Kızıl Günlükler "bölüm 15"
Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 9, 10, 11, 12, Sonraki

Anime Manga Forum -> Fan Fiction
 
Yazar
Mesaj
hizashi
Mangaka
Mangaka



Yaş: 32
Kayıt: 11 Hzr 2008
Mesajlar: 795
Tanıtımlar: 2
Nerden: In my coffin
Teşekkür: 15

Durumu: Çevrimdışı

hizashi
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler (10.bölüm)
Alıntıyla Cevap Gönder
Bölüm 11: Kahinle Görüşme

“Kırmızıydı evet, ama nede-“
“...”

İzuno. Demek bana defteri bıraktın... Bana o lanet olası kırmızı, kan kızılı günlüğü bıraktın. Ölürken bile beni düşündün ha, ahmak herif...

Yuki aramıza girip bizi ayırdı, şimdi ben odanın ortasında, onlar tam önüme dikilmiş beni izliyorlardı. Bir kobay hayvanını izler gibi, her davranışımdan ipucu çıkartmaya çalışıyorlardı. Çıkarcı, uğursuz polisler... Hepsinden iğrendiğimi bir kez daha iliklerime kadar hissederek ürperdim. Kalp ritmimi düzene sokmayı diliyordum ama o bana inat nefesimi daraltmaya devam ediyordu. Buradan acilen çıkmam gerektiğinin sinyalleriydi bu.

“Taiga o defterin reng-“
“Kes artık...”
“Hayır! Sana o defter-“
“Kes dedim sana kes!!” Avazım çıktığı kadar bağırdım, öyle ki dışarıdaki koridordan gelen hareketlenme ve sesler bir an kesilmiş gibi oldu. Hırstan hala titrerken kapıya fırladım, yumruklayarak bağırmaya başladım.

“Açın şu kapıyı! Oiii! Ordaki! Aç şu ***** kapıyııı!!”
Arkamdakilerin afalladığını hissetmiştim, şaşkınlıktan kurtulan ilk Yuki oldu. Kolumdan çekip sarsmaya başladı.
“Hey bana bak-“
Bu herifin boyuna aldırmayarak tüm gücümle gerilip bir yumruk çaktım, Yuki geriye savruldu. Jin ani bir refleksle Yuki’nin koluna yapışırken ben hala kapıyı tekmelemekle meşguldüm.
“Çıkarın beni buradaaaaaaaan!” Demir kapıyı saçma bir çabayla zorlamaya devam ediyordum, ki arkamda küçük bir metal sesi duydum.
Emniyeti açılmış bir silah sesi. Bana doğrultulmuş bir silah.
“Hemen, otur şuraya.” Jin silahı başıma hedef almış, öfkeden zor soluk alıyordu.
“Canın cehenneme!”
Jin kolona ateş etti, bu benim sıçramama neden oldu.
“Otur dedim!”
Bir süre hareketsiz durduk. Sonra Yuki ağzını silip Jin’in önüne geçti.
“İndir silahı Jin, faydası yok bunun.”
“Karışma bana.”
“O her şeyin riskini almış anlamıyor musun? Tıpkı son operasyonda senin yaptığın gibi..”
“Yuki...”
Yuki Jin’in omuzlarını tutup sıktı.
“Seni suçlamıyorum biliyorsun. Neyse konumuz bu değil. İndir silahı Jin.”

Jin’in yüzündeki öfke yerini tuhaf bir melankolik havaya bırakmıştı. Siyah saçının gölgelediği gözlerini iyice kısıp bir küfür etti, silahını geri yerleştirirken bu tuhaf ruh halinden kurtulamamış gibiydi.. Yuki bana dönüp önüme dikildi. Başımı kaldırıp suratına baktım. Bana hafifçe eğilip ‘seninle sonra görüşeceğiz’ dedi ve odadan çıktı. Bu ikisinin birbirini bu kadar aşırı korumasının sebebini henüz anlayabilmiş değildim doğrusu, özellikle Yuki’nin.. Hoş, umurumda da değil.


Akşama doğru merkezden çıktık. Ben her ne kadar yine arıza çıkartsam da zorla Jin’in evine gelmiş bulundum tekrardan. Jin’in her yerinden oluk oluk öfke fışkırıyordu, her an gırtlağıma yapışacak bir havası vardı. Ben ise, ne düşüneceğimi şaşırmıştım açıkçası. Ancak şurası çok belliydi, artık casuslar öldürülmeye başlanmıştı. Shiro, İzuno, ve... ve hepimiz. Sıradakini bilebilmek mümkün değildi. Fakat iyi biliyordum ki Hikaru için zaman daralmaya başlanmıştı. Ve onu öldürmek isteyenler için hapise girip çıkmak çocuk oyuncağıydı. Engel tanıyacaklarını hiç sanmıyorum. Hikaru’ya ulaşmalıydım.

“Hebi...”
Başımı kaldırdım. Salon koltuğuna çöküp elimle alnımı sıvazladığımı daha yeni fark etmiştim.
“Evet?”
“Bu defter neyin nesi?”
İliklerime kadar ürperdim.
“Hiç, bildiğin defter işte.”
“İzuno niye sana verdi?”
“Hala sorgulamak derdinde misin sen?”
“...”

...........

“İzuno’yla yakınlık derecen neydi?”
“Hikaru’yla birkaç defa yakamı kurtarmış adi herifin teki.”
“İyi arkadaşındı yani?”
“Güya beni buradan çıkartacaktı beceriksiz herif.”
“O kadar kendine güveni vardı demek.”
“Egoist bir bencildi. Başka hiçbir vasfı olmayan adi-“
Boğazımda bir şey konuşmamı tıkadı birden. Birkaç defa yutkundum ama geçmedi.
Jin’in kulağı hala bende bir şeyler söylememi bekliyordu ama benden hala bir ses çıkmıyordu inatla. Sonra ayağa kalktı ve mutfağa gitti. Koridordan sesini duydum.
“Yarın cenazeye gidelim Hebi...”
“...”

Arigatou.

Ertesi sabah.
“Anladın dimi? Tak şunu da kafana.”
“Çekil be! Ben takarım.” Başıma öfkeyle siyah şapkayı takıp gözümün önüne düşürdüm.
“Şunu da al.” Suratıma şapkayla aynı renk bir ceket fırlattı.
“Bunun kolları uzun.”
“Kısa olan sensin demek ki.”
“Bana bak-!”

Kısaca özet geçeyim, cenazeye gizli katılmam gerekiyordu, yani merkezin haberi olmamalıydı. Bu yüzden ufak kamufle yöntemleri denemekteydik şu an. Birazdan Yuki de burada olacaktı.

“Polis gözetmeninde bir cenaze olacak biliyorsun, ve-“
Kapı çaldı. Gelen Yuki’ydi. Dudağının biraz altında yara bandı vardı (Benim eserim hah hah).
Bana uzun pis bir bakış attı ve Jin’e döndü.
“Hazır mıyız?”
Jin silahını kontrol etti, ben acı acı güldüm. Güya kaçmayayım işte...
“Hazırız hadi bakalım.”
“Ne bu böyle aile gezisi gibi? İsterseniz birkaç polis daha katın peşime.” Dedim somurtarak. Yuki şapkama vurdu.
“Aile gezisiyse çocuk sen oluyorsun bu boyla dimi?” Jin güldü. Benim sevgili çenem durmadı tabii yine...

“Ben asıl anne kim onu merak ediyorum...”
“Seni ***********........!!!!!”

Vauuv, bu bayağı uzundu...

Her ne kadar ukalaca espriler yapmaya devam etsem de aslında kara deliğe düşmüş gibiydim. Daha neredeyse yeni konuştuğum bu adamın şimdi var olmadığını bilmek zoruma gidiyordu, bu duyguyla eziliyordum. Bana defalarca yardım etmiş bu adama ben yardım edemedim. Oysa ki dışarıda olabilseydim...
Mezarlığa yaklaşırken bunları düşünüyordum. Şu an sağ yanımda Yuki sol yanımda Jin, ağır adımlarla Charlie’nin melekleri modunda yürüyorduk. İkisi pek tetikte duruyordu, özellikle de Yuki...

Fakat daha içeri girer girmez Yuki beni ensemden tuttuğu gibi kenara, büyük bir ağacın arkasına sertçe çekti, Jin de onun yanına geçti.
“Hey ne olu-“
“Şef orda, İsao orda...”
“Yani?”
“Oraya gidemeyiz. Senden kimlik isteyecektir. Galiba İzuno konusunda biraz araştırma yapmış, bizden habersiz.”
“İhtiyar kurt...”
“Eeeee?” Başımı bir Jin’e bir Yuki’ye çeviriyordum, “Ne olacak?”
“Gömülmesini buradan seyredeceksin adamım.”

Ne acı. İzuno’nun cenazesine hiç kimse katılmamıştı. Daha doğrusu polisler orada diye katılmaya cesaret edememişlerdi haklı olarak. Yalnız ölmüştü ve şimdi de yalnız gömülüyordu.
Ama...
“Jin bana iki dakika izin ver.”
“Ne için?”
“İzuno’nun yanına gideceğim.”
“Olmaz dedik-“
“Şüphe çekmeyeceğim söz.”
“...”
Yuki araya girdi.
“Olmaz. Abartma sende.”
“Ama...”
“Bırak gitsin bakalım Yuki.”
“Jin!”
“Sağ ol bro.”
Ağaçların arkasından dolandım, bu sırada ikisinin gözü de benim üzerimdeydi, ağırlığını hissedebiliyordum. İleride elinde oldukça ağır bir su kovası taşıyan ve mezarları sulayan bir çocuğa yaklaştım.
“Oii. Şunu bana 5 dakika verebilir misin?”
Çocuk şüpheyle suratıma baktı.
“O niyeymiş o?”
“Çünkü ben bir polisim...” az önce Jin’in cebinden aşırdığım rozeti gösterdim “...ve gizli bir görevdeyim.”
Çocuk oldukça heyecanlanmış göründü. Ve hemen kovayı bana verdi.
“Minnettarım ufaklık.”
Ağır kovayı sürükleyerek şu an üstüne toprak atılan İzuno’nun yanına gittim. Birkaç polis ve onların yanındaki büyük şef bana baktı. Sevimli bir tavırla sırıttım.
“Taze toprak sulanır efendim...”

Baş şefleri umursamaz bir el işaretiyle bana izin verdi. Diğerleriyle birlikte sırtını dönmüş birkaç belgeyle uğraşırken ben İzuno’nun taze toprağına su döküyordum...
Bundan sonra daha rahat nefes alabilsin diye. Hayatta rahat rahat alamadığı nefesi belki burada alırdı, kim bilir...

Dönüş yolunda giderken üçümüzde çok suskunduk. İkisi de ben geri döndüğümden beri ağızlarını açıp bir şey söylememişlerdi. Bu huzursuz sessizliği ben bozdum.
“Ben acıktım. Ne yapıyoruz?”
“Merkeze uğradıktan sonra eve gidiyoruz.”

Jin günlüğü nereye koymuştur acaba... Merkezde bir yerlerdeydi mutlaka.

“Beni bugün şaşırttın Bro. Böyle jestler beklemezdim.”
“Şımarma hemen.”

Peki ama nerde? Arşiv? Odası? Nasıl bilebilirdim ki...

Neyse, merkeze gelmiştik. Beni yarım saatliğine yine sorgu odasına tıkacaklardı ki, aklıma aniden bir şey geldi.
“Jin, Hikaru ile konuşmam mümkün mü?”
Yuki gözlerini kocaman açtı.
“Yok artık! Hawaii’ye de bilet ister misin?”
Jin kaşlarını çattı. Ama bir şey demedi. Ben ısrarla yüzüne bakıyordum.
“Hadi hadi gir şuraya işimiz gücümüz-“
“Tamam.”
“Jin!”

Tuhaf şey... Bunu kabul etmez diye düşünmüştüm. Bu adamın kafasına bir şey mi düştü acaba?
Ama Yuki ikna olmamıştı. Beni içeri itip kapıyı kapattılar. Sonra dışarıda konuşmaya başladılar, sesler boğuk geliyordu fakat Yuki’nin bağırıp çağırdığını duyabiliyordum. Arada küfür edip ‘lanet olsun Jin’ türü bir şeyler de dediğini işitmiştim.
Kapı açıldığında Jin’in yüzü ifadesiz, Yuki’ninki öfke doluydu.
“Biraz bekle Hikaru’yu ayarlayalım.”

Seve seve...

Ve nihayet yarım saat sonra merkezin arkasındaki küçük cezaevine doğru gidiyorduk. Hava ılık olmasına rağmen içerisi oldukça serindi. Beyaz badanalı birkaç koridordan geçtik, sanırım 4. koridordan sonra gardiyan bizi durdurdu. Benim üstümü aradı, sonra bir odaya soktu. Odanın arkasında bu ikili bekliyordu. Dikkatli konuşmam gerekiyordu demek ki.

Ortası camla ayrılmış duvarın bir tarafında ben oturuyordum, bir iki dakika sonra da Hikaru içeri girdi.
“Ara araaa... Zayıflamışsın Tiger-chan.”
Bana Tiger diyen 2.kişi.
“Sen kendini görmedin sanırım.”
“Hücrede tek başına kalmak çok sıkıcı lanet olsun ki.” Hoş bir kahkaha attı Hikaru. Her daim keyifli olsa da şu anki hali hiç iyi görünmüyordu. Alev kızılı saçları mat bir renge bürünmüş, gözlerinin altında mor halkalar çıkmış, yüzünün rengi iyice atmış ve zayıflamıştı. Karanlık bir hücrede kalmanın ne kadar korkunç olabileceğinin canlı bir kanıtı...

Ben bunları düşünürken Hikaru birden cama vurdu. Olduğum yerde zıpladım.
“Hahahahah! Ne o Tiger, Neko*’ya dönmüşsün. Buraya boşuna mı geldim ben?”
“Hikaru, haberi duydu-“
“İzuno mu? Hai.”
Hikaru’nun geniş haber alma çevresi... Hayranlık verici.
“Cenazesine katıldım. Üstelik şefleri oradayken.”
“Vuuuu, yeteneklerin körelmemiş güzeeel.”
Güldüm. Bu adam hiç değişmeyecekti belli.
“Olan bitenden haberin var o zaman bir şey anlatmama gerek yok.”
“Ayyynen Tigeeer! Shiro da öldü ve Ryouzo hain çıktı değil mi?”
“Vay canına Hikaru.”
“Hah! Beni hafife alma adamım.” Bir kahkaha daha attı. “Burada sigara içmeme izin de yok biliyor musun? Çok sıkıcı.”
“Hikaru seni buradan çı-“

Hikaru gülümsedi ve gözlerini tepemizdeki kameraya çevirdi. Mesajı almıştım. Ağzım okunabilirdi. Elimi siper yaptım ve sesimi iyice alçaltarak neredeyse sadece dudaklarımı oynattım.
“Seni buradan çıkartacağım.”
“Ara araa.. O nedenmiş bakalım?
“Çünkü casuslar öldürülmeye başlandı.”
“...”
Hikaru bunu da biliyordu büyük ihtimal. Ama belirtme gereği duymamıştı.
“Buradan çıkmazsan öleceksin.”
“Çıkarsam da öleceğim.”
“Hayır! Buna izin vermem!”
“Çok iddialısın oğlum.”
“İnan bana yapabileceklerimi tahmin bile edemezsin.” Bakıştık. Hikaru çok ciddi bir yüze bürünmüştü bu lafımdan sonra.
“Ayrıca İzuno ölmeden önce-“
“Sana O’nu bıraktı değil mi?”
“Sen...”

Bunu da biliyormuş. Bu adam...

“Bende bir tanesine çok yaklaştım Taiga. Bir tanesine sahip olmaya çok yaklaşmıştım. Burada olmasaydım eğer-“ Sustu.
“Bunları seni çıkarttığımda konuşuruz.”
“Sen zahmet etme ben çıkabilirim Tiger. Ama önemli olan çıkmak değil, çıkınca yaşayabilmek.”
“Onlar buraya da girebilir biliyorsun değil mi?”
“Şu an girmezler. Daha açık hedefler varken...”
“Ölmene izin vermem merak etme.”
Hikaru gülüp cama, tam başımın olduğu hizaya dokundu ve saçıma dokunur gibi yaptı.
“Hiç değişmemişsin sen. Onların listesinde sende varsın Taiga. Hatta...”

En başta mı diyecektin Hikaru?
Ayağa kalkıp kapıya yürüdüm.
“Bekle beni Hikaru.”
“Ara araa... bu tavrını sevdim Tiger. Ha bu arada, değerli eşyalar rehin odasındadır unutma...”
“Ha? Nası-“

Tabii ya! Bu merkezde ve sahipsiz eşyaların konulduğu yerde. Rehin odası, diğer bir deyişle...
Bodrum.
Teşekkür etmek için başı çevirdiğimde Hikaru açılan metal kapıdan çoktan süzülüp gitmişti.

Ve sonunda eve gelmiştik. Jin ne konuştuğumuzu sormadı, söylemeyeceğimi biliyordu. Sessizce yemek yedikten sonra (bu yemeğe kapıdaki koruma Yuura’da eşlik etmişti) ben üst kata çıkmak için ayağa kalktım. Ama sonra aklıma bir şey geldi.

“Bende bir eşyan var.” Cebimden rozeti çıkartıp ona verdim. Jin şaşırmış göründü.
“Ne zaman, sen-“
“Unuttun sanırım. Ben bir casusum Jin.”
“Evet, inatçı bir casus.”
“Bu davaya hiç bulaşmamış olmanı dilerdim.”
“Ne demek istiyorsun?”
“Bir kara delik sadece bir gezegeni yutmaz, peşinden milyonlarca yıldız da sürükler...” dedim Jin’in elinde tuttuğu yıldız şeklindeki rozete bakarak.
“...”
“Şimdiden üzgünüm.”

Ağır ağır merdivenleri çıkarken, Jin’in ne demek istediğimi anladığını gayet iyi biliyordum. Hatta bu, bugün emin olduğum tek şeydi...

Notlar;
*Neko= kedi.


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Eyl 2009 0:16
Kara Kedi
Mangaka
Mangaka



Yaş: 31
Kayıt: 03 Nis 2007
Mesajlar: 1,106
Teşekkür: 37

Durumu: Çevrimdışı

Kara Kedi
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [11]
Alıntıyla Cevap Gönder
Dadaaa daa daa da daa *-*

Bu ne güzel bir bölümdür böyle. Hikaru fan oldum U_U Taigayı da pek sevdim bu bölümde.

Zayıf anları çok yakışmış; kapıya yumruklamalar bağırmalar falan filan fisko.

Hikaruyu çok güzel betimlediğini, o karakterin hislerini "şöyle hissetti böyle oldu" demeden bana hissettirdiğini söyemem gerekir. Gerçi Hikarunun hislerini yalnış anlamış olmam da olası ama önemli olan bana kelimlerinin bir şeyler hissetirmesi.

Taiganın da sonda ettiği sövler pek bir imalıydı U_U

Söylemeden geçmeyeceğim Hiza
Alıntı:

Ölürken bile beni düşündün ha, ahmak herif...


Bu Taiga' nın gözyaşı bezleri kurumuş olmalı U_U

Yeni bölümün bekleyişi içinde*-*

"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"

(Roberto Totaro-Nirvana)

Trafik kurallarına uyalım ^^
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Eyl 2009 1:08
Kanlı Kontes
Mangaka
Mangaka



Yaş: 30
Kayıt: 10 Arl 2007
Mesajlar: 644
Nerden: Elizabeth Bathory-Sensei'min yanından *-*
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Kanlı Kontes
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [11]
Alıntıyla Cevap Gönder
XDXD Bölümü okuduktan sonra düşündüğüm tek şey Jin'in neden Taiga'nın isteklerini ikiletmeden anında yerine getirdiği oldu... Ne oluyor bu Jin'e onu da anlamadım, biricik Yuki'siyle ters düşmek pahasına da olsa Taiga'nın bütün isteklerini yerine getiriyor.

Şimdi benim anlamadığım şey şudur =__='' Bu defter niçin bu kadar önemlidir ve İzuno ölmeden önce defteri Taiga'nın evine bırakarak Taiga'ya nasıl bir iyilik ediyor?..

Bütün bu ajanların öldürülme sebebi nedir? Taiga, Hikaru'yu nasıl hapishaneden çıkarmayı planlıyor?.. Jin'in amacı nedir?..

Anlatm tarzını her zamanki gibi çok beğendiğimi belirtmeliyim *-* Jin ve Taiga arasında bir dostluk mu oluşuyor nedir?.. Ama bir şey söylemek için hernüz erken bunun da farkındayım ^.^

Hikaru'nun haber alma sisteminden etkilendiğimi belirtmeliyim yorumumun sonlarına doğru gelirkene ^^

Yeni bölümü merakla beklediğimi söylememe de herhalde gerek yoktur ^.^


Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim

Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Eyl 2009 12:28
mangaka_sym
Mangaka
Mangaka



Yaş: 36
Kayıt: 31 Tem 2008
Mesajlar: 2,085
Teşekkür: 983

Durumu: Çevrimdışı

mangaka_sym
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [11]
Alıntıyla Cevap Gönder
Çok güzel bir bölümdü yine... Hem de çok çok güzel ^^...
Bölümün uzunluğu ya da kısalığı (çok kısa olursa anlarım tabi Çok Mutlu ) dikkatimi pek çekmiyor... Her bölümün yerinde bitmesi ve olayların akıcı olmasından galiba... Gülücük Dağıtıyor
Yuki'nin sakin tavırlarının kaybolması, Jin'in Taiga'nın yanında olması, Hikaru'nun soğukkanlılığı bayağı dikkatimi çekti doğrusu...

Ama Jin ve Taiga arasındaki bu ılımlı iklimin uzun süreceğini sanmıyorum... Ve öfkelenen tarafın Jin, suçluluk hisseden tarafın Taiga olacağını düşünüyorum...
Yuki bana hala şüpheli geliyor... Neden bilmiyorum... Şaşırmış Durumda
Hikaru'nun ise mantıklı sözleri güzeldi... Boş boş hayaler kuran ya da bir anlık cesarete kapılıp büyük hatalar yapan acemi biri gibi davranmıyor. Bu yüzden en sevdiğim karakter olmaya aday galiba...^^

Kısacası devamını merakla bekliyorum... Göz Kırpıyor

http://www.youtube.com/watch?v=LuRuLqzuhbM
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Eyl 2009 15:10
hizashi
Mangaka
Mangaka



Yaş: 32
Kayıt: 11 Hzr 2008
Mesajlar: 795
Tanıtımlar: 2
Nerden: In my coffin
Teşekkür: 15

Durumu: Çevrimdışı

hizashi
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [11]
Alıntıyla Cevap Gönder
Kedi;

Karakterlerdeki olmazsa olmazlarım zayıf birkaç özellik =D Über karakterler bana göre değil, sonuçta hepimizin bir/birkaç zayıflığı vardır değil mi? v.v

Hikaru'yu sevmene sevindim valla. Torpillim o benim, Hikaru bro xD Nasıl hisler çıkarttığını da merak ettim doğrusu, seni bir sorguya çekim bakem bir v.v
Taiga'nın sonda söylediği sözü bir yere not edin ilerde karşımıza çıkabilir xD

Ayrıca Kedi, erkek dediğin herşeye ağlamaz Şık Öyle duygusallık bekleme bence sen xD

Çok teşekkür ederiz Kedi v.v

Maron-san;
Aslında Taiga Jin'in yıllar önce kaybolan oğlu =___= (Jin yaş:28, taiga yaş:25 v.v alakaya çay...) Kan çekiyor o yüzden iyi davranıyor kaplancığa. Yah v.v

Bu defter niye önemli... Çünkü altın kaplama O__O yürüten köşeyi dönüyor v.v
İzuno hakkında şunu deyim; casus takımına güven olmaz ama İzuno fedakar bir arkadaşımızdı. Yani istisnalardan biri. Huzur içinde uyu kardeş T___T

Jin'le Taiga arasında dostluk... Taiga'da bu ukalalık Jin'de bu asabiyet oldukça zor gibi =D Ama bilemem artık.

Hikaru baba ya =D Uçan kuştan haberi var onun hemde hücrede kaldığı halde. Artık siz düşünün ne dehşet biri =D (torpilin getirileri..)

Çok teşekkürler Maron-san.

Ve mangaka-san;
3.gözünle aran nasıl? =D Valla bu 11.bölümün başlığını sana ithaf ediyorum =____=

Yuki'nin şüpheci hali... Boydandır boydan =D(dimi Bere? v.v) Yazarken başıma ağrılar giriyor artık benim o adamı =D Gerçek olsa tırsacağım bir tip o adam. Hoş zaten Taiga= bendeniz dimi aynı duyguları paylaşmamız doğal xD

Hikaru'yu herkese sevdirmişim sanırım *.* Ne mutlu Hikaru bro'ya, popüler oldu adam bir bölümde=DD Artık bizi tanımaz bu adam =D

Birde mangaka-san, Hikaru'nun mantıklı tavrı tecrübesinden kaynaklanıyor, onu da dip not olarak kıyıya köşeye sıkıştırayım.

Beğenmenize çok sevindik sevgili okurlarımız, Teşekkür ederiz yorumlarınızı eksik etmediğiniz için. Haftaya yine aynı saatte buluşmak dileğiyle =D Esen kalın.


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Eyl 2009 21:23
mangaka_sym
Mangaka
Mangaka



Yaş: 36
Kayıt: 31 Tem 2008
Mesajlar: 2,085
Teşekkür: 983

Durumu: Çevrimdışı

mangaka_sym
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [11]
Alıntıyla Cevap Gönder
İthaf için teşekkür etmeden geçemeyeceğim... Özellikle de böyle bir bölüm konusunda...^^ Teşekkürler... Şaşırmış Durumda
Hikaru'dan tecrübe fışkırdığı da apaçık belli zaten... Şaşırmış Durumda İlerde öldüğü zaman (ki ben öleceğini düşünüyorum) çok üzüleceğim... Ama yine de senaryo sizin elinizde...

Tam gaz devam...^^ Tekrar tebrikler...

http://www.youtube.com/watch?v=LuRuLqzuhbM
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
02 Eyl 2009 21:31
hizashi
Mangaka
Mangaka



Yaş: 32
Kayıt: 11 Hzr 2008
Mesajlar: 795
Tanıtımlar: 2
Nerden: In my coffin
Teşekkür: 15

Durumu: Çevrimdışı

hizashi
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [--12--]
Alıntıyla Cevap Gönder
Bu bölüm BERENASAN'ın yazısıdır...

Bölüm 12: 1+1=1

-İyi o zaman sen odana çık ben merkeze gidiyorum(masadan kalkmıştım) ayrıca yarım kalan yemeğini tamamlayıver ortalıklarda çürümesinler.

Yıldızlar da sürüklenir..

-Bırak bunu düşünmeyi Jin!
Aşağıda hesap vermem gereken birilerinin beni beklediğinden adım gibi emindim. “Yine ne haltlar karıştıracaksın sen Jin, bu sefer kimi serbest bırakacaksın sen Jin, bunun hesabını kime vereceksin Jin, yine mi uzaklaştırma almak istiyorsun Jin!”

Bilemiyorum ama son cümle kadar bana koyacak başka bir söz olamazdı. Doğru, Yuki ile ben ortaktım ve benim yaptıklarımdan o da sorumluydu. Bir açık daha verirsem daha beter yanacaktık.

Ve hepsi benim yüzümden olacaktı.

-Kolay gelsin.
-Teşekkürler Bay Minori.

Bıdıbıdı..Zamanın geçmesi için yapmadığım şey yoktu. Bana bir şeylerin anlatılmasına gerek yoktu, kendim araştırmaya çalışıyordum..Kara yıldız parladı.. Hadi Jin kendine gel. Sen bu değilsin.

Kendimi affettirmeye mi çalışıyorum ben?
-Heey, uyuşuk! Acele et toplantı varmış yetişmemiz lazım.
-Tamam geliyorum.
Şu duruma bak, her gün ben Yuki’yle alay ederken bu sefer o benimle alay ediyordu. Bu hiç iyi değildi.
-Kendinden bıkmış bir halin var.
-….
-En azından bir işe yara da torpido gözünü aç, termosta sıcak su var iki dakikada kahve yap.
-Oldu.
-Ne kadar yolumuz var Jin?
-Bilmem..

Ve aniden kendimi ön tarafa doğru fırlarken buldum. Ani frenle kafamı ön koltuğa çarpmadan sonra önde oturan Yuki’nin bir anda arkasına dönüp yumruğu yapıştırması ve sonra da—
-Senin neyin var?
-Hiçbir şeyim yok.

-O zaman ön koltuğa niye oturmadın!( O kocaman iki eli şimdi yakamdaydı, hoş, tek eli de yeterdi yakalarımı tutmak için) Ha, madem oturmadın neden bunun farkında değilsin? Bu da yetmezmiş gibi arabayı ben kullandığım halde yolcuymuş gibi soru soruyorum sana ve o halde (yüzüme yediğim ani yumrukla birlikte sözlerin devamı geldi. 2. yumruğu da yedim ne güzel) bile bilmiyorum diyorsun!! Şimdi bana bak Jin bana bak! Neyin var senin?

Şimdi öylece boş boş Yuki’nin yüzüne bakıyordum. Bundan çok daha sinirli halini gördüm aslında. Dün İzuno’nun cenazesinden sonra otomobil başında bana sayıp söverken mesela. Korkmuyordum zaten. Başımı hafifçe çevirdim. Kaldırımdan geçen oldukça çok kişi vardı ama hiçbirinin umurunda değildim. Öylece boş bir hayatın tam ortasında-
-Jiin!

Ve 3. Yumruk..

-Senin neyin var böyle?!
-Yuki..(nefesim gerçekten de boğazımda düğümlenmişti..)Beni affedecek misin?

*******************
Oldukça melankolik geçen yolculuktan sonra Yuki’yle birlikte merkeze girdik. Güvenlikten geçerken her zamanki gibi alarm ötmüştü ama ben yine her zamanki gibi aldırış etmeden asansöre doğru ilerledim.

-Ama Bay Minori şefin kesin talimatı var denetimden geçmeden katlara çıkamazsınız.

-Kapa çeneni.. Şef gelirse onu denetimden geçirirsin.

Adi bir gülüşten sonra asansörün uyarı tonuyla birlikte başımı asansöre çevirdim. Kapı açılmış ve içerden birkaç kişi dışarı çıktı. Beni görünce dışarı çıkmayan bir kişi vardı ki..

-Günaydın Jin, selam da mı vermiyorsun artık?
-Yürü işine Takano, uğraşma bizimle.
-Aaaa, bana böyle mi davranıyorsun Jin? (Dirseğini omzuna koyması ne haddineyse..) Bir üstün olarak seni böyle-
-Takano, (elimle kolunu aşağıya indirmiştim) toplantıya iyi hazırlanmış ol yoksa sandalyenden kendin kalkmak zorunda olacaksın.

Dediklerimin ne anlama geldiğini çözmeye çalışırcasına iki kaşını da gözlerine yaklaştırarak öylece gözlerime bakıyordu. Bir Japondu evet ama görebileceğim en sinir bozucu Japon olabilirdi aslında. (Renkli gözlü Japon mu olur!)

-Hadi sevimli hayalet Casper (Yuki’nin ani girişlerine bayılıyordum doğrusu, ama bunu hak ediyor muydum?) önümüzden çekil de şefimizle konuşmaya gidelim. Yoksa geç kalma mazeretimiz olarak seni söyleriz.
-Sizi tutanın ben olduğunu hiç sanmıyorum ama neyse, şefe iyi hesap vermeler bitirim ikilileeer~
-Sana da çakma hayalet..

Saçma sapan atışmalarımız daha ne kadar sürecek diye merak ederken Yuki bir yandan ceketini son kez düzeltiyor bir yandan da Takano karşısında sakin olmam için beni uyarıyordu. Sanki çocuktum ya.

-Kolay gelsin Jin.

Sağ eliyle hızlıca sırtıma vurarak asansörden ani bir şekilde çıkış yapmıştık. Arkamı dönerek “Sağol” dememe bile fırsat bırakmadan hemen Bay Isao’nun sekreteri Nakamura (erkek sekreter.. Bir ara bununla da alay etmem lazım. Belki toplantı çıkışı..) tüm merkeze toplantının başlayacağı hakkında duyuruyu bireysel olarak yapmaya çalışıyordu. İşe de yaramıştı; beş dakika sonra hepimiz şefin odasındaydık. Söze şef başlamıştı.

-Evet bayanlar (!!) yaklaşık 2 yıldan beri süregelen bir olayı hala araştırıyoruz bu çalışmada hepiniz varsınız. Şimdi genel bir kanıya ulaşabilmek ve de varsa yeni öğrendiğiniz şeyleri paylaşmak için söze sizin devam etmenizi istiyorum.

Hayret ceketime takmamıştı bu sefer. E tabi ben tüm bu gereksiz şeyleri düşünürken başkaları hemen söze başlamıştı bile.

-Şef öncelikle (Takano ayağa kalkarken ceketini düğmelemişti) Bay Minori’nin evinde tutulan rehinin evine tanınmayan şahsiyetler tarafından basılmış ve ardında da bir ceset bırakılmıştır.
-Şef o olayın aslı tam olarak öyle değil(bir anda ayağa kalkmıştım)
-Söz sırası bende Jin!
-Yanlış bildiklerini bize yanlış sunarsan seni susturmak bizim de hakkımız!
-İkiniz de kesin!(Ayağa kalkma sırası şefteymiş gibi şey ayağa kalkmıştı) Takano, ekleyeceğin bir şey var mı?
-Tabiî ki de(yavaşça yerime oturmuş Takano’nun zırvalayacağı şeyleri dinlemeye çalışıyordum) maalesef ortada bir kanıt bulunamadı.
Ortaya atlama sırası Yuki’deydi.
-Ortada haddinden fazla kanıt var şef ve bunların hiçbiri göz ardı edilemez!
Şef yavaşça başını Yuki’ye çevirdi. Belki benim yaşım küçük diye şef beni dikkate almıyordu ama Yuki’yi dinlemeye her an hazır gibi görünüyordu. Ve dinleyecekti de.
-Yuki sen devam et.

Yuki sandalyesinden uzaklaşıp projeksiyon aletini çalıştırmaya başlamıştı. Olay yerine geldiğimiz zamanı an ve an yaşarmış gibi çekilen fotoğraflar teker teker gözümüzün önünden geçmeye hazırdı. İlk fotoğraf evin uzaktan bir resmiydi.

-Öncelikle şef, olay gecesi gelmeyi bile teşrif etmeyen ama şu an boş boş konuşmasını sürdürmeyi isteklilikle devam ettirmeye çalışan Takano yerine bana konuşma hakkını verdiğiniz için teşekkürler.(Harikasın Yuki!) Öncelikle evin dış görünüşünde olabildiğince kalabalık toz bulutu var ki bu bize bir çeşit bombanın kullanıldığını gösteriyor. Bizim tahminimiz füzyon etkili bir bomba ve Japonya’ya savunma amaçlı ve yasal olarak füzyon bombaları ithal edilmiyor.

-Demek istediğin?
-Yani demek istediğim odur ki şef, bombalar yurtdışından getirttirilmiş olmalı.

-Devam et Yuki. (Şef hemen dosyayı açıp cebindeki lacivert renkli mürekkepli kalemini çıkardı ve bir-iki not aldı.)

-İçerisinde bulduğumuz ceset ise İzuno adlı bir casusa ait olduğu otopsi raporlarıyla kanıtlandı. Yalnız şöyle bir detay var ki evden ayrılmadan önce evi yerle bir edenler kesinlikle İzuno’yu bu evin içinde öldürmediler. İşte kanıtları.
Resimler teker teker sıralandı. Orda öldürülmediğini gösteren kanıt resimlerinde kan izi veya lekesi yoktu.

-Ceset oraya kendiliğinden gelmiş olamaz ama bu saçmalık!
-Eğer evi basan kişiler gerçekten İzuno’yu evin içinde öldürmüş olsalardı evden ayrılmadan önceki kullandıkları bombanın sarsıntısıyla İzuno ya yere yatardı ya da kanı etrafa sıçrardı-ki İzuno’nun cesedinin düzenli bir şekilde bir sandığın üzerinde durduğu da apaçık ortada. (dedi Yuki ve hemen ardından İzuno’nun bulunduğu resmi gösterdi. Havasını bir anda boşaltan Takano ise yumruğunu sıkarak yerine oturdu. Devam etmesi gerektiğini gösteren şef ise tekrardan birkaç şey not aldı)

-İzuno’nun gizli bir şekilde bir şeyleri saklamaya çalıştığını anlayarak üzerinde bulunduğu sandığı açtık ve içinden kırmızı renkli bir defter bulduk şef.

-Defter mi?

-İçeriğinde birbirinden kopuk şeyler yazılı. Ama benim ve Jin’in dikkatini en çok çeken şey en son cümle oldu.
Yuki hemen son cümlenin yazılı olduğu sayfayı projeksiyon aletiyle duvara yansıttı.

-WHEN the war of beasts brings about the world’s end yazısından WHENin büyük yazılışı gizli bir bilgiyi içerebileceğini gösterdi. Jin’le tartıştığımız üzere burada yazılı olanlar aslında harfler değil birer rakam olduğunu gösteriyor şef.
-Nasıl olduğunu hemen açıkla.

-Derhal şef. (Işıkları açınca bir anlık gözlerimizin kamaşmasıyla Yuki’nin ne yaptığını kimse görememişti ama zaten çok da önemli şeyler değildi. Yazı panosunun yanına gidip büyük harflerle WHEN yazdı. Gerisini Yuki anlatmaya hazırdı) WHENin bir zaman belirten bir kelime olduğunu hepimiz biliyoruz. Zamanın harflerle değil rakamlarla belirtilmesi en önemli bir unsur olduğunu düşünerek harfleri ayırdık. “W” harfini 90 derece sola çevirdiğimizde ortaya çıkan şeye bakın, 3 rakamı. (Yuki hemen 3’ü yazdı ve kaleminin kapağını kapattı.) “H” harfini parçalarsak eğer, arasına tire çizilmiş iki tane 1 rakamını bulduk. “E” harfini “N” nin çizilen ilk bacağına yapıştırırsak..Söylememe bile gerek yok.(Yuki panoya dönüp hemen 8 yazdı). “N”den geriye kalan ise “V”. Bu da roma rakamlarıyla bize 5i gösteriyor. (Ve Yuki son olarak da 5i yazıp bıraktı) Ortaya çıkan rakamlar düz sırasıyla 3 1 – 1 8 5 tir efendim.

Şef yavaşça başını kaşıyarak derince nefes aldı. Bir takım bir şeyler düşündüğü belli. Alnı terler içinde kalmıştı ve bir tanesi masaya düşüp zemini ıslatmıştı bile. Ortalıktaki sessizliği bozmak ise yine Takano’ya kalmıştı.

-Peki tüm bunlar, hayatı tehdit altında diye bir polisin (eliyle beni gösterdi) evinde kalan sanık Taiga’yla nasıl bir bağ olabilir?
-Öncelikle evde kalmasını onaylayan şeftir Takano senin bunu yargılamaya hakkın yok. Taiganın evi daha öncede baskına uğradı ve bunun yüzünden hayatı tehlikede diye şef ile konuşup Jin’in evinde kalması için izin aldık. Şef de izin verdiğine göre..Üstelik bu olay tam tamına 2 sene önce yapmamız gereken baskının senin son anda arayıp bizi yanılgıya düşürdüğün basınla bağlantılı Takano, çünkü Taiga ve İzuno o baskında hedef alınan asıl kişilerdi ve senin yüzünden elimizden kaçırdık! Ve tüm bunlardan ben ve Jin sorumlu tutuldu! İstersen sus Takano da işimi temize çekiyim.

Yuki yine yapacağını yapmıştı ve Takano’yu belki de susturacak son sözleri söylemişti. Hep diyorum Yuki benim ortağım olduğu için çok şanslıyım diye.

-Şimdi geri kalanını Jin size açıklayacak.

Deyip Yuki artık yerine oturmuştu. Gayet başarılı bir iş çıkarmıştı, onunla gerçekten gurur duyuyordum. Bu dava sonunda birimiz terfi alacaksa gerçekten bunu Yuki’den başka kimse hak etmiyordu. Neyse ben şef olursam onu terfi ettiririm.

-Bu rakamların asıl sırası tabiî ki de böyle değil. Tam olarak bir, bir ve bir (ikinci biri yazdıktan sonra boşluk bıraktım) üç, beş ve sekiz. Bunlar aslında Fibonacci numaralarının tam kendisi. Bir rakamın yanındaki rakamla toplanması sonucu yanına yazılıp ve bunun da bir önceki rakamla toplanıp sonucunun devamına yazılmasıyla oluşan bir sıra dizisi. Takano’nun da anlaması için şöyle açıklayabilirim ki (hem Yuki hem de şef gülmemek için dudaklarını ısırmıştı. Takano mu? Yumruğunu masaya vurmaktan başka yaptığı bir şey yoktu.) 1 ile 1i topladığımızda 2 eder ve bunu 1in yanına yazarız. 1 ile 2yi toplarsak 3; 3 ile 2yi toplarsak 5; 5 ile 3ü toplarsak 8 eder.

-Peki 2 nerde burada Jin? Neden göremiyorum söyler misin?
-Burada eksik olan sadece 2 değil, sıfır da eksik çünkü Fibonacci dizisinin en başında 0 vardır.

Panoya dönüp tüm yazılanların üzerine kocaman bir X çizip altına aynen şunları yazdım:

0+1=1 1+1=2 1+2=3 2+3=5 3+5=8

-Eksik rakamlar 0 ve 2. Tüm bunların Fibonacci sayısı olduğunu gösteren başka bir kanıt ise bu: 20 sayısı. Çünkü Fibonacci sayı dizisinin sonuncu sayısı 6765’tir ve bu da 20. Sayıya denk gelmektedir.
-Etkileyici Minori. (şef nihayet beni övmüştü nihayet!) Peki bu rakamların sonucunda defterle ilgili son bir şey söyleyebilir misiniz? Tüm bu rakamlar ve oyunların bir anlamı olmalı.

-İşte bundan sonrası tamamen Yuki ile benim tahminim şef çünkü başka elimizde kanıt yok. Bu deftere 5 tane rakam dağıtılmış. Toplamda 20 sayı varsa geriye dağıtılması gereken 15 rakam ve bunların verilmesi gereken 3 defter daha var. Tekdüze düşünürsek toplamda 4 defter daha var. Ama aslında 4 değil.
-Nasıl yani?

-Tam da şöyle oluyor ki şef (dedim ve ikinci panoya geçtim.) Fibonacci sayı dizisinde en sonuncu rakam 20 evet. Ama nereden bakarsak 20? Sayı dizisinin en başına sıfırı katarsak elimizde 21 sayı oluyor. Yani fazladan bir rakam her şeyi bozuyor. Her deftere 5er sayı eklediğimizde de 1 sayı elimizde fazla kalıyor. Bu rakamın da yazılması için fazladan bir defterin olması lazım.
-Yani toplamda 5 defter var, öyle mi Jin?
-Aynen öyle şef.
-Harika çalışma olmuş Bay Minori .

Şef tam ayağa kalkmışken odaya giren davetsiz misafir tüm atmosferi dağıtmıştı. Bir beyin fırtınası yapmamız gerekirken sekreterin bağırarak içeri girmesi ve söylediği şeyle bizi şoke etmesi, bizim şu an uğraşmamız gereken şeyin rakamlar olmaması gerektiğini hatırlatmıştı.
-Şeef! Özür dilerim ama..(Nakamura nefes nefese konuşmaya çalışıyordu)Hikaru..Hikaru kaçmış!

Senfoni orkestrasında vokal yapan vokalistler gibi hep bir ağızdan “Nee!” diye bağırışımız birkaç dakika sonra beynimizde karıncalanmaya ve kulağımızda geçici bir uğultuya neden olacaktı. “Nasıl kaçmış?”, “Güvenlik ne haltlar ediyor orada!”, “Kamera kayıtları yok muymuş?” gibi cümlelerin oluşturduğu kargaşanın içinde Yuki benim sesimi duymuştu.
-Yuki hemen Yuura’yı ara çabuk!

Benim bağırmamdan önce telefona sarılmış olan Yuki hemen yanıma geldi ve öylece beklemeye başladı. Yuura’nın telefonu açıp cevap vermesi için beklediğimiz o anlar..Kalbim gerçekten çok hızlı atmaya başlamıştı.
-Yuura cevap vermiyor Jin.

Seni lanet Taiga….


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
07 Eyl 2009 16:24
Kanlı Kontes
Mangaka
Mangaka



Yaş: 30
Kayıt: 10 Arl 2007
Mesajlar: 644
Nerden: Elizabeth Bathory-Sensei'min yanından *-*
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Kanlı Kontes
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [--12--]
Alıntıyla Cevap Gönder
Öncelikle bu bölümle ilgili söyleyebileceğim tek şey 5 Defterin gizemiyle ilgili ortaya attığınız bu Fibonacci sayı dizisinin güzelliğidir *-*

Teoriniz aslında basit bir şeye dayanıyor, ki genelde bu Fibonacci sayı dizisi özellikle Polisiye kitaplarda çok kullanılıyor, Da Vinci Şifresi'nde de Sophie'nin dedesi Sophie'ye böyle bir dizi vermişti *-*

Evet ellerinde bir tane defter var ve geriye kaldı dört defter olayımız var *-* Defterlerin içlerindeki sayılar, anladığım kadarıyla defter sayısını gösteren bir tür anahtar ama bu da Yuki ve Jin'in teorisi *-* Bu arada Yuki Takano'yu sözleriyle iyi dövdü, kendisini taktir ettim *-*

Şimdi diğer bir olay da Taiga'nın Hikaru'yu hapishaneden kaçırıp, nereye saklayacağı ve ne yapacağı gerçeği...

Jin'in tepkisini üzerine çekmeyi başarması Taiga açısından hiç iyi olmadı XDXD Ne yapacaklarını merak ediyorum *-*

Yalnız ben o When the war of beasts brings about the world’s end'in anlamından bir şeyler çıkacağını sanıyordum, ne bileyim belki önemli bir şeyin küçük parçasıdır diye düşünüyordum XDXD Kelimelerle sayı türetecekleri aklıma gelmemişti. Ama bir yandan da şöyle düşünmeden de edemedim, bu Jin ve Yuki kelimeleri sanki zorla sayı yapmaya çalışıyorlar XDXD 23 diye bir film vardı bana onu hatırlattı, 23 güya uğursuz bir sayıydı ve ne zaman bunu elde edersen, bundan şunu çıkarmalıydın o kişi veya nesne lanetliydi XDXD Ki her şeyden zorla 23 elde ediyorlardı XDXD

Güzel bir bölümdü ancak ufak bir tavsiye, bu tür bölümleri tek bir kere de verdiğinizi zannedip önemsemeden geçmeyin, ara ara okuyucuya defterlerin neden 5 tane olduğunu hatırlatın *-* Bu ufak bir tavsiyeydi bu arada *-*

Devamını bekliyorum *-*


Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim

Spoiler:
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
09 Eyl 2009 14:47
hizashi
Mangaka
Mangaka



Yaş: 32
Kayıt: 11 Hzr 2008
Mesajlar: 795
Tanıtımlar: 2
Nerden: In my coffin
Teşekkür: 15

Durumu: Çevrimdışı

hizashi
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [--12--]
Alıntıyla Cevap Gönder
Maron san;
Gizem polisiyenin en tatlı unsurudur malum, bir de buna şifremsi şeyler eklendiğinde tadından yenmez *.* Şahsen bu türlere hayranım. E biz hayran olunca dolayısıyla hikayemize de yansıyor. Valla önceki hikayeyi hatırladım da, orda neler neler kullanmıştık be hey gidi günler XD Neysem.

Evet doğru anlamışsın defterin içeriği toplam defter miktarını belirtiyor. Sadece o kadar mı değil mi.. bende bilmiyorum =D Yuki'nin Takano'ya kapak yapması ise yazının bombalarından biriydi bence, burdan Bere'ye selam olsun v.v

Taiga-Hikaru ikilisi kaçıp ne yapcak... Ne yapcak O.o evet anket konusunu açıklıyorum; ikisi kaçıp neaaapcak?! xD

Tavsiyenin de notunu aldım (hazır kalemde elimde ha =D) Bunu şu an anime izlemekte olan çakma Jin'e de iletcem =D

Okuyup yorumladığın için çok teşekkür ederiz Maron-san.


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
09 Eyl 2009 23:37
mangaka_sym
Mangaka
Mangaka



Yaş: 36
Kayıt: 31 Tem 2008
Mesajlar: 2,085
Teşekkür: 983

Durumu: Çevrimdışı

mangaka_sym
Mangaka
Kızıl Günlükler "bölüm 15" Konu: Yanıt: Kızıl Günlükler [--12--]
Alıntıyla Cevap Gönder
Hmm... Üzerinde çok uğraşılmış bir bölüm olduğunu ilk anlardan yansıtıyor gerçekten...
Peki günlüğün sonunda değil de içeriğinde kayda değer hiçbir şey yazmıyor mu? Bir cümledeki büyük yazılı kelimeyi evirdiler çevirdiler bir sayı dizisi oluşturdular. Bununla da kalmayıp toplam defter sayısının 5 olduğunu çıkardılar.
Tüm delilleri toplamak adına güzel bir hareketti. Çünkü diğer kelimelerin aksine WHEN büyük yazılmıştı... O yüzden burada "Nerden çıktı bu sayı kanunu?" diyecek bir durum söz konusu olmuyor.
Yuki, kelimelerle güzel oynuyor. Karşısındakini susturmayı beceriyor.
Adamımız da Taiga yardımıyla (ki öyle gözüküyor) kaçmış demek ki.

Olaylar çok ilginçleşmeye başladı gerçekten... Deyim yerindeyse aksiyon hiç azalmıyor... Devamını şiddetle merak ediyorum... Göz Kırpıyor

http://www.youtube.com/watch?v=LuRuLqzuhbM
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
10 Eyl 2009 1:19
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 9, 10, 11, 12, Sonraki
10. sayfa (Toplam 12 sayfa) [ 111 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız