Kamikaze Kaitou Jeanne _Heaven Of The Dark_ Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 19, 20, 21 ... 40, 41, 42, Sonraki |
Yazar
Mesaj
RÜYA’NIN GİZEMİ
Maron her zamanki gibi uyuyordu. Daha saat 5.30’du. Okula gitmek için zamanı vardı. Tatlı tatlı uyurken o rüyayı görüyordu. Artık her şey daha netti. Yara izi belli oluyordu. Kız başını örten büyücümsü kıyafetler içindeydi. Yüzü ve saçları gözükmüyordu. Kızın yanında iki kişi daha vardı. Rüya bu sefer farklıydı. . İki kişi büyücü gibi giyinmişti. Diğeri ise şövalye kıyafetleri içindeydi. Kız ellerini yavaş yavaş başına götürdü. Kapşona benzeyen bez parçasının üstüne koydu narin ellerini. Yavaş yavaş geri çekmeye başladı. Maron merakla bekliyordu. Kızın yüzünün alt kısımları gözükmeye başladı. Tam başını açıyordu ki çalar saat Maron’u uyandırdı. Maron
— Lanet olsun! Gerektiği zaman çalar duymam. Şimdi nasıl oluyorsa duydum. Of!
Maron çalar saate bir yumruk geçirdi ve kalktı.
— Garip! Her zaman rüya bulanıktı gittikçe netleşiyor! Dedi kendi kendine.
Maron hazırlanmıştı. Saçlarını topluyordu ki camdan bir tıkırtı geldi. Maron gözlerine inanamadı!
— FİN! FİN! Geldin demek! Derken koşarak camı açtı. Fin içeri girdi. Telaşlı bir biçimde Maron’a
— Maron! Fazla vaktim yok. Güvenliğim için burada kalmamalıyım. Beni merak etme. Seninle arada bir temasa geçeceğim. Bunu sayesinde… diyerek Maron’a bir cisim verdi.
Maron şaşırmıştı.
— Fin seni çok özledim. Güvende olacaksan hemen gitmelisin! Dedi Fin’e sarılarak.
Fin, Maron’a sarıldı ve gitti. Maron bakalmıştı. Kapının çalmasıyla kendine geldi. Kapıyı açtığında her zamanki gibi Miyako ve Chiaki vardı. Chiaki hala üzgündü. Maron hiç aldırmadan ve tek kelime etmeden çantasını aldı ve çıktılar. Aynı saatlerde Hatsu uyanmıştı. Yüzünde garip bir ifadeyle dalgın bir biçimde mutfağa indi. Mitsu yine kalkıp kahvaltıyı hazırlamıştı. Zaten Mitsu onların annesi gibiydi. Getsu ise masanın başında saçı başı dağınık bir biçimde esniyordu. Mitsu, Hatsu’nun garip olduğunu anlamıştı. Ama sormadı. Hatsu kolay kolay böyle olmazdı. Kahvaltı ettiler. Hatsu hiçbir şey yememişti. Bu onun için garipti. Normalde oburdu. Garip bir biçimde düşüncelere daldı.
Maron’un durumu ondan farksızdı. Okul bitti eve gittiler. Tek kelime etmeden eve geldi ve yattı. Hatsu da yatmıştı.
****************************************************
Gökyüzü beyaz bulutlarını batan güneşin turuncu, mor karışımı ışığına bırakmıştı. Hafif bir meltem vardı. Ağaçların yaprakları hafif hafif sallanıyordu. Bu meltem ormanlık alanda duran dört kişinin kıyafetini yavaş yavaş kıpırdatıyordu. Büyücü kıyafetli bir kızın elinde kalın, kara kaplı, büyük bir kitap vardı. Kitabı bir kayanın üstüne koydu. Hepsi saçını açtı. Kızlardan iki tanesi kızıl saçlıydı. Tonları değişiyordu. Koyu tonda saçı olan kızın bileğinde bir iz vardı. Bir yara izi. Kız konuşmaya başladı.
— Elanor… Kaçmalıyız. Bizi yakalamamaları gerekiyor.
Elanor denilen kız
— Biliyorum Aurélié. Kaçacağız.
Aurélié şövalye kılığındaki kıza
— Jeanne saçını açar mısın lütfen? Dedi kibar bir şekilde.
Jeanne şövalye kıyafetinin baş kısmını çıkarttı. Hepsi diz çöktüler. Maron çok şaşırmıştı. Gözlerine inanamamıştı. Bu Jeanne D’Arc’ tı. Aurélié Latinceye benzeyen garip bir dille kitaptaki yazıları okumaya başlamıştı. Boynunda bir haç vardı. Oradaki herkesin vardı. Etraf garip bir ışıkla aydınlandı. Maron olanları görüyordu ama ruhu başka bir bedene girmiş gibi hissetti. Sanki ruhu kopyalanmıştı. Bir tanesi olanları şaşkınlıkla izleyen maron, diğeri ise Jeanne D’Arc’ın bedenindeki Maron. Işıkla birlikte her şey yeniden yaşanmaya başlayacaktı. Hem de her şey. Maron’un bilmesi gereken gerçekler!
*********************BÖLÜM SONU**************
1 aydır ısrar eden melu'nun hatrına yazdım
hatta bir tek melu değil herkes
öhöm ormanda duran dört kişi maronla birlikte dört oluyo.aslında sadece üç kız 
Maron her zamanki gibi uyuyordu. Daha saat 5.30’du. Okula gitmek için zamanı vardı. Tatlı tatlı uyurken o rüyayı görüyordu. Artık her şey daha netti. Yara izi belli oluyordu. Kız başını örten büyücümsü kıyafetler içindeydi. Yüzü ve saçları gözükmüyordu. Kızın yanında iki kişi daha vardı. Rüya bu sefer farklıydı. . İki kişi büyücü gibi giyinmişti. Diğeri ise şövalye kıyafetleri içindeydi. Kız ellerini yavaş yavaş başına götürdü. Kapşona benzeyen bez parçasının üstüne koydu narin ellerini. Yavaş yavaş geri çekmeye başladı. Maron merakla bekliyordu. Kızın yüzünün alt kısımları gözükmeye başladı. Tam başını açıyordu ki çalar saat Maron’u uyandırdı. Maron
— Lanet olsun! Gerektiği zaman çalar duymam. Şimdi nasıl oluyorsa duydum. Of!
Maron çalar saate bir yumruk geçirdi ve kalktı.
— Garip! Her zaman rüya bulanıktı gittikçe netleşiyor! Dedi kendi kendine.
Maron hazırlanmıştı. Saçlarını topluyordu ki camdan bir tıkırtı geldi. Maron gözlerine inanamadı!
— FİN! FİN! Geldin demek! Derken koşarak camı açtı. Fin içeri girdi. Telaşlı bir biçimde Maron’a
— Maron! Fazla vaktim yok. Güvenliğim için burada kalmamalıyım. Beni merak etme. Seninle arada bir temasa geçeceğim. Bunu sayesinde… diyerek Maron’a bir cisim verdi.
Maron şaşırmıştı.
— Fin seni çok özledim. Güvende olacaksan hemen gitmelisin! Dedi Fin’e sarılarak.
Fin, Maron’a sarıldı ve gitti. Maron bakalmıştı. Kapının çalmasıyla kendine geldi. Kapıyı açtığında her zamanki gibi Miyako ve Chiaki vardı. Chiaki hala üzgündü. Maron hiç aldırmadan ve tek kelime etmeden çantasını aldı ve çıktılar. Aynı saatlerde Hatsu uyanmıştı. Yüzünde garip bir ifadeyle dalgın bir biçimde mutfağa indi. Mitsu yine kalkıp kahvaltıyı hazırlamıştı. Zaten Mitsu onların annesi gibiydi. Getsu ise masanın başında saçı başı dağınık bir biçimde esniyordu. Mitsu, Hatsu’nun garip olduğunu anlamıştı. Ama sormadı. Hatsu kolay kolay böyle olmazdı. Kahvaltı ettiler. Hatsu hiçbir şey yememişti. Bu onun için garipti. Normalde oburdu. Garip bir biçimde düşüncelere daldı.
Maron’un durumu ondan farksızdı. Okul bitti eve gittiler. Tek kelime etmeden eve geldi ve yattı. Hatsu da yatmıştı.
****************************************************
Gökyüzü beyaz bulutlarını batan güneşin turuncu, mor karışımı ışığına bırakmıştı. Hafif bir meltem vardı. Ağaçların yaprakları hafif hafif sallanıyordu. Bu meltem ormanlık alanda duran dört kişinin kıyafetini yavaş yavaş kıpırdatıyordu. Büyücü kıyafetli bir kızın elinde kalın, kara kaplı, büyük bir kitap vardı. Kitabı bir kayanın üstüne koydu. Hepsi saçını açtı. Kızlardan iki tanesi kızıl saçlıydı. Tonları değişiyordu. Koyu tonda saçı olan kızın bileğinde bir iz vardı. Bir yara izi. Kız konuşmaya başladı.
— Elanor… Kaçmalıyız. Bizi yakalamamaları gerekiyor.
Elanor denilen kız
— Biliyorum Aurélié. Kaçacağız.
Aurélié şövalye kılığındaki kıza
— Jeanne saçını açar mısın lütfen? Dedi kibar bir şekilde.
Jeanne şövalye kıyafetinin baş kısmını çıkarttı. Hepsi diz çöktüler. Maron çok şaşırmıştı. Gözlerine inanamamıştı. Bu Jeanne D’Arc’ tı. Aurélié Latinceye benzeyen garip bir dille kitaptaki yazıları okumaya başlamıştı. Boynunda bir haç vardı. Oradaki herkesin vardı. Etraf garip bir ışıkla aydınlandı. Maron olanları görüyordu ama ruhu başka bir bedene girmiş gibi hissetti. Sanki ruhu kopyalanmıştı. Bir tanesi olanları şaşkınlıkla izleyen maron, diğeri ise Jeanne D’Arc’ın bedenindeki Maron. Işıkla birlikte her şey yeniden yaşanmaya başlayacaktı. Hem de her şey. Maron’un bilmesi gereken gerçekler!
*********************BÖLÜM SONU**************
1 aydır ısrar eden melu'nun hatrına yazdım



***VeRa TePeS***
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson

Eski Maron_Rei

Karin Axelsson



yeni karakter? aurélié ve elanor dan mı bahsediosun
neyse sadece 1 kişi mi beğendi. aa ama okunmuyo diye yazmıoz kızıolar.koyuyoruz yeni blmü yorum yazmıolar hıh!
çok mu çirkin yazdım kyaa




çok mu çirkin yazdım kyaa


***VeRa TePeS***
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson

Eski Maron_Rei

Karin Axelsson


Bundan sonra seni zorlamıcam canım çünkü zorlamama bile değmiyor kimse okumuyor. Arkadaşlar böyle olursa hikayenin devamını getirmek konusunda şüphelerim olacak boşu boşuna forum kirliliği yapmanın alemi yok
İkinci olarak sende beni hep hamarat göstermeye çalışıorsun cnm bi de acayip olgun gibi duruorum hikayede
hehe normalde mitsuyla o kedar benzemiyoruz şahsen normalde tam tersi olai
Güzel bir bölüm olmuş canım harika üperr süperrr 





Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:


Çok üşengeç biri olmama rağmen baştan sona okudum ^^ Gayet güzel gidiyorsunuz devam etmelisiniz bence
Daha fazla Ryuchi görsem daha bir havaya giricem
Erkeğin bir kızı kıskandığı sahneler hep dikkatimi çekmiştir
Aynısı tam tersinde pek hoş olmuyor zannımca 

Daha fazla Ryuchi görsem daha bir havaya giricem




Maron_Rei yazmış:
Ayh yalnızca dört hikayem var birisi bitiyor bu da tehlikeli sınırda yalnız


Alıntı:
Çok teşekkürler öhöm ben normalde çok kıskancımdır üzülerek sölüyorum ama birinin beni kıskanması hiç hoşuma gitmez. Bende jansununki gibi potonsiyeller göremeyebilirsin



Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:

Evet, arkadaşlar uzun bir aradan sonra Kkj Heaven of The Dark'ı yazma sırası bana geldi. Bunu ben aylar öncesinden yapmıştım ama aradan bazı olaylar geçti ve bu zaman baya ileri bir tarihe atandı. Umarım beğenirsiniz keyifli okumanız dileğiyle
Eski Anılar Gerçek Mi Oluyor?
“Ortaçağ'da kızıl rengin kötülükleri çağırdığına inanılıyor ve kızıl kafalılardan kesinlikle özel arkadaş edinilmemesini öğütleniyordu. Çünkü kızıl saç Tanrı'nın verdiği bir cezaydı ve Tanrı'yı yadsımak gibi bir günah işlendiğinde, bunun cezası ailelerin sonraki nesillerine bile aktarılabiliyordu.
Şeytan ve Çingenelerin, ailelere kızıl saçlı bir çocuk konusunda beddua etmelerinden de çok korkuyorlardı.
Buna engel olmak için sadece Ay'ın büyümeye başladığı günlerde çocuk yapmak gerekiyordu. Hamile kadınlar Meryem Ana'ya bir mum adayıp sonra da kesinlikle ateşe bakmamaya dikkat etmeliydi. Yanan bir ev ya da ocağa bakarlarsa lanetten kurtulmaları mümkün olmuyordu.
Minik kızıl kafalılara, istenmeyen bu renkten kurtulabilmeleri için eziyet verici işlemler uygulanıyordu. Başları, kesilmiş süt ile veya kaynamış nane yapraklarıyla yıkanıyor ya da saçları kurşun taraklarla taranıyordu. Bazı çevrelerde saçın uzayan ilk bölümü kesiliyor ve saçın rengi koyulaşsın diye çayırların altına gömülüyordu. “[alıntıdır…]
Kısa gri saçlarıyla yeniyetme bir erkeği andıran ama zarif hatları ve narin yüzüyle kız olduğu anlaşılan on beş yaşındaki Jeanne, kinle kendini “asil” diye tanıtan ama asaletten pek uzak olan Lord Alexandre’a su vermek için çeşmeye gitti. Lord’un kendisini pis bakışlarla süzdüğünü ona bakmadan bile hissedebiliyordu. Lord’un alaylı sesini duyunca şüphelerinde hiçte haksız olmadığını anladı:
- Hey, sen köle… Buraların efendisi olduğumu biliyorsundur herhalde. Senin ailen, benim topraklarımda oturduğunuz sürede gerekli olan vergiyi ödememiş. Bunun karşılığını ödemen gerekiyor… Anladın mı beni güzelim?
Jeanne, lanet olasıca zenginler diye tısladı ve ona mora kaçan gözlerini kısarak baktı:
- Lordum, benim ailem onurlu kimselerdir. Gereken vergiyi her zaman tam zamanında teslim etmişlerdir ve buna bizzat herkes şahit olmuştur.
- Ne yani köle, ben yalan mı söylüyorum? Bana vergi ödenmemiş diye bilgi geldi kızım ve senin o ailenin kızı olarak bunu ödemen gerekiyor!
Bunları söylerken gözleri alayla parıldıyordu. Jeanne, ona lanetler gibi baktıktan sonra sinirlerine hâkim olmaya çalıştı. O bir asilzadeydi kendisi ise basit bir köleden öte bir şey değildi! Onu öldürmeye kalkarsa (Ah! Ne kadar iyi olurdu…) kendisinin yaşama şansı kesinlikle sıfıra inerdi.
- O kıza bir şey yaparsan emin olun lordum bu yaptıklarınızın otuz katı misliyle ödeyeceksiniz!
Jeanne ve Lord Alexandre bunu söyleyen kişiye bakmak için başlarını çevirdiler. Lord Alexandre’ın bu duruma pek alışık olmadığı anlaşılıyordu çünkü o bir şeyi yapmak isterse ya yapardı ya da yine yapardı!
Ormandan kendilerine doğru iki atlı gelmeye başladı. Atların üstündekiler Jeanne’la yaşıt görünüyorlardı. Bir tanesinin uzun şarap renkli kızıl saçları ve cennet yeşili gözleri vardı. Yüzünde kızgın, kararlı bir ifade vardı. Diğer kızda yanındakini anımsatsa da yüzünde daha sakin ya da ne düşündüğünü belli etmemek için takındığı bir maske vardı. Bu kızın pembe- kızıl saçları ve diğer kızla aynı renkte olan olağanüstü cennet yeşili gözleri vardı. Lordun yüzü birden şeytan görmüş gibi çarpıldı.
- Aman Tanrım! Yüce İsa bizleri koru! Siz iki cadı bana ne hakla dil uzatabiliyorsunuz? Ben buraların lorduyum cadılar siz kimsiniz he?
İki kızda tehlikeli bir gülüşle adama baktılar. Sakin görünen kız yapmacık bir ifadeyle:
- Ah, görüyorsun değil mi Auré ne kadar büyük bir terbiyesizlik yaptık! Yüce lorda kendimizi tanıtmayı unuttuk…
Diğer kız ise dişlerini gıcırdatarak lorda baktı ve yeşil gözlerini kısarak:
- Evet, Ela ne büyük terbiyesizlik ettik. Cici lordumuza kendimizi tanıtmadık ama sorun değil tanışmaktan büyük bir zevk duyarım…
Lord büyük bir korkuyla geriye çekildi:
- Benim sizin gibi cadılarla tanışmak gibi bir isteğim yok! Siz Tanrı tarafından lanetlenmiş iki günahkârsınız! Ruhunuz cehennem ateşinde kavrulup yok olacak. Baba, oğul, kutsal ruh adına biri şu şeytan döllerini yok etsin!
Jeanne, lorda büyük bir kinle baktı. Şu iki genç lady kendisine yardım etmeye çalışıyordu ve bu geri zekâlı ucube lord yine insanların ezilecek bir tarafını buluyordu!
- Tanrı insanları saç renklerinden dolayı birbirinden ayırmaz lordum. Görüyorum ki genç ladyler insaniyet namına sizden daha olgun!
Kendisine Ela denilen kız ise ruhsuz bir tavırla:
- Biz şeytan dölleri ve cadılardan çok başka isimler kullanırız lordum. Benim adım Elanor de Pointe du Lac. Ve bu hanımda benim kuzenim Aurelié Yann de la Valiéré. Bu kızın ailesinin vergi borcunu üstleniyorum ve ödemeyi kabul ediyorum!
Aurelié ise hiç oralı olmayarak:
- Elanor, böyle aşağılık yaratıklara para vererek bir şey olmuyor. Ela, haydi ama uzun zamandır birini pataklamamıştık biliyorsun canım. Fazla zarar vermeyeceğim söz veriyorum yalnızca ağzı burnu birazcık kanayacak.
- Aure, canım izin almana ne gerek var! Eti senin kemiği benim…
Lord ise bu olanlardan kendine bir pay çıkartarak hemen aradan sıvışıvermişti. Aure ve Ela lordun arkasından kahkahalara boğulurken Jeanne bu iki kızın kim olduğunu çok merak ediyordu. Kıyafetlerine bakılırsa ikiside asilzade olmalıydı. Jeanne, utangaç bir tavırla ladylerin yanına geldi.
- Ah, teşekkürler Mademoiselle Elanor ve Mademoiselle Aurelié. Ben Jeanne d’Arc… Bu yaptığınız iyilikleri unutmayacağım my lady… Çok müteşşekirim ikinize de…
Bölüm Sonu Resimleri
İkinci Olarak Bir Arkadaşımın isteğiyle yine karekterleri daha yakından tanımanız için küçük notlar verdim isteyen bakabilir

Eski Anılar Gerçek Mi Oluyor?
“Ortaçağ'da kızıl rengin kötülükleri çağırdığına inanılıyor ve kızıl kafalılardan kesinlikle özel arkadaş edinilmemesini öğütleniyordu. Çünkü kızıl saç Tanrı'nın verdiği bir cezaydı ve Tanrı'yı yadsımak gibi bir günah işlendiğinde, bunun cezası ailelerin sonraki nesillerine bile aktarılabiliyordu.
Şeytan ve Çingenelerin, ailelere kızıl saçlı bir çocuk konusunda beddua etmelerinden de çok korkuyorlardı.
Buna engel olmak için sadece Ay'ın büyümeye başladığı günlerde çocuk yapmak gerekiyordu. Hamile kadınlar Meryem Ana'ya bir mum adayıp sonra da kesinlikle ateşe bakmamaya dikkat etmeliydi. Yanan bir ev ya da ocağa bakarlarsa lanetten kurtulmaları mümkün olmuyordu.
Minik kızıl kafalılara, istenmeyen bu renkten kurtulabilmeleri için eziyet verici işlemler uygulanıyordu. Başları, kesilmiş süt ile veya kaynamış nane yapraklarıyla yıkanıyor ya da saçları kurşun taraklarla taranıyordu. Bazı çevrelerde saçın uzayan ilk bölümü kesiliyor ve saçın rengi koyulaşsın diye çayırların altına gömülüyordu. “[alıntıdır…]
Kısa gri saçlarıyla yeniyetme bir erkeği andıran ama zarif hatları ve narin yüzüyle kız olduğu anlaşılan on beş yaşındaki Jeanne, kinle kendini “asil” diye tanıtan ama asaletten pek uzak olan Lord Alexandre’a su vermek için çeşmeye gitti. Lord’un kendisini pis bakışlarla süzdüğünü ona bakmadan bile hissedebiliyordu. Lord’un alaylı sesini duyunca şüphelerinde hiçte haksız olmadığını anladı:
- Hey, sen köle… Buraların efendisi olduğumu biliyorsundur herhalde. Senin ailen, benim topraklarımda oturduğunuz sürede gerekli olan vergiyi ödememiş. Bunun karşılığını ödemen gerekiyor… Anladın mı beni güzelim?
Jeanne, lanet olasıca zenginler diye tısladı ve ona mora kaçan gözlerini kısarak baktı:
- Lordum, benim ailem onurlu kimselerdir. Gereken vergiyi her zaman tam zamanında teslim etmişlerdir ve buna bizzat herkes şahit olmuştur.
- Ne yani köle, ben yalan mı söylüyorum? Bana vergi ödenmemiş diye bilgi geldi kızım ve senin o ailenin kızı olarak bunu ödemen gerekiyor!
Bunları söylerken gözleri alayla parıldıyordu. Jeanne, ona lanetler gibi baktıktan sonra sinirlerine hâkim olmaya çalıştı. O bir asilzadeydi kendisi ise basit bir köleden öte bir şey değildi! Onu öldürmeye kalkarsa (Ah! Ne kadar iyi olurdu…) kendisinin yaşama şansı kesinlikle sıfıra inerdi.
- O kıza bir şey yaparsan emin olun lordum bu yaptıklarınızın otuz katı misliyle ödeyeceksiniz!
Jeanne ve Lord Alexandre bunu söyleyen kişiye bakmak için başlarını çevirdiler. Lord Alexandre’ın bu duruma pek alışık olmadığı anlaşılıyordu çünkü o bir şeyi yapmak isterse ya yapardı ya da yine yapardı!
Ormandan kendilerine doğru iki atlı gelmeye başladı. Atların üstündekiler Jeanne’la yaşıt görünüyorlardı. Bir tanesinin uzun şarap renkli kızıl saçları ve cennet yeşili gözleri vardı. Yüzünde kızgın, kararlı bir ifade vardı. Diğer kızda yanındakini anımsatsa da yüzünde daha sakin ya da ne düşündüğünü belli etmemek için takındığı bir maske vardı. Bu kızın pembe- kızıl saçları ve diğer kızla aynı renkte olan olağanüstü cennet yeşili gözleri vardı. Lordun yüzü birden şeytan görmüş gibi çarpıldı.
- Aman Tanrım! Yüce İsa bizleri koru! Siz iki cadı bana ne hakla dil uzatabiliyorsunuz? Ben buraların lorduyum cadılar siz kimsiniz he?
İki kızda tehlikeli bir gülüşle adama baktılar. Sakin görünen kız yapmacık bir ifadeyle:
- Ah, görüyorsun değil mi Auré ne kadar büyük bir terbiyesizlik yaptık! Yüce lorda kendimizi tanıtmayı unuttuk…
Diğer kız ise dişlerini gıcırdatarak lorda baktı ve yeşil gözlerini kısarak:
- Evet, Ela ne büyük terbiyesizlik ettik. Cici lordumuza kendimizi tanıtmadık ama sorun değil tanışmaktan büyük bir zevk duyarım…
Lord büyük bir korkuyla geriye çekildi:
- Benim sizin gibi cadılarla tanışmak gibi bir isteğim yok! Siz Tanrı tarafından lanetlenmiş iki günahkârsınız! Ruhunuz cehennem ateşinde kavrulup yok olacak. Baba, oğul, kutsal ruh adına biri şu şeytan döllerini yok etsin!
Jeanne, lorda büyük bir kinle baktı. Şu iki genç lady kendisine yardım etmeye çalışıyordu ve bu geri zekâlı ucube lord yine insanların ezilecek bir tarafını buluyordu!
- Tanrı insanları saç renklerinden dolayı birbirinden ayırmaz lordum. Görüyorum ki genç ladyler insaniyet namına sizden daha olgun!
Kendisine Ela denilen kız ise ruhsuz bir tavırla:
- Biz şeytan dölleri ve cadılardan çok başka isimler kullanırız lordum. Benim adım Elanor de Pointe du Lac. Ve bu hanımda benim kuzenim Aurelié Yann de la Valiéré. Bu kızın ailesinin vergi borcunu üstleniyorum ve ödemeyi kabul ediyorum!
Aurelié ise hiç oralı olmayarak:
- Elanor, böyle aşağılık yaratıklara para vererek bir şey olmuyor. Ela, haydi ama uzun zamandır birini pataklamamıştık biliyorsun canım. Fazla zarar vermeyeceğim söz veriyorum yalnızca ağzı burnu birazcık kanayacak.
- Aure, canım izin almana ne gerek var! Eti senin kemiği benim…
Lord ise bu olanlardan kendine bir pay çıkartarak hemen aradan sıvışıvermişti. Aure ve Ela lordun arkasından kahkahalara boğulurken Jeanne bu iki kızın kim olduğunu çok merak ediyordu. Kıyafetlerine bakılırsa ikiside asilzade olmalıydı. Jeanne, utangaç bir tavırla ladylerin yanına geldi.
- Ah, teşekkürler Mademoiselle Elanor ve Mademoiselle Aurelié. Ben Jeanne d’Arc… Bu yaptığınız iyilikleri unutmayacağım my lady… Çok müteşşekirim ikinize de…
Bölüm Sonu Resimleri
Spoiler:
İkinci Olarak Bir Arkadaşımın isteğiyle yine karekterleri daha yakından tanımanız için küçük notlar verdim isteyen bakabilir

Spoiler:

Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:


Shiroi yazmış:




Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:

20. sayfa (Toplam 42 sayfa) [ 418 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |