Kızıl Günlükler "bölüm 15" Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 10, 11, 12, Sonraki |
Yazar
Mesaj
mitsuki rullz uleyn
her neyse ben her yorum okuduğumda yüzümün kızarması mı lazım bilmiyorum
bizi yaratan sizlersiniz
çalış çalış moddayız zaten harıl harıl yazıyoruz daha nelerimiz olacak bizim
yorumlarınız için tekrardan teşekkür ederiz
her neyse ben her yorum okuduğumda yüzümün kızarması mı lazım bilmiyorum
bizi yaratan sizlersiniz
çalış çalış moddayız zaten harıl harıl yazıyoruz daha nelerimiz olacak bizim
yorumlarınız için tekrardan teşekkür ederiz
Spoiler:
******
-Kara Murat benim!
-Hayır! O benim!
-Yalannn söylüyorsunuz! Kara Murat beniiim!
(nim-nim-ni-ni-ni-i-i-i) *bizans şatolarından yükselen yankı efekti O_o
Bölüm 2: İhanet
“Ryouzoo, Ryouzo! Bana sormadan ne haltlar karıştırıyorsun seni lanet ****”
Küfür etmekten pek hoşlanmazdım, (her sokak serserisi küfür sevmez hayır!) ama bugün yüksek sesle birkaç küfür edip başımı memnun memnun sallamak beni rahatlatmıştı. Tabii yanımdan geçen bir çocuğun tuhaf bakışları da cabası...
Adımlarım hala hızlı bir şekilde sahil yoluna doğru ilerlerken ani bir isyanla durdum. Hmmm, sanırım Ryouzo biraz bekleyecekti.
“Okaeriii*, Taiga-san!”
“Arigatou.”
Postahanedeki danışma bölümünde oturan Yomi, meraklı gözlerle bana bakıyordu. Aslında ne için buraya geldiğimi pek iyi bilse de, ehh bana söyletmeden rahat etmezdi işte. Tuhaf bir kadın.
“Ne için gelmiştiniz?”
Yutkundum. Bu soruyu her sorarken biraz sıkılgan bir tavır takındığımdan mıdır nedir, Yomi bu hale girmemden bir zevk alırdı.
“Ba-bana bir mektup geldi mi? Veya herhangi bir şey?”
Yomi dudaklarını büzdü.
“Ne gibi başka bir şey, Taiga-san?”
Kisamaa...
“Kargo da olabilir demek istiyorum.”
Yomi birkaç saniye boş boş bekledi. Sonra gözlerini kısıp güldü.
“Ah tabii, hemen bakmaya gidiyorum, bekleyin lütfen.”
“Hayaku* hayaku...”
Birkaç dakika boş boş postahaneye girip çıkan insanları seyretmekle geçirmeye başladım. Hava bugün ılıktı, biraz rüzgâr vardı, rüzgâr sürekli yön değiştiriyordu. Şu an.. Hmm, şu an da kuzeyden esiyor, poyraz...
Ben gözlerimle rüzgarın savurduğu yaprakları takip ederken, içeri küçük bir kız girdi, açık kapıdan birkaç yaprak rüzgârın etkisiyle içeri doldu, kız örgülü saçlı başını çevirip bana baktı, ben kıza gülümsedim... Kız biraz daha dikkatli baktı, sonra... Yanında duran annesinin eteğine saklandı. Ben her zamanki gibi gözlerimden ürkmüş olabileceğini düşündüm. Acı acı gülümseyerek saate baktım. Ryouzo, beklemekten sıkılmış olmalıydı.
“Maalesef, yine bir şey gelmemiş size.” Yomi hoplaya zıplaya içeri girmiş, enerjik bir tavırla yerine otururken ağzından bunları işitmiştim.
Hayal kırıklığı..
“Peki teşekkürler Yomi. Zahmet oldu sana.”
“Rica ederim Hebi-san. Her zaman bekleriz.” Deyip el salladı.
Hah, hebi. Yomi’nin bana yılan demesinin sebebi benim sevgili sarımtırak gözlerimden dolayı idi. Biraz ürkütücü, yok, ürkütücüden çok tuhaf duran ve biri baktığında karşı tarafa tekinsizlik hissi veren bir göz rengiydi. Ama ben nadir bulunan şeyleri severim. Hooo, benden harika bir koleksiyoncu olabilirdi! Tabii, param olsaydı...
Para demişken, sahil yoluna doğru isteksiz adımlarla yürürken karnımın acı bir sesle guruldadığını işitmiştim. Umarım lanet Ryouzo kulübeye bir şeyler almıştır. Almıştır tabii, Ryouzo eli bol biri, sürekli yeme-içme onun ilgi alanına girdiği için sofra donatmayı pek sever. Acaba Ryouzo’ya haksızlık mı ediyorum? Belki de o kadar lanet değildir.
Bir de bu akşam eve gitme sorunum var. Fazla yaygara çıkartmaya başladılar, işimi zora sokmaya başladı bu durum. Yeni bir yer bulmamın zamanı geldi sanırım. (ama neresi Taigaa?!!) Zaten iyi de uyuyamadım, her tarafım tutulmuş. Ayrıca... Son çalıştığım adamın da birden ortadan kaybolması hiç iyi olmadı. Büyük ihtimal öldürüldü. Onoree, bu işin ucunun bana dayanmamasını sağlamam gerekiyor.
Sonunda mavi kulübeye varmıştım işte. Son 200 metre. Kendimi yarışmadaki koşucu gibi hayal etmiştim yol boyunca, bilmem saçma mıdır ama basit şeyleri hayallerle süslediğim zaman yapılması daha kolay oluyor. Ama hayal gücüm o kadar geniş olsaydı kendime başka bir iş bulurdum, orası da ayrı.
Mavi kulübenin kapısını açmak üzereydim, içeriden sesler geliyordu. Tam açacaktım ki,
Durdum.
Sert adamlarla konuşmanın püf noktası, onları sarhoş etmektir. Sanırım bu it sürüsünün ağzını biraz ıslatırsam fazla zorluk çıkartmazlar. Artık dertleri ne ise...
Arkamı dönüp biraz ilerideki balıkçılardan ucuz bir votka istemeye yönelmiştim, sadece yönelmeyi istemiştim ama...
Boğuk bir ses olduğum yere çakılmama sebep olmuştu.
Dur, polis.
“Duuur, poliiis!” Kulübenin ön kapısından içeri giren birkaç kişinin sesi, korkutma amaçlı tavana açılan ateş, içeride kargaşa sesleri, küfürler, devrilen masanın acı gıcırtısı...
Bu sesler gittikçe benden uzaklaşmaya başlıyordu, çünkü ben tabana kuvvet kaçmaya başlamıştım lanet olsun!
Tabii yanağımın az yanından geçen bir kurşun beni bu eylemimi sonlandırmam hakkında uyarana dek.
“Dur, polis!” Aynı nida bana da yöneltildi. Ama dinlemeye niyetim yoktu! Ben yakalanmamalıydım, kahrolsun ben bir sokak casusuyum! Ben tıpkı diğer casuslar gibi bu şehrin hemen her şeyini bilirim! Asla, asla polis olmaz!
Tabii, sahil kıyısında aptal aptal nereye kadar koşabilirdim ki? Önüme çıkan iki polis silahını burnuma doğrultana kadar. Ama vazgeçemem, yönümü değiştirip koşmaya başladım. Vurulacağımı biliyordum ama dediğim gibi ben her şeyi göze almıştım. Sahilde önüme çıkan insanları bazen ittirerek bazen de çarpmamaya özen göstererek geçmeye çalışıyordum, birçok kişinin meraklı gözleri bize kilitlenmişti.
Fakat polisler peşimden koşarken bir taraftan da birbirlerine bağırıyorlardı.
“Sakın vurmayın onu, sakın vurmayın! Jin’in kesin emri!”
Kim bu lanet olası Jin! Bu polisler niye bana bu kadar özenli davranma eğilimindeler? Ne oluyor böyle?
Koş Taiga, nefessiz kalana kadar koş, koş, koş, koş, koş, ko-
Silahın kabzasıyla alnıma bir darbe yemeseydim evet koşabilirdim bence. Birden önümde beliren bu adam ise beni fena benzetmişti. Ben sendeleyip yere düşerken üstüme iki kişi çöküp beni kelepçelerken ve hatta ittirerek arabaya götürürken bile alnımdan akan kan sarı gözlerimin içine damlayıp gözlerimin yanmasına sebep olmuştu. Bu rahatsızlığımı fark etmeyen bir polis ise bana bağırıp çağırmakla meşguldü.
“Seni adi serseri! Ne akla hizmet kaçmaya çalışıyordun?!”
Ben ise gözlerimi açmaya zorlayıp etrafa bakındım. Ryouzo, nerdesin?
Biraz yüksek sesle mırıldanmış olacaktım ki, polisin biri gülmeye başladı.
“Ryouzo artık senin işine yaramaz. Boşuna arama etrafı.”
“...”
Polis arabasının koltuğuna alnımdan akan kanımın düşmesini izlerken hırstan titreyen çenemi uzun süre durdurabileceğimi sanmıyordum.
Ryouzo...seni hain..
Notlar;
*Okaeri=hoş geldin
*hayaku=acele(etmek)
“Ryouzoo, Ryouzo! Bana sormadan ne haltlar karıştırıyorsun seni lanet ****”
Küfür etmekten pek hoşlanmazdım, (her sokak serserisi küfür sevmez hayır!) ama bugün yüksek sesle birkaç küfür edip başımı memnun memnun sallamak beni rahatlatmıştı. Tabii yanımdan geçen bir çocuğun tuhaf bakışları da cabası...
Adımlarım hala hızlı bir şekilde sahil yoluna doğru ilerlerken ani bir isyanla durdum. Hmmm, sanırım Ryouzo biraz bekleyecekti.
“Okaeriii*, Taiga-san!”
“Arigatou.”
Postahanedeki danışma bölümünde oturan Yomi, meraklı gözlerle bana bakıyordu. Aslında ne için buraya geldiğimi pek iyi bilse de, ehh bana söyletmeden rahat etmezdi işte. Tuhaf bir kadın.
“Ne için gelmiştiniz?”
Yutkundum. Bu soruyu her sorarken biraz sıkılgan bir tavır takındığımdan mıdır nedir, Yomi bu hale girmemden bir zevk alırdı.
“Ba-bana bir mektup geldi mi? Veya herhangi bir şey?”
Yomi dudaklarını büzdü.
“Ne gibi başka bir şey, Taiga-san?”
Kisamaa...
“Kargo da olabilir demek istiyorum.”
Yomi birkaç saniye boş boş bekledi. Sonra gözlerini kısıp güldü.
“Ah tabii, hemen bakmaya gidiyorum, bekleyin lütfen.”
“Hayaku* hayaku...”
Birkaç dakika boş boş postahaneye girip çıkan insanları seyretmekle geçirmeye başladım. Hava bugün ılıktı, biraz rüzgâr vardı, rüzgâr sürekli yön değiştiriyordu. Şu an.. Hmm, şu an da kuzeyden esiyor, poyraz...
Ben gözlerimle rüzgarın savurduğu yaprakları takip ederken, içeri küçük bir kız girdi, açık kapıdan birkaç yaprak rüzgârın etkisiyle içeri doldu, kız örgülü saçlı başını çevirip bana baktı, ben kıza gülümsedim... Kız biraz daha dikkatli baktı, sonra... Yanında duran annesinin eteğine saklandı. Ben her zamanki gibi gözlerimden ürkmüş olabileceğini düşündüm. Acı acı gülümseyerek saate baktım. Ryouzo, beklemekten sıkılmış olmalıydı.
“Maalesef, yine bir şey gelmemiş size.” Yomi hoplaya zıplaya içeri girmiş, enerjik bir tavırla yerine otururken ağzından bunları işitmiştim.
Hayal kırıklığı..
“Peki teşekkürler Yomi. Zahmet oldu sana.”
“Rica ederim Hebi-san. Her zaman bekleriz.” Deyip el salladı.
Hah, hebi. Yomi’nin bana yılan demesinin sebebi benim sevgili sarımtırak gözlerimden dolayı idi. Biraz ürkütücü, yok, ürkütücüden çok tuhaf duran ve biri baktığında karşı tarafa tekinsizlik hissi veren bir göz rengiydi. Ama ben nadir bulunan şeyleri severim. Hooo, benden harika bir koleksiyoncu olabilirdi! Tabii, param olsaydı...
Para demişken, sahil yoluna doğru isteksiz adımlarla yürürken karnımın acı bir sesle guruldadığını işitmiştim. Umarım lanet Ryouzo kulübeye bir şeyler almıştır. Almıştır tabii, Ryouzo eli bol biri, sürekli yeme-içme onun ilgi alanına girdiği için sofra donatmayı pek sever. Acaba Ryouzo’ya haksızlık mı ediyorum? Belki de o kadar lanet değildir.
Bir de bu akşam eve gitme sorunum var. Fazla yaygara çıkartmaya başladılar, işimi zora sokmaya başladı bu durum. Yeni bir yer bulmamın zamanı geldi sanırım. (ama neresi Taigaa?!!) Zaten iyi de uyuyamadım, her tarafım tutulmuş. Ayrıca... Son çalıştığım adamın da birden ortadan kaybolması hiç iyi olmadı. Büyük ihtimal öldürüldü. Onoree, bu işin ucunun bana dayanmamasını sağlamam gerekiyor.
Sonunda mavi kulübeye varmıştım işte. Son 200 metre. Kendimi yarışmadaki koşucu gibi hayal etmiştim yol boyunca, bilmem saçma mıdır ama basit şeyleri hayallerle süslediğim zaman yapılması daha kolay oluyor. Ama hayal gücüm o kadar geniş olsaydı kendime başka bir iş bulurdum, orası da ayrı.
Mavi kulübenin kapısını açmak üzereydim, içeriden sesler geliyordu. Tam açacaktım ki,
Durdum.
Sert adamlarla konuşmanın püf noktası, onları sarhoş etmektir. Sanırım bu it sürüsünün ağzını biraz ıslatırsam fazla zorluk çıkartmazlar. Artık dertleri ne ise...
Arkamı dönüp biraz ilerideki balıkçılardan ucuz bir votka istemeye yönelmiştim, sadece yönelmeyi istemiştim ama...
Boğuk bir ses olduğum yere çakılmama sebep olmuştu.
Dur, polis.
“Duuur, poliiis!” Kulübenin ön kapısından içeri giren birkaç kişinin sesi, korkutma amaçlı tavana açılan ateş, içeride kargaşa sesleri, küfürler, devrilen masanın acı gıcırtısı...
Bu sesler gittikçe benden uzaklaşmaya başlıyordu, çünkü ben tabana kuvvet kaçmaya başlamıştım lanet olsun!
Tabii yanağımın az yanından geçen bir kurşun beni bu eylemimi sonlandırmam hakkında uyarana dek.
“Dur, polis!” Aynı nida bana da yöneltildi. Ama dinlemeye niyetim yoktu! Ben yakalanmamalıydım, kahrolsun ben bir sokak casusuyum! Ben tıpkı diğer casuslar gibi bu şehrin hemen her şeyini bilirim! Asla, asla polis olmaz!
Tabii, sahil kıyısında aptal aptal nereye kadar koşabilirdim ki? Önüme çıkan iki polis silahını burnuma doğrultana kadar. Ama vazgeçemem, yönümü değiştirip koşmaya başladım. Vurulacağımı biliyordum ama dediğim gibi ben her şeyi göze almıştım. Sahilde önüme çıkan insanları bazen ittirerek bazen de çarpmamaya özen göstererek geçmeye çalışıyordum, birçok kişinin meraklı gözleri bize kilitlenmişti.
Fakat polisler peşimden koşarken bir taraftan da birbirlerine bağırıyorlardı.
“Sakın vurmayın onu, sakın vurmayın! Jin’in kesin emri!”
Kim bu lanet olası Jin! Bu polisler niye bana bu kadar özenli davranma eğilimindeler? Ne oluyor böyle?
Koş Taiga, nefessiz kalana kadar koş, koş, koş, koş, koş, ko-
Silahın kabzasıyla alnıma bir darbe yemeseydim evet koşabilirdim bence. Birden önümde beliren bu adam ise beni fena benzetmişti. Ben sendeleyip yere düşerken üstüme iki kişi çöküp beni kelepçelerken ve hatta ittirerek arabaya götürürken bile alnımdan akan kan sarı gözlerimin içine damlayıp gözlerimin yanmasına sebep olmuştu. Bu rahatsızlığımı fark etmeyen bir polis ise bana bağırıp çağırmakla meşguldü.
“Seni adi serseri! Ne akla hizmet kaçmaya çalışıyordun?!”
Ben ise gözlerimi açmaya zorlayıp etrafa bakındım. Ryouzo, nerdesin?
Biraz yüksek sesle mırıldanmış olacaktım ki, polisin biri gülmeye başladı.
“Ryouzo artık senin işine yaramaz. Boşuna arama etrafı.”
“...”
Polis arabasının koltuğuna alnımdan akan kanımın düşmesini izlerken hırstan titreyen çenemi uzun süre durdurabileceğimi sanmıyordum.
Ryouzo...seni hain..
Notlar;
*Okaeri=hoş geldin
*hayaku=acele(etmek)
XD Teker teker bölümleri koymanız bence çok iyi olmuş, böylece her ikinizin koyduğu bölümleri herkes daha kolay özümseyebilir ^^
Evet, Jin görevi ilk aldığı zaman yanlış hatırlamıyorsam Taiga'nın adını içinden söylemişti ben de o zaman, Taiga'yla Jin'in tanışmışlığı olduğunu düşünmüştüm >.<
Ama bana Taiga Jin'i pek tanıyormuş gibi gelmedi... Jin'in Taiga'yı nereden tanıdığını merak ettim. Bir sokak casusu olarak yakalanma enayiliğini gösteren Taiga'ya ne soracaklar, ona ne yapacaklar?..
Bundan sonra acaba Jin ve Taiga işbirliğine filan mı girecek?.. Taiga'nın büyük bir sabırsızlık içinde beklediği kargo da neyin nesiydi?.. Bizi bir sürü soruyla baş başa bırakmışsınız O__o Yeni bölüm acilen gerekiyor benden söylemesi *__*
XD Bu bölümde en çok güldüğüm nokta Taiga'nın Ryuozo'nun pislik olduğunu düşünmesi sonra kararını değiştirmesi ve yine çok muhterem şahsımız Ryouzo tarafından satılması oldu XD
Acıların çocuğu mu desek Taiga'ya artık ne yapsak. Dilin gerçekten çok akıcı, bir önceki bölümde sende pek alaycı üslup alamadıysam da bu bölümde alabildim. Diğer bölümü merakla bekliyor olacağım -^_^-
Evet, Jin görevi ilk aldığı zaman yanlış hatırlamıyorsam Taiga'nın adını içinden söylemişti ben de o zaman, Taiga'yla Jin'in tanışmışlığı olduğunu düşünmüştüm >.<
Ama bana Taiga Jin'i pek tanıyormuş gibi gelmedi... Jin'in Taiga'yı nereden tanıdığını merak ettim. Bir sokak casusu olarak yakalanma enayiliğini gösteren Taiga'ya ne soracaklar, ona ne yapacaklar?..
Bundan sonra acaba Jin ve Taiga işbirliğine filan mı girecek?.. Taiga'nın büyük bir sabırsızlık içinde beklediği kargo da neyin nesiydi?.. Bizi bir sürü soruyla baş başa bırakmışsınız O__o Yeni bölüm acilen gerekiyor benden söylemesi *__*
XD Bu bölümde en çok güldüğüm nokta Taiga'nın Ryuozo'nun pislik olduğunu düşünmesi sonra kararını değiştirmesi ve yine çok muhterem şahsımız Ryouzo tarafından satılması oldu XD
Acıların çocuğu mu desek Taiga'ya artık ne yapsak. Dilin gerçekten çok akıcı, bir önceki bölümde sende pek alaycı üslup alamadıysam da bu bölümde alabildim. Diğer bölümü merakla bekliyor olacağım -^_^-
Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
Evet Maron-san seninde doğru gözlemlediğin gibi Jin Taiga'yı tanıyor ama Taiga Jin'den henüz habersiz >=D Yakında tanışacak ama ne yazık ki xD
Evet genelde polisiyelerde ihanet teması sık kullanılır, biz de köküne kadar kullanıyoruz işte xD Taiga'nın da sütten ağzı yanmış oldu iyi oldu iyi v.v
Dili tutabildiğim kadar sade tutmaya çalışıyorum (polisiye klasiği ) , dil konusunda Bere benden daha iyi ama v.v Beğenmene çok sevindik, okuyup yorum yazdığın için teşekkür ederiz Maron-san ^^
Evet genelde polisiyelerde ihanet teması sık kullanılır, biz de köküne kadar kullanıyoruz işte xD Taiga'nın da sütten ağzı yanmış oldu iyi oldu iyi v.v
Dili tutabildiğim kadar sade tutmaya çalışıyorum (polisiye klasiği ) , dil konusunda Bere benden daha iyi ama v.v Beğenmene çok sevindik, okuyup yorum yazdığın için teşekkür ederiz Maron-san ^^
BU BÖLÜM BERENASAN'IN YAZISIDIR..
Bölüm 3:Karşılaşma..
-Söyle bakalım kulübeden dışarı yönelince ne yapacaktın?
-Ahh seni gidi seni… Beni mi takip ettiriyordun sen?
-Keees! (Taiga pis pis gülümserken ben sinirimden kudurmak üzereydim. Yakalıcaksın Jin yakalıcaksın az kaldııı) Sana neden dışarı tekrar yöneldiğini sordum.
-Hiiç (Taiga iki elini de avucunu havaya kaldırdı, sanki elinde bir şey yokmuş gibi tavır takındı.) sadece dudak ıslatmak için iki üç şey alacaktım.
-Hadi oradan! (Masaya sert vurmuştum off elim..) Kulübeye girmeden almak aklına gelmedi mi senin!
-Yare yare sakin ol adamım-
-Sakin falan olamam! Ryouzo’dan neden geri kaçtın neden!
Bunu dedikten sonra Taiga o alaycı tavrını bıraktı bir anda ciddileşti.
-O hain nerede?
-Ha? Hain mi? Ryouzo’dan mı bahsediyorsun?
-Sana o hain nerede dedim!
-Kapa çeneni ve yerine otur burada soruları ben sorarım!
-Bana bağırma ahmak herif!
-Kapa çeneniii!
Bir yumruğu yedikten sonra sersemlemiş olacak ki hemen yerine oturdu. Casuslar.. Az kaldı Jin az kaldı yakalıcaksın.
-Hey Jin daha sorgu bitmedi mi?
-Sanane Takano çık dışarı!
-Kızma hemen şefin sabrı taşmak üzere de haber veriyim dedim.(Gülmesene pislik herif..)
-Çık dışarı Takano!
-Yare yare kızma hemen çıktım a Yuki sen mi geldin?
-Sanane Takano senin burada ne işin var? Burası Jin’in sorgu odası şef bilirse kötü olur.
-Sizinle uğraşarak vakit kaybetmeye niyetim yok benim.
-Hadi güle güle güle güle sonra görüşürüz. (ve Takano tıpış tıpış odadan çıktı. Yuki sen harika bir dostsun) bu arada Jin çıkmadan hatırlatıyım, Ryouzo bildiği her şeyi öttü ama senin işine yarar mı bilmem.
Yakaladığımız diğer adamlardan biri demek konuştu.
-Ver bakıyım dosyayı. Hımm.. Demek öyle. Bak Taiga senin casusluğu bir bırakıp bir başlamanı Ryouzo da itiraf etmiş.
-Eee itiraf ettiyse banane.
-Seni ukala heri-
-Jin sakin ol sorgu odasındasın kendi odanda değil.
Bir anda Yuki’ye baktım. Bir şeyler mi demeye çalışıyordu yoksa Taiga’nın ağzını burnunu dağıtmam için bana bir ipucu mu veriyordu anlayabilmiş değilim ama, bunu kullanmaya değerdi.
-Peki öyleyse, Yuki ceketimi alır mısın?
-Büyük bir zevkle.
Yuki hemen üzerimden ceketimi çıkarmıştı, şimdi rahatça hareket edebilirdim. Yavaş yavaş Taiga’nın üzerine yürüdüm. Taiga her ne kadar belli etmese de kan kaybetmesi onun titremesini daha da artırıyordu.
-Bak şimdi Taiga şu an sorgu odasındasın ve hiçbir şey yapamıyorum. Ama eğer benim odama gitmek istemiyorsan hemen—
-Ne o sen kızlardan hoşlanmıyor musun yoksa? Üzgünüm adamım ama ben erkeklerden-
-Seni ******!
Taiga’nın yüzüne yediği yumruk onu sustursa da beni sakinleştirememişti. Yuki kollarımdan tutsa da küfretmemi durduramıyordum.
Nihayet sakinleşmiştim ama aradan ne kadar zaman geçmişti? 2 dakika mı? Yoksa 5 mi?
-Bak Taiga, senin casusluğu bir bırakıp bir başlamanı gayet iyi biliyoruz.
-E biliyorsunuz da ne oluyor?
İşte kabul etti.
-Peki ama neden!
-Sanane!
-Aaaa! Yuki al şunu odama!
-Jin sakin ol bırak da biraz da ben konuşuyum.
-??
Kenara çekilip tepeden düşen ışığın altına Yuki’nin geçmesine izin vermiştim. Tanrım ne kadar iğrenç bir durum! Benim şu an Taiga’yı gebertmem gerekirken Yuki’nin konuşmasını dinliyordum. Kesinlikle bu adam benden daha çok hak ediyor amirliği..
-Bak bana Taiga. Şimdi ötersen ne olur biliyor musun? Az ceza almakla birlikte elinde olan tek varlığını da kaybetmemiş olacaksın çünkü vergi ödemeleri tam 7 ay sonra ve sen sadece 5 ay yatacaksın. Ama ötmezsen..
Yuki’nin o korkunç yüz ifadesini ben de görebiliyordum..Tanrım..
-Şimdi..Bize neden ikide bir casusluğu bırakıp geri döndüğünü açıkla yoksa şu hanım evladı Jin’in seni benzettiğinden daha beter benzetirim ona göre!
Hanım evladı mı!! Bu yaşadığım şoktan sonra kapının küt diye açılması ve içeriye giren sekreter Yuuko’nun o yakan sözü..
-Heey beyler yeni haber aldık. Shiro yine yurt dışına kaçmış..
-Nasıl! Ne zaman! Pasaportuna el konulmuştu hem de daha 2 gün önce!!
-Birileri ya acele davranıp yeni pasaport çıkartmış ya da yanında sahte başka pasaportu vardı.
-Lanet…
Tam masaya elimi vurmuşken..Duyduğum fısıltı..
-Demek yine kaçtın Shiro.
Başımı kaldırdığımda bu fısıltının duvara yaslanıp durmuş olan Yuki’den gelmediğini fark etmiştim.
Tam 3 saattir sorguya çektiğimiz Taiga, Shiro’yu tanıyordu!
Bölüm 3:Karşılaşma..
-Söyle bakalım kulübeden dışarı yönelince ne yapacaktın?
-Ahh seni gidi seni… Beni mi takip ettiriyordun sen?
-Keees! (Taiga pis pis gülümserken ben sinirimden kudurmak üzereydim. Yakalıcaksın Jin yakalıcaksın az kaldııı) Sana neden dışarı tekrar yöneldiğini sordum.
-Hiiç (Taiga iki elini de avucunu havaya kaldırdı, sanki elinde bir şey yokmuş gibi tavır takındı.) sadece dudak ıslatmak için iki üç şey alacaktım.
-Hadi oradan! (Masaya sert vurmuştum off elim..) Kulübeye girmeden almak aklına gelmedi mi senin!
-Yare yare sakin ol adamım-
-Sakin falan olamam! Ryouzo’dan neden geri kaçtın neden!
Bunu dedikten sonra Taiga o alaycı tavrını bıraktı bir anda ciddileşti.
-O hain nerede?
-Ha? Hain mi? Ryouzo’dan mı bahsediyorsun?
-Sana o hain nerede dedim!
-Kapa çeneni ve yerine otur burada soruları ben sorarım!
-Bana bağırma ahmak herif!
-Kapa çeneniii!
Bir yumruğu yedikten sonra sersemlemiş olacak ki hemen yerine oturdu. Casuslar.. Az kaldı Jin az kaldı yakalıcaksın.
-Hey Jin daha sorgu bitmedi mi?
-Sanane Takano çık dışarı!
-Kızma hemen şefin sabrı taşmak üzere de haber veriyim dedim.(Gülmesene pislik herif..)
-Çık dışarı Takano!
-Yare yare kızma hemen çıktım a Yuki sen mi geldin?
-Sanane Takano senin burada ne işin var? Burası Jin’in sorgu odası şef bilirse kötü olur.
-Sizinle uğraşarak vakit kaybetmeye niyetim yok benim.
-Hadi güle güle güle güle sonra görüşürüz. (ve Takano tıpış tıpış odadan çıktı. Yuki sen harika bir dostsun) bu arada Jin çıkmadan hatırlatıyım, Ryouzo bildiği her şeyi öttü ama senin işine yarar mı bilmem.
Yakaladığımız diğer adamlardan biri demek konuştu.
-Ver bakıyım dosyayı. Hımm.. Demek öyle. Bak Taiga senin casusluğu bir bırakıp bir başlamanı Ryouzo da itiraf etmiş.
-Eee itiraf ettiyse banane.
-Seni ukala heri-
-Jin sakin ol sorgu odasındasın kendi odanda değil.
Bir anda Yuki’ye baktım. Bir şeyler mi demeye çalışıyordu yoksa Taiga’nın ağzını burnunu dağıtmam için bana bir ipucu mu veriyordu anlayabilmiş değilim ama, bunu kullanmaya değerdi.
-Peki öyleyse, Yuki ceketimi alır mısın?
-Büyük bir zevkle.
Yuki hemen üzerimden ceketimi çıkarmıştı, şimdi rahatça hareket edebilirdim. Yavaş yavaş Taiga’nın üzerine yürüdüm. Taiga her ne kadar belli etmese de kan kaybetmesi onun titremesini daha da artırıyordu.
-Bak şimdi Taiga şu an sorgu odasındasın ve hiçbir şey yapamıyorum. Ama eğer benim odama gitmek istemiyorsan hemen—
-Ne o sen kızlardan hoşlanmıyor musun yoksa? Üzgünüm adamım ama ben erkeklerden-
-Seni ******!
Taiga’nın yüzüne yediği yumruk onu sustursa da beni sakinleştirememişti. Yuki kollarımdan tutsa da küfretmemi durduramıyordum.
Nihayet sakinleşmiştim ama aradan ne kadar zaman geçmişti? 2 dakika mı? Yoksa 5 mi?
-Bak Taiga, senin casusluğu bir bırakıp bir başlamanı gayet iyi biliyoruz.
-E biliyorsunuz da ne oluyor?
İşte kabul etti.
-Peki ama neden!
-Sanane!
-Aaaa! Yuki al şunu odama!
-Jin sakin ol bırak da biraz da ben konuşuyum.
-??
Kenara çekilip tepeden düşen ışığın altına Yuki’nin geçmesine izin vermiştim. Tanrım ne kadar iğrenç bir durum! Benim şu an Taiga’yı gebertmem gerekirken Yuki’nin konuşmasını dinliyordum. Kesinlikle bu adam benden daha çok hak ediyor amirliği..
-Bak bana Taiga. Şimdi ötersen ne olur biliyor musun? Az ceza almakla birlikte elinde olan tek varlığını da kaybetmemiş olacaksın çünkü vergi ödemeleri tam 7 ay sonra ve sen sadece 5 ay yatacaksın. Ama ötmezsen..
Yuki’nin o korkunç yüz ifadesini ben de görebiliyordum..Tanrım..
-Şimdi..Bize neden ikide bir casusluğu bırakıp geri döndüğünü açıkla yoksa şu hanım evladı Jin’in seni benzettiğinden daha beter benzetirim ona göre!
Hanım evladı mı!! Bu yaşadığım şoktan sonra kapının küt diye açılması ve içeriye giren sekreter Yuuko’nun o yakan sözü..
-Heey beyler yeni haber aldık. Shiro yine yurt dışına kaçmış..
-Nasıl! Ne zaman! Pasaportuna el konulmuştu hem de daha 2 gün önce!!
-Birileri ya acele davranıp yeni pasaport çıkartmış ya da yanında sahte başka pasaportu vardı.
-Lanet…
Tam masaya elimi vurmuşken..Duyduğum fısıltı..
-Demek yine kaçtın Shiro.
Başımı kaldırdığımda bu fısıltının duvara yaslanıp durmuş olan Yuki’den gelmediğini fark etmiştim.
Tam 3 saattir sorguya çektiğimiz Taiga, Shiro’yu tanıyordu!
Hııımm.....
Özel olarak okumadım ,gece el ayak çekildikten sonra okumayı tercih ediyorum ki daha rahat anlıyayım diye.
-'bu acıklamayı da neden yaptı bu ???'
diceksiniz biliyorum ... ama yorum yapma nedenimi belirtmeliyim daha okumasamda aradaki bir cümleyi es geçemedim ...
bölümleri kısaltmaktan bahsediyorsunuz sakın ha ... gayet yeterli bölüm uzunlukları çünkü insanı sıkmıyorlar okurken.
-'nerden biliyosun daha okumadın ki' diyeceksiniz şimdide içinizden biliyorum.
kısa olmaları hiç hoş değil ... Ayrıca uzun bölümler yaratıcılığınızı da arttırır
Özel olarak okumadım ,gece el ayak çekildikten sonra okumayı tercih ediyorum ki daha rahat anlıyayım diye.
-'bu acıklamayı da neden yaptı bu ???'
diceksiniz biliyorum ... ama yorum yapma nedenimi belirtmeliyim daha okumasamda aradaki bir cümleyi es geçemedim ...
bölümleri kısaltmaktan bahsediyorsunuz sakın ha ... gayet yeterli bölüm uzunlukları çünkü insanı sıkmıyorlar okurken.
-'nerden biliyosun daha okumadın ki' diyeceksiniz şimdide içinizden biliyorum.
kısa olmaları hiç hoş değil ... Ayrıca uzun bölümler yaratıcılığınızı da arttırır
Nemesis Divinaya sonsuz tesekkürlerimi sunarım ....cici kyo'm seviyorum seni...
_______________________
2. sayfa (Toplam 12 sayfa) [ 111 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |