Bin Yıllık Savaşçı! Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Bölüm ~2~ Öğreti
Ben sizin hazar dediğiniz, denizin kıyılarında doğdum en azından annem ve babam bildiğim insanlar bana böyle söylediler. Yalnız yaşayan iki yaşlı insan babam olarak bildiğim insan eski bir savaşçı, annem ise köylü bir kadın. Bir birilerini tanımaları da bir savaş sırasında olmuş. Birlikte kaçarak bu kıyıda yaşamaya başlamışlar.
Nasıl desem uzunca bir süre kendimi bu iki insanın çocukları olarak gördüm ve bunu böyle bildim! Bunun böyle olmadığını anlamamsa çok uzun bir süre sonra oldu hatta gençliğimin başlarında oldu diyebilirim. Siz insanların yılında on dördüncü yaşımda. Nasıl anlayabilirdim ki? Kendimi diğer insan çocuklarıyla karşılaştırma fırsatım olsaydı belki mümkün olurda fakat etraf da hiç çocuk yoktu. Ayrıca sadece babam kasabaya giderdi, benim içinse bu yasaktı. Evde kalıp evimizin yanındaki bahçede anneme hasadın kaldırılmasında yardım ederdim. Yine de bu bazı şeyleri anlamama engel olmuyordu. Çünkü ne annemde nede babamda bendeki gibi kanatlar vardı. Birde şimdiden babamdan daha uzun ve kaslıydım tenim de daha koyu renkliydi. Uzunca bir süre hayatım bu şekilde devam etti.
Fakat bu yıllarda savaşlar daha sık oluyordu derebeyleri birbirleriyle sürekli bir güç yarışındaydı. Tabi ki bundan en çok masum insanlar etkileniyordu! Nereden mi biliyordum? Babam kasabaya her gittiğin de orada konuşulanları anneme anlatırdı, tabii ki bende dinlerdim.
Böylesi zorlu günlerde insanlar zor durumlara düşebilirdi ve bu durumlar ile nasıl baş edileceğini bilinmeliydi. Bunlar babamın sözleri! O günlerde artık babam bana savaşmayı ve sevdiklerimiz için değerli olanları korumayı, öğrenme vaktimin geldiğini söyledi. Sonrada bana eskiden kullandığı kılıcı gösterdi ve şunu söyledi!
- Oğlum!”
- Sana gerektiğinde dövüşebilmen için kılıç kullanmayı öğreteceğim.”
- Ve hak ettiğini söylediğimde kılıç artık senin olacak.”
Çok heyecanlanmıştım! Sanki kılıç bendeki bazı duyguları uyandırmıştı. Üzerindeki işlemeler çok güzel duruyordu, gözlerimi kılıcın üzerinden alamıyordum. Babam da bunu fark ettiğinde kılıcın üzerini tekrar örterek kapattı ve yerine koydu.
Ertesi gün babamla ilk talime başladık. Bana ve kendisine tahta bir kılıç hazırlamıştı “Oğlum buraya gel.” dediğinde heyecanlı bir şekilde yanına gitmiştim.
- Oğlum kılıç hakkında ilk önce bilmen gereken şey, kılıç bir savunma aracı değildir, ayrıca her zaman sevdiklerini bununla koruyamazsın.”
- Kılıç yalnızca kesmek için yapılır ve bu amaçla kullanılır.”
Babamın dediklerini çok iyi anlıyordum. Hatta sanki kendimi bunun için yaratılmış gibi görüyordum. Daha sonra babam bana tahta kılıcımı verdi. Daha söylemesine izin vermeden kılıcımı mükemmel bir şekilde kavradım. Babamda bunu görüp, memnun bir şekilde bana şöyle dedi!
- Çok güzel, şimdi kenara çekil ve benim hareketlerimi iyi izle!”
Ardı ardına birkaç güçlü ve düzgün kılıç hareketinden sonra hareketini tamamladı ve güçlü bir şekilde eski pozisyonuna geri döndü.
- Beni şimdi iyi dinle, önce kılıcı kolunun bir parçası olarak düşüneceksin ve vücudunun en uç noktasını kılıcının ucu olarak görüp o şekilde savuracaksın.”
Babam bunları söylerken sanki içimde hissediyordum…
- Karşındaki düşmanı asla küçümsememelisin. Bunun için kılıç tekniğini en iyi derecede geliştirmen gerekecek.”
Ben ise bütün düşmanlarımı zihnimde toprağa sermiştim bile.
- İyi izle kılıcını, doğru şekilde savurmak için kabzasının iç kısmını kullanarak hamle yapmalısın.”
- Havanın çıkardığı sesi duydun değil mi? Pürüzsüzdü, çünkü kılıcı özgürce savurdum ve karşılığını verdi.”
- Ama bunu zırhlı bir kişide etkili kullanmak için diğer elini de kullanmalısın.”
Babamın tahta kılıcını savururken yaşlı bedenini kullanışı çok etkileyici ve çok güçlü gözüküyordu. O anda kaslarının sertleşip kollarını daha iri gösterdiğini fark ettim.
- Şimdi kılıcını sağ eline al kabzasını iyice kavra sonrada sol üst çaprazdan, sağ alt çapraza doğru kılıcını düzgünce savurmaya çalış. Evet, böyle, şimdi diğer elini kılıca yerleştir ve aynı hareketi geriye doğru yap ”
- Evet, evet iyi gidiyorsun!”
Biraz daha fazlasını yapabileceğimi bildiğim için çok heyecanlıydım ve çok sabırsızdım fakat içimdeki mutluluğu iyi hatırlıyorum. “Yüzüm o zamanlar gülümsemeyi biliyordu.”
- Şimdi ben gidiyorum bir saat sonra seni kontrol edeceğim. Bu hareketi en iyi şekilde yaptığını düşündüğünde hareketi diğer yönde yap her gün bir hareketi öğreteceğim.” Dedi babam ve uzaklaştı.
Beni yalnız bıraktığında zamanın nasıl geçtiğini anlamadım ve bir saat dolmuştu bile, babam gelip benim hazır olmamı söyledi. Ne olduğunu bile anlayamadan karşımdan dosdoğru bir hamle yapmıştı. Kendimi geriye atarak zor kaçmıştım. Ama babam bana ‘aferin’ demişti hala anlayamıyordum. Yinede bana aferin dediğinde gururlanmıştım.
- Oğlum karşındaki savaşçıyı durduramıyorsan hamlesini ekarte etmenin bir yolunu bulmalısın, bu senin yaptığın gibi kendini geriye atarak da yapman mümkün.”
Şimdi ‘aferin‘ sözcüğünün neden geldiğini anlamıştım.
- Oğlum az önce sana yaptığım direkt hamleyi bana karşı tekrarlamanı istiyorum” dedi.
- Tamam baba… ” dedim ve...
Hamleyi yaptığımda bana biraz önce öğrettiği hareket ile engelledi. Aniden babamın tahta kılıcını boğazımda hissetim. Çok şaşkındım! Heyecanlı kalbim deli gibi atıyordu aynı zamanda eğleniyordum.
- Kılıcının seni korumasını sağlamanın tek yolu vardır. O da demin yaptığım gibi karşındaki savaşçının hamlesini keserek onu bir anlık savunmasızlığa itmektir ki bu aranızdaki savaşı hızlı, kesin bir şekilde bitirmenin yegâne yoludur.”
Babam çok ama çok iyi bir savaşçı! Bunu anlamak beni çok rahatlatıyor. Babamın başkalarınca da saygı duyulacak biri olduğunu anlamamı sağlıyordu.
Ve aylarca bu şekilde talim yapmaya devam ettik.
Ben sizin hazar dediğiniz, denizin kıyılarında doğdum en azından annem ve babam bildiğim insanlar bana böyle söylediler. Yalnız yaşayan iki yaşlı insan babam olarak bildiğim insan eski bir savaşçı, annem ise köylü bir kadın. Bir birilerini tanımaları da bir savaş sırasında olmuş. Birlikte kaçarak bu kıyıda yaşamaya başlamışlar.
Nasıl desem uzunca bir süre kendimi bu iki insanın çocukları olarak gördüm ve bunu böyle bildim! Bunun böyle olmadığını anlamamsa çok uzun bir süre sonra oldu hatta gençliğimin başlarında oldu diyebilirim. Siz insanların yılında on dördüncü yaşımda. Nasıl anlayabilirdim ki? Kendimi diğer insan çocuklarıyla karşılaştırma fırsatım olsaydı belki mümkün olurda fakat etraf da hiç çocuk yoktu. Ayrıca sadece babam kasabaya giderdi, benim içinse bu yasaktı. Evde kalıp evimizin yanındaki bahçede anneme hasadın kaldırılmasında yardım ederdim. Yine de bu bazı şeyleri anlamama engel olmuyordu. Çünkü ne annemde nede babamda bendeki gibi kanatlar vardı. Birde şimdiden babamdan daha uzun ve kaslıydım tenim de daha koyu renkliydi. Uzunca bir süre hayatım bu şekilde devam etti.
Fakat bu yıllarda savaşlar daha sık oluyordu derebeyleri birbirleriyle sürekli bir güç yarışındaydı. Tabi ki bundan en çok masum insanlar etkileniyordu! Nereden mi biliyordum? Babam kasabaya her gittiğin de orada konuşulanları anneme anlatırdı, tabii ki bende dinlerdim.
Böylesi zorlu günlerde insanlar zor durumlara düşebilirdi ve bu durumlar ile nasıl baş edileceğini bilinmeliydi. Bunlar babamın sözleri! O günlerde artık babam bana savaşmayı ve sevdiklerimiz için değerli olanları korumayı, öğrenme vaktimin geldiğini söyledi. Sonrada bana eskiden kullandığı kılıcı gösterdi ve şunu söyledi!
- Oğlum!”
- Sana gerektiğinde dövüşebilmen için kılıç kullanmayı öğreteceğim.”
- Ve hak ettiğini söylediğimde kılıç artık senin olacak.”
Çok heyecanlanmıştım! Sanki kılıç bendeki bazı duyguları uyandırmıştı. Üzerindeki işlemeler çok güzel duruyordu, gözlerimi kılıcın üzerinden alamıyordum. Babam da bunu fark ettiğinde kılıcın üzerini tekrar örterek kapattı ve yerine koydu.
Ertesi gün babamla ilk talime başladık. Bana ve kendisine tahta bir kılıç hazırlamıştı “Oğlum buraya gel.” dediğinde heyecanlı bir şekilde yanına gitmiştim.
- Oğlum kılıç hakkında ilk önce bilmen gereken şey, kılıç bir savunma aracı değildir, ayrıca her zaman sevdiklerini bununla koruyamazsın.”
- Kılıç yalnızca kesmek için yapılır ve bu amaçla kullanılır.”
Babamın dediklerini çok iyi anlıyordum. Hatta sanki kendimi bunun için yaratılmış gibi görüyordum. Daha sonra babam bana tahta kılıcımı verdi. Daha söylemesine izin vermeden kılıcımı mükemmel bir şekilde kavradım. Babamda bunu görüp, memnun bir şekilde bana şöyle dedi!
- Çok güzel, şimdi kenara çekil ve benim hareketlerimi iyi izle!”
Ardı ardına birkaç güçlü ve düzgün kılıç hareketinden sonra hareketini tamamladı ve güçlü bir şekilde eski pozisyonuna geri döndü.
- Beni şimdi iyi dinle, önce kılıcı kolunun bir parçası olarak düşüneceksin ve vücudunun en uç noktasını kılıcının ucu olarak görüp o şekilde savuracaksın.”
Babam bunları söylerken sanki içimde hissediyordum…
- Karşındaki düşmanı asla küçümsememelisin. Bunun için kılıç tekniğini en iyi derecede geliştirmen gerekecek.”
Ben ise bütün düşmanlarımı zihnimde toprağa sermiştim bile.
- İyi izle kılıcını, doğru şekilde savurmak için kabzasının iç kısmını kullanarak hamle yapmalısın.”
- Havanın çıkardığı sesi duydun değil mi? Pürüzsüzdü, çünkü kılıcı özgürce savurdum ve karşılığını verdi.”
- Ama bunu zırhlı bir kişide etkili kullanmak için diğer elini de kullanmalısın.”
Babamın tahta kılıcını savururken yaşlı bedenini kullanışı çok etkileyici ve çok güçlü gözüküyordu. O anda kaslarının sertleşip kollarını daha iri gösterdiğini fark ettim.
- Şimdi kılıcını sağ eline al kabzasını iyice kavra sonrada sol üst çaprazdan, sağ alt çapraza doğru kılıcını düzgünce savurmaya çalış. Evet, böyle, şimdi diğer elini kılıca yerleştir ve aynı hareketi geriye doğru yap ”
- Evet, evet iyi gidiyorsun!”
Biraz daha fazlasını yapabileceğimi bildiğim için çok heyecanlıydım ve çok sabırsızdım fakat içimdeki mutluluğu iyi hatırlıyorum. “Yüzüm o zamanlar gülümsemeyi biliyordu.”
- Şimdi ben gidiyorum bir saat sonra seni kontrol edeceğim. Bu hareketi en iyi şekilde yaptığını düşündüğünde hareketi diğer yönde yap her gün bir hareketi öğreteceğim.” Dedi babam ve uzaklaştı.
Beni yalnız bıraktığında zamanın nasıl geçtiğini anlamadım ve bir saat dolmuştu bile, babam gelip benim hazır olmamı söyledi. Ne olduğunu bile anlayamadan karşımdan dosdoğru bir hamle yapmıştı. Kendimi geriye atarak zor kaçmıştım. Ama babam bana ‘aferin’ demişti hala anlayamıyordum. Yinede bana aferin dediğinde gururlanmıştım.
- Oğlum karşındaki savaşçıyı durduramıyorsan hamlesini ekarte etmenin bir yolunu bulmalısın, bu senin yaptığın gibi kendini geriye atarak da yapman mümkün.”
Şimdi ‘aferin‘ sözcüğünün neden geldiğini anlamıştım.
- Oğlum az önce sana yaptığım direkt hamleyi bana karşı tekrarlamanı istiyorum” dedi.
- Tamam baba… ” dedim ve...
Hamleyi yaptığımda bana biraz önce öğrettiği hareket ile engelledi. Aniden babamın tahta kılıcını boğazımda hissetim. Çok şaşkındım! Heyecanlı kalbim deli gibi atıyordu aynı zamanda eğleniyordum.
- Kılıcının seni korumasını sağlamanın tek yolu vardır. O da demin yaptığım gibi karşındaki savaşçının hamlesini keserek onu bir anlık savunmasızlığa itmektir ki bu aranızdaki savaşı hızlı, kesin bir şekilde bitirmenin yegâne yoludur.”
Babam çok ama çok iyi bir savaşçı! Bunu anlamak beni çok rahatlatıyor. Babamın başkalarınca da saygı duyulacak biri olduğunu anlamamı sağlıyordu.
Ve aylarca bu şekilde talim yapmaya devam ettik.
Spoiler:
正直, "" ai
MediaFire alanım!
MediaFire alanım!
Umarım beğendiniz biraz zorlanıyorum ama devam ediyorum bakalım.
正直, "" ai
MediaFire alanım!
MediaFire alanım!
oo 2. bölümde süper 3 nerde
cakal_akin@hotmail.com <----- isteyen ekleyebilir Çekinmeden ekleyin xD
Bölüm ~3~ Lordun Askerleri
Evet, zaman hızla geçti ve babam ile annem iyice yaşlandılar. Ama benim için artık zaman geçmiyor gibiydi. Çalıştıkça daha iri ve atletikleşiyordum. Artık daha iyi kılıç kullanıyor ve hatta babamdan daha iyi olduğumu biliyordum, babamda bunu farkındaydı.
Günlerden birinde her zaman yaptığımız gibi babamla antrenman yapıyorduk. Daha sonra annemin bize doğru koştuğunu gördük. Babam aniden bana dönüp annemin yanına gitmemi ve onu bu kadar korkutan şeyin ne olduğuna bakmamı söyledi. Olanca hızımla kanatlarımı gererek fırladım. Biraz havalandığım da annemin bana doğru el işareti yaptığını fark ettim. Yere inmemi söylüyordu, ben de yerden süzülerek yanına gittim. Bana olabildiğince çabuk saklanmamı söyledi. Babamın bana yardım edeceğini ve lordun askerlerinin geldiğini söyledi.
- Çabuk ol git hadi!”
Ben ise annemi bu kadar korkuyorken bırakmak istemiyordum. Bana bakarken içimden bir his annemin dediğinin yapmamın en doğrusu olduğunu söylüyordu. Bunu istemesem de hemen dediği gibi babamın yanına geri döndüm.
- Baba, annem lordun askerleri denen birilerinin geldiğini söyledi!”
- Lordun askerleri mi?”
- Evet.”
- Çabuk ol hemen eve girelim.”
Eve girdik, babam hemen kanatlarımı örtecek şekilde üzerime bir şeyler sardı.
- Burada kalmanı ve sesiz olmanı istiyorum, sana çıkmanı söylemedikçe sakın bir yere ayrılma, üzerindekileri de çıkarayım deme sakın!”
- Tamam, baba” dedim…
Daha sonra babam dışarı çıktı ve bir süre sessizlik hâkim sürdü. Bir süre sonra yaklaşan askerleri duymaya başlamıştım. Çok heyecanlıydım ilk kez annem ve babamdan değişik olarak bir başkalarının buraya geldiğini duyuyordum. Artık başka insanları göreceğim dediğimi iyi hatırlıyorum. Şimdi ise onlardan kaçıyor, saklanıyorum. Dışarıda babam ile gelen askerlerin konuştuğunu duyuyor ve olduğum yerde heyecandan titriyordum.
- Evet, lordum sizi buraya getiren nedir?”
- Ben lort değilim.”
- Siz nasıl diyorsanız lordum!”
- Pekâlâ, köylü buraya lordumun adıyla geldim ve kasabadaki bütün eli silah tutan gençleri ordumuza almak üzere görevliyim.”
- Kasaba da buralarda oğlu ve karısıyla yaşayan bir köylü olduğunu duyduk, şimdi söyle bakalım oğlun nerede?”
- E… evet, lordum benim bir oğlum var ama o sakattır doğuştan kambur, yani askerlik için uygun değil ve de kılıç tutmayı bilmez.”
- Buna ben karar veririm köylü hemen bana oğlunu getir ve çabuk olsan iyi edersin.”
- Emredersiniz lordum ama hayatında insan bile görmemiş sakat bir çocuk için askerde yeriniz olacağını zannetmiyorum lütfen bunu bir daha düşünün!”
- Hemen oğlun buraya gelmezse köylü, sinirleneceğim ve sinirlendiğim de çok gaddar olabilirim.”
- Emredersiniz lordum!”
Babam yanıma geldiğinde çok gergindi ve bir şeyler düşündüğünü anlaya biliyordum yaşlı adam çok zeki, uyanık biriydi. Biraz önce babam ve diğer insanın konuştuklarını duymuş fakat duyduklarımın yarısını anlayamamıştım. Heyecanımı bir türlü yatıştıramıyordum ve kendimi inanılmaz garip hissediyordum. Acaba yaşlı adam ne düşünüyordu?
- Oğlum şimdi beni iyi dinle dışarıdaki adamlar başımıza büyük bela olabilirler. Onları defetmeye çalışacağım ama bu biraz zor olacak, senden istediğim onların soracağı sorulara veya yapacağı hiçbir şeye karşılık vermemen sadece izle ve eğer işler ters giderse…”
Benimle konuştuğu sırada kılıcını yerinden çıkarıyordu ama bu seferki kılıç farlıydı diğerinden daha küçük, daha gösterişsizdi üzerinde de ilk kılıçtaki gibi işlemeler yoktu.
- Kendimizi savunmamız gerekebilir sana söylediğimde bütün gücünü kullanmanı ve annen ile kaçmaya çalışmanı istiyorum umarım kanatların iki kişiyi buradan uzaklaştırabilecek kadar kuvvetlidir.”
- Ama sen ne yapacaksın baba?”
- Bir erkeğin yapması gerekeni değerli olanı koruyacağım.”
Bu sözcüklerin ne anlama geldiğini anlayamasam da, neyi ifade ettiğini anlamıştım. Babam bizim için ölmeyi tercih edeceğini söylüyordu.
- Hey köylü oğlunu kayıp mı ettin?”
- Umarım kaybetmemişsindir.”
Babam kılıcı arkasına saklayıp benimle beraber dışarıya doğru yürümeye başladı. Kapıdan dışarıya baktığımda annemin etrafında iki atlı asker vardı ve dışarıdaki diğer atlılarda evin etrafını sarmıştı.
- Hey köylü bu çocuğun senden olduğuna emin misin ha…”
- Evet, lordum benim oğlum!”
- Sana benzeyen bir yerini arıyorum ama bu kara oğlan çocuğu sana hiç benzemiyor istersen bunu kadınına soralım ne dersin?”
- Lütfen lordum bize acıyın.”
- Oğlumu gördünüz kambur ve diğer insanlara da pek benzemez aynı zamanda başka insanlarla da hiç yaşamadı onları tanımaz.”
O anda babamın Lordum dediği adam tahta kılıcımı gösterdi ve önüme bir kılıç attı daha sonra şöyle dedi…
- Köylü bana yalan söylemekle hata ettiğini anlıyorsun değil mi?”
- Lordum o tahta bir oyuncak.”
- Şimdi anlarız oyuncak mı değil mi?”
Babamın lordum dediği savaşçı birden atından inerek kılıcını çekti o anda yaşlı babama baktım ama hiçbir işaret yapmıyordu. Bende kılıcı elime aldım. Savaşçı aniden sağıma doğru düz ve hızlı bir hamle yapmıştı. Aynı hızla sola doğru kayarak hamleden kaçtım, savaşçının hamlelerini okumak bana çok kolay geliyordu. Bir sonraki hamlesi de çok barizdi bana doğru yatay bir kesme hareketi olacaktı çünkü hareketleri çok büyük ve hantaldı. Aynen söylediğim gibi bir hareketi yaptı ama bu seferki biraz daha yakındı ve üzerimdeki örtünün ön kısmının kesilerek açılmasına sebep oldu.
- Bak sen bizim kamburun karnı da baya kaslıymış, köylü bana oğlunu çok küçümsüyormuşsun gibi geldi ayrıca kılıcımdan da rahatça kaçabiliyor” dedi.
Annem çok gergin gözüküyordu. Benim için endişeleniyor olduğu yüzünden okunuyordu. Yaşlı adam ise beni hayrete düşürecek kadar sakin bir halde bizi izliyordu. O anda anlamıştım bu benim sınavımdı.
Savaşçının bir sonraki hamlesi direk bir saplama hareketiydi. Üzerime doğru hamlesini yaptığında, kılıcım ile savaşçının kılıcına doğru soldan sağa doğru bir kesme hareketi yaptım ve aynı yönde kılıcımla beraber hareket ederek savaşçının kılıcını tutan bileğini kavradım. Etrafında döndüm ve artık sırtlarımız bir birine değecek kadar yaklaştığın da dirseğim ile ona vurarak dengesini bozdum. Artık diz çökmek zorunda kalmıştı ve kavradığım bileğini yukarıya kaldırarak kılıcımı tam alnına doğru savurdum. Kılıcımın ucu artık savaşçının alnındaydı.
Birden her kez silahlarını çekti ve bana bakıyorlardı. Yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm daha sonra şunları söyledim…
- Sizinle savaşmaya gelirim ama iki şartım olacak lordum.”
Savaşçı bana doğru bakarak biraz düşündü ve…
- Pekâlâ, seni dinliyorum köylünün kambur oğlu.”
- Birinci isteğim, aileme hiç bir şey olmayacağına dair sizden bir söz!”
Küçük bir gülümsemenin ardından…
- Diğer isteğini de söyle bakalım?”
- İkinci isteğim ise kamburumun ve diğer yerlerimin gizli kalması için siyah bir cübbe giymek istiyorum insanların beni görmeleri hoşuma gitmiyor.”
Soluk soluğa kalmış savaşçı bir süre düşündü, bende o sırada anneme bakıyordum gözleri sanki beni sıkıca sarıyordu, babam ise sadece önüne doğru bakıyordu. Savaşçı bana bakarak konuşmaya devam etti…
- Pekâlâ, isteklerini kabul ediyorum, ailen güvende olacak.”
- Köylü oğlunun adı nedir söyle bakalım?”
- Oğlumun henüz bir adı yok lordum ismini kendi bulacak!”
- Daha önce bu kadar garip bir şey duymamıştım ama sanırım bunu da normal karşılayacağım.”
- Şimdi adı bile olmayan kambur bir çocuk tarafından mı yenildim yani, bu olamaz.”
Bu sırada atlarında olan askerler gülmeye başlamış ama savaşçı birden onlara doğru kafasını çevirerek sert bir bakış attıktan sonra tekrar bana dönerek devam etti.
- Çocuk senin adın bundan böyle “Hector” olsun en azından adı olan bir savaşçıya yenilmiş olmayı isterim.”
- Şimdi git ve eşyalarını topla, sana yarım saat izin veriyorum.”
Evet, zaman hızla geçti ve babam ile annem iyice yaşlandılar. Ama benim için artık zaman geçmiyor gibiydi. Çalıştıkça daha iri ve atletikleşiyordum. Artık daha iyi kılıç kullanıyor ve hatta babamdan daha iyi olduğumu biliyordum, babamda bunu farkındaydı.
Günlerden birinde her zaman yaptığımız gibi babamla antrenman yapıyorduk. Daha sonra annemin bize doğru koştuğunu gördük. Babam aniden bana dönüp annemin yanına gitmemi ve onu bu kadar korkutan şeyin ne olduğuna bakmamı söyledi. Olanca hızımla kanatlarımı gererek fırladım. Biraz havalandığım da annemin bana doğru el işareti yaptığını fark ettim. Yere inmemi söylüyordu, ben de yerden süzülerek yanına gittim. Bana olabildiğince çabuk saklanmamı söyledi. Babamın bana yardım edeceğini ve lordun askerlerinin geldiğini söyledi.
- Çabuk ol git hadi!”
Ben ise annemi bu kadar korkuyorken bırakmak istemiyordum. Bana bakarken içimden bir his annemin dediğinin yapmamın en doğrusu olduğunu söylüyordu. Bunu istemesem de hemen dediği gibi babamın yanına geri döndüm.
- Baba, annem lordun askerleri denen birilerinin geldiğini söyledi!”
- Lordun askerleri mi?”
- Evet.”
- Çabuk ol hemen eve girelim.”
Eve girdik, babam hemen kanatlarımı örtecek şekilde üzerime bir şeyler sardı.
- Burada kalmanı ve sesiz olmanı istiyorum, sana çıkmanı söylemedikçe sakın bir yere ayrılma, üzerindekileri de çıkarayım deme sakın!”
- Tamam, baba” dedim…
Daha sonra babam dışarı çıktı ve bir süre sessizlik hâkim sürdü. Bir süre sonra yaklaşan askerleri duymaya başlamıştım. Çok heyecanlıydım ilk kez annem ve babamdan değişik olarak bir başkalarının buraya geldiğini duyuyordum. Artık başka insanları göreceğim dediğimi iyi hatırlıyorum. Şimdi ise onlardan kaçıyor, saklanıyorum. Dışarıda babam ile gelen askerlerin konuştuğunu duyuyor ve olduğum yerde heyecandan titriyordum.
- Evet, lordum sizi buraya getiren nedir?”
- Ben lort değilim.”
- Siz nasıl diyorsanız lordum!”
- Pekâlâ, köylü buraya lordumun adıyla geldim ve kasabadaki bütün eli silah tutan gençleri ordumuza almak üzere görevliyim.”
- Kasaba da buralarda oğlu ve karısıyla yaşayan bir köylü olduğunu duyduk, şimdi söyle bakalım oğlun nerede?”
- E… evet, lordum benim bir oğlum var ama o sakattır doğuştan kambur, yani askerlik için uygun değil ve de kılıç tutmayı bilmez.”
- Buna ben karar veririm köylü hemen bana oğlunu getir ve çabuk olsan iyi edersin.”
- Emredersiniz lordum ama hayatında insan bile görmemiş sakat bir çocuk için askerde yeriniz olacağını zannetmiyorum lütfen bunu bir daha düşünün!”
- Hemen oğlun buraya gelmezse köylü, sinirleneceğim ve sinirlendiğim de çok gaddar olabilirim.”
- Emredersiniz lordum!”
Babam yanıma geldiğinde çok gergindi ve bir şeyler düşündüğünü anlaya biliyordum yaşlı adam çok zeki, uyanık biriydi. Biraz önce babam ve diğer insanın konuştuklarını duymuş fakat duyduklarımın yarısını anlayamamıştım. Heyecanımı bir türlü yatıştıramıyordum ve kendimi inanılmaz garip hissediyordum. Acaba yaşlı adam ne düşünüyordu?
- Oğlum şimdi beni iyi dinle dışarıdaki adamlar başımıza büyük bela olabilirler. Onları defetmeye çalışacağım ama bu biraz zor olacak, senden istediğim onların soracağı sorulara veya yapacağı hiçbir şeye karşılık vermemen sadece izle ve eğer işler ters giderse…”
Benimle konuştuğu sırada kılıcını yerinden çıkarıyordu ama bu seferki kılıç farlıydı diğerinden daha küçük, daha gösterişsizdi üzerinde de ilk kılıçtaki gibi işlemeler yoktu.
- Kendimizi savunmamız gerekebilir sana söylediğimde bütün gücünü kullanmanı ve annen ile kaçmaya çalışmanı istiyorum umarım kanatların iki kişiyi buradan uzaklaştırabilecek kadar kuvvetlidir.”
- Ama sen ne yapacaksın baba?”
- Bir erkeğin yapması gerekeni değerli olanı koruyacağım.”
Bu sözcüklerin ne anlama geldiğini anlayamasam da, neyi ifade ettiğini anlamıştım. Babam bizim için ölmeyi tercih edeceğini söylüyordu.
- Hey köylü oğlunu kayıp mı ettin?”
- Umarım kaybetmemişsindir.”
Babam kılıcı arkasına saklayıp benimle beraber dışarıya doğru yürümeye başladı. Kapıdan dışarıya baktığımda annemin etrafında iki atlı asker vardı ve dışarıdaki diğer atlılarda evin etrafını sarmıştı.
- Hey köylü bu çocuğun senden olduğuna emin misin ha…”
- Evet, lordum benim oğlum!”
- Sana benzeyen bir yerini arıyorum ama bu kara oğlan çocuğu sana hiç benzemiyor istersen bunu kadınına soralım ne dersin?”
- Lütfen lordum bize acıyın.”
- Oğlumu gördünüz kambur ve diğer insanlara da pek benzemez aynı zamanda başka insanlarla da hiç yaşamadı onları tanımaz.”
O anda babamın Lordum dediği adam tahta kılıcımı gösterdi ve önüme bir kılıç attı daha sonra şöyle dedi…
- Köylü bana yalan söylemekle hata ettiğini anlıyorsun değil mi?”
- Lordum o tahta bir oyuncak.”
- Şimdi anlarız oyuncak mı değil mi?”
Babamın lordum dediği savaşçı birden atından inerek kılıcını çekti o anda yaşlı babama baktım ama hiçbir işaret yapmıyordu. Bende kılıcı elime aldım. Savaşçı aniden sağıma doğru düz ve hızlı bir hamle yapmıştı. Aynı hızla sola doğru kayarak hamleden kaçtım, savaşçının hamlelerini okumak bana çok kolay geliyordu. Bir sonraki hamlesi de çok barizdi bana doğru yatay bir kesme hareketi olacaktı çünkü hareketleri çok büyük ve hantaldı. Aynen söylediğim gibi bir hareketi yaptı ama bu seferki biraz daha yakındı ve üzerimdeki örtünün ön kısmının kesilerek açılmasına sebep oldu.
- Bak sen bizim kamburun karnı da baya kaslıymış, köylü bana oğlunu çok küçümsüyormuşsun gibi geldi ayrıca kılıcımdan da rahatça kaçabiliyor” dedi.
Annem çok gergin gözüküyordu. Benim için endişeleniyor olduğu yüzünden okunuyordu. Yaşlı adam ise beni hayrete düşürecek kadar sakin bir halde bizi izliyordu. O anda anlamıştım bu benim sınavımdı.
Savaşçının bir sonraki hamlesi direk bir saplama hareketiydi. Üzerime doğru hamlesini yaptığında, kılıcım ile savaşçının kılıcına doğru soldan sağa doğru bir kesme hareketi yaptım ve aynı yönde kılıcımla beraber hareket ederek savaşçının kılıcını tutan bileğini kavradım. Etrafında döndüm ve artık sırtlarımız bir birine değecek kadar yaklaştığın da dirseğim ile ona vurarak dengesini bozdum. Artık diz çökmek zorunda kalmıştı ve kavradığım bileğini yukarıya kaldırarak kılıcımı tam alnına doğru savurdum. Kılıcımın ucu artık savaşçının alnındaydı.
Birden her kez silahlarını çekti ve bana bakıyorlardı. Yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm daha sonra şunları söyledim…
- Sizinle savaşmaya gelirim ama iki şartım olacak lordum.”
Savaşçı bana doğru bakarak biraz düşündü ve…
- Pekâlâ, seni dinliyorum köylünün kambur oğlu.”
- Birinci isteğim, aileme hiç bir şey olmayacağına dair sizden bir söz!”
Küçük bir gülümsemenin ardından…
- Diğer isteğini de söyle bakalım?”
- İkinci isteğim ise kamburumun ve diğer yerlerimin gizli kalması için siyah bir cübbe giymek istiyorum insanların beni görmeleri hoşuma gitmiyor.”
Soluk soluğa kalmış savaşçı bir süre düşündü, bende o sırada anneme bakıyordum gözleri sanki beni sıkıca sarıyordu, babam ise sadece önüne doğru bakıyordu. Savaşçı bana bakarak konuşmaya devam etti…
- Pekâlâ, isteklerini kabul ediyorum, ailen güvende olacak.”
- Köylü oğlunun adı nedir söyle bakalım?”
- Oğlumun henüz bir adı yok lordum ismini kendi bulacak!”
- Daha önce bu kadar garip bir şey duymamıştım ama sanırım bunu da normal karşılayacağım.”
- Şimdi adı bile olmayan kambur bir çocuk tarafından mı yenildim yani, bu olamaz.”
Bu sırada atlarında olan askerler gülmeye başlamış ama savaşçı birden onlara doğru kafasını çevirerek sert bir bakış attıktan sonra tekrar bana dönerek devam etti.
- Çocuk senin adın bundan böyle “Hector” olsun en azından adı olan bir savaşçıya yenilmiş olmayı isterim.”
- Şimdi git ve eşyalarını topla, sana yarım saat izin veriyorum.”
正直, "" ai
MediaFire alanım!
MediaFire alanım!
Hehe biraz insan görsün değilmi yaban kalmasın kahramanımız.
正直, "" ai
MediaFire alanım!
MediaFire alanım!
2. sayfa (Toplam 4 sayfa) [ 34 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |