(serena) bir fen lisesi öyküsü(21. bölüm)--YENİ-- Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 9, 10, 11, 12, 13, Sonraki |
Yazar
Mesaj
ahhh ...
Neden bööle ;
çok kısa olmuş ....
ooo >_< bu olmadı serana'cım , bebişim ...
merak ettiğim bi sürü şey varrr ....
en kısa zamanda yeni bölüm lütfeennn...
not: Enesle igili bişileride merak ediyorum bu arada.Onuda bı aralara derelere sıkıştırırsan...
Neden bööle ;
çok kısa olmuş ....
ooo >_< bu olmadı serana'cım , bebişim ...
merak ettiğim bi sürü şey varrr ....
en kısa zamanda yeni bölüm lütfeennn...
not: Enesle igili bişileride merak ediyorum bu arada.Onuda bı aralara derelere sıkıştırırsan...
Nemesis Divinaya sonsuz tesekkürlerimi sunarım ....cici kyo'm seviyorum seni...
_______________________
o kadar da kısa değil bence. çok güzel bölümdü ama =)) cidden ya biraz (!) geniş bi aileler xD ama yiğit sanki ailesiyle pek iletişim kuramıyo gibi. yani, "İstesek..." filan dedi ya, üzgün gibime geldi... Bilemiyorum belki bana öle gelmiştir... Neyse, yeni bölümü bekliyorumm =)) =)) ((yarın SBS var ve ben burdayım :S xD))
Eveet, sınav arifesi kısacık bir bölüm yazabildim. Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum!
BÖLÜM ((18))
Sevde yavaşça Enes’e yaklaştı.
“Iyy, ne iğrenç.”
“Neden?” diye fısıldadı Enes etrafı rahatsız etmemek için.”
“Şunlara baksana, ne sakat bir aşk.”
“Olsun, seviyorlar işte sonuçta. “
“Ne sevgi ama! Sanki böyle bir şey varmış gibi…”
“Yok mu?”
“Benim için yok.”
“Neden? Anlaşılan biri seni fena oynatmış.”
“Hayır, onunla alakası yok. Sadece saçma geliyor bana. Kim bir başkası için her şeyden vazgeçer ki? Herkes ben yaparım diyor ama öyle bir an geldiğinde hepsini görüyoruz.”
“Evet, o kısmında haklısın.”
“Bence insanlar ihtiyaçlarına meşru bir sebep bulmak için aşkı uydurmuş. Bir erkek bi kıza takıyo kafayı mesela.İlla yapacak yani aklına koyduğunu. Ama doğrudan yapsa hayvan muamelesi görecek. O da aşkın arkasına sığınıyor işte. Ne de olsa aşkın gözü kör ya, oldu bittiye getirebilir sonuçta.”
“Güzel yaklaşım..” diye sırıttı Enes. “Ben bu aşkı sevdim…”
“Bence sen arkasına saklandığın şeyi sevdin.” Diye cevap verdi Sevde.
“Sevilmeyecek gibi mi” derken dudaklarını Sevde’nin saçları arasında gezindirdi Enes.
Sevde gözlerini kapattı. Enes’in dudakları saçlarını aralayıp kulağına ulaştı. Dişlerini hafifçe sürtünce Sevde kafasını çekip Enes’e baktı ve:
“Benimleyken hiçbir şeyin ardına saklanmana gerek yok.” Dedi. “Ve herhangi birinden korkarak uzak kalmana da…” diye eklerken parmaklarıyla Enes’in ensesini kavradı ve O’nu kendine çekti. Enes, Sevde’nin öpücüğüne tereddütsüz karşılık verdi. Onu bunu karıştırmanın ne anlamı vardı ki? İşte, gerçek mutluluk buradaydı…
**
Alev ve Yiğit yorgun bir halde arabadan indiler.
“Harikaydı” dedi Alev. “ Ama bayılmak üzereyim.” Diye de ekledi yalpalayarak.
Yiğit hemen O’nu belinden yakaladı ve:
“Merak etme ben hala ayakta durabiliyorum.” Diye gülümsedi. Ardından kızlar yatakhanesinin kapısına kadar Alev’e eşlik etti. Alev:
“Her şey için teşekkür ederim. Gerçekten, hayatımda hiç bu kadar eğlenmemiştim.” Dedi memnuniyetle.
“Umarım bundan çok daha güzel günlerimiz olur” diye fısıldarken,Alev’in narin yanağına yumuşak bir öpücük kondurdu Yiğit.
Alev her zamankinden çok daha fazla kızardı. Kulaklarının uçları kış günlerinde burnunun aldığı renge bürünmüştü. Tek fark o zamanki soğuktandı, şimdiki ise utançtan!
Derin bir nefes alıp pansiyon kapısından içeri girdi. Yan sınıftaki Şeyda koridorda O’nu görür görmez bağırmaya başladı:
“Hey millet! Alev geldi!”
Bir anda kapılardan koridora kızlar yığılmaya başladı. Çoğu Alev’den çok getirdiklerinin derdine düşmüştü. Belki de Yiğit’in zevkini merak ediyorlardı, kim bilir.
Odasına girdikten sonra Alev sanki aslanlara yem atar gibi torbaları onlara verdi. Çığlıklar içinde kıyafetlere bakmaya başladılar. Alev’in aklı ise bunlarla oyalanamayacak kadar meşguldü. Karmakarışık ve hayretler içinde…
BÖLÜM ((18))
Sevde yavaşça Enes’e yaklaştı.
“Iyy, ne iğrenç.”
“Neden?” diye fısıldadı Enes etrafı rahatsız etmemek için.”
“Şunlara baksana, ne sakat bir aşk.”
“Olsun, seviyorlar işte sonuçta. “
“Ne sevgi ama! Sanki böyle bir şey varmış gibi…”
“Yok mu?”
“Benim için yok.”
“Neden? Anlaşılan biri seni fena oynatmış.”
“Hayır, onunla alakası yok. Sadece saçma geliyor bana. Kim bir başkası için her şeyden vazgeçer ki? Herkes ben yaparım diyor ama öyle bir an geldiğinde hepsini görüyoruz.”
“Evet, o kısmında haklısın.”
“Bence insanlar ihtiyaçlarına meşru bir sebep bulmak için aşkı uydurmuş. Bir erkek bi kıza takıyo kafayı mesela.İlla yapacak yani aklına koyduğunu. Ama doğrudan yapsa hayvan muamelesi görecek. O da aşkın arkasına sığınıyor işte. Ne de olsa aşkın gözü kör ya, oldu bittiye getirebilir sonuçta.”
“Güzel yaklaşım..” diye sırıttı Enes. “Ben bu aşkı sevdim…”
“Bence sen arkasına saklandığın şeyi sevdin.” Diye cevap verdi Sevde.
“Sevilmeyecek gibi mi” derken dudaklarını Sevde’nin saçları arasında gezindirdi Enes.
Sevde gözlerini kapattı. Enes’in dudakları saçlarını aralayıp kulağına ulaştı. Dişlerini hafifçe sürtünce Sevde kafasını çekip Enes’e baktı ve:
“Benimleyken hiçbir şeyin ardına saklanmana gerek yok.” Dedi. “Ve herhangi birinden korkarak uzak kalmana da…” diye eklerken parmaklarıyla Enes’in ensesini kavradı ve O’nu kendine çekti. Enes, Sevde’nin öpücüğüne tereddütsüz karşılık verdi. Onu bunu karıştırmanın ne anlamı vardı ki? İşte, gerçek mutluluk buradaydı…
**
Alev ve Yiğit yorgun bir halde arabadan indiler.
“Harikaydı” dedi Alev. “ Ama bayılmak üzereyim.” Diye de ekledi yalpalayarak.
Yiğit hemen O’nu belinden yakaladı ve:
“Merak etme ben hala ayakta durabiliyorum.” Diye gülümsedi. Ardından kızlar yatakhanesinin kapısına kadar Alev’e eşlik etti. Alev:
“Her şey için teşekkür ederim. Gerçekten, hayatımda hiç bu kadar eğlenmemiştim.” Dedi memnuniyetle.
“Umarım bundan çok daha güzel günlerimiz olur” diye fısıldarken,Alev’in narin yanağına yumuşak bir öpücük kondurdu Yiğit.
Alev her zamankinden çok daha fazla kızardı. Kulaklarının uçları kış günlerinde burnunun aldığı renge bürünmüştü. Tek fark o zamanki soğuktandı, şimdiki ise utançtan!
Derin bir nefes alıp pansiyon kapısından içeri girdi. Yan sınıftaki Şeyda koridorda O’nu görür görmez bağırmaya başladı:
“Hey millet! Alev geldi!”
Bir anda kapılardan koridora kızlar yığılmaya başladı. Çoğu Alev’den çok getirdiklerinin derdine düşmüştü. Belki de Yiğit’in zevkini merak ediyorlardı, kim bilir.
Odasına girdikten sonra Alev sanki aslanlara yem atar gibi torbaları onlara verdi. Çığlıklar içinde kıyafetlere bakmaya başladılar. Alev’in aklı ise bunlarla oyalanamayacak kadar meşguldü. Karmakarışık ve hayretler içinde…
Enes nası böyle bişey yaptı ya.. Hayal kırıklığına uğradım şu anda 0.0
Güzel gidiyor ama keşke bölümler daha uzun olsa =) öm için teşekkürler
Bu arada lys nasıldı?
Güzel gidiyor ama keşke bölümler daha uzun olsa =) öm için teşekkürler
Bu arada lys nasıldı?
Bu Fanfic =)
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Eveettt geldi işte Yorumlarınızı bekliyom haa!
BÖLÜM 19))
“İzmir’e mi?” diye sordu Enes.
“Evet, buz pistine gideceğim” dedi Yiğit ayakkabısının bağcıklarını bağlarken. “Ve birkaç gün yokum tahmin edersin ki.”
“Ney?!” diye elinde olmadan sesini yükseltti Enes. “O niye ya?”
“Buzdan o kadar uzak kaldım ki bu bir günde atabileceğim bir şey değil artık. “
“E okul ne olacak?”
“Devamsızlığımı kullanırım.” Dedi Yiğit umursamazca. “Teyzeme de haber verdim zaten orda kalacağım.”
“Eh, tamam, sen bilirsin…”
Aslında bu Enes için hiç de fena olmayacaktı. Sonuçta Yiğit ortalarda olmayınca her konuda daha rahat olabilirdi…
Yiğit gitmeden önce Alev’e uğramak istedi ama nereye baktıysa bulamadı. Telefonu da kapalıydı. Son çare Elif’le haber gönderip yola koyuldu. Buz O’nu çağırıyordu…
**
Enes yavaş adımlarla yan sınıfa doğru yürüdü. Elleri cebinde, başı da hafiften önüne eğilmişti. Kapının eşiğine tek omzunu yaslayıp gözlerini Sevde’ye dikti. Sevde bu etkileyici bakışı biliyordu. Bu yakışıklı ve karşı konulamaz çocuğu tanıyordu. Belki biraz kötü huyları vardı ama kimin umurundaydı ki? Kendisi çok mu mükemmeldi sanki?
Fiziki açıdan ikisi de mükemmele yakın olabilirdi fakat iç dünyaları.. İkisini de tanıyan biri onlara rahatlıkla ne kadar birbirlerine benzediklerini söyleyebilirdi. Bu iki bencil insana..
Sevde sırasından kalkıp Enes’in çekim alanına daha da fazla girdi. Enes çatıya çıkan merdivenleri yavaş yavaş tırmanırken ardından O’nu takip eden Sevde, aslında içinde hissettiklerinin yürüyüşü kadar yavaş olmadığını iyi biliyordu.
İkisi de çatıya ulaştıklarında Enes küçük malzeme odasına daldığı gibi kapıyı itti ve diğer eliyle de Sevde’nin belini kavrayarak O’nu hızla kendine çekti.
Sevde bu durumdan oldukça memnundu. Karşısında duran kişinin yıllardır kandan mahrum bırakılmış bir vampirden farkı yoktu ve böyle birini avucunda tutmak çok daha kolay olur ve küçük fedakarlıklarla halledilebilirdi. Her ne kadar Enes her zaman daha da fazlasını istemeye başlamış olsa bile Sevde bunu hemen yapıp bir kenara atılmak istemiyordu. Belki bir gün. Ama bugün değildi…
Enes ise yitiğini bulmuş gibiydi. Sevde kendisiyle oynuyor dahi olsa umursadığı falan yoktu. Zaten düşünecek fazla bir şey olduğunu da sanmıyordu. En azından bir şeyden emindi şu an için; Sevde’de Elif’ten fazlası vardı…
**
Uzun saçlarının birbirine girmesine aldırmadan yatağında dönüp diğer uca yuvarlandı. Aralarında resmi bir şey olmayabilirdi pekala. Ama ikisi de birbirlerinden hoşlandıklarının farkındaydılar ve bizzat haber vermeden gitmiş olması Alev’i kızdırmadı değildi. Aslında kızacak hiçbir şey olmadığını çok iyi biliyordu ama anlaşılan O’nu bir kez daha göremediği içindi bu sıkıntı.
Her zamanki gibi kitabını alıp o malum ağaca çıktı ve kaldığı yerden okumaya devam etti. O sırada bir flaş patlamasını fark etti. Gözlerini yana kaydırdığında ise Semih’in elinde bir fotoğraf makinesi ile sırıttığını gördü. Kaşlarını çatıp;
“N’apıyosun sen?!” diye bağırdı ağaçtan inerken.
“Fark ettim ki fotoğrafını çeken erkeklerden hoşlanıyorsun. Belki ben de…”
“Kapa çeneni!” diye bağırdı Alev Semih daha cümlesini tamamlayamadan. “Öyle bir şey asla olmayacak. Sen ve ben asla öyle şeyler yaşamayacağız Semih! Sok artık şunu kafana!”
“Neden bu kadar saplantılısın ki?” diye patladı Semih.
“Saplantılı mı?”
“Evet saplantılı! Daha dün tanıdığın çocukla bugün neredeyse çıkıyorsun, halbuki beni beş yıldır tanıyorsun Alev!”
Alev sustu. Gözlerini yere devirdi. Daha sonra tekrar Semih’e baktı ve:
“Evet seni tanıyorum” dedi normal bir ses tonuyla. “O yüzden yaklaşmak istemiyorum ya zaten…” derken oradan uzaklaşıp gidiverdi. Hemen yatakhaneye koştu. Okuyacağı kitap da burnundan gelmişti gene..
Enes fark ettirmeden tanık olduğu bu olaya oldukça kızmış gibiydi. Semih ne aptal bir çocuktu. Beş metre koyulmuş bir kıza – üstelik bunu bir son sınıf yapmıştı – ne cesaretle yaklaşabiliyordu? Hele de en yakın arkadaşının hoşlandığı kıza? Kendi yaptıklarına bakılırsa Enes namus meselelerine pek de takılıyor değildi ama bu gurur meselesiydi biraz. Ya da sadece canı sıkılmıştı.
Gidip Taygun’u buldu. Böyle zamanlarda en iyisi O’ydu.
“Abi senin ellerin kaşınmıştır ya..” dedi. “Bana yardım etsene.”
“Bu sefer kim?” diye sordu Taygun ruhsuzca bakarken.
“Semih” dedi Enes. “Yine kaşındı şerefsiz.”
“O çocuk da hiç rahat durmuyo be daha geçen ay bakmıştık icabına…”
Bir saat sonra her şey bitmişti. Geride kalanlarsa Semih’in yüzünden damlayan birkaç damla kan ve bir anda katlanan bir nefret olmuştu…
***
BÖLÜM 19))
“İzmir’e mi?” diye sordu Enes.
“Evet, buz pistine gideceğim” dedi Yiğit ayakkabısının bağcıklarını bağlarken. “Ve birkaç gün yokum tahmin edersin ki.”
“Ney?!” diye elinde olmadan sesini yükseltti Enes. “O niye ya?”
“Buzdan o kadar uzak kaldım ki bu bir günde atabileceğim bir şey değil artık. “
“E okul ne olacak?”
“Devamsızlığımı kullanırım.” Dedi Yiğit umursamazca. “Teyzeme de haber verdim zaten orda kalacağım.”
“Eh, tamam, sen bilirsin…”
Aslında bu Enes için hiç de fena olmayacaktı. Sonuçta Yiğit ortalarda olmayınca her konuda daha rahat olabilirdi…
Yiğit gitmeden önce Alev’e uğramak istedi ama nereye baktıysa bulamadı. Telefonu da kapalıydı. Son çare Elif’le haber gönderip yola koyuldu. Buz O’nu çağırıyordu…
**
Enes yavaş adımlarla yan sınıfa doğru yürüdü. Elleri cebinde, başı da hafiften önüne eğilmişti. Kapının eşiğine tek omzunu yaslayıp gözlerini Sevde’ye dikti. Sevde bu etkileyici bakışı biliyordu. Bu yakışıklı ve karşı konulamaz çocuğu tanıyordu. Belki biraz kötü huyları vardı ama kimin umurundaydı ki? Kendisi çok mu mükemmeldi sanki?
Fiziki açıdan ikisi de mükemmele yakın olabilirdi fakat iç dünyaları.. İkisini de tanıyan biri onlara rahatlıkla ne kadar birbirlerine benzediklerini söyleyebilirdi. Bu iki bencil insana..
Sevde sırasından kalkıp Enes’in çekim alanına daha da fazla girdi. Enes çatıya çıkan merdivenleri yavaş yavaş tırmanırken ardından O’nu takip eden Sevde, aslında içinde hissettiklerinin yürüyüşü kadar yavaş olmadığını iyi biliyordu.
İkisi de çatıya ulaştıklarında Enes küçük malzeme odasına daldığı gibi kapıyı itti ve diğer eliyle de Sevde’nin belini kavrayarak O’nu hızla kendine çekti.
Sevde bu durumdan oldukça memnundu. Karşısında duran kişinin yıllardır kandan mahrum bırakılmış bir vampirden farkı yoktu ve böyle birini avucunda tutmak çok daha kolay olur ve küçük fedakarlıklarla halledilebilirdi. Her ne kadar Enes her zaman daha da fazlasını istemeye başlamış olsa bile Sevde bunu hemen yapıp bir kenara atılmak istemiyordu. Belki bir gün. Ama bugün değildi…
Enes ise yitiğini bulmuş gibiydi. Sevde kendisiyle oynuyor dahi olsa umursadığı falan yoktu. Zaten düşünecek fazla bir şey olduğunu da sanmıyordu. En azından bir şeyden emindi şu an için; Sevde’de Elif’ten fazlası vardı…
**
Uzun saçlarının birbirine girmesine aldırmadan yatağında dönüp diğer uca yuvarlandı. Aralarında resmi bir şey olmayabilirdi pekala. Ama ikisi de birbirlerinden hoşlandıklarının farkındaydılar ve bizzat haber vermeden gitmiş olması Alev’i kızdırmadı değildi. Aslında kızacak hiçbir şey olmadığını çok iyi biliyordu ama anlaşılan O’nu bir kez daha göremediği içindi bu sıkıntı.
Her zamanki gibi kitabını alıp o malum ağaca çıktı ve kaldığı yerden okumaya devam etti. O sırada bir flaş patlamasını fark etti. Gözlerini yana kaydırdığında ise Semih’in elinde bir fotoğraf makinesi ile sırıttığını gördü. Kaşlarını çatıp;
“N’apıyosun sen?!” diye bağırdı ağaçtan inerken.
“Fark ettim ki fotoğrafını çeken erkeklerden hoşlanıyorsun. Belki ben de…”
“Kapa çeneni!” diye bağırdı Alev Semih daha cümlesini tamamlayamadan. “Öyle bir şey asla olmayacak. Sen ve ben asla öyle şeyler yaşamayacağız Semih! Sok artık şunu kafana!”
“Neden bu kadar saplantılısın ki?” diye patladı Semih.
“Saplantılı mı?”
“Evet saplantılı! Daha dün tanıdığın çocukla bugün neredeyse çıkıyorsun, halbuki beni beş yıldır tanıyorsun Alev!”
Alev sustu. Gözlerini yere devirdi. Daha sonra tekrar Semih’e baktı ve:
“Evet seni tanıyorum” dedi normal bir ses tonuyla. “O yüzden yaklaşmak istemiyorum ya zaten…” derken oradan uzaklaşıp gidiverdi. Hemen yatakhaneye koştu. Okuyacağı kitap da burnundan gelmişti gene..
Enes fark ettirmeden tanık olduğu bu olaya oldukça kızmış gibiydi. Semih ne aptal bir çocuktu. Beş metre koyulmuş bir kıza – üstelik bunu bir son sınıf yapmıştı – ne cesaretle yaklaşabiliyordu? Hele de en yakın arkadaşının hoşlandığı kıza? Kendi yaptıklarına bakılırsa Enes namus meselelerine pek de takılıyor değildi ama bu gurur meselesiydi biraz. Ya da sadece canı sıkılmıştı.
Gidip Taygun’u buldu. Böyle zamanlarda en iyisi O’ydu.
“Abi senin ellerin kaşınmıştır ya..” dedi. “Bana yardım etsene.”
“Bu sefer kim?” diye sordu Taygun ruhsuzca bakarken.
“Semih” dedi Enes. “Yine kaşındı şerefsiz.”
“O çocuk da hiç rahat durmuyo be daha geçen ay bakmıştık icabına…”
Bir saat sonra her şey bitmişti. Geride kalanlarsa Semih’in yüzünden damlayan birkaç damla kan ve bir anda katlanan bir nefret olmuştu…
***
10. sayfa (Toplam 13 sayfa) [ 125 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |