Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak-
Anime Manga Forum -> Fan Fiction
 
Yazar
Mesaj
kuinşi
Mangaka
Mangaka



Yaş: 39
Kayıt: 24 Ekm 2010
Mesajlar: 2,867
Favori Anime & Manga: Gintama
Teşekkür: 4881

Durumu: Çevrimdışı

kuinşi
Mangaka
Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak- Konu: Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak-
Alıntıyla Cevap Gönder
Klorak ne mi? İzmirli olmayanlar google'a baksın Kahkaha Atıyor Şık

Evet, bu bir tür "remake" ve de "AU" yani "alternate universe" Bleach Türkiye'de başlasaydı nasıl olurdu? Sadece Rukia'nın ortaya çıkışına kadar yazacağım yani kısa ve acısız olacak. Karakter ismi bulma konusunda çok beceriksizimdir.

Kısa tutacağım için elimden geldiğince çok karakteri işin içine sokmak istiyorum bu yüzden "canon" olay örgüsünden uzaklaşabilirim.

Sadece gırgırına yazıyorum. Fazla ciddiye almayın. Azıcık alın.

---------------------------------------------------------------------------------------------------


-İİİİİSSS-MAAAAAAA-İİİİİLLLLLLLL!!!!

Hayır. Ha-yır. Bunu duymadı; bu, kendisini son derece sinir eden sesi gerçekte duymadı. Uykusu hâlâ devam ediyor. Hatta hâlâ derin uykuda. Sabaha daha çok var. Okula, etrafındaki boş suratlara, canından bezdiren seslere, hayata ve ölüme… Daha çok var. Göz kapaklarını açmayacak. Beyni ona hınzır bir oyun oynuyor. Bu seslenişi duymadı. Uyanmaya daha çok var.

-İSMAİL! KALK BORUSU ÇALIYOR, İSMAİL! UYANMA VAKTİ! KAHVALTI ÇOKTAN HAZIRLANDI! İSSS-MAAAA-İİİİİLLL!!!

Babası kapıyı, İsmail de gözlerini aynı anda açtılar. İri yarı adam şıpıdık terlikleriyle yatağa seyirtirken oğlu yeni uyanmış kollarının bütün kuvvetiyle yastığını alıp babasının üzerine fırlattı.

-Senin sesinin ayarı yok mu, be adam? Sabah sabah niye odama dalıyorsun?

Babası yastığı yakalayamamıştı. Burnunu ovuşturdu:

-Günaydın, şehzadem! Yumurtalar rafadan, kızlar çıkmıyor kafadan! Hohoho~

Fırlatacak yeni bir şey arayan İsmail, hırsla çalar saatine sarılınca İshak Bey geriledi.

-Tamam, tamam. Sadece keyfini yerine getirmeye çalışıyorum. Pazartesi sendromuna tutulma diye…

-Benim bütün sendromlarımın sebebi sensin! Şimdi dışarı çık!

İshak Bey, yastığı oğluna geri fırlattı. Kolları, yapılı bedeninden beklenmeyecek kadar zayıftı, yastık yatağa ulaşamadan yeri öptü.

-İnsan yaşlı babasına böyle mi davranır? Bir gün sen de baba olacaksın ve…

-Dışarı!

-O zaman diyeceksin ki…

-DIŞARI!!!

Kapı kapandı.

İsmail, başını ellerinin arasına aldı.

Okul, suratlar, sesler, hayat ve ölüm. Yeni bir hafta daha başlıyor. Yeni bir işkence daha.

16 yaşındaydı. İsmail “Karasâki”. Hayatı boyunca etrafındakilere açıklamak zorunda olduğu iki özelliğinden biri. “Sâki, Osmanlıcada içki dağıtan, içki sunan demek.” “Yani barmen gibi mi? Ehi, ehi (Aptal saptal gülme efekti)” “Eh, evet.” “Yani ayyaş mısın? Ehi-ehi” “Tabii ki hayır, ne alakası var?” “Okumasana oğlum sen, gelecekteki mesleğin şimdiden belli, ehi-ehi!” “Ya, bi’ gidin başımdan!” “Barmen, bana bir vodka martini, ehi-ehi”

Diğeri saçlarıydı. Saçlarının alışılmışın dışındaki rengi. Sarının çok aykırı bir tonu. Annesinden yadigar. Uzun zamandır aralarında olmayan annesinden.

“Saçlarının rengini nasıl bu kadar açabildin?” “Açmadım, doğuştan böyle” “Hadi ordan, böyle olması mümkün değil!” “Doğruyu söylüyorum!” “Ne kullandıysan bana da söyle! Ben de bu renkten istiyorum.”

Tabii ki en sinir bozucu olan şey, bu saç muhabbetini hep kızlarla yapıyor olmasıydı. Yine de geçtiğimiz öğretim yılının daha ilk haftasında okul disiplin kurulundan saçını uygunsuz bir renge boyadığı için uyarı cezası alması kadar sinir bozucu değildi.

İsmail, bu pazartesi de yapmak zorunda olduğu açıklamaları düşünerek iç geçirdi. Yeni öğretim yılının ilk günüydü ve onuncu sınıfa başlayacaktı. Eşit ağırlık. Çoğunluğu yeni olan sınıf arkadaşları. Büyük ihtimal yeni öğretmenler. Yeni sorular. Yeni baş ağrıları.

İsmail’in hakkında açıklama yapmak zorunda olmadığı üçüncü bir rahatsız edici özelliği daha vardı. Sadece aile bireylerinin bildiği bir özellik.

-Orda daha ne kadar oturmayı düşünüyorsun? Sana ihtiyacım var!

Diğer ikisini bu özelliğine tercih ederdi.

-Beni sadece sen duyabiliyorsun, sen görebiliyorsun! Eşimle iletişime geçmem için sana ihtiyacım var!

Evet, evet! Keşke sadece soyadı ve saçının rengi olaydı. Onlar tek derdi olaydı da bu olmayaydı.

-Kuzenimle evlenemez! Daha kırkım bile çıkmadı! O nankör herif sadece mirasın peşinde, karımı sevdiğinden değil!

Bunun olmaması için nelerini vermezdi!

Doktor. 36 yaşında. Üç hafta önce trafik kazasında vefat etmiş. Hatalı solama, aşırı hız. Sağ kaşının ucunda sinir bozucu büyüklükte bir ben var. İzzet Altınmeşe’nin beni bile bu ben yanında sevimli görünüyor. Sinir bozucu bir ses tonu var, boğuk, burundan. Ve bir keçi kadar inatçı. Son bir haftasının her saatini zavallı bir ergeni evinin ve okulunun her metrekaresinde takip ederek geçirdi. Ne mahremiyet, ne de azıcık sessizlik ve huzur… Sadece, sadece “Pelin o adamla evlenmemeli! Yoksa ben ölürüm!”

SEN ZATEN ÖLÜSÜN, GERİZEKALI!!!

Yazdan kalma bir eylül sabahında, yatağının içinde, başı ellerinin arasında olduğu halde öylece oturup kalmış 16 yaşındaki İsmail Karasâki, soyadından ve saçının renginden muzdarip bu genç çocuk, aynı zamanda ölüleri görebiliyordu. Dahası onları duyabiliyordu. Ve isterse onlarla konuşabiliyordu.

Ama kesinlikle istemiyordu.

Değildim men sana mail, sen ettin aklımı zail/Mene tan eyleyen gafil, seni görgeç utanmaz mı?

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
30 Ağu 2012 2:58, Değiştirme: 14 Tem 2013 1:39 (Toplamda 2 kere)
Bu mesaja teşekkür edenler (9 kişi): obuzi, Katsu, Şeyh Pir, Luchia Nanami, Kawa No Uta, Hanabi, Moody, RollerCoaster, Birisi

Moody
Mangaka
Mangaka



Kayıt: 02 Ağu 2011
Mesajlar: 535
Tanıtımlar: 1
Teşekkür: 659

Durumu: Çevrimdışı

Moody
Mangaka
Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak- Konu: Yanıt: Klorak
Alıntıyla Cevap Gönder
hahahaha süper olmuş Quincy-san Kahkaha Atıyor çok eğlendim teşekkürler. devamını bekliyoruuzz.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Anime Listesi  
02 Eyl 2012 13:50
Aya
Otaku (Level 4)
Otaku (Level 4)



Kayıt: 11 Mar 2011
Mesajlar: 480
Teşekkür: 378

Durumu: Çevrimdışı

Aya
Otaku (Level 4)
Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak- Konu: Yanıt: Klorak
Alıntıyla Cevap Gönder
İchigo İsmail olmuş Kahkaha Atıyor Çok akıcı bir üslubun var, bir kere de hemen bitirdim ^^ Devamını bekliyoruz

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
03 Eyl 2012 13:52
kuinşi
Mangaka
Mangaka



Yaş: 39
Kayıt: 24 Ekm 2010
Mesajlar: 2,867
Favori Anime & Manga: Gintama
Teşekkür: 4881

Durumu: Çevrimdışı

kuinşi
Mangaka
Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak- Konu: Yanıt: Klorak-yeni gibi değil gibi-
Alıntıyla Cevap Gönder
Teşekkür ediyorum ilgilendiğiniz için Kahkaha Atıyor Geç olsun, güç olmasın. Kayan Gözler

----------

13. Karargahta her günki gibi bir gün. Sıradan bir gün. Kavgası, gürültüsü bol bir gün.

- Hoca’ya tavuk suyuna çorba içirmeliyiz! Limonu bol!
- Hayır! Hoca tarhana içecek! Konu kapandı!
- Hayır, kapanmadı! Bol limonlu tavuk çorbası!
- Tarhana!
- Tavuk çorbası!
- Tarhana!!!

Rukiye, incecik vücuduna göre büyükçe bir kafası olan, siyah saçlı siyah giyimli genç kız, masadan başını kaldırıp yorgun gözlerle rutin kavgalarından birine başlayan üstlerine baktı. Kiraz Kodaman ile Selman Kotaran. Erkek çocuğu gibi kısacık kesilmiş saçlarıyla elleri belinde çirkeflik yapan genç bir kız ile kıza laf yetiştirmeye çalışan kara kaşlı kara gözlü, göğsünün kara kılları gömleğinin açık düğmelerinden dışarı fırlamış, kara yağız bir delikanlı. Edi ile Büdü. Stalin ile Mussolini. Erdoğan ile Kılıçdaroğlu. Hiçbir zaman kavga etmeyi bırakmayacak iki budala. 13. takım teğmenini, Rukiye de sevgili ustasını kaybettiğinden beri teğmenin yerine bakan iki deneyimli asker. Ne yazık ki duygularını işlerine karıştırmayı seven, bu açıdan kendilerinden pek de profesyonellik beklenmeyecek iki tipti bunlar. Yıllardır, çok uzun yıllardır aralarında devam eden rekabete, 13. takımın değerli hocası kaptan Uğur Cihangir’e duydukları hastalıklı sevgi de eklenince Rukiye için çekilmez iki takım arkadaşı oluvermişlerdi. Ama ne de olsa onun üstüydüler ve Rukiye onların emirlerini yerine getirmek zorundaydı.

Allah’tan birbirleriyle kavga etmekten çoğu kez Rukiye’nin varlığını unutuyorlardı.

-Iıh, çocuklar, karnım acıktığından değil ama ilaç vaktim geliyor. Boğazımı biraz ıslatsam da ilaçlarımı alsam, sonra da yatsam, ne dersiniz?

Karargahın mütevazi mutfağında, ocağın başında, ellerinde çorba kaseleri olduğu halde birbiriyle itişip kakışan Kiraz ile Selman, heyecanla kapıya döndüler, mutfak masasına yaslanmış boş ve neredeyse uykulu gözlerle onları izleyen Rukiye de anında ayağa dikildi. Kapıdan başını uzatan beyaz, güzel başlı adamı saygıyla selamladılar.
-Uğur kaptan, efendim!
Kaptan, ellerini havaya kaldırdı.
-Tamam, tamam, resmiyete gerek yok! Sadece çorbamı istiyorum.
Kiraz ile Selman aynı anda avazları çıktığı kadar bağırdılar:
-Hemen geliyor, hocam!
-Ben avludayım, tepsiye koyun, bir parça da ekmek, tepsiyi Rukiye getirsin, tabii zahmet olmazsa.
Bu adam, bu yaşı epey genç olduğu halde, saçları zamansız beyazlamış, yumuşak bakışlı, yakışıklı adam; bu sıcacık ses tonu ile ölmesini emretse bile Rukiye’ye yine zahmet olmazdı.
-Emredersiniz, hocam!

Beş dakika sona Rukiye, avluda, divana kurulmuş, küçük süs havuzunu izleyen hocasının yanında idi ve tepsisinde iki adet kase vardı. Bir kase tavuk çorbası ve bir kase tarhana çorbası.
Uğur kaptan iç geçirdi. Şimdi, iki askeri kırılmasın diye iki kaseyi de bitirmek zorundaydı. Kaşığı elinde, hangisinden başlayacağına karar vermeye çalışırken göz ucuyla Rukiye’ye baktı.
-Abin nasıl, Rukiye? Bu sabah ziyaretine gitmiştin, yanılmıyorsam.
-Evet, efendim, kendisi gayet iyi.
-İyi, iyi. Allah iyilik versin.
Kaptan huzursuzca yerinde kıpırdandı. Bir yudum su aldı, boğazını temizledi ve sonunda açıldı.
-Abinle bu konuyu daha konuşmadım ama her ne kadar o senin büyüğün de olsa sen onun değil, benim takımımın bir parçasısın. Seni 13. takıma almakla en doğru kararı verdiğimin farkındayım; abin ne düşünürse düşünsün, bu konuda onun değil, benim düşüncem önemli.
Rukiye’nin bakışları soldu. Bir şey söyleyecekti ki kaptanı ona izin vermeden devam etti:
-Olan bitenlerin üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin, acımız hep taze kalacak. Yüreğimizdeki yeri çok özeldi. (İç geçirdi.) Sen ve ben, onun ailesi gibiydik. Ne yazık ki onun gerçek ailesiyle acımızı paylaşamadık. Hep yanlış anlaşılmalar, hep…
-Beni suçlamakta haklıydılar, efendim.
Rukiye’nin sesi çatlamıştı. Uğur kaptan, başını kaldırıp ona baktı.
-Bu konuyu defalarca konuştuk. Haksız oldukları tek konu oydu, Rukiye’m. Senin de öyle.
Tepsiyi dizlerinin üzerinden alıp divana koydu, ayağa kalktı, yanında hazırolda bekleyen askerini omuzlarından tuttu.
-Dediğim gibi, abine danışmadım ama danışmaya da gerek duymuyorum. Buralardan biraz uzaklaşman gerekiyor. O yüzden seni dünyaya yollamaya karar verdim.
Rukiye bunu beklemiyordu. İri gözlerini iyice açıp kaptanına baktı.
-Nasıl, efendim?
-Dünyada ruhi faaliyetlerin olağandışı bir biçimde artış gösterdiği bir şehir var. Orda bir ruh toplayıcımız var ama yetersiz kalıyor. Neydi adı, hep unutuyorum: Zenne mi, Ziver mi, Zidan mıdır nedir? Böyle bonus kafa bi’ şey. Ona yardımcı olmanı istiyorum bir süre. Ayrıca orda sana her türlü yardımda bulunmaya hazır bir tanıdığım var. Ruh Topluluğu ile genel anlamda iyi geçinemez ama beni sever. Selamımı yolladığın taktirde sana kalacak yer sağlayacaktır. Bahsettiğim şehirde bir aktar işletiyor. Ha, bir de sana olup olmadık otlar filan satmaya kalkışacaktır, aldanayım deme. Bana en son bir şey sattığında neredeyse ölüyordum, Kayra o kadar sinirlenmişti ki dünyaya gidip onu-
Uğur sustu. Kendini kaptırmış, Rukiye’nin yanında anılmaması gereken ismi anmıştı. Dudağını ısırdı.
-Özür dilerim.
Kaptanı ondan özür mü diliyordu, Ruh Topluluğu’nun en yaşlı dört kaptanından biri, kuşkusuz en saygıdeğeri, değersiz askerinden özür mü diliyordu? Rukiye, gözlerinin yaşarmasına izin vermeden selam durdu:
-Estafurullah, hocam!
Uğur, askerinin sırtını patpatladı.
-Hazırlıklarını tamamla. Güzel kılıcını iyice bilediğinden emin ol. Bu akşam gidiyorsun.
Rukiye, keskin bir asker dönüşü yaptı; sonra aklına yeni gelmiş gibi tekrar hocasına döndü.
-Nereye, hocam?
-Karahisar’a!
--------------
Rukiye, yaklaşık yüz yaşında bir ruh toplayıcı idi. Dört büyük melekten bu işle görevli Azrail’in canını aldığı ama bir sebepten dünyada kalmış ruhları toplayan ve ait oldukları “ışığa” geri yollayan bir toplayıcı. Kendisi de bir ruhtu ama diğerlerinden daha özel bir güce sahipti. Bir kılıca! Özel gücünün cisimleşmiş hali bu kılıçla birlikte ruhları toplar ya da başkalaşıma uğrayıp ruh yiyen canavarlara dönüşen kötü ruhları biçerdi. Onlara “ruh biçici” de diyorlardı ama Rukiye bu ismi sevmiyordu. Orta seviyede bir dövüşçüydü, güzel, beyaz kılıcını çok estetik bir biçimde kullandığını söylüyorlardı. Şu ana kadar “büyük” bir dövüşe hiç katılmamıştı. Zaten 13. takım pek öyle etliye sütlüye karışan bir takım değildi, bir “11. takım” hiç değildi! Ruh Topluluğu içinde ne gibi bir görevi olduğunu hiçbir zaman tam anlamıyla çözemediği, veremden muzdarip bir kaptanı ve aklı bir karış havada takım arkadaşları vardı. Aklı başında tek takım arkadaşı, teğmeni, artık çok uzaklardaydı ve bu tamamen Rukiye’nin suçuydu.

Rukiye, beyaz kılıcını, Ruh Topluluğu’ndaki en güzel iki kılıçtan biri olduğu söylenen ve kendisinin Karbeyaz adını taktığı bu gösterişli ölüm silahını kınına geri koydu. Akşam çöküyordu. Neden 11. takımdan, o manyak ölüm makinelerinden birini değil de kendisini yolluyorlardı? Abisi öğrenince kızmayacak mıydı? Ona veda etmeli mi? Ya da Recep’e? Bu Karahisar nasıl bir şehir? Orda kendisini neler bekliyordu?

Kayra teğmenin ölümünden gerçekten o mu sorumluydu?

Kafasındaki düşünceleri sinek kovalar gibi eliyle zihninden uzaklaştırdı. Her zaman iki kaşının arasından yüzüne sarkan ince saç tutamını kulağının arkasına itti. Ayağa kalkıp güzel kokulu iğde ağaçlarının arasından yükselen dolunaya gülümsedi. Bahçenin diğer köşesinden hocasının gürültülü öksürüklerini duyabiliyordu.

Yaklaşık yüz yaşında olan ama liseye yeni başlamış bir kız çocuğundan büyük göstermeyen, bu kısacık boylu, kocaman güzel başlı kız, yarın yepyeni bir dünyaya açacaktı gözlerini.

Değildim men sana mail, sen ettin aklımı zail/Mene tan eyleyen gafil, seni görgeç utanmaz mı?

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
14 Eyl 2012 15:13
Bu mesaja teşekkür edenler (3 kişi): Katsu, Şeyh Pir, Hanabi

kuinşi
Mangaka
Mangaka



Yaş: 39
Kayıt: 24 Ekm 2010
Mesajlar: 2,867
Favori Anime & Manga: Gintama
Teşekkür: 4881

Durumu: Çevrimdışı

kuinşi
Mangaka
Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak- Konu: Yanıt: Klorak -yeni gibi değil gibi-
Alıntıyla Cevap Gönder
Canım sıkıldı.

3. Bölüm

-Abinle son bir kez görüşmek istemediğinden emin misin?
Rukiye, yorgun başını kaldırıp Remzi’ye baktı. Aslında niyeti “ters ters” bakmaktı. Ama sorunun altındaki görünmeyen, sorulamayan asıl soruların da farkındaydı ve bu farkındalık, onu “ters ters” bakmaktan ister istemez alıkoyuyordu: “Gitmek istediğinden emin misin? Gitmesen olmaz mı? En azından ben de seninle gelemez miyim?”
-Veda etmemek daha yerinde olacak. Son görüşmemiz pek de iyi geçmedi.
Rukiye’nin içine sinmiyordu aslında, aralarında kan bağı olmasa da kendisini evlat edinip yetiştiren, Ruh Topluluğu’na ve 13. takıma girmesini sağlayan oydu, 6. takım kaptanı Bahri Küçükay idi. Soğuk olabilirdi, Rukiye’ye devamlı “aile şerefi” konusunda “ayağını denk al, bir kez daha Kayra’da olduğu gibi hataya düşeyim deme sakın” alt metinli nutuklar çekiyor olabilirdi, bir “aile” olduklarından beridir bir kez bile Rukiye’ye sarılmak şöyle dursun, başını dahi okşamamış olabilirdi; yüzüne gülmüyor, şefkat göstermiyor olabilirdi; ama Rukiye’nin hayattaki iki yakınından birisiydi. Hayal meyal hatırladığı ablası yıllar önce onu terk etmişti ve zaten gidişinden kısa süre sonra da ölüm haberi gelmişti; çocukluğunu varoşlarda birlikte geçirdiği can dostlarını ise teker teker kaybetmişti. O günlerden kendisine kalan tek hatıra Remzi’ydi, ona yıllar önce değil de şimdi “Gitmek istediğinden emin misin? Gitmesen olmaz mı?” diye soran koca kafalı Remzi. Bir de abisi…
-Peki orada nerede kalacaksın?
-Bir aktar dükkânında.
-Dükkânda mı yatıp kalkacaksın?
Remzi öyle bir dehşetle sormuştu ki sorusunu Rukiye kıkırdamaktan kendisini alamadı:
-Çocukluğunu derme çatma kulübelerde, ahırlarda, ağaç kovuklarında, sokaklarda benimle beraber geçiren sen değilsin sanki?
Remzi bir an için durakladı, sonra kendi de gülmeye başladı:
-Ama neticede o ahırlardan, sokaklardan kurtulduk, değil mi?
-Remzi her zamanki gibi çok abartıyor, Rukiye! Sen keyfine bak! Dünya görevi her şanslıya denk gelmez.
Masadaki bakışlar, oturduğu sedirde yumuşak yastıklar arasında kaykılıp kalmış, gevrek gevrek gülümseyen Hilmi Şimşek’e döndü. 9. takım teğmeni, elindeki şerbet bardağını dengesizce havaya kaldırıp “Rukiye’nin büyük başarısına! Yeni görevlere ve yeni aşklara!” diye haykırınca gülüşmeler başladı:
-Ne aşkından söz ediyorsun Hilmi teğmenim! diye bağırdı Remzi, bir yerlerine iğne batırmışlar gibi sıçrayarak. “Birkaç hayaleti biçip gelecek işte!”
-Hiç belli olmaz gelecek günlerin neler getireceği. Belki de olmadık biriyle karşılaşır. Belki-
-Merveee! Ateşe körükle gitme, Allah’ını seversen! Hilmi, sen de ver elindeki şu bardağı. Şerbetmiş, üstün başın leş gibi rakı kokuyor. Üç aylarda alkol almanın cezasını bilmiyor musun sen? Tarık kaptan duysa en çok o kızar, farkında değil misin?
3. takım teğmeni Kemal İnce; çökük omuzlu; doğuştan değil, öyle durduğu için hafif kambur, baygın bakışlı, doğduğuna bin pişman görünümlü sarışın, bir yandan Hilmi’nin elinden bardağı kapmaya çalışırken bir yandan da mevkidaşı, 5. takım teğmeni Merve Hanımeli’ne kaş çatmakla meşguldü. Merve omuz silkti. Normalde karıncayı incitmekten dahi çekinen, sevimli, sessiz, sakin bir kızcağızdı. Tıpkı kaptanı Adnan Sarıay gibi. İki sevgi pıtırcığı, insanlara gülümsemekten ve etrafta sevimli sevimli koşuşturmaktan başka pek bir işlevi olmayan bir kaptan ve teğmeni. Birbirlerini tencere-kapak misali bulmuşlar ve bir daha bırakmamışlardı. O günden beri, aslında akademideki günlerinden beri ve Allah bilir belki de yaratıldığından beri, kaptanına Ruh Topluluğu’ndaki diğer bütün genç kızlar gibi körkütük âşık olan Merve, sevgi ve barış elçisi Merve, bu akşam Remzi’nin canını acıtmak istemişti. Akademide iken ona karşı beslediği duyguların farkına varmadığı için, gözleri Rukiye’den başka kimseyi görmediği için, bu akşam bu veda sofrasının başında hâlâ bir gerizekalı gibi Rukiye gitmesin diye çırpındığı için, Rukiye’nin artık onu hiç önemsemediğini anlayamadığı için… Ve galiba biraz da sarhoş olduğu için… Gerçekten de Hilmi teğmen şerbete alkol karıştırmış mıydı? Demek ondan tadı hoşuna gitmişti de tam üç bardak içmişti.
Rukiye masadaki karmaşayı gülümseyerek izliyordu. Can dostu Remzi, en az saçları kadar kızarmış yüzüyle Merve’ye laf anlatmaya çalışıyor, güzelim kestane rengi saçlarını her zaman altmışlık teyzeler gibi topuz yapıp file gibi acayip bir tokanın içine tıkıştırarak katleden Merve, sürahide kalan şerbeti koklayıp içindekinin ne olduğunu anlamaya çalışıyor; Kemal, Hilmi’nin bardağından üniformasının üzerine dökülen şerbeti can havliyle temizlemekle uğraşıyor, Hilmi ise bir yandan sözleri tam anlaşılamayan bir türkü mırıldanırken bir yandan da elindeki yastıkla Kemal’in başına vurup duruyordu. Sofranın tek eksiği gösterişli görünümü ve hülyalı gözleriyle Ruh Topluluğu’nun güzeller güzeli dilberi 10. takım teğmeni Mehpâre Rüstemoğlu idi. Bir de o olsaydı neler olurdu neler: Espriler, şuh kahkahalar, Remzi’yi iyice bir pancara benzetecek göndermeler, daha neler neler… Bunlardı işte Rukiye’nin küçük dünyası, mütevazı, gürültücü dostları, gününü doldurup yüzünü güldürenler… Ne kadar ayrı kalacaklardı, kimbilir. Sahi, bu görev ne kadar sürecekti gerçekten de? Uğur kaptan görevin süresi ile ilgili hiçbir şey söylememişti. Belki şu aktar bir şeyler biliyordur, diye geçiştirdi Rukiye endişelerini. Hem canı sıkıldığında bir ruh kapısı açıp buraya dönmek işten değildi ki. Yeter ki istesin, göz açıp kapayıncaya kadar buraya, dostlarına, abisine, karargâhına geri dönebilirdi.
Yeter ki istesin…

Değildim men sana mail, sen ettin aklımı zail/Mene tan eyleyen gafil, seni görgeç utanmaz mı?

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
14 Tem 2013 1:38
Katsu
Mangaka
Mangaka



Kayıt: 26 Şub 2011
Mesajlar: 1,443
Tanıtımlar: 5
Favori Anime & Manga: Fate Zero Rainbow Angel Beats!
Cinsiyet: Erkek
Teşekkür: 842

Durumu: Çevrimdışı

Katsu
Mangaka
Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak- Konu: Yanıt: Klorak -Aylar sonra gelen yeni bölümtrak-
Alıntıyla Cevap Gönder
Quincy-san ne olur bu fici devam ettir en severek okuduğum ficti

Neden 1 yıl 17 gün sonra istediğimi hiç sorma ama Kayan Gözler

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et  
02 Ağu 2014 4:56
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder  
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 6 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız