Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011)
Sayfaya git: 1, 2, 3, 4, Sonraki

Anime Manga Forum -> Fan Fiction
 
Yazar
Mesaj
Zerinda
Mangaka
Mangaka



Yaş: 27
Kayıt: 07 Tem 2010
Mesajlar: 1,904
Favori Anime & Manga: Psycho-Pass, Ergo Proxy, Darker Than Black.
Nerden: Mariana Trench
Teşekkür: 587

Durumu: Çevrimdışı

Zerinda
Mangaka
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011)
Alıntıyla Cevap Gönder
Örümcek Ağı


Bağdaş kurarak önüne baktığı sırada iki seçeneği vardı: Yaşamak ve ölmek.
Bazen, ölüm çok anidir. Farkına varamayacağımız kadar ani. Pencereye şiddetli bir tekme atılarak parçalandığı sırada, kulaklıklarındaki melodiye eşlik ediyordu, bağdaş kurmuş genç adam. Önündeki sayısız dosyanın hangisinden başlasa bilemiyordu. Metal tabancadan fırlayıp, gecenin sokaklarında yankılanan yağmur seslerini delerek başına saplanan kurşunun sebebini hiç bilemedi.
Ya da belki, bilmediği için değil, bildiği için öldürülmüştü.
Orada, bana gözlerini dikmiş, dosyayı önüme sürmüş ve yalvarırcasına maviş bakışlar atan Mariah, bu konuda bana kesinlikle fazla güveniyordu. Söylemiştim ona, çok meşgulüm, yapamam, bu davayı benden uzak tut demiştim.
Yine beni dinlememişti. Açıkçası, Arai'nin ölümüyle hiç ilgilenmiyordum. Fakat raporu önüme sürdüğü zaman, bunun onun için önemli olduğunu düşünmüştüm. Düşünsenize, 25 yıl boyunca size hala diyen ve muhtemelen masum olan bir genç öldürülüyor. Onu bir yerde anlayabiliyordum. Lakin, masum olduğuna inanamıyordum işte. Nişanlı kaldığımız onca süreden sonra, özünde iyi olsa da katlanılamayacak biri olduğunu düşünmüştüm.
Şimdi de ölmüştü işte. Zaten yalnız bir halim varken, biraz daha uzaklaşmıştım insanlardan.
-"Ah lütfen, Rakuen, bu konuyla ilgilenirsen diğer davaların üzerine baskı yapmaması için elimden geleni yaparım."
-"Ben sadece Adli Tıp ile ilgileniyorum Mariah. Ki, bu işi bırakalı uzun zaman oluyor. Tehlikeli, anlıyor musun, kızımın her benden uzak kalışında perişan olmasına katlanamıyordum. Gerçi artık, çok da önemli değil."
-"O adam senin nişanlındı! Tamam, belki hiç evlenmediniz, kabul ediyorum, kızı olduğunu hiç bilmedi, öldüğünde cenazesinde yoktu, ama ister suçu olsun ister olmasın, bu davayı çözmek gerekiyor farkında değil misin?"
Cevap vermedim, dirseğimi masaya dayayarak, yüzümü avucuma yasladım, bakışlarım ise yeni yağan yağmurdan dolayı hala ıslak olan sokaklardaydı. Garip bir şekilde iç karartıcıydı hava, haftalardır yağan yağmur dinmek bilmemişti, toprak kokusunu sevsem de artık güneşli havaların kendisine özgü kokusunu özler olmuştum.
Basit bir geçmişi olan, basit bir insandım. Böyle olmayı da daha çok seviyordum. Karmaşık olmak, kendini yormaktan başka bir işe yaramıyordu. 5 yaşında bastığım sıralarda, bitişiğimizdeki evde oturan Marcus ile son derece iyi anlaşıyordum. İki kardeşten farkımız yoktu. Zaten doğduğumuz günde bile beşiklerimiz yan yana durmuştu.
Aramızda, 8 dakika fark vardı. 6 Eylül, 1984. Moskova. Shida Rakuen'in doğumu. Buz gibi bir sabah. Hayır, Rus falan değildim. Sevgili babamın Rusya tutkusunu asla anlayamadım zaten. Belki bir gün, cenette veya cehennemde ona soracak fırsatım olur.
Zeki bir kızdım, Marcus'un ablasının defterlerini karıştırıp okumayı kendi kendime sökmüştüm. "Karşıki evde biz oturuyoruz." Yazmayı başardığım zaman 5 yaşımdaydım. Okula başladığım zaman, dersi dinlemeye hiç gerek duymadım, ne yahu, bunların hepsini zaten biliyorum?! İkinci senemde artık dersi dinlemeyi öğrenerek, notları son derece yüksek, zeki ve asosyal bir insan oldum. Çevremde Marcus ve okul arkadaşım, aynı zamanda Marcus'un kuzeni Annamaria dışında kimseye ihtiyaç duymadım. İki sevgili kardeş, yeter de artardı benim için.
Dokuz yaşıma bastığım, annemle babamın boşandığı sene, ne olduğunu algılayamamıştım herhalde. Babam intihar edip, annem Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi'ne kaldırıldığı zaman, sustuğumu biliyorum. Aylarca, tek kelime etmediğimi de. Bir çocuk, 7 ay boyunca neden susar ki? Konuşmak istemiyordum. Ağzımı açtığım zaman kusacak gibi hissediyordum. Marcus'un anne ve babası, aile dostlarımız tarafından evlatlık alındığım zaman kendime gelmiştim.
New York'ta yatılı ve burslu şekilde liseyi bitirdiğimde, yaşıma göre inanılmaz derecede olgundum. 1. Olarak mezun olmuştum, aslında bunun kendini beğenmişlikle alakası yok. Ders çalışmaktan başka yapacak hiçbir şey yoktu ve boş oturmaktan nefret ettim. Elime ne geçtiyse okudum, bulabildiğim her türlü romanı, kişisel gelişim kitabını, psikoloji, tıp, polisiye, ünlülerle söyleşiler, Einstein'in kitaplarını, ve yahut okul kitapları, sürekli sürekli çalışıp sürekli ileri atılan paradoksların üzerinde uğraştım. Tek bir arkadaşım yoktu. Asla olmadı -son senemde Shun Arai ile tanışana kadar.
Evet, çok zeki, çalışkan, genel kültürü anormal gelişmiş biriydim. Yazık ki, gerizekalı aşığın tekiydim.
Hem de, yüksek başarıyla kazandığım Tıp Fakültemin ikinci senesinde, daha 19 yaşımda hamile kalacak kadar gerizekalıydım. Ayrıca bunu Shun'a söylememem, beni iki kat daha gerizekalı yapıyordu. Sevgili kızım, benim biricik Calanthe'm, hasta doğmuştu. Doğuştan vücudu ve kalbi çok güçsüzdü. Hiçbir zaman hastaneye yatırılmasına izin vermedim, ben de bir tıp öğrencisiydim, ömrünü en fazla birkaç yıl uzatabilirlerdi ve bu da onun için işkence olurdu, benimle geçirebileceği en güzel 8 yılı geçirdi. Cenazesinde Marcus, Mariah, Annamaria ve ben yalnızdık.
Tıp fakültesini bitirdiğimde, Adli Tıp'a yönelmeyi planlamıyordum. Ani bir ilgi, beni bu alana yöneltti. Ancak bir şekilde davalarda biz de tehlike altındaydık. Bu durumdan nefret etmeye başlayan kızımı daha fazla üzmemek adına, mesleğimde yükselmeye başladığım yıllarda istifa ettim.
Piyano, yan flüt, ayrıca keman çalmaktan büyük zevk alıyordum. Keman ve piyanoda o kadar iyi sayılmazdım, ancak yan flütte mükemmeldim. Kurslardan birine katılarak orada öğretmenlik yapmaktan, onların mini minicik parmaklarıyla yan flütü nasıl çalacaklarını göstermekten çok zevk almıştım.
Aynı şekilde, kitap yazmaktan da öyle. Küçüklüğümden beri, yalnızlığımdan kaynaklanan bir yazma tutkum vardı. Tek başımayken, yazardım. Çok hoşuma giderdi. Zamanla kendimi diğer yazarlarla kıyaslamaya başlamıştım, kendi tarzımı ele geçirip satırları fethetmeyi başardığım zaman, bunu geçinme aracı olarak kullanabileceğimi de anlamıştım.
Hiç sıkıntım yoktu. Neredeyse yoktu. Sevgili kızımın ölümünü zar zor atlatmayı başardıktan sonra da, önüme bu sürülmüştü. Nişanlımın, eski nişanlımın ölümü.
Üniversite yılları boyunca, hatta ondan iki yıl sonra da nişanlı kalmıştık. O kahrolası Kova burcunun -hala suçu burcuna atıyorum, kendisine yükleyecek kadar yürek yok bende- benim için yanlış kişi olduğunu anlayana kadar iş işten geçmişti. Arkadaş bile kalamadık. Sadece iki yabancı olduk birbirimize. Ah Allah'ım, ne sancılı günlerdi ama.
Gönül kadar kafa birliği de gerek derlerdi, inanmazdım, görücü usülü evliliklere kılıf biçiyorlar zannederdim. Halbuki doğruydu, kafa birliği olmayıp anlaşamadıktan sonra aşığından da soğuyor insan.
Şimdiyse Mariah'ın mavi gözlerine dikkatle bakıyor, onun kadar benim için de zor olduğunu anlayıp anlamadığını sezmeye çalışıyordum. Saniyeler içerisinde bu çabamdan vazgeçtim, sert kapaklı mavi dosyayı alarak ayağa kalktım.
Aynada kendime bakmaktan tiksinecektim. Nişanlımın halası, eski meslekteşım bana minnettarlıkla gülümserken tek kelime etmedim. Edemedim. Ne renk örtülerle örtmeliydim evimdeki aynaların üzerini? Gece uyumamı engelleyecek suçluluğu ve acıyı, hangi ağrı kesiciyle susturmalıydım?





Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
12 Şub 2011 15:35, Değiştirme: 17 Nis 2011 10:35 (Toplamda 2 kere)
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Enel

Enel
Mangaka
Mangaka



Yaş: 33
Kayıt: 09 Ağu 2010
Mesajlar: 1,133
Nerden: Paris
Teşekkür: 987

Durumu: Çevrimdışı

Enel
Mangaka
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Tanıtım Bölümü
Alıntıyla Cevap Gönder
Oldukça güzelmiş beğendim Gülücük Dağıtıyor

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
12 Şub 2011 23:14
Zerinda
Mangaka
Mangaka



Yaş: 27
Kayıt: 07 Tem 2010
Mesajlar: 1,904
Favori Anime & Manga: Psycho-Pass, Ergo Proxy, Darker Than Black.
Nerden: Mariana Trench
Teşekkür: 587

Durumu: Çevrimdışı

Zerinda
Mangaka
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Tanıtım Bölümü
Alıntıyla Cevap Gönder
Teşekkür ettim Fasulye Nii-Sama. Üzgün ya da Ağlıyor
Çok duygulandım. Konusu iyi olacak inşallah. Cinayet falan, olaylar fena halde karışacak ileri ki kısımda. Kurgu cidden çok iyi bu defa. Kahkaha Atıyor





Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
12 Şub 2011 23:47
mira flower
Otaku (Level 3)
Otaku (Level 3)



Kayıt: 15 Ekm 2010
Mesajlar: 239
Teşekkür: 15

Durumu: Çevrimdışı

mira flower
Otaku (Level 3)
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Tanıtım Bölümü
Alıntıyla Cevap Gönder
çok güzel devamını bekliyorum

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
13 Şub 2011 15:01
Zerinda
Mangaka
Mangaka



Yaş: 27
Kayıt: 07 Tem 2010
Mesajlar: 1,904
Favori Anime & Manga: Psycho-Pass, Ergo Proxy, Darker Than Black.
Nerden: Mariana Trench
Teşekkür: 587

Durumu: Çevrimdışı

Zerinda
Mangaka
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Tanıtım Bölümü
Alıntıyla Cevap Gönder
Teşekkür ederim. Çok Keyifli




Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
13 Şub 2011 18:17
Zerinda
Mangaka
Mangaka



Yaş: 27
Kayıt: 07 Tem 2010
Mesajlar: 1,904
Favori Anime & Manga: Psycho-Pass, Ergo Proxy, Darker Than Black.
Nerden: Mariana Trench
Teşekkür: 587

Durumu: Çevrimdışı

Zerinda
Mangaka
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Tanıtım Bölümü
Alıntıyla Cevap Gönder
Bölüm 1

Ölüm saati: 19.35
Hayır. Uğraşıp uğraşmamak değildi mesele, sadece iç çamaşırlarımla oturuyordum ve ter basıyordu, sahiden, üç gündür ateşim yüksekti, düşecek herhalde ondan böyle. Ayrıca ne yediysem kusuyordum, gerçekten.
Ayrıca dosyayı kaybettim biliyor musun telefonda bana dert anlatan Mariah?
Ah, dürüst olmam lazım, yalan iyi değil, iki gündür tembelli yapıyorum, yıllık iznimi kullanıyorum ve Arai dirilse bile umrumda olmaz. Kızım dirilse bile –hayır bu umrumda olur işte.
-“Neden böyle yapıyorsun? Söyler misin, bunun anlamı ne? Yanında o kızla dolaşmanın sebebi ne?”
-“Ne yani, sen de Marcus ile-“
-“MARCUS BAŞKA! Muhtemelen bir kardeşim olsa Marcus kadar iyi olmazdık! Ama o kızı hiç görmedim, o kadar yakın bir arkadaşın olsa bilirdim herhalde!”
-“Son günlerde kilo mu aldın sen? Kusup duruyorsun, yine de kilo alıyorsun. Zayıf düştün üstelik, belinin ağrısından şikayet edip duruyorsun. İyi olduğuna emin misin?”
-“Evet iyiyim! Bana sanki tanıdık bir yüzmüşüm gibi değil de nişanlınmışım gibi davranırsan daha da iyi olurum!”
-“Bunaldım artık bu konuda ısrar etmenden. Ne yapalım, sarmaş dolaş mı olalım? Yoksa herkesin görebileceği yerde öpüşelim mi?! Ne istiyorsun?”
-“Biliyor musun, bir dakika önceyi saymazsak haftalardır hayatımda neler olduğunu sormadın bile! Oysa ben gömleğini ne zaman değiştirdiğini bile biliyorum! Bizim birbirimiz için önemli olmamız gerekmiyor mu?! Umrunda bile değilim, haksız mıyım?” Başından beri biliyordum iyi bir baba olamayacağını. Hiç söylemedim o yüzden. İçten içe vicdanım sızlasa da, biliyordum onunla anlaşamayacağımızı aslında. Sadece o sese kulak veremeyecek kadar ödlektim. Aptaldım. Aşıktım.

Geçmişi düşünmenin anlamı yoktu. Kavgalar edilip bitmiş, onun kalp atışları çoktan susmuş, damarlarındaki kanın hızı durmuş ve fırtına aylar önce dinmişti. Ancak geçen haftaki cinayetle, tekrar fırtınayı oluşturacak yelin beynimin sokaklarını süpürdüğünü hissedebiliyordum. Ağlamamam gerekiyordu sözde, ben de ne gerekiyorsa onu yapıyordum zaten. Sadece Arai’nin öldürülmeyi hak edecek ne yaptığını merak ediyordum. Mümkündü elbet, herkes hata yapardı. Ancak basit bir hata olayı ölüme götürebilir miydi? “Basit olduğunu nereden biliyorsun, sersem şey?” diye düşünmeden de edemedim. Davayı zorla kabul etmeme rağmen, olayların altında karmaşık bir şeyler yattığını sezinliyordum. Hafif bir iç çekerek özür diledim:
-“Hayır Mariah, gerçekten, sanırım ateş düşürücü alacağım. Ancak gerek kalmayabilir. Evet, evet haklısın. Üzgünüm. Böyle olmadığını biliyorsun. Teşekkür ederim, gerçekten. İlgine minnettarım. Grip ha? Ama vücut ağrım yok. Yoo sanmıyorum, nezle de olamaz, nezlede ateş yoktur. Bilmem ki! Çok bunaldığımdan herhalde. Bu konuda sana katılıyorum. Uyku problemim yok, son zamanlarda hep uyudum. Tekrar üzgünüm, gerçekten. Evet. Teşekkürler.”
Son kelimem fısıltı gibi çıkmıştı ağzımdan, iyi ki sadece telefonda rol yapıyordum, kızaran kulaklarımla yalan söylemek sahiden zordu. Zorlukla merdivenleri çıkıp odama attım kendimi, 14 katlı bir binanın en üst katında ve dubleks bir dairedeydim, kendime dürüst olmalıydım ki bu kadarına gerek yoktu. Üzerime giydiğim turuncu eşofman takımı ile anında sıcaklamaya başlamıştım, belki de buz gibi bir duş almalıydım. Üstelik hava hala soğuktu, laminat parkede çıplak ayaklarımla yürürken iyi olmadığımı düşündüm. Telefon ikinci kez çaldığında, söylenerek alt kata indim, siyah renkli ahşap sehpa bordo koltuklarımın arasında duruyordu, telsiz telefonu bulunduğu yerden çekerek aldım ve tuşun hafif sesinin ardından benim sesim duyuldu telefonda:
-“Shida Rakuen, buyurun?”
-“Shida! Ah sonunda! Aylardır senden haber alamadım, ne çektiğimden haberin var mı Allah aşkına?”
Telefonda bana şiddetle çıkışan Marcus’un sesi, hafifçe gülümsememe yetmişti. Kendimi attığım tekli koltukta arkama yaslanarak gevşedim, terden ıslak koyu kumral saçlarımı koltuktan geriye sarkıtarak cevapladım:
-“Söylersen olacak, Marc.” Benim rahatlığımın bir yandan onu sakinleştirip, bir yandan deli ettiğini biliyordum.
-“Evet… Senin orada olanlardan sonra biraz küstahça olacak ama… Evlendim, Shida!” Evlenmiş. İyi. Bir dakika? NE?!
-“NE DEDİN?! HAYIR OLAMAZ!!! İddiayı kaybettim! Ah olamaz!” 100 dolarım! Olamaz! 15 yıl önceki iddiamız! Ah Allah’ım! Beynimden vurulmuşa dönmüştüm, onun evliliğinden çok bununla ilgileniyordum.
-“Eh, düğün masrafları yüzünden borçlanmıştık. İyi geldi. İstersen telefonu kapatayım, bir bardak soğuk su iç ha?” Tatlı bir kahkaha patlattı.
-“Bardak ha? Ben gidip duş almayı planlıyordum. Ancak kendime gelirim.” Sonra, şeytan beni dürttü ve telefonu suratına kapatırken şeytani kahkahamı patlattım. İyi gelmişti, birinin sesini duymak. Terlemiyordum. Üşüdüğümü fark ettim, üzerime kalın bir şeyler giyip dışarı çıksam iyi olacakı, ufak bir araştırmaya ihtiyacım vardı.
* * *
Dikkatle üzerinde “The Dreams” yazan kafeye girdim, Arai’nin sık sık burada oturup dosyalarını incelediğini biliyordum. Uzun zaman, peşinden gitmiş ve konuşmak istemiş, ancak kapıya dokunacağı sırada elimi çekerek uzaklaşmıştım buradan. Her şey kendi kendine çözülürdü nasılsa, gibi aptalca bir umutla. Bu sefer kaçmak gibi bir seçeneğim yoktu, ulaşmam gereken bir sonuç ve sebeplerim vardı. Lacivert kot pantolonum, siyah uzun, topuksuz çizmelerim, üzerindeki su yeşili uzun kollu gömleğim ve hoş desenli bembeyaz süveterimle, içeri daldım. Koyu kumral saçlarımı basit bir tokayla topuz yapmıştım ancak aradan kurtulan bir iki tutam, belki de kahküllerim, koyu kahve gözlerimin yanına dökülerek bembeyaz, duru tenimi okşuyorlardı. Aslında çoğu kişi için son derece güzel bir genç kadındım, boyuma uzun denilebilirdi, 1.74’tüm ve yeterince uzun olduğumu düşünüyordum. Yapım gereği inceydim, ancak sıska görünmüyordum, tabii Marcus beni kızdırmak için bu zaafımı çok sık kullanırdı. Tae-Kwondo’ya yıllarımı vererek siyah kuşağa ulaşmıştım, bununla gurur duyuyordum, kuvvetli olmam benim için önemliydi. Bir nevi kendimi kendime kanıtlamıştım. Koyu kumral saçlarım vardı, aslında orta kumral da olabilir, sarıya benziyordu teknik olarak. Garipti rengi biraz, sarıyla kahvenin arası, parlak, ancak biraz koyu, genel olarak bakıldığında parlak ve tatlı kumral renkte saçlarım vardı. Rengini beğeniyordum aslında, herkes kuaförde bu rengi tutturmak için aylarca çabalıyordu. Düz ve gürlerdi, yıllardır uzatıyordum, oysaki kısa saçı daha çok severdim. Omuz hizasında idealdir, benimki gibi kürek kemiklerinin altı değil! Duru ve beyaz bir tenim vardı, ergenlik dönemi dışında hiçbir sorun çıkarmamıştı bana sağ olsun, gözlerim ise koyu kahveydi, çikolata kahvesi gibi, aslında renkli gözlere çok özenirdim. Örneğin, ela ya da yeşil daha çok hoşuma gidebilirdi, lakin pek ilgilenmiyordum dış görünüşümle. Çok hafif bir çekikliği olmasına rağmen iriydi gözlerim, ve saçımın rengindeki uzun uzun kirpiklerle çerçevelenmişti. Belki siyah onları daha belirgin yapabilirdi ama dedim ya, dış görünüşümle pek ilgilenmiyorum. Şimdiye dek yaptığım en ağır makyaj uçuk pembe bir ruj sürüp, alnımın köşesindeki kırmızılığı bir kremle kapamaya çalışıp başarısız olmak olmuştu. Dikkatle gözlerimi kapadım, elimdeki dosyayı sıkı sıkı tutarken yavaşça tezgâh gibi bir köşenin olduğu yere doğru yürüdüm, ardından başımı ve omzumu dikleştirerek o köşede duran kıza hafif bir baş selamı verdim. Esmer tenli kız, siyah saçlarını bir lastikle toplamaya çalışıyordu, ela gözlerinin lens olduğu bayağı belliydi. Bana gülümsedi ve tezgaha doğru eğildi, dirseklerini dayadı, konuştuğunda dikkat ettim de, tatlı bir sesi vardı:
-“Buyurun, bir sorun mu var bayan?”
-“Hayır canım hayır… Hiçbir sorun yok.” Derin bir nefes aldım, şimdi yapacağım rol önemliydi. “Bakın, Shun Arai’yi ismen olmasa da sima olarak tanıyorsunuzdur, yanılıyor muyum? Kendisi bir avukattır. Burada çok sık otururdu, espressoyu çok sevmesine rağmen genelde içmezdi, sizden hep sade bir kahve istediğine dair her iddiasına girerim.” Hafif iç çektim ve ciddi bir şekilde başımı iki yana salladım, yüzüme hafif bir hüzün katmaya çalışıyordum.
Kız da bana ela –ah şu lensler- gözleriyle baktı, sonra o da üzüntüyle onayladı beni:
-“Evet… Bay Arai, hep burada otururdu, camın önünden pek hoşlanmazdı, camı göremeyeceği ancak ışık da alabilen bir yerde otururdu. İşte şurası, onun sık sık oturduğu yer.” Parmağıyla, tezgaha en yakın olan ve tam tepesinde spot lambalardan bir kaçının bulunduğu bölgeyi gösterdi. Ahşap masanın sandalyeleri alınmış ve üzerine beyaz bir gül bırakılmıştı, gümüşi bir el yazısıyla göremediğim şeyler yazıyordu. Kız öne eğildi ve sesini alçaltarak devam etti:
-“Geçtiğimiz hafta öldü. Aslında bakarsak öldürülmüş…” Sonra yüzü hafif bir korku ifadesine büründü. “Ama hiçbir bilgim yok tabii, bu civarda normalde böyle olaylar olmaz. Son derece başarılı bir avukattı kendisi…” Çok üzgündü. Kızın benden de üzgün olduğunu düşündüm bir an. “Ona kim ne yapmak isteyebilir ki… Öyle başarılı ve kendi halinde birine… Duyduğum kadarıyla bir nişanlısı vardı, ancak sonradan ayrıldılar. Sağdan soldan işitmeler tabii. Bay Shun’un önceden burada çalışan biriyle arası çok iyiydi, beraber çalışıyorduk onunla aslında, yani Chase ile, ama Chase işten ayrıldı uzunca bir zaman evvel. Onunla konuşurken kulağıma çalınıyordu, ama hiç ağzımı açmadım, insanların özel hayatı beni alakadar etmez.” Kızın bir anda dilinin çözülüp bu kadar çok şeyi söyleyivermesi beni rahatsız etmişti, sağ gösterip sol vuracaktım:
-“Anlıyorum… Peki hayatı seni alakadar etmiyorsa, beni alakadar edeceğini nereden çıkardın? Tanımadığın bir insana zavallı bir ölünün tüm bilgilerini vermenin sebebi ne, genç bayan?”
Kızın hafifçe çekik gözleri iri iri açıldı, ani çıkışım onu çok korkutmuştu. Sesini iyice alçaltarak sordu:
-“Sen sivil polis değil misin? Günlerdir buraya uğruyor onlar. Ağzımdan laf almaya çalışıyorlar ama zaten adamı çok tanımıyorum ki, ne bilebilirim başka?” Teselli eder gibi başımla onayladım onu.
-“Hayır ben sivil polis değilim hayatım… Tüm bildiklerin bunlar mıydı?” Kız da inleyerek elini ağzına kapattı, gözlerine yaşlar dolarken beni onayladı. “Başım derde girecek, oysaki alakam yok.”
Kimsenin kızla ilgileneceğini sanmıyordum, belli ki yalnızca biraz korkmuş bir gençti. Yavaşça teşekkür ettim ve dışarı çıktım, yağmur çiselemeye başlamıştı, genzimi yakan bir kömür kokusu asılıydı havada. Şimdiye kadar elimde taşıdığım bej rengi deri montu üzerime giydim, kalın kapaklı dosyayı kolumun altına sıkıştırırken ellerimi cebime soktum, böylesi daha iyiydi. Belki de Mariah’a verdiğim sözü tutamayacağımı söylemeliydim, dürüst olmalıydım. Ya da sözümü tutarak daha da iyi bir dürüstlük örneği sergilemeliydim. Dürüstlük kimin umrunda ki?! Birazcık çana gösterecek ve işi polislere bırakacaktım. Bu tip şeyler onların işi, benim değil. Ama Mariah aptal değildi. Bu kadarını o da biliyordu, benden yardım istemesinin bir nedeni vardı. Adli tıp uzmanı olduğum ve Shun avukat olduğu için bu işlerin nasıl yürüdüğünü iyi bilirdim… Shun da öyle… Oldukça başarılı bir avukattı, demek ki başarısı yıllarla düşmemişti, kız da aynısını demişti çünkü… Başarılı bir avukata kim ne yapmak ister ki?
İşte o anda beynimde bir ışık çaktı. Pat diye duruverdim olduğum yerde, yağmur git gide hızlanıyordu ve sırılsıklam olacaktım. Kurumuş dudaklarıma tatminkar bir gülümseme yerleşti. Çok klasik değil mi? Avukat, baş belası bir davada çok başarılı olur ve diğer tarafın bu yüzden paçaları tutuşur. Adam ise tüm parasını Shun’a yatırmıştır ve davanın kaybı ya da avukatın ölümü durumunda telafi etmesi imkansızdır. Bu sayede dava kapanır ve herkes diğer tarafa bulaşılmaması gerektiğini anlar…
“Fazla klasik değil mi bu, Shida?” Ancak içimdeki ses bunu reddediyordu, kimse Shun’dan bir şey isteyemezdi, kendi halinde birinden… Dolayısıyla geçerli olabilecek tek senaryo geliyordu aklıma. Bu bir kenarda duracaktı, başka ihtimaller de vardı. Öncelikle diğer arkadaşlarımla bağlantıya geçip bir şekilde otopsi sonuçlarına ulaşmalıydım. Aslında, her zaman yaptığım gibi muntazam bir çalışma planı izlesem iyi olacaktı. Her zaman, insanların klasik deyip burun kıvırdığı şeyler daha iyidir. Heyecanla eve daldığımda, gardrobumdan siyah bir eşofman altı ve parlak mavi bir hırka aldım, saçımı arkadan tek bir örgü yaparak üzerimi değiştirdim. En sonunda değişimimi tamamladığımda dudaklarımdaki parlatıcı çıkardığım süveterim yakasına bulaşmıştı, şimdi altımda siyah bir eşofman, üzerimde önü açık parlak mavi hırka vardı, bluz falan giymemiştim, likralı atletim yeterliydi. Zaten evim çok güzel ısınıyordu, halimden memnundum. Çalışma odam –evet, söyleyişi sahiden havalı, yani, çalışma odası, tüm odaları doldurdum yetmedi bak bir de çalışmak için ayrı oda yaptım der gibi bir hali var- bu iş için idealdi. Burada yaptığım düzenlemeyi seviyordum, duvara gömülü ve gömülü olduğu duvarın tamamını kaplayan son derece derin ve kapsamlı bir kitaplığım vardı –elbette boş odalardan birinde bu kitaplıklardan tam 4 tane, ayrıca odanın ortasında da bir iki tane bulunuyordu, itiraf ediyorum bir kitap manyığıyım- ayrıyetten bir tane çalışma masası dışında masalar dolu değildi, satranç tahtası falan da yoktu. Satrançta berbattım, oynamaktan da nefret ediyordum. Genellikle bej, kahve ve krem renklerinin hakim olduğu bir odaydı. Ortada, krem rengi kocaman puf yastıklar ve bir de sert bir tahta tepsi vardı. O yastıklara kurulup gevşediğimde tepsiyi kucağıma aldım, not defterimi üzerine yerleştirerek klasik bir sıralama yapmaya koyuldum.
1. Shun’un en sık uğradığı mekanların sahipleriyle konuşulacak.
2. İş yerindeki arkadaşlarıyla konuşulacak.
3. Uğraştığı davalara bakılacak.
4. Adli Tıp raporu ele geçirilecek.
5. Polisin ne yaptığı ve ne aşamada olduğu mutlaka keşfedilecek.

Evet, yazması çok kolaydı ve kulağa iyi bir plan gibi geliyordu. Şimdi, sorunun zor kısmı geliyordu: Nasıl yapacaktım ben bunları?


Ta-da-daam yeni bölüm işte. Çok Keyifli




Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
16 Şub 2011 19:42, Değiştirme: 16 Şub 2011 19:52 (Toplamda 1 kere)
Remilia Scarlet
Yasaklı Üye



Yaş: 26
Kayıt: 12 Hzr 2010
Mesajlar: 318
Favori Anime & Manga: Suzumiya Haruhi no Yuutsu,Katekyo Hitman Reborn!,CardCaptor Sakura,Lucky Star,Fullmetal Alchemist,Death Note,Bleach,Kuroshitsuji,Ouran High School Host Club,Junjou Romantica,Oreİmo
Teşekkür: 31

Durumu: Çevrimdışı

Remilia Scarlet
Yasaklı Üye
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Bölüm 1: (16.02.2011)
Alıntıyla Cevap Gönder
İREEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEM!SÜPERSİN!ÜBERSİN!YAZYAZYAZDEVAAAM!





Jedward candır.<3
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Anime Listesi  
16 Şub 2011 19:50
Balera Silence
Mangaka
Mangaka



Yaş: 28
Kayıt: 11 Ağu 2010
Mesajlar: 878
Favori Anime & Manga: elfen lied - soul eater - death note - code geass - bleach - FMA - katekyo hitman reborn - durarara!!!...
Teşekkür: 387

Durumu: Çevrimdışı

Balera Silence
Mangaka
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Bölüm 1: (16.02.2011)
Alıntıyla Cevap Gönder
oha! süpeeeer! zerinda sen gerçekten çok iyi yazıyorsun...
bu kez merak ettim devamını ancak lütfen yine iki bölüm atıp kaçma lütfen... Üzgün ya da Ağlıyor
keşke bende böyle iyi yazabilsem çünkü benimkiler çok sersemce!!!
Üzgün ya da Ağlıyor Üzgün ya da Ağlıyor Üzgün ya da Ağlıyor
bir de yaşında küçük ya benden, insan nasıl da özeniyor....
her neyse çok bekletme olur? polisiyeye bayılırımmmmm Hayranlık Besliyor Hayranlık Besliyor Dil Çıkartıyor

Spoiler:


Gidiyorum. Uzun bir süre de dönmeyeceğim. Umarım özlemezsiniz. Fic ve art sayfalarımı da sildiriyorum. Ha bi de sere umarım bunu görürsün, zira gitsem de resmimi yarışmaya dahil etmeni istiyorum. Hatıra olsun.
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder MSN Messenger  
18 Şub 2011 13:11
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Zerinda

Zerinda
Mangaka
Mangaka



Yaş: 27
Kayıt: 07 Tem 2010
Mesajlar: 1,904
Favori Anime & Manga: Psycho-Pass, Ergo Proxy, Darker Than Black.
Nerden: Mariana Trench
Teşekkür: 587

Durumu: Çevrimdışı

Zerinda
Mangaka
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Bölüm 1: (16.02.2011)
Alıntıyla Cevap Gönder
Bir nevi öyle olacak, çok sinir bozucu bir son olacak, bu sefer atıp kaçmıycam Tekdüze'de kurgum tıkanmıştı ondan bıraktım.
Bu sefer sonuna kadar kurguladım. Kahkaha Atıyor
Teşekkür ederim yorumun bana yazma isteği kazandırdı, e yazmaya devam o halde. Kayan Gözler





Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
18 Şub 2011 20:41
Remilia Scarlet
Yasaklı Üye



Yaş: 26
Kayıt: 12 Hzr 2010
Mesajlar: 318
Favori Anime & Manga: Suzumiya Haruhi no Yuutsu,Katekyo Hitman Reborn!,CardCaptor Sakura,Lucky Star,Fullmetal Alchemist,Death Note,Bleach,Kuroshitsuji,Ouran High School Host Club,Junjou Romantica,Oreİmo
Teşekkür: 31

Durumu: Çevrimdışı

Remilia Scarlet
Yasaklı Üye
Örümcek Ağı - Bölüm 2: (17.04.2011) Konu: Yanıt: Örümcek Ağı - Bölüm 1: (16.02.2011)
Alıntıyla Cevap Gönder
Gıhıhı...O son kesin şok edecek herkesi İrem benden söylemesi...





Jedward candır.<3
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Anime Listesi  
18 Şub 2011 22:07
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: 1, 2, 3, 4, Sonraki
1. sayfa (Toplam 4 sayfa) [ 35 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız