Gökkuşağı Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Kurduğun cümleleri, yazının akıcılığını kısacası yazma stilini çok beğendim. Başladığım gibi bitirdim, sorun şu ki çok iyi anlamadım (uykum olduğu içinde olabilir.)
Şimdi bir mektup var, Alp'in babası onu mu okuyor? Yani bir Alp'in babası, bir Alp bir de Alp'in eve geri dönmesini istediği ve bağımlı arkadaşları olan üçüncü bir kişi...
Bu bana biraz garip geldi.
İkinci senaryom: Alp bir mektup yazmış, babası mektubu eline almış ama okumamış ve Alp'e konuşuyor. Telefonla da babasıyla yani Alp'in dedesiyle konuşuyor? Bir de saçlarını fönlüyor ve de Rammstein dinliyor? İlginç çok ilginç bir baba tiplemesi ama imkansız değil.
Ama bu da değil.
Üçüncüsü: İlk paragrafla, ikinci paragraf ayrı, bağımsız gibi ama tam değil. Bir yerde Alp'in babası eline mektup alıyor. Başka bir yerde, evin içinde slip donla dolaşan uzun saçlı bir genç (genç bir izlenim uyandırıyor) birisini çok özlüyor ve o özlediği kişi için çok endişeleniyor. Zannedersem uzun saçlı gencin (bence bu Alp) babasıyla da bazı sorunları var...
Bu olabilir diyorum.
Aptal olduğumu düşünebilirsin =) Ama anlatmak istediğim; anlaşılması zor bir hikaye. Üçüncü teorim doğru mu?(Allah'ım lütfen doğru olsun *-* O kadar eminim kendimden U_U) Daha belirleyici unsurlar koyabilirsin. Daha net olsa mesela. Verdiğin ilk bölümde çok fazla soru işareti var ^^
Her neyse, hikayeni sevdim (depresif bir ton, kötü alışkanlıklar, sevdiğim konular XD )Lütfen hikayenin devamını yazdığında bana ö.m ile haber ver.
Şimdi bir mektup var, Alp'in babası onu mu okuyor? Yani bir Alp'in babası, bir Alp bir de Alp'in eve geri dönmesini istediği ve bağımlı arkadaşları olan üçüncü bir kişi...
Bu bana biraz garip geldi.
İkinci senaryom: Alp bir mektup yazmış, babası mektubu eline almış ama okumamış ve Alp'e konuşuyor. Telefonla da babasıyla yani Alp'in dedesiyle konuşuyor? Bir de saçlarını fönlüyor ve de Rammstein dinliyor? İlginç çok ilginç bir baba tiplemesi ama imkansız değil.
Ama bu da değil.
Üçüncüsü: İlk paragrafla, ikinci paragraf ayrı, bağımsız gibi ama tam değil. Bir yerde Alp'in babası eline mektup alıyor. Başka bir yerde, evin içinde slip donla dolaşan uzun saçlı bir genç (genç bir izlenim uyandırıyor) birisini çok özlüyor ve o özlediği kişi için çok endişeleniyor. Zannedersem uzun saçlı gencin (bence bu Alp) babasıyla da bazı sorunları var...
Bu olabilir diyorum.
Aptal olduğumu düşünebilirsin =) Ama anlatmak istediğim; anlaşılması zor bir hikaye. Üçüncü teorim doğru mu?(Allah'ım lütfen doğru olsun *-* O kadar eminim kendimden U_U) Daha belirleyici unsurlar koyabilirsin. Daha net olsa mesela. Verdiğin ilk bölümde çok fazla soru işareti var ^^
Her neyse, hikayeni sevdim (depresif bir ton, kötü alışkanlıklar, sevdiğim konular XD )Lütfen hikayenin devamını yazdığında bana ö.m ile haber ver.
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Öncelikle ilgilenip mesaj attığın için teşekkür. Evet, ilk dediğin doğru… Aslında ben biraz absürt yazmışım o kısımları. O yüzden belirsiz olmuş. Alp’in babası, Alp ve Alp’in sevdiği kişi... İtalic yazılı olanlar Alp’in gönderilmemiş Mektubu…
Spoiler:
Artık her şey çok net *-*
Şimdi daha çok sevdim hikayeni , çünkü anladığım kadarıyla sadece iki erkeğin birbirne beslediği güçlü duygulardan değil, büyük bir sorun olan homofobiden de bahsedeceksin. Baba figürü o yüzden var gibisinden bir hisse kapıldım.
En yakın zamanda bekliyorum =)
Şimdi daha çok sevdim hikayeni , çünkü anladığım kadarıyla sadece iki erkeğin birbirne beslediği güçlü duygulardan değil, büyük bir sorun olan homofobiden de bahsedeceksin. Baba figürü o yüzden var gibisinden bir hisse kapıldım.
En yakın zamanda bekliyorum =)
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Kara Kedi yazmış:
En yakın zaman bu kadar yakın olabildi ancak, kusura kalma. Misafirlerimiz vardı da bugün uğurladık.
Birinci bölümün başına da tarihi ekliyorum. Bir kaç gün önce, bir kaç gün sonra diye gitmesin istedim olaylar. Sanırım bölüm 2 de biraz akıcılık bozuldu ama bu kadar çıkarabildim anca. Zaten çok fazla uzatmayı düşünmüyorum bu hikayeyi. Karakterler çok az olduğu için zorlandığım oldu. Konuyu kısıtlı tasarladım biraz. Vs...
Edit: Ve şuan bölüm sonunun ne kadar vasat olduğunu gördüm. :/
Bölüm 2
Son Gün
01.02.2011
Alp, alışveriş mağazasından Esrar’a aldığı mamayla çıkarken annesini görmüştü. Özlemi gebe olmuştu, gözyaşlarına. Bir yanı koşup sarılmak isterken bir yanı onu çekerek uzaklaştırıyordu. Geçmişe kulaç atarak gidiyordu. Dünyayla kesilen bağlantısını dalgın gözlerinden anlamak kolaydı fakat gözlerini görmekte bir o kadar zordu. Görünüşüyle, duygusallığıyla olağan bir emoydu. Mutluluğu karışık yağardı hep hüznüyle.
Diş macunun içindeki boşluğu hissetmek Enes’e rahatsızlık veriyordu. Dişlerini fırçaladıktan sonra aynada saçlarının hafif uzadığının farkına vardı. Genelde üç numara saç kesimiyle dolanır ve kirli sakal bırakırdı. Ufacık burnuyla ve çene, vücut yapısıyla tüm kızların gözdesi olmuştu lisede. Ama bu yaşına(24) kadar yalnız iki kişiyle çıkmıştı. Onlarda hemcinsiydi. İlk çıktığı Hüseyin yaşıtıydı. İnternet ortamı üzerinde tanışmıştı. Hüseyin’le bir yıl çıkmalarına rağmen tam anlamıyla bir aşk yaşayamamıştı. İkincisi de Alp’ti. Kendinden beş yaş küçük olmasına ve henüz bir yılı aşmamış bir ilişki yaşamış olmalarına karşın onda gerçek aşk dediği şeyi bulmuştu.
Emre, Çağdaş ve Egemen barın kullanılmayan yerindeydiler, alt katında. Bay Bilâl’i bekliyorlardı. Barın eski, tozlu mobilyalarının üstünde biralarını yudumluyorlardı. Emre “Tanrım, nerede bu adam?” diye söyledi. Çağdaş “Ne işi var bu kadar, anlamıyorum. Bir de lakabının neden Genç olduğunu çözmüş değilim. Adam yetmişine basmış. Bir ayağı çukurda genç diye anılıyor, anlamıyorum arkadaş.” Der demez birkaç argo kelime de savurdu. Egemen susuyor ve düşünüyordu. Malların ciddi anlamda kalite kokmasını istiyordu. O sırada ayak sesleri yankılandı.
Alp, sigarasını hatıralarınla beraber söndürmüştü. Kulaklarında hâlâ Placebo – I know… Taksiye doğru yürürken omzundan bir el tuttu. Arkasına döndü, Emre’ydi. Kulaklıklarını çıkardı. Emre “Tanrım yarım saattir gökkuşağı diye sesleniyorum sana. Kulaklıklarını da görmemişim. Diğer gökkuşağına söyle akşam bizden malları alsın. Mallar güzel… Kanı buz tutmuştur şimdi onun. Ya da ben ge…” derken Alp lafını bölerek “İletirim. Bir gün yakalanacaksınız o zaman size bir gram acıyacağımı düşünme.” Dedi umursamaz bir havayla.
Esrar telefon sehpasının üzerinde çalan telefona bakıyor, eliyle telefonu tırmalıyordu. Enes hemen banyodan havlu ve bornozunu alıp, telefonu cevaplayabilmek için koştu. Fakat yetişemedi. On saniye geçmeden yeniden telefon çalmaya başladı. Bu sefer ise açtığına pişman oldu. Yine aynı nefes… Enes’i birkaç laf edip telefonu kapattı. Kapının açılma sesini duydu. “Kim o?” diye ünledi. Emre “Ben ve gökkuşağın…” diye yanıtladı. Enes’i bornozla gören Emre dalga geçercesine “Haşin erkek…” deyip güldü. Alp Esrar’ın mamasını kapının yanına koyarken Emre’ye “Oturma odasını biliyorsun. Sen git, ben iki dakika içerisinde çocuğumu giyindirip gelirim.” Dedi. Emre gülerek oturma odasına geçti.
Alp, Enes ve Enes’in kolları arasında Esrar oturma odasına girerken Alp “Yine mi babam aradı?” dedi. Enes tam cevap verecekti ki Emre’nin açtığı cinsel içerikli kanalı görüp, öksürdü. Emre “Kanalları geziyordum. Tamda size karşıt bir kanalda denk geldiniz.” Dedi gülerek.
Emre ve Enes kapıda ayakkabılarını bağlıyorlardı. Emre Alp’e dönerek “Yenge, yemeklerin süperdi, eline sağlık.” Demesiyle kafasına bir yumruk indi. Enes “Yürü. Konuşma.” Diye emir verdi. Alp “Gökkuşağım, evi olduğu gibi bırakıyorum. Beraber toplayacağız.” Dedi. Enes söz verip Apartmanın asansörüne bindi.
Güzel bölüm. Sevdim çok ^^
Hikayende çok garibime giden bir şey var, o da karakterin Alp ^_^ On dokuz yaş emo olmak için biraz yaşlı değil mi ^.^ Demek istediğim, emo olarak adlandırılan insanlar -benim gördüğüm kadarıyla- en fazla on yedi yaşında oluyorlar.
Ve de hikayendeki iginç bir nokta daha; lakabı genç olan bay Bilal. Vov, kendini hikayeye mi koydun? Hem de uyuşturucu satıcısı ya da başka pis bir iş peşinde U_U Cesurca diyorum ve susuyorum.
Kafamda cevplanmayı bekleyen çok soru var *-* Dolayısıyla yeni bölüm yeni bölüm *-*
Hikayende çok garibime giden bir şey var, o da karakterin Alp ^_^ On dokuz yaş emo olmak için biraz yaşlı değil mi ^.^ Demek istediğim, emo olarak adlandırılan insanlar -benim gördüğüm kadarıyla- en fazla on yedi yaşında oluyorlar.
Ve de hikayendeki iginç bir nokta daha; lakabı genç olan bay Bilal. Vov, kendini hikayeye mi koydun? Hem de uyuşturucu satıcısı ya da başka pis bir iş peşinde U_U Cesurca diyorum ve susuyorum.
Kafamda cevplanmayı bekleyen çok soru var *-* Dolayısıyla yeni bölüm yeni bölüm *-*
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Sende olmasan yarım kalacak hikâyem. Teşekkürler…
Var ya, on dokuz yaşında emolar... Biri arkadaşım hatta
En kısa bölüm bu oldu sanırsam fakat geçen bölümdeki, bölüm sonu gibi dikkatsizce davranmadım. "bindi, gitti." diye kesip atmadım sonunu Umarım beğenirsin. İyi okumalar...
Edit: Evet, bu bölümde de yer alıyorum. Yerleştim kendi kurguma
Bölüm 3
Mutluluk
04.02.2011
Alp’in Günlüğünden;
O’nu görebilseydim sıkardım ellerini, bırakmazdım seni aşk. O’nu görebilseydim ona “O” demez bu derdim zaten. O’nun anlamı olmazdı o zaman. Her şey anlamsızlaştırdı bugün gibi. O’nun anlamı ‘an’da görülmemesi… O’nun maskesi düşmez, O yarın…
Emre, Çağdaş ve Egemen’in nerede oturduklarını bilmeme rağmen sürekli müşterisi oldukları barı biliyordum. Barın bulunduğu sokağa yaklaşmıştım. Hayatta gördüğüm en ilginç insanlardan biriyle karşılaştım. Adam tahmini yetmiş yaş civarında olmasına rağmen kalite kokan ve genç işi kıyafetlerle beni şaşırtmayı başarmıştı. Beyaz kısa kollu, dar kesim gömleği üzerinde siyah, parlak ve kravatıyla uyumlu pantolonu vardı. En çok dikkatimi ayakkabıları çekmişti; Converse. Üstelik tekinin bağcığı siyah iken diğerininki beyazdı. Yanından geçerken adamın köstekli saati de gözümden kaçmadı. O kadar uyumun içinde sırıtıyordu zaten.
Ardımızda dumanları bırakarak hızla ilerliyorduk, sigaramla. Sigaralarım tükeniyor, yerine yenisi yetişiyordu. Sigaralar siperlerini almış, göz kapaklarının çığlıklarını duymak için deliriyorlardı.
Saati bilmiyorum, sigara paketim nerede onu bile bilmiyorum. Kapı çalınıyor. Ellerimde derman yok kapıyı açmaya. “Her kimsen defol git.” Diye bağırmak istiyorum ama bağıramıyorum. Anahtar sesleri duyuyorum ve kapı birden açılıyor. Ağlıyorum, gökkuşağını yeniden görmek en güzel şey. Sarılıyor, öpüşüyoruz. Sakallarından rahatsız olmuyorum bu sefer. Bırakmamak üzere sarılıyorum. Sesin soyunuyor. Blind Guardian – The Bard’s Song kulaklarımda… Ağlıyorum, durduramıyorum kendimi. Gözyaşlarımı elinle silip beni odaya doğru çekiyorsun. Odanın kapısını kapatıp sevişiyorum yalnızlığımla.
Tanrı, cennet, cehennem, tabular, kitaplar… Hepsi saçmalığın gerisinde bir yerdeydiler. Şimdi ise umut kapım… Onu görmemde bir süreliğine de olsa yardımcı olduğu için Bay Bilâl’e minnettarım.
Mutluluk nedir, mor kitap? Ben mutluluğun ne demek olduğunu anladım. Bu yüzdendir göz pınarlarımın kuruması. Belki yağmur sonrası çıkarsın ümidi… Mutluluk, gökkuşağıdır.
Var ya, on dokuz yaşında emolar... Biri arkadaşım hatta
En kısa bölüm bu oldu sanırsam fakat geçen bölümdeki, bölüm sonu gibi dikkatsizce davranmadım. "bindi, gitti." diye kesip atmadım sonunu Umarım beğenirsin. İyi okumalar...
Edit: Evet, bu bölümde de yer alıyorum. Yerleştim kendi kurguma
Bölüm 3
Mutluluk
04.02.2011
Alp’in Günlüğünden;
O’nu görebilseydim sıkardım ellerini, bırakmazdım seni aşk. O’nu görebilseydim ona “O” demez bu derdim zaten. O’nun anlamı olmazdı o zaman. Her şey anlamsızlaştırdı bugün gibi. O’nun anlamı ‘an’da görülmemesi… O’nun maskesi düşmez, O yarın…
Emre, Çağdaş ve Egemen’in nerede oturduklarını bilmeme rağmen sürekli müşterisi oldukları barı biliyordum. Barın bulunduğu sokağa yaklaşmıştım. Hayatta gördüğüm en ilginç insanlardan biriyle karşılaştım. Adam tahmini yetmiş yaş civarında olmasına rağmen kalite kokan ve genç işi kıyafetlerle beni şaşırtmayı başarmıştı. Beyaz kısa kollu, dar kesim gömleği üzerinde siyah, parlak ve kravatıyla uyumlu pantolonu vardı. En çok dikkatimi ayakkabıları çekmişti; Converse. Üstelik tekinin bağcığı siyah iken diğerininki beyazdı. Yanından geçerken adamın köstekli saati de gözümden kaçmadı. O kadar uyumun içinde sırıtıyordu zaten.
Ardımızda dumanları bırakarak hızla ilerliyorduk, sigaramla. Sigaralarım tükeniyor, yerine yenisi yetişiyordu. Sigaralar siperlerini almış, göz kapaklarının çığlıklarını duymak için deliriyorlardı.
Saati bilmiyorum, sigara paketim nerede onu bile bilmiyorum. Kapı çalınıyor. Ellerimde derman yok kapıyı açmaya. “Her kimsen defol git.” Diye bağırmak istiyorum ama bağıramıyorum. Anahtar sesleri duyuyorum ve kapı birden açılıyor. Ağlıyorum, gökkuşağını yeniden görmek en güzel şey. Sarılıyor, öpüşüyoruz. Sakallarından rahatsız olmuyorum bu sefer. Bırakmamak üzere sarılıyorum. Sesin soyunuyor. Blind Guardian – The Bard’s Song kulaklarımda… Ağlıyorum, durduramıyorum kendimi. Gözyaşlarımı elinle silip beni odaya doğru çekiyorsun. Odanın kapısını kapatıp sevişiyorum yalnızlığımla.
Tanrı, cennet, cehennem, tabular, kitaplar… Hepsi saçmalığın gerisinde bir yerdeydiler. Şimdi ise umut kapım… Onu görmemde bir süreliğine de olsa yardımcı olduğu için Bay Bilâl’e minnettarım.
Mutluluk nedir, mor kitap? Ben mutluluğun ne demek olduğunu anladım. Bu yüzdendir göz pınarlarımın kuruması. Belki yağmur sonrası çıkarsın ümidi… Mutluluk, gökkuşağıdır.
Geciken yorumum içn özür dilerim öncellikle ^^ Daha sonra da emo yaşı konusundaki cahilliğim için. Yirmi üç müüüü O_O
Ehm her neyse, güzel duygusal bir bölüm olmuş. Hikayende çok sevdiğim bir özellik var. Onu da nasıl anlatsam bilemedim. Dur senden alıntı yapcam belki kendimi açıklamış olurum XD
"Saati bilmiyorum, sigara paketim nerede onu bile bilmiyorum"
"Sakallarından rahatsız olmuyorum bu sefer."
Hah buldum ! Karakterin ruh halini, önceliklerini verme şeklin *-*
Bay Bilal büyük bir gizem doğrusu U_U
Yeni bölümü bekliyorumm =)
Ehm her neyse, güzel duygusal bir bölüm olmuş. Hikayende çok sevdiğim bir özellik var. Onu da nasıl anlatsam bilemedim. Dur senden alıntı yapcam belki kendimi açıklamış olurum XD
"Saati bilmiyorum, sigara paketim nerede onu bile bilmiyorum"
"Sakallarından rahatsız olmuyorum bu sefer."
Hah buldum ! Karakterin ruh halini, önceliklerini verme şeklin *-*
Bay Bilal büyük bir gizem doğrusu U_U
Yeni bölümü bekliyorumm =)
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 12 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |