The Change - Bölüm 2 Part 1 Çözümler Sayfaya git: 1, 2, 3, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Bölüm 1 – Tekdüze
Uyandım. Yine. Bir güne daha uyandım. Bir kez daha… Belki bunu söylemek için çok erken, ama bıktım. Her şey aynı, her şey sabit. Her gün okula gidiyorum, her gün yine uyanıyorum, yine çalışıyorum. Her gün aynı yemekler, hiç değişik şeyler icat edilmez mi? Her gün aynı sıkıntılar. Saçmalıklar, okuldaki güzel kızların birbirinin ayağını kaydırma çabaları, erkekler hakkında dedikodular, dedikodular… İftiralar, kopyalar, çıkarcı arkadaşlıklar.
Herkesin dert yandığı sorunlar, aslında burada başlamıyor mu?
Yetişkinlerin yakındığı çıkarcı dostluklar, ağır iftiralar, fikir hırsızlıkları, iştekilerin birbirinin konumunu sarsma çabaları, hepsinin başlayıp alışkanlık olduğu bir nokta da burası değil mi aslında? Güya bizi iyi yetiştirdiklerini iddia ettikleri yer. Hani her sabah gidip, kimi zaman öğretmenler tarafından bile haksız duruma düşürülüp, bazen basit bir ödev yüzünden azar işitip, bazen basit söz yüzünden tebrik edildiğimiz yer.
-“Günaydın.”
-“Tabii, sana da… Çok aydın hem de.”
-“Kahvaltı etmeden çıkma, ben gecikiyorum, peynirleri dolaba koyuver sana zahmet bir tanesi, haydi görüşürüz!”
Sevgiyle yanağıma kondurduğu öpücük… Kısa, fındıkkabuğu rengi saçları, uzun boyu ve iri yeşil gözleriyle bir güzellik abidesi olan annem işte. Derin bir sevgi duyduğum melek. Aslında bu çok nankörce bir düşünce ama bazen onun beni öpmesinden bile sıkılıyorum. Bunaltıyor. Bu tekdüzelik beni deli ediyor. Dürüst olmak gerekirse ben de bozmak adına bir adım atmıyorum. Büyük adımlar büyük cesaret ister, yazık ki bende o kadar cesaret yok. Hayatta insanların hataları hakkında konuşup onları mükemmelleştirmeye çalışıyormuş gibi davranırız, oysa kendimizle ilgili böyle bir çabamız neden yoktur? Varsa da, neden vardır? Mükemmel olmak bize ne kazandıracak ki şu tekdüze hayatta? Kim fark edecek ki bunu? Fark ederlerse, herkes arkanızdan çamur atmak için koşmayacak mı? Hayat boyunca başarıya ulaşmanın umuduyla yaşamışken, “Çamur at izi kalsın.” düşüncesiyle yaşayanlar da oldukça başkalarının felsefeleri ve başarı hevesleri boşa çıkmayacak mı? Biz ne kadar çabalarsak çabalayalım, yeteneklerimize ve zekamızın yarattıklarına gölge düşürmek isteyenler olmayacak mı? Ben böyle bir dünyada mükemmeliği aramaya anlam veremiyorum. Ki çok klişe bir laf da olsa hiçbir şey mükemmel olamaz. Bir şey mükemmel olduğunda hayal gücün sınırlanmış, artık onunla ilgili her şey bitmiştir. Ne kadar umutsuz, üzücü ve sıkıcı bir durum.
Okulların yeniden başlaması ve her sabah geçen diyalogların yine geçmesinin ne can sıkıcı olduğunu düşünürken irkilerek uyandım.
Bu rüyayı sık sık görürdüm, geçmişimde yaşadığım şeyler rüyalarıma girerdi. Kimi zaman gelecektekiler de. Bir resim, tek bir görüntü halinde görüyordum ve bir iki hafta sonra gerçek oluyordu. Ayrıca çok sık dejavu yaşıyordum ki bu durum canımı sıkıyordu. Yatağımda dönüp en rahat olduğum şekli almaya çalıştım. Cenin pozisyonu, aslında o şekilde çok rahattım, ancak dizlerim biraz sızlıyordu. Onları bükerek zorlamanın zamanı değildi. Perdeler kapalı olduğundan oda karanlıktı, bu da içimi karartıyor ve uyumak istememe neden oluyordu. Yaz geldiğinden beri çok uyuyordum, kendimi uyumaktan alamıyordum. Belki de sıcaktandı ama kendimi sürekli yorgun ve miskin hissediyordum. Annemse kansızlıktan olduğunu düşünüyordu, ama yeterince iyi beslendiğime emindim.
Arkadaşım Esin’in sözleri kulaklarımda yankılandı:
-“Bu tekdüzeliği bozmak yine senin elinde, bunu biliyorsun. Öyleyse neden hiç uğraşmıyorsun –tembelliğinden mi? Yapma, tekdüzelik seni sadece sıkmamış. Üşengecin teki yapmış.”
Hayır aslında, bunu bana tekdüzelik yapmamıştı, ben zaten böyleydim. Birazcık üşengeç, azıcık tembel… Bu şekilde düşünmeye devam edersem iyice depresifleşecektim. Annem yeni çıkmış olmalıydı, yazın da çalışıyordu bir doktor olarak, sabah erkenden çıkıyordu evden. Saat yediyi geçiyordu öyleyse. Oysa geç yatmıştım yaz düzenime uygun bir şekilde, uykuya daldığımda saatin geceyarısını geçtiğine emindim. Normalde bu saatlerde uyanırdım hep ama miskinlik yapar, kulaklıklarımı takıp müzik dinleyerek yine uyurdum. Kahvaltıya oturmak için ablamın da uyanmasını beklerdim. Ablam çok geç uyandığı için de bilgisayarı açardım, kahvaltıdan önce hiç odamı toplamazdım. Kitap okumayı çok seven ben, nedense bu yaz hiç kitap okumamıştı doğru dürüst. İçimden gelmiyordu. Fakat son zamanlarda elime geçen bir polisiye romanına kaptırmıştım kendimi. İngilizce’den Türkçe’ye çevirisi çok iyi değildi, okurken zorluk çekiyordum. Bu yüzden o da çantamın bir köşesinde elime alacağım günü bekliyordu.
-“Bu tekdüzeliği bozmak yine senin elinde, bunu biliyorsun…” Esin’in sözleri geldi aklıma tekrar. Başımı kaldıramıyordum, üstelik gözlerimin üzeri ağrıyordu. Yumruklarımı sımsıkı gözlerime bastırarak hızla doğruldum. Yataktan aşağı atladım, o kadar ani kalmıştım ki başım korkunç bir şekilde döndü ve gözlerim karardı. Buna aldırmadan kararlı bir şekilde –kararlı olsam da sendeliyordum- banyoya yürüdüm. Bu miskinlikten kurtulmanın tek yolu kendime işkence etmekti, buz gibi suyla yüzümü yıkamaktan nefret ediyordum. Uzun ve siyah saçlarımı hiç toplamazdım, doğal olarak yüzümü yıkarken araya karışır, beni deli ederlerdi.
-“Tekdüzeliği bozmak benim elimde… Fakat tokalarım değil. Nerede bunlar?” Bu da tekdüzeliği bozmak için ilk adımımdı. Saçlarımı hızla atkuyruğu yaptım, hiç yapmadığım bir şekilde yüzümü kurutmayan sabun-jellerden biriyle yüzümü yıkadım, üstelik bir de dişlerimi fırçalayıp nemlendirici sürdüm. Gerçekten bu tüm miskinliğimi yok etmişti. Hızımı almışken başka şeyler yapmalıydım. Evet –evet bunu başarabilirdim! En azından bir gün olsun tekdüzelikten sıyrılabilirdim. Tek bir gün, çünkü bunun tekdüzeliği bozduğunu düşünerek her gün yaparsam sonunda bu da tekdüzeliğin bir parçası olurdu. İçler acısı… Tarağı temizledim, içindeki saçlardan arındırdım, bunun beni oyaladığını düşünerek diğer tüm taraklara da aynı işlemi uyguladım. Banyomuz fazla büyük değildi, arka tarafta bir duşakabin vardı. Duşakabinin yanında tuvalet, öbür duvarda da kapı, kapının yanında musluk… Elbette muslukla tuvalet arasında çamaşır makinesi, çamaşır makinesinin karşısındaki duvara da kirli çamaşırlar sepeti dayanmıştı. Sepet de kapıyla duşakabin arasındaydı. Aynanın yanında duvara montelenmiş minik bir dolap, kapının arkasında bornozlar, damlayan su sesiyle klasik bir banyomuz vardı. Aceleyle ışığı kapatıp çıktım ve odama giriş yaptım. Karanlık, rutubetli, iç karartıcı ve dağınıktı. Okul zamanında çalıştığım için odamı düzenli tutardım, dağınınıkken dikkatim de dağınık olurdu. Eğer düzenli olursa dikkatimi derse verebiliyordum. Koşa koşa perdelere asılıp yana çektim, pencereyi açtım. Odamı toplamaya üşeniyordum günlerdir, yaz geldiğinden beri dapdağınık bir şekildeydi. Ki bu da Haziran’ın sonundan yedi Ağustos’a kadar oluyordu. Hafifçe gülümsedim.
Önümdeki yirmi dakika odamı toplamakla geçmişti. Yalnız yatak ve giysiler değil, kıprıntılar çırpıntılar ufak tefek ıvır zıvırlar… Hepsini temizlemek vakit alıcı bir işti. Gülümsedim. Küçük adımlar, büyük sonuçlar… Bir sabahlığına farklı bir şey yapmıştım.
-“Eh… En azından sıkıntımız geçti.”
***Şimdi sayın sevgili okurlar ve okuyacaklar...
Aslında Türkçe konusunda çok hassasımdır ama şeytan dürtükledi ben de başlığı İngilizce yaptım... Ne hikmetse... Kıyamet yaklaştı herhalde...
Öncelikle hikayenin girişine bakmayınız bu kadar bunaltıcı olmayacaktır.
İkincisi... Bölümleri 5-7 gün aralıklarla ekleyeceğim, ama sene içinse sınavlar nedeniyle hikayeye 10 günlük bir-iki ara vermek zorunda kalırsam kusura bakmayın. Notlarımı 90'ın puanlarımı 460'ın üstünde tutmam lazım mecburen. Bu sebeple ara sıra ara vermek zorunda kalabilirim.
Onun dışında iyi okumalar diliyorum.
Bu ilk defa internette yayımladığım hikayem. Hatta ciddi yazıp roman yapmayı bile düşünüyorum mümkün olursa.
Ve sonraki bölümler bu kadar kısa olmayacak daha uzun olacaktır özen göstereceğim. İlk bölüm diye böyle.
Neyse iki okumalar tekrar.
Uyandım. Yine. Bir güne daha uyandım. Bir kez daha… Belki bunu söylemek için çok erken, ama bıktım. Her şey aynı, her şey sabit. Her gün okula gidiyorum, her gün yine uyanıyorum, yine çalışıyorum. Her gün aynı yemekler, hiç değişik şeyler icat edilmez mi? Her gün aynı sıkıntılar. Saçmalıklar, okuldaki güzel kızların birbirinin ayağını kaydırma çabaları, erkekler hakkında dedikodular, dedikodular… İftiralar, kopyalar, çıkarcı arkadaşlıklar.
Herkesin dert yandığı sorunlar, aslında burada başlamıyor mu?
Yetişkinlerin yakındığı çıkarcı dostluklar, ağır iftiralar, fikir hırsızlıkları, iştekilerin birbirinin konumunu sarsma çabaları, hepsinin başlayıp alışkanlık olduğu bir nokta da burası değil mi aslında? Güya bizi iyi yetiştirdiklerini iddia ettikleri yer. Hani her sabah gidip, kimi zaman öğretmenler tarafından bile haksız duruma düşürülüp, bazen basit bir ödev yüzünden azar işitip, bazen basit söz yüzünden tebrik edildiğimiz yer.
-“Günaydın.”
-“Tabii, sana da… Çok aydın hem de.”
-“Kahvaltı etmeden çıkma, ben gecikiyorum, peynirleri dolaba koyuver sana zahmet bir tanesi, haydi görüşürüz!”
Sevgiyle yanağıma kondurduğu öpücük… Kısa, fındıkkabuğu rengi saçları, uzun boyu ve iri yeşil gözleriyle bir güzellik abidesi olan annem işte. Derin bir sevgi duyduğum melek. Aslında bu çok nankörce bir düşünce ama bazen onun beni öpmesinden bile sıkılıyorum. Bunaltıyor. Bu tekdüzelik beni deli ediyor. Dürüst olmak gerekirse ben de bozmak adına bir adım atmıyorum. Büyük adımlar büyük cesaret ister, yazık ki bende o kadar cesaret yok. Hayatta insanların hataları hakkında konuşup onları mükemmelleştirmeye çalışıyormuş gibi davranırız, oysa kendimizle ilgili böyle bir çabamız neden yoktur? Varsa da, neden vardır? Mükemmel olmak bize ne kazandıracak ki şu tekdüze hayatta? Kim fark edecek ki bunu? Fark ederlerse, herkes arkanızdan çamur atmak için koşmayacak mı? Hayat boyunca başarıya ulaşmanın umuduyla yaşamışken, “Çamur at izi kalsın.” düşüncesiyle yaşayanlar da oldukça başkalarının felsefeleri ve başarı hevesleri boşa çıkmayacak mı? Biz ne kadar çabalarsak çabalayalım, yeteneklerimize ve zekamızın yarattıklarına gölge düşürmek isteyenler olmayacak mı? Ben böyle bir dünyada mükemmeliği aramaya anlam veremiyorum. Ki çok klişe bir laf da olsa hiçbir şey mükemmel olamaz. Bir şey mükemmel olduğunda hayal gücün sınırlanmış, artık onunla ilgili her şey bitmiştir. Ne kadar umutsuz, üzücü ve sıkıcı bir durum.
Okulların yeniden başlaması ve her sabah geçen diyalogların yine geçmesinin ne can sıkıcı olduğunu düşünürken irkilerek uyandım.
Bu rüyayı sık sık görürdüm, geçmişimde yaşadığım şeyler rüyalarıma girerdi. Kimi zaman gelecektekiler de. Bir resim, tek bir görüntü halinde görüyordum ve bir iki hafta sonra gerçek oluyordu. Ayrıca çok sık dejavu yaşıyordum ki bu durum canımı sıkıyordu. Yatağımda dönüp en rahat olduğum şekli almaya çalıştım. Cenin pozisyonu, aslında o şekilde çok rahattım, ancak dizlerim biraz sızlıyordu. Onları bükerek zorlamanın zamanı değildi. Perdeler kapalı olduğundan oda karanlıktı, bu da içimi karartıyor ve uyumak istememe neden oluyordu. Yaz geldiğinden beri çok uyuyordum, kendimi uyumaktan alamıyordum. Belki de sıcaktandı ama kendimi sürekli yorgun ve miskin hissediyordum. Annemse kansızlıktan olduğunu düşünüyordu, ama yeterince iyi beslendiğime emindim.
Arkadaşım Esin’in sözleri kulaklarımda yankılandı:
-“Bu tekdüzeliği bozmak yine senin elinde, bunu biliyorsun. Öyleyse neden hiç uğraşmıyorsun –tembelliğinden mi? Yapma, tekdüzelik seni sadece sıkmamış. Üşengecin teki yapmış.”
Hayır aslında, bunu bana tekdüzelik yapmamıştı, ben zaten böyleydim. Birazcık üşengeç, azıcık tembel… Bu şekilde düşünmeye devam edersem iyice depresifleşecektim. Annem yeni çıkmış olmalıydı, yazın da çalışıyordu bir doktor olarak, sabah erkenden çıkıyordu evden. Saat yediyi geçiyordu öyleyse. Oysa geç yatmıştım yaz düzenime uygun bir şekilde, uykuya daldığımda saatin geceyarısını geçtiğine emindim. Normalde bu saatlerde uyanırdım hep ama miskinlik yapar, kulaklıklarımı takıp müzik dinleyerek yine uyurdum. Kahvaltıya oturmak için ablamın da uyanmasını beklerdim. Ablam çok geç uyandığı için de bilgisayarı açardım, kahvaltıdan önce hiç odamı toplamazdım. Kitap okumayı çok seven ben, nedense bu yaz hiç kitap okumamıştı doğru dürüst. İçimden gelmiyordu. Fakat son zamanlarda elime geçen bir polisiye romanına kaptırmıştım kendimi. İngilizce’den Türkçe’ye çevirisi çok iyi değildi, okurken zorluk çekiyordum. Bu yüzden o da çantamın bir köşesinde elime alacağım günü bekliyordu.
-“Bu tekdüzeliği bozmak yine senin elinde, bunu biliyorsun…” Esin’in sözleri geldi aklıma tekrar. Başımı kaldıramıyordum, üstelik gözlerimin üzeri ağrıyordu. Yumruklarımı sımsıkı gözlerime bastırarak hızla doğruldum. Yataktan aşağı atladım, o kadar ani kalmıştım ki başım korkunç bir şekilde döndü ve gözlerim karardı. Buna aldırmadan kararlı bir şekilde –kararlı olsam da sendeliyordum- banyoya yürüdüm. Bu miskinlikten kurtulmanın tek yolu kendime işkence etmekti, buz gibi suyla yüzümü yıkamaktan nefret ediyordum. Uzun ve siyah saçlarımı hiç toplamazdım, doğal olarak yüzümü yıkarken araya karışır, beni deli ederlerdi.
-“Tekdüzeliği bozmak benim elimde… Fakat tokalarım değil. Nerede bunlar?” Bu da tekdüzeliği bozmak için ilk adımımdı. Saçlarımı hızla atkuyruğu yaptım, hiç yapmadığım bir şekilde yüzümü kurutmayan sabun-jellerden biriyle yüzümü yıkadım, üstelik bir de dişlerimi fırçalayıp nemlendirici sürdüm. Gerçekten bu tüm miskinliğimi yok etmişti. Hızımı almışken başka şeyler yapmalıydım. Evet –evet bunu başarabilirdim! En azından bir gün olsun tekdüzelikten sıyrılabilirdim. Tek bir gün, çünkü bunun tekdüzeliği bozduğunu düşünerek her gün yaparsam sonunda bu da tekdüzeliğin bir parçası olurdu. İçler acısı… Tarağı temizledim, içindeki saçlardan arındırdım, bunun beni oyaladığını düşünerek diğer tüm taraklara da aynı işlemi uyguladım. Banyomuz fazla büyük değildi, arka tarafta bir duşakabin vardı. Duşakabinin yanında tuvalet, öbür duvarda da kapı, kapının yanında musluk… Elbette muslukla tuvalet arasında çamaşır makinesi, çamaşır makinesinin karşısındaki duvara da kirli çamaşırlar sepeti dayanmıştı. Sepet de kapıyla duşakabin arasındaydı. Aynanın yanında duvara montelenmiş minik bir dolap, kapının arkasında bornozlar, damlayan su sesiyle klasik bir banyomuz vardı. Aceleyle ışığı kapatıp çıktım ve odama giriş yaptım. Karanlık, rutubetli, iç karartıcı ve dağınıktı. Okul zamanında çalıştığım için odamı düzenli tutardım, dağınınıkken dikkatim de dağınık olurdu. Eğer düzenli olursa dikkatimi derse verebiliyordum. Koşa koşa perdelere asılıp yana çektim, pencereyi açtım. Odamı toplamaya üşeniyordum günlerdir, yaz geldiğinden beri dapdağınık bir şekildeydi. Ki bu da Haziran’ın sonundan yedi Ağustos’a kadar oluyordu. Hafifçe gülümsedim.
Önümdeki yirmi dakika odamı toplamakla geçmişti. Yalnız yatak ve giysiler değil, kıprıntılar çırpıntılar ufak tefek ıvır zıvırlar… Hepsini temizlemek vakit alıcı bir işti. Gülümsedim. Küçük adımlar, büyük sonuçlar… Bir sabahlığına farklı bir şey yapmıştım.
-“Eh… En azından sıkıntımız geçti.”
***Şimdi sayın sevgili okurlar ve okuyacaklar...
Aslında Türkçe konusunda çok hassasımdır ama şeytan dürtükledi ben de başlığı İngilizce yaptım... Ne hikmetse... Kıyamet yaklaştı herhalde...
Öncelikle hikayenin girişine bakmayınız bu kadar bunaltıcı olmayacaktır.
İkincisi... Bölümleri 5-7 gün aralıklarla ekleyeceğim, ama sene içinse sınavlar nedeniyle hikayeye 10 günlük bir-iki ara vermek zorunda kalırsam kusura bakmayın. Notlarımı 90'ın puanlarımı 460'ın üstünde tutmam lazım mecburen. Bu sebeple ara sıra ara vermek zorunda kalabilirim.
Onun dışında iyi okumalar diliyorum.
Bu ilk defa internette yayımladığım hikayem. Hatta ciddi yazıp roman yapmayı bile düşünüyorum mümkün olursa.
Ve sonraki bölümler bu kadar kısa olmayacak daha uzun olacaktır özen göstereceğim. İlk bölüm diye böyle.
Neyse iki okumalar tekrar.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Ayy çok teşekkürler duygulandım valla...
İnşallah yakın zamanda koyacağım yeni bölümünü de.
Yorumun için çok teşekkürler. O ufak ayrıntılar bana da batıyor, aslında bana batan bir dünya şey var gözüme de, ne olduğunu tam anlayamıyorum.
İnşallah yakın zamanda koyacağım yeni bölümünü de.
Yorumun için çok teşekkürler. O ufak ayrıntılar bana da batıyor, aslında bana batan bir dünya şey var gözüme de, ne olduğunu tam anlayamıyorum.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
çok güzel yazmışsın ellerine sağlık devamını merak ettim açıkçası. ayrıca bunun konusu ne onu anlamadım pek bir olay yok
Daha ilk bölüm, orada açıkladım onun için olay yok. İlk bölümde kızı ve düşünce yapısını tanıttım.
Yorumun için teşekkürler, yeni bölüm de hayırlısıyla gelecek bir kaç güne.
//Edit: NekoCChi yeni gördüm yorumunu özür dilerim. Yorumun için sana da çok teşekkürler... Dimi aslında hepimiz düşünüyoruz bunu. Ne kadar sıkıcı. Yakın zamanda yeni bölümü eklerim. Şu an Kuchiki Byakuya karakter tanıtımı yazıyorum hırsla. Bu sebeple 3-4 güne koyacağım. Zaten normalde aralık da 5-7 gün yaz diye erken koyabiliyorum.
Yorumun için teşekkürler, yeni bölüm de hayırlısıyla gelecek bir kaç güne.
//Edit: NekoCChi yeni gördüm yorumunu özür dilerim. Yorumun için sana da çok teşekkürler... Dimi aslında hepimiz düşünüyoruz bunu. Ne kadar sıkıcı. Yakın zamanda yeni bölümü eklerim. Şu an Kuchiki Byakuya karakter tanıtımı yazıyorum hırsla. Bu sebeple 3-4 güne koyacağım. Zaten normalde aralık da 5-7 gün yaz diye erken koyabiliyorum.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Ahh kıskandım *-* On üç yaşında bu kadar güzel yazmak T_T
Ayrıca karakterin... Yani şöyle diyim, kızın bunalımları, sıkıntısı bana da bulaştı ^_^ İçim karardı. Gidip odamı toplayacam ben U_U
Ayrıca karakterin... Yani şöyle diyim, kızın bunalımları, sıkıntısı bana da bulaştı ^_^ İçim karardı. Gidip odamı toplayacam ben U_U
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Toph, Kara Kedi alemsiniz... Hiçbir karakter hayatımdan birileri değil ama o kız benim. Hem düşünce yapısı hem tembellik olarak.
Kara Kedi odan dağınık mı ki?
Toph unuttum ya hem öyle olunca seni okumaya zorlamış gibi hissediyorum.
Yorumlarınız için teşekkürler arkadaşlar.
Ya yazmayı seviyorum onun da etkisi var Kara Kedi. Ayrı bi dünya ya... Tamamen sana ait, sen Tanrı'sın orada. Sen ne diyeceksen onu yapacaklar. Ayrıca istediğin kişi olabilirsin falan... Başkasının günlüğünü onun için yazmaktan ne farkı var ki?
Kara Kedi odan dağınık mı ki?
Toph unuttum ya hem öyle olunca seni okumaya zorlamış gibi hissediyorum.
Yorumlarınız için teşekkürler arkadaşlar.
Ya yazmayı seviyorum onun da etkisi var Kara Kedi. Ayrı bi dünya ya... Tamamen sana ait, sen Tanrı'sın orada. Sen ne diyeceksen onu yapacaklar. Ayrıca istediğin kişi olabilirsin falan... Başkasının günlüğünü onun için yazmaktan ne farkı var ki?
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
hikaye yazmak gerçekten dediğin gibi güzel bir his, ki ben bi ara bleach fanfic olayına girişmiştim, kubo'nun senaryosunu azıcık değiştirmiştim tabiside ama hiç yayınlamadım O.o hazırcıyım ben okumayı seviyorum
bu arada ben bu bölüme pek bakmıyorum yeni bölüm geldiğinde ö.m atarsan sevinirim
bu arada ben bu bölüme pek bakmıyorum yeni bölüm geldiğinde ö.m atarsan sevinirim
1. sayfa (Toplam 3 sayfa) [ 27 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |