzatacakken kız onun önünde durdu.Kollarını açıp ağabeyini korurmuşçasına bağırdı “Ona Yaklaşma!” Hajime bu kez normal bir biçimde gülümsedi “Ne kadar bağırırsan bağır bu duvar sesini asla geçirmedi.Düşmanların çok güçlüler size göre.” Hanabi’nin başını okşayıp oradan ayrıldı.Son olup bitenleri Namikawa görmüştü.Korkusundan hareket edememiş değildi.Nedense Hajime’ye güven duymuştu.Bu yüzden sesini çıkarmamıştı.
Bölüm 4
Namikawa ayağa kalkmak için uğraştıysa da nafileydi.Hanabi gittikçe endişeleniyordu.”Sen burada bekle ağabey ben yardım çağıracağım” Kızı durdurmak istese de yapamadı Namikawa.On dakika sonra yardım gelmişti.Hastaneye kaldırılmıştı.Hanabi de biricik ağabeyi ile birlikte anbulansa bindi.
O sırada Seminer başlamıştı.Herkes yerlerini almıştı.Müdür mikron ile konuşmaya başladı.
“Dünyanın dört bir tarafında haber olan gazetelerde en büyük puntolar ile yazılar Kolsuz Cinayetler ne yazık ki bu bölgede oluyor.Veliler endişelenmeyin.Bizim yüksek korumamız çocuklarınızı koruyacaktır.Herkesin içi huzur dolsun.Bizler bu ülkenin en iyi okulları arasındayız hayır en iyi okulu biziz….”
Müdür konuşmasına devam ederken kapının önünden bir ses yükseldi.
-Ah, gerçekten mi?
Hajime duvara yaslanmış küstahça bir tavırla konuşuyordu “Bu bir seminerden daha çok övünme ve reklam duyurusuna benziyor”
Müdür küplere binmişti.Bu kadar küstah konuşan birine karşı sakin davranmaya çalıştı.Eğer böyle sıradan birine çok kızarsa kesinlikle saygısını yitirirdi.Bu yüzden elinden geldiğince kibar davrandı.
-Sizi buralarda ilk görüşüm daha yeni gelmiş olmalısınız adınız nedir?
Hajime başını yana çevirip küstahça konuşmaya devam etti
-Kuuseki Hajime.
-Bakın Kuuseki-san…
Hajime durumdan hoşnut olmamışa benziyordu
-Kuuseki diye bir isme san eki getirmek çok aptalca.Uyumlu değil bence Hajime-san’ı tercih ederim.
Müdür iyice kızmıştı ki artık kendisine hakim olamıyordu
-Bak çocuk bana bir daha buraya gelirsen!
Hajime’nin yüzü bulutlandı o anda “Çocuk mu?” dedi yavaşça.
-Bak moruk yaşımın 22 olmasına rağmen bana çocuk diyebilmen çok aptalca oldu.Buna pişman olabilirsin.
Hajime müdüre pis bir bakış attı.O anda kapı aniden binbir parçaya bölündü.Hajime sırıtarak küstahça bakmaya devam etti
-Sonunun böyle olmasını istemiyorsan benimle bir daha böyle konuşmazsın.
Müdür korkusundan titremeye başladı.Hayatı boyunca o kadar korkusuz bakışları olan kimseyi görmemişti.Onun bir samuray olduğunu düşündü.Titreyerek cevap verdi “Sen bir samuray mısın?”
Hajime gülmeyi kesti.Ciddileşmişti.Bir süre sessizce bekledi herkes.
Bu durumu bozan kişi de Hajime oldu.Bir elini beline koydu ve gözlerini kapatarak diğer eli hafifçe havada konuştu “Hadi hadi…!Samuray da nereden çıktı?Ah, elbette şu kapının bir çok parçaya ayrılması seni bu düşünceye itti.İnsanlar ne kadar aptalca şeyler söyleyebiliyor”
Bir süre sessizlik oldu tekrar Hajime bozdu gene
-Şu… Adı neydi.Namize, Namike, Namikaze ah elbette!
Parmağını şıklattı.
-Namikawa!Katsuyuki Namikawa!
Namikawa’nın ailesi şaşkındı.Hajime ise normal bir haber verirmişçesine pat diye söyledi “Ağır bir biçimde yaralandı” O anda her şey olup bitti.Namikawa’nın annesi ve babası bir anlığına şaşkınlığın ardından büyük bir endişe ile salonun dışına çıktılar.Hajime arkalarından yürüyerek konuştu “Gerçekten garip!Hastaneye kaldırıldığını söylemeden siz o yöne yöneldiniz.Asıl soru da şu hangi hastane?”
Namikawa’nın babası arkasına döndü hayalet gibi yürüdü.Hajime’nin yakasına yapıştı.
“Hangi Hastane!?” Hajime davranışlarına ve ses tonuna birazcık endişe katmak istedi ama bunu da eline yüzüne bulaştırdı “Hadi ama…Biraz sakin ol.Kanto Merkez Hastanesinde”
Hajime’nin yakasını bıraktı Namikwa’nın babası.Doğruca o hastaneye yöneldiler.Hajime arkalarından normal bir ifade ile baktı.Ardından yüzünde pis bir gülüş belirdi “Eğlenceli olacak gibi”
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm1
Spoiler:
Bulutlar havada asılı kalmıştı.Güneş ufukta daha yeni görünüyorken, sokak lambaları hala yanıyorken caddelerdeki işleksizlik ve sessizlik bütünüyle bozulmuştu.Bir grup genç koşuşturuyordu arkalarında ise polisler…Sabahın erken saatlerinde bu kapkaç çetesini çökertmeye çalışıyorlardı ancak çok küçük bir detay atlandığı için ellerinden adamları kaçırmışlardı.
Hiç durmadan soluksuzca ilerledi bu kovalamaca.Çete izlerini kaybettirmek için başka bir sokağa yöneldi ve tüm hızlarıyla koşmaya devam ettiler.Tamda ana caddeye çıkacaklarken iki sokağın kesiştikleri yerden bir kişi çıkıyordu.Bunu pek de aldırmadılar ve koştular.Haliyle de sokaktan geçen adama çarptılar.Aldırmadan koşamaya devam ettiler.Düşen kişi bundan hiç de hoşnut olmamıştı.Düştüğü yerden kafasını hafif çevirip koştukları yöne baktı.Parlayan iki çift kırmızı göz ve bu daha başlangıçtı.
Çete koşuşturmaya devam ediyordu.Birisi kıllanmış olacaktı ki arkasına bakma gereği duydu.Polislere izlerini kaybetmişti.Ancak arkalarından gelen biri vardı.Gittikçe daha da yaklaşıyordu.Kendileri koşuyor ve arkalarındaki adam ise yürüyordu buna bir türlü anlam veremedi ve durumu liderlerine bildirme kararı aldı.Önüne döndü.
-Kaptan arkamızda bir adam var!
Liderleri arkasına baktı.Gerçekten de bir adam vardı.Kendileri koşuyor ancak o adam yürüyordu o da bir türlü anlam veremedi ve birazda olsa ürktü.Önüne döndüğünde bir şeyi fark etti.Şu anda hiç ilerlemiyorlardı.Koştuklarına emindi.Ayaklarına baktı.Altlarında siyah bir şey vardı.İyice korkmuştu.Şu anda peşlerindeki kişi onların yanındaydı ve pis bir gülüş ile onlara bakıyordu.Her biri arkasına baktı.Tüm hızlarıyla koştular ama nafile.Milimetre dahi ilerleyemediler.Sonunda beklemekten sıkılmıştı.Bir adım attı ve adımını atar atmaz bütün adamlar yere yığıldı.Doğrulmaya çalıştılar bazıları oturma pozisyonu almıştı.Takip eden kişi önlerinde durdu ve sırıtışını hiç bozmadı.Gölgesi adamların üzerine düştüğünde bağırışlar hiç durmadı. “Yapma!” “Hayır!” Kemiklerin kırılış sesleri (!) ve daha fazlası yankılandı sokaklarda.Polisler çığlık seslerinin olduğu yere geldiklerinde biraz önce yakalamaya çalıştıkları çetenin bütün üyelerinin bazılarının kemiklerini kırılmış ve hepsini dövülmüş halde buldular.Polisler çete üyelerini ambulans yardımı ile hastaneye taşıdılar.Bunu kim yapmış olabilirdi bir yandan da düşündüler.Ancak pek de kafa yormadılar.Sonucunda yakalanan kişilerin hepsi en az bir adam öldürmüştü.Bunu fazlasıyla hak etmişlerdi.
Dendiği gibi bu sadece bir başlangıçtır.Daha olaylar rayına oturmamış ve gerçekler su üstüne çıkmamıştır.
İnsanların belki de hiç düşünemeyecekleri olaylar olup bitiyordu dünyada.Eskiden bir çok insanın inandığı şekiller üzerine hapsetme teknikleri vardır.Bu simgelere sahip çok az insan vardır dünyada.Bu insanlara Sonzai adı verilirdi.Bu simgelerin güçleri de oldukça farklı idi.Ayrıca parlama renkleri ve daha fazla özelliği de…Her bir simgenin eşsiz farklı güçleri vardı.Bu çete olayından önce çok fazla söylenti yayılmıştı.O gün çok uzaklarda olan köyün tüm insanları katledilmişti.Birisi bu olaydan sağ kurtulmuştu.Zar zor anlatmıştı.
Her yer karanlığa bürünmüştü.Ay lanetli gecenin habercisiydi.Gökte hilal yerde kan izleri…Sert ve kaba bir ses duyuldu “Başka ne yapmam gerekiyor?!” Bunu sakin ve nazik bir ses takip etti “Etkileyici…Şimdi ki görevin ise efsaneyi deşmek” Karanlıkta alaycı bakışları olan iki göz vardı.Bir süre sessizlikten sonra katledilmiş insanların cesetleri öylece bırakarak gitmişlerdi.Onlar ayrıldıklarında sağ kalan kişi de korkarak diğer köye indi.Olan biteni kekeleyerek anlatmıştı.Köylüler gidip baktığında vahşetin ne kadar çok olduğunu görmüşlerdi.
Bu olay da çıkan söylentilerin yanı sıra soru işaretleri ile dolu bir sürü beyin vardı “Adı geçen efsane ne idi?”
Hiç durmadan soluksuzca ilerledi bu kovalamaca.Çete izlerini kaybettirmek için başka bir sokağa yöneldi ve tüm hızlarıyla koşmaya devam ettiler.Tamda ana caddeye çıkacaklarken iki sokağın kesiştikleri yerden bir kişi çıkıyordu.Bunu pek de aldırmadılar ve koştular.Haliyle de sokaktan geçen adama çarptılar.Aldırmadan koşamaya devam ettiler.Düşen kişi bundan hiç de hoşnut olmamıştı.Düştüğü yerden kafasını hafif çevirip koştukları yöne baktı.Parlayan iki çift kırmızı göz ve bu daha başlangıçtı.
Çete koşuşturmaya devam ediyordu.Birisi kıllanmış olacaktı ki arkasına bakma gereği duydu.Polislere izlerini kaybetmişti.Ancak arkalarından gelen biri vardı.Gittikçe daha da yaklaşıyordu.Kendileri koşuyor ve arkalarındaki adam ise yürüyordu buna bir türlü anlam veremedi ve durumu liderlerine bildirme kararı aldı.Önüne döndü.
-Kaptan arkamızda bir adam var!
Liderleri arkasına baktı.Gerçekten de bir adam vardı.Kendileri koşuyor ancak o adam yürüyordu o da bir türlü anlam veremedi ve birazda olsa ürktü.Önüne döndüğünde bir şeyi fark etti.Şu anda hiç ilerlemiyorlardı.Koştuklarına emindi.Ayaklarına baktı.Altlarında siyah bir şey vardı.İyice korkmuştu.Şu anda peşlerindeki kişi onların yanındaydı ve pis bir gülüş ile onlara bakıyordu.Her biri arkasına baktı.Tüm hızlarıyla koştular ama nafile.Milimetre dahi ilerleyemediler.Sonunda beklemekten sıkılmıştı.Bir adım attı ve adımını atar atmaz bütün adamlar yere yığıldı.Doğrulmaya çalıştılar bazıları oturma pozisyonu almıştı.Takip eden kişi önlerinde durdu ve sırıtışını hiç bozmadı.Gölgesi adamların üzerine düştüğünde bağırışlar hiç durmadı. “Yapma!” “Hayır!” Kemiklerin kırılış sesleri (!) ve daha fazlası yankılandı sokaklarda.Polisler çığlık seslerinin olduğu yere geldiklerinde biraz önce yakalamaya çalıştıkları çetenin bütün üyelerinin bazılarının kemiklerini kırılmış ve hepsini dövülmüş halde buldular.Polisler çete üyelerini ambulans yardımı ile hastaneye taşıdılar.Bunu kim yapmış olabilirdi bir yandan da düşündüler.Ancak pek de kafa yormadılar.Sonucunda yakalanan kişilerin hepsi en az bir adam öldürmüştü.Bunu fazlasıyla hak etmişlerdi.
Dendiği gibi bu sadece bir başlangıçtır.Daha olaylar rayına oturmamış ve gerçekler su üstüne çıkmamıştır.
İnsanların belki de hiç düşünemeyecekleri olaylar olup bitiyordu dünyada.Eskiden bir çok insanın inandığı şekiller üzerine hapsetme teknikleri vardır.Bu simgelere sahip çok az insan vardır dünyada.Bu insanlara Sonzai adı verilirdi.Bu simgelerin güçleri de oldukça farklı idi.Ayrıca parlama renkleri ve daha fazla özelliği de…Her bir simgenin eşsiz farklı güçleri vardı.Bu çete olayından önce çok fazla söylenti yayılmıştı.O gün çok uzaklarda olan köyün tüm insanları katledilmişti.Birisi bu olaydan sağ kurtulmuştu.Zar zor anlatmıştı.
Her yer karanlığa bürünmüştü.Ay lanetli gecenin habercisiydi.Gökte hilal yerde kan izleri…Sert ve kaba bir ses duyuldu “Başka ne yapmam gerekiyor?!” Bunu sakin ve nazik bir ses takip etti “Etkileyici…Şimdi ki görevin ise efsaneyi deşmek” Karanlıkta alaycı bakışları olan iki göz vardı.Bir süre sessizlikten sonra katledilmiş insanların cesetleri öylece bırakarak gitmişlerdi.Onlar ayrıldıklarında sağ kalan kişi de korkarak diğer köye indi.Olan biteni kekeleyerek anlatmıştı.Köylüler gidip baktığında vahşetin ne kadar çok olduğunu görmüşlerdi.
Bu olay da çıkan söylentilerin yanı sıra soru işaretleri ile dolu bir sürü beyin vardı “Adı geçen efsane ne idi?”
2. bölüm
Spoiler:
Bu olayın üzerine (katliam olayı)bir de şehre yeni gelmiş birinin başından bela eksik olmuyordu.Her girdiği dövüşü kazanıp bir şehir efsanesi haline gelmişti.Gerçekten çok belalı bir insandı.Etrafındakilerle konuşup şakalaşırdı.Ancak gene de sinirlendiği anda kıyameti koparan tiplerdendi.Siyah saçlı kırmızı gözlü uzun boylu 22 yaşlarında bir gençti.Bakışları ne kadar saf görünse de gerçekten çok pis işlere bulaşmış bir kişiydi.Adı Kuuseki Hajime.Kişiliğini tam olarak yansıtıyor sayılırdı bu isim.Garip davranışlı biriydi çünkü.
Hajime’nin ortaya çıktığı zamanlarda şehirde garip olaylar da başladı.Arkası arkasına cinayetler işleniyordu.Hiç durmak bitmeyen bu olayların arkasında Hajime olacağı düşünülmüştü.En çok da bu cinayetler onların yaşadığı Kanto bölgesidir.Asıl garip olan durum ise cesetlerin hepsinin de sağ kolu kesilmişti.Koparılmış olmasına imkan yoktu.Çünkü o kadar düz ve pürüzsüz bir biçimde kesilmişti.Her yerde aranmasına rağmen bu sağ kol asla bulunamadı.Kanto bölgesinin merkezinde bir okul vardı.Bütün aileler endişe içindeydi.Ancak birisi her zamankinden daha da endişeli idi.Küçük bir kız kardeşi vardı.Bu endişeli gencin adı Katsuyuki Namikawa,dağınık kahverengi ve kahverengi gözlü 16 yaşlarında bir liseliydi. Küçük kardeşi 11 yaşında açık kahverengi saçlıydı.Ağabeyi gibi o da kahverengi gözlüydü.Bu küçük kızın da adı da Katsuyuki Hanabi.
Gerçekten büyük bir endişesi vardı Namikawa’nın.Elindeki en değerli şeyi ailesiydi, dostlarıydı.Eğer kardeşinin başına bir şey gelseydi bir ağabey olarak kendisini sorumlu tutardı.Ne var ki bu iki kardeşin okulları farklıydı.Bu onun endişesini daha da katlıyordu.
O gün de sıradan günlerden biriydi.Herkes okullarına gitmişti.Namikawa ve Hanabi de okullarındaydı.Haijime etrafta geziniyordu.Öğrencilerin okuldan çıkış saati 15.30’du.Ancak bu defa 2 saatlik bir seminer düzenlenecekti.Bütün aileler bu seminere davet edilmişti.Konu ise “Öğrencilerin Güvenliği” idi elbette…
Derslerdi şunlardı bunlardı derken okul bitti.Saat 15.40 olmuştu bile…
Seminere katılmak üzere bütün aileler toplanmıştı.Namikawa etrafa bakınınca arkadaşlarının ailelerini görebiliyordu.Bütün herkes gelmişti.İşlerinde olanlar işlerini de bırakmıştı.Öğrenci güvenliği konusundaki seminerde son çıkan Kolsuz cinayetlerinden de bahsedilecektir kesinlikle…Namikawa’nın ailesi de oradaydı.Annesi kendisine kız kardeşini okuldan almasını söylemişti.Bu yüzden hızlı adımlarla kardeşinin okuluna ilerliyordu.En sonunda bu uzun yürüyüş son buldu.Okulun demir parmaklıklı kapısını açtı ve içeri girdi.Herkes evlerine gitmişti.Kardeşi ortalıklarda görünmüyordu.Armaya başladı…Her tarafa baktı ama bir türlü kardeşini bulamadı.Aklına binbir türlü kötülük geldi.Ya kardeşi öldü ise kaçırıldı ise.Kol kesen katil onu buldu ise.Kendisi okula bu kadar geç gelmemeliydi.Kardeşi kendi başına eve gitmeye çalıştı ise araba çarpmış yada kaybolmuş ise…Ne yapacaktı bunu dahi düşünmeden, kardeşinin nerede olabileceğini düşünmeden var gücü ile koştu.Koştu ve koştu.Ana caddeden geçerken bir çığlık sesi duyuldu.İnanmadı, inanamadı…Bu ses kardeşinin sesiydi.O yöne koştu.Sokak ikiye ayrılıyordu.Biri çıkmaz sokaktı diğeri ise başka bir caddeye açılıyordu.Kararsızdı hangi yöne gideceğine.İşte o anda ikinci bir çığlık daha duyuldu.Çıkmaz sokaktan geliyordu.O yöne koştu.Kısa bir süre sonra sokağın sonundaydı.Kardeşinin iki kişi tarafından esir alındığını gördü.İkisinin de sağ kolu yoktu.Bu da cinayetlerin gizini açığa burdu.Asıl garip olan durumsa bu iki kişinin bir insana benzememesi…Aynı ruh gibiydiler.Birisi ince yapılı diğeri ise kalın yapılı idi.Korktu biraz.Ama kardeşinin o ikisinin elinde hırpalandığını gördü.Biri onu tutuyorken diğeri de Hanabi’nin sağ koluna dokundu.İşte o zaman ne yapacağını düşünmeden olaya daldı.Kardeşinin kolundan tutan kişiyi yere düşürdü.Ancak diğeri kat be kat daha güçlü çıktı.Namikawa birkaç dakika içerisinde yenik düşmüştü.Hanabi için en acı olan şey ise ağabeyinin kendi gözlerinin önünde dövülmesiydi.İçinden bağırmak geldi ama başaramadı.Ağabeyi hiç kımıldamadı…Gözleri dolmuştu.Ağlayacağı sırada Namikawa hareket edip ayağa kalkmaya çalıştı.Bir yandan da konuşuyordu “Asla yenilmem…Buna katlanamam.Ağlama Hanabi…Şimdi her şey son BULACAK!” büyük bir ses duyuldu.Sapsarı yanan gözler…Bu sarı ışığın gücü idi.İki tane dörtgenin iç içe geçirilerek elde edilmiş basit ancak garip bir şekil belirdi bileğinde.Sarı bir biçimde parlayan dört kenarlı yıldıza benzeyen bu simgenin gücü “Işınlanma” idi.Boyutlar arasında geçiş yapabilirdi.Kendisine özel mühürleme tekniği ise, sürgün boyutuna bir kapı açabilmekti.Bu boyuta gönderilen her varlığın güçleri alınmıştır.Namikawa saldırdı.İkisini birden yere düşürdü.Öfkesi katlanmıştı.Ancak arkasına geçen düşmanı fark etmemişti.Bu iki kolsuz kardeşlerden ince olanının tırnaklarını uzatarak yaptığı darbeyi aldığında yere yığıldı.Hanabi şiddetli bir biçimde ağlamaya başladı, çığlık attı...Ama sesini kimseye ulaştıramıyordu.
...
Bu ses nasıl olur da diğerlerine ulaşmıyordu?Bu sorunun cevabı diğer bölümde.
Hajime’nin ortaya çıktığı zamanlarda şehirde garip olaylar da başladı.Arkası arkasına cinayetler işleniyordu.Hiç durmak bitmeyen bu olayların arkasında Hajime olacağı düşünülmüştü.En çok da bu cinayetler onların yaşadığı Kanto bölgesidir.Asıl garip olan durum ise cesetlerin hepsinin de sağ kolu kesilmişti.Koparılmış olmasına imkan yoktu.Çünkü o kadar düz ve pürüzsüz bir biçimde kesilmişti.Her yerde aranmasına rağmen bu sağ kol asla bulunamadı.Kanto bölgesinin merkezinde bir okul vardı.Bütün aileler endişe içindeydi.Ancak birisi her zamankinden daha da endişeli idi.Küçük bir kız kardeşi vardı.Bu endişeli gencin adı Katsuyuki Namikawa,dağınık kahverengi ve kahverengi gözlü 16 yaşlarında bir liseliydi. Küçük kardeşi 11 yaşında açık kahverengi saçlıydı.Ağabeyi gibi o da kahverengi gözlüydü.Bu küçük kızın da adı da Katsuyuki Hanabi.
Gerçekten büyük bir endişesi vardı Namikawa’nın.Elindeki en değerli şeyi ailesiydi, dostlarıydı.Eğer kardeşinin başına bir şey gelseydi bir ağabey olarak kendisini sorumlu tutardı.Ne var ki bu iki kardeşin okulları farklıydı.Bu onun endişesini daha da katlıyordu.
O gün de sıradan günlerden biriydi.Herkes okullarına gitmişti.Namikawa ve Hanabi de okullarındaydı.Haijime etrafta geziniyordu.Öğrencilerin okuldan çıkış saati 15.30’du.Ancak bu defa 2 saatlik bir seminer düzenlenecekti.Bütün aileler bu seminere davet edilmişti.Konu ise “Öğrencilerin Güvenliği” idi elbette…
Derslerdi şunlardı bunlardı derken okul bitti.Saat 15.40 olmuştu bile…
Seminere katılmak üzere bütün aileler toplanmıştı.Namikawa etrafa bakınınca arkadaşlarının ailelerini görebiliyordu.Bütün herkes gelmişti.İşlerinde olanlar işlerini de bırakmıştı.Öğrenci güvenliği konusundaki seminerde son çıkan Kolsuz cinayetlerinden de bahsedilecektir kesinlikle…Namikawa’nın ailesi de oradaydı.Annesi kendisine kız kardeşini okuldan almasını söylemişti.Bu yüzden hızlı adımlarla kardeşinin okuluna ilerliyordu.En sonunda bu uzun yürüyüş son buldu.Okulun demir parmaklıklı kapısını açtı ve içeri girdi.Herkes evlerine gitmişti.Kardeşi ortalıklarda görünmüyordu.Armaya başladı…Her tarafa baktı ama bir türlü kardeşini bulamadı.Aklına binbir türlü kötülük geldi.Ya kardeşi öldü ise kaçırıldı ise.Kol kesen katil onu buldu ise.Kendisi okula bu kadar geç gelmemeliydi.Kardeşi kendi başına eve gitmeye çalıştı ise araba çarpmış yada kaybolmuş ise…Ne yapacaktı bunu dahi düşünmeden, kardeşinin nerede olabileceğini düşünmeden var gücü ile koştu.Koştu ve koştu.Ana caddeden geçerken bir çığlık sesi duyuldu.İnanmadı, inanamadı…Bu ses kardeşinin sesiydi.O yöne koştu.Sokak ikiye ayrılıyordu.Biri çıkmaz sokaktı diğeri ise başka bir caddeye açılıyordu.Kararsızdı hangi yöne gideceğine.İşte o anda ikinci bir çığlık daha duyuldu.Çıkmaz sokaktan geliyordu.O yöne koştu.Kısa bir süre sonra sokağın sonundaydı.Kardeşinin iki kişi tarafından esir alındığını gördü.İkisinin de sağ kolu yoktu.Bu da cinayetlerin gizini açığa burdu.Asıl garip olan durumsa bu iki kişinin bir insana benzememesi…Aynı ruh gibiydiler.Birisi ince yapılı diğeri ise kalın yapılı idi.Korktu biraz.Ama kardeşinin o ikisinin elinde hırpalandığını gördü.Biri onu tutuyorken diğeri de Hanabi’nin sağ koluna dokundu.İşte o zaman ne yapacağını düşünmeden olaya daldı.Kardeşinin kolundan tutan kişiyi yere düşürdü.Ancak diğeri kat be kat daha güçlü çıktı.Namikawa birkaç dakika içerisinde yenik düşmüştü.Hanabi için en acı olan şey ise ağabeyinin kendi gözlerinin önünde dövülmesiydi.İçinden bağırmak geldi ama başaramadı.Ağabeyi hiç kımıldamadı…Gözleri dolmuştu.Ağlayacağı sırada Namikawa hareket edip ayağa kalkmaya çalıştı.Bir yandan da konuşuyordu “Asla yenilmem…Buna katlanamam.Ağlama Hanabi…Şimdi her şey son BULACAK!” büyük bir ses duyuldu.Sapsarı yanan gözler…Bu sarı ışığın gücü idi.İki tane dörtgenin iç içe geçirilerek elde edilmiş basit ancak garip bir şekil belirdi bileğinde.Sarı bir biçimde parlayan dört kenarlı yıldıza benzeyen bu simgenin gücü “Işınlanma” idi.Boyutlar arasında geçiş yapabilirdi.Kendisine özel mühürleme tekniği ise, sürgün boyutuna bir kapı açabilmekti.Bu boyuta gönderilen her varlığın güçleri alınmıştır.Namikawa saldırdı.İkisini birden yere düşürdü.Öfkesi katlanmıştı.Ancak arkasına geçen düşmanı fark etmemişti.Bu iki kolsuz kardeşlerden ince olanının tırnaklarını uzatarak yaptığı darbeyi aldığında yere yığıldı.Hanabi şiddetli bir biçimde ağlamaya başladı, çığlık attı...Ama sesini kimseye ulaştıramıyordu.
...
Bu ses nasıl olur da diğerlerine ulaşmıyordu?Bu sorunun cevabı diğer bölümde.
3. bölüm
Spoiler:
Bu iki katil kardeşin yaptığı cinayetlerin ardı arkası yoktu.Hanabi’yi kaçırıp, Namikawa’yı ağır biçimde yaraladılar.Bütün bu olayları bir binanın çatısından izleyerek gülümseyen bir kişi vardı.Yine o serseri tip, Hajime.Namikawa yerde yatarken kardeşlerden güçlü olanı kızı tuttu.Diğeri ise kolundan…Pençelerini uzattı ve Hanabi’nin kolunu kesecekken oturduğu yerden kalktı ve aşağı inmek için yürüdü.Çatının kenarında dengesini kurmaya çalışarak yürüyen Hajime’yi fark etmeleri uzun sürmedi.Gözlerini kıstı ikiside…Bunu çabucak fark etti ve konuşmaya başladı Hajime:
-Çok ilginç bir olay olmadığını düşündüm ancak o çocuktan yayılan etkili sıcaklık ilgimi çekti.Ama buna değmediğini düşünüyorum.Siz devam edin (!)
Siz bunu söyleyen bir insanı serbest bırakır mısınız?Elbette kimse bırakmaz.Burada da bu olay oldu.Kardeşler daha bir kızdı.Hanabi’yi bıraktılar ve Hajime’ye yöneldiler.Çatının kenarında durdu ve hala dengesini sağlamak için elini yanlara uzatmaktaydı.Kardeşlerin odağı ona yönelmişti.
-Burayı nasıl buldun?
Hajime biraz şaşırmış gibi görünmeye çalıştı.Aksine hiç şaşırmamıştı “Wow, demek siz bizim dilimizi de konuşabiliyorsunuz.Etkileyici.Sizin yerinizi bulmak mı?Açıkça görülüyor burası.Ah elbette etrafına ördüğünüz duvar, koruma kalkanı gibi iş yapıyor.
İki kardeş şaşkına dönmüştü.Bu kadar sakince karşılarında konuşan kimse olmamıştı o ana değin.Ayrıca o kalkanı (duvarı) fark eden kimse olmamıştı ki o duvarın arkasındaki gerçeği gören de olmamıştı.Biraz suskun durdular.Hajime sıkılmıştı anlaşılan ki çatıdan aşağı atladı.İki ayağı üzerine durdu.Buna daha da bir şaşırdı iki katil…Bunu hiçbir insan yapamazdı.Hajime pek de aldırmadı.Yüzünde garip bir gülümseme belirdi.
-Pekala şimdi soru sorma sırası bende.
Parmaklarını şıklatarak devam etti
-İlk soru ben neden sizin yolunuz daha doğrusu buradaki tek çıkışın önündeyim?
Tekrar parmağını şıklattı.
-Soru iki…Şu anda neden ayaklarınızın altında bir karartı var?
İki kardeş ayaklarının altına baktı.Evet, gerçekten de bir gölge vardı.Hajime tekrar parmaklarını şıklattı
-Veee son soru…
Elini düşünürmüş gibi yanağına koydu ve gözlerini kapatarak gülümsedi bu defa
-Hayatlarınızın birinin elinde olduğunu düşünürmüşçesine titremektesiniz? Kardeşler bunu duyduklarında gerçekten titrediklerinin farkına vardılar.Kendi hakimiyetlerini yitirdiler
Hajime çok pis sırıttı bu sefer
-Sizinde insanlardan farkınız yok.Altınızdaki gölgeyi gördüğünüzde çok büyük bir süpheye düştünüz.Ama şu önünüzdeki binanın gölgesi olduğunu fark etmediniz.Neden?Çünkü kafanız çok karışıktı.Varlığımı da bu yüzden gizleyebildim ya.Sizler o ikisi ile meşguldünüz.Bu yüzden başka şeylerin varlığını dikkate almadınız.Ayrıca gözlerinizin görme kabiliyeti insanlardan daha düşük.Neden mi bir insan çaprazındaki demiri fark eder.Ama siz fark edemediniz.Güçlü olan yaratık yanına baktı.Biraz eğrilmiş demiri fark etti.Eğer oraya azıcık daha yaklaşsaydı demire çarpabilirdi.
Devam etti Hajime.
-Aklınız o kadar karışık ki…Kızın kaçtığını dahi fark edemediniz.
İki kardeş bir anda irkildi.Kızın olduğu yere baktı.Yoktu.Kaçmıştı…Çok sinirlendiler…Kızın kaçmasına fırsat veren Hajime’ye saldırdılar.Ancak onların üzerine atılmasıyla yere serilmeleri bir oldu.Hajime hafifçe güldü. “Çok yavaşsınız…” Bu iki kardeşe hiç acımadı.
“İnsanlara zarar veren kimseleri asla affedemem ki sizler birer yaratıksanız hepinizi doğramam gerekir” dedikten sonra orada eğrilmiş demiri yerinden çıkardı ve güçlü olan kardeşe fırlattı.Etrafa kan sıçramıştı.Evet iri kardeş ölmüştü.Zayıf olan ise orada şaşkınca bakıyordu.Kaçmaya yeltendi ancak nafile…Hayatı boyunca en kötü rakibiydi o…Kuuseki Hajime…Küçük olanında kaderi diğeri gibi oldu.Bir kez olsun korkmuş ifadesini takınmadı.”Demek sizinde kanınız varmış” Bunu söyledikten sonra Namikawa’ya yöneldi.Hanabi olup bitenleri iki binanın arasındaki boşluğa saklanarak izlemişti.Doğruca koştu Hajime Namikawa’ya elini uzatacakken kız onun önünde durdu.Kollarını açıp ağabeyini korurmuşçasına bağırdı “Ona Yaklaşma!” Hajime bu kez normal bir biçimde gülümsedi “Ne kadar bağırırsan bağır bu duvar sesini asla geçirmedi.Düşmanların çok güçlüler size göre.” Hanabi’nin başını okşayıp oradan ayrıldı.Son olup bitenleri Namikawa görmüştü.Korkusundan hareket edememiş değildi.Nedense Hajime’ye güven duymuştu.Bu yüzden sesini çıkarmamıştı.
Bölüm 4
Spoiler:
Namikawa ayağa kalkmak için uğraştıysa da nafileydi.Hanabi gittikçe endişeleniyordu.”Sen burada bekle ağabey ben yardım çağıracağım” Kızı durdurmak istese de yapamadı Namikawa.On dakika sonra yardım gelmişti.Hastaneye kaldırılmıştı.Hanabi de biricik ağabeyi ile birlikte anbulansa bindi.
O sırada Seminer başlamıştı.Herkes yerlerini almıştı.Müdür mikron ile konuşmaya başladı.
“Dünyanın dört bir tarafında haber olan gazetelerde en büyük puntolar ile yazılar Kolsuz Cinayetler ne yazık ki bu bölgede oluyor.Veliler endişelenmeyin.Bizim yüksek korumamız çocuklarınızı koruyacaktır.Herkesin içi huzur dolsun.Bizler bu ülkenin en iyi okulları arasındayız hayır en iyi okulu biziz….”
Müdür konuşmasına devam ederken kapının önünden bir ses yükseldi.
-Ah, gerçekten mi?
Hajime duvara yaslanmış küstahça bir tavırla konuşuyordu “Bu bir seminerden daha çok övünme ve reklam duyurusuna benziyor”
Müdür küplere binmişti.Bu kadar küstah konuşan birine karşı sakin davranmaya çalıştı.Eğer böyle sıradan birine çok kızarsa kesinlikle saygısını yitirirdi.Bu yüzden elinden geldiğince kibar davrandı.
-Sizi buralarda ilk görüşüm daha yeni gelmiş olmalısınız adınız nedir?
Hajime başını yana çevirip küstahça konuşmaya devam etti
-Kuuseki Hajime.
-Bakın Kuuseki-san…
Hajime durumdan hoşnut olmamışa benziyordu
-Kuuseki diye bir isme san eki getirmek çok aptalca.Uyumlu değil bence Hajime-san’ı tercih ederim.
Müdür iyice kızmıştı ki artık kendisine hakim olamıyordu
-Bak çocuk bana bir daha buraya gelirsen!
Hajime’nin yüzü bulutlandı o anda “Çocuk mu?” dedi yavaşça.
-Bak moruk yaşımın 22 olmasına rağmen bana çocuk diyebilmen çok aptalca oldu.Buna pişman olabilirsin.
Hajime müdüre pis bir bakış attı.O anda kapı aniden binbir parçaya bölündü.Hajime sırıtarak küstahça bakmaya devam etti
-Sonunun böyle olmasını istemiyorsan benimle bir daha böyle konuşmazsın.
Müdür korkusundan titremeye başladı.Hayatı boyunca o kadar korkusuz bakışları olan kimseyi görmemişti.Onun bir samuray olduğunu düşündü.Titreyerek cevap verdi “Sen bir samuray mısın?”
Hajime gülmeyi kesti.Ciddileşmişti.Bir süre sessizce bekledi herkes.
Bu durumu bozan kişi de Hajime oldu.Bir elini beline koydu ve gözlerini kapatarak diğer eli hafifçe havada konuştu “Hadi hadi…!Samuray da nereden çıktı?Ah, elbette şu kapının bir çok parçaya ayrılması seni bu düşünceye itti.İnsanlar ne kadar aptalca şeyler söyleyebiliyor”
Bir süre sessizlik oldu tekrar Hajime bozdu gene
-Şu… Adı neydi.Namize, Namike, Namikaze ah elbette!
Parmağını şıklattı.
-Namikawa!Katsuyuki Namikawa!
Namikawa’nın ailesi şaşkındı.Hajime ise normal bir haber verirmişçesine pat diye söyledi “Ağır bir biçimde yaralandı” O anda her şey olup bitti.Namikawa’nın annesi ve babası bir anlığına şaşkınlığın ardından büyük bir endişe ile salonun dışına çıktılar.Hajime arkalarından yürüyerek konuştu “Gerçekten garip!Hastaneye kaldırıldığını söylemeden siz o yöne yöneldiniz.Asıl soru da şu hangi hastane?”
Namikawa’nın babası arkasına döndü hayalet gibi yürüdü.Hajime’nin yakasına yapıştı.
“Hangi Hastane!?” Hajime davranışlarına ve ses tonuna birazcık endişe katmak istedi ama bunu da eline yüzüne bulaştırdı “Hadi ama…Biraz sakin ol.Kanto Merkez Hastanesinde”
Hajime’nin yakasını bıraktı Namikwa’nın babası.Doğruca o hastaneye yöneldiler.Hajime arkalarından normal bir ifade ile baktı.Ardından yüzünde pis bir gülüş belirdi “Eğlenceli olacak gibi”
Bölüm 5
Spoiler:
Namikawa uyandığında endişeli gözler ile seyrediliyordu.Hastanedeydi.Babası, annesi ve biricik kardeşi…Gözlerini tam olarak açtığında herkes sevinçle bağırdı.Namikawa tek bir kelime bile etmedi.Sadece gözleri ile takip etti etrafı.Hemşire ailesini dışarı çıkardı.Namikawa’nın tek başına kalıp dinlenmesi gerektiğini söyledi.
Yalnız kaldıktan sonra ayağa kalktı.Zar zor yürüyerek balkona çıktı.Aşağı doğru bakarken bir ses duydu.
-İyileşmişe benziyorsun
Bu sesi tanıyordu o gün bu ses tonunu, bu sesin yarattığı baskıyı ve korkuyu…Arkasını döndüğünde o herifi gördü.Kuuseki Hajime…
Namikawa sakin olmaya çalıştı ancak beceremedi.Orada olanlardan sonra bu kişiden korkmaya başlamıştı
-Sen,ne yapıyorsun burada?
Hajime gülümsedi:
Çatının üzerinde oturmuştu Hajime.İstifini bozmadan cevap verdi:
-Sadece oturuyordum.
-Teşekkür ederim.
Hajime şaşırmış gibi bir ifade takınmak istedi ama bunu da beceremedi “Ne için teşekkür ettin?”
Namikawa, Hajime’nin yüzündeki ifadeden anlamıştı neden teşekkür ettiğini “Elbette, bizi kurtardığın için!”
Hajime sinsice gülümseyerek ayağa kalktı, elini cebine soktu “Peki ya orada neden benim yerimde sen yoktun?”
Namikawa anlamamıştı soruyu “Ne demek istedin?”
Hajime garip bir ifade takındı.Rüzgar hafifçe esiyordu.”Sakura yapraklarının görkemli görüntüsü hastalar için en iyi iyileşme yoludur” Namikawa çok şaşırmıştı.Durduk yere bunu söylemesi çok garibine gitmişti “Bunu neden dedin?”
Hajime’nin yüzünde daha pis bir gülümseme belirdi “Sakura çiçekleri açtığında hastalar iyileşir ve eğer bu çiçekler kurursa, her şeye rağmen bu senin sonun olabilir” Namikawa’nın yüzündeki şaşkın ifadenin yerini korku dolu gözler ile ürkmüş bir yüz aldı.Kaçmaya çalıştı, yavaşça geri geri gitti ama ayağı takılıp düştü.Namikawa hastanenin en üst katında olduğu için çatı balkona yakın değil adeta bitişikti.Bu durumda olduğu yerden bile Hajime’nin yüzünde hoş görünmeyen gülüşü görebiliyordu.Kendisine bakıyordu şu anda.Konuşmaya başladı. “Katsuyuki-san sorduğum soruyu anlamamıştın değil mi?O zaman uyanık olduğun halde kardeşini kurtarmak için bir şey yapmadın.Küçük kardeşini çok sevdiğini idda ediyordun.İnsanlar değer verdikleri şeyleri kaybedince büyük bir acı içinde olurlar.Bu yüzden asla kaybetmemek için onları korurlar ve bir insan değer verdiği kişiyi korumaya çalışırken hayatından vaz geçer.İşte o zaman en güçlü hallerini alırlar.Kardeşin için bir şey yapmadın.Eğer orada onlara karşı gelseydin ve yenilseydin küçük kıza daha fazla zarar vereceklerini düşündüler.Sen somut olan şeylere inanıyorsun”
Namikawa kızgın bir halde bağırdı “Somut Olan şeylerin Ne alakası Var!?” Hajime başını kaldırıp gökyüzüne baktı:
-Seni bir gün boyunca takip ettim.Eğlenceli bir insan olabileceğini düşündüm.Ama kişiliğin sadece bir günlük hareketlerini izlemem sonucunda anlaşılabilecek kadar açıktı.Kendi içinde bir çelişki yaşıyorsun.Daima olan olaylar için somut deliller aramaktasın.O zaman dediğim gibi kıza daha fazla zarar gelecek diye hareket etmemiş olsaydın gerçekten de bunları sana söylüyor olmazdım.Katsuyuki-san, sen bir öğrencisin.Bunu sana göre açıklamam gerekirse bir sınavda heyecanlanıyorsan kendinden emin değilsin demektir.Bir işi yaparken çelişki içinde isen başarılı olamazsın.Sınava girerken korkarsın.Bu senin kendine güveninle alakalı.Aslında çoğu insan bir zamanlar öğrenci değildi.İnsanoğlu, herkes aslında bir öğrencidir.Hayat onlara yepyeni şeyler öğretir.Sen eğer kendi yolunu seçerken tereddütlü isen başarılı olacağını düşünme.Dediğim gibi sen somut şeylere inanıyorsun.Sevgi, zeka ve benzeri şeyler soyuttur.Bu da senin sevdiklerin arasındaki bağını zedeliyor.Katsuyuki-san, nu somut şeylere inanman bağını zedelemez değil mi?Ama senin ki çok ileri gitmiş bir durumda.Ailen sana seni sevdiğini söylerken kalpten hitap etmezse buna inanmazsın.Şu vardır ki bu kalpten söylenen kelimeler soyut olabilir.Yürek soyuttur.Bildiğimiz kan pompalayan kalp yürek değildir.Bunu biliyorsun zaten değil mi?
Namikawa o zaman onun sözlerinin gerçek olduğunu fark etti.Daima ailesi ona seni seviyorum dedi.Bu yüzden ayakta kaldı.O zaman bir şey yapamamış değildi, yapmamıştı.Çelişkiye düştü.Kendi hayatına daha fazla önem vermişti.Eğer bir insan gerçekten değer verdiği insan için hayatını verebilirdi ama o yapmadı.Kardeşini sevmiyordu.Kendi içinde çelişkiye düştü.
Namikawa bunları düşünürken Hajime çatıdan inmiş ve hastaneden uzaklaşmaktaydı.Yürürken Namikawa’nın bağırışını duydu “Ben Sevdiklerimden Asla Vazgeçmeyeceğim!” Hajime bunu duyduğunda gözlerini açtı.Bir süre sonra ise tekrar gülümsedi.Kendi kendisine konuşmaya başladı “Dediklerimin sadece görünen yüzünü anladın, diğer insanlar gibi.”
Yalnız kaldıktan sonra ayağa kalktı.Zar zor yürüyerek balkona çıktı.Aşağı doğru bakarken bir ses duydu.
-İyileşmişe benziyorsun
Bu sesi tanıyordu o gün bu ses tonunu, bu sesin yarattığı baskıyı ve korkuyu…Arkasını döndüğünde o herifi gördü.Kuuseki Hajime…
Namikawa sakin olmaya çalıştı ancak beceremedi.Orada olanlardan sonra bu kişiden korkmaya başlamıştı
-Sen,ne yapıyorsun burada?
Hajime gülümsedi:
Çatının üzerinde oturmuştu Hajime.İstifini bozmadan cevap verdi:
-Sadece oturuyordum.
-Teşekkür ederim.
Hajime şaşırmış gibi bir ifade takınmak istedi ama bunu da beceremedi “Ne için teşekkür ettin?”
Namikawa, Hajime’nin yüzündeki ifadeden anlamıştı neden teşekkür ettiğini “Elbette, bizi kurtardığın için!”
Hajime sinsice gülümseyerek ayağa kalktı, elini cebine soktu “Peki ya orada neden benim yerimde sen yoktun?”
Namikawa anlamamıştı soruyu “Ne demek istedin?”
Hajime garip bir ifade takındı.Rüzgar hafifçe esiyordu.”Sakura yapraklarının görkemli görüntüsü hastalar için en iyi iyileşme yoludur” Namikawa çok şaşırmıştı.Durduk yere bunu söylemesi çok garibine gitmişti “Bunu neden dedin?”
Hajime’nin yüzünde daha pis bir gülümseme belirdi “Sakura çiçekleri açtığında hastalar iyileşir ve eğer bu çiçekler kurursa, her şeye rağmen bu senin sonun olabilir” Namikawa’nın yüzündeki şaşkın ifadenin yerini korku dolu gözler ile ürkmüş bir yüz aldı.Kaçmaya çalıştı, yavaşça geri geri gitti ama ayağı takılıp düştü.Namikawa hastanenin en üst katında olduğu için çatı balkona yakın değil adeta bitişikti.Bu durumda olduğu yerden bile Hajime’nin yüzünde hoş görünmeyen gülüşü görebiliyordu.Kendisine bakıyordu şu anda.Konuşmaya başladı. “Katsuyuki-san sorduğum soruyu anlamamıştın değil mi?O zaman uyanık olduğun halde kardeşini kurtarmak için bir şey yapmadın.Küçük kardeşini çok sevdiğini idda ediyordun.İnsanlar değer verdikleri şeyleri kaybedince büyük bir acı içinde olurlar.Bu yüzden asla kaybetmemek için onları korurlar ve bir insan değer verdiği kişiyi korumaya çalışırken hayatından vaz geçer.İşte o zaman en güçlü hallerini alırlar.Kardeşin için bir şey yapmadın.Eğer orada onlara karşı gelseydin ve yenilseydin küçük kıza daha fazla zarar vereceklerini düşündüler.Sen somut olan şeylere inanıyorsun”
Namikawa kızgın bir halde bağırdı “Somut Olan şeylerin Ne alakası Var!?” Hajime başını kaldırıp gökyüzüne baktı:
-Seni bir gün boyunca takip ettim.Eğlenceli bir insan olabileceğini düşündüm.Ama kişiliğin sadece bir günlük hareketlerini izlemem sonucunda anlaşılabilecek kadar açıktı.Kendi içinde bir çelişki yaşıyorsun.Daima olan olaylar için somut deliller aramaktasın.O zaman dediğim gibi kıza daha fazla zarar gelecek diye hareket etmemiş olsaydın gerçekten de bunları sana söylüyor olmazdım.Katsuyuki-san, sen bir öğrencisin.Bunu sana göre açıklamam gerekirse bir sınavda heyecanlanıyorsan kendinden emin değilsin demektir.Bir işi yaparken çelişki içinde isen başarılı olamazsın.Sınava girerken korkarsın.Bu senin kendine güveninle alakalı.Aslında çoğu insan bir zamanlar öğrenci değildi.İnsanoğlu, herkes aslında bir öğrencidir.Hayat onlara yepyeni şeyler öğretir.Sen eğer kendi yolunu seçerken tereddütlü isen başarılı olacağını düşünme.Dediğim gibi sen somut şeylere inanıyorsun.Sevgi, zeka ve benzeri şeyler soyuttur.Bu da senin sevdiklerin arasındaki bağını zedeliyor.Katsuyuki-san, nu somut şeylere inanman bağını zedelemez değil mi?Ama senin ki çok ileri gitmiş bir durumda.Ailen sana seni sevdiğini söylerken kalpten hitap etmezse buna inanmazsın.Şu vardır ki bu kalpten söylenen kelimeler soyut olabilir.Yürek soyuttur.Bildiğimiz kan pompalayan kalp yürek değildir.Bunu biliyorsun zaten değil mi?
Namikawa o zaman onun sözlerinin gerçek olduğunu fark etti.Daima ailesi ona seni seviyorum dedi.Bu yüzden ayakta kaldı.O zaman bir şey yapamamış değildi, yapmamıştı.Çelişkiye düştü.Kendi hayatına daha fazla önem vermişti.Eğer bir insan gerçekten değer verdiği insan için hayatını verebilirdi ama o yapmadı.Kardeşini sevmiyordu.Kendi içinde çelişkiye düştü.
Namikawa bunları düşünürken Hajime çatıdan inmiş ve hastaneden uzaklaşmaktaydı.Yürürken Namikawa’nın bağırışını duydu “Ben Sevdiklerimden Asla Vazgeçmeyeceğim!” Hajime bunu duyduğunda gözlerini açtı.Bir süre sonra ise tekrar gülümsedi.Kendi kendisine konuşmaya başladı “Dediklerimin sadece görünen yüzünü anladın, diğer insanlar gibi.”
Bölüm 6
Spoiler:
Ertesi gün…
Hava serindi.Güneş gökyüzünde olmasına rağmen ısısı hissedilmiyordu.Dar sokaklarda uzun bir palto ile yürüyen 1.60 boylarında bir kız çocuğu oldukça dikkat çekici idi.Ailesinin o civarlara taşınması sonucunda önceki okulundan ayrılıp o civarlardaki (Namikawa’nın okuduğu okul) okula yazdırılmıştı.Yürürken bir yandan da söylenmekteydi “Merkezde olan çok iyi bir okulmuş.Peh!Eski okulumu çok seviyordum.Babamın işi yüzünden buraya taşınmak zorunda mıydık ki!?”
Yolda sadece kendisinden başka bir kişi daha vardı sanki.Bir kaç gölge adeta sokaklarda dans ediyordu.Biraz daha yürüdükten sonra bu gölgelerin varlığını hissetmeye başladı.Korktu bir anlığına.Kanto bölgesindeki olan bir çok cinayeti duymuştu.Ailesi olayların durulması üzerine bunu pek de önemsememişti.Ama şu anda katil onun yanında olabilirdi.Yutkundu, şu anda düşman tam arkasındaydı.Bunu hissedebiliyordu.Arkasına dönüp bakmak istedi.Eninde sonunda ölecekti ve en azından katilinin kim olduğunu bilmek istedi sanki…Başını döndürdü.Normal bir insan vücuduna sahipti ancak, başı yoktu.Gözleri fal taşı gibi açıldı kızın.O anda bir çığlık duyuldu.Bir kaç dakika sonra olay yerine polisler ulaşmıştı.Etrafta bir şey yoktu.Sadece yerde bayılmış bir kız vardı.Bilinci kapalı olan kız siyah saçlı 15 yaşlarında bir kızdı.Onu hemen hastaneye kaldırdılar.Olayın olduğu yer şeritlerle çevrilmişti.Olup biteni ancak kız uyandığında anlayabilirlerdi.Olayın şeritlerle çevrildiği alanın 5 metre yakınına kadar araştırma yapıldı.
Yine dar bir sokakta polisler araştırma yaparken büyük bir vahşetin yaşandığı kanlı yeri buldular.Etrafa saçılmış bir çok kan izi vardı ve yerde yatan biri.Başı yoktu…
İnsan bu manzarayı gördükçe tiksiniyor ve midesi bulanıyordu.Polisler vahşetin olduğu yeri araştırırken, bir binanın duvarının arkasına saklanmış gülerek olanları izleyen biri vardı.Tahmin etmişsinizdir bu kadar çok gülen ve bu durumu normal karşılayan tek bir insan vardır Kuuseki Hajime.Gülümsemesi anında pis bir sırıtışa dönüştü “Bakalım, bu kez ne renk ortaya çıkacak?”
Hastaneye kaldırılan kız iki saat sonra kendisine gelmişti.Ancak bakışları gerçekten iç karartıcıydı.Ailesi ve polisler başucunda bekliyordu.İri yapılı polis konuştu:
-Yaşadığın olay üzücü.Ne olduğunu bize anlatır mısın?
Kız gözlerini kapattı.Kısık bir ses tonu ile cevap verdi “Tamam”
Polisler kıza adını sordu.Fujita Miyu, 15 yaşında siyah saçlı, mavinin yeşil tonlarında turkuaza benzer garip renkli gözleri vardı.1.66 uzunluğundaydı.Gerçekten güzel bir kızdı.Olayı anlatmaya başladı
“Yürüyordum.Sonra birinin beni takip ettiğinin farkına vardım.Arkama geçti.Onun kim olduğunu öğrenmek için arkama döndüm.Normal bir insan gibiydi ancak başı…Başı yoktu.Sonra beni zorla bir yere götürdü.Sonrasında biri ortaya çıktı ve o kişiyi öldürdü.Sonra bana döndü.Ona güvenmemi ve güvenli bir biçimde okula ulaşmamı sağlayacağını söyledi.Bense olağan gücümle kaçtım.İki üç metre ilerledim ancak.Sonra ise her şey karanlıktı.”
Polisler birbirlerine baktılar önce.Sonra ise kendisine yardım eden kişinin kim olduğunu sordular.Kız biraz düşündükten sonra cevap verdi “Tam hatırlamıyorum ama saçları siyahtı.Başka da bir şey hatırlamıyorum” Polisler kızın anlattıklarını not alıp, odadan çıktılar.Miyu’ya inanmamışlardı.Onun sadece kurmuş olduğu hayallerini anlattıkları üzerine karar aldılar.Polislerin arkasından bakan duvara yaslanmış biri vardı, Hajime.O bütün bunlara inanmıştı nedeni ise çok belli…
Hava serindi.Güneş gökyüzünde olmasına rağmen ısısı hissedilmiyordu.Dar sokaklarda uzun bir palto ile yürüyen 1.60 boylarında bir kız çocuğu oldukça dikkat çekici idi.Ailesinin o civarlara taşınması sonucunda önceki okulundan ayrılıp o civarlardaki (Namikawa’nın okuduğu okul) okula yazdırılmıştı.Yürürken bir yandan da söylenmekteydi “Merkezde olan çok iyi bir okulmuş.Peh!Eski okulumu çok seviyordum.Babamın işi yüzünden buraya taşınmak zorunda mıydık ki!?”
Yolda sadece kendisinden başka bir kişi daha vardı sanki.Bir kaç gölge adeta sokaklarda dans ediyordu.Biraz daha yürüdükten sonra bu gölgelerin varlığını hissetmeye başladı.Korktu bir anlığına.Kanto bölgesindeki olan bir çok cinayeti duymuştu.Ailesi olayların durulması üzerine bunu pek de önemsememişti.Ama şu anda katil onun yanında olabilirdi.Yutkundu, şu anda düşman tam arkasındaydı.Bunu hissedebiliyordu.Arkasına dönüp bakmak istedi.Eninde sonunda ölecekti ve en azından katilinin kim olduğunu bilmek istedi sanki…Başını döndürdü.Normal bir insan vücuduna sahipti ancak, başı yoktu.Gözleri fal taşı gibi açıldı kızın.O anda bir çığlık duyuldu.Bir kaç dakika sonra olay yerine polisler ulaşmıştı.Etrafta bir şey yoktu.Sadece yerde bayılmış bir kız vardı.Bilinci kapalı olan kız siyah saçlı 15 yaşlarında bir kızdı.Onu hemen hastaneye kaldırdılar.Olayın olduğu yer şeritlerle çevrilmişti.Olup biteni ancak kız uyandığında anlayabilirlerdi.Olayın şeritlerle çevrildiği alanın 5 metre yakınına kadar araştırma yapıldı.
Yine dar bir sokakta polisler araştırma yaparken büyük bir vahşetin yaşandığı kanlı yeri buldular.Etrafa saçılmış bir çok kan izi vardı ve yerde yatan biri.Başı yoktu…
İnsan bu manzarayı gördükçe tiksiniyor ve midesi bulanıyordu.Polisler vahşetin olduğu yeri araştırırken, bir binanın duvarının arkasına saklanmış gülerek olanları izleyen biri vardı.Tahmin etmişsinizdir bu kadar çok gülen ve bu durumu normal karşılayan tek bir insan vardır Kuuseki Hajime.Gülümsemesi anında pis bir sırıtışa dönüştü “Bakalım, bu kez ne renk ortaya çıkacak?”
Hastaneye kaldırılan kız iki saat sonra kendisine gelmişti.Ancak bakışları gerçekten iç karartıcıydı.Ailesi ve polisler başucunda bekliyordu.İri yapılı polis konuştu:
-Yaşadığın olay üzücü.Ne olduğunu bize anlatır mısın?
Kız gözlerini kapattı.Kısık bir ses tonu ile cevap verdi “Tamam”
Polisler kıza adını sordu.Fujita Miyu, 15 yaşında siyah saçlı, mavinin yeşil tonlarında turkuaza benzer garip renkli gözleri vardı.1.66 uzunluğundaydı.Gerçekten güzel bir kızdı.Olayı anlatmaya başladı
“Yürüyordum.Sonra birinin beni takip ettiğinin farkına vardım.Arkama geçti.Onun kim olduğunu öğrenmek için arkama döndüm.Normal bir insan gibiydi ancak başı…Başı yoktu.Sonra beni zorla bir yere götürdü.Sonrasında biri ortaya çıktı ve o kişiyi öldürdü.Sonra bana döndü.Ona güvenmemi ve güvenli bir biçimde okula ulaşmamı sağlayacağını söyledi.Bense olağan gücümle kaçtım.İki üç metre ilerledim ancak.Sonra ise her şey karanlıktı.”
Polisler birbirlerine baktılar önce.Sonra ise kendisine yardım eden kişinin kim olduğunu sordular.Kız biraz düşündükten sonra cevap verdi “Tam hatırlamıyorum ama saçları siyahtı.Başka da bir şey hatırlamıyorum” Polisler kızın anlattıklarını not alıp, odadan çıktılar.Miyu’ya inanmamışlardı.Onun sadece kurmuş olduğu hayallerini anlattıkları üzerine karar aldılar.Polislerin arkasından bakan duvara yaslanmış biri vardı, Hajime.O bütün bunlara inanmıştı nedeni ise çok belli…
Bölüm 7
Spoiler:
Akşam olmuştu.Gökyüzündeki yıldızlar ışıl ışıl parıldarken şehrin ışıkları onlara eşlik ediyordu adeta.Odasında durmaktan sıkılmıştı Miyu.Odasından çıkıp asansör ile en üst kata çıktı.Gökyüzünü çok güzel bir biçimde görebilirdi.Terastaydı.Asansörün kapısını ittirdi ve dışarı çıktı.
Çıkar çıkmaz karşısında birini gördü.Uzun boylu biriydi.Elini cebine sokmuştu.Ufuk çizgisine bakıyordu.Miyu aşağı inmek için kapıya yöneldi ama o kişi çoktan orada olduğunu fark etmişti.
“Demek kendi başının çaresine baktın”
Miyu’nun gözleri fal taşı gibi açıldı.O sesi daha önce duymuştu.Adam ona döndü.İşte o zaman gerçekler ortaya çıkmıştı.Karşısındaki kişi onu, o gün kurtaran kişiydi.Siyah saçlı, kırmızı gözlü bir kişi…Tanırsınız elbette okuyucular.Bu kişi Kuuseki Hajime.
Alaycı bir bakışla Miyu’ya baktı. “O gün, başsız olan kişiden korktun.Ama asıl şu an korkmalısın.”
Miyu bu cevabı beklemiyordu.Hajime’nin dediğinden hiçbir şey anlamamıştı.”Sen kimsin?” Bu soruyu sormadan kendisini alamamıştı.Karşısındaki kişiyi tanımıyordu.Bu yüzden onun dediklerine kulak asmayacaktı.O soruyu sorar sormaz Hajime’nin yüzündeki gülümseme de uçup gitmişti.Gözlerini kapatarak yanıt verdi.
-Bir insanın karşısındaki kişinin kim olduğunu sorması normaldir.Ama benim için bu iyi değil.Şu anda benim kim olduğumun önemi yok.Asıl önemli olan senin kim olduğun.Etrafına bir baksana.Yıldızlar ve daha başka şeyler.Gel ve sana göstereyim”
Miyu, ısrarlıydı.Karşısındaki kişinin kim olduğunu bilmek istedi.Onun adını öğrenmeden kendisine göstereceği şeye bakmayacaktı.Ancak oraya gitmek istedi.Düşüncesine ters hareket etti.Merakındandı bu durum.Her şeyden çok merak etmişti.O anda bilmediği bir şey oldu.Garip bir his içini kapladı.Kendi kontrolünü yitirdi.O sırada Hajime’nin yüzünde pis bir sırıtış belirdi.Bekledi şeydi bu sanki.Evet, öyleydi de.Hep bu anı beklemişti.Her şeyi buna göre ayarlamıştı.Miyu’yu bir piyon gibi oynatmıştı.Bunu anladığında Miyu, çılgına dönmüştü.
Yanağında dört tane, dörtgene benzeyen şekillerin birleşmesi ile oluşan Namikawa’nın simgesine benzer bir dövme belirdi.Bu dörtgenlerin birleşmesi sonucu oluşan, dört kenarlı yıldızın etrafında bir yuvarlak vardı.Her bir dörtgenin içinde ise kısa çizgiler.Ortasında bir çarpı.Şekil yeşil bir ışıkla belirdi.Miyu’nun gözleri yeşile döndü.Hajime’ye ani bir hareketle yaralamaya çalıştı.Bu saldırı işe yaramayınca daha da sinirlendi.Kendi kontrolünü ele geçiremiyordu.Hajime ise ortaya çıkıyor ve çıkar çıkmaz kayboluyordu.Saldırıların hepsini savuşturdu böylece.Olay hep böyle sürerken, Miyu kolunda bir sızı hissetti.Koluna baktığında yaralandığını gördü.Kanıyordu kolu.İşte o zaman sakinleşti ve kendisini kontrol edebildi.Bir süre sonra yeşil simge ortadan kayboldu.Bunun sonucunda Miyu biraz halsiz düştü.Güç, onun sınırlarını zorlamıştı.Kolundaki yarayı da unutmuştu.Acısını hissetmiyordu.Hajime ortaya çıktı.Sırıtışını biraz olsun hafifletti “Yeşil bir parlama…Namikawa’nın simgesine benzer bir şey çıktı ortaya, inanılmaz.”
Miyu Hajime’nin ne demek istediğini anlamadı haliyle.Çünkü kendi kontrolünü kaybettiği zamanda olanların hiç birinden haberi yoktu.Hajime bu durumun farkındaydı.Miyu’nun aklını karıştırmak için söylemişti bunu.Kısacası Miyu’yu bir hamur gibi yoğuruyordu.Şimdi ise asıl konuyu açmak için hazır kıvamdaydı.Konuşamaya başladı “Sana bir şey gösterecektim değil mi?Hadi gel de göstereyim.” Miyu tereddüt etti.Aklındaki düşünceyi Hajime’ye söyledi “Kim olduğunu öğrenmediğim sürece yanına gelmem” Hajime gülümseyerek yanıt verdi “Sana dediğim gibi bu durumda benim kim olduğum önemsiz.Asıl önemli olan senin kim olduğun ve düşüncelerin” Bu cevap üzerine Miyu biraz daha meraklandı.Tanımadığı kişinin yanına ağır adımlarla yürüdü.Hajime hafif bir gülümseme ile şehre baktı ve konuşmaya başladı.
"Aşağıda bir çok insan var.Her birinin farklı düşünceleri var.Hepsinin amacı farklı.Davranışları ve her şeyi farklı.Biraz daha düşünürsen ve kendinle yalnız kalırsan onların yüzlerine baktığında ne olduğunu görürsün.Gökyüzünde bir çok yıldız var hepsi de cansızlar.Duyguları yok.İnsanlar karşısındaki kişiye baktığında bir şey hissetmezler.Dünyanın sadece kendilerine ait olduğunu düşünürler.Sadece insanlara ait…Ama dünyada hayvanlar vardır, bitkiler vardır.Bunların yanı sıra cansız varlıklar vardır.Biz bu dünyayı paylaşıyoruz.Her varlıkla iç içe bir yaşam sürüyoruz.Onlara önem vermiyoruz, düşünmeden onlar hakkında kararlar alıyoruz.En çok da bitkiler için…Bu dünyadaki asıl adalet, insanların sadece kendilerine ait olmayan dünyanın farkına varmadıkları sürece sağlanamaz.Her şey tarihe karışır.Her varlık ölür.Cansızlarda yakın bir zaman sonra eskir.Ve ölen, eskiyen her şeyin yerine yenisi gelir.Bu dünyanın temel döngüsüdür.”
Miyu, karşısındaki kişinin dediklerini dinlese de bir şey anlamadı.Hajime bunun farkındaydı.Biraz bekleyip konuşmasına eklemeler yaptı “Çoğu insanın, hayır hatta tüm insanlar duydukları öğütlere inanmazlar.Doğru olarak kabul eder çoğu.Ama gerçek hayatta uygulamazlar.Sen de öylesin.Elbette ben de öyleyim.Bu yüzden sana iki dakika vereceğim.Yalnız kal ve düşün.” Hajime, Miyu’dan birkaç adım uzaklaştı ve arkasını döndü.
Miyu ise kenara daha da yakınlaştı.Aşağıya baktı.Sonra ise ufuk çizgisine, ardından gökyüzüne…Hajime’nin dediklerinin hiç birini kavrayamamıştı.Düşünmek istemedi belkide.Bir süre sonra Hajime, Miyu’ya döndü.O anda kız sırtında bir şey hissetti.Bir el onu itiyordu.Hajime’den başkası değildi bu.On katlı binadan düştü kız.Havada süzülüyordu.Hayatı gözlerinin önünden geçti.O zaman00 Hajime’nin ne demek istediğini anladı.Hiç bir zaman karşısındaki insanlara değer vermemişti.Arkadaşları vardı.Ancak çoğu dostu onun gibiydi.İnsanın duygularına önem vermeyen arkadaşlar…Anladı ki onlar gerçek dostu değilmiş.Dünyanın sadece kendisine ait olmadığının farkına vardı.Cansız ve canlı varlıkların her birinin yaşamı bağlantılıydı.Sokaklarda yürüyen insanlar geldi aklına.Her birinin acısı ve duyguları neydi bilmiyordu.Hiç kimsenin derdini dinlemek istememişti.Dediklerin karşısındaki kişiyi inciteceğini de hiç düşünmemişti.Kimseden özür dilememişti.Bitkilere zarar vermişti.Hayvanlara eziyet etmişti.Eşyalarının değerini bilmemişti.Her birini kırıp atmıştı.Zarar verirken hiç düşünmemişti o eşyalara sahip olmayan insanların ne hissettiğini…Her şeyin insanlar için var olduğunu düşünmüştü.Ama değildi.Çoğu şey insanlar içindi.Bu doğrudur.Ancak bitkiler ve hayvanların yararına yapılmış şeyler de vardı.Hayatından memnun değildi.Annesi ve babası elinden geleni yapmıştı onu mutlu etmek için.O ise her zaman elinde olandan daha çok şey istemişti.Ölmek istemişti hep…Şu anda ölecekti…Ama ölmek istemiyordu.Yaşamak istiyordu.Belki ölümü kalpten arzulamamıştı.Belki de yanlışlarının farkına varıp, hayatını düzene koymak istemişti.O binadan düşmesi sadece üç yada dört dakika olabilirdi.Ancak dakikalar onun için uzadıkça uzamıştı.Hajime’ye baktı.Bütün bunları kendisine, ismini dahi bilmediği serseri bir çocuk öğretmişti.Biraz kızgın olsa da ona minnettardı.Sonrasında ise öleceği tekrar aklına geldi.Hazırlamaya çalıştı kendisini.Fakat bir türlü yapamadı.Yaşamak istiyordu.Görmek istemedi hiçbir şeyi.Gözlerini kapadı.İşte o anda bilinmeyen bir şey oldu.Siyah bir şey onu tuttu.Gözlerini açtığında ise yerdeydi.Şaşkın bir ifade vardı yüzünde.Sonrasında ise alnında ıslak bir şey hissetti.Hajime’e baktı.O da garip bir gülümseme ile kendisine bakıyordu.Elinde ise bir bıçak vardı.Hastanedeki ameliyat bıçaklarına benziyordu.Elindeki keskin aletin üzerinde kan vardı.O zaman kolundaki sızıyı hissetti.Kendi kanıydı o.Kolunu yaralayan bıçaktı.
Karşısındaki kişinin dediklerini anlamıştı.Ama son anda bıçağı gösterme nedenini anlayamamıştı.Hajime yüzündeki garip ifadeyi bozmadan konuştu. “Dersini almasaydın seni öldürebilirdim.Her neyse yaşadıklarını asla unutma.” Bunu dedikten sonra Hajime kayboldu.
Miyu da bir süre sonra bilincini kaybetti.Uyandığında ise hastanedeki odasındaki yatağındaydı.Bunların bir rüya olduğunu düşündü.Kalkmaya çalışırken kolunun sarılı olduğunu gördü.O zaman bunların bir rüya olmadığını, gerçek olduğunu anladı.
......
Şu kızın simgesini tam olarak anlatamadım.Özelliklerini de yazmadım.Daha doğrusu yazacak yer bulamadım bölümde bu yüzden ps de yapmaya çalıştım da çok orantısız oldu =_=
Özelliklerini sonraya saklıyorum
Çıkar çıkmaz karşısında birini gördü.Uzun boylu biriydi.Elini cebine sokmuştu.Ufuk çizgisine bakıyordu.Miyu aşağı inmek için kapıya yöneldi ama o kişi çoktan orada olduğunu fark etmişti.
“Demek kendi başının çaresine baktın”
Miyu’nun gözleri fal taşı gibi açıldı.O sesi daha önce duymuştu.Adam ona döndü.İşte o zaman gerçekler ortaya çıkmıştı.Karşısındaki kişi onu, o gün kurtaran kişiydi.Siyah saçlı, kırmızı gözlü bir kişi…Tanırsınız elbette okuyucular.Bu kişi Kuuseki Hajime.
Alaycı bir bakışla Miyu’ya baktı. “O gün, başsız olan kişiden korktun.Ama asıl şu an korkmalısın.”
Miyu bu cevabı beklemiyordu.Hajime’nin dediğinden hiçbir şey anlamamıştı.”Sen kimsin?” Bu soruyu sormadan kendisini alamamıştı.Karşısındaki kişiyi tanımıyordu.Bu yüzden onun dediklerine kulak asmayacaktı.O soruyu sorar sormaz Hajime’nin yüzündeki gülümseme de uçup gitmişti.Gözlerini kapatarak yanıt verdi.
-Bir insanın karşısındaki kişinin kim olduğunu sorması normaldir.Ama benim için bu iyi değil.Şu anda benim kim olduğumun önemi yok.Asıl önemli olan senin kim olduğun.Etrafına bir baksana.Yıldızlar ve daha başka şeyler.Gel ve sana göstereyim”
Miyu, ısrarlıydı.Karşısındaki kişinin kim olduğunu bilmek istedi.Onun adını öğrenmeden kendisine göstereceği şeye bakmayacaktı.Ancak oraya gitmek istedi.Düşüncesine ters hareket etti.Merakındandı bu durum.Her şeyden çok merak etmişti.O anda bilmediği bir şey oldu.Garip bir his içini kapladı.Kendi kontrolünü yitirdi.O sırada Hajime’nin yüzünde pis bir sırıtış belirdi.Bekledi şeydi bu sanki.Evet, öyleydi de.Hep bu anı beklemişti.Her şeyi buna göre ayarlamıştı.Miyu’yu bir piyon gibi oynatmıştı.Bunu anladığında Miyu, çılgına dönmüştü.
Yanağında dört tane, dörtgene benzeyen şekillerin birleşmesi ile oluşan Namikawa’nın simgesine benzer bir dövme belirdi.Bu dörtgenlerin birleşmesi sonucu oluşan, dört kenarlı yıldızın etrafında bir yuvarlak vardı.Her bir dörtgenin içinde ise kısa çizgiler.Ortasında bir çarpı.Şekil yeşil bir ışıkla belirdi.Miyu’nun gözleri yeşile döndü.Hajime’ye ani bir hareketle yaralamaya çalıştı.Bu saldırı işe yaramayınca daha da sinirlendi.Kendi kontrolünü ele geçiremiyordu.Hajime ise ortaya çıkıyor ve çıkar çıkmaz kayboluyordu.Saldırıların hepsini savuşturdu böylece.Olay hep böyle sürerken, Miyu kolunda bir sızı hissetti.Koluna baktığında yaralandığını gördü.Kanıyordu kolu.İşte o zaman sakinleşti ve kendisini kontrol edebildi.Bir süre sonra yeşil simge ortadan kayboldu.Bunun sonucunda Miyu biraz halsiz düştü.Güç, onun sınırlarını zorlamıştı.Kolundaki yarayı da unutmuştu.Acısını hissetmiyordu.Hajime ortaya çıktı.Sırıtışını biraz olsun hafifletti “Yeşil bir parlama…Namikawa’nın simgesine benzer bir şey çıktı ortaya, inanılmaz.”
Miyu Hajime’nin ne demek istediğini anlamadı haliyle.Çünkü kendi kontrolünü kaybettiği zamanda olanların hiç birinden haberi yoktu.Hajime bu durumun farkındaydı.Miyu’nun aklını karıştırmak için söylemişti bunu.Kısacası Miyu’yu bir hamur gibi yoğuruyordu.Şimdi ise asıl konuyu açmak için hazır kıvamdaydı.Konuşamaya başladı “Sana bir şey gösterecektim değil mi?Hadi gel de göstereyim.” Miyu tereddüt etti.Aklındaki düşünceyi Hajime’ye söyledi “Kim olduğunu öğrenmediğim sürece yanına gelmem” Hajime gülümseyerek yanıt verdi “Sana dediğim gibi bu durumda benim kim olduğum önemsiz.Asıl önemli olan senin kim olduğun ve düşüncelerin” Bu cevap üzerine Miyu biraz daha meraklandı.Tanımadığı kişinin yanına ağır adımlarla yürüdü.Hajime hafif bir gülümseme ile şehre baktı ve konuşmaya başladı.
"Aşağıda bir çok insan var.Her birinin farklı düşünceleri var.Hepsinin amacı farklı.Davranışları ve her şeyi farklı.Biraz daha düşünürsen ve kendinle yalnız kalırsan onların yüzlerine baktığında ne olduğunu görürsün.Gökyüzünde bir çok yıldız var hepsi de cansızlar.Duyguları yok.İnsanlar karşısındaki kişiye baktığında bir şey hissetmezler.Dünyanın sadece kendilerine ait olduğunu düşünürler.Sadece insanlara ait…Ama dünyada hayvanlar vardır, bitkiler vardır.Bunların yanı sıra cansız varlıklar vardır.Biz bu dünyayı paylaşıyoruz.Her varlıkla iç içe bir yaşam sürüyoruz.Onlara önem vermiyoruz, düşünmeden onlar hakkında kararlar alıyoruz.En çok da bitkiler için…Bu dünyadaki asıl adalet, insanların sadece kendilerine ait olmayan dünyanın farkına varmadıkları sürece sağlanamaz.Her şey tarihe karışır.Her varlık ölür.Cansızlarda yakın bir zaman sonra eskir.Ve ölen, eskiyen her şeyin yerine yenisi gelir.Bu dünyanın temel döngüsüdür.”
Miyu, karşısındaki kişinin dediklerini dinlese de bir şey anlamadı.Hajime bunun farkındaydı.Biraz bekleyip konuşmasına eklemeler yaptı “Çoğu insanın, hayır hatta tüm insanlar duydukları öğütlere inanmazlar.Doğru olarak kabul eder çoğu.Ama gerçek hayatta uygulamazlar.Sen de öylesin.Elbette ben de öyleyim.Bu yüzden sana iki dakika vereceğim.Yalnız kal ve düşün.” Hajime, Miyu’dan birkaç adım uzaklaştı ve arkasını döndü.
Miyu ise kenara daha da yakınlaştı.Aşağıya baktı.Sonra ise ufuk çizgisine, ardından gökyüzüne…Hajime’nin dediklerinin hiç birini kavrayamamıştı.Düşünmek istemedi belkide.Bir süre sonra Hajime, Miyu’ya döndü.O anda kız sırtında bir şey hissetti.Bir el onu itiyordu.Hajime’den başkası değildi bu.On katlı binadan düştü kız.Havada süzülüyordu.Hayatı gözlerinin önünden geçti.O zaman00 Hajime’nin ne demek istediğini anladı.Hiç bir zaman karşısındaki insanlara değer vermemişti.Arkadaşları vardı.Ancak çoğu dostu onun gibiydi.İnsanın duygularına önem vermeyen arkadaşlar…Anladı ki onlar gerçek dostu değilmiş.Dünyanın sadece kendisine ait olmadığının farkına vardı.Cansız ve canlı varlıkların her birinin yaşamı bağlantılıydı.Sokaklarda yürüyen insanlar geldi aklına.Her birinin acısı ve duyguları neydi bilmiyordu.Hiç kimsenin derdini dinlemek istememişti.Dediklerin karşısındaki kişiyi inciteceğini de hiç düşünmemişti.Kimseden özür dilememişti.Bitkilere zarar vermişti.Hayvanlara eziyet etmişti.Eşyalarının değerini bilmemişti.Her birini kırıp atmıştı.Zarar verirken hiç düşünmemişti o eşyalara sahip olmayan insanların ne hissettiğini…Her şeyin insanlar için var olduğunu düşünmüştü.Ama değildi.Çoğu şey insanlar içindi.Bu doğrudur.Ancak bitkiler ve hayvanların yararına yapılmış şeyler de vardı.Hayatından memnun değildi.Annesi ve babası elinden geleni yapmıştı onu mutlu etmek için.O ise her zaman elinde olandan daha çok şey istemişti.Ölmek istemişti hep…Şu anda ölecekti…Ama ölmek istemiyordu.Yaşamak istiyordu.Belki ölümü kalpten arzulamamıştı.Belki de yanlışlarının farkına varıp, hayatını düzene koymak istemişti.O binadan düşmesi sadece üç yada dört dakika olabilirdi.Ancak dakikalar onun için uzadıkça uzamıştı.Hajime’ye baktı.Bütün bunları kendisine, ismini dahi bilmediği serseri bir çocuk öğretmişti.Biraz kızgın olsa da ona minnettardı.Sonrasında ise öleceği tekrar aklına geldi.Hazırlamaya çalıştı kendisini.Fakat bir türlü yapamadı.Yaşamak istiyordu.Görmek istemedi hiçbir şeyi.Gözlerini kapadı.İşte o anda bilinmeyen bir şey oldu.Siyah bir şey onu tuttu.Gözlerini açtığında ise yerdeydi.Şaşkın bir ifade vardı yüzünde.Sonrasında ise alnında ıslak bir şey hissetti.Hajime’e baktı.O da garip bir gülümseme ile kendisine bakıyordu.Elinde ise bir bıçak vardı.Hastanedeki ameliyat bıçaklarına benziyordu.Elindeki keskin aletin üzerinde kan vardı.O zaman kolundaki sızıyı hissetti.Kendi kanıydı o.Kolunu yaralayan bıçaktı.
Karşısındaki kişinin dediklerini anlamıştı.Ama son anda bıçağı gösterme nedenini anlayamamıştı.Hajime yüzündeki garip ifadeyi bozmadan konuştu. “Dersini almasaydın seni öldürebilirdim.Her neyse yaşadıklarını asla unutma.” Bunu dedikten sonra Hajime kayboldu.
Miyu da bir süre sonra bilincini kaybetti.Uyandığında ise hastanedeki odasındaki yatağındaydı.Bunların bir rüya olduğunu düşündü.Kalkmaya çalışırken kolunun sarılı olduğunu gördü.O zaman bunların bir rüya olmadığını, gerçek olduğunu anladı.
......
Şu kızın simgesini tam olarak anlatamadım.Özelliklerini de yazmadım.Daha doğrusu yazacak yer bulamadım bölümde bu yüzden ps de yapmaya çalıştım da çok orantısız oldu =_=
Özelliklerini sonraya saklıyorum
Bölüm 8
Spoiler:
Namikawa kan ter içinde uyandı.Her gece kendisini huzursuz hissediyordu.Bu sefer de geçen gün kendisini kurtaran Hajime hakkında bir rüya görmüştü.Dar bir sokağın önünden geçiyordu rüyasında sonrasında o dar sokaktan bir ses duyuldu.Etraf toza dumana büründü.Sokaktan alevler fışkırdı o anda.Fışkıran alevlerin ardından Hajime ortaya çıktı.Gene gülümsüyordu.Sonrasını hatırlamıyordu Namikawa.Gözlerini kapatıp unutmaya çalıştı.Her gün gördüğü rüyaların bir kısmı gerçek oluyordu.Bu durumdan nefret etmişti.Özellikle de Hajime ile ilgili rüya görmekten korkmuştu.O adama minnettar olsa bile gene de huzursuzdu.Gözlerini tavana dikip düşünmeye başladı.Neden her şey bir anda olup bitmişti.Kendi kendisine sızlanmaktan geri durmadı “O gün, her şeyin sorumlusu bendim.Ben düzeltmeliydim ama o…Lanet olasıca o herif…Kahretsin!” Bütün bunları düşünürken çalar saat çalmaktaydı.Okul vaktiydi.Üstünü giyindi ve kahvaltısını etti.Ardından dışarı çıktı.Yürüyordu.Okuluna doğru…İşte o zaman her şey rüyasında olanlar gibi oldu.Dar sokağın önünden geçerken alev topu gibi ateş fışkırdı sokaktan.Yana çekilmeseydi yanıp kül olacaktı Namikawa.Soğuk soğuk terlemeye başladı.Alevler yanından geçerken zarar görmese bile ateşin sıcaklığından etkilenmişti.Tekrar uyuyor muydu?Rüya mı görüyordu?Çelişkiye düşmüştü o anda.Ateşin geldiği bölgeden omuzlarını sarkıtarak bir eli cebinde olan Hajime çıktı.Namikawa’yı baştan aşağı süzdü.Gülümseyerek konuştu “Wow, Namikawa çabuk iyileşmişsin.” Hala şok geçiriyordu Katsuyuki.Gözlerini kapatıp bunların bir rüya olmasını diledi.Hajime sinsice gülümsedi ve adeta Namikawa’nın aklını okudu. “Bunlar rüya değil Katsuyuki-san” Ve o anda tekrar uyandı Namikawa.Rüya içinde rüya görmüştü.Dehşet bir biçimde bakıyordu etrafa.Rüyaydı.Her şey birer rüyaydı.Kendisini böyle avuttu ve vakit geçirmeden okula gitmek üzere hazırlandı.
Yola çıktığında hala rüyanın etkisindeydi ve Hajime ile karşılaşmamayı umuyordu.Yavaş adımlarla yürüdü.Dar sokakların içinde çok insan vardı.Bu saatlerde yoğun kalabalığın olması oldukça şüpheliydi.Bunu pek de aldırmadı yoluna devam etti.Bir süre sonra kalabalıktan eser kalmamıştı.Ana caddede tek bir kişi bile yoktu.Ürperdi Namikawa.Karşıya geçmek üzereyken etrafının sarıldığını hissetti.Doğruydu Namikawa’nın etrafı bir sürü kişiyle çevrilmişti.Ama bu kişilerin hepsi de ya kördü, ya kolsuzdu yada başsızdı.Böyle yaratıkların ortaya çıkması oldukça ürpertiyordu insanı.Bütün mahluklar, Namikawa’ya saldırmaya hazılanmıştı.Bunu fark etti çabucak ama yapacak bir şeyi de yoktu.İşte o zaman bir insan sesi duydu.Çok uzaktan geliyordu ve “Korkacak pek bir şey yok” diyordu.Namikawa yukarıya baktığında gökyüzünde adeta uçan bir insan gördü.Bir kadındı.Nerden baksan 16 yaşlarında vardı.Diz kapağının altında gökyüzünde süzülen bir kartalın resmi vardı.Onun etrafında ise bir çember.Şu ana değin olan iki simgeden de farklı bir simgeydi bu.Yeşil ve Sarı parlayan simgelerin sahiplerinin güçleri birbirlerine yakın olduğu için benzer simgeler kullanılmıştı.Ancak mavi simge çok değişikti.Gözleri hafif mavi bir biçimde parlayan kişi elini havaya kaldırdı.O anda ise şiddetli bir rüzgar etrafı kasıp kavurdu.Bütün yaratıklar bir etrafa savruldu.Rüzgar kesildiğinde ise yaratıkların birer insana dönüştüğünü gördüler.Mavi simge gücüne sahip kız iki elini bir araya getirdi ve zaferini kutladı.Sevinçten dört köşe olmuştu ki çok fazla uzun sürmedi mutluluğu.Hajime’nin sesi duyuldu. “Vay canına, gerçekten çok iyi bir gösteri oldu seni kutlamam gerek.” Hajime bir çatının üstündeydi gene.Ellerini cebine sokmuştu gülümsüyordu.Kız ona baktığında mutluluk ifadesi uçup gitti.Sinirle bağırmaktan kendisini alamadı “Kuuseki Hajime!Seni…Seni asla affetmeyeceğim!Senin değer verdiklerini elinden alacağım ve hayatında duymadığın bir acıyı yaşatacağım!” Buna cevap vermemesi gerekirdi belki de…Ama istifini hiç bozmadı “Ah, benim elimde değer verdiğim bir şey yok.Bu yüzden acı çekmem söz konusu bile olamaz” Hajime çok sinsice konuşsa bile her zaman kibar bir ses tonu ile konuşurdu.Ama bu karşısındaki kızı durdurmaya yetmedi “Ne olursa olsun Kuuseki Hajime!Eğer elinde değer verdiğin bir şey yoksa, o zaman bunun bedelini hayatınla ödersin!”
Devam edecek…
Yola çıktığında hala rüyanın etkisindeydi ve Hajime ile karşılaşmamayı umuyordu.Yavaş adımlarla yürüdü.Dar sokakların içinde çok insan vardı.Bu saatlerde yoğun kalabalığın olması oldukça şüpheliydi.Bunu pek de aldırmadı yoluna devam etti.Bir süre sonra kalabalıktan eser kalmamıştı.Ana caddede tek bir kişi bile yoktu.Ürperdi Namikawa.Karşıya geçmek üzereyken etrafının sarıldığını hissetti.Doğruydu Namikawa’nın etrafı bir sürü kişiyle çevrilmişti.Ama bu kişilerin hepsi de ya kördü, ya kolsuzdu yada başsızdı.Böyle yaratıkların ortaya çıkması oldukça ürpertiyordu insanı.Bütün mahluklar, Namikawa’ya saldırmaya hazılanmıştı.Bunu fark etti çabucak ama yapacak bir şeyi de yoktu.İşte o zaman bir insan sesi duydu.Çok uzaktan geliyordu ve “Korkacak pek bir şey yok” diyordu.Namikawa yukarıya baktığında gökyüzünde adeta uçan bir insan gördü.Bir kadındı.Nerden baksan 16 yaşlarında vardı.Diz kapağının altında gökyüzünde süzülen bir kartalın resmi vardı.Onun etrafında ise bir çember.Şu ana değin olan iki simgeden de farklı bir simgeydi bu.Yeşil ve Sarı parlayan simgelerin sahiplerinin güçleri birbirlerine yakın olduğu için benzer simgeler kullanılmıştı.Ancak mavi simge çok değişikti.Gözleri hafif mavi bir biçimde parlayan kişi elini havaya kaldırdı.O anda ise şiddetli bir rüzgar etrafı kasıp kavurdu.Bütün yaratıklar bir etrafa savruldu.Rüzgar kesildiğinde ise yaratıkların birer insana dönüştüğünü gördüler.Mavi simge gücüne sahip kız iki elini bir araya getirdi ve zaferini kutladı.Sevinçten dört köşe olmuştu ki çok fazla uzun sürmedi mutluluğu.Hajime’nin sesi duyuldu. “Vay canına, gerçekten çok iyi bir gösteri oldu seni kutlamam gerek.” Hajime bir çatının üstündeydi gene.Ellerini cebine sokmuştu gülümsüyordu.Kız ona baktığında mutluluk ifadesi uçup gitti.Sinirle bağırmaktan kendisini alamadı “Kuuseki Hajime!Seni…Seni asla affetmeyeceğim!Senin değer verdiklerini elinden alacağım ve hayatında duymadığın bir acıyı yaşatacağım!” Buna cevap vermemesi gerekirdi belki de…Ama istifini hiç bozmadı “Ah, benim elimde değer verdiğim bir şey yok.Bu yüzden acı çekmem söz konusu bile olamaz” Hajime çok sinsice konuşsa bile her zaman kibar bir ses tonu ile konuşurdu.Ama bu karşısındaki kızı durdurmaya yetmedi “Ne olursa olsun Kuuseki Hajime!Eğer elinde değer verdiğin bir şey yoksa, o zaman bunun bedelini hayatınla ödersin!”
Devam edecek…
Bako yazmış:
isterseniz spoiler veririm
ver ver sen verirsen ben de veririm
2. bölüm
Spoiler:
Bu olayın üzerine (katliam olayı)bir de şehre yeni gelmiş birinin başından bela eksik olmuyordu.Her girdiği dövüşü kazanıp bir şehir efsanesi haline gelmişti.Gerçekten çok belalı bir insandı.Etrafındakilerle konuşup şakalaşırdı.Ancak gene de sinirlendiği anda kıyameti koparan tiplerdendi.Siyah saçlı kırmızı gözlü uzun boylu 22 yaşlarında bir gençti.Bakışları ne kadar saf görünse de gerçekten çok pis işlere bulaşmış bir kişiydi.Adı Kuuseki Hajime.Kişiliğini tam olarak yansıtıyor sayılırdı bu isim.Garip davranışlı biriydi çünkü.
Hajime’nin ortaya çıktığı zamanlarda şehirde garip olaylar da başladı.Arkası arkasına cinayetler işleniyordu.Hiç durmak bitmeyen bu olayların arkasında Hajime olacağı düşünülmüştü.En çok da bu cinayetler onların yaşadığı Kanto bölgesidir.Asıl garip olan durum ise cesetlerin hepsinin de sağ kolu kesilmişti.Koparılmış olmasına imkan yoktu.Çünkü o kadar düz ve pürüzsüz bir biçimde kesilmişti.Her yerde aranmasına rağmen bu sağ kol asla bulunamadı.Kanto bölgesinin merkezinde bir okul vardı.Bütün aileler endişe içindeydi.Ancak birisi her zamankinden daha da endişeli idi.Küçük bir kız kardeşi vardı.Bu endişeli gencin adı Katsuyuki Namikawa,dağınık kahverengi ve kahverengi gözlü 16 yaşlarında bir liseliydi. Küçük kardeşi 11 yaşında açık kahverengi saçlıydı.Ağabeyi gibi o da kahverengi gözlüydü.Bu küçük kızın da adı da Katsuyuki Hanabi.
Gerçekten büyük bir endişesi vardı Namikawa’nın.Elindeki en değerli şeyi ailesiydi, dostlarıydı.Eğer kardeşinin başına bir şey gelseydi bir ağabey olarak kendisini sorumlu tutardı.Ne var ki bu iki kardeşin okulları farklıydı.Bu onun endişesini daha da katlıyordu.
O gün de sıradan günlerden biriydi.Herkes okullarına gitmişti.Namikawa ve Hanabi de okullarındaydı.Haijime etrafta geziniyordu.Öğrencilerin okuldan çıkış saati 15.30’du.Ancak bu defa 2 saatlik bir seminer düzenlenecekti.Bütün aileler bu seminere davet edilmişti.Konu ise “Öğrencilerin Güvenliği” idi elbette…
Derslerdi şunlardı bunlardı derken okul bitti.Saat 15.40 olmuştu bile…
Seminere katılmak üzere bütün aileler toplanmıştı.Namikawa etrafa bakınınca arkadaşlarının ailelerini görebiliyordu.Bütün herkes gelmişti.İşlerinde olanlar işlerini de bırakmıştı.Öğrenci güvenliği konusundaki seminerde son çıkan Kolsuz cinayetlerinden de bahsedilecektir kesinlikle…Namikawa’nın ailesi de oradaydı.Annesi kendisine kız kardeşini okuldan almasını söylemişti.Bu yüzden hızlı adımlarla kardeşinin okuluna ilerliyordu.En sonunda bu uzun yürüyüş son buldu.Okulun demir parmaklıklı kapısını açtı ve içeri girdi.Herkes evlerine gitmişti.Kardeşi ortalıklarda görünmüyordu.Armaya başladı…Her tarafa baktı ama bir türlü kardeşini bulamadı.Aklına binbir türlü kötülük geldi.Ya kardeşi öldü ise kaçırıldı ise.Kol kesen katil onu buldu ise.Kendisi okula bu kadar geç gelmemeliydi.Kardeşi kendi başına eve gitmeye çalıştı ise araba çarpmış yada kaybolmuş ise…Ne yapacaktı bunu dahi düşünmeden, kardeşinin nerede olabileceğini düşünmeden var gücü ile koştu.Koştu ve koştu.Ana caddeden geçerken bir çığlık sesi duyuldu.İnanmadı, inanamadı…Bu ses kardeşinin sesiydi.O yöne koştu.Sokak ikiye ayrılıyordu.Biri çıkmaz sokaktı diğeri ise başka bir caddeye açılıyordu.Kararsızdı hangi yöne gideceğine.İşte o anda ikinci bir çığlık daha duyuldu.Çıkmaz sokaktan geliyordu.O yöne koştu.Kısa bir süre sonra sokağın sonundaydı.Kardeşinin iki kişi tarafından esir alındığını gördü.İkisinin de sağ kolu yoktu.Bu da cinayetlerin gizini açığa burdu.Asıl garip olan durumsa bu iki kişinin bir insana benzememesi…Aynı ruh gibiydiler.Birisi ince yapılı diğeri ise kalın yapılı idi.Korktu biraz.Ama kardeşinin o ikisinin elinde hırpalandığını gördü.Biri onu tutuyorken diğeri de Hanabi’nin sağ koluna dokundu.İşte o zaman ne yapacağını düşünmeden olaya daldı.Kardeşinin kolundan tutan kişiyi yere düşürdü.Ancak diğeri kat be kat daha güçlü çıktı.Namikawa birkaç dakika içerisinde yenik düşmüştü.Hanabi için en acı olan şey ise ağabeyinin kendi gözlerinin önünde dövülmesiydi.İçinden bağırmak geldi ama başaramadı.Ağabeyi hiç kımıldamadı…Gözleri dolmuştu.Ağlayacağı sırada Namikawa hareket edip ayağa kalkmaya çalıştı.Bir yandan da konuşuyordu “Asla yenilmem…Buna katlanamam.Ağlama Hanabi…Şimdi her şey son BULACAK!” büyük bir ses duyuldu.Sapsarı yanan gözler…Bu sarı ışığın gücü idi.İki tane dörtgenin iç içe geçirilerek elde edilmiş basit ancak garip bir şekil belirdi bileğinde.Sarı bir biçimde parlayan dört kenarlı yıldıza benzeyen bu simgenin gücü “Işınlanma” idi.Boyutlar arasında geçiş yapabilirdi.Kendisine özel mühürleme tekniği ise, sürgün boyutuna bir kapı açabilmekti.Bu boyuta gönderilen her varlığın güçleri alınmıştır.Namikawa saldırdı.İkisini birden yere düşürdü.Öfkesi katlanmıştı.Ancak arkasına geçen düşmanı fark etmemişti.Bu iki kolsuz kardeşlerden ince olanının tırnaklarını uzatarak yaptığı darbeyi aldığında yere yığıldı.Hanabi şiddetli bir biçimde ağlamaya başladı, çığlık attı...Ama sesini kimseye ulaştıramıyordu.
...
Bu ses nasıl olur da diğerlerine ulaşmıyordu?Bu sorunun cevabı diğer bölümde.
Hajime’nin ortaya çıktığı zamanlarda şehirde garip olaylar da başladı.Arkası arkasına cinayetler işleniyordu.Hiç durmak bitmeyen bu olayların arkasında Hajime olacağı düşünülmüştü.En çok da bu cinayetler onların yaşadığı Kanto bölgesidir.Asıl garip olan durum ise cesetlerin hepsinin de sağ kolu kesilmişti.Koparılmış olmasına imkan yoktu.Çünkü o kadar düz ve pürüzsüz bir biçimde kesilmişti.Her yerde aranmasına rağmen bu sağ kol asla bulunamadı.Kanto bölgesinin merkezinde bir okul vardı.Bütün aileler endişe içindeydi.Ancak birisi her zamankinden daha da endişeli idi.Küçük bir kız kardeşi vardı.Bu endişeli gencin adı Katsuyuki Namikawa,dağınık kahverengi ve kahverengi gözlü 16 yaşlarında bir liseliydi. Küçük kardeşi 11 yaşında açık kahverengi saçlıydı.Ağabeyi gibi o da kahverengi gözlüydü.Bu küçük kızın da adı da Katsuyuki Hanabi.
Gerçekten büyük bir endişesi vardı Namikawa’nın.Elindeki en değerli şeyi ailesiydi, dostlarıydı.Eğer kardeşinin başına bir şey gelseydi bir ağabey olarak kendisini sorumlu tutardı.Ne var ki bu iki kardeşin okulları farklıydı.Bu onun endişesini daha da katlıyordu.
O gün de sıradan günlerden biriydi.Herkes okullarına gitmişti.Namikawa ve Hanabi de okullarındaydı.Haijime etrafta geziniyordu.Öğrencilerin okuldan çıkış saati 15.30’du.Ancak bu defa 2 saatlik bir seminer düzenlenecekti.Bütün aileler bu seminere davet edilmişti.Konu ise “Öğrencilerin Güvenliği” idi elbette…
Derslerdi şunlardı bunlardı derken okul bitti.Saat 15.40 olmuştu bile…
Seminere katılmak üzere bütün aileler toplanmıştı.Namikawa etrafa bakınınca arkadaşlarının ailelerini görebiliyordu.Bütün herkes gelmişti.İşlerinde olanlar işlerini de bırakmıştı.Öğrenci güvenliği konusundaki seminerde son çıkan Kolsuz cinayetlerinden de bahsedilecektir kesinlikle…Namikawa’nın ailesi de oradaydı.Annesi kendisine kız kardeşini okuldan almasını söylemişti.Bu yüzden hızlı adımlarla kardeşinin okuluna ilerliyordu.En sonunda bu uzun yürüyüş son buldu.Okulun demir parmaklıklı kapısını açtı ve içeri girdi.Herkes evlerine gitmişti.Kardeşi ortalıklarda görünmüyordu.Armaya başladı…Her tarafa baktı ama bir türlü kardeşini bulamadı.Aklına binbir türlü kötülük geldi.Ya kardeşi öldü ise kaçırıldı ise.Kol kesen katil onu buldu ise.Kendisi okula bu kadar geç gelmemeliydi.Kardeşi kendi başına eve gitmeye çalıştı ise araba çarpmış yada kaybolmuş ise…Ne yapacaktı bunu dahi düşünmeden, kardeşinin nerede olabileceğini düşünmeden var gücü ile koştu.Koştu ve koştu.Ana caddeden geçerken bir çığlık sesi duyuldu.İnanmadı, inanamadı…Bu ses kardeşinin sesiydi.O yöne koştu.Sokak ikiye ayrılıyordu.Biri çıkmaz sokaktı diğeri ise başka bir caddeye açılıyordu.Kararsızdı hangi yöne gideceğine.İşte o anda ikinci bir çığlık daha duyuldu.Çıkmaz sokaktan geliyordu.O yöne koştu.Kısa bir süre sonra sokağın sonundaydı.Kardeşinin iki kişi tarafından esir alındığını gördü.İkisinin de sağ kolu yoktu.Bu da cinayetlerin gizini açığa burdu.Asıl garip olan durumsa bu iki kişinin bir insana benzememesi…Aynı ruh gibiydiler.Birisi ince yapılı diğeri ise kalın yapılı idi.Korktu biraz.Ama kardeşinin o ikisinin elinde hırpalandığını gördü.Biri onu tutuyorken diğeri de Hanabi’nin sağ koluna dokundu.İşte o zaman ne yapacağını düşünmeden olaya daldı.Kardeşinin kolundan tutan kişiyi yere düşürdü.Ancak diğeri kat be kat daha güçlü çıktı.Namikawa birkaç dakika içerisinde yenik düşmüştü.Hanabi için en acı olan şey ise ağabeyinin kendi gözlerinin önünde dövülmesiydi.İçinden bağırmak geldi ama başaramadı.Ağabeyi hiç kımıldamadı…Gözleri dolmuştu.Ağlayacağı sırada Namikawa hareket edip ayağa kalkmaya çalıştı.Bir yandan da konuşuyordu “Asla yenilmem…Buna katlanamam.Ağlama Hanabi…Şimdi her şey son BULACAK!” büyük bir ses duyuldu.Sapsarı yanan gözler…Bu sarı ışığın gücü idi.İki tane dörtgenin iç içe geçirilerek elde edilmiş basit ancak garip bir şekil belirdi bileğinde.Sarı bir biçimde parlayan dört kenarlı yıldıza benzeyen bu simgenin gücü “Işınlanma” idi.Boyutlar arasında geçiş yapabilirdi.Kendisine özel mühürleme tekniği ise, sürgün boyutuna bir kapı açabilmekti.Bu boyuta gönderilen her varlığın güçleri alınmıştır.Namikawa saldırdı.İkisini birden yere düşürdü.Öfkesi katlanmıştı.Ancak arkasına geçen düşmanı fark etmemişti.Bu iki kolsuz kardeşlerden ince olanının tırnaklarını uzatarak yaptığı darbeyi aldığında yere yığıldı.Hanabi şiddetli bir biçimde ağlamaya başladı, çığlık attı...Ama sesini kimseye ulaştıramıyordu.
...
Bu ses nasıl olur da diğerlerine ulaşmıyordu?Bu sorunun cevabı diğer bölümde.
diğer sitede yarıştırmıştım hajime severleri u.u kazanan da ben oldum xD
3. bölüm
Bu iki katil kardeşin yaptığı cinayetlerin ardı arkası yoktu.Hanabi’yi kaçırıp, Namikawa’yı ağır biçimde yaraladılar.Bütün bu olayları bir binanın çatısından izleyerek gülümseyen bir kişi vardı.Yine o serseri tip, Hajime.Namikawa yerde yatarken kardeşlerden güçlü olanı kızı tuttu.Diğeri ise kolundan…Pençelerini uzattı ve Hanabi’nin kolunu kesecekken oturduğu yerden kalktı ve aşağı inmek için yürüdü.Çatının kenarında dengesini kurmaya çalışarak yürüyen Hajime’yi fark etmeleri uzun sürmedi.Gözlerini kıstı ikiside…Bunu çabucak fark etti ve konuşmaya başladı Hajime:
-Çok ilginç bir olay olmadığını düşündüm ancak o çocuktan yayılan etkili sıcaklık ilgimi çekti.Ama buna değmediğini düşünüyorum.Siz devam edin (!)
Siz bunu söyleyen bir insanı serbest bırakır mısınız?Elbette kimse bırakmaz.Burada da bu olay oldu.Kardeşler daha bir kızdı.Hanabi’yi bıraktılar ve Hajime’ye yöneldiler.Çatının kenarında durdu ve hala dengesini sağlamak için elini yanlara uzatmaktaydı.Kardeşlerin odağı ona yönelmişti.
-Burayı nasıl buldun?
Hajime biraz şaşırmış gibi görünmeye çalıştı.Aksine hiç şaşırmamıştı “Wow, demek siz bizim dilimizi de konuşabiliyorsunuz.Etkileyici.Sizin yerinizi bulmak mı?Açıkça görülüyor burası.Ah elbette etrafına ördüğünüz duvar, koruma kalkanı gibi iş yapıyor.
İki kardeş şaşkına dönmüştü.Bu kadar sakince karşılarında konuşan kimse olmamıştı o ana değin.Ayrıca o kalkanı (duvarı) fark eden kimse olmamıştı ki o duvarın arkasındaki gerçeği gören de olmamıştı.Biraz suskun durdular.Hajime sıkılmıştı anlaşılan ki çatıdan aşağı atladı.İki ayağı üzerine durdu.Buna daha da bir şaşırdı iki katil…Bunu hiçbir insan yapamazdı.Hajime pek de aldırmadı.Yüzünde garip bir gülümseme belirdi.
-Pekala şimdi soru sorma sırası bende.
Parmaklarını şıklatarak devam etti
-İlk soru ben neden sizin yolunuz daha doğrusu buradaki tek çıkışın önündeyim?
Tekrar parmağını şıklattı.
-Soru iki…Şu anda neden ayaklarınızın altında bir karartı var?
İki kardeş ayaklarının altına baktı.Evet, gerçekten de bir gölge vardı.Hajime tekrar parmaklarını şıklattı
-Veee son soru…
Elini düşünürmüş gibi yanağına koydu ve gözlerini kapatarak gülümsedi bu defa
-Hayatlarınızın birinin elinde olduğunu düşünürmüşçesine titremektesiniz? Kardeşler bunu duyduklarında gerçekten titrediklerinin farkına vardılar.Kendi hakimiyetlerini yitirdiler
Hajime çok pis sırıttı bu sefer
-Sizinde insanlardan farkınız yok.Altınızdaki gölgeyi gördüğünüzde çok büyük bir süpheye düştünüz.Ama şu önünüzdeki binanın gölgesi olduğunu fark etmediniz.Neden?Çünkü kafanız çok karışıktı.Varlığımı da bu yüzden gizleyebildim ya.Sizler o ikisi ile meşguldünüz.Bu yüzden başka şeylerin varlığını dikkate almadınız.Ayrıca gözlerinizin görme kabiliyeti insanlardan daha düşük.Neden mi bir insan çaprazındaki demiri fark eder.Ama siz fark edemediniz.Güçlü olan yaratık yanına baktı.Biraz eğrilmiş demiri fark etti.Eğer oraya azıcık daha yaklaşsaydı demire çarpabilirdi.
Devam etti Hajime.
-Aklınız o kadar karışık ki…Kızın kaçtığını dahi fark edemediniz.
İki kardeş bir anda irkildi.Kızın olduğu yere baktı.Yoktu.Kaçmıştı…Çok sinirlendiler…Kızın kaçmasına fırsat veren Hajime’ye saldırdılar.Ancak onların üzerine atılmasıyla yere serilmeleri bir oldu.Hajime hafifçe güldü. “Çok yavaşsınız…” Bu iki kardeşe hiç acımadı.
“İnsanlara zarar veren kimseleri asla affedemem ki sizler birer yaratıksanız hepinizi doğramam gerekir” dedikten sonra orada eğrilmiş demiri yerinden çıkardı ve güçlü olan kardeşe fırlattı.Etrafa kan sıçramıştı.Evet iri kardeş ölmüştü.Zayıf olan ise orada şaşkınca bakıyordu.Kaçmaya yeltendi ancak nafile…Hayatı boyunca en kötü rakibiydi o…Kuuseki Hajime…Küçük olanında kaderi diğeri gibi oldu.Bir kez olsun korkmuş ifadesini takınmadı.”Demek sizinde kanınız varmış” Bunu söyledikten sonra Namikawa’ya yöneldi.Hanabi olup bitenleri iki binanın arasındaki boşluğa saklanarak izlemişti.Doğruca koştu Hajime Namikawa’ya elini uzatacakken kız onun önünde durdu.Kollarını açıp ağabeyini korurmuşçasına bağırdı “Ona Yaklaşma!” Hajime bu kez normal bir biçimde gülümsedi “Ne kadar bağırırsan bağır bu duvar sesini asla geçirmedi.Düşmanların çok güçlüler size göre.” Hanabi’nin başını okşayıp oradan ayrıldı.Son olup bitenleri Namikawa görmüştü.Korkusundan hareket edememiş değildi.Nedense Hajime’ye güven duymuştu.Bu yüzden sesini çıkarmamıştı.
3. bölüm
Spoiler:
Bu iki katil kardeşin yaptığı cinayetlerin ardı arkası yoktu.Hanabi’yi kaçırıp, Namikawa’yı ağır biçimde yaraladılar.Bütün bu olayları bir binanın çatısından izleyerek gülümseyen bir kişi vardı.Yine o serseri tip, Hajime.Namikawa yerde yatarken kardeşlerden güçlü olanı kızı tuttu.Diğeri ise kolundan…Pençelerini uzattı ve Hanabi’nin kolunu kesecekken oturduğu yerden kalktı ve aşağı inmek için yürüdü.Çatının kenarında dengesini kurmaya çalışarak yürüyen Hajime’yi fark etmeleri uzun sürmedi.Gözlerini kıstı ikiside…Bunu çabucak fark etti ve konuşmaya başladı Hajime:
-Çok ilginç bir olay olmadığını düşündüm ancak o çocuktan yayılan etkili sıcaklık ilgimi çekti.Ama buna değmediğini düşünüyorum.Siz devam edin (!)
Siz bunu söyleyen bir insanı serbest bırakır mısınız?Elbette kimse bırakmaz.Burada da bu olay oldu.Kardeşler daha bir kızdı.Hanabi’yi bıraktılar ve Hajime’ye yöneldiler.Çatının kenarında durdu ve hala dengesini sağlamak için elini yanlara uzatmaktaydı.Kardeşlerin odağı ona yönelmişti.
-Burayı nasıl buldun?
Hajime biraz şaşırmış gibi görünmeye çalıştı.Aksine hiç şaşırmamıştı “Wow, demek siz bizim dilimizi de konuşabiliyorsunuz.Etkileyici.Sizin yerinizi bulmak mı?Açıkça görülüyor burası.Ah elbette etrafına ördüğünüz duvar, koruma kalkanı gibi iş yapıyor.
İki kardeş şaşkına dönmüştü.Bu kadar sakince karşılarında konuşan kimse olmamıştı o ana değin.Ayrıca o kalkanı (duvarı) fark eden kimse olmamıştı ki o duvarın arkasındaki gerçeği gören de olmamıştı.Biraz suskun durdular.Hajime sıkılmıştı anlaşılan ki çatıdan aşağı atladı.İki ayağı üzerine durdu.Buna daha da bir şaşırdı iki katil…Bunu hiçbir insan yapamazdı.Hajime pek de aldırmadı.Yüzünde garip bir gülümseme belirdi.
-Pekala şimdi soru sorma sırası bende.
Parmaklarını şıklatarak devam etti
-İlk soru ben neden sizin yolunuz daha doğrusu buradaki tek çıkışın önündeyim?
Tekrar parmağını şıklattı.
-Soru iki…Şu anda neden ayaklarınızın altında bir karartı var?
İki kardeş ayaklarının altına baktı.Evet, gerçekten de bir gölge vardı.Hajime tekrar parmaklarını şıklattı
-Veee son soru…
Elini düşünürmüş gibi yanağına koydu ve gözlerini kapatarak gülümsedi bu defa
-Hayatlarınızın birinin elinde olduğunu düşünürmüşçesine titremektesiniz? Kardeşler bunu duyduklarında gerçekten titrediklerinin farkına vardılar.Kendi hakimiyetlerini yitirdiler
Hajime çok pis sırıttı bu sefer
-Sizinde insanlardan farkınız yok.Altınızdaki gölgeyi gördüğünüzde çok büyük bir süpheye düştünüz.Ama şu önünüzdeki binanın gölgesi olduğunu fark etmediniz.Neden?Çünkü kafanız çok karışıktı.Varlığımı da bu yüzden gizleyebildim ya.Sizler o ikisi ile meşguldünüz.Bu yüzden başka şeylerin varlığını dikkate almadınız.Ayrıca gözlerinizin görme kabiliyeti insanlardan daha düşük.Neden mi bir insan çaprazındaki demiri fark eder.Ama siz fark edemediniz.Güçlü olan yaratık yanına baktı.Biraz eğrilmiş demiri fark etti.Eğer oraya azıcık daha yaklaşsaydı demire çarpabilirdi.
Devam etti Hajime.
-Aklınız o kadar karışık ki…Kızın kaçtığını dahi fark edemediniz.
İki kardeş bir anda irkildi.Kızın olduğu yere baktı.Yoktu.Kaçmıştı…Çok sinirlendiler…Kızın kaçmasına fırsat veren Hajime’ye saldırdılar.Ancak onların üzerine atılmasıyla yere serilmeleri bir oldu.Hajime hafifçe güldü. “Çok yavaşsınız…” Bu iki kardeşe hiç acımadı.
“İnsanlara zarar veren kimseleri asla affedemem ki sizler birer yaratıksanız hepinizi doğramam gerekir” dedikten sonra orada eğrilmiş demiri yerinden çıkardı ve güçlü olan kardeşe fırlattı.Etrafa kan sıçramıştı.Evet iri kardeş ölmüştü.Zayıf olan ise orada şaşkınca bakıyordu.Kaçmaya yeltendi ancak nafile…Hayatı boyunca en kötü rakibiydi o…Kuuseki Hajime…Küçük olanında kaderi diğeri gibi oldu.Bir kez olsun korkmuş ifadesini takınmadı.”Demek sizinde kanınız varmış” Bunu söyledikten sonra Namikawa’ya yöneldi.Hanabi olup bitenleri iki binanın arasındaki boşluğa saklanarak izlemişti.Doğruca koştu Hajime Namikawa’ya elini uzatacakken kız onun önünde durdu.Kollarını açıp ağabeyini korurmuşçasına bağırdı “Ona Yaklaşma!” Hajime bu kez normal bir biçimde gülümsedi “Ne kadar bağırırsan bağır bu duvar sesini asla geçirmedi.Düşmanların çok güçlüler size göre.” Hanabi’nin başını okşayıp oradan ayrıldı.Son olup bitenleri Namikawa görmüştü.Korkusundan hareket edememiş değildi.Nedense Hajime’ye güven duymuştu.Bu yüzden sesini çıkarmamıştı.
Sayfaya git: 1, 2, Sonraki | |
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 20 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |