' Curtis!' * Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 6, 7, 8 |
Yazar
Mesaj
Benim güzel ablam...
Sanırım bu defa, her zamankinden daha fazla özür dilemeliyim. Evet, Özür Dilerim!
Uzun(!) zamandır yokum buralarda... Ne gören oldu, ne bilen... En son kime ne yorum yaptım ondan da bihaberim ya... Neyse.
Geç olsun, güç olmasın dedim. Oturdum okudum kaldığım yerden. Ve yine, yeniden, her zamanki gibi söylüyorum! Sen mükemmelsin ya!
Şimdi tekrar okuyunca anladım da, bazen mutlu başlayıp kötü devam edip... de yine mutlu biten hikayeler; aslında benim beklediğim bu değilmiş. İyi ki bir büyüdük ya, "hayat" diye inleyip duruyoruz hepimiz. Kendi derdimizde ağlayıp duruyoruz. Herkes böyleyken, niye mutlu bitsin ki hikaye?Niye mutlu başlasın? Niye merakla "hayatını" okuduğumuz karakterler, bir darbe de hayattan yemesin? Niye biz de oturup mutlu mesut onları okuyalım?
O yüzden Curtis'i çok iyi anlıyorum ablacım. Şu küçüklüğümüzde korktuğumuz ama aslında insanları güldürmek için var olan palyaçolar vardır ya... "Hayat" işte onlardan biri... Almış bizi karşısına, kahkaha attırıp, bir bir öldürüyor yaşatırken. Anca çocuk kalabilenler korkup kulaklarını kapatıyor ama, gösteri bitimi ağlanıp sızlanan büyükler inanmıyor bizlere... Öyle ya; onların "hayatı" var! Niye yalan bildikleri doğruya inansınlar ki?
Biz boşverelim ablam, kapatıp kulaklarımızı doğru bildiğimizi yazalım biz. Mona Lisalara gerek yok, çöp adamlarla da anlatırız derdimizi...
Harikaydın ablacım... Hep devam et, küçük ruhunun neşeli kalemiyle... Olur mu?
Sanırım bu defa, her zamankinden daha fazla özür dilemeliyim. Evet, Özür Dilerim!
Uzun(!) zamandır yokum buralarda... Ne gören oldu, ne bilen... En son kime ne yorum yaptım ondan da bihaberim ya... Neyse.
Geç olsun, güç olmasın dedim. Oturdum okudum kaldığım yerden. Ve yine, yeniden, her zamanki gibi söylüyorum! Sen mükemmelsin ya!
Şimdi tekrar okuyunca anladım da, bazen mutlu başlayıp kötü devam edip... de yine mutlu biten hikayeler; aslında benim beklediğim bu değilmiş. İyi ki bir büyüdük ya, "hayat" diye inleyip duruyoruz hepimiz. Kendi derdimizde ağlayıp duruyoruz. Herkes böyleyken, niye mutlu bitsin ki hikaye?Niye mutlu başlasın? Niye merakla "hayatını" okuduğumuz karakterler, bir darbe de hayattan yemesin? Niye biz de oturup mutlu mesut onları okuyalım?
O yüzden Curtis'i çok iyi anlıyorum ablacım. Şu küçüklüğümüzde korktuğumuz ama aslında insanları güldürmek için var olan palyaçolar vardır ya... "Hayat" işte onlardan biri... Almış bizi karşısına, kahkaha attırıp, bir bir öldürüyor yaşatırken. Anca çocuk kalabilenler korkup kulaklarını kapatıyor ama, gösteri bitimi ağlanıp sızlanan büyükler inanmıyor bizlere... Öyle ya; onların "hayatı" var! Niye yalan bildikleri doğruya inansınlar ki?
Biz boşverelim ablam, kapatıp kulaklarımızı doğru bildiğimizi yazalım biz. Mona Lisalara gerek yok, çöp adamlarla da anlatırız derdimizi...
Harikaydın ablacım... Hep devam et, küçük ruhunun neşeli kalemiyle... Olur mu?
Özür dilemene gerek yok Ay Prenses'im!
Çünkü ben de bir süreliğine bavulumu toplayıp, çizimlerimi ve hikayelerimi burda bırakıp gitmiştim. Gitmek zorundaydım. Anlatsam saçmalık gelecek çok olay yaşadım, hani bir dizi var 'Yaprak Dökümü' diye. Haberlerde görmüştüm, diyorlardı ki Türkiye'de ne kadar ağlatıyorsa izleyiciyi o kadar reyting fırlıyor diye. O dizi gibi sürekli bi olay yaşadım burdan gittiğimden beri ve çevrem, arkadaşlarım da hayatımdaki olaylardan her yensinde ''Allah daha beterinden korusun'' dedi. Ama daha beteri de geldi ardından. Şimdi gelecek bölümlerde ne olacağını bekliyorum... Benim 'sezon final'im ne zaman olacak merak ediyorum.
Bu yüzden 'hayat' benim için diziye döndü. Ama garip olan öyle anlatıyorum, sinirleniyorum. Ağlamak veya birilerinin önünde yanında her yeni gelişmede duygularımı göstermek imkansızlaştı benim için.
'Curtis'e yeni bölüm yazıyorum herşey bi kenara
Yeni sezonu başlatayım diyorum artık.
Çünkü ben de bir süreliğine bavulumu toplayıp, çizimlerimi ve hikayelerimi burda bırakıp gitmiştim. Gitmek zorundaydım. Anlatsam saçmalık gelecek çok olay yaşadım, hani bir dizi var 'Yaprak Dökümü' diye. Haberlerde görmüştüm, diyorlardı ki Türkiye'de ne kadar ağlatıyorsa izleyiciyi o kadar reyting fırlıyor diye. O dizi gibi sürekli bi olay yaşadım burdan gittiğimden beri ve çevrem, arkadaşlarım da hayatımdaki olaylardan her yensinde ''Allah daha beterinden korusun'' dedi. Ama daha beteri de geldi ardından. Şimdi gelecek bölümlerde ne olacağını bekliyorum... Benim 'sezon final'im ne zaman olacak merak ediyorum.
Bu yüzden 'hayat' benim için diziye döndü. Ama garip olan öyle anlatıyorum, sinirleniyorum. Ağlamak veya birilerinin önünde yanında her yeni gelişmede duygularımı göstermek imkansızlaştı benim için.
'Curtis'e yeni bölüm yazıyorum herşey bi kenara
Yeni sezonu başlatayım diyorum artık.
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥
Öldüler
Işıklar gözlerimi kamaştırıyor.
Üstüme gölgeler düşüyor.
Neler oluyor?...
Birisi yada birileri sol koluma dokunuyor. Gözlerim açık ama gölgeden başka birşey göremiyorum. Hiç ses yok... Suyun altında gibiyim. Tüm dünya nereye kayboldu?
Nefes alıp verişimi duyuyorum.
Sırtım sert bir zeminde, ayaklarım çıplak. Islak, soğuk, sert betonda yatıyorum bunu hissediyorum artık.
Birşeyler yanıyor, kokusu geldi. Ama neden birşey hatırlamıyorum?
Nerdeyim?
Başımı oynatmaktan korkuyorum çünkü birşeyle karşılaşmaktan korkuyorum. İçimdeki korku 'gözlerini kapat' diyor ama kapatırsam bu gölgeler bana birşey yapacak.
Gözler... Tanıdık gibi.
Siyah, gözlükleri...
Saçlar, dağınık...
Babam.
Babam!
Çok sevindim! Üstümdeki gölge babammış. Elimi kaldırdım, dirseğim zeminde durmaktan acıyordu. Sıcacık, sert eli hemen tuttu. Dudakları oynuyor ama birşey duyamıyorum. Korkmuyorum ... Ama neden, ne oldu bana? Neden vücudum bu kadar güçsüz? Neden babamı duyamıyorum?
Babam bir elini başımın altına koydu, bana doğru eğildi ve belimden tutup yavaşça kaldırıp oturttu beni. Sırtım betondaki küçük taşlar yüzünden acıyordu.
Ambulans sirenleri, itfaye sirenleri, polis telsizleri, insanların bağırışmaları
... Herşey bir anda kulaklarıma hücüm etti. Duymaya başladım. Babam karşımda bir dizinin üstünde oturuyordu, çömelmişti. Ceketini çıkardı, omuzlarıma koydu. Açılmış eteğimi düzeltti. Başımı büyük elleriyle tutup göğsüne bastırdı. Saçlarımı yavaş yavaş, özenle okşadı.
Araba, taksi arabası. Bir elektrik deposuna girmişti. Kıvılcımlar saçılıyordu. Trafik ışıklarında arabalar birikmişti. Hatırlamak için paniklemeye başladım. Ben de o arabadaydım, başka kimse var mıydı? Ne işim vardı? Kafamın içinde dönüyor, bozuluyordu anılar. Bir canlanıyor bir bozuluyor yakalamaya çalışıyorum.
Nadya, Roy!
-Roy ve Nadya, nerde?'' Babam hemen geri çekilip yüzüme baktı.
-Beni duyuyor musun?''
-Evet ...Nerdeler?'' Babam yanan taksi arabasına baktı.
-Hastaneye kaldırıldılar.''
-Son bilgileri bildiriyorum! İki ölü bir yaralı. Yaralının durumu iyi, küçük sığrıklarla atlatmış. Ölü sayısı iki, tekrar bildiriyorum. Biri kız biri erkek, alınan bilgilere göre 16 ve 19 yaşlarındalar. Kimlik bilgileri yok. Taksi arabası tamamıyla yanmış durumda efendim!''
Polis bağırıyordu telsizden ve bir yandan da koşturuyordu. Babama baktım.
-Ölü diyorlar?''
-Ben hemen geliyorum,'' dedi. Kalkıp polislerin yanına gitti.
İzlendiğimin farkına vardım.
Birikmiş insanlar bana bakıyordu. Gecenin bu saatinde, sessizliği bölen bu kargaşanın ortasında yerde patlayan kıvılcımlar eşliğinde oturuyordum. Nasıl oluyor da korkmuyorum diye düşündüm.
Düşündüm ve korkmaya başladım. Düşünmesem korkmayacaktım belki, neden düşündüm ki...
Roy ölmüş, Nadya ölmüş... Biraz önce değil miydi Nadya başını göğsüme koyup uyumuştu? Roy gözlerime bakıyordu. İki yıldır görmemiştim onu. Oysa çok severdim.
Kendi sınıfında en çalışkandı. Satrancı çok severdi. Bana oynamayı öğretmişti. Hep beni yenerdi ve dalga geçerdi. Alınmazdım. Karşısında oturur dalga geçmelerine gülümserdim. ''Hiç te alınmıyorsun Nastya, öyle olgunlukla karşılayınca da zevki kalmıyor kazanmanın'' derdi.
Herkes Roy'un en iyi üniversiteyi kazanacağını sanıyordu ama sınav sırasında çok heyecanlanmış ve soruları dikkatsizce cevapladığından kazanamamıştı. Herkes Roy 'kazandı' gözüyle bakıyordu. Ailesi tüm programlarını ona göre ayarlamıştı.
Roy şimdi yoktu.
O kadar zaman sonra tanıdık gözleri görüp te kaybetmek çok acı veriyordu. Ne yapayım ağlayayım, belki ağır üzüntüm gözyaşlarımla hafifler. Dolan gözlerimi,düğümlenmiş boğazımı daha fazla tutmam için bir sebep yok ortada.
Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Daha sarılamamıştım.
Nadya... Nadya'm!
Onu yaşananlarla hatırlamama gerek yok. Biraz önce göğsümde uyuyordu. Titreyen vücudunu kollarımın arasında hissetmiştim. Ben burda yerde yatarken Nadya tek başına ölmüştü, Roy gibi.
Neden öldüler?
Neden ben kurtuldum?...
Çığlık attım...
Babam gelip beni kucaklayana kadar bağırdım. Ellerimi zemine vurdum. İçimdeki acı çıksın istiyorum! Ayaklarımı yere vurdum. Çığlıklar attım, gökyüzüne doğru haykırdım!!!
Babamın kollarında, beni sıkmasına rağmen çığlıklar attım. Bağırdım, ağladım.
Yumuşak birşeye bıraktı babam beni.
Sonra birden başım döndü, sanki içim eriyor gibi.
Miğdem bulandı...
Karanlık oldu.
Işıklar gözlerimi kamaştırıyor.
Üstüme gölgeler düşüyor.
Neler oluyor?...
Birisi yada birileri sol koluma dokunuyor. Gözlerim açık ama gölgeden başka birşey göremiyorum. Hiç ses yok... Suyun altında gibiyim. Tüm dünya nereye kayboldu?
Nefes alıp verişimi duyuyorum.
Sırtım sert bir zeminde, ayaklarım çıplak. Islak, soğuk, sert betonda yatıyorum bunu hissediyorum artık.
Birşeyler yanıyor, kokusu geldi. Ama neden birşey hatırlamıyorum?
Nerdeyim?
Başımı oynatmaktan korkuyorum çünkü birşeyle karşılaşmaktan korkuyorum. İçimdeki korku 'gözlerini kapat' diyor ama kapatırsam bu gölgeler bana birşey yapacak.
Gözler... Tanıdık gibi.
Siyah, gözlükleri...
Saçlar, dağınık...
Babam.
Babam!
Çok sevindim! Üstümdeki gölge babammış. Elimi kaldırdım, dirseğim zeminde durmaktan acıyordu. Sıcacık, sert eli hemen tuttu. Dudakları oynuyor ama birşey duyamıyorum. Korkmuyorum ... Ama neden, ne oldu bana? Neden vücudum bu kadar güçsüz? Neden babamı duyamıyorum?
Babam bir elini başımın altına koydu, bana doğru eğildi ve belimden tutup yavaşça kaldırıp oturttu beni. Sırtım betondaki küçük taşlar yüzünden acıyordu.
Ambulans sirenleri, itfaye sirenleri, polis telsizleri, insanların bağırışmaları
... Herşey bir anda kulaklarıma hücüm etti. Duymaya başladım. Babam karşımda bir dizinin üstünde oturuyordu, çömelmişti. Ceketini çıkardı, omuzlarıma koydu. Açılmış eteğimi düzeltti. Başımı büyük elleriyle tutup göğsüne bastırdı. Saçlarımı yavaş yavaş, özenle okşadı.
Araba, taksi arabası. Bir elektrik deposuna girmişti. Kıvılcımlar saçılıyordu. Trafik ışıklarında arabalar birikmişti. Hatırlamak için paniklemeye başladım. Ben de o arabadaydım, başka kimse var mıydı? Ne işim vardı? Kafamın içinde dönüyor, bozuluyordu anılar. Bir canlanıyor bir bozuluyor yakalamaya çalışıyorum.
Nadya, Roy!
-Roy ve Nadya, nerde?'' Babam hemen geri çekilip yüzüme baktı.
-Beni duyuyor musun?''
-Evet ...Nerdeler?'' Babam yanan taksi arabasına baktı.
-Hastaneye kaldırıldılar.''
-Son bilgileri bildiriyorum! İki ölü bir yaralı. Yaralının durumu iyi, küçük sığrıklarla atlatmış. Ölü sayısı iki, tekrar bildiriyorum. Biri kız biri erkek, alınan bilgilere göre 16 ve 19 yaşlarındalar. Kimlik bilgileri yok. Taksi arabası tamamıyla yanmış durumda efendim!''
Polis bağırıyordu telsizden ve bir yandan da koşturuyordu. Babama baktım.
-Ölü diyorlar?''
-Ben hemen geliyorum,'' dedi. Kalkıp polislerin yanına gitti.
İzlendiğimin farkına vardım.
Birikmiş insanlar bana bakıyordu. Gecenin bu saatinde, sessizliği bölen bu kargaşanın ortasında yerde patlayan kıvılcımlar eşliğinde oturuyordum. Nasıl oluyor da korkmuyorum diye düşündüm.
Düşündüm ve korkmaya başladım. Düşünmesem korkmayacaktım belki, neden düşündüm ki...
Roy ölmüş, Nadya ölmüş... Biraz önce değil miydi Nadya başını göğsüme koyup uyumuştu? Roy gözlerime bakıyordu. İki yıldır görmemiştim onu. Oysa çok severdim.
Kendi sınıfında en çalışkandı. Satrancı çok severdi. Bana oynamayı öğretmişti. Hep beni yenerdi ve dalga geçerdi. Alınmazdım. Karşısında oturur dalga geçmelerine gülümserdim. ''Hiç te alınmıyorsun Nastya, öyle olgunlukla karşılayınca da zevki kalmıyor kazanmanın'' derdi.
Herkes Roy'un en iyi üniversiteyi kazanacağını sanıyordu ama sınav sırasında çok heyecanlanmış ve soruları dikkatsizce cevapladığından kazanamamıştı. Herkes Roy 'kazandı' gözüyle bakıyordu. Ailesi tüm programlarını ona göre ayarlamıştı.
Roy şimdi yoktu.
O kadar zaman sonra tanıdık gözleri görüp te kaybetmek çok acı veriyordu. Ne yapayım ağlayayım, belki ağır üzüntüm gözyaşlarımla hafifler. Dolan gözlerimi,düğümlenmiş boğazımı daha fazla tutmam için bir sebep yok ortada.
Gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Daha sarılamamıştım.
Nadya... Nadya'm!
Onu yaşananlarla hatırlamama gerek yok. Biraz önce göğsümde uyuyordu. Titreyen vücudunu kollarımın arasında hissetmiştim. Ben burda yerde yatarken Nadya tek başına ölmüştü, Roy gibi.
Neden öldüler?
Neden ben kurtuldum?...
Çığlık attım...
Babam gelip beni kucaklayana kadar bağırdım. Ellerimi zemine vurdum. İçimdeki acı çıksın istiyorum! Ayaklarımı yere vurdum. Çığlıklar attım, gökyüzüne doğru haykırdım!!!
Babamın kollarında, beni sıkmasına rağmen çığlıklar attım. Bağırdım, ağladım.
Yumuşak birşeye bıraktı babam beni.
Sonra birden başım döndü, sanki içim eriyor gibi.
Miğdem bulandı...
Karanlık oldu.
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥
Yine harika bir bölümdü ablacım!
Olayları o kadar gerçekçi, o kadar derinden ve o kadar canlı anlatıyorsun ki; çevremdekiler kitapları yaşar gibi okuduğumu söylese de... sen daha bir farklı hissettiriyorsun, daha bir güzel.
Nastya... Onu anlamak, Curtis'i anlamaktan daha basit. Kimi hislerini, kimi fikirlerini paylaşabiliyorum. Ama onu anlamak, kabul etmesi daha kolay değil. İyi kötü bazı şeyleri, başkalarının da biliyor olması, nedense bana hep ilginç gelmiştir. Bana göre herkes hisseder, ortak yönleri olsa da farklı şekilde; ne yapalım yaşam anlayışım bu. Herkes bir şeyden farklı anlamlar çıkarır, benzer ama farklı şeyler bulur. Aynı sokağa farklı kapılardan çıkmak gibi bir şey benim düşüncem. Ama Nastya'yla aynı olan bazı hislerimiz var. Bunu anlamak biraz acaip bir deneyim.
Bunu bana yaşattığın için teşekkür ederim. Bazen farkı değil de benzerliği bulmak çok daha ilginç olabiliyor.
Sana gelince...
Senden çok daha az şey yaşadım, çok daha küçüğüm belki. Ama bir yönümle bende sana benziyorum ablacım, küçük olmama rağmen, bunu keşfettim; "imkansız"a inanmıyorum. Bir şey ne kadar inanılmaz, ne kadar saçmalık gibi gelse de sana, hiçkimse bile inanmasa ben inanırım. Çünkü "neden" sorusuna "olmasın" ekliyorum bazen, hayat öyle daha kolay geliyor. Pembe olsun, kara olsun... Diziler hep kopya çekmiyor mu zaten.
Ve eğer gerçekten anlatmaya ihtiyacın olursa...
Ben hep burdayım. Küçük olabilirim, ama sır saklamayı bilirim. İçini gök, ağzını kapat, ve ömür boyu saklayacağın bir kavanoz gibi seni beklerim ben. Ne taşarım, ne ağzına kadar dolarım, ne de kırılırım. Bazen imkansızı birine inandırmaya çalışmak zor olabilir. Ama karşındaki zaten buna inanmışsa, farklı da düşünsen aynı yola çıkmak çok da zor olmuyor.
Her neyse... yeni bölümünü dört gözle bekliyorum ablacım
Olayları o kadar gerçekçi, o kadar derinden ve o kadar canlı anlatıyorsun ki; çevremdekiler kitapları yaşar gibi okuduğumu söylese de... sen daha bir farklı hissettiriyorsun, daha bir güzel.
Nastya... Onu anlamak, Curtis'i anlamaktan daha basit. Kimi hislerini, kimi fikirlerini paylaşabiliyorum. Ama onu anlamak, kabul etmesi daha kolay değil. İyi kötü bazı şeyleri, başkalarının da biliyor olması, nedense bana hep ilginç gelmiştir. Bana göre herkes hisseder, ortak yönleri olsa da farklı şekilde; ne yapalım yaşam anlayışım bu. Herkes bir şeyden farklı anlamlar çıkarır, benzer ama farklı şeyler bulur. Aynı sokağa farklı kapılardan çıkmak gibi bir şey benim düşüncem. Ama Nastya'yla aynı olan bazı hislerimiz var. Bunu anlamak biraz acaip bir deneyim.
Bunu bana yaşattığın için teşekkür ederim. Bazen farkı değil de benzerliği bulmak çok daha ilginç olabiliyor.
Sana gelince...
Senden çok daha az şey yaşadım, çok daha küçüğüm belki. Ama bir yönümle bende sana benziyorum ablacım, küçük olmama rağmen, bunu keşfettim; "imkansız"a inanmıyorum. Bir şey ne kadar inanılmaz, ne kadar saçmalık gibi gelse de sana, hiçkimse bile inanmasa ben inanırım. Çünkü "neden" sorusuna "olmasın" ekliyorum bazen, hayat öyle daha kolay geliyor. Pembe olsun, kara olsun... Diziler hep kopya çekmiyor mu zaten.
Ve eğer gerçekten anlatmaya ihtiyacın olursa...
Ben hep burdayım. Küçük olabilirim, ama sır saklamayı bilirim. İçini gök, ağzını kapat, ve ömür boyu saklayacağın bir kavanoz gibi seni beklerim ben. Ne taşarım, ne ağzına kadar dolarım, ne de kırılırım. Bazen imkansızı birine inandırmaya çalışmak zor olabilir. Ama karşındaki zaten buna inanmışsa, farklı da düşünsen aynı yola çıkmak çok da zor olmuyor.
Her neyse... yeni bölümünü dört gözle bekliyorum ablacım
8. sayfa (Toplam 8 sayfa) [ 77 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |