Henüz İsim Vermedim.. Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
Bölüm 1
Yağmurlu bir geceydi. Şiddetli bir rüzgar ağaçların kurumuş yapraklarını havaya savuruyor ve gök gürlüyordu… Birbirlerine son kez baktılar, ikisi de nefes nefeseydi. Kilnark uzun boylu ve zayıftı… Beyaza yakın ten rengi ve siyah, karanlık gözleriyle yakışıklı sayılırdı. Özelliklede karanlık bakışları… Baktığı yeri delip geçiyor, sanki onun içini görüyormuş gibi… Boynundan sırtına doğru sarkan kıyafetinin parçası rüzgarla birlikte savruluyordu. İki kolunda da kendi ırkına özel hafif ve çok keskin bıçaklar takılıydı… Syatril ırkının suikast çileri genelde bu bıçakları kullanırdı. Bulunduğu tepeden aşağıya, düşmanına doğru son kez baktı ve içinden insanların ne kadar aşağılık yaratıklar olduğunu düşündü. İkisi de derin bir nefes aldı ve birbirlerine doğru koşmaya başladılar. Koşarken yağmur damlaları yüzlerine çarpıyor ve görüşlerini kısıtlıyordu. Kilnark yüksekte olduğu için daha avantajlıydı. 10 adım kala bıçaklarını hazırladı ve birbirlerine saldırdılar.
Çarpışma artık bitmişti. İkisi de birbirine sırtını dönüktü, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı ve insan savaşçısı Tusalk’ın boynunun sağ tarafından kanlar fışkırdı sonrada yere düştü. Artık yıldızlara bakıyordu, yüzüne çarpan yağmur damlaları ona okşuyordu sanki. Yavaş yavaş hafiflemeye başladı, acısı gittikçe azaldı ve gözlerini kapadı. Kilnark karnının sağ tarafında bir sıcaklık hissetti elini karnına bastırdı, eli siyahımsı kırmızı kanıyla boyandı… Tulsalk kılıcıyla delip geçmişti… Nefes aldıkça canı yanıyordu ve oda yere serildi. Zaman onun için artık durmuştu.
Savaş çok ilerlemişti… Syatril güçleri bastırılamıyordu, bütün şehirler işgal altındaydı bu yüzden yoldaşlık bir toplantı yapmaya karar verdi. Kendilerine “Işık Yoldaşlığı” diyorlardı. 5 sandalye dizilmişti. Odayı kaynağı olmayan bir ışık aydınlatıyordu. Yavaş yavaş yoldaşlık üyeleri gelmeye başlamıştı. Hepsi siyah cüppeli, yüzleri görünmeyen kişilerdi. Kadın mı, Erkek mi oldukları anlaşılmıyordu. Toplam 4 kişi gelmişti, 1 sandalye boştu. Herkes oturduktan sonra 1. sandalyede oturan kişi ayağa kalktı. Yüzü net olarak görünmüyordu fakat beyaz uzun sakalları olan, yaşlı bir adamdı lakin sesi göründüğünden daha genç çıkıyordu. “Hoş geldiniz kardeşlerim, bu akşam burada toplanma sebebimizi biliyorsunuz. Syatril’in güçleri her yeri sardı, en önemli şehirlerimiz düştü. Yoldaşlık üyemiz Tulsalk, gizli görevinde Syatril prensi Kilnark tarafından tuzağa düşürüldü… Yakında başkent Mitrusel’e saldıracaklar. Eğer Mitrusel de düşerse insanların devri sona erecek.”
Tulsalk’ın ölümü hepsini çok etkilemişti. Çok güçlü bir savaşçılarını kaybetmişlerdi. Bu beklenmeyen bir şeydi… Daha önce hiçbir yoldaşlık üyesi öldürülememişti. En başta oturan kişi ayağa kalktı. Konuşan bir erkek sesiydi. “O halde Mitrusel’in savunmasına yardıma gideceğim.” Kısa bir sessizlik oldu. “Peki bunu nasıl yapmayı planlıyorsunuz Lucas? Düşman çok kalabalık. İnsanlar büyüyen karanlıktan korkuyor. Direnecek çok az cesur savaşçı kaldı.” Lucas sırıttı. Gözlerinden bir planı olduğu anlaşılıyordu. “Tüm direnişçileri bir araya getireceğim. Ve güçlü bir ordu oluşacak. Syatril orduları çok güçlü olabilir fakat insanları küçümsememek lazım.”
Dışarıdan yağmur sesi geliyordu. 4 Yoldaşlık üyesi de cüppelerinin baş kısmını açtı, ölen savaşçıları Tulsalk için saygılarını gösterdiler.
Lucas tekrar konuşmaya başladı “Tulsalk’ın yarım kalan görevini tamamlayıp dengeyi sağlayabiliriz.” Yoldaşlık üyeleri bu kararı onayladı.
Güneşsiz bir gündü. Faradrim savaşçıları karanlık bir ormanda kuzeye doğru ilerliyordu. Bunaltıcı bir havası vardı bu ormanın. Faradrim savaşçıları 10 Asırdan daha uzun zaman önce güneş sisteminin, yıldızlar kuşağına girmesi ile DNA sı değişen insanlardan bazılarıydı. Heyecanlandıkları zaman kalp atışlarının sayısı dakikada 450 ye kadar çıkabiliyor ve buda damarlarına aşırı dozda adrenalin pompalayıp normalden daha hızlı görmeni ve davranmalarını sağlıyor.
Koyu yeşil renkli pelerinleriyle ormanda hızlıca ilerliyorlardı. Hepsi uzun süredir yürüdükleri için biraz yorgundu. Bir anda durdular. “Evet bende hissettim…” dedi liderleri Faint Smile. Uzun boylu, çevik bir yapısı ,yakışıklı bir yüzü vardı ve Faradrim savaşçılarının en zekisiydi. Hepsi liderlerine baktılar. “Geri dönüceğiz, buradan sonra takip etmiyoruz!”
Artık çok geçti. Hava hızla kararmaya başladı, 3 Saniye içinde zifiri karanlık oldu. Bir anda tüm sıcaklık çekiliverdi. Nefeslerinden çıkan buharı hissedebiliyorlardı. Çok soğuktu, kimse hiç bir şey göremiyordu. Yanlarındaki meşalelerden 3-4 tanesini yaktılar. Her yerde syatriller vardı, etraflarını sarmışlardı. Kulakları tırmalayan bir çığlık yükseldi ve syatriller saldırıya geçti. Faradrim savaşçıları düşmanları çok yakınlarında olduğu için kılıçlarını ve bıçaklarını çektiler. Faint Smile’ın etrafını 2 kişi sarmıştı. Birisi arkasından geniş, ağır kılıcı ile karnının sol tarafına saldırdı. Faint Smile saldırıyı 2 santim farkla savuşturdu. Kılıçlarını sıkıca kavradı. Kalbi çok hızlı çarpmaya başladı. Gittikçe hızlandı ve artık çok net görüyordu karşısından gelen oku fark etti bir an zaman yavaşlamıştı sanki… Ve sağa doğru hızlıca eğildi. Ok arkasındaki syatrilin boynuna denk geldi ve kanlar içinde yere devrildi. Sonra önünde duran savaşçıya doğru saldırıya geçti. Tam kılıçlarını savuracakken karanlıktan, gökyüzünden bir suikastçi fırladı tam Faint Smile’a doğru hızla alçalıyordu… Son anda kendini geriye doğru attı ve suikast çinin sağ kolundaki bıçağı toprağa saplandı. Fırsattan faydalanıp kılıcını suikast çinin koluna doğru savurdu. Kolunu kaybeden suikastçi acı içinde kısa bir çığlık attı. Sonra sırtından kalbine doğru saplandı. O kadar hızlı olmuştu daha kolu yere düşmeden öldü. Karşısındaki savaşçı arkadaşının öldüğünü görünce çok sinirlendi. Derin bir çığlık attı ve kocaman baltasını ileriye doğru savurdu, Faint Smile iki kılıcını çaprazlayarak birleştirdi ve balta darbesinden kendini korumaya çalıştı fakat çok darbe kuvvetliydi ve kılıçlarını tutamadı, kılıçları aşağıya doğru kaydı ve balta sol bacağında derin bir yarık açtı. O kadar çok canı yanmıştı ki, kılıçlarını elinden düşürdü. Fırsattan yararlanmak isteyen syatril savaşçısı baltasını tekrar yerde yatan düşmanına doğru savurdu. Faint Smile sağa doğru yuvarlanarak bu darbeden kaçtı ve yerde duran kılıcını sol eliyle hızlıca kaptı ve savaşçının kafasına doğru fırlattı. Kılıç syatrilin boynunun bir tarafından girip, diğer tarafından çıktı…
Faint Smile etrafına baktı, birçok kayıp vermişlerdi. Sadece 20 faradrim savaşçısı hayatta kalmış, bunlardan 5 tanesi de yaralıydı. Yerde yatan ölü syatrilden kılıcını çıkartıp havaya kaldırdı. Faint Smile’ın sağ kolu olan Heltras.
Faint Smile, Heltras’ın yanına doğru yürüdü. “Yaralıları hızlıca tedavi edin, burada daha fazla duramayız. Haber alamayınca destek güç göndereceklerdir, mümkün olduğunca çabuk ayrılacağız”
Heltras başıyla onayladı. “Onu duydunuz, mümkün olduğunca çabuk toparlanın”
Faradrim savaşçıları kuzey batıya, Mordan dağlarındaki geçide doğru yöneldiler. Orada Lucas isimli Draltin ustasını bekleyeceklerdi. Draltinler telekinezi ve telepati yeteneklerinde çok ileri düzeyde olan insanlardı. Lucas 6 gün önce Faint Smile ile iletişim kurmuştu.
Böylece yola koyuldular. Mordan dağları görünmeye başlamıştı. Artık güneş iyice battı, yerini 3 Ay’a bıraktı. Artık tek ışık kaynakları aylardan yansıyan ışık ve yanlarında taşıdıkları birkaç meşaleydi. Geçide yaklaştıkça, dış dünyadan gelen sesler iyice azalıyordu. Neredeyse hiç hayvan kalmamıştı geçidin girişine vardılar. Faint Smile güvenli olup olmadığını kontrol etmesi için 2 kişi yolladı. Geçit çok sessiz ve karanlıktı. Bir savaşı daha kaldıramayacak kadar yorgun düşmüştü herkes. Uzun süredir yollardaydılar, sadece çok kısa aralar verip, günde 4 saatlik uykuyla yolculuğa devam ediyorlardı. Faint Smile’ın geçide yolladığı adamlar yaklaşık 15 dakikadır dönmemişti. Savaşçılar tedirgin olmaya başladı. Çok geçmeden geri dönen savaşçıların taşıdıkları meşalelerin aydınlığı görünmeye başladı. Herkes rahatladı. Gerçekten yorgundular. Geçidin güvenli olduğunun haberini verdiler. Ve tüm faradrim savaşçıları yola koyuldu, geçidin içinde kamp yapmalarına müsait bir yer vardı. Oraya varmalarına yaklaşık 3 saatlik yol var…
Geçidin yanlarında ve tavanı yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Işığın kaynağı mavi ve beyaz kristallerdi. Güneş battıktan 2 saat sonra ışıldamaya başlayıp, güneş doğana kadar ışıldayan kristaller. Faradrim savaşçıları meşalelerini söndürdükten sonra yollarına devam ettiler. Rutubet gittikçe azalıyor, hava daha da temiz geliyordu. Şarıldayan bir su sesi duyulmaya başladı, gittikçe daha da yaklaşıyorlardı. Kamp yapacakları yere vardılar. Geçidin içinde gizli bir şelale vardı. Su çok berrak ve temizdi, etrafında çimenler ve çalılıklar vardı. Faradrim savaşçıları karşılaştıkları manzara karşısında çok rahatlamış görünüyordu.
Faint Smile sağ kolu Heltras’ı yanına çağırdı. “Bir ateş yakın, Lucas gelene kadar burada bekleyeceğiz” Heltras bunu duyduğuna çok memnun olmuştu, diğer savaşçılara da bu sevindirici haberi verdi. Çantalarından daha öncede topladıkları odun ve dalları çıkardılar. Hızlıca bir ateş yaktılar. Herkes acıkmıştı, yanlarında biraz kurumuş meyve vardı fakat akıllarına daha parlak bir fikir geldi. Şelalenin boşaldığı yere geldi 5 kişi. Çok leziz görünen balıklar yüzüyordu. Hepsi yapacakları ziyafetin hayali ile heyecanlandılar. Zaman yavaşlamaya başladı, şelaleden akan su aynı şiddet ile fakat gittikçe yavaş akmaya başladı, balıklara odaklanmışlardı, içlerinden 3 e kadar saydılar ve çıplak ellerini suya daldırdılar. Hepsi birer büyük sayılabilecek balık yakalamıştı. Onlar için çocuk oyuncağı olmuştu bu. Ateşin başında güzel bir ziyafet çektiler ve uyku hazırlıklarını yaptılar… Heltras ilk nöbet için 3 kişiyi görevlendirdi. Faint Smile, Lucas’ın en fazla birkaç gün içinde gelmesini umuyordu. Arkasındaki neredeyse insan boyunda olan mantarlardan birine yaslandı. Çok yumuşak ve rahattı. Ateşin çıkardığı çıtırdama sesi çok hoş geliyordu. Gözleri gittikçe kapandı, daha da kapandı ve tatlı bir uykuya daldı.
-----
OKUYAN ARKADAŞLAR ANKETE OY VERİN LÜTFEN.. GÖRÜŞLERİNİZ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Yağmurlu bir geceydi. Şiddetli bir rüzgar ağaçların kurumuş yapraklarını havaya savuruyor ve gök gürlüyordu… Birbirlerine son kez baktılar, ikisi de nefes nefeseydi. Kilnark uzun boylu ve zayıftı… Beyaza yakın ten rengi ve siyah, karanlık gözleriyle yakışıklı sayılırdı. Özelliklede karanlık bakışları… Baktığı yeri delip geçiyor, sanki onun içini görüyormuş gibi… Boynundan sırtına doğru sarkan kıyafetinin parçası rüzgarla birlikte savruluyordu. İki kolunda da kendi ırkına özel hafif ve çok keskin bıçaklar takılıydı… Syatril ırkının suikast çileri genelde bu bıçakları kullanırdı. Bulunduğu tepeden aşağıya, düşmanına doğru son kez baktı ve içinden insanların ne kadar aşağılık yaratıklar olduğunu düşündü. İkisi de derin bir nefes aldı ve birbirlerine doğru koşmaya başladılar. Koşarken yağmur damlaları yüzlerine çarpıyor ve görüşlerini kısıtlıyordu. Kilnark yüksekte olduğu için daha avantajlıydı. 10 adım kala bıçaklarını hazırladı ve birbirlerine saldırdılar.
Çarpışma artık bitmişti. İkisi de birbirine sırtını dönüktü, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı ve insan savaşçısı Tusalk’ın boynunun sağ tarafından kanlar fışkırdı sonrada yere düştü. Artık yıldızlara bakıyordu, yüzüne çarpan yağmur damlaları ona okşuyordu sanki. Yavaş yavaş hafiflemeye başladı, acısı gittikçe azaldı ve gözlerini kapadı. Kilnark karnının sağ tarafında bir sıcaklık hissetti elini karnına bastırdı, eli siyahımsı kırmızı kanıyla boyandı… Tulsalk kılıcıyla delip geçmişti… Nefes aldıkça canı yanıyordu ve oda yere serildi. Zaman onun için artık durmuştu.
Savaş çok ilerlemişti… Syatril güçleri bastırılamıyordu, bütün şehirler işgal altındaydı bu yüzden yoldaşlık bir toplantı yapmaya karar verdi. Kendilerine “Işık Yoldaşlığı” diyorlardı. 5 sandalye dizilmişti. Odayı kaynağı olmayan bir ışık aydınlatıyordu. Yavaş yavaş yoldaşlık üyeleri gelmeye başlamıştı. Hepsi siyah cüppeli, yüzleri görünmeyen kişilerdi. Kadın mı, Erkek mi oldukları anlaşılmıyordu. Toplam 4 kişi gelmişti, 1 sandalye boştu. Herkes oturduktan sonra 1. sandalyede oturan kişi ayağa kalktı. Yüzü net olarak görünmüyordu fakat beyaz uzun sakalları olan, yaşlı bir adamdı lakin sesi göründüğünden daha genç çıkıyordu. “Hoş geldiniz kardeşlerim, bu akşam burada toplanma sebebimizi biliyorsunuz. Syatril’in güçleri her yeri sardı, en önemli şehirlerimiz düştü. Yoldaşlık üyemiz Tulsalk, gizli görevinde Syatril prensi Kilnark tarafından tuzağa düşürüldü… Yakında başkent Mitrusel’e saldıracaklar. Eğer Mitrusel de düşerse insanların devri sona erecek.”
Tulsalk’ın ölümü hepsini çok etkilemişti. Çok güçlü bir savaşçılarını kaybetmişlerdi. Bu beklenmeyen bir şeydi… Daha önce hiçbir yoldaşlık üyesi öldürülememişti. En başta oturan kişi ayağa kalktı. Konuşan bir erkek sesiydi. “O halde Mitrusel’in savunmasına yardıma gideceğim.” Kısa bir sessizlik oldu. “Peki bunu nasıl yapmayı planlıyorsunuz Lucas? Düşman çok kalabalık. İnsanlar büyüyen karanlıktan korkuyor. Direnecek çok az cesur savaşçı kaldı.” Lucas sırıttı. Gözlerinden bir planı olduğu anlaşılıyordu. “Tüm direnişçileri bir araya getireceğim. Ve güçlü bir ordu oluşacak. Syatril orduları çok güçlü olabilir fakat insanları küçümsememek lazım.”
Dışarıdan yağmur sesi geliyordu. 4 Yoldaşlık üyesi de cüppelerinin baş kısmını açtı, ölen savaşçıları Tulsalk için saygılarını gösterdiler.
Lucas tekrar konuşmaya başladı “Tulsalk’ın yarım kalan görevini tamamlayıp dengeyi sağlayabiliriz.” Yoldaşlık üyeleri bu kararı onayladı.
Güneşsiz bir gündü. Faradrim savaşçıları karanlık bir ormanda kuzeye doğru ilerliyordu. Bunaltıcı bir havası vardı bu ormanın. Faradrim savaşçıları 10 Asırdan daha uzun zaman önce güneş sisteminin, yıldızlar kuşağına girmesi ile DNA sı değişen insanlardan bazılarıydı. Heyecanlandıkları zaman kalp atışlarının sayısı dakikada 450 ye kadar çıkabiliyor ve buda damarlarına aşırı dozda adrenalin pompalayıp normalden daha hızlı görmeni ve davranmalarını sağlıyor.
Koyu yeşil renkli pelerinleriyle ormanda hızlıca ilerliyorlardı. Hepsi uzun süredir yürüdükleri için biraz yorgundu. Bir anda durdular. “Evet bende hissettim…” dedi liderleri Faint Smile. Uzun boylu, çevik bir yapısı ,yakışıklı bir yüzü vardı ve Faradrim savaşçılarının en zekisiydi. Hepsi liderlerine baktılar. “Geri dönüceğiz, buradan sonra takip etmiyoruz!”
Artık çok geçti. Hava hızla kararmaya başladı, 3 Saniye içinde zifiri karanlık oldu. Bir anda tüm sıcaklık çekiliverdi. Nefeslerinden çıkan buharı hissedebiliyorlardı. Çok soğuktu, kimse hiç bir şey göremiyordu. Yanlarındaki meşalelerden 3-4 tanesini yaktılar. Her yerde syatriller vardı, etraflarını sarmışlardı. Kulakları tırmalayan bir çığlık yükseldi ve syatriller saldırıya geçti. Faradrim savaşçıları düşmanları çok yakınlarında olduğu için kılıçlarını ve bıçaklarını çektiler. Faint Smile’ın etrafını 2 kişi sarmıştı. Birisi arkasından geniş, ağır kılıcı ile karnının sol tarafına saldırdı. Faint Smile saldırıyı 2 santim farkla savuşturdu. Kılıçlarını sıkıca kavradı. Kalbi çok hızlı çarpmaya başladı. Gittikçe hızlandı ve artık çok net görüyordu karşısından gelen oku fark etti bir an zaman yavaşlamıştı sanki… Ve sağa doğru hızlıca eğildi. Ok arkasındaki syatrilin boynuna denk geldi ve kanlar içinde yere devrildi. Sonra önünde duran savaşçıya doğru saldırıya geçti. Tam kılıçlarını savuracakken karanlıktan, gökyüzünden bir suikastçi fırladı tam Faint Smile’a doğru hızla alçalıyordu… Son anda kendini geriye doğru attı ve suikast çinin sağ kolundaki bıçağı toprağa saplandı. Fırsattan faydalanıp kılıcını suikast çinin koluna doğru savurdu. Kolunu kaybeden suikastçi acı içinde kısa bir çığlık attı. Sonra sırtından kalbine doğru saplandı. O kadar hızlı olmuştu daha kolu yere düşmeden öldü. Karşısındaki savaşçı arkadaşının öldüğünü görünce çok sinirlendi. Derin bir çığlık attı ve kocaman baltasını ileriye doğru savurdu, Faint Smile iki kılıcını çaprazlayarak birleştirdi ve balta darbesinden kendini korumaya çalıştı fakat çok darbe kuvvetliydi ve kılıçlarını tutamadı, kılıçları aşağıya doğru kaydı ve balta sol bacağında derin bir yarık açtı. O kadar çok canı yanmıştı ki, kılıçlarını elinden düşürdü. Fırsattan yararlanmak isteyen syatril savaşçısı baltasını tekrar yerde yatan düşmanına doğru savurdu. Faint Smile sağa doğru yuvarlanarak bu darbeden kaçtı ve yerde duran kılıcını sol eliyle hızlıca kaptı ve savaşçının kafasına doğru fırlattı. Kılıç syatrilin boynunun bir tarafından girip, diğer tarafından çıktı…
Faint Smile etrafına baktı, birçok kayıp vermişlerdi. Sadece 20 faradrim savaşçısı hayatta kalmış, bunlardan 5 tanesi de yaralıydı. Yerde yatan ölü syatrilden kılıcını çıkartıp havaya kaldırdı. Faint Smile’ın sağ kolu olan Heltras.
Faint Smile, Heltras’ın yanına doğru yürüdü. “Yaralıları hızlıca tedavi edin, burada daha fazla duramayız. Haber alamayınca destek güç göndereceklerdir, mümkün olduğunca çabuk ayrılacağız”
Heltras başıyla onayladı. “Onu duydunuz, mümkün olduğunca çabuk toparlanın”
Faradrim savaşçıları kuzey batıya, Mordan dağlarındaki geçide doğru yöneldiler. Orada Lucas isimli Draltin ustasını bekleyeceklerdi. Draltinler telekinezi ve telepati yeteneklerinde çok ileri düzeyde olan insanlardı. Lucas 6 gün önce Faint Smile ile iletişim kurmuştu.
Böylece yola koyuldular. Mordan dağları görünmeye başlamıştı. Artık güneş iyice battı, yerini 3 Ay’a bıraktı. Artık tek ışık kaynakları aylardan yansıyan ışık ve yanlarında taşıdıkları birkaç meşaleydi. Geçide yaklaştıkça, dış dünyadan gelen sesler iyice azalıyordu. Neredeyse hiç hayvan kalmamıştı geçidin girişine vardılar. Faint Smile güvenli olup olmadığını kontrol etmesi için 2 kişi yolladı. Geçit çok sessiz ve karanlıktı. Bir savaşı daha kaldıramayacak kadar yorgun düşmüştü herkes. Uzun süredir yollardaydılar, sadece çok kısa aralar verip, günde 4 saatlik uykuyla yolculuğa devam ediyorlardı. Faint Smile’ın geçide yolladığı adamlar yaklaşık 15 dakikadır dönmemişti. Savaşçılar tedirgin olmaya başladı. Çok geçmeden geri dönen savaşçıların taşıdıkları meşalelerin aydınlığı görünmeye başladı. Herkes rahatladı. Gerçekten yorgundular. Geçidin güvenli olduğunun haberini verdiler. Ve tüm faradrim savaşçıları yola koyuldu, geçidin içinde kamp yapmalarına müsait bir yer vardı. Oraya varmalarına yaklaşık 3 saatlik yol var…
Geçidin yanlarında ve tavanı yavaş yavaş aydınlanmaya başladı. Işığın kaynağı mavi ve beyaz kristallerdi. Güneş battıktan 2 saat sonra ışıldamaya başlayıp, güneş doğana kadar ışıldayan kristaller. Faradrim savaşçıları meşalelerini söndürdükten sonra yollarına devam ettiler. Rutubet gittikçe azalıyor, hava daha da temiz geliyordu. Şarıldayan bir su sesi duyulmaya başladı, gittikçe daha da yaklaşıyorlardı. Kamp yapacakları yere vardılar. Geçidin içinde gizli bir şelale vardı. Su çok berrak ve temizdi, etrafında çimenler ve çalılıklar vardı. Faradrim savaşçıları karşılaştıkları manzara karşısında çok rahatlamış görünüyordu.
Faint Smile sağ kolu Heltras’ı yanına çağırdı. “Bir ateş yakın, Lucas gelene kadar burada bekleyeceğiz” Heltras bunu duyduğuna çok memnun olmuştu, diğer savaşçılara da bu sevindirici haberi verdi. Çantalarından daha öncede topladıkları odun ve dalları çıkardılar. Hızlıca bir ateş yaktılar. Herkes acıkmıştı, yanlarında biraz kurumuş meyve vardı fakat akıllarına daha parlak bir fikir geldi. Şelalenin boşaldığı yere geldi 5 kişi. Çok leziz görünen balıklar yüzüyordu. Hepsi yapacakları ziyafetin hayali ile heyecanlandılar. Zaman yavaşlamaya başladı, şelaleden akan su aynı şiddet ile fakat gittikçe yavaş akmaya başladı, balıklara odaklanmışlardı, içlerinden 3 e kadar saydılar ve çıplak ellerini suya daldırdılar. Hepsi birer büyük sayılabilecek balık yakalamıştı. Onlar için çocuk oyuncağı olmuştu bu. Ateşin başında güzel bir ziyafet çektiler ve uyku hazırlıklarını yaptılar… Heltras ilk nöbet için 3 kişiyi görevlendirdi. Faint Smile, Lucas’ın en fazla birkaç gün içinde gelmesini umuyordu. Arkasındaki neredeyse insan boyunda olan mantarlardan birine yaslandı. Çok yumuşak ve rahattı. Ateşin çıkardığı çıtırdama sesi çok hoş geliyordu. Gözleri gittikçe kapandı, daha da kapandı ve tatlı bir uykuya daldı.
-----
OKUYAN ARKADAŞLAR ANKETE OY VERİN LÜTFEN.. GÖRÜŞLERİNİZ BENİM İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
karakter tasarımı kafamda az biraz oturdu hoşuma gitti bu arada hikaye bildiğiz dünyada mı yoksa birbirinden farklı bi kaç dünyada mı geçiyo? hani bleachteki ss ve normal dünya falan gibi yerlere ayrılıyor mu?
espada dante <3
uzak doğu rock kardeşliği imzaya geeelll
uzak doğu rock kardeşliği imzaya geeelll
Hikayeyi şöyle planladım. Tüm bu olanlar hiç var olmamış bir dünyada geçiyo. (Yüzüklerin Efendisindeki Gibi). Güneş Sisteminin, Foton Kuşağına girmesi ile birlikte insanların DNA ları değişiyor.(Bazılarının) Bu kişiler yetenekler kazanıyor.. Bu sırada foton kuşağından başka ırklarda dünyaya geliyor.. Bu hikayede İnsan & Syatril savaşını konu alacağım. Syatrillerin bazıları için güzel fikirlerim var Bu arada güzel savaş sahneleri de tasarlıyorum. ^^
Bleach demişken, paralel evren projeside aklımda.. Bişiler ekleyebilirim belki Gökyüzünde girdap filan, ruhlar diyarı baya havalı
----
Bu arada berbatı oylayan her kimse bide nedenini yazsa çok memnun olurdum..
Bleach demişken, paralel evren projeside aklımda.. Bişiler ekleyebilirim belki Gökyüzünde girdap filan, ruhlar diyarı baya havalı
----
Bu arada berbatı oylayan her kimse bide nedenini yazsa çok memnun olurdum..
güzel olmuş... ben de bu aralar bi hikaye yazıyorum.benimkisi de uzak bir gelecekte dünya canlıları yok oluyor.binlerce yıl sonra da bitkiler falan tekrar yaşıyo.insanlar da .ama dünyadaki değişimler yüzünden insanların dna ları değişiyo.anlaşılan seninkine benziyor biraz
neyse güzeldi hikayen
hadi hayırlısı
neyse güzeldi hikayen
hadi hayırlısı
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 12 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |