Kamikaze Kaitou Jeanne _Heaven Of The Dark_ Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 23, 24, 25 ... 40, 41, 42, Sonraki |
Yazar
Mesaj




Yarın, büyük bir ihtimal işim olacağı için bugün koyuyorum. Maroncuğum artık kendin karar ver kıvamını tutturup tutturmadığımı
Elçilerin Kavgası
Maron, bilinçle bilinçsizlik arasında gördüğü esrarengiz rüyaları düşünüyordu… Şu Jeanne d’Arc’ın yanındaki iki kız Hatsuhikari ve Mitsubachi’ye ne kadar çok benziyordu. Maron, artık kime veya kimlere güveneceği konusunda büyük sıkıntılar çekiyordu… Biricik meleği Fin’e mi inanacaktı yoksa isimlerinden başka hiçbir şeylerini bilmediği şu iki esrarengiz kıza mı? Maron’un kalbinde hala küçük meleği Fin’in ayrı bir değeri vardı. Belki, bu tuhaf rüyaları o iki kız görmesini sağlıyordu! Çünkü bir önceki savaşta onların yanına geçen ama bedelini ölümle ödeyen Noin Calude da maron’un Chiaki ile ilgili tuhaf rüyalar görmesini sağlamıştı! Maron, bu düşüncenin etkisiyle biraz olsun rahatladı… Ama kendisine anlayışla bakan bir çift cennet yeşili gözün hayali bir türlü zihninden silinmiyordu…
Güneşin ışıkları eşliğinde, masmavi bulutların egemen olduğu son derece parlak bir gündü… Kuşların ahenkli sesi, su damlalarının üstüne yansıyan ışığın gümüş gibi parlaması herkesin ayrı bir düş görmesini sağlıyordu. Bu aydınlık günde, altın sarısı, her teli ışıl ışıl parlayan, sarı saçlı on dokuz yaşındaki bir genç adeta bir başkalık katmıştı. Asık suratlı gibi görünse de parıl parıl paryan açık kahverengi gözlerindeki tebessüm herkes tarafından fark ediliyordu. Uzun boylu ve yapılı vücuduyla bir anda bütün genç kızların gözü onun üstünde toplanıyordu. O ise bu bakışlara aldırmadan son derece cool bir şekilde yürüyordu. Yakışıklı yüzü, kaşları çatık bir şekilde birini arıyor gibiydi… Ve sonunda yüzü aydınlandı, azur mavisi gözlü Ryuchi’nin yanında doğru yürüdü.
- Hey, Ikuto kedi çocuk saatleri mi karıştırdın? Bir daha ki sefere seni beklerken bu kadar ılımlı davranmayacağım! Nerede kaldın? Diye sordu.
Ryuchi ise arkadaşından hiç geri kalmayacak bir karizmayla:
- Bakıyorum da hiç boş durmamışsın uçan çocuk… Bunu söylerken kızların sarışın delikanlıya hayran hayran bakmasından söz ediyordu.
Sarışın delikanlı ilgisiz bir tavırla:
- Ha onlar mı? Gereksiz ayrıntılar o kadar. Benim için dünyada tek bir kız var, biliyorsun Ikuto…
Ryuchi birden ciddileşerek:
- O kızı sandığımızdan daha fazla küçümsemişsiz dostum. Melekleri isteyen tek biz değiliz ayrıca. İki tane daha elçi var… Dedi düşünceli bir tavırla.
Sarışın delikanlı ise hiç oralı olmayarak:
- Düşündüğün şeye bak Ikuto… O melekleri, o elçilerden önce biz ele geçireceğiz. Ve bunu sakın unutma Ikuto, bu işi yaparken Maron’un kılına bile zarar gelmeyecek. Dedi sarışın genç gözlerini kısıp Ryuchi’ye bakarak.
Ryuchi ise alayla sırıtarak:
- Rahip olmalıymışsın sen. Hala mı Maron… Kaleye gol attığında yokta neyse. Maron’unun kılına bile zarar gelmeden bu işi aşmaya çalışacağız. Ama şu sürekli peşinde dolanan kıl kuyruk için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Dedi.
Sarı saçlı oğlan, sinsi bir tavırla:
- Ah, ona ayrı bir ders vereceğiz Ikuto… Maron onun gerçek yüzünü elbet bir gün anlayacak. Dedi kendinden emin bir sesle. Ama tam o sırada Ryuchi, sarışın gence kuvvetli bir dirsek attı ve karşıdan gelmekte olan genç kızı gösterdi. Daha sonra tam bir centilmen edasıyla:
- Ah, Mitsubachi-san bu ne güzellik böyle. Bir ışık gibi doğdunuz bu değersiz güne… Dedi büyük bir alayla.
Sarışın delikanlı ise merakla uzun pembe saçlı genç kızı inceliyordu. Ne düşündüğü pek belli olmuyordu ama yine de çok güzeldi… İri yeşil gözlerini küstah bir tavırla Ryuchi’ye dikmiş, birbirlerini yiyecekmiş gibi bakıyorlardı. Kız sonunda konuştu. Tatlı, yumuşak ama resmi bir ses tonu vardı.
- Lafı gevelemeye lüzum görmüyorum Tsukiyomi-san. İkimizde ne istediğimizi çok iyi biliyoruz. Ve bunun için birbirimize yalan söyleyip dostuz ayaklarına yatmayalım. Ama bu mücadele de ne dost ne de düşman olduğumuzu hatırlatma gereği duyuyorum. Umarım aptal oyunlarınızla bizi kandırmaya çalışmazsınız. Dedi ruhsuz bir sesle. Ryuchi ise sinirli bir kahkaha attı. Azur mavisi gözlerle yeşil gözler birbirleriyle karşılaştı.
- Zihnimi okumayı kes arık küçük kız! Bizim kolay pes etmeyeceğimizi sende unutmazsın umarım. Dedi sert bir ses tonuyla. Tam o sırada arkadan kızgın neşeli bir ses tonu geldi.
- MİTSU! Yine hangi cehenneme kayboldun sen? Bütün torbaları üstüme atıp kaçamazsın! MİTSUUU! Dedi ama Ryuchi’yi görünce yüzü şaşkınlık, kızgınlık ve öfke arasında gidip gelmeye başladı.
- Burada neler oluyor böyle? Mitsubachi senden hemen bir açıklama bekliyorum. Dedi ve yumruklarını delikanlılara göstermeye başladı. Sarışın delikanlı huzursuz bir tavırla gözlerini Mitsu’dan Hatsu’ya kayırıyordu. Ryuchi ise tam bir centilmen edasıyla:
- Ah, Hatsu-chan demek sende geldin. Ah, görüyorsun değil mi Zen? Cazibemden bütün kızlar etkileniyor. Tamam, anlıyorum ben küçükken mıknatıs yutumda sizler de demir mi yuttunuz ayaklarıma kapanıyorsunuz. Dedi son derece cool bir tavırla. Hatsu ise sinirli bir ses tonuyla Ryuchi’nin lafını keserek:
- Zevzekliği kes artık Ryuchi- Ikuto veya her neysen. İstediğiniz kadar elçiyiz diye bağırın ama kafamı kızdırırsanız iki elçi eksik bir kadroyla başlayacağız. Dedi ateş saçan yeşil gözlerini Ryuchi’ye dikerek. Sarışın delikanlı ise sinsi bir tavırla Hatsu’yla Mitsu’ya bakarak:
- Birbirimizi küçümsemeyelim bayanlar. Artık cennetin bile en karanlık taraflarını gördük ve bir düşman daha kazanmak istemiyorsak bu karşılaşmayı yok sayıp birbirimize “elveda” diyelim. Dedi.
Hatsu, sinirli bir bakış attıktan sonra asabi bir şekilde onların yanından ayrıldı. Mitsu’nun yeşil gözleri ise beklenmeyen bir karanlıkta ikisini süzdü ve:
- Uslu bir kız olup sözlerinizi dinliyorum beyler ve ikinize “elveda” diyorum. Ah, bu arada unutmadan Takazuchiya-san bana bir ara cehennemin nasıl bir yer olduğunu uzun uzun anlatacağınızı ümit ediyorum. Dedi Mitsu ve bakışlarını devirerek onların yanından ayrıldı. Zen o gittikten sonra dehşet dolu bir ifadeyle:
- Aman Tanrım! Ikuto o kız bütün bunları nereden bilebilir? Enerjisini hissettin değil mi? Tanrı ne zamandan beri zebanileri elçi olarak atıyor? Dedi. Ryuchi ise dalgın bir tavırla:
- Eminim, atadığında o da iyi biriydi. Böylece yok etmemiz gereken üç kişi olduğu ortaya çıkıyor. İki melek ve bir elçi… Ama bu hiç kolay olmayacak dostum bu iki kız birbirlerinden kolay kolay kopacak gibi görünmüyorlar… Dedi
Çok uzun bir bölüm oldu farkındayım ama uzun bir süre koymayacağım için idare eder diye düşünüyorum. Keyifli okumalar


Elçilerin Kavgası
Maron, bilinçle bilinçsizlik arasında gördüğü esrarengiz rüyaları düşünüyordu… Şu Jeanne d’Arc’ın yanındaki iki kız Hatsuhikari ve Mitsubachi’ye ne kadar çok benziyordu. Maron, artık kime veya kimlere güveneceği konusunda büyük sıkıntılar çekiyordu… Biricik meleği Fin’e mi inanacaktı yoksa isimlerinden başka hiçbir şeylerini bilmediği şu iki esrarengiz kıza mı? Maron’un kalbinde hala küçük meleği Fin’in ayrı bir değeri vardı. Belki, bu tuhaf rüyaları o iki kız görmesini sağlıyordu! Çünkü bir önceki savaşta onların yanına geçen ama bedelini ölümle ödeyen Noin Calude da maron’un Chiaki ile ilgili tuhaf rüyalar görmesini sağlamıştı! Maron, bu düşüncenin etkisiyle biraz olsun rahatladı… Ama kendisine anlayışla bakan bir çift cennet yeşili gözün hayali bir türlü zihninden silinmiyordu…
Güneşin ışıkları eşliğinde, masmavi bulutların egemen olduğu son derece parlak bir gündü… Kuşların ahenkli sesi, su damlalarının üstüne yansıyan ışığın gümüş gibi parlaması herkesin ayrı bir düş görmesini sağlıyordu. Bu aydınlık günde, altın sarısı, her teli ışıl ışıl parlayan, sarı saçlı on dokuz yaşındaki bir genç adeta bir başkalık katmıştı. Asık suratlı gibi görünse de parıl parıl paryan açık kahverengi gözlerindeki tebessüm herkes tarafından fark ediliyordu. Uzun boylu ve yapılı vücuduyla bir anda bütün genç kızların gözü onun üstünde toplanıyordu. O ise bu bakışlara aldırmadan son derece cool bir şekilde yürüyordu. Yakışıklı yüzü, kaşları çatık bir şekilde birini arıyor gibiydi… Ve sonunda yüzü aydınlandı, azur mavisi gözlü Ryuchi’nin yanında doğru yürüdü.
- Hey, Ikuto kedi çocuk saatleri mi karıştırdın? Bir daha ki sefere seni beklerken bu kadar ılımlı davranmayacağım! Nerede kaldın? Diye sordu.
Ryuchi ise arkadaşından hiç geri kalmayacak bir karizmayla:
- Bakıyorum da hiç boş durmamışsın uçan çocuk… Bunu söylerken kızların sarışın delikanlıya hayran hayran bakmasından söz ediyordu.
Sarışın delikanlı ilgisiz bir tavırla:
- Ha onlar mı? Gereksiz ayrıntılar o kadar. Benim için dünyada tek bir kız var, biliyorsun Ikuto…
Ryuchi birden ciddileşerek:
- O kızı sandığımızdan daha fazla küçümsemişsiz dostum. Melekleri isteyen tek biz değiliz ayrıca. İki tane daha elçi var… Dedi düşünceli bir tavırla.
Sarışın delikanlı ise hiç oralı olmayarak:
- Düşündüğün şeye bak Ikuto… O melekleri, o elçilerden önce biz ele geçireceğiz. Ve bunu sakın unutma Ikuto, bu işi yaparken Maron’un kılına bile zarar gelmeyecek. Dedi sarışın genç gözlerini kısıp Ryuchi’ye bakarak.
Ryuchi ise alayla sırıtarak:
- Rahip olmalıymışsın sen. Hala mı Maron… Kaleye gol attığında yokta neyse. Maron’unun kılına bile zarar gelmeden bu işi aşmaya çalışacağız. Ama şu sürekli peşinde dolanan kıl kuyruk için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Dedi.
Sarı saçlı oğlan, sinsi bir tavırla:
- Ah, ona ayrı bir ders vereceğiz Ikuto… Maron onun gerçek yüzünü elbet bir gün anlayacak. Dedi kendinden emin bir sesle. Ama tam o sırada Ryuchi, sarışın gence kuvvetli bir dirsek attı ve karşıdan gelmekte olan genç kızı gösterdi. Daha sonra tam bir centilmen edasıyla:
- Ah, Mitsubachi-san bu ne güzellik böyle. Bir ışık gibi doğdunuz bu değersiz güne… Dedi büyük bir alayla.
Sarışın delikanlı ise merakla uzun pembe saçlı genç kızı inceliyordu. Ne düşündüğü pek belli olmuyordu ama yine de çok güzeldi… İri yeşil gözlerini küstah bir tavırla Ryuchi’ye dikmiş, birbirlerini yiyecekmiş gibi bakıyorlardı. Kız sonunda konuştu. Tatlı, yumuşak ama resmi bir ses tonu vardı.
- Lafı gevelemeye lüzum görmüyorum Tsukiyomi-san. İkimizde ne istediğimizi çok iyi biliyoruz. Ve bunun için birbirimize yalan söyleyip dostuz ayaklarına yatmayalım. Ama bu mücadele de ne dost ne de düşman olduğumuzu hatırlatma gereği duyuyorum. Umarım aptal oyunlarınızla bizi kandırmaya çalışmazsınız. Dedi ruhsuz bir sesle. Ryuchi ise sinirli bir kahkaha attı. Azur mavisi gözlerle yeşil gözler birbirleriyle karşılaştı.
- Zihnimi okumayı kes arık küçük kız! Bizim kolay pes etmeyeceğimizi sende unutmazsın umarım. Dedi sert bir ses tonuyla. Tam o sırada arkadan kızgın neşeli bir ses tonu geldi.
- MİTSU! Yine hangi cehenneme kayboldun sen? Bütün torbaları üstüme atıp kaçamazsın! MİTSUUU! Dedi ama Ryuchi’yi görünce yüzü şaşkınlık, kızgınlık ve öfke arasında gidip gelmeye başladı.
- Burada neler oluyor böyle? Mitsubachi senden hemen bir açıklama bekliyorum. Dedi ve yumruklarını delikanlılara göstermeye başladı. Sarışın delikanlı huzursuz bir tavırla gözlerini Mitsu’dan Hatsu’ya kayırıyordu. Ryuchi ise tam bir centilmen edasıyla:
- Ah, Hatsu-chan demek sende geldin. Ah, görüyorsun değil mi Zen? Cazibemden bütün kızlar etkileniyor. Tamam, anlıyorum ben küçükken mıknatıs yutumda sizler de demir mi yuttunuz ayaklarıma kapanıyorsunuz. Dedi son derece cool bir tavırla. Hatsu ise sinirli bir ses tonuyla Ryuchi’nin lafını keserek:
- Zevzekliği kes artık Ryuchi- Ikuto veya her neysen. İstediğiniz kadar elçiyiz diye bağırın ama kafamı kızdırırsanız iki elçi eksik bir kadroyla başlayacağız. Dedi ateş saçan yeşil gözlerini Ryuchi’ye dikerek. Sarışın delikanlı ise sinsi bir tavırla Hatsu’yla Mitsu’ya bakarak:
- Birbirimizi küçümsemeyelim bayanlar. Artık cennetin bile en karanlık taraflarını gördük ve bir düşman daha kazanmak istemiyorsak bu karşılaşmayı yok sayıp birbirimize “elveda” diyelim. Dedi.
Hatsu, sinirli bir bakış attıktan sonra asabi bir şekilde onların yanından ayrıldı. Mitsu’nun yeşil gözleri ise beklenmeyen bir karanlıkta ikisini süzdü ve:
- Uslu bir kız olup sözlerinizi dinliyorum beyler ve ikinize “elveda” diyorum. Ah, bu arada unutmadan Takazuchiya-san bana bir ara cehennemin nasıl bir yer olduğunu uzun uzun anlatacağınızı ümit ediyorum. Dedi Mitsu ve bakışlarını devirerek onların yanından ayrıldı. Zen o gittikten sonra dehşet dolu bir ifadeyle:
- Aman Tanrım! Ikuto o kız bütün bunları nereden bilebilir? Enerjisini hissettin değil mi? Tanrı ne zamandan beri zebanileri elçi olarak atıyor? Dedi. Ryuchi ise dalgın bir tavırla:
- Eminim, atadığında o da iyi biriydi. Böylece yok etmemiz gereken üç kişi olduğu ortaya çıkıyor. İki melek ve bir elçi… Ama bu hiç kolay olmayacak dostum bu iki kız birbirlerinden kolay kolay kopacak gibi görünmüyorlar… Dedi
Çok uzun bir bölüm oldu farkındayım ama uzun bir süre koymayacağım için idare eder diye düşünüyorum. Keyifli okumalar


Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:


o may gaadd
çok güzel bir bölümdü ikuto ryuuchi atışmasına bittim ayrıca
laf sokuşturma 4ever



--Kamina-sama is love--
Deviantart: [Bağlantı]
Spoiler:



milllet. ben gothic . cansu yu dehdehledim birazcık
zaten o burda benim için üyeydi
burdaki mesajların çoğu benimdi zaten.neyse bu hesap artık benim. gothic girl silinebilr artık 



***VeRa TePeS***
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson

Eski Maron_Rei

Karin Axelsson


24. sayfa (Toplam 42 sayfa) [ 418 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |