Half Blood [melez] Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
tunç şeytan mı? o zaman Aran niye kızı ondan korumaya çalışmıyooooooor şaşırdım... bu Tunç şeytan koruması falan mı... bir de melek ve melez koruması varsa şaşmam... ya da şeytanlaşmış bi melek falan mı anlayamadım açıkçasııı ... kafam karıştı... neyse yeni bölüm gelsinde sorularımız cevap bulsun
***VeRa TePeS***
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson
Bölüm 6: Hapis
Son bir saniyenin içine bütün düşüncelerimi sığdırmaya çalışıyordum; -- bu Tunç muydu? ... - çok kocamandı! - tunç ele mi geçirilmişti yoksa? - saldıracak gibi görünüyordu - ne yapacaktım? - acaba güçlerim var mıydı? - gözlerim kamaşıyordu, kaçmalıydım... “Auuuhhh!”
Yaratığın pençelerinden fırlayan turuncu kıvılcımlar sol koluma denk gelmişti. Bileklerimden damarlarıma akan acı vücudumu felç etmiş gibiydi. Sol elimin acısını dindirmeye çalışırken yaratığın beni öldürmesini engellemek için soğuk zeminde sürünmeye çabaladım. Sol avucumu bağrıma bastırdım ve sağlıklı elimde kalan son bir parça gücü toparlayıp umutsuzca bir yumruk salladım. Ve o an, kör olduğumu sandım. Odada öyle bir ışık çakmıştı ki göz kapaklarım gözlerimi ne kadar cilalarsa cilalasın iz gözlerimin üzerinde asılı kalmıştı. Alnımdan aşağı süzülen soğuk teri silkeleyip neler olduğuna bakmak için doğruldum. Bir an “gerçek şeytan”ın hala ayakta olup bana saldırmaya hazır bir halde beklediğini sanıp dehşete kapıldım ama öyle olmadığını gördüğümde beni sarmalamış korku duygusu ötekine göre hiç sayılırdı.
Tunç, her yeri yara bere içinde, gözleri kapalı halde ayakta duruyordu. Bana birkaç saat kadar gelen bir saniye sonunda yere düştü ve kireç gibi yüzü hareketsiz halde öylece kaldı. Kalbim patlayacaktı sanki… Tunç’a saldırmıştım… -- ve belki de ölümüne sebep olmuştum! Gözlerimde biriken yaşlar kendini salmaya cesaret edemiyordu. Yere çöktüm, cansız görünümlü bileği kavradım ve son umuduma sıkıca sarıldım. “Hayıır…” Nabız atmıyordu. “Olmasın! OLMASIN! HAYIR!”
Ölmüştü!
Ses tellerimi zorluyordum. Dayanamıyordum artık! Tunç’un ölü vücudunu kavradım ve elimden geldiğince sıktım. Olamazdı. Şimdi nabzı atmaya başlayacaktı, evet, başlayacaktı…
Ama olmadı… Ne kadar çığlık atsam da tekrar soluklanmadı Tunç… Dudağımı kupkuru dudağından dakikalarca ayırmasam da, odanın kapısını savurup açan öğretmenler ne kadar denese de yüreği hareketlenmedi tekrar…
O anı aklımdan çıkaramıyordum.
Kolumu sıkıca kavramış öğretmenin peşinden körlemesine yürüyordum. Tunç ölmüştü. Beyaz renkli bir arabanın içine tıkıştırıldım, yoksa polis arabası mı? Geri dönmeyecekti. Sıkış tıkış boğucu odada bir taburede oturuyordum. Bendim… Mavi üniformalı iki adam girmişti odaya. Katil bendim…
“Bugün saat 8.46 ile 8.58 arasında nerdeydin?” diye fısıldadı kalın ses.
“Tunç’un… hık!…ö-öldüğü odada… hık!”
“Ne yapıyordun?”
“Bir ya-yaratıkla… hık!… d-dövüşüyordum… O-ona saldırdım. S-so-sonra… hık! ...b-bir baktım yaratık Tunç’muş!”
Göz yaşlarımı tutamıyordum. Polislere bunların anlamlı geleceğini sanmıyordum ama söylüyordum işte… Başka söyleyecek bir şey yoktu. Gerçeklerdi bunlar…
“Başka bir şey yok mu?” dedi daha ince ses netlikle.
“O ÖLDÜ! BENİM YÜZÜMDEN!” diye haykırdım. Dayanamıyordum artık. Neden soruyorlardı ki bunları? Anlamıyorlar mıydı?
“ Suç kabul edildi.” dedi rutin ses.
Midem bulanıyordu… Ben bir katildim… Ben…
…
“Acaba ne yaptı?” diye cikledi ince bir kız sesi.
“Bilemiyorum.”
“Galiba uyanıyor bakın!”
Gözlerimi karanlıktan arındırdığımda karşımda pis tavanı buldum. Etrafıma bakmaya cesaret edemiyordum. Bir gün öncesi gözüme yaşanamayacak kadar güzel görüyordu. Ellerimi sert yastığa dayadım ve gözlerimi bulunduğum yerde gezdirdim. –on altı kadarı bana bakan- yirmi yeniyetme geniş, boğucu ve belirgin ölçüde pis odada dolaşıyordu. Oda, bir iki masa, sandalye, bir tavla takımı, abur cubur artıkları ve yirmi iki minicik ranza dışında boş gibi görünüyordu.
“Hey! Merhaba! Senin adın nedir?” dedi daha demin sesini işittiğim kızıl saçlı kız.
“eee... Su,-”
“Neden buradasın?” dedi bir oğlan.
Gözlerim tekrar yaşlarla doldu. Bunun sorulmayacak bir şey olduğunu tahmin etmiyorlar mıydı buradakiler?
“Tamam arkadaşlar, işinize, işinize –HADİ!” dedi aceleci görünen sarışın bir oğlan.
O an içimde derin bir minnet duygusu kabardı oğlana, evet, konuşmak istemiyordum. O anlamıştı bunu.
O gün “çocuk hapishanesi”ne alışmaya çalışmakla geçti. Sonraki günler ise bunun gereksiz olduğunu anladım çünkü Tunç dışında tek düşündüğüm şey kaçmaktı.
DEVAM EDECEK…
Son bir saniyenin içine bütün düşüncelerimi sığdırmaya çalışıyordum; -- bu Tunç muydu? ... - çok kocamandı! - tunç ele mi geçirilmişti yoksa? - saldıracak gibi görünüyordu - ne yapacaktım? - acaba güçlerim var mıydı? - gözlerim kamaşıyordu, kaçmalıydım... “Auuuhhh!”
Yaratığın pençelerinden fırlayan turuncu kıvılcımlar sol koluma denk gelmişti. Bileklerimden damarlarıma akan acı vücudumu felç etmiş gibiydi. Sol elimin acısını dindirmeye çalışırken yaratığın beni öldürmesini engellemek için soğuk zeminde sürünmeye çabaladım. Sol avucumu bağrıma bastırdım ve sağlıklı elimde kalan son bir parça gücü toparlayıp umutsuzca bir yumruk salladım. Ve o an, kör olduğumu sandım. Odada öyle bir ışık çakmıştı ki göz kapaklarım gözlerimi ne kadar cilalarsa cilalasın iz gözlerimin üzerinde asılı kalmıştı. Alnımdan aşağı süzülen soğuk teri silkeleyip neler olduğuna bakmak için doğruldum. Bir an “gerçek şeytan”ın hala ayakta olup bana saldırmaya hazır bir halde beklediğini sanıp dehşete kapıldım ama öyle olmadığını gördüğümde beni sarmalamış korku duygusu ötekine göre hiç sayılırdı.
Tunç, her yeri yara bere içinde, gözleri kapalı halde ayakta duruyordu. Bana birkaç saat kadar gelen bir saniye sonunda yere düştü ve kireç gibi yüzü hareketsiz halde öylece kaldı. Kalbim patlayacaktı sanki… Tunç’a saldırmıştım… -- ve belki de ölümüne sebep olmuştum! Gözlerimde biriken yaşlar kendini salmaya cesaret edemiyordu. Yere çöktüm, cansız görünümlü bileği kavradım ve son umuduma sıkıca sarıldım. “Hayıır…” Nabız atmıyordu. “Olmasın! OLMASIN! HAYIR!”
Ölmüştü!
Ses tellerimi zorluyordum. Dayanamıyordum artık! Tunç’un ölü vücudunu kavradım ve elimden geldiğince sıktım. Olamazdı. Şimdi nabzı atmaya başlayacaktı, evet, başlayacaktı…
Ama olmadı… Ne kadar çığlık atsam da tekrar soluklanmadı Tunç… Dudağımı kupkuru dudağından dakikalarca ayırmasam da, odanın kapısını savurup açan öğretmenler ne kadar denese de yüreği hareketlenmedi tekrar…
O anı aklımdan çıkaramıyordum.
Kolumu sıkıca kavramış öğretmenin peşinden körlemesine yürüyordum. Tunç ölmüştü. Beyaz renkli bir arabanın içine tıkıştırıldım, yoksa polis arabası mı? Geri dönmeyecekti. Sıkış tıkış boğucu odada bir taburede oturuyordum. Bendim… Mavi üniformalı iki adam girmişti odaya. Katil bendim…
“Bugün saat 8.46 ile 8.58 arasında nerdeydin?” diye fısıldadı kalın ses.
“Tunç’un… hık!…ö-öldüğü odada… hık!”
“Ne yapıyordun?”
“Bir ya-yaratıkla… hık!… d-dövüşüyordum… O-ona saldırdım. S-so-sonra… hık! ...b-bir baktım yaratık Tunç’muş!”
Göz yaşlarımı tutamıyordum. Polislere bunların anlamlı geleceğini sanmıyordum ama söylüyordum işte… Başka söyleyecek bir şey yoktu. Gerçeklerdi bunlar…
“Başka bir şey yok mu?” dedi daha ince ses netlikle.
“O ÖLDÜ! BENİM YÜZÜMDEN!” diye haykırdım. Dayanamıyordum artık. Neden soruyorlardı ki bunları? Anlamıyorlar mıydı?
“ Suç kabul edildi.” dedi rutin ses.
Midem bulanıyordu… Ben bir katildim… Ben…
…
“Acaba ne yaptı?” diye cikledi ince bir kız sesi.
“Bilemiyorum.”
“Galiba uyanıyor bakın!”
Gözlerimi karanlıktan arındırdığımda karşımda pis tavanı buldum. Etrafıma bakmaya cesaret edemiyordum. Bir gün öncesi gözüme yaşanamayacak kadar güzel görüyordu. Ellerimi sert yastığa dayadım ve gözlerimi bulunduğum yerde gezdirdim. –on altı kadarı bana bakan- yirmi yeniyetme geniş, boğucu ve belirgin ölçüde pis odada dolaşıyordu. Oda, bir iki masa, sandalye, bir tavla takımı, abur cubur artıkları ve yirmi iki minicik ranza dışında boş gibi görünüyordu.
“Hey! Merhaba! Senin adın nedir?” dedi daha demin sesini işittiğim kızıl saçlı kız.
“eee... Su,-”
“Neden buradasın?” dedi bir oğlan.
Gözlerim tekrar yaşlarla doldu. Bunun sorulmayacak bir şey olduğunu tahmin etmiyorlar mıydı buradakiler?
“Tamam arkadaşlar, işinize, işinize –HADİ!” dedi aceleci görünen sarışın bir oğlan.
O an içimde derin bir minnet duygusu kabardı oğlana, evet, konuşmak istemiyordum. O anlamıştı bunu.
O gün “çocuk hapishanesi”ne alışmaya çalışmakla geçti. Sonraki günler ise bunun gereksiz olduğunu anladım çünkü Tunç dışında tek düşündüğüm şey kaçmaktı.
DEVAM EDECEK…
Ama...Ama...Amaaa olamaz yaaaaaaaaa!!!!!
Ya öldü mü şimdi dağ gibi çocuk? Ah olamaz yaaa Böhüüüüüüüü
Çok güzel bi- ühüüüü bölümdü canım-hüüüüüüüüü-Amaaa-hüüüüüühhhüüü- kriz tuttu yaa-Ühüüüüüüü-
Aradaki parazitlerden dolayı özür dilerim. Kriz tutunca önüne geçemiyorum. Peçeten var mı acaba Konuya dönücek olursak harika gidiyosun.Ama hiç umut yokmu yani?Dönemez mi Tunç? Yeni bölümü umutla bekliyorum canım
Ya öldü mü şimdi dağ gibi çocuk? Ah olamaz yaaa Böhüüüüüüüü
Çok güzel bi- ühüüüü bölümdü canım-hüüüüüüüüü-Amaaa-hüüüüüühhhüüü- kriz tuttu yaa-Ühüüüüüüü-
Aradaki parazitlerden dolayı özür dilerim. Kriz tutunca önüne geçemiyorum. Peçeten var mı acaba Konuya dönücek olursak harika gidiyosun.Ama hiç umut yokmu yani?Dönemez mi Tunç? Yeni bölümü umutla bekliyorum canım
tunç şeytan mı? yoksa bizim kızın hey heyleri mi geldi kafası bulanmıştır belki... şeytansa acımam tunç a ama değilse bizim kız a görünmüşler derim haha ya çocuk hapishanesinde erkek-kız ayrılmıyo mu hmm... güzeldi devamı çabucak gelsiin
***VeRa TePeS***
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson
09 Oca 2009 1:19
ilk önce yeni bölümü en kısa sürede bitirmeye çalışacağımı söylemeliyim, ayrıca yorumlar için teşekkürler
ancak herkese güzel de bir haber vermek istiyorum.
Bu yazılarımı öğretmenimle ğaylaştığımda çok etkilendi ve bitirdiğimde fanfici bir yerlerde yayımlamak istiyor! Ancak bir sorunum var. Şimdi ben bunu buraya koydum ya, yani SORUN OLUR MU diyim en basit dille
ancak herkese güzel de bir haber vermek istiyorum.
Bu yazılarımı öğretmenimle ğaylaştığımda çok etkilendi ve bitirdiğimde fanfici bir yerlerde yayımlamak istiyor! Ancak bir sorunum var. Şimdi ben bunu buraya koydum ya, yani SORUN OLUR MU diyim en basit dille
13 Oca 2009 23:17
5. sayfa (Toplam 7 sayfa) [ 65 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |