Selamlar. Bu fic i 1 ay önce falan yazmış olmama rağmen bugüne kadar bekletiyordum, okul vs. bitsin de herkes foruma girme imkanı bulsun diye. Ama artık dayanamıyorum sanırım laksdmlasdf. Fic o kadar da güzel sayılmaz baştan söyleyeyim, betimlemelerden umarım sıkılmazsınız. Konusu ise(burası biraz spoiler): Ichigo'nun güçlerini kaybedip Rukai'yla ayrı kaldığı zaman içerisinde olan olaylar. Biraz uzun olabilir laksdmlkadsfmdsaf, 10 sayfa u____u Bleach'in kapanışlarından olan Mask şarkısıyla okunması önerilir. Ben onu dinlerken yazdım en azından. Ama fic in içerisinde kocaman, eğik yazılmış bir yazı da var. Onu Fade to Black'in kapanışıyla dinlemeniz daha güzel olur. Sonra Mask'a devam edersiniz lkasdmasd Buyurunuz, fic:
Spoiler:
....
Ağır adımlarla, tahta döşemeden çıkan garip gıcırtılara aldırmadan ilerliyordu. Etraf karanlık sayılırdı; gaz lambasından yayılan cılız ışık duvarlara yansıyor, huzursuzca titreyen gölgeler oluşturuyordu. Dışarıdaysa, büyük bir acelesi varmış gibi yere inen damlaların gürültüsünden başka yankılanacak bir şey yoktu. Bu dinmek bilmeyen yağmur, son birkaç haftadır Soul Socity’i sık sık ziyaret ediyordu.
Önüne aniden fırlayan sineği bıkkın bir el hareketiyle kovaladıktan sonra genç adam homurdandı. Yaz mevsimiyle ilgili sevmediği şeylerden biri olacaktı, sinekler. Kırmızı kafasını sinirle kaşıdı.
Son bir kez, iç kamaştıran bir gıcırtı daha… Ve tahmin ettiği gibi, onu her zamanki haliyle dışarıyı seyrederken bulmuştu.
Yavaşça, tek bir gürültü çıkarmamaya dikkat ederek yaklaştı; nefesini tutuyordu. Sonunda, gereken mesafeye ulaştığında bir anda bağırdı:
‘’Hey, Rukia!’’
Kız korkuyla yerinden sıçradı. Arkasındaki kişinin kim olduğunu anlayınca geriye döndü. Sinirli bir sesle:
‘’Renji, seni salak! Arkamdan böyle sessizce yaklaşma, yaklaşırsan da kulağımın dibinde bağırma!’’
Renji’nin tek kaşı havaya kalktı, dudaklarını büzerek:
‘’Ne var? Fazla bağırmış falan değildim. Asıl sen kendi iç aleminde şu sıralar fazla dolanıyorsun. Gün batımını izleyip şiir falan mı yazmayı düşünüyordun yoksa?’’
Rukia oğlanın bu saçma suçlamaları karşısında yanağını şişirdi.
‘’Neyden bahsediyorsun sen? Sadece yağmuru seyrediyordum o kadar.’’
‘’Yağmuru bu kadar sevdiğini bilmiyordum.’’
‘’Hm… Sevdiğimden değil. Sadece sıkılıyorum, o kadar.’’
Renji kahkaha attı.
‘’Ahaha! Önceden sıkıldığında şu tavşancıklarından çizmez miydin?’’
‘’…Tavşancık?’’
‘’Pöf, anlamayacaksın. Boşver.’’
Kızın yanına geçti, bakışını o mor gözlerin uzun bir müddet seyrettiği karanlık gökyüzüne çevirdi.
‘’Sıkıntın gerçekten bunu izlerken geçiyor mu?’’
Bu, gerçekten merak ettiği bir soruydu. Çünkü bu kasvetli karanlığı seyretmek bırak sıkıntıyı geçirmek, insanı kedere boğmaktan başka hiçbir şey yapamazdı. Yağmur damlalarının yere düşerken çıkardığı ses küçük iniltileri andırıyordu; hasta birinin ruhunun derinliklerinden çıkagelen inlemeler. Bütün yeryüzünde yankılanıyordu.
Kız, bu soru karşısında kaşlarını çattı. Kirpiklerinin nazikçe gölgelendirdiği menekşe gözler huzursuzca kısıldı. İçlerinde anlayamadığı bir kederi taşıyor gibiydiler. Garip bir sis çevreliyordu kederi; kendisinin derinlere girmesini engelleyen, yoğun bir sis. Rukia, saklanmaya çalışıyordu.
‘’Hmm? Güzel bence. Yağmuru seyretmeyi birçok kişi sever, ben neden sevmeyeyim?’’
‘’Sen öyle diyorsan.’’
Uzun bir müddet sessizlik oldu, her saniye Renji’yi daha da rahatsız eden yağmurun sesini saymazsak tabii. Sonunda, oğlan daha fazla dayanamadı. Kollarını kavuşturdu; dudaklarına alaycı bir tebessüm yerleştirdi. Bakışlarını hala dışarıdan çekmeyerek:
‘’Duyduğuma göre seninki de depresyona girmiş bu aralar.’’
Rukia, bu cümleye bir an tepkisiz kaldı. Uzaklara diktiği gözlerini birkaç defa kırptı. Sonunda serin bir rüzgar, omzundan aşağıya taşan kömür siyahı saçlarının arasında dolanmaya başlayınca, saçlarını geriye attı; kafasını genç adama çevirdi.
‘’Benimki?’’
‘’Anlamamazlıktan gelme, Ichigo’dan bahsediyorum.’’
Rukia, bu uzun zamandır duymadığı isim birden anılınca şaşırdı.
‘’Duyduğuma göre iyice içine kapanmış. Doğru düzgün gülümsemiyormuş. Okul dışında evden çıktığı bile olmuyormuş...’’
Rukia Renji’nin son söylediklerini duymamış gibi:
‘’Ichigo neden depresyonda olsun ki? Son görüşümde oldukça iyiydi.’’
‘’En son bir yıl önce falan gördün, ne son görüşünden bahsediyorsun?’’
‘’Aizen’i yenmiş bir insandan bahsediyoruz Renji, başına ne gelmiş olabilir ki depresyona girsin?’’
‘’Bilmem? Sen onun dostu değil misin? Benden daha iyi bilmen gerekir.’’
Rukia cevap vermedi.
Renji diyaloglarının sonlandığını anlayınca kolunun arasında sıkıştırdığı birkaç belgeyi Rukia’ya verdi, yapılması gereken işlerden bahsetti. Sonra elini kızın omzuna koyarak bir kez daha takıldı, Rukia’yı sinirlendirmenin zevkiyle ayrıldı.
Rukia, her ne kadar Renji’nin söylediklerini takmamış gibi görünse de, bu duydukları hiç hoşuna gitmemişti.
Kasvetle kavrulmaktan siyahlaşmış gökyüzüne tekrar baktı.
Yağmur yağıyordu.
Ichigo’nun yağmurdan hoşlanmadığını bilirdi.
Yağmur sesinin kulaklarında yankılanmasına aldırmadan, öyle ki başı dönmeye başlamıştı, ayağa kalktı.
Ichigo’nun her zaman yağmur altında yaşadığını bilirdi. Çaresizlik içinde orada dikiliyordu, gözlerinde o her zaman parıldayan ışık umutsuzlukla gölgelenmişti.
Kıyafetlerinin içine işleyen yağmurun altında bir müddet bekledi; damlalar teniyle temas edince ürpermişti. Sonra yürümeye başladı. Hızlı adımlarla, nereye gittiğini bilmez bir şekilde yürüyordu.
Islak, turuncu saçları yüzüne karışırken, dudaklarında titreşen huzursuz gülümsemeyi asla unutamazdı. Koca bedenini tanımlayamadığı, kasvetli hisler bir pelerin gibi örtmüştü. Oysa genç adam bırak pelerini çıkarmayı, ıslak kıyafetlerinden kurtulacak güce bile sahip değildi. Sadece bekliyordu.
Kızın saç telleri gözüne girmeye başlayınca onları arkaya itti, ama birkaç adım sonrasında yine yerlerinde durmuyorlar, görüşünü gölgelemeye başlıyorlardı. Sonunda omuzlarını pes etmişçesine düşürdü, kafasını yukarı kaldırdı.
Ona kelimeleriyle her zaman gerekli heyecanı vermeye çalışırdı. Oğlan, ışıksız dünyasında kalmaktan memnun gibi görünmeye çalışsa da Rukia’nın sözlerini duyunca her zaman dikkatini verirdi. Vücudunda anlamsız bir titreyiş olur, ağzı açılırdı. Gözlerinde bir şeyler kıpırdanırdı. Sonunda kafasını bir o yana bir bu yana çevirir, sanki içinde bulunduğu durumu yeni idrak etmiş gibi, kaçarcasına yürümeye başlardı.
Yürürdü, yürürdü, yürürdü…
Rukia yürümeyi bıraktığı vakit yağmur şiddetini azaltmış, şimdi yavaşça çiseliyordu. Kızın süt beyazı teninde ahenkle dans ediyor, kirpiklerinin arasına saklanmış şeffaf damlalar her göz kırpışında yanaklarından aşağı süzülüyordu.
Sonra adımları hızlanır, koşmaya başlardı… Bu kararlı adımlar her yere değişinde cesaretini simgeleyen bir sesle yankılanır, geldiğini duyururdu. Dudaklarında bir tebessüm de olurdu. Zoraki olmayan, gerçek bir tebessüm. Bu tebessüm, mutluluğunun simgesi olmalıydı. Evet, dünyasına güneşi kabul ettiğinin simgesi. Ve işte burada Rukia, kendisine düşen görevi yerine getirdiğini anlar, olacakları izlemek için geri çekilirdi…
Küçük bedeni anlamsızca sallanıyordu. Dudakları kıpırtısızdı. Kaşlarını çatmış, kendini tamamen yağmur sesini dinlemeye vermişti. Sonunda kendisinin bile duyamayacağı bir şekilde mırıldanarak:
‘’Demek sen de yağmur altında kaldın, ha, Ichigo?’’
___________________________________________________________________________
Karanlık bir kutu.
Siyah bir kelebek, bu zifiri ortamda bütün zarifliğiyle dans ediyor.
Karanlığın ortasında parıldıyor, özenle işlenmiş kanatlarını açarak birilerine yol göstermeye çalışıyor.
Zeminde, anlamsız ışıklar karanlıkta boğulurcasına oynaşırken, birinin ayak sesleri duyuluyor.
Huzursuz bir şekilde nefes alıyor, gözlerini kelebekten ayırmadan ilerliyor.
İlerliyor, ilerliyor, ilerliyor…
__________________________________________________________________________
Ichigo’nun gözleri uzun süredir pencerenin dışarısında dolanıyor, yağan yağmuru seyrediyordu.
Alt kattan Karin’in sinirli sesi geliyordu, babasına tekrar kızmış olmalıydı. Zavallı Yuzu’ysa ikisi arasında kalmış, olayları bir şekilde sakinleştirmeye çalışıyordu.
Dağınık masasına baktı. Ders kitapları, defterler, mangalar, birkaç CD, kalemler, buruşmuş boş kağıtlar… Düzensizce farklı yerlere yığılmıştı.
Oysa burası her zaman böyle değildi.
Masanın hemen yanında duran sandalyenin bu kadar boş olmadığı zamanları hatırlıyordu.
Kendisi yatağının üstünde kitap okurken, o, sandalyeye iyice yerleşirdi. Vücudu masaya iyice eğilmiş olurdu; omuzlarına kadar gelen siyah saçlarını bazen arkadan toplardı.
Minik elleriyle kalemi kavrar, kağıdın üzerinde hızla gezinirdi.
Dudaklarında şirin bir tebessüm olurdu, iri gözleri kağıttaki çizgilerin üstünde dans eder, bazen belli bir noktada sabit kalırdı.
Ichigo bu duraksama anlarında ona ne yaptığını sorardı.
Rukia bu soru karşısında sinirle arkaya döner, kaşlarını çatardı. Gözlerinin içinde soru işaretleri dolanırken Ichigo kendini tutamayarak gülerdi. Kız bunu görünce daha da öfkelenir, yaptığı şeyin kendisini ilgilendirmediğini söylerdi.
Sonra bir müddet dururdu.
Bakışlarını yukarı çevirir, birkaç dakika yüzünde ciddi bir ifadeyle düşünürdü. Uzun kirpikleri her göz kırpışında yanaklarını okşar, dudaklarında neyi yansıttığını anlayamadığı bir titreyiş dolanırdı.
Ichigo bu suratı seyretmeyi, belli etmese de çok severdi. Bu yüzden kızın karar verme anının tek bir saniyesini bile kaçırmadan seyreder, sabırla cevap vermesini beklerdi.
Sonunda kızın gözleri şefkatle kısılır, kadifemsi dudakları bir tebessümle kıvrılırdı. İşaret parmağını kaldırarak oğlana ‘’Biraz daha bekle!’’ anlamında sallar, sonra bunu kelimelere dökerdi:
‘’Merak etme. Bittiğinde göreceksin!’’
Kızın sesi kulaklarında yankılanırken Ichigo, huzursuzca hareketlendi. Kalbinde anlayamadığı bir heyecan, her saniye göğsünü delercesine çırpınıyordu. Yattığı yerden sinirle kalktı. Sonrasında bakışları saatle buluşunca, son birkaç saattir uyuduğunu fark etti.
Şaşırmadı, her zaman böyle olurdu. Eski zamanları düşünürken, gözleri kapanmaya başlardı.
Kendini şu son zamanlarda tek huzur kaynağı olan, tatlı uykunun kollarına atardı.
Rüyalarına, kabuslarına, geçmişten kalma birkaç anıya, bazense simsiyah bir boşluğa…
Nereye gittiğini bilmeden kendini bırakırdı.
Askılığa yarım yamalak asılmış ceketini aldı, hışımla odasından çıktı.
Merdivenlerden inerken kardeşleri ona nereye gittiğini sorarcasına baktılar, Ichigo sadece kafasını sallamakla yetindi.
Evin kapısını açtı, ayakkabılarını hızlıca ayağına geçirdi. Hiçbir gürültü çıkarmamaya dikkat ederek kapıyı yavaşça kapattı.
Eline aldığı ceket aynen evden çıktığı gibi, giyilmemiş bir şekilde aynı yerde duruyordu.
Oğlanın suratı ifadesizdi. Kafasını yere eğmiş, damlaların su birikintilerinde oluşturduğu gelgitleri seyrediyordu.
Nedendir bir süre sonra bundan vazgeçti. Islaklığına aldırmadan kaldırıma oturdu, gelip geçen insanları seyretmeye başladı.
Yağmur daha da şiddetlenmiş, Karakura’yı kedere boğmaya devam ediyordu.
Sokakta kimse yok gibiydi. Arada bir sırılsıklam olmuş, ama bundan oldukça memnun görünen, bir grup çocuk koşarak önünden geçiyor; ortamın gerginliğine aldırmadan neşeli çığlıklarıyla oyunlarına devam ediyorlardı.
Bazense gözleri, eski bir dükkanın önünde, hiç kıpırdamadan ayakta duran yaşlı adama takılıyordu. Adamın suratından ne kadar yorgun olduğu belli oluyordu. Alnındaki kırışıklıkların ağırlığı kaşlarına binmiş, kederli gözleri bu yükün altında ezilerek kısılmıştı.
Kemikli elini uzunca bir bastona dayamıştı. Diğer eli de kamburlaşmış sırtının arkasında duruyordu. O da aynen Ichigo’nun yaptığı gibi, su birikintilerini amaçsızca seyrediyordu.
Kim bilir, aklından neler geçiyordu.
Belki de o da Ichigo gibi, yağmurun dünyasına bıraktığı yoğun kasvetin içinde kavruluyordu.
Birisini kaybetmenin acısını yaşıyordu belki de, şu uzun ömründe destek alabildiği tek sığınağını kaybetmişti…
Ichigo oturduğu yerden kalktı. Pantolonu sırılsıklamdı. Sadece pantolonu da değil, ince tişörtünün altında bile yağmurun izleri vardı. Teninde bir o yana bir bu yana dolanan su damlaları…
Yine de buna aldırıyor gibi görünmüyordu; hatta farkında bile değildi. O, sadece yürüyordu. Kafasında artık kendisinin de anlayamadığı düşünceler parça parça savruluyordu. Genel olarak geçmişle alakalıydılar. Bazense günlük hayatından kesitler. İki yaşam da birbirine karışırken, bir anda aklına okul geliyordu. Ishida’yla yaptığı didişmelere takılıyordu. Sonra Inoue ikisini sakinleştirmeye çalışıyor, kontrolü kaybettiği anlarda çaresizce bağırıyordu. Bu kulak tırmalayıcı ses, Ulquiorra’nın silinirken ki görüntüsünü de beraberinde getiriyordu. İfadesiz bakan yeşil gözleri… Yaptığı savaşlar, aldığı yaralar, sevinç çığlıkları… Bazen bu çığlıklar korkuyla savrulan iniltilere dönüşüyordu. Korku dolu bakışlar, gergin bir ortam, çözüm arayışları, çaresizlik, kayıplar, Rangiku’nun mavi gözlerinden yaşlar sızıyordu. Sonra Inoue, çaresizce Ulquiorra’ya, Ichigo’nun kurbanına elini uzatıyordu. Bu iğrençliklerin arasında anlamsızca atılan cesur adımlar… Her şey kulaklarında yankılanıyordu.
Birdenbire gökyüzü genç adamı iç aleminden kurtaracak şekilde gürledi. Öfkeli sesi bütün şehirde uğuldarken, çatan şimşekler Karakura’yı bir saniyelik ışık yağmurlarına boğuyordu.
Ichigo kendisine şiddetle bağıran gökyüzüne baktı. Mavi rengini kaybetmiş, kirli bir griliğe bürünmüştü. Bulutlarsa bunu taklit etmek istercesine, dumanı andırarak gökyüzünün içinde yüzüyorlardı.
Oysa, gökyüzü her zaman böyle değildi.
‘’Ichigo, geri mi dönüyorsun?’’
‘’Evet…’’
Kız iç çekti.
‘’Beni bir kez daha kurtardın.’’
Ichigo güldü.
‘’Beni ilk olarak kurtaran sendin…’’
Rukia bunu duyunca şaşkınlıkla, suratını genç adama döndü. Oğlan, karamel gözlerini şefkatle kıstı, bakışlarını kızın heyecanla parıldayan gözlerine çekti. Konuşmaya başladı:
‘’…Hey, eğer ‘’ölüm’’ bizim için gerçekten bir son değilse, o zaman ‘’o gün’’ ilk karşılaşmamız olmayabilir. Belki de uzun zamandır birbirimize bağlanmışızdır…’’Genç adam bu kelimelerden sonra gözlerini kapattı, dudaklarında gezinen rahatlatıcı tebessüm biraz daha genişledi. ‘’Pek emin değilim ama, sanırım bir bağ bir kez bağlandı mı, sonrasında asla yok olmuyor. Yani, biz her şeyi unutsak bile, bir gün tekrar, bir şekilde bağlanacağız.’’
Dudaklarından savrulan bu duygular, yeşil çimenlerin üzerinde dalgalandı.
‘’Aynı sen ve o kardeşlerin gibi, bir gün tekrar karşılaşacağız.’’
Rukia, gülümsüyordu. Elinde tuttuğu kağıtla, kardeşlerinden kalmış tek parçayla beraber, Ichigo’ya döndü. Saçları uçsuz bucaksız gökyüzünde kayarcasına süzülüyordu. Yanaklarını ince, bembeyaz bir tül örtmüştü. Bu tülün arasından sıcacık güneş ışığı içeri sızıyor, kızın tenine yayılıyordu. Rukia ince parmaklarıyla kavradığı kağıdı biraz daha sıktı, gözlerini kapattı.
Bir müddet rüzgarın neşeli ıslığını dinledi.
Sonra, menekşe gözler yavaşça açıldı. İçlerinde hala bir şeyler kıpırdanıyor, önünde uzanan sonsuz maviliği renk renk yansıtıyorlardı.
Dudakları aralandı.
‘’…Evet.’’
‘’Görüşürüz... Artık ben eve gidiyorum, Shinigami.’’
‘’Beni ‘’Shinigami’’ diye çağırma.’’ diye azarladı Rukia, ama sesinde öfkenin en ufak bir izi görülmüyordu. Bu şefkatli ses, oğlanın kalbine akıyordu.
‘’Ben, Kuchiki Rukia.’’
Evet. Gökyüzü her zaman böyle değildi.
Dünyasının bir zamanlar tatlı gün ışığıyla aydınlandığı zamanları hatırlıyordu.
Ama şimdi, tekrar eski haline dönmüştü.
Birdenbire bu düşüncelerinden sıyrıldı, ne olduğunu anlayamadan kendini yere kapaklanmış buldu. Kafasını kaldırıma çarpmıştı. Yere sürtünen eli bir anda haşat olmuş, kanıyordu.
‘’Hey, önüne baksana! Seni lanet olası!’’
_______________________________________________________________________________
Rukia bu uzun zamandır göremediği şehrin, Karakura’nın tadını çıkarıyordu. Fakat etraf alıştığından sessizdi. Bu da kızın davranışlarına yansıyor, adımlarını ürkekleştiriyordu.
Gözleri etrafı sabırsızlıkla tarıyor; etrafta olan biten her şeye kulak kabartmış, ondan tanıdık bir işaret bekliyordu. Belki bir ses, rüzgarda uçuşan turuncu saçlar, güneş kokan teninden bir parça; herhangi bir şey…
Ichigo’yu arıyordu.
Birden ayağının altında cıvık bir şeyler hissetti. Tiksintiyle, az önce bastığı çamurlu su birikintisine baktı, yağmur…
Yağmurdan nefret ediyordu. Yere inen şeffaf damlalardan, o damlalar ki yeryüzüne inip yayılırken dünyada ki bütün mutluluğu bünyesine çekiyordu, Ichigo’nun yağmurun altında yüzünde oluşan ifadeden… Her zaman nefret etmişti. Oğlanı bu durumlarda daima uyarırdı, gerek hiç de kibar olmayan sözleriyle, gerekse yumruklarıyla. Sonunda onu içinde olduğu fırtınadan kurtarmayı her zaman, her zaman başarırdı. Başarmalıydı.
Oğlan kendisini dışarıya kapatmıştı. Rukia sessizce yanına gelip görüşünü kaplayan çirkin maskesini nazikçe çıkarır; oğlanın suratının alacağı şekli seyrederdi. Başta fazla şey değişmezdi. Oğlanın gözleri karanlığa alışmıştı, bir süre ışıkla buluşmamak için sıkıca kapanırlardı. Tenindeyse yer yer çatlaklar oluşmuştu, çatlakların ardından içindeki, kendisini yaşama bağlayan enerji sızardı…
Rukia bu soğukluk karşısında başta hayal kırıklığına uğrardı. İri gözleri hüzünle yere devrilir, dudaklarını büzerdi. Ama sonra pes etmeyi kendine yediremez, tekrar denerdi. Çatlakları nazikçe okşar, hislerinin kabul edileceğini umarak boşluğu doldurmaya çalışırdı.
Ki oğlanın dudaklarına dolanan kibar tebessümden anladığı kadarıyla, kabul edilirlerdi…
Aniden gökyüzünde kopan korkunç çığlıkla Rukia yerinde zıpladı. Fırtına yaklaşıyordu. Adımlarını hızlandırdı. Tam koşmaya başlayınca, sonunda, kulaklarında o tanıdık ses yankılandı…
‘’Ichigo…!’’
Tenini okşayan heyecana aldırmadı, sesin geldiği yöne döndü. Onu arıyordu. Onu. Gözünün önüne düşen turuncu saçlar, saçlarının arasından parlayan karamel gözler, ve sadece ona gösterdiği kibar tebessüm… Yıllardan sonra bunlar ilk defa gözünün önünden geçiyordu. Ichigo, her şeyiyle beraber karşısında tekrar dikiliyordu. Kalbini bir huzursuzluk kapladı. Bunlardan ne kadar zamandır mahrum kalmıştı?
‘’Çekil yolumuzdan velet!’’
Olduğu yerde bir süre dondu kaldı.
‘’Size soracak değilim, aptallar, başınıza bela almak istemiyorsanız çekin gidin!’’
Tombul olan çocuk kahkaha attı.
‘’Duydunuz mu çocuklar? Bela alacakmışız. K.çıma anlat, lanet olası!’’
Havaya savrulan birkaç yumruk.
Yere kapaklanan bedenlerden çıkan tok ses.
Rukia Ichigo’nun suratına baktı.
Oğlanın gözaltları siyahlaşmış, dudakları büzülmüştü. Gözleri sisliydi, içlerinde bir şey gizliyorlardı.
Omuzları düşmüş, kafasını yere eğmişti. Az önce hallettiği pisliklere değmemeye özen göstererek aralarından geçti, yoluna devam etti.
Rukia’ysa, sadece onu izliyordu.
Dudakları hafifçe aralanmış, titriyorlardı. Bir şeyler söylemek istediği belliydi, ama sesi çıkmıyordu. Kim bilir, belki de ona ulaşmayacağını bildiği için…
Gök tekrar gürledi. Ichigo’nun adımlarının sesi yağmura karışıyor, zaten kederli olan havayı iyice kasvete boğuluyordu.
Sonunda Rukia bulunduğu yeri sessizce terk etmeye karar verdi. Ama tam dünyasına geri dönmek için ilk adım atmışken, tekrar arkasına bakmaktan kendini alamadı.
Gerçekten beklediği şey bu muydu?
‘’Kahretsin…’’ diye mırıldandı.
Hiç gelmemeliydim.
Evet.
Oğlanın tekrar yağmura yakalandığını görmek için gelmemişti..
Buraya gelirken hayal ettiği şey Ichigo’nun tekrar gülümseyişini görmekti. Onu biraz izleyecek, her şeyin yolunda olduğuna emin olunca Soul Society’e geri dönecekti. Renji’ye ona söylediği yalanlar hakkında laf sokacak, sonrasında da hayatına normal bir şekilde devam edecekti.
Ama bulduğu tek şey, soğuk bir rüzgar, güneşin sıcaklığından uzak, tüylerini ürperten bir fırtınaydı.
Yağmur…
______________________________________________________________________________
Oğlanın son birkaç saattir yerde gezinen gözlerini kaldırabilen şey siyah bir kelebeğin kıpırdanışlarıydı.
Yağmur altında ilerlemeye çalışırken yalpalıyor, ama yine de yoluna devam ediyordu.
Ichigo gülümsedi, vücudunda tanıdık bir his gezinirken kelebeğe elini uzattı.
Neden bunu yaptığını bilmiyordu, sadece onu dokunmak istiyordu. Kelebekte bir şey vardı, kaybettiği bir şey.
Tekrar yakalamak zorunda olduğu, yakalayamadığı takdirde sonunun yok oluş olacağı bir şey.
Uzun parmaklarıyla siyah kanatlar arasında birkaç santimlik mesafe kalmıştı.
Oğlanın gözleri heyecanla irileşti, aralanmış dudaklarından ne olduğu anlaşılmayan mırıltılar çıkıyordu.
Ve birden.
Kelebeğe dokundu.
Ama dokunduğu an, kelebek sanki gerçek değilmiş gibi; toza dönüştü. Bir saniye sonra kayboldu.
Sanki hiç varolmamış gibi, yok oldu.
Ichigo’nun başta omuzları çöktü. Birkaç saniye boyunca olduğu yerde kıpırtısızca bekledi.
Sonunda bedeni yere çöktü, vücudu sarsılmaya başladı. Titriyordu.
Gözleri sıkıca kapanmıştı. Başı dönüyor, ağlayacak gibi hissediyordu. Boşluğa düştü. Çaresizdi. Sanki koskoca dünyada, tek başınaymış gibiydi. Sanki dünyada sadece karanlık bir gökyüzü, sadece soğuk, sadece yağmur varmış gibi. İnlemeleri yere düşen damlaların sesine karışıyordu.
Sonunda, 2 yıldan beri özlemle anmak istediği ismi farkında olmadan mırıldandı…
‘’R…Rukia…!’’
__________________________________________________________________________
Sabah güneşi dünden kalma su birikintilerine yansırken, kız gökyüzünü izliyordu.
Boynunda bir boşluk hissediyordu, ki bu oldukça normaldi. Neredeyse tüm hayatı boyunca, en azından omzuna kadar gelen saçlar bir anda yok olmuş; yerde öylece duruyorlardı.
İç çekti.
‘’Özür dilerim…’’
Kafasını yere eğdi. Sözlerinin, özürlerinin, yapacağı hiçbir şeyin şuan gereken yere ulaşamayacağının farkındaydı. Ama devam etti.
‘’Özür dilerim, Ichigo. Senin yağmura tekrar yakalanacağını bilmeliydim… Özür dilerim, hiçbir şey yapamıyorum. Sadece burada durmuş, öylece bekliyorum… Özür dilerim. Şuan da yapabileceğim tek şey, kendi içimdeki yağmuru değiştirmek için çabalamak.
Öyle ki, tekrar karşılaştığımızda senin dünyanı da aydınlatabileyim.
Evet, tekrar karşılaşacağız. Sen söylemiştin değil mi? Bir bağ bir kez kuruldu mu asla yok olmuyor. Bir gün, her şeyi unutmuş olsak bile, tekrar karşılaşacağız…
Yazardan notlar(fic i bitirmeden okumayın sakın):
Spoiler:
1- Evet, kafama bir şeyler atmaya hakkınız var, onları kavuşturmadım. Ama zaten animede buluşuyorlardı, ona uygun gitmek istedim. Vurmayın lütfen!
2- Şu eğik yazdığım vedalaşma sahnesi Fade to Black filminden, isterseniz yutubdan falan bulup izleyebilirsiniz hani *-*
3- Evet betimlemelere bayağı ağırlık vererek yazdım, ama lütfen kızmayın
alkdsmna bu bende bir hastalık gibi bir şey. Betimleme yapmadan yazamıyorum, olmuyor ._______.
4- Belki belli olmamıştır, karanlık bir kutu diye başlayan paragraf Rukia'nın Karakura'ya geçiş yapışını simgeliyor.
Bu kadar aldskmasdlk umarım beğenmişsinizdir. Yorum yazmayı unutmayın u___u
Çoooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooookkkk! GÜZELLLL!!!!!!! Betimlemelerinde güzeeelll! :3 Bleach i arrancar arc tan sonra bırakmıştım, tamam işte harika oldu bu. Devam et mutlaka n'oluuuurrrr! Hatta arka plana bi UlquiHime filan da sıkıştırabilirsin, çok yahşi olur, tadından yenmez, asdfghjklşi. Neyse bekliyorum devamını.
Okuyorum bi de var ya, suratımda aptal aptal bakan bir gülümseme var, off çok mutlu oldum asdasdasdasd
Gidiyorum. Uzun bir süre de dönmeyeceğim. Umarım özlemezsiniz. Fic ve art sayfalarımı da sildiriyorum. Ha bi de sere umarım bunu görürsün, zira gitsem de resmimi yarışmaya dahil etmeni istiyorum. Hatıra olsun.
Çoook teşekkürler! Eheheeh devam edeceğini sanmıyorum ya, burada kalsın istiyordum. Ama kimbilir belki başka bir fic yazarım bununla bağlantılı, hazır yaz gelmiş *-*
Spoiler:
Ehehehe UlquiHime Aslında çooooooook küçük bir gönderme yaptıydım ben UlquiHime ye alksmasdlkmasd Ichigo kafası karışmış yürürken aklındaki düşüncelerin yarısı Hime'nin Ulqui'ye elini uzatmasıydı. Evet gönderme bile sayılmaz aslında eheh.
o resime bayılıyorum ben! Teşekkürler burada paylaştığın için
Çoook teşekkürler! Eheheeh devam edeceğini sanmıyorum ya, burada kalsın istiyordum. Ama kimbilir belki başka bir fic yazarım bununla bağlantılı, hazır yaz gelmiş *-*
Spoiler:
Ehehehe UlquiHime Aslında çooooooook küçük bir gönderme yaptıydım ben UlquiHime ye alksmasdlkmasd Ichigo kafası karışmış yürürken aklındaki düşüncelerin yarısı Hime'nin Ulqui'ye elini uzatmasıydı. Evet gönderme bile sayılmaz aslında zuhahaha.
Oooyyy o resime bayılıyorum ben! Teşekkürler burada paylaştığın için
yaaa.... evet farkettim o göndermeyi, o yüzden arka plana koyabilir misin dedim. Ya devam etse müthiş olurdu ya neyse...
Gidiyorum. Uzun bir süre de dönmeyeceğim. Umarım özlemezsiniz. Fic ve art sayfalarımı da sildiriyorum. Ha bi de sere umarım bunu görürsün, zira gitsem de resmimi yarışmaya dahil etmeni istiyorum. Hatıra olsun.
En baştan söylemem gerekiyor ki Bleach'i pek seyretmedim ama.....
Nedennnnnnnnnnnnnnnnn Neden bıraktıııınnnn T.T
Keşke devamı da olsaydı T.T
Neyseee yapılcak bişi yok
agliyodum ben
Cok guzel yazmissin...ben de hep rukianin ichigo ruhlarii goremedigi zaman yanina gittigine inaniyorum..
Bunun ff ye dokulmus hali de super oldu cidden..
Kac kere okudum..eline saglik
Yasasin ichiruki power
02 May 2014 14:22
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Şeyh Pir
ness Misafir
ness Misafir
Konu: Yanıt: Yağmurun Altında
ÇOKKKK KISKANDIM MEĞER BU BAŞLIKTA YAZARLARDA VARMIŞ....................................................................................................
Shiplemesem de çok güzel. Hep gördüğüm vıcık vıcık ficlerden olmamış. Ooc denen ve Türkçeye nasıl çevrileceğimi bilmediğim şey de yok. Çok hoş.
Spoiler:
UlqiHime
<font color="#01DFA5">2015 Manga Tr Renkli Nick Savaşları</font>
Şekilde görüldüğü üzere renkli yazmaya çalıştım ama olmadı. Çok üzücü. Nasıl renkli yazı yazacağımıza dair de yardım konusu açmalıyız bence. HTML kapalı diyor ama nasıl açabiliriz ki onu? İşte öyle her neyse.
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız