Gecenin Efendileri... Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 6, 7, 8, 9, Sonraki |
Yazar
Mesaj
kızgın hatuncum noldu niye gelemio bi türlü yeni blm takıldığın bi yer mi var.bi sorun mu var meraktan çatlama vaziyetindeyim yoksa bize kızgın da mı yollamıyon yeni bölümü yoksa önceki yorumumda iyicen saçmalayıp zıvanadan çıktım die mi tüm bu felaketler tanrım neden ben.neden biz.neden bu fic
çok bedbahım hatuncum yeni ölüm bekliom gözüm yollarda.nolur çok geciktirme
çok bedbahım hatuncum yeni ölüm bekliom gözüm yollarda.nolur çok geciktirme
İşte yeni bölüm...Ama çok uzun oldu yaa lütfen yinede okuyun. yorumlarınızı da eksik etmeyin
------------------
6. Bölüm:
Gözlerimi hafifçe araladım. Tanıdık bir tavan. Tanıdık bir yüz…Annemin yüzü… Endişeli… Tatlı, güven veren bir ses…
- Uyandın mı meleğim?
Meleğim… Belki de cennetteydim ve bir melek annem kılığına girmişti. Canım annemin kılığına…
- Elizabeth, bir tanem iyi misin?
Sıcak bir el, annemin o narin eli.
- O iyi değil mi anne?
Daha yeni kalınlaşmaya başlamış endişeli bir ses, erkek kardeşimin sesi… Hayır, evdeydim. Ailemin yanındaydım. Güvendeydim. Dün ak- Tanrım! Ellerimi büyük bir hızla boynuma götürdüm. Ama iki koca delik yerine bir eşarpla karşılaştım. Belkide sadece kabus görmüştüm. Bitkin bir sesle sordum “ Ne oldu?”
Kız kardeşim cevapladı. “ Saat üç abla. Bu saate kadar uyanmadın. Çok derin uyuyordun. Üstelik bütün gece soğuk soğuk terlemişsin. Ateşlendin herhalde… Bembeyazsın.”
- Ben… Ben iyiyim. Üşütüp ateşlendim herhalde. Şimdi sadece biraz bitkinim. Beni merak etmeyin…
Annem endişeli gözlerle bana baktı ama sonra peki dedi ve kardeşlerime de odamdan çıkmaları için bir işaret yaptıktan sonra odadan çıkıp kapıyı kapattı. Yalnızdım. Yataktan fırladığım gibi aynanın önüne geçip boynumdaki eşarbı çıkardım. Hayır kabus değildi. Oradaydılar. Kabuk tutmaya başlamış iki delik. Dünya etrafımda dönmeye başladı. Hepsi gerçekti, hepsi… O gün odamda kaldım. Bütün gün odanın içinde kah volta attım kah tırnaklarımı kemirdim. Şimdi ne yapmalıydım? Geri gelir miydi? Ya ailem?Hayır, asla onlara söyleyemezdim.
Güneş battı. Ve bir yirmi dakika sonra açık penceremden içeri o daldı: Mike.
Korkuyla geri çekildim ve çığlık atmamak için elimle ağzımı kapattım. Çığlık atamazdım. Ailemi bu pisliğe bulaştıramazdım… Bana bunu neden yapmıştı? Ona ne zararım dokunmuştu ki? Şimdi ne yapmak istiyordu? Kanımı içmişti işte. Pis manyak. Hatta az daha kan kaybından öldürüyordu. Korku dolu yüzüme baktı ve yüzünü hüzün kapladı. “Sakin ol şekercik. Herşey yolunda.” Hayır, her şey yolunda değildi. Boynumda iki delikle kendi yatak odamda psikopat bir deliyle duruyordum. Beni az daha öldüren bir deliyle… Sahi buraya nasıl dönmüştüm? O mu getirmişti? Ya boynumdaki eşarp?
Elini hafifçe uzatarak bana doğru bir adım atmasıyla korkuyla kapıya yapışmam bir oldu. Bir kere canımın yandığından olsa gerek vucudum her şeyi hatırlıyordu. Yaram sızlıyor, gözlerimden yaşlar akıyordu. Dudaklarını ısırdı ve odanın karşısındaki yatağa oturup bana bakmaya başladı. Belkide sakinleşmemi bekliyordu. Kapının önünde büzüldüm bacaklarımı büküp kollarımla sarıldım. “ Git buradan.” “Sana zarar vermeyeceğim şekercik.” Ve beklemeye devam etti. Ne kadar sonra bilmiyorum sonunda korku krizimden geriye sadece oradan olabildiğince hızlı kaçma dürtüsü kalmıştı. Ama yapamazdım. O balkonun orada duruyordu ve ben kapıdan çıkmak istemiyordum. Ailemi buna karıştırmamalıydım. Onun işi benimleydi onlarla değil. Krizin geçtiğini görünce konuşmaya başladı.
- Üzgünüm şekercik. O durumda seni ısırmak zorundaydım…. Yaptığın şey seni iyice zora soktu.
Anlamayan gözlerle ona baktım. Şöyle bir durdu.
- Şu anda olan bitenden hiçbir şey anlamıyorsun değil mi?
Başımı salladım. Karşılık olarak o da yavaşça salladı.
- Baştan başlayacağım o zaman… Geçen gece artık diğerlerinin aşağılamasından gına gelmiş bir biçimde ortalıkta dolaşıyordum. Üstelik bu artık tehlikeli bir hal almıştı. Bir şeyler yapmalı, onlara kendimi kanıtlamalıydım. Sonra seni gördüm. Gecenin efendisini yani vampiri çağıran bir kız. Neden olmasın? Seni oraya götürüp efendime sunmakla kendimi kanıtlayabilirdim. Tam aradığım tiptin. Ne fazla itici – ki itici olsaydın efendim seni kabul ederek beni onurlandırmayı reddederdi.- Ne de ehm, fazla çekici- ki fazla çekici olsaydın efendim kanını kurutabilirdi.-. Kısaca hemen unutulacak sıradan bir kız. Demek istediğim, orijinal plana göre kanından bir yudum alınacak ve sonra sen evinde yatağında güven içinde uyuyacaktın ve beklide bizi bir daha asla görmeyecektin. Ve bende kimseye büyük bir zarar vermeden bu işten kurtulmuş olacaktım… Ama sen her şeyi mahvettin. Hizmetkarım olmak istediğini söyledin. Anlamıştım. Bunu kurtulmak için yaptın ama şekercik durmadan söylemiştim sana, tehlikede değildin ki… Her neyse her şeyi mahvettin işte… Sonra sen kendinden geçince seni buraya getirdim…” Boynumdaki eşarbı işaret ederek, “ ailene açıklamanın zor olacağını düşünmüştüm. O yüzden onu bağladıktan sonra geri döndüm…”
Belki odanın karşı tarafında olduğundan bekli de boynuma saldırmak yerine medeni medeni konuştuğundan olsa gerek içimdeki Kaçma duygusu yerini “mesafeyi koruma” duygusuna bırakmıştı. Artık sesim titremeden konuşabilirdim.
- Lanet olsun senin beni ısırman değil, beni reddedip oradan yaka paça dışarı atman gerekirdi… Seni şantaj ettiğim için benden öc almak için yaptın bunu değil mi?
Gözleri büyüdü ve başını hızla sağa sola salladı.
- Ah, hayır şekercik. Asla! Seni oraya zorla götürmüş biri olarak oradan kurtulmak için bana zarar vermene kızmaya hiç hakkım yok.
- Sana zarar vermedim. Dedim gözlerimde nefretle. “ Sen, beni ısırdın! Beni oradan çıkaracağına…” gözlerim yine dolmuştu.
“Yapamazdım şekercik.” Dedi yüzünde büyük bir hüzünle. “ Hizmetkarlık dileyip kabul edilmeyenler oracıkta öldürülürler…”
- NE?
- Kabul edilmemenin acısını daha fazla yaşamamaları için onlara son bir iyilik yapılır ve büyük bir fedakarlık yapılarak kanları son damlalarına kadar içilir.
- Ne?!
Ama bu çok saçma...
- Ne fedakarlığı?
Bilmiyorum farkında mısın ama burada son damlasına kadar kanı içilen o, siz değilsiniz.
- Hizmetkar olamayacak kadar zavallı bir yaratığın kanını son damlasına kadar içmek ulu gecenin efendileri için bir fedakarlıktır…
Neeeeee?! Bunlar kendilerini ne zannediyorlar? Kampüsteki züppe Natalie bile bunların yanında alçak gönüllülük abidesi kalır… Yüzümdeki şok ifadesine bakarak gülümsedi. “ Evet, ben de biliyorum bu saçmalık. Böyle düşündüğümü kimseye söyleme. Benim hakkımda tutman gereken bir sır daha.” Ve göz kırptı. Sonra birden ciddileşerek ekledi. “ Üstelik söylediğin gibi öç almak falan isteseydim fırsattan istifade seni reddedip oracıkta öldürürdüm. Böylece sırrımı bilen tek kişi de ortadan kalkmış olurdu.” Gülümsedi. “ Ama bu pek benim stilim değil… Kısacası bilmiyorum fark ettin mi ama orada seni hizmetkarım yapmakla hayatını kurtardım.”
Haklıydı… Üstelik hikayeye bu yönüyle bakınca ben kendi ellerimle kendimi batırmıştım. Ama yinede...
- Olabilir ama beni bu işe sen bulaştırdın!
- Haklısın…. O yüzden merak etme. Seni koruyacağım. Gülerek ekledi. Sorumluluk almam lazım…
Haha! Aman ne komik, seni komik adam! Başımı salladım.
- Siz bir gurup delisiniz… Vampir diye bir şey yoktur…
Şok içinde bana baktı. “Kanın içildi ve sen hala inanıyor musun?”
- Ne yani sizin gibi kan içen deliler var… Geçen gün gazetede de vardı. Polis yakaladı…
- Evet ama onlar gerçekten deli… Biz ise gerçeğiz…
Güldüm. O da güldü. Sonra hareket ettiğini gördüm. Tanrım, çok hızlıydı. Odayı yarıladı. Gözümü kırptım. Geri açtığımda yatağımda oturuyor ve galiba elinde bir şey sallıyordu. Galiba diyorum çünkü etraf bulanıktı. Net göremiyordum. O neydi? Etraf neden bu kadar bulanıktı? Tanrım! Gözlüklerim! Ne ara almıştı onları? Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Aman tanrım! O…. O… Doğruydu…. Bir insan bu kadar hızlı olamazdı.
------------------
------------------
6. Bölüm:
Gözlerimi hafifçe araladım. Tanıdık bir tavan. Tanıdık bir yüz…Annemin yüzü… Endişeli… Tatlı, güven veren bir ses…
- Uyandın mı meleğim?
Meleğim… Belki de cennetteydim ve bir melek annem kılığına girmişti. Canım annemin kılığına…
- Elizabeth, bir tanem iyi misin?
Sıcak bir el, annemin o narin eli.
- O iyi değil mi anne?
Daha yeni kalınlaşmaya başlamış endişeli bir ses, erkek kardeşimin sesi… Hayır, evdeydim. Ailemin yanındaydım. Güvendeydim. Dün ak- Tanrım! Ellerimi büyük bir hızla boynuma götürdüm. Ama iki koca delik yerine bir eşarpla karşılaştım. Belkide sadece kabus görmüştüm. Bitkin bir sesle sordum “ Ne oldu?”
Kız kardeşim cevapladı. “ Saat üç abla. Bu saate kadar uyanmadın. Çok derin uyuyordun. Üstelik bütün gece soğuk soğuk terlemişsin. Ateşlendin herhalde… Bembeyazsın.”
- Ben… Ben iyiyim. Üşütüp ateşlendim herhalde. Şimdi sadece biraz bitkinim. Beni merak etmeyin…
Annem endişeli gözlerle bana baktı ama sonra peki dedi ve kardeşlerime de odamdan çıkmaları için bir işaret yaptıktan sonra odadan çıkıp kapıyı kapattı. Yalnızdım. Yataktan fırladığım gibi aynanın önüne geçip boynumdaki eşarbı çıkardım. Hayır kabus değildi. Oradaydılar. Kabuk tutmaya başlamış iki delik. Dünya etrafımda dönmeye başladı. Hepsi gerçekti, hepsi… O gün odamda kaldım. Bütün gün odanın içinde kah volta attım kah tırnaklarımı kemirdim. Şimdi ne yapmalıydım? Geri gelir miydi? Ya ailem?Hayır, asla onlara söyleyemezdim.
Güneş battı. Ve bir yirmi dakika sonra açık penceremden içeri o daldı: Mike.
Korkuyla geri çekildim ve çığlık atmamak için elimle ağzımı kapattım. Çığlık atamazdım. Ailemi bu pisliğe bulaştıramazdım… Bana bunu neden yapmıştı? Ona ne zararım dokunmuştu ki? Şimdi ne yapmak istiyordu? Kanımı içmişti işte. Pis manyak. Hatta az daha kan kaybından öldürüyordu. Korku dolu yüzüme baktı ve yüzünü hüzün kapladı. “Sakin ol şekercik. Herşey yolunda.” Hayır, her şey yolunda değildi. Boynumda iki delikle kendi yatak odamda psikopat bir deliyle duruyordum. Beni az daha öldüren bir deliyle… Sahi buraya nasıl dönmüştüm? O mu getirmişti? Ya boynumdaki eşarp?
Elini hafifçe uzatarak bana doğru bir adım atmasıyla korkuyla kapıya yapışmam bir oldu. Bir kere canımın yandığından olsa gerek vucudum her şeyi hatırlıyordu. Yaram sızlıyor, gözlerimden yaşlar akıyordu. Dudaklarını ısırdı ve odanın karşısındaki yatağa oturup bana bakmaya başladı. Belkide sakinleşmemi bekliyordu. Kapının önünde büzüldüm bacaklarımı büküp kollarımla sarıldım. “ Git buradan.” “Sana zarar vermeyeceğim şekercik.” Ve beklemeye devam etti. Ne kadar sonra bilmiyorum sonunda korku krizimden geriye sadece oradan olabildiğince hızlı kaçma dürtüsü kalmıştı. Ama yapamazdım. O balkonun orada duruyordu ve ben kapıdan çıkmak istemiyordum. Ailemi buna karıştırmamalıydım. Onun işi benimleydi onlarla değil. Krizin geçtiğini görünce konuşmaya başladı.
- Üzgünüm şekercik. O durumda seni ısırmak zorundaydım…. Yaptığın şey seni iyice zora soktu.
Anlamayan gözlerle ona baktım. Şöyle bir durdu.
- Şu anda olan bitenden hiçbir şey anlamıyorsun değil mi?
Başımı salladım. Karşılık olarak o da yavaşça salladı.
- Baştan başlayacağım o zaman… Geçen gece artık diğerlerinin aşağılamasından gına gelmiş bir biçimde ortalıkta dolaşıyordum. Üstelik bu artık tehlikeli bir hal almıştı. Bir şeyler yapmalı, onlara kendimi kanıtlamalıydım. Sonra seni gördüm. Gecenin efendisini yani vampiri çağıran bir kız. Neden olmasın? Seni oraya götürüp efendime sunmakla kendimi kanıtlayabilirdim. Tam aradığım tiptin. Ne fazla itici – ki itici olsaydın efendim seni kabul ederek beni onurlandırmayı reddederdi.- Ne de ehm, fazla çekici- ki fazla çekici olsaydın efendim kanını kurutabilirdi.-. Kısaca hemen unutulacak sıradan bir kız. Demek istediğim, orijinal plana göre kanından bir yudum alınacak ve sonra sen evinde yatağında güven içinde uyuyacaktın ve beklide bizi bir daha asla görmeyecektin. Ve bende kimseye büyük bir zarar vermeden bu işten kurtulmuş olacaktım… Ama sen her şeyi mahvettin. Hizmetkarım olmak istediğini söyledin. Anlamıştım. Bunu kurtulmak için yaptın ama şekercik durmadan söylemiştim sana, tehlikede değildin ki… Her neyse her şeyi mahvettin işte… Sonra sen kendinden geçince seni buraya getirdim…” Boynumdaki eşarbı işaret ederek, “ ailene açıklamanın zor olacağını düşünmüştüm. O yüzden onu bağladıktan sonra geri döndüm…”
Belki odanın karşı tarafında olduğundan bekli de boynuma saldırmak yerine medeni medeni konuştuğundan olsa gerek içimdeki Kaçma duygusu yerini “mesafeyi koruma” duygusuna bırakmıştı. Artık sesim titremeden konuşabilirdim.
- Lanet olsun senin beni ısırman değil, beni reddedip oradan yaka paça dışarı atman gerekirdi… Seni şantaj ettiğim için benden öc almak için yaptın bunu değil mi?
Gözleri büyüdü ve başını hızla sağa sola salladı.
- Ah, hayır şekercik. Asla! Seni oraya zorla götürmüş biri olarak oradan kurtulmak için bana zarar vermene kızmaya hiç hakkım yok.
- Sana zarar vermedim. Dedim gözlerimde nefretle. “ Sen, beni ısırdın! Beni oradan çıkaracağına…” gözlerim yine dolmuştu.
“Yapamazdım şekercik.” Dedi yüzünde büyük bir hüzünle. “ Hizmetkarlık dileyip kabul edilmeyenler oracıkta öldürülürler…”
- NE?
- Kabul edilmemenin acısını daha fazla yaşamamaları için onlara son bir iyilik yapılır ve büyük bir fedakarlık yapılarak kanları son damlalarına kadar içilir.
- Ne?!
Ama bu çok saçma...
- Ne fedakarlığı?
Bilmiyorum farkında mısın ama burada son damlasına kadar kanı içilen o, siz değilsiniz.
- Hizmetkar olamayacak kadar zavallı bir yaratığın kanını son damlasına kadar içmek ulu gecenin efendileri için bir fedakarlıktır…
Neeeeee?! Bunlar kendilerini ne zannediyorlar? Kampüsteki züppe Natalie bile bunların yanında alçak gönüllülük abidesi kalır… Yüzümdeki şok ifadesine bakarak gülümsedi. “ Evet, ben de biliyorum bu saçmalık. Böyle düşündüğümü kimseye söyleme. Benim hakkımda tutman gereken bir sır daha.” Ve göz kırptı. Sonra birden ciddileşerek ekledi. “ Üstelik söylediğin gibi öç almak falan isteseydim fırsattan istifade seni reddedip oracıkta öldürürdüm. Böylece sırrımı bilen tek kişi de ortadan kalkmış olurdu.” Gülümsedi. “ Ama bu pek benim stilim değil… Kısacası bilmiyorum fark ettin mi ama orada seni hizmetkarım yapmakla hayatını kurtardım.”
Haklıydı… Üstelik hikayeye bu yönüyle bakınca ben kendi ellerimle kendimi batırmıştım. Ama yinede...
- Olabilir ama beni bu işe sen bulaştırdın!
- Haklısın…. O yüzden merak etme. Seni koruyacağım. Gülerek ekledi. Sorumluluk almam lazım…
Haha! Aman ne komik, seni komik adam! Başımı salladım.
- Siz bir gurup delisiniz… Vampir diye bir şey yoktur…
Şok içinde bana baktı. “Kanın içildi ve sen hala inanıyor musun?”
- Ne yani sizin gibi kan içen deliler var… Geçen gün gazetede de vardı. Polis yakaladı…
- Evet ama onlar gerçekten deli… Biz ise gerçeğiz…
Güldüm. O da güldü. Sonra hareket ettiğini gördüm. Tanrım, çok hızlıydı. Odayı yarıladı. Gözümü kırptım. Geri açtığımda yatağımda oturuyor ve galiba elinde bir şey sallıyordu. Galiba diyorum çünkü etraf bulanıktı. Net göremiyordum. O neydi? Etraf neden bu kadar bulanıktı? Tanrım! Gözlüklerim! Ne ara almıştı onları? Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Aman tanrım! O…. O… Doğruydu…. Bir insan bu kadar hızlı olamazdı.
------------------
Ya ben her bölümü bir öncekinden daha çok beğeniyorum... Bunun sırrı nedir acaba? Olaylar güzel güzel açığa kavuşmuş oldu ve kızımızın gözlüklü olduğunun yanı sıra adını da öğrenmiş olduk.
Bu Mike da ne düşünceli bir vampir çıktı öyle... Bir anda hikayenin en masumu haline geldi... Son cümlelerde de zaten kızımızın kişiliği hakkında bir soru işareti kalmadı galiba...
Devamını gerçekten merak ediyorum...
Bu Mike da ne düşünceli bir vampir çıktı öyle... Bir anda hikayenin en masumu haline geldi... Son cümlelerde de zaten kızımızın kişiliği hakkında bir soru işareti kalmadı galiba...
Devamını gerçekten merak ediyorum...
13 Eyl 2009 2:29
^^ Bu bölümü normala oranla biraz daha hızlı ele alınmış ve kurgusal bakımdan normala oranla biraz daha kötü olarak buldum ^.^
Böyle düşünmemin sebebi ise anlatım tarzını gereğinden fazla hızlı bulmam olsa gerek ve buna ek olarak da espri potansiyelinin normalin epey aşağısında olsuğunu düşünmem olabilir *-*
Sonunda kızımızın adını öğrenebildik buna da şükür diyorum *-* Elizabeth'ciğimiz artık Mike'ın güvenli kolları (!) arasında gereken huzur ve güveni bulabilir zannımca XDXD
Ailesini bu işe karıştırmak istememesini asil bir hareket olarak yorumladım, ben olsam dağa taşa ilan ederdim gay ve kendini vampir sanan bir zeki tarafından kanımın emildiğini XDXD
Diyalogların bu bölümde arttığını fark ettim ki bu iyiye işaret, Amerikan tarzı diyalogları da iyi benimsemişsin *-*
Genelde birçok Türk yazarın bununla sorunu olurdu, sen bu işi iyi aşmışsın *-* Tebrik ve taktir ettim *-*
Fazla betimleme yapmayı sevmiyorsun anladığım kadarıyla ama yine de betimleme boşluğunu kapatabilecek daha güzel niteliklerin var *-* Güzel bir bölümdü devamını bekliyorum *-*
Böyle düşünmemin sebebi ise anlatım tarzını gereğinden fazla hızlı bulmam olsa gerek ve buna ek olarak da espri potansiyelinin normalin epey aşağısında olsuğunu düşünmem olabilir *-*
Sonunda kızımızın adını öğrenebildik buna da şükür diyorum *-* Elizabeth'ciğimiz artık Mike'ın güvenli kolları (!) arasında gereken huzur ve güveni bulabilir zannımca XDXD
Ailesini bu işe karıştırmak istememesini asil bir hareket olarak yorumladım, ben olsam dağa taşa ilan ederdim gay ve kendini vampir sanan bir zeki tarafından kanımın emildiğini XDXD
Diyalogların bu bölümde arttığını fark ettim ki bu iyiye işaret, Amerikan tarzı diyalogları da iyi benimsemişsin *-*
Genelde birçok Türk yazarın bununla sorunu olurdu, sen bu işi iyi aşmışsın *-* Tebrik ve taktir ettim *-*
Fazla betimleme yapmayı sevmiyorsun anladığım kadarıyla ama yine de betimleme boşluğunu kapatabilecek daha güzel niteliklerin var *-* Güzel bir bölümdü devamını bekliyorum *-*
Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
7. sayfa (Toplam 9 sayfa) [ 83 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |