Half Blood [melez]
Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 5, 6, 7, Sonraki

Anime Manga Forum -> Fan Fiction
 

Devam etsin mi?
Evet!
75%
 75%  [ 9 ]
Olabilir...
8%
 8%  [ 1 ]
Kendi bildini yap...(sürükleyici değil)
8%
 8%  [ 1 ]
HAYIR!
8%
 8%  [ 1 ]
Toplam Oylar : 12

Yazar
Mesaj
ay_prensesi_usagi
Otaku (Level 4)
Otaku (Level 4)



Yaş: 28
Kayıt: 06 Tem 2008
Mesajlar: 499
Favori Anime & Manga: sailor moon
Nerden: Eskişehir

Durumu: Çevrimdışı

ay_prensesi_usagi
Otaku (Level 4)
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
Niye sorun olsun ki! Kahkaha Atıyor Ne güzel işte bir yere yayımlanacak.Yani site açısından bi sorun çıkmaz.Arkadaşların da bi itirazı olacağını sanmıyorum.Hatta sen bize yayımlanacak derginin (her neyse) ismini ver, ben oradan da takip etmeye çalışırım. Hayranlık Besliyor

Bu arada tebrik ederim, bu yayın meseleleri herkese kısmet olmaz, yetenek ister Göz Kırpıyor

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
14 Oca 2009 9:34
pink
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 27
Kayıt: 07 Ksm 2008
Mesajlar: 62
Favori Anime & Manga: School Days
Cinsiyet: Kız

Durumu: Çevrimdışı

pink
Otaku (Level 2)
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
ama ben tamamını bitirince yani siz görmüş olacaksınız zaten o yayımlandığı zmn ^^




En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
15 Oca 2009 17:11
pink
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 27
Kayıt: 07 Ksm 2008
Mesajlar: 62
Favori Anime & Manga: School Days
Cinsiyet: Kız

Durumu: Çevrimdışı

pink
Otaku (Level 2)
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
Bölüm 7: Korkaklar Diyarı

Günler acı verici bir şekilde yavaş geçiyordu. Ben, bana doğru kayan dört duvar arasında kıstırılmış gibi hissettiriyordum kendimi. ‘Çocuk hapishanesi’nde geçirdiğim bir ay süresince ranzamın karşısına yüzünü gösteren pencerenin yanına oturmuş, hüzünlü hüzünlü dışarıyı seyretmiş ve düşünmüştüm. İlk ayımı tamamlayacak gece, gene yerimi aldım, her zamanki düşüncelerime daldım. Delirmiş miydim? Tunç’a saldırdığımda gördüğüm canavar bir hayal miydi? Aran beni ele geçirmiş düş müydü sadece? Ama nasıl olabilirdi ki… Görmüştüm. Belki de gördüğümü sanmıştım. Omzumdaki sinirlerin harekete geçtiğini hissettim ve yavaşça arkama döndüm. ‘Hapis’e koyulduğum gün insanları dağıtan saman saçlı, çilli çocuk duruyordu karşımda.

“Geldiğinden beri hiç konuşmadın.” dedi yumuşak bir sesle.

Sessizlik…

“Benim adım Mete. Seninki de Su demiştin değil mi?”

“Aaa… Evet.” diye cevap verdim. Günlerdir konuşmayıp, sık sık ağladığım için sesim kısıktı.

“Kaç yaşındasın? – ben 15 –“

“14… Şey, sen neden buradasın?” dedim havadan sudan bahseder bir edayla.

“Kısaca açlıktan… - cevap vermek istemezsen anlarım – Sen?”

“Ben… ben… bilmiyorum.” Kızardığımı hissedebiliyordum, “ galiba, gördüğümü sandığım bir şeyden…”

“Hmm…” konuyu kapatması gerektiğini hissetmiş gibiydi,”Saat çok geç oldu, istersen yatalım.”

“Olur.”

Yerimden kalktığımda vücudumu sıra dışı bir his sardı. Ilık bir his… Ben orada öylece dururken Mete birkaç adım sendeledikten sonra yere kapaklandı. Galiba neler olduğunu biliyordum.

“Aran…” diye mırıldandım.

En yakın dolabın arkasından geniş, kara kanatlarıyla Aran fırlamıştı. Bu sefer Mete’nin görünümündeydi ama fark etmezdi. Biliyordum, hissedebiliyordum Aran olduğunu…

“Merhaba Su. Tunç’un ölümü haberi bana ulaştı ve ben de” duraksadı “ - ben de senin neler düşünebileceğini tahmin ettim.”

“Sen gerçek misin?” – yoksa sadece bir düş müydü gene?

“Tabii ki gerçeğim! – ve o gördüğün Tunç’un yerine geçmiş Şeytan da gerçekti! Şimdi her şeyi açıklayacağım, merak etme.”

Onu şüpheci bakışlarla süzmeye devam ettim. Sonunda - en kesin çözümü olan cimciklemeyi vücuduma uygulayıp kolumda bayağı bir acı hissettikten sonra – onun gerçek olduğuna inanabildim.

“ Tunç’un öldüğü gün gördüğün şeytan liderimizin en sıkı yardımcılarından biriydi. Tunç’un bedenini ve ruhunu benden çalmayı başardı. Yeterince güçlü değildim, melez olduğum için gücümü aldığım boynuzlarımdan birini parçalamışlardı. Bu köleliğin ifadesidir –“ diye ekledi usulca, “Tunç’un ölmesi senin suçun değil. Sanırım güçlerin geri gelmeye başladı. O sana saldırdığında çok korkuyordun ve galiba bütün içtenliğinle yok olmasını diliyordun. Böylece onu – Tunç’un ruhuyla birlikte - yok ettin.”

Kısa bir sessizlik oldu. Sonra ansızın kafamda bir şimşek çaktı.

“TUNÇ!” diye bağırdım, “Tunç da oraya geldi değil mi? Şimdi o da bir şeytan olmalı! Onu buraya getirebilirsin!”

Aran’ın yüzünde hüzünlü bir ifade belirdi, “Hayır.”

“Nasıl yani ‘hayır’! Neden?”. Hayal kırıklığım içimde parlamış, haykırmama yol açmıştı.

“Çünkü –“ dedi çabucak. “- çünkü o korkak değildi.”

“Ne – ne alakası var?” diye kekeledim.

“Şeytanlar ve melekler, daha ileriye gidemeyecek kadar korkak oldukları için bu yolu yani köleliği seçtiler öldüklerinde… Tunç… Tunç korkak değildi, ama korkak olsaydı da zaten ruhu yok edildi. Azrail’in köleleri! Korkaklar diyarının köleleri! Ama -” diye fısıldadı ıstırap dolu bir sesle, “- melezler çok daha fazla acı çekti. Azrail’in görevlerini yerine getirmek için onlara verilen güçten bayağı fazla güce sahiptir melezler doğduğunda… Şeytan biçimli olmalarının nedeni bilinmez… Boynuzlarından güç alırlar. İlk önce bu gücü farkına varmamışlardı ama sonra öyle bir farkına vardılar ki bu bütün melezleri etkisiz hale getirmek görevlerinin başına geçti. İşkence gördük. Asırlar boyunca... asırlar…”

Biraz duraksadım, sonra “Beni buradan götürecek misin?” dedim.

“Evet, gel, omzuma dolan.”

Dediğini yaptım ve ellerimi onun olağandışı ılıklıktaki omzuna doladım.
Beni nereye götüreceğini bilmiyordum; ama bildiğim bir şey vardı: Daha iyi bir yer olacaktı.

Aran, muazzam kanatlarıyla serin havayı yırttı ve gri duvarlara savurdu ağır vücudunu. Bir saniyeliğine duvara toslayacağımızı sandım ama ardından gelen ikinci saniye bana kimin beline tutunduğumu hatırlattı. Ay ışığında parıldayan bulutlar arasında süzülüyorduk. Aran buz gibi havayı cesurca yararken mayıştım, gözlerim dipsiz karanlığa kapılıp gitti…

Uyandığımda karşımda masmavi, berrak bir gökyüzü buldum.
Akciğerlerimi minnetle temiz havayla doldurup ayağa kalktım. Uçsuz bucaksız bir yeşilliğin ortasındaydım. Yakındaki bir ot öbeğinde önüne yığılmış - ne olduğunu kestiremediğim - şeylerle meşgul görünen 20 yaşlarındaki kahverengi saçlı bir oğlan dışında yalnızdım. Oğlanın yanına yürüdüm ve tereddütle “Aran?” diye fısıldadım.

Oğlan şaşkınlıkla karışık mutlu bir gülümseyişle “Aaaa! Uyanmışsın! Gel, gel, yardım et bana.”

“Ne yapıyorsun?” dedim.

“ Dün akşam seni buraya bıraktıktan sonra, bayağı bir macera sonunda çok değerli bir bilgi edindim. “

“Neymiş o değerli bilgi?” diye sordum merakla.

“28 Ocak günü güçlerinin doruğuna ulaşacaksın ve dünyamıza geri dönebileceksin.”

“Bu da demek oluyor ki… 5 ay sonra!”

Başıyla onayladı.

“Ama bu bilgiyi nereden edindin?”

“Eh, bayağı bir kan dökmem gerekti, tabi” diye ekledi usulca “mecazi anlamda…”

“Ben de sana yardım etmek istiyorum artık bu konularda!”

“Merak etme.” diye gülümsedi, “güçlerin geri gelmeye başladığına göre seni başka bilgiler öğrenmek için yapacağımız şeylerin bazılarına katacağım. Ama fazla umutlanma. Sonuçta korunması gereken sensin.”

İtiraz etmemin işe yaramayacağı düşüncesiyle dikkatimi yere yığılmış eşyalara verdim.

“Peki ya bunlar ne?”

“Bunlar,” dedi “biz saklanırken ihtiyacımız olan şeyler. Şu” gümüşi renkteki çakmağı gösterdi, “aydınlattığı yerlerdeki ruhları görünür hale getirir. Bunlar senin için yiyecekler ve biraz su, kendini koruman için bir bıçak da var, her ihtimale karşı… Bir de” siyah bir kumaş yığınını işaret etti “kukuletalı giysiler… Tanınmamalısın. Ben zaten gittiğim her yerde başka birine dönüşeceğim ama sen… sen yapamazsın.”

“Şimdi nereye gideceğiz?”

“Aslında kişisel olarak öğrenmek istediğim şey, senin nasıl böyle güçlü olduğun… Bunu öğrenmek için diğer melezleri de kaçırmalıyız. Seni ‘korkaklar diyarı’na nasıl götürebileceğimi öğrenmek içinse… Bak, ruhlar dünyasını ziyaret eden insanlar oldu. Bunların çoğu gerçek şamanlardı. Biz de bir şaman bulmalıyız. Öyle tipler, genellikle Çin’den çıkar. Atalarında çok fazla şaman var… O zaman – “

“- Çin’e gidiyoruz!” diye bağırdım heyecanla.

Sonunda ben de bir şeyler yapabilecektim!

DEVAM EDECEK...




En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
30 Oca 2009 22:27
ay_prensesi_usagi
Otaku (Level 4)
Otaku (Level 4)



Yaş: 28
Kayıt: 06 Tem 2008
Mesajlar: 499
Favori Anime & Manga: sailor moon
Nerden: Eskişehir

Durumu: Çevrimdışı

ay_prensesi_usagi
Otaku (Level 4)
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
Yazııık Hüzünlü Şimdi daha bi üzüldüm Tunç'a Üzgün ya da Ağlıyor Ruhu şaad olsun, iyi çocuktu Üzgün ya da Ağlıyor

Bakalım bizim yaramaz kız ne yapacak daha Şaşırmış Durumda Bi Çin'e gitmediğimiz kalmıştı.Çok yaratıcısın ya, hayal gücünün sınırsız olduğunu söylememe gerek yok galiba. Gülücük Dağıtıyor

Yine harikaydı canım.Dewamını sabırsızlıkla bekliyorum. Hayranlık Besliyor

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
30 Oca 2009 22:47
Yukiko
Mangaka
Mangaka



Yaş: 33
Kayıt: 04 Hzr 2008
Mesajlar: 943
Favori Anime & Manga: SailorMoon, İnuyasha, Bleach, Naruto...
Cinsiyet: Kız
Nerden: Darmadağınık odamdan =)))
Teşekkür: 3

Durumu: Çevrimdışı

Yukiko
Mangaka
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
Okumadığım bölümler vardı onları da birlikte okudum.
Aran sürekli değişecekse valla kızın işi çok zor. Ben olsam paniğe kapılırım Çok Mutlu Ama hisleri Çin'e götürüyorsun! Güzel maceralar olsun lütfen !!! Çok Mutlu Çok Mutlu


Звезды ближе ко мне, чем когда-либо
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
01 Şub 2009 17:56
mangaka_sym
Mangaka
Mangaka



Yaş: 36
Kayıt: 31 Tem 2008
Mesajlar: 2,085
Teşekkür: 983

Durumu: Çevrimdışı

mangaka_sym
Mangaka
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
Ya konu Çin'e geldi öyle mi?.. Çıldırmış Durumda Yani şu Aran da neymiş ya... Yeni maceralar bekliyoruz... Göz Kırpıyor
Ama bir şeyden rahatsız olduğumu atlamadan edemeyeceğim...
Spoiler:


http://www.youtube.com/watch?v=LuRuLqzuhbM
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Şub 2009 3:50
pink
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 27
Kayıt: 07 Ksm 2008
Mesajlar: 62
Favori Anime & Manga: School Days
Cinsiyet: Kız

Durumu: Çevrimdışı

pink
Otaku (Level 2)
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
@ mangaka_sym
ya ben hiç ölüm meleği dedim mi Çok Mutlu bi paragraf söle içinde geçtii .. benim hikayem alıntı deildir! çok alındım vallaaa (Dil Çıkartıyor)




En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
09 Şub 2009 21:12
pink
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 27
Kayıt: 07 Ksm 2008
Mesajlar: 62
Favori Anime & Manga: School Days
Cinsiyet: Kız

Durumu: Çevrimdışı

pink
Otaku (Level 2)
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
Bölüm 8: Sahte Barmen

“Şu ruhları görünür hale getiren çakmağı nereden buldun Aran?”

Küçük bir köyün bomboş, tozlu sokaklarında yürüyorduk. Siyah, kıvırcık saçlı, açık tenli, en fazla 18 yaşlarında bir oğlan görünümündeki Aran, yüzünü parlak kesiklere boğan güneş ışığına karşı kestane rengi gözlerini kısarak cevabını belirtti: “Bir bakıma benim icadım diyebiliriz.”

“ Ama -” diye fısıldadım kukuletamın altından “- nasıl yapabildin böyle bir şeyi?”

“Eh… Senin de bildiğin gibi ben diğer ruhları görebiliyorum. Gücümün bir parçasını bu çakmağın içine sakladım, böylece çakmak çakıldığında gücümü kapsayan ışığın diğer ruhları da görünür hale getirmesini sağladım.”

“Zekice…” diye gülümsedim.

Yorgun argın yürümeye devam ettik. Aran’ın sırtında bir gün boyunca süzüldükten sonra hem açlığımızı hem de Aran’ın yorgunluğunu göze alarak karşımıza çıkan ilk köyün sınırlarında durmuş ve yemek yiyip uyuyabileceğimiz, hana benzer bir yer aramaya başlamıştık.

“Su, şurası uygun galiba…” dedi Aran, küçük, iki katlı bir misafirhaneyi göstererek.

Tahta kapıyı yavaşça itekledim. Üzerinde ‘Danışma’ yazan eski püskü bir tabelanın arkasında gazete okuyan danışman, biz masanın yanında dikilene kadar başını kaldırmadı. Çiklet pembesi, kısa saçları vardı kadının. Şişip rujlu dudaklarının arasında patlayan sakızını çiğnemeye devam ederken belirgin bir şekilde küçümseyen bakışlarını üzerimizde gezdirdi.

Aran “İkimiz için birer oda istiyorum, bir gün kalacağız.” dedi girişken bir tavırla.

“Hı?” diye Aran’ı süzdü soran bakışlarla danışman…

“Ne - aaa…” İran’da olduğumuzu unutmuştu. Kadının lisan bilgisinin iyi olacağını umarak cümlesini İngilizce bir şekilde tekrarladı.

“14 dolar, 52 sent lütfen…” dedi kadın bayağı bozuk bir İngilizceyle.

Hiç paramız olmadığını düşünüyordum. O yüzden Aran cebinden içindeki paraların neşeli neşeli şangırdadığı derin bir kese çıkarınca bir şaşkınlık nidası koyuverdim. Ödeme yapılırken etrafa şöyle bir göz gezdirdim. Sol tarafımdan uzanan barın arkasında çeşitli içkiler göze çarpıyordu. Barın hemen yanında gri renkli ve asıl yemeklerin yapıldığı mutfağa açıldığını tahmin ettiğim bir kapı ve yaprakları kurumuş bir bitki görünüyordu. Barda oturan uzun, yer yer gri saçlı adam beni ilgiyle süzdü. Tam o anda içimdeki tekinsiz duygu beni hafifçe dürttü. Adamın bakışları hiç hoşuma gitmemişti. İlgi ve merak tarafından perdelenen, kötü bir şey sezinlemiştim. O sırada Aran kolumdan çekiştirip irkilmeme yol açtı. Kollarıyla merdivenlere yönelmemi teşvik etti. Kimi bölümleri çökmüş merdivenlerden hızlıca çıktım ve 12 numaralı odaya girdim.

Oda küçük ve havasızdı. Pencereden parça parça yüzünü gösteren güneş ışınlarının görünür hale getirdiği tozlar odanın her yerinde gibiydi. Yatak sertti ve üzerine oturduğunda tekinsiz bir şekilde takırdıyordu. Kukuletamı yüzümden çektim, giysilerimi çıkardım, odanın büyük bölümünü kaplayan dolabın kapağındaki aynadan benimkinin eş yeşil gözlere sahip, sarı saçlı, solgun kıza şaşkın bir bakış attım.

Kalçalarımın üzerinde kurumuş kan vardı! En son ne zaman bir yerimin kanadığını düşündüm ve sonunda – kaçınılmaz olarak – o gün aklıma geldi. Tunç’un öldüğü odaya kadar gelmemize neden olan acı… Sol elim yavaşça belime kaydı, oraya temas ettiği anda ise o günküne denk bir acı vücudumu kapladı. Haykırmamak için yastığı ısırmak zorunda kaldım.

Neler oluyordu? Bu acı nesin nesiydi? Tunç ben tam o acıyı hissetmeden önce “Olamaz…” diye fısıldamıştı, acaba o biliyor muydu? Hem… Tunç bana dokunduğu anda acı geçmişti! O daha ölmediğine göre bir gücü de yoktu. O zaman… - o sırada Aran Tunç’u ele geçirmişti ve… sonra da gerçek şeytan Aran’ı yenip Tunç’un ruhuna sahip olmuştu! Evet, böyleydi işte… Her şey uyuyordu. Ama hala acının nedenini bilmiyordum. Bunu Aran’a sormalıydım, o biliyor olmalıydı.

Hemen daha temiz giysiler giyip, zonklayan belimin acısından çığlık atmamaya çabalayarak koridora çıktım. Aran’ın kapısını çaldım, açmadı. Demek ki aşağıya inmişti bile… Ben de aşağıya indim ve masalarda Aran’ı aramaya başladım. Ancak - beni tedirginleşmeye başlatan bir şekilde – salon zaten boştu! Danışman bile yerinde değildi!

“Aran…” diye mırıldandım “neredesin?”

“O bende!” diye böğürdü kalın bir erkek sesi.

Hemen arkamı döndüm. Barmen adam, kaslı kollarını Aran’a dolamış halde, zaferle sırıtıyordu. Bir an öylece kaldım ama sonra ters giden bir şey fark ettim. Aran orada ne kadar kıvransa da kanatlarını çıkaramıyor, boynuzlarını gösteremiyor, kısacası, saldırabilecek hale gelemiyordu! Demek ki… barmen de bir şeytandı! Bunu kanıtlayacak tek bir şey vardı; hemen ellerimi ceplerimde gezdirdim. Soğuk gümüşi çakmağı elimle kavradım, cebimden çıkardım ve çaktım. Masmavi alevler belirdi çakmağın üzerinde. Garip bir biçimde sıcaklık yaymıyorlardı. O an aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve çakmağı yere attım. Anında her yeri mavi alevler sardı.

Şimdi barmenin yerinde Tunç’u ele geçiren şeytandan yarım metre kısa boylu, bir başka şeytan duruyordu. Ne yapacağımı bilemiyordum. Kalp atışlarım gittikçe hızlanıyordu. Tam yapacak hiçbir şey olmadığına karar vermişken Aran kendini zorlayıp konuştu: “ O-o-odaklan… hıh… Odaklan v-ve SALDIR!”

“Sus, aptal!” diye bağırdı şeytan “Şimdi… ya teslim olursun ya bu” – Aran’ı dürttü – “sonsuza kadar yok olur!”

Ne yapacaktım? Saldırırsam Aran yok olabilirdi... Hem zaten saldırabileceğimden bile emin değildim…

“SALDIR! Ne yapacağımı biliyorum! Sen SALDIR!” diye haykırdı Aran.

Yapacağını biliyor muydu? Ama ne yapabilirdi ki? Başka çare yok gibi görünüyordu… Konsantre oldum, tüm gücümle ellerimden kıvılcımlar fışkırdığını ve şeytanı vurduğunu hayal ettim. Ve sonunda -


CIZT!


Elimden yeşil, parlak kıvılcımlar fışkırmış, şeytanı yüzünden vurmuştu! Aran’ın bir şey yapmasına da gerek kalmamıştı; çünkü zaten Aran’a zarar verebilecek bir atış yapmamıştım, tam tersine Aran’ı kurtarabilecek bir atış olmuştu bu!

Aran “Su! Bu çok – çok – çok – çok iyiydi!” dedi ve bana sarıldı. Şeytan yok olmuştu! Bu kadar kolay olmasının şaşkınlığıyla ağzım kulaklarıma vardı. Aran’ın kanatları ve boynuzlarını kullanmasına gerek kalmamıştı! Pantolonunun cebinden altın bir çakmak çıkardı, çaktı ve yemyeşil alevleri yere püskürttü. Bu alevler mavi alevlerin arasına yayılmak yerine, onları yuttu ve sonunda yok oldu.

Bu sırada barın ve danışma masasının arkasından boş gözlerle bakan iki kişi çıkmıştı. Barın arkasındaki tamamen aynı görünüşteki gerçek barmendi. Diğeri ise çiklet pembesi saçı ve az önce olmuş olanları farkında değilmişe benzeyen haliyle danışman kadındı. Birkaç saniye sonra bir garson gri kapıyı savurup yığıldığımız sandalyelerin yanına geldi ve beklentiyle bizi süzdü.

Ben “Tavuk… Pilav… Su…” diye soluklandım.

“Sonuna kadar hak ettin!” dedi ve içtenlikle gülümsedi Aran.

Ağzım pilavla dolu “Ama – yani… Fazla kolay oldu! Bir vuruş ve bum!” – elimle ustaca olmaktan epey uzak bir patlama canlandırması gerçekleştirdim - “ daha ilk yapışımdı oysa!”

“Sana söyledim ya; diğer melezlerden çok daha güçlüsün ve gücünü nereden aldığın belli olmadığı için seni yok etmek çok, hem de çok zor!” dedi Aran.

İri bir tavuk parçasını zar zor yuttum ve “Ama ben nasıl böyle oldum ki?” dedim.

“İşte bunu öğrenmek için biraz araştırma yapmamız lazım… Bunun için bir şaman arıyoruz zaten!”

Birkaç dakika hiç konuşmadık… Sonra neden Aran’ı aradığımı hatırladım.

“Belimde bir yara var… Tunç’un öldüğü gün o yaranın olduğu yer feci acımıştı… Nedir o?”

“Aaa… Evet… Orası,” diye fısıldadı Aran “kanatlarının çıkacağı yer…” Yüzü bir gülümseme ile aydınlanmıştı.

“N-ne?” diye bağırdım, ağzımdaki suyu püskürerek.

“Sakin - sakin…” diye mırıldandı Aran aceleyle, “28 Ocak gününde çıkacaklar… O güne kadar ara sıra ağrıyabilir oralar…”

Kalp atışlarım hızlanmıştı. Kafamda bir görüntü canlandı: Kapkara, muazzam kanatlarla ben…

“Hadi, yatalım. Şöyle iyi bir uyku çekmeye ihtiyacımız var.” dedi Aran ansızın.

“Tamam.” diye cevabımı belirttim.

O gece her yerde belinden kan damlayan kanatlı insanların olduğu çok garip bir rüya gördüm. Tam bir tanesinin attığı turuncu kıvılcımlar bana isabet edecekti ki –

“ Hadi kalk, KALK!”

“Noolyo?” diye mırıldandım, kahverengi bulanıklığa karşı gözlerimi kısarak.

“ Su… Auuhhh… Kalk! HADİ!”

DEVAM EDECEK...




En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
09 Şub 2009 21:23
ay_prensesi_usagi
Otaku (Level 4)
Otaku (Level 4)



Yaş: 28
Kayıt: 06 Tem 2008
Mesajlar: 499
Favori Anime & Manga: sailor moon
Nerden: Eskişehir

Durumu: Çevrimdışı

ay_prensesi_usagi
Otaku (Level 4)
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
Wayyyy...Kısımız uçtu uçacak, kaçtı kaçacak demek Çok Mutlu Hadi bakalım göreceğiz.Ama ben hala Tunç'a üzülüyorum Hüzünlü Yazık oldu çocuğa ya Üzgün ya da Ağlıyor Gitti dağ gibi çocuk... Üzgün ya da Ağlıyor Bu arada sormadan edemeyeceğim.Aran'ın kılığına girdiği insanlar, ölüyo mu Gülücük Dağıtıyor Şaşırmış Durumda O kısmını çözmüş değilim.Onun dışında, harika gidiyorsun. Hayranlık Besliyor Tam gaz dewam... Şık Bekliyorum Hayranlık Besliyor

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
09 Şub 2009 21:37
pink
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 27
Kayıt: 07 Ksm 2008
Mesajlar: 62
Favori Anime & Manga: School Days
Cinsiyet: Kız

Durumu: Çevrimdışı

pink
Otaku (Level 2)
Half Blood [melez] Konu: Yanıt: Half Blood [melez]
Alıntıyla Cevap Gönder
yooo Çok Mutlu hafizalarının bir bölümü tamamen boş halde hayatlarına devam ediyolar Çok Mutlu




En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
09 Şub 2009 21:43
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 5, 6, 7, Sonraki
6. sayfa (Toplam 7 sayfa) [ 65 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız