Wedjat,Eye of the Horus ~~ Tanıtım |
Yazar
Mesaj
Ya bugün şöyle bir silkindim de, salak mıyım ben ya? Son ficimin nasıl bir rezalet olduğunu görüyorum da, evet, gerçekten böyle yazmadığımı göstermem lazım. Yazılmış bir hikayeyi saçmasapan bir ağızla baştan yazmayı boşver, kendi yarattığım ve gurur duyduğum ficim ile karşınızdayım.
Ve sapasağlam bir senaryo ile karşınızdayım. Buyrun,tanıtımla girelim.
Wedjat
Çığlıklar, ağlaşmalar, bağrışmalar arasında beliren bir ışık, ve tüm küreyi sarmış olan o kara bulutun oluşması... Yıl 324, Mısır karmakarışık. Işık ve kardeşleri "bulut"u yok etmek için harekete geçiyor. Çünkü çarpışan kılıçlar, küfürler arasından çıkagelen Işık artık bir genç. Ve ırkının başlangıcıyla birlikte tüm gücüyle, gerçekten de kardeşleri ile bu işi halledebileceğine inanıyor. Horus onunla. Işık herkesi aydınlatacak! Ve o kara bulut, saklanacak yer arayacak! Wedjat! Herkes için!
"Bakmakla görmek aynı şey değildir. Ama her baktığını görebilecek bir göz elbet vardır."
Ve ilgiye göre, yayınlamaya başlayacağım.
Ve sapasağlam bir senaryo ile karşınızdayım. Buyrun,tanıtımla girelim.
Wedjat
Çığlıklar, ağlaşmalar, bağrışmalar arasında beliren bir ışık, ve tüm küreyi sarmış olan o kara bulutun oluşması... Yıl 324, Mısır karmakarışık. Işık ve kardeşleri "bulut"u yok etmek için harekete geçiyor. Çünkü çarpışan kılıçlar, küfürler arasından çıkagelen Işık artık bir genç. Ve ırkının başlangıcıyla birlikte tüm gücüyle, gerçekten de kardeşleri ile bu işi halledebileceğine inanıyor. Horus onunla. Işık herkesi aydınlatacak! Ve o kara bulut, saklanacak yer arayacak! Wedjat! Herkes için!
"Bakmakla görmek aynı şey değildir. Ama her baktığını görebilecek bir göz elbet vardır."
Ve ilgiye göre, yayınlamaya başlayacağım.
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): RPGer
Fanfic bölümünün tekrar aktifleşmesi çok hoşuma gitti. Katkıda bulunan herkese minnetlerimi sunuyorum.
Bu fiction da özellikle çok ilginç çünkü gerçekleri yansıtması açısından hepimizi aydınlatacağa benziyor
bu nasıl bir sözdür ya, söze aşık oldum yani: "Bakmakla görmek aynı şey değildir. Ama her baktığını görebilecek bir göz elbet vardır."
Bu fiction da özellikle çok ilginç çünkü gerçekleri yansıtması açısından hepimizi aydınlatacağa benziyor
bu nasıl bir sözdür ya, söze aşık oldum yani: "Bakmakla görmek aynı şey değildir. Ama her baktığını görebilecek bir göz elbet vardır."
Sana fikir olması açısından bir şeyler eklemek istedim:
Gözlerimizin saniyede aldığı veriyle o saniye içerisinde gördüklerimizi karşılaştıramayız bile, peki tüm bu veriye noluyor? tabii ki bilinçdışımıza gidiyorlar. fakat biz bilinçli olarak onların farkında değiliz. bilinçdışımız ise gereksiz bir çöp kutusu mu? yani junk dna doğru mu?
fikirler.
Gözlerimizin saniyede aldığı veriyle o saniye içerisinde gördüklerimizi karşılaştıramayız bile, peki tüm bu veriye noluyor? tabii ki bilinçdışımıza gidiyorlar. fakat biz bilinçli olarak onların farkında değiliz. bilinçdışımız ise gereksiz bir çöp kutusu mu? yani junk dna doğru mu?
fikirler.
yayınlamadan duramayacağım rpger öneri için sağol. gözden gçeiricem ^^
Buyrunuzz ~~~~
I.BÖLÜM
Yıl 304,Mısır
Etrafta kesif bir sarımsak kokusu, saçma şakalar ve gülüşmeler... Afar-el Ikueyyes insanlarla dolup taşıyordu. Açlık herkesi buraya getiriyordu. Herkes bu günün değerinin farkındaydı. Uyanık Mısırlılar bu durumdan yararlanmayı iyi bilecekti tabii. Ancak kalabalık tahammül edilemeyecek kadar rahatsız ediciydi. Nasıl dayanabildiklerine şaşıp kalınmalıydı. Bir savaşa gider gibi kızgın, istekliydiler. Herkes ağızlarını bezleriyle kapatıp kum fırtınalarının arasından fırlıyor, Afar-el Ikueyyes'te boş yer arıyordu. Gelecekle ilgili, tüm halkın haberi olması gereken bir olayın olduğu söylenip buraya çağrılsalardı, şu ankinin çeyreği kadar insan bile gelmeyecekti. Onlar maddiyata önem verirdi. Yemek, şarap, kadınlar ve benzerleri... Bir haber için onca fırtına niye çekilse idi ki? Ama bedava sarımsaklı yemekler onların milyonlarcasını buraya ayakları yerden kesilerek, hatta bir aşağı bir yukarı süzüle süzüle getirebiliyordu işte. Fark buydu. Işıkla aydınlanmış olanlar bilgiye koşardı. Bu sıradan insanlarsa bir avuç yemek için uçuyordu! Afar-el Ikueyyes çok ünlü insanların ölümlerinin hatırlatılıp yeni ölen ünlülerin ölüm tarihlerinin belirlendiği bir yerdi. Firavunlar, din adamları, mezar yapanlar, mumyalayıcılar gibi insanların ölüm törenleri ve anma etkinlikleri hep burada yapılıyordu. Bunu Güneş Takvimlerine göre yapıyorlardı. Güneş Takvimi'ni icad etmişlerdi. İlk hali de olsa gelecekte Dünya'nın en çok kullanılacak takviminin temellerini atmışlardı ancak bunun farkında değillerdi. Çizelgelerine kaydettikleri ölüm tarihleri değerli günler olarak sayılıyordu. Bu günlerde Afar-el Ikueyyes'e gelen insanlara hediyelerin, zaman zaman altınların saçıldığı oluyordu. Ve hiçbir Mısırlı bu günleri kaçırmak istemiyordu. Sonuç olarak, izdihamın sebebi buydu işte. Yemek için birbirlerinin kafasına basan insanlar, herkesin altında kalıp kana bulanan küçük çocuklar, ve hiçbir şeyi önemsemeden bir avuç sarımsak yemek için bile kontrolden çıkabilen caniler... En kötüsü de şu koku! Burunları kestirip yere fırlattırabilecek, bir de burnun üstünde onlarca defa atlattırabilecek o korkunç koku!
Yemek savaşı devam ediyordu. Mücadeleler tören başlayana kadar devam etmeliydi. Herkes yemek alabilmeliydi, çünkü bu olmasa çatışmalar çıkyordu. İnsanlar yemek almak için birbirlerini öldürmeye kadar gidebiliyorlardı. Derken Afar-el Ikueyyes'in geniş sahnesinde bir hareketlenme oldu. İnsanlar da hemen toparlanıp salonun etrafına kurulmuş sarımsak standlarını bıraktılar. Herkes sahneye çıkan adamı dinlemeliydi, çünkü Afar-el Ikueyyes'te bir konuşma yapılacaksa dinlemeyecek olanlar sarımsakları alınıp dışarı atılırdı. Üstüne üstlük bu saçma etkinliği bir seremoni olarak gören psikopat yobazlar tarafından linç edilirlerdi. Linç edilme korkusundan çok, sarımsağım elimden alınır diye tırsan insan seli bir anda sus pus oluverdi. Konuşmacı bekleniyordu. Ancak bir anda kulakları delen tiz bir ses duyuldu. Sonra merhamet dileyen bir inleme... Sahneye biri çıktı, elinde keskin ve kana bulanmış bir kılıç tutuyordu. Etrafına bakındı, insanlar o kadar korkmuştu ki seslerini çıkaramıyorlardı. Ancak ses çıkaramayan seyircilerin boğazlarından gelen korkunç hırıltılar tüm salonu doldurmuştu. Kılıçlı adamın suratında derin bir yara izi vardı. Uzun saçları ile suratının yarısını örtmüştü, bir gözü görünmüyordu. Ellerinde ve karnında kanlar vardı. Ama başkasından sıçramış olduğu belliydi. Kaslı yapısı ve dev gibi gövdesiyle bir ayı gibi duruyordu sahnenin ortasında. Biraz bakındı. Kimse konuşmuyordu, bu beklenmedik bir olaydı. Adam seyircilere baktı, dudaklarında bir tebessüm belirdi. Sonra sahneye çıkılan tarafa başını çevirdi ve "Gel!" diye bağırdı.
Sahne girişinden içeri korkunç bir kadın girdi. Beli kambur ve cüzamlıydı. Elinde bir bez parçası vardı ve narin bir şeyi tutarmış gibi iki elini de bu bez parçasının altına koymuştu. Ve tüm salonu dolduran bir bebek ağlaması duyulmaya başladı. Kadın bir anda kafasını göğe çevirdi.
"Yaşıyor! Işık geldi! Sizi aydınlatacak olan geldi! Boyun eğin!"
İnsanlar cüzamlı kadının suratından olduğu kadar sözünden de korktular. Bir süre daha kimse konuşamadı, en sonunda sakinleşebilen bir adam sahneye doğru bağırdı:
"Seni salak kadın! Sen kendini ne sanıyorsun!? Ölümlerden ölüm beğen, Firavun bunu bir şekilde duyacaktır!"
Kadın cüzamlı suratıyla adama döndü. Sinirle bakıyordu, daha da korkunç olmuştu.
"O Işık tamam mı? O sizi sınayacak, onu tatmin ederseniz sizi aydınlatacak!"
Aynı adam bu sefer aşırı hiddetle bağırdı.
"Kes! Seni hayalperest! Arkadaşlar, öldürelim şu karıyı!"
Ortam geriliyordu. Bir anda korkuyla dolmuş olan topluluk sinirle bağrışmaya ve sahneye doğru gelmeye başladı. Bu nasıl bir duygu değişimiydi şimdi?
Kadın gülümsedi, kılıçlı adama baktı.
"Khapesh, Işığa güven. Emin ol ki Horus bizi korur."
Kalabalık sahnenin kenarına kadar gelmişti. İnsanlar zayıf gördüklerinin kafasına basıp sahneye taşmaya başladı. Kadın hala gülümsüyordu. Sonra kendi kendine mırıldandı.
"Horus, gel ve bizi koru! Onlara yüceliğini göster! Onları Işığa inandır!"
Bir anda bulutsuz ve güneşli gök delirdi. Kadına doğru gelen kalabalık sahnenin göçmesine neden oldu ve insanlar birbirlerine tırmanarak kadını linç etmek için ilerlemeye devam etti. Çoğu insan altta kalmıştı, en alttakiler belki çoktan ölmüştü. Ama kimse umursamıyoru. Kadının suratındaki gülümseme daha artmış, düpedüz pis bir sırıtma halini almıştı. Sevinçle, hava atarcasına haykırdı.
"Horus sizi lanetledi! Burası öleceğiniz yerdir! Dirilince de Horus'un gazabına uğrayacaksınız! Siz Işığa ihanet ettiniz, karanlıkta boğulacaksınız! Kara Bulut sizi yutacak!"
Ve bir anda üst üste yıldırımlar sahenin tam da göçen yerine inmeye başladı. Tuhaftır ki, kadının olduğu tarafta onu koruyan manyetik bir alan varmış gibi oraya hiç elektrik akımı sarkmıyordu. Sahne bir anda yanmaya başladı. Sarımsaklar kül oluyordu! Khapesh adlı gencin, cüzamlı kadının ve Işığın gözleri parlıyordu. Kadından korkunç kahkahalar yükseliyordu. Işık daha da kuvvetli ağlamaya başladı. Horus geçrekten de onları korumuştu. Artık buradaki işleri bitmişti. Kesinlikle Firavun'un dikkatini çekeceklerdi. Kadın Khapesh'i de alıp sahneden uzaklaşmaya başladı. Onlara doğru kızarmış eller uzanıyordu, merhamet dileyen eller. Korkunç çığlıklar içinde kadın gülerek sahneden çıktı. Hemen sonrasında geri döndü. Kafasını öne doğru çıkarıp :
"Son bir kez daha bakayım, şu görüntü bana zevk veriyor!" diye mırıldandı. Khapesh'in sırtını dürtüklemesiyle kendine geldi ve neşeyle dönüp uzaklaşmaya başladı.
Esrarengiz bir şekilde yok olan Afar-el Ikueyyes, hiçbir yaşayan canlıyı da arkasında bırakmamıştı. Oradan sağ çıkan olmamıştı, en azından bu böyle biliniyordu.
Buyrunuzz ~~~~
I.BÖLÜM
Yıl 304,Mısır
Etrafta kesif bir sarımsak kokusu, saçma şakalar ve gülüşmeler... Afar-el Ikueyyes insanlarla dolup taşıyordu. Açlık herkesi buraya getiriyordu. Herkes bu günün değerinin farkındaydı. Uyanık Mısırlılar bu durumdan yararlanmayı iyi bilecekti tabii. Ancak kalabalık tahammül edilemeyecek kadar rahatsız ediciydi. Nasıl dayanabildiklerine şaşıp kalınmalıydı. Bir savaşa gider gibi kızgın, istekliydiler. Herkes ağızlarını bezleriyle kapatıp kum fırtınalarının arasından fırlıyor, Afar-el Ikueyyes'te boş yer arıyordu. Gelecekle ilgili, tüm halkın haberi olması gereken bir olayın olduğu söylenip buraya çağrılsalardı, şu ankinin çeyreği kadar insan bile gelmeyecekti. Onlar maddiyata önem verirdi. Yemek, şarap, kadınlar ve benzerleri... Bir haber için onca fırtına niye çekilse idi ki? Ama bedava sarımsaklı yemekler onların milyonlarcasını buraya ayakları yerden kesilerek, hatta bir aşağı bir yukarı süzüle süzüle getirebiliyordu işte. Fark buydu. Işıkla aydınlanmış olanlar bilgiye koşardı. Bu sıradan insanlarsa bir avuç yemek için uçuyordu! Afar-el Ikueyyes çok ünlü insanların ölümlerinin hatırlatılıp yeni ölen ünlülerin ölüm tarihlerinin belirlendiği bir yerdi. Firavunlar, din adamları, mezar yapanlar, mumyalayıcılar gibi insanların ölüm törenleri ve anma etkinlikleri hep burada yapılıyordu. Bunu Güneş Takvimlerine göre yapıyorlardı. Güneş Takvimi'ni icad etmişlerdi. İlk hali de olsa gelecekte Dünya'nın en çok kullanılacak takviminin temellerini atmışlardı ancak bunun farkında değillerdi. Çizelgelerine kaydettikleri ölüm tarihleri değerli günler olarak sayılıyordu. Bu günlerde Afar-el Ikueyyes'e gelen insanlara hediyelerin, zaman zaman altınların saçıldığı oluyordu. Ve hiçbir Mısırlı bu günleri kaçırmak istemiyordu. Sonuç olarak, izdihamın sebebi buydu işte. Yemek için birbirlerinin kafasına basan insanlar, herkesin altında kalıp kana bulanan küçük çocuklar, ve hiçbir şeyi önemsemeden bir avuç sarımsak yemek için bile kontrolden çıkabilen caniler... En kötüsü de şu koku! Burunları kestirip yere fırlattırabilecek, bir de burnun üstünde onlarca defa atlattırabilecek o korkunç koku!
Yemek savaşı devam ediyordu. Mücadeleler tören başlayana kadar devam etmeliydi. Herkes yemek alabilmeliydi, çünkü bu olmasa çatışmalar çıkyordu. İnsanlar yemek almak için birbirlerini öldürmeye kadar gidebiliyorlardı. Derken Afar-el Ikueyyes'in geniş sahnesinde bir hareketlenme oldu. İnsanlar da hemen toparlanıp salonun etrafına kurulmuş sarımsak standlarını bıraktılar. Herkes sahneye çıkan adamı dinlemeliydi, çünkü Afar-el Ikueyyes'te bir konuşma yapılacaksa dinlemeyecek olanlar sarımsakları alınıp dışarı atılırdı. Üstüne üstlük bu saçma etkinliği bir seremoni olarak gören psikopat yobazlar tarafından linç edilirlerdi. Linç edilme korkusundan çok, sarımsağım elimden alınır diye tırsan insan seli bir anda sus pus oluverdi. Konuşmacı bekleniyordu. Ancak bir anda kulakları delen tiz bir ses duyuldu. Sonra merhamet dileyen bir inleme... Sahneye biri çıktı, elinde keskin ve kana bulanmış bir kılıç tutuyordu. Etrafına bakındı, insanlar o kadar korkmuştu ki seslerini çıkaramıyorlardı. Ancak ses çıkaramayan seyircilerin boğazlarından gelen korkunç hırıltılar tüm salonu doldurmuştu. Kılıçlı adamın suratında derin bir yara izi vardı. Uzun saçları ile suratının yarısını örtmüştü, bir gözü görünmüyordu. Ellerinde ve karnında kanlar vardı. Ama başkasından sıçramış olduğu belliydi. Kaslı yapısı ve dev gibi gövdesiyle bir ayı gibi duruyordu sahnenin ortasında. Biraz bakındı. Kimse konuşmuyordu, bu beklenmedik bir olaydı. Adam seyircilere baktı, dudaklarında bir tebessüm belirdi. Sonra sahneye çıkılan tarafa başını çevirdi ve "Gel!" diye bağırdı.
Sahne girişinden içeri korkunç bir kadın girdi. Beli kambur ve cüzamlıydı. Elinde bir bez parçası vardı ve narin bir şeyi tutarmış gibi iki elini de bu bez parçasının altına koymuştu. Ve tüm salonu dolduran bir bebek ağlaması duyulmaya başladı. Kadın bir anda kafasını göğe çevirdi.
"Yaşıyor! Işık geldi! Sizi aydınlatacak olan geldi! Boyun eğin!"
İnsanlar cüzamlı kadının suratından olduğu kadar sözünden de korktular. Bir süre daha kimse konuşamadı, en sonunda sakinleşebilen bir adam sahneye doğru bağırdı:
"Seni salak kadın! Sen kendini ne sanıyorsun!? Ölümlerden ölüm beğen, Firavun bunu bir şekilde duyacaktır!"
Kadın cüzamlı suratıyla adama döndü. Sinirle bakıyordu, daha da korkunç olmuştu.
"O Işık tamam mı? O sizi sınayacak, onu tatmin ederseniz sizi aydınlatacak!"
Aynı adam bu sefer aşırı hiddetle bağırdı.
"Kes! Seni hayalperest! Arkadaşlar, öldürelim şu karıyı!"
Ortam geriliyordu. Bir anda korkuyla dolmuş olan topluluk sinirle bağrışmaya ve sahneye doğru gelmeye başladı. Bu nasıl bir duygu değişimiydi şimdi?
Kadın gülümsedi, kılıçlı adama baktı.
"Khapesh, Işığa güven. Emin ol ki Horus bizi korur."
Kalabalık sahnenin kenarına kadar gelmişti. İnsanlar zayıf gördüklerinin kafasına basıp sahneye taşmaya başladı. Kadın hala gülümsüyordu. Sonra kendi kendine mırıldandı.
"Horus, gel ve bizi koru! Onlara yüceliğini göster! Onları Işığa inandır!"
Bir anda bulutsuz ve güneşli gök delirdi. Kadına doğru gelen kalabalık sahnenin göçmesine neden oldu ve insanlar birbirlerine tırmanarak kadını linç etmek için ilerlemeye devam etti. Çoğu insan altta kalmıştı, en alttakiler belki çoktan ölmüştü. Ama kimse umursamıyoru. Kadının suratındaki gülümseme daha artmış, düpedüz pis bir sırıtma halini almıştı. Sevinçle, hava atarcasına haykırdı.
"Horus sizi lanetledi! Burası öleceğiniz yerdir! Dirilince de Horus'un gazabına uğrayacaksınız! Siz Işığa ihanet ettiniz, karanlıkta boğulacaksınız! Kara Bulut sizi yutacak!"
Ve bir anda üst üste yıldırımlar sahenin tam da göçen yerine inmeye başladı. Tuhaftır ki, kadının olduğu tarafta onu koruyan manyetik bir alan varmış gibi oraya hiç elektrik akımı sarkmıyordu. Sahne bir anda yanmaya başladı. Sarımsaklar kül oluyordu! Khapesh adlı gencin, cüzamlı kadının ve Işığın gözleri parlıyordu. Kadından korkunç kahkahalar yükseliyordu. Işık daha da kuvvetli ağlamaya başladı. Horus geçrekten de onları korumuştu. Artık buradaki işleri bitmişti. Kesinlikle Firavun'un dikkatini çekeceklerdi. Kadın Khapesh'i de alıp sahneden uzaklaşmaya başladı. Onlara doğru kızarmış eller uzanıyordu, merhamet dileyen eller. Korkunç çığlıklar içinde kadın gülerek sahneden çıktı. Hemen sonrasında geri döndü. Kafasını öne doğru çıkarıp :
"Son bir kez daha bakayım, şu görüntü bana zevk veriyor!" diye mırıldandı. Khapesh'in sırtını dürtüklemesiyle kendine geldi ve neşeyle dönüp uzaklaşmaya başladı.
Esrarengiz bir şekilde yok olan Afar-el Ikueyyes, hiçbir yaşayan canlıyı da arkasında bırakmamıştı. Oradan sağ çıkan olmamıştı, en azından bu böyle biliniyordu.
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): RPGer
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Percy
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 6 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |