Kamikaze Kaitou Jeanne _Heaven Of The Dark_ Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 26, 27, 28 ... 40, 41, 42, Sonraki |
Yazar
Mesaj



Nesem, fizik yazılım vardı ama iki arada bir derede yazıverdim yeni bölümü. Pek güzel olmadı sanırsam ama... Neyse, iyi okumalar
Küçük Ve kötü Kız
Dolunay gökyüzünde, gümüşümsü ışıklarıyla, mor bulutlarla kaplı büyülü geceyi, biraz olsun aydınlatabiliyordu. Mitsu, Hatsu ve Getsu terasta oturmuşlar ellerinde sıcak çikolata, tatlı tatlı çene çalıyorlardı. Getsu’nun parlak sarı saçları bir güneş gibi etrafı aydınlatırken, Hatsu’yla Mitsu’nun kan kırmızısı kızıl saçları da parlak bir alev topu gibi ışıldıyordu. Getsu ince sesiyle, ortalığı inletir gibi:
- Onee-chan, Mitsu Onee-chan bakın gökyüzüne! Dilek yıldızlarımız orada işte! Dedi ve sevinç naraları atarak ablasına ve kuzenine gülümsedi.
Hatsu’yla Mitsu Getsu’nun gösterdiği dört yıldıza hüzünle bakmaya başladı. Mitsu’yla Hatsu sekiz, Getsu beş ve Mitsu’nun ablası Jasumin, on yaşındayken yıldızlarla kaplı bir gecede kızlar kendi yıldızlarını seçmişler ve en parlak dileklerini tutmuşlardı… Mitsu hüzünle şimdi aralarında olmayan ve o korkunç cinayete kurban gitmiş ablasını düşündü… Onu hayal meyal anımsayabiliyordu… Uzun kül sarısı gri saçları, meleklerin kıskandığı masmavi gözleri, zarif hatları, nazik duruşu… Babası, Mitsu’ya “Küçük Bilim Prensesi” derken ablasına da “Zarafet Prensesi” derdi. Mitsu, o günlerin çok eskide kaldığını düşünerek hüzünle iç çekti… Öyle ki Hatsu’nun kendisine endişeli bakışlarla baktığını bile fark edememişti…
Hatsu, o cinayet gününü çok iyi hatırlıyordu… Kuzeninin yüzündeki ifade onu dehşete düşürmeye yet ipte artmıştı bile… Mitsu’nun anne ve babasının cesetlerindeki camlaşmış gözerdeki çaresizlik… Jasu’nun cesedi bulunamamıştı ama Hatsu onun da yaşadığını pek zannetmiyordu. Duvarlardaki taze kan… Gözyaşları… Her şey bir anda Hatsu’nun zihninden geçiverdi… Mitsu’ya o kaza anında ne olduğunu asla söylemeyecekti… Söylerse biricik kuzeninin… Bunu düşünmek istemiyordu ve hızla oturduğu yerden bir atılışta kalktı. Getsu ve Mitsu merakla bakışlarla Hatsu’nun ne yapamaya çalıştığına bakarken o ilgisiz bir tavırla:
- Ben, biraz kum torbamla oynayacağım kızlar. Siz keyfinize bakın. Dedi ve arkasından Getsu’yla Mitsu’ya el salladı.
Getsu, sinirli bir tavırla ablasının arkasından baktı ve olabildiğince bağırarak:
- ONEE- CHAN! Aile saadetini bozmayalım diyen sen değil miydin? ONEE-CHAN… Her gün kum torbanla oynuyorsun zaten. Onee-chan… Diye avaz avaz bağırmaya başladı.
Mitsu, ise yalnızca göz ucuyla kuzenini incelemekle yetindi… Tele kinetiğiyle zihnini okuyamadığı ender kişilerden biri de Hatsu’ydu. Genç kızın, çok karışık, saçma sapan ve anlamsız düşünceleri oluyordu Mitsu okumaya çalıştığı zaman… Genel de ya çarpın tablosu, alışveriş listesi, kum torbasının kırmızısı gibi ne üdüğü belirsiz ve hiçbir şeye yorumlanamayacak şeyler düşünürdü… Ama Mitsu, ilk defa bir şey… Bir cümle yakalayabilmişti… Hatsu’nun… Kendisinden bir şey saklayabilecek olma olasılığına inanamıyor gibi bir hali vardı sonda…
Hatsu, tüm gücüyle kum torbasına indirdiği ardı arkası kesilmeyen yumruklarıyla sinirini boşaltmaya çalışıyordu… Mitsu’yu daha ne kadar zapt edeceği hakkında hiçbir fikri yoktu… Mitsu gerçekten küçük yaşta bir tele kinetik dâhisiydi. Zihnini kullanmaktaki bu başarıların ardı arkası kesilmiyordu. Hatsu’nun da insanüstü bir gücü vardı ki sinirlendiği zaman yanına bu yüzden yaklaşılmıyordu ve gerçekten çok değişik bir büyücülük yeteneği vardı. Doğduğundan beri o yana bu yana anlaşılmaz Latince veya başka bir dilde olan kelimeler fısıldar, otlarla karışımlar yapardı. Mitsu’nun da bu konuda Hatsu’dan geri kalır yanı olmasa da iki genç kız bütün bunlara pek bir anlam yükleyemiyordu. Hatsu’nun elini toprağa yumuşakça vurmasıyla bile deprem olmuş gibi ortadan iki ayrılması tabii ki tuhaf bir olaydı… Küçük Getsu’nun ise yaraları hızla iyileştirmek gibi çok yararlı bir gücü vardı. Zebanilerle savaştıkları zaman ablası veya kuzeni yara aldığında anında iyileştiriyordu. Ve daha bunu kendisi de fark edemese de kötü büyülerin etkisini azaltıcı bir etkisi vardı… Hatsu bu yüzden Getsu’yla Mitsu’nun hep aynı ortamda bulunmasına gayret ediyordu. Kum torbasına yumruğunu son kez indirirken o cinayet günü Mitsu’nun suratında olan sadistçe ifadeyi tekrar hatırladı… Sözlerini de bir kâbustaymış gibi tekrar hatırladı Hatsu…
- Sana ve kız kardeşine de zaman gelecek Hatsuhikari… Yakında hem de tahmin edemediğin kadar yakında… Demişti.
O gece Mitsu’yu yenmeyi başarmış, büyülü karışımlarını kullanarak içindeki enerjiyi almaya çalışmıştı… Ama alırsa Mitsu’nun yaşayamamağını biliyordu… Ve şimdi tekrar aynı olaylar yaşanırken Hatsu gerçekten de ne yapacağını bilmiyordu…
Bölüm Sonu Resmi
Küçük Ve kötü Kız
Dolunay gökyüzünde, gümüşümsü ışıklarıyla, mor bulutlarla kaplı büyülü geceyi, biraz olsun aydınlatabiliyordu. Mitsu, Hatsu ve Getsu terasta oturmuşlar ellerinde sıcak çikolata, tatlı tatlı çene çalıyorlardı. Getsu’nun parlak sarı saçları bir güneş gibi etrafı aydınlatırken, Hatsu’yla Mitsu’nun kan kırmızısı kızıl saçları da parlak bir alev topu gibi ışıldıyordu. Getsu ince sesiyle, ortalığı inletir gibi:
- Onee-chan, Mitsu Onee-chan bakın gökyüzüne! Dilek yıldızlarımız orada işte! Dedi ve sevinç naraları atarak ablasına ve kuzenine gülümsedi.
Hatsu’yla Mitsu Getsu’nun gösterdiği dört yıldıza hüzünle bakmaya başladı. Mitsu’yla Hatsu sekiz, Getsu beş ve Mitsu’nun ablası Jasumin, on yaşındayken yıldızlarla kaplı bir gecede kızlar kendi yıldızlarını seçmişler ve en parlak dileklerini tutmuşlardı… Mitsu hüzünle şimdi aralarında olmayan ve o korkunç cinayete kurban gitmiş ablasını düşündü… Onu hayal meyal anımsayabiliyordu… Uzun kül sarısı gri saçları, meleklerin kıskandığı masmavi gözleri, zarif hatları, nazik duruşu… Babası, Mitsu’ya “Küçük Bilim Prensesi” derken ablasına da “Zarafet Prensesi” derdi. Mitsu, o günlerin çok eskide kaldığını düşünerek hüzünle iç çekti… Öyle ki Hatsu’nun kendisine endişeli bakışlarla baktığını bile fark edememişti…
Hatsu, o cinayet gününü çok iyi hatırlıyordu… Kuzeninin yüzündeki ifade onu dehşete düşürmeye yet ipte artmıştı bile… Mitsu’nun anne ve babasının cesetlerindeki camlaşmış gözerdeki çaresizlik… Jasu’nun cesedi bulunamamıştı ama Hatsu onun da yaşadığını pek zannetmiyordu. Duvarlardaki taze kan… Gözyaşları… Her şey bir anda Hatsu’nun zihninden geçiverdi… Mitsu’ya o kaza anında ne olduğunu asla söylemeyecekti… Söylerse biricik kuzeninin… Bunu düşünmek istemiyordu ve hızla oturduğu yerden bir atılışta kalktı. Getsu ve Mitsu merakla bakışlarla Hatsu’nun ne yapamaya çalıştığına bakarken o ilgisiz bir tavırla:
- Ben, biraz kum torbamla oynayacağım kızlar. Siz keyfinize bakın. Dedi ve arkasından Getsu’yla Mitsu’ya el salladı.
Getsu, sinirli bir tavırla ablasının arkasından baktı ve olabildiğince bağırarak:
- ONEE- CHAN! Aile saadetini bozmayalım diyen sen değil miydin? ONEE-CHAN… Her gün kum torbanla oynuyorsun zaten. Onee-chan… Diye avaz avaz bağırmaya başladı.
Mitsu, ise yalnızca göz ucuyla kuzenini incelemekle yetindi… Tele kinetiğiyle zihnini okuyamadığı ender kişilerden biri de Hatsu’ydu. Genç kızın, çok karışık, saçma sapan ve anlamsız düşünceleri oluyordu Mitsu okumaya çalıştığı zaman… Genel de ya çarpın tablosu, alışveriş listesi, kum torbasının kırmızısı gibi ne üdüğü belirsiz ve hiçbir şeye yorumlanamayacak şeyler düşünürdü… Ama Mitsu, ilk defa bir şey… Bir cümle yakalayabilmişti… Hatsu’nun… Kendisinden bir şey saklayabilecek olma olasılığına inanamıyor gibi bir hali vardı sonda…
Hatsu, tüm gücüyle kum torbasına indirdiği ardı arkası kesilmeyen yumruklarıyla sinirini boşaltmaya çalışıyordu… Mitsu’yu daha ne kadar zapt edeceği hakkında hiçbir fikri yoktu… Mitsu gerçekten küçük yaşta bir tele kinetik dâhisiydi. Zihnini kullanmaktaki bu başarıların ardı arkası kesilmiyordu. Hatsu’nun da insanüstü bir gücü vardı ki sinirlendiği zaman yanına bu yüzden yaklaşılmıyordu ve gerçekten çok değişik bir büyücülük yeteneği vardı. Doğduğundan beri o yana bu yana anlaşılmaz Latince veya başka bir dilde olan kelimeler fısıldar, otlarla karışımlar yapardı. Mitsu’nun da bu konuda Hatsu’dan geri kalır yanı olmasa da iki genç kız bütün bunlara pek bir anlam yükleyemiyordu. Hatsu’nun elini toprağa yumuşakça vurmasıyla bile deprem olmuş gibi ortadan iki ayrılması tabii ki tuhaf bir olaydı… Küçük Getsu’nun ise yaraları hızla iyileştirmek gibi çok yararlı bir gücü vardı. Zebanilerle savaştıkları zaman ablası veya kuzeni yara aldığında anında iyileştiriyordu. Ve daha bunu kendisi de fark edemese de kötü büyülerin etkisini azaltıcı bir etkisi vardı… Hatsu bu yüzden Getsu’yla Mitsu’nun hep aynı ortamda bulunmasına gayret ediyordu. Kum torbasına yumruğunu son kez indirirken o cinayet günü Mitsu’nun suratında olan sadistçe ifadeyi tekrar hatırladı… Sözlerini de bir kâbustaymış gibi tekrar hatırladı Hatsu…
- Sana ve kız kardeşine de zaman gelecek Hatsuhikari… Yakında hem de tahmin edemediğin kadar yakında… Demişti.
O gece Mitsu’yu yenmeyi başarmış, büyülü karışımlarını kullanarak içindeki enerjiyi almaya çalışmıştı… Ama alırsa Mitsu’nun yaşayamamağını biliyordu… Ve şimdi tekrar aynı olaylar yaşanırken Hatsu gerçekten de ne yapacağını bilmiyordu…
Bölüm Sonu Resmi
Spoiler:

Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:




aysavaşçısı yazmış:
Bi dahakine söz daha uzun bi bölüm yazmaya çalışacağım beğenmene çok sewindim canem... Mitsu ailesini mi öldürmüş güzel bir soru cevapları diğer bölümde


Maron_Rei yazmış:
msn'ini aç kuşim orada cevaplarını görürüsün şimcik spoiler vermiyim


Sewimlİ_HırsıZ yazmış:
zuha ben sana kıyamam sisterceğizim hadin bu manniak ilki nesem de sen benim biricik biricik birick sisterımsın



Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): ErzaScarlett


27. sayfa (Toplam 42 sayfa) [ 418 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |