Son Öpücük |
Yazar
Mesaj
Sana bakıyorum. Bana bakıyorsun. Beni izlemeni izlememi izlemeni izliyorum. Gözlerimi senden alamıyorum. Aynı şeyi hissettiğini biliyorum, aynı şeyi hissediyor olman gerektiğini. Dudaklarımı yarıp ilk dökülen, ilk çıkan olmak isteyen düşünceler, anılar ve duyguların düğümü nefesimi kesiyor. Sözcükler, ortaya dökülmek için yalvarıyorlar.
Göğsümde bir acı var. Betimleyemeyeceğim bir acı bu; kalbim bir şekilde kırılmış, ve parçaları etime gömülmüş gibi. Bu parçalar canımı yakıyor. Kendi içime kıvrılmak istiyorum, kalbimin içine ve hepsini kazımak, çekip çıkartmak istiyorum.
Kalbimde bir oğlan çocuğu var. Karanlıkta yapayalnız, soğuğa terk edilmiş, sevilmemiş, istenmemiş ve canı yanıyor. Kendi kollarıyla sarıp sarmalıyor bedenini, ağlaya ağlaya uyuyor.
Kalbimde bir oğlan çocuğu var.
Ve çığlık çığlıya haykırıyor.
Onu sakinleştirmek istiyorum, kollarıma almak, acısını dindirmek, geçeceğini, her şeyin düzeleceğini söylemek....
...ama gözlerimden boşalmaya çalışan yaşlar, öyle olmayacağını söylüyor. Havada asılı duran koku, aramızdaki havayı donduran buz gibi nefesin, öyle olmayacağını hatırlatıyor. Hiçbir şey düzelmeyecek. Hiçbir şey iyi olmayacak. Ben asla iyi olmayacağım. Asla o bildiğim, masum oğlan çocuğu olmayacağım. Asla eskisi gibi olmayacağım.
Asla o bildiğim, masum kız olmayacaksın. Asla eskisi gibi olmayacaksın.
Ve aşk da asla eskisi gibi olmayacak.
"Söylediğimi hatırlıyorsun... değil mi?" diye soruyorsun. Ah, neden.... neden konuşmak zorundayız? Yokluğunda huzuru bulduğumu, boşluğunda huzura erdiğimi, sessizliğinde gönül rahatlığına erdiğimi bilmiyor musun, görmüyor musun? O zaman neden.... neden hep bunu....
"Hatırlıyorum. Sen?"
"Evet."
Bu konuşmayı çoktan yapmadık mı?
"Yine de.... ya şimdi olduğum gibi... bir vampir olursam..?" alt dudağındaki o bilindik titreme, ah, acı verecek kadar aynı hala. Kan ve cesetler ve alevler ve küller ile bezeli onca yılın sonunda bile, hala orada. O ceylan bakışlı gözler, inci gibi parıldayan göz yaşları, sesindeki o küçük titreme.... hala aynı. Fakat, hayır. Asla eskisi gibi değil. Asla eskisi gibi olmayacaksın.
"O zaman... seni öldüreceğim."
"Buraya... bunu yapmak için... mi geldin..?"
"Evet."
Kelimelere gerek var mı? Hayır. Ama yine de, konuşuyoruz. Pencerenin yanında duruyorsun, bir nefes uzağımda, kıymetli Kanamen'in yasını tutar gibisin, ve ben de buradayım, kendi acımda kaybolmuş, kaynağını bulmak için gecenin köründe kendi anılarımı dolaşır vaziyette. Bir anı bozuk plak gibi dönüp duruyor, dilimin ucunda dans ediyor adeta. O geceye ait bu anının, günah çıkartan dişlerime ait anının tadı ağzımda geziniyor, bana her şeyi hatırlatıyor... hala tadabiliyorum...
...seni. Hala seni tadabiliyorum.
Siyah satene bürünüp, ilahi bir oyun alanında dans ediyordun.... evet, yarı-tatlı, yarı-acı bu tat; tamamen acı-tatlı, tuzlu su gibi.... tuzlu suda dans ediyordun. Hala o ilk anı tadabiliyorum, o karanlık geceyi....
"Kaname...." diyorsun tekrar "....öldü. Değil mi..?"
"Evet." Kalbini kırmak istemiyorum. Kırmayacağım anlamına gelmiyor. Ama nefretle yapmıyorum bunu. Senden bir şeyleri nefretle koparıp almıyorum; hayır, sevgiyle yapıyorum bunu, aşkımdan dolayı.
"O zaman... yapacak mısın?"
Evet, yapacağım. Kalbimi kırdın.
"Kalbimi kırdın, Zero..." diyorsun, "Biliyorum... böyle söylemem çok bencilce... güçlü olmalıyım, verdiğimiz sözü tutmalıyım.... ama yine de, kalbimi kırdın."
Kalbimi kırdın. Ve şimdi, kırılmışlığını hissediyorum.
Kalbimde bir oğlan çocuğu var, ve o ölüyor.
Kalbimi bir kutuya koyup gömüyorum. Toprağı elimin tersiyle düzeltiyorum, kalbimi aşkımın içine, nefretimin bağrına yerleştiriyorum. Oğlan çocuğu nefes alamıyor. Eleriyle havayı tırmalıyor, bağırıyor, çığlık atıyor, haykırıyor, çağırıyor. Mezarın ötesinden, kalbim beni çağırıyor.
Ama artık çok geç. Benim için. Senin için. Her şeyin için. Bizim için çok geç.
"Sen bir vampirsin." diyorum, "Ben bir vampir avcısıyım. Yeterince basit aslında. Ben avlarım, sen avlanırsın. Anlaşmamız böyleydi."
"Biliyorum.... ve Kaname'yi de.... öldürmenin gerektiğini biliyorum fakat yine de.... bunlar...."
Kılıcımı kaldırıyorum. Kutsanmış bir anti-vampir silahı. Bir Kanlı Gül kılıcı. Daha önce pek çok vampirin yarı-hayatını tek darbede almış, mükemmel bir silah. Kaien Cross'un kılıcından kalan parçalardan yapılmış bir silah. Mükemmel. Kabzayı avucumda hissediyorum. Aramızdaki mesafeyi aşıyorum.
Ah, okyanusları aşıp geldim, seni bulabilmek için. Sadece sana ulaşabilmek için, göz yaşı denizlerini geçtim. Sonsuzluğun diğer ucundan geldim, sadece burada olabilmek için... seninle olmak, sana yakın olmak ve.... seni öldürmek için. Yarı-hayatını sona erdirmek için, Yuuki Cross.
Sanki baş kaldırırcasına, teslim olmayı reddedercesine, ayağa kalkıyorsun. Buna katlanamıyorum. Seni görmeye katlanamıyorum!
"O zaman," diyorsun, "Hazırım, Zero. Haydi."
Gözlerini kapatıyorsun. Kollarını iki yana açıyorsun, darbeye sarılmak istercesine. Ölümüne kucak açmışçasına. Gitmeye hazırmışçasına. Benden ayrılmaya hazırmışçasına.
Kılıcımı kaldırıyorum. Kutsanmış bir anti-vampir silahı. Bir Kanlı Gül kılıcı. Mükemmel bir kılıç, Yuuki Cross'un yarı-hayatını tek darbede almaya hazır.... onunkini, ve sonra da benimkini.
İçimdeki oğlan çocuğu hala haykırıyor. Bu sefer yalvarıyor, durmam için yalvarıyor. Kendini kaybetmiçesine, çok uzak anılarımı canlandırıyor - başka bir geçmişe, başka bir bana ve başka bir sana, başka bir aşka ve başka bir geceye ait anılarımı....
"Tembellik etme!"
"Sadece vazgeçmeye çalışıyorsun!"
"Artık bunu istersin, herhalde? İyileşirken kan içmene izin vermediler, değil mi?"
Yuuki...
"Sanki içim dikizleniyormuş gibi, ve bundan nefret ediyorum!"
Yuuki....
"Zero'nun ölmesine izin veremem!"
Yuuki...
"Eğer burada olursak, kimse bizi fark etmez."
Yuuki...
"Zero, iyi misin sen?"
Ve, kılıç yere düşüyor. Ben aramızdaki son mesafeyi, soğuk geceyi parçalayıp seni bulurken, manasızca yerde takırdıyor. Sertçe, belki şoktan, belki zaman bulamadığından veya belki, eğer ümit etmeye cesaretim varsa, istediğinden dolayı, seni kendime çekiyorum. Seni kollarıma alıyorum, seni bağrıma basıyorum....
....oğlan çocuğu haykırıyor. Duyulmaya uğraşıyor, duyulmak için ölüyor.
Sessizliğimi koruyamıyorum artık.
"Üzgünüm...." diyebiliyorum, seni ilk kez şaşırtarak, "Üzgünüm. Üzgünüm. Çok üzgünüm. Çok ama çok üzgünüm."
Dudaklarımın altında saçların.... parmaklarıma dolanan teller.... omzuna dökülen göz yaşları. Benim göz yaşlarım. Makyajın akıyor....
Kokun. Kokundan anlayabiliyorum. Kanından anlayabiliyorum. Kanının akışından anlayabiliyorum.
"Zero..."
"Üzgünüm... üzgünüm..." diye zikrediyor oğlan çocuğu, "Üzgünüm... üzgünüm... üzgünüm..." oğlan çocuğu duasını okumaktan alıkoyamıyor kendini, "Üzgünüm... üzgünüm... üzgünüm..." ızdırabının ilahisini tekrar edip duruyor, "Üzgünüm... üzgünüm.... Yuuki, o kadar, o kadar...."
"Üzgün olmana gerek yok... yanlış bir şey yapmadın. N'olursun, ağlama."
Oğlan çocuğu susuyor.
"Özür dileme... yanlış bir şey yapmadın.... zararı yok."
Söylediklerim.... af mı edildi?
"Gerçekten, zararı yok..."
Ben... af mı edildim?
Kalbimde bir oğlan çocuğu var, ve o öldü.
Seni itiyorum. Olmaz. Olmaz, hayır! Bir saniye daha sana dokunursam, yapamayacağım. Bir saniye daha sana sarılabilirsem, yaşamak için sebebim kalmayacak. Ani hareketten dolayı sendeliyorsun, ve dengeni bulamayıp, ufak bir ciyaklamayla düşüyorsun. Bu hareket, bu ufak imdat viyaklaması pek çok anıyı canlandırıyor, fakat bu anıların hepsinin kalpleri kırık artık, ve hepsi kalpsiz sessizliklerinin ortasında ölü yatıyorlar. Bunca yıl boyunca, Yuuki, bunca paramparça, nefretlik yıl; sana yolumu yapabilmek için ömürler harcadım. Ve şimdi, ızdırabımızda buluşunca, bundan başka bir şey bulamıyor muyuz..? Hiçbir şeyimiz yok mu..?
Bir şey demiyorsun.
Eğilip kılıcı alıyorum.
Bir şey demiyorsun.
Kılıcı sıkıca kavrıyorum.
Bir şey demiyorsun.
Kılıcı kaldırıyorum.
Diyorsun ki....
"Seni seviyorum."
Kılıç kalbine bir ucundan girip, arkadan çıkıyor. Canın yanıyor olmalı, yere dökülen kan damlalarının saece birkaç damladan ibaret olmadığını, damladıkça hayatını alıp götürdüklerini biliyor olmalısın.... bunun son olduğunu hissediyor olmalısın. Benim sonum. Bizim sonumuz. Aşkın sonu. Senin sonun.
İstediğim her şey senin sonundaydı, Yuuki Cross.
Bir şey demiyorum. Sana bakıyorum. Bana bakıyorsun. Beni izlemeni izlememi izlemeni izliyorum.
"Seni seviyorum, Yuuki..." diyorum, akademideki günlerimden beri sakladığım Kanlı Gül tabancasını çekerken. Silahı kafama dayıyorum, senin dokunuştan çok da farklı değil, buz gibi ve bir tüy kadar hafif, ceset kadar soğuk...
"Beni..." diyorsun, "ilk.... ve son kez... öper misin..?"
"Seni seviyorum...." diye zikrediyorum, "Seni seviyorum..." aramızdaki mesafeyi son kez aşarak, eğiliyorum, "Seni seviyorum...." duamı zikretmekten kendimi alamıyorum, "Seni sevi..."
Dudaklarımız buluşuyor. Aynı rüyalarımdaki gibi... kana bulanmış, nefret dolu, sivri bir küskünlükle yüklü; dudaklarımız, bedenlerimizin savaşmak için çok yorgun olduğu muharebeyi sürdürüyor, birbirlerini eziyorlar, birbirlerini alaşağı etmeye çalışıyorlar. Aynı rüyalarımdaki gibi, aşkla ve acıyla dolu ve ızdıraplı.... ızdırapta buluşuyoruz.
Seni öpüyorum.
(NOT: Ff.net'teki halinden çevirdim. Orijinali:http://www.fanfiction.net/s/5001396/1/The-Last-Kiss)
(Umarım hoşunuza gitmiştir.)
Göğsümde bir acı var. Betimleyemeyeceğim bir acı bu; kalbim bir şekilde kırılmış, ve parçaları etime gömülmüş gibi. Bu parçalar canımı yakıyor. Kendi içime kıvrılmak istiyorum, kalbimin içine ve hepsini kazımak, çekip çıkartmak istiyorum.
Kalbimde bir oğlan çocuğu var. Karanlıkta yapayalnız, soğuğa terk edilmiş, sevilmemiş, istenmemiş ve canı yanıyor. Kendi kollarıyla sarıp sarmalıyor bedenini, ağlaya ağlaya uyuyor.
Kalbimde bir oğlan çocuğu var.
Ve çığlık çığlıya haykırıyor.
Onu sakinleştirmek istiyorum, kollarıma almak, acısını dindirmek, geçeceğini, her şeyin düzeleceğini söylemek....
...ama gözlerimden boşalmaya çalışan yaşlar, öyle olmayacağını söylüyor. Havada asılı duran koku, aramızdaki havayı donduran buz gibi nefesin, öyle olmayacağını hatırlatıyor. Hiçbir şey düzelmeyecek. Hiçbir şey iyi olmayacak. Ben asla iyi olmayacağım. Asla o bildiğim, masum oğlan çocuğu olmayacağım. Asla eskisi gibi olmayacağım.
Asla o bildiğim, masum kız olmayacaksın. Asla eskisi gibi olmayacaksın.
Ve aşk da asla eskisi gibi olmayacak.
"Söylediğimi hatırlıyorsun... değil mi?" diye soruyorsun. Ah, neden.... neden konuşmak zorundayız? Yokluğunda huzuru bulduğumu, boşluğunda huzura erdiğimi, sessizliğinde gönül rahatlığına erdiğimi bilmiyor musun, görmüyor musun? O zaman neden.... neden hep bunu....
"Hatırlıyorum. Sen?"
"Evet."
Bu konuşmayı çoktan yapmadık mı?
"Yine de.... ya şimdi olduğum gibi... bir vampir olursam..?" alt dudağındaki o bilindik titreme, ah, acı verecek kadar aynı hala. Kan ve cesetler ve alevler ve küller ile bezeli onca yılın sonunda bile, hala orada. O ceylan bakışlı gözler, inci gibi parıldayan göz yaşları, sesindeki o küçük titreme.... hala aynı. Fakat, hayır. Asla eskisi gibi değil. Asla eskisi gibi olmayacaksın.
"O zaman... seni öldüreceğim."
"Buraya... bunu yapmak için... mi geldin..?"
"Evet."
Kelimelere gerek var mı? Hayır. Ama yine de, konuşuyoruz. Pencerenin yanında duruyorsun, bir nefes uzağımda, kıymetli Kanamen'in yasını tutar gibisin, ve ben de buradayım, kendi acımda kaybolmuş, kaynağını bulmak için gecenin köründe kendi anılarımı dolaşır vaziyette. Bir anı bozuk plak gibi dönüp duruyor, dilimin ucunda dans ediyor adeta. O geceye ait bu anının, günah çıkartan dişlerime ait anının tadı ağzımda geziniyor, bana her şeyi hatırlatıyor... hala tadabiliyorum...
...seni. Hala seni tadabiliyorum.
Siyah satene bürünüp, ilahi bir oyun alanında dans ediyordun.... evet, yarı-tatlı, yarı-acı bu tat; tamamen acı-tatlı, tuzlu su gibi.... tuzlu suda dans ediyordun. Hala o ilk anı tadabiliyorum, o karanlık geceyi....
"Kaname...." diyorsun tekrar "....öldü. Değil mi..?"
"Evet." Kalbini kırmak istemiyorum. Kırmayacağım anlamına gelmiyor. Ama nefretle yapmıyorum bunu. Senden bir şeyleri nefretle koparıp almıyorum; hayır, sevgiyle yapıyorum bunu, aşkımdan dolayı.
"O zaman... yapacak mısın?"
Evet, yapacağım. Kalbimi kırdın.
"Kalbimi kırdın, Zero..." diyorsun, "Biliyorum... böyle söylemem çok bencilce... güçlü olmalıyım, verdiğimiz sözü tutmalıyım.... ama yine de, kalbimi kırdın."
Kalbimi kırdın. Ve şimdi, kırılmışlığını hissediyorum.
Kalbimde bir oğlan çocuğu var, ve o ölüyor.
Kalbimi bir kutuya koyup gömüyorum. Toprağı elimin tersiyle düzeltiyorum, kalbimi aşkımın içine, nefretimin bağrına yerleştiriyorum. Oğlan çocuğu nefes alamıyor. Eleriyle havayı tırmalıyor, bağırıyor, çığlık atıyor, haykırıyor, çağırıyor. Mezarın ötesinden, kalbim beni çağırıyor.
Ama artık çok geç. Benim için. Senin için. Her şeyin için. Bizim için çok geç.
"Sen bir vampirsin." diyorum, "Ben bir vampir avcısıyım. Yeterince basit aslında. Ben avlarım, sen avlanırsın. Anlaşmamız böyleydi."
"Biliyorum.... ve Kaname'yi de.... öldürmenin gerektiğini biliyorum fakat yine de.... bunlar...."
Kılıcımı kaldırıyorum. Kutsanmış bir anti-vampir silahı. Bir Kanlı Gül kılıcı. Daha önce pek çok vampirin yarı-hayatını tek darbede almış, mükemmel bir silah. Kaien Cross'un kılıcından kalan parçalardan yapılmış bir silah. Mükemmel. Kabzayı avucumda hissediyorum. Aramızdaki mesafeyi aşıyorum.
Ah, okyanusları aşıp geldim, seni bulabilmek için. Sadece sana ulaşabilmek için, göz yaşı denizlerini geçtim. Sonsuzluğun diğer ucundan geldim, sadece burada olabilmek için... seninle olmak, sana yakın olmak ve.... seni öldürmek için. Yarı-hayatını sona erdirmek için, Yuuki Cross.
Sanki baş kaldırırcasına, teslim olmayı reddedercesine, ayağa kalkıyorsun. Buna katlanamıyorum. Seni görmeye katlanamıyorum!
"O zaman," diyorsun, "Hazırım, Zero. Haydi."
Gözlerini kapatıyorsun. Kollarını iki yana açıyorsun, darbeye sarılmak istercesine. Ölümüne kucak açmışçasına. Gitmeye hazırmışçasına. Benden ayrılmaya hazırmışçasına.
Kılıcımı kaldırıyorum. Kutsanmış bir anti-vampir silahı. Bir Kanlı Gül kılıcı. Mükemmel bir kılıç, Yuuki Cross'un yarı-hayatını tek darbede almaya hazır.... onunkini, ve sonra da benimkini.
İçimdeki oğlan çocuğu hala haykırıyor. Bu sefer yalvarıyor, durmam için yalvarıyor. Kendini kaybetmiçesine, çok uzak anılarımı canlandırıyor - başka bir geçmişe, başka bir bana ve başka bir sana, başka bir aşka ve başka bir geceye ait anılarımı....
"Tembellik etme!"
"Sadece vazgeçmeye çalışıyorsun!"
"Artık bunu istersin, herhalde? İyileşirken kan içmene izin vermediler, değil mi?"
Yuuki...
"Sanki içim dikizleniyormuş gibi, ve bundan nefret ediyorum!"
Yuuki....
"Zero'nun ölmesine izin veremem!"
Yuuki...
"Eğer burada olursak, kimse bizi fark etmez."
Yuuki...
"Zero, iyi misin sen?"
Ve, kılıç yere düşüyor. Ben aramızdaki son mesafeyi, soğuk geceyi parçalayıp seni bulurken, manasızca yerde takırdıyor. Sertçe, belki şoktan, belki zaman bulamadığından veya belki, eğer ümit etmeye cesaretim varsa, istediğinden dolayı, seni kendime çekiyorum. Seni kollarıma alıyorum, seni bağrıma basıyorum....
....oğlan çocuğu haykırıyor. Duyulmaya uğraşıyor, duyulmak için ölüyor.
Sessizliğimi koruyamıyorum artık.
"Üzgünüm...." diyebiliyorum, seni ilk kez şaşırtarak, "Üzgünüm. Üzgünüm. Çok üzgünüm. Çok ama çok üzgünüm."
Dudaklarımın altında saçların.... parmaklarıma dolanan teller.... omzuna dökülen göz yaşları. Benim göz yaşlarım. Makyajın akıyor....
Kokun. Kokundan anlayabiliyorum. Kanından anlayabiliyorum. Kanının akışından anlayabiliyorum.
"Zero..."
"Üzgünüm... üzgünüm..." diye zikrediyor oğlan çocuğu, "Üzgünüm... üzgünüm... üzgünüm..." oğlan çocuğu duasını okumaktan alıkoyamıyor kendini, "Üzgünüm... üzgünüm... üzgünüm..." ızdırabının ilahisini tekrar edip duruyor, "Üzgünüm... üzgünüm.... Yuuki, o kadar, o kadar...."
"Üzgün olmana gerek yok... yanlış bir şey yapmadın. N'olursun, ağlama."
Oğlan çocuğu susuyor.
"Özür dileme... yanlış bir şey yapmadın.... zararı yok."
Söylediklerim.... af mı edildi?
"Gerçekten, zararı yok..."
Ben... af mı edildim?
Kalbimde bir oğlan çocuğu var, ve o öldü.
Seni itiyorum. Olmaz. Olmaz, hayır! Bir saniye daha sana dokunursam, yapamayacağım. Bir saniye daha sana sarılabilirsem, yaşamak için sebebim kalmayacak. Ani hareketten dolayı sendeliyorsun, ve dengeni bulamayıp, ufak bir ciyaklamayla düşüyorsun. Bu hareket, bu ufak imdat viyaklaması pek çok anıyı canlandırıyor, fakat bu anıların hepsinin kalpleri kırık artık, ve hepsi kalpsiz sessizliklerinin ortasında ölü yatıyorlar. Bunca yıl boyunca, Yuuki, bunca paramparça, nefretlik yıl; sana yolumu yapabilmek için ömürler harcadım. Ve şimdi, ızdırabımızda buluşunca, bundan başka bir şey bulamıyor muyuz..? Hiçbir şeyimiz yok mu..?
Bir şey demiyorsun.
Eğilip kılıcı alıyorum.
Bir şey demiyorsun.
Kılıcı sıkıca kavrıyorum.
Bir şey demiyorsun.
Kılıcı kaldırıyorum.
Diyorsun ki....
"Seni seviyorum."
Kılıç kalbine bir ucundan girip, arkadan çıkıyor. Canın yanıyor olmalı, yere dökülen kan damlalarının saece birkaç damladan ibaret olmadığını, damladıkça hayatını alıp götürdüklerini biliyor olmalısın.... bunun son olduğunu hissediyor olmalısın. Benim sonum. Bizim sonumuz. Aşkın sonu. Senin sonun.
İstediğim her şey senin sonundaydı, Yuuki Cross.
Bir şey demiyorum. Sana bakıyorum. Bana bakıyorsun. Beni izlemeni izlememi izlemeni izliyorum.
"Seni seviyorum, Yuuki..." diyorum, akademideki günlerimden beri sakladığım Kanlı Gül tabancasını çekerken. Silahı kafama dayıyorum, senin dokunuştan çok da farklı değil, buz gibi ve bir tüy kadar hafif, ceset kadar soğuk...
"Beni..." diyorsun, "ilk.... ve son kez... öper misin..?"
"Seni seviyorum...." diye zikrediyorum, "Seni seviyorum..." aramızdaki mesafeyi son kez aşarak, eğiliyorum, "Seni seviyorum...." duamı zikretmekten kendimi alamıyorum, "Seni sevi..."
Dudaklarımız buluşuyor. Aynı rüyalarımdaki gibi... kana bulanmış, nefret dolu, sivri bir küskünlükle yüklü; dudaklarımız, bedenlerimizin savaşmak için çok yorgun olduğu muharebeyi sürdürüyor, birbirlerini eziyorlar, birbirlerini alaşağı etmeye çalışıyorlar. Aynı rüyalarımdaki gibi, aşkla ve acıyla dolu ve ızdıraplı.... ızdırapta buluşuyoruz.
Seni öpüyorum.
(NOT: Ff.net'teki halinden çevirdim. Orijinali:http://www.fanfiction.net/s/5001396/1/The-Last-Kiss)
(Umarım hoşunuza gitmiştir.)
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): AngelM, Luchia Nanami
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 2 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |