Kamikaze Kaitou Jeanne _Heaven Of The Dark_ Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 32, 33, 34 ... 40, 41, 42, Sonraki |
Yazar
Mesaj
01 Oca 2009 0:43

Yeni hikaye şu an gelmedi ama o gelinceye kadar ben herkesin beğeniceği bir şey tanıtmak istiyorum.
İlk mangam olan AYES'i sonunda çıkarttım ve [Bağlantı] adresli sitemden indirebilirsiniz.Bunu burada bahsetmemin nedeni çizim tarzı olarak (başta gözler olmak üzere) Kamikaze Kaitou Jeanne'yi örnek almamdır.Herkesi beklerim ve hikaye'nin yenisinide bekliyorum bu arada

İlk mangam olan AYES'i sonunda çıkarttım ve [Bağlantı] adresli sitemden indirebilirsiniz.Bunu burada bahsetmemin nedeni çizim tarzı olarak (başta gözler olmak üzere) Kamikaze Kaitou Jeanne'yi örnek almamdır.Herkesi beklerim ve hikaye'nin yenisinide bekliyorum bu arada


Arkadaşlar belki unutuyorsunuz ama burası bir Fan Fiction bölümü konu dışı değil. Her aklınıza gelen haberi buraya yazamazsınız. Bu başlık gerçekten çok karışmaya başladı. Her türlü gerekli veya gereksiz bilgiyi bulabileceğimiz bir ortam haline geldi ki -ben bundan rahatsızlık duymaya başladım. Lütfen arkadaşlar artık bu lütfen daha sonra neye dönüşür bilemiyorum. Yazdığınız mesajlar hikayeyle alakalı olsun. LordCha bu arada tebrik ederim. En kısa zamanda mangana bakacağım eminim süper bir şey olmuştur. Ama keşke bunu konu dışında belirtseydin. Böylece herkes görürdü ve daha güzel olurdu ^^

Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:


hımm hikayen güzel gidiyo hayatım^.^ şu aralar fazla bi işim yok ps ile ilgilenmeye başladım yeniden resim falan lazım olursa karakterlerin için söle tamm mı cnm 


Shana~ Arigatou!! :3
Spoiler:
my_dream_jeanne@hotmail.com

01 Oca 2009 20:47

Hımm, yeni bölüm 4 Ocak'A demiştim ama büyük ihtimal işlerim olacağı için bugünden koyayım dedim. Keyifli Okumalar
Yeniden Doğuş Mu Yokoluş mu?
Artık o negatif enerji potalını bütün elçiler iliklerine kadar hissedebiliyordu. Bütün bu felaketlerin habercisi gibi görünen yağmur gökten Tanrı’nın yağdırdığı kurşunlar gibi aralıksız devam ediyordu. O sırada, Kobayahsi Ryuchi, kum torbasına son sürat yumruklarını geçiriyor, bir yandan da yaptıkları planı düşünüyordu… Artık işlerin Kusakabe Maron etrafında dönmediği gibi bir kanıya kapılmaya başlamıştı. Maron, belki eskiden bütün olayların kilit noktası, Jeanne d’Arc’ın reaksiyonu olabilirdi ancak şimdi bundan daha önemli şeyler vardı. Şimdi önünde gerçekten çok güçlü rakipler vardı ve bunların ne tarafta olduklarını kestiremiyordu... En azından Hatsuhikari’nin bir elçi olduğunu biliyordu ama ya yanındaki kız… Onun içinde aynı şeyleri söyleyebilecek miydi? O kızı gördüğü günden beri onun çokta sağlam bir pabuç olmadığına kanaat germişti. Hatsu, mutlaka o kızın gerçek yüzünü biliyordu… Ama neden ona engel olmuyordu?.. Birden Ryuchi’nin bulunduğu odanın kapısı açıldı ve beyaz savaş kıyafetiyle bütün genç kızların kalplerini çaptırabilecek Zen geldi. Yüzündeki ifade alaycıydı:
- Hey, kedi çocuk avlanma zamanı geldi. Kum torbanla vedalaş ve yanıma gel. Dedi.
**
Maron, yanı başındaki Chiaki’nin elini sıktı ve ona gülümsedi. Maron, Jeanne olmadığı için ne kadar saçma olursa olsun Chiaki de Sinbad olmamaya karar vermişti. Birlilte son sürat eski bir tarihi kütüphaneye koşuyorlardı. Yağmur o sırada üstlerine çiseliyor, genç kızla oğlanın sırılsıklam olmasına neden oluyordu. Kütüphanenin önüne geldikleri zaman Maron Chiaki’ye “Haydi sıra sende!” gibi bir bakış fırlattı. Chiaki, onaylar gibi Maron’a baktıktan sonra dalgalanan paltosundan bumerangını hızlı bir refleksle çıkardı. Daha sonra doğruca kütüphanenin zincirli kapısına doğru fırlattı. Hava da vınlayarak ilerleyen bumerang büyük bir hızla zincirleri kapıdan ayırdı ve Chiaki’ye doğru geri döndü. Maron’la Chiaki birbirlerine tekrar gülümsedikten sonra yeniden harekete geçtiler. Usulca açılan kapıdan geçtikten sonra yine koşarak kütüphanenin devasa avlusuna geldiler. Bir lordun heykeli olduğu anlaşılan beyaz mermer heykel avlunun ortasındaydı. Tam önünde, eski kiraz ağaçları ve mini bir havuz vardı. Havuzun içindeki su ay ışığının sayesinde gümüş gibi parlıyordu. Maron, bu manzaraya daha fazla bakmak istemedi ve sakin bir ses tonuyla:
- Chiaki, şu kuzey kanadındaki bacayı görüyorsun öyle değil mi? Oradan ikimizde rahatlıkla geçebiliriz. Bizi beklemedikleri bir yerden saldırmalıyız. Dedi.
Chiaki, Maron’un gösterdiği yere kısa bir süre baktıktan sonra onaylar gibi genç kıza baktı. Bunun üzerine Maron ve Chiaki hızla kütüphanenin yosun tutmuş isli duvarlarına doğru koştular. Chiaki, eğildi ve ellerini birleştirdi. Maron hızla Chiaki’nin kendisi için yaptığı küçük destekten zıplayarak kütüphanenin daha küçük çatısına doğru zıpladı. Yağmur hala çiseliyordu ve çatı gerçekten çok kaygan bir hale gelmişti. Maron kapaklanmamak için girintileri sıkıca yapıştı ve sağ elini Chiaki’ye uzatarak onun da yanına gelmesinde yardımcı oldu. Küçük çatıdan trapezci gibi büyük çatıya atlayan çift yine son sürat büyük çatıdan kuzey kanadındaki bacaya doğru koşmaya başladılar. Maron, içinden böyle bir enerji için daha büyük engeller beklerdim dese de yakında çok yakında hatta bir şeyler olacağını biliyordu. Chiaki’yle birlikte kendilerini uçsuz bucaksız gibi görünen bacadan aşağıya bıraktı. Küf ve toz kokusu Maron’la Chiaki’nin ciğerlerini adeta işgal etmişti. Bacadan aşağıya inip ayakları yere dokunduğunda genç kızla delikanlı savaş pozisyonundaydı.
**
Zen ve Ryuchi yaklaşık bir saattir bulundukları kütüphanenin Z ve R bölümündeki zebanileri yok ettikten sonra sırt sırta verip A bölümündekileri de halletmeye çalışıyorlardı. Zen, hava da takla attıktan sonra lavlarla beslenen ve siyah gözlerindeki karanlık pırıltılarla delikanlıyı süzen yaratığa okkalı bir tekme savurdu. Yaratığın, kızıl bir iblisi andıran alevden yeleleri uzun tırnaklı elleri ve hayaletimsi ama yapışkan vücudunu iki delikanlı da hissedebiliyordu. Ryuchi, atletik ve kıvrımlı vücuduyla yaratığın başına nişan aldı ve yaratığın kafasıyla vücudunu birbirinden ayırdı. Zen’le tekrar sırt sırta geldiklerinde ikisi de soluk soluğaydı. Zen cool bir gülüşle:
- Senden beklenmeyen bir başarı kedicik. Ödül olarak uzun süredir pedikürletemediğin patilerin için manikürcü bulacağım. Dedi ve kısa bir an ikisi de gülümsediler.
Ama yaratığın vücudunun geri kalanı mor dumanlar çıkararak Zen ve Ryuchi’ye doğru hamle yaptı. Zen, tekrar havada zıpladı ve o zaman yaratığın belkemiğindeki minik işareti fark etti. Hınzır bir gülümsemeyle üst üste üç takla attı ve büyük bir parıltı saçan Anka kuşu şeklindeki iğne belkemiğine doğru bir U dönüşü yaptı. Ortalık Zen’in:
- ŞAH VE MAT! Diyen sesiyle aydınlanmıştı.
**
Hatsu, saatlerdir başındaki uçan yarasa şeklinde olan ve yaklaşık normal bir yarasanın 15 katı büyüklüğünde olan zebaniden kaçıyordu. En az on kez kalp, ense baş gibi hayati organlara nişan almış karşılığında da “Lanet olsun!” demekle yetinmişti…
Yolda fenalaşan Mitsu’nun başında Getsu olduğu için rahattı ama Mitsu da şu an burada olsa hiçte fena olmazdı. Hatsu, Mitsu’nun bitmek tükenmek bilmeyen, karışık ama yüzde yüz doğru çıkan konferanslarını özlemeye başladığını hisseti. Mitsu, eğer burada olsa ne yapılacağını kesinlikle bilirdi… Usta bir hareketle, yaratığın kanlı parmakları arasından sıyrılıp H bölümünde dörtnala koşmaya devam etti genç kız. O koşarken dalgalanan kızıl saçları, ay ışığında parıldayan yemyeşil gözleri onu çok daha güzel kılıyordu. Canavarın, büyük dikenli top hamlesinden de H bölümündeki rafların üstünden koşmaya çalışmakla kurtuldu. Lanet olasıca zebani bir türlü gebermiyordu ki! Hatsu, son anda kurtulduğu ateşli kan gölü saldırısından sonra parlayan aydınlıkta yaratığın sol gözündeki damgayı fark etti. Kabzası yakuttan olan kılıcını yaratığın gözüne saplarken adeta zafer narası gibi:
“ŞAH VE MAT’” Diye haykırdı.
**
Bütün elçileri buluşturan bölüm eski bir mahzen olmuştu. Birbirlerini fark ettikleri anda kıyasıya dövüşmeye başlamışlardı. Maron, Hatsu’nun üstüne adeta bir kaplan gibi atlarken, Chiaki, hem Ryuchi’yi hem de Zen’i halletmeye çalışıyordu. Maron’un kendisine attığı okkalı yumruğu son anda savurmaya başaran Hatsu kızgın bir ses tonuyla:
- Tanrı Aşkına kendine gel Kusakabe! Hepimiz birer elçiyiz ve bizim ortak tek bir düşmanımız olabilir. Saç baş girişerek hiçbir şey elde edemeyiz. Dedi bıkkın bir ses tonuyla.
Maron’un aklına hemen biricik meleği Fin gelmişti… Hatsu’nun suratına bir tokat yapıştırdıktan sonra adeta tükürür gibi:
- Belki ben bir elçiyim veya değilim bu önemli değil! Ama masum bir meleği öldürmeye çalışan sen asla bir elçi olamazsın. Diye haykırdı ama gözyaşlarına boğulmuştu…
Fin için ağlamıyordu Maron… Kendisine acıyla bakan yemyeşil gözler için ağlıyordu. Rüyasında gördüğü gözlere ne kadar da çok benziyordu! Ama yine de dövüşmeye devam ettiler. Bir olayla başlayan kavga tekrar bir olayla son buldu. Ne ile mi?
Hepsini ayıran ve mahzenin üstündeki siyah yırtık tenteye bakmaya zorlayan bir ses olmuştu. Üstünde kan kırmızısı elbisesi, etrafı siyah tüllerle kaplı ve rubilerle süslenmiş dekolte elbisesiyle karanlıkta biri belirdi. Pembe saçarlı usulca bir rüzgâr uçuşturuyordu. Kadifemsi teni ay ışığında parladığında Hatsu’nun adeta nutku tutulmuştu. Yemyeşil gözleri artık büyük bir kinle elçilere bakıyordu. Ve ay ışığı biraz daha onu aydınlattığında kucağındaki küçük sarışın kız da göründü. Baygın ya da daha beteri ölü bir halde pembe saçlı kızın kolları arasındaydı. Cansız eli onun kucağından düşmüş boşlukta ileri geri sallanıyordu. Hatsu o anda adeta kriz geçirir gibi:
- GETSUBARA! Diye haykırdı.
Hiç ağlamayacağım diyen Hatsu ağlıyordu o an… Bitik, tükenmiş bir haldeydi… Nasıl bu kadar aptal olabilmişti? Getsu’yu nasıl onunla baş başa bırakabilmişti?
Mitsu Hatsu’nun kederinden zevk alıyor gibi görünüyordu. Ama daha çok zevk almak istediği de belli oluyordu. Soğuk bir sesle Hatsu’ya seslendi genç kız. Bakışları adeta bir bıçak gibi keskindi ve duygu namına bir şey taşımıyordu:
- Sana söylemiştim Hatsuhikari… Sıra kız kardeşinle sana gelecek demiştim… Durup bir an sadistçe bir ifadeyle gülümsedi genç kız ve davam etti:
- Senin en çok hangi özelliğini seviyorum biliyor musun? Çabuk unutuyorsun ve hemen affediyorsun. Ama bunları hiçbir zaman unutmamalıydın Hatsuhikari. Hiçbir zaman…
Bölüm Sonu Resimleri
Evet, arkadaşlar bundan sonra yazma sırası maron_Rei arkedaşıma geldi. Kendisine büyük bir önemle duyrulur ve rica olunur *Umarım bu defa üç dört ayda bir değil de kısa aralıklarla koymaya çalışır*

Yeniden Doğuş Mu Yokoluş mu?
Artık o negatif enerji potalını bütün elçiler iliklerine kadar hissedebiliyordu. Bütün bu felaketlerin habercisi gibi görünen yağmur gökten Tanrı’nın yağdırdığı kurşunlar gibi aralıksız devam ediyordu. O sırada, Kobayahsi Ryuchi, kum torbasına son sürat yumruklarını geçiriyor, bir yandan da yaptıkları planı düşünüyordu… Artık işlerin Kusakabe Maron etrafında dönmediği gibi bir kanıya kapılmaya başlamıştı. Maron, belki eskiden bütün olayların kilit noktası, Jeanne d’Arc’ın reaksiyonu olabilirdi ancak şimdi bundan daha önemli şeyler vardı. Şimdi önünde gerçekten çok güçlü rakipler vardı ve bunların ne tarafta olduklarını kestiremiyordu... En azından Hatsuhikari’nin bir elçi olduğunu biliyordu ama ya yanındaki kız… Onun içinde aynı şeyleri söyleyebilecek miydi? O kızı gördüğü günden beri onun çokta sağlam bir pabuç olmadığına kanaat germişti. Hatsu, mutlaka o kızın gerçek yüzünü biliyordu… Ama neden ona engel olmuyordu?.. Birden Ryuchi’nin bulunduğu odanın kapısı açıldı ve beyaz savaş kıyafetiyle bütün genç kızların kalplerini çaptırabilecek Zen geldi. Yüzündeki ifade alaycıydı:
- Hey, kedi çocuk avlanma zamanı geldi. Kum torbanla vedalaş ve yanıma gel. Dedi.
**
Maron, yanı başındaki Chiaki’nin elini sıktı ve ona gülümsedi. Maron, Jeanne olmadığı için ne kadar saçma olursa olsun Chiaki de Sinbad olmamaya karar vermişti. Birlilte son sürat eski bir tarihi kütüphaneye koşuyorlardı. Yağmur o sırada üstlerine çiseliyor, genç kızla oğlanın sırılsıklam olmasına neden oluyordu. Kütüphanenin önüne geldikleri zaman Maron Chiaki’ye “Haydi sıra sende!” gibi bir bakış fırlattı. Chiaki, onaylar gibi Maron’a baktıktan sonra dalgalanan paltosundan bumerangını hızlı bir refleksle çıkardı. Daha sonra doğruca kütüphanenin zincirli kapısına doğru fırlattı. Hava da vınlayarak ilerleyen bumerang büyük bir hızla zincirleri kapıdan ayırdı ve Chiaki’ye doğru geri döndü. Maron’la Chiaki birbirlerine tekrar gülümsedikten sonra yeniden harekete geçtiler. Usulca açılan kapıdan geçtikten sonra yine koşarak kütüphanenin devasa avlusuna geldiler. Bir lordun heykeli olduğu anlaşılan beyaz mermer heykel avlunun ortasındaydı. Tam önünde, eski kiraz ağaçları ve mini bir havuz vardı. Havuzun içindeki su ay ışığının sayesinde gümüş gibi parlıyordu. Maron, bu manzaraya daha fazla bakmak istemedi ve sakin bir ses tonuyla:
- Chiaki, şu kuzey kanadındaki bacayı görüyorsun öyle değil mi? Oradan ikimizde rahatlıkla geçebiliriz. Bizi beklemedikleri bir yerden saldırmalıyız. Dedi.
Chiaki, Maron’un gösterdiği yere kısa bir süre baktıktan sonra onaylar gibi genç kıza baktı. Bunun üzerine Maron ve Chiaki hızla kütüphanenin yosun tutmuş isli duvarlarına doğru koştular. Chiaki, eğildi ve ellerini birleştirdi. Maron hızla Chiaki’nin kendisi için yaptığı küçük destekten zıplayarak kütüphanenin daha küçük çatısına doğru zıpladı. Yağmur hala çiseliyordu ve çatı gerçekten çok kaygan bir hale gelmişti. Maron kapaklanmamak için girintileri sıkıca yapıştı ve sağ elini Chiaki’ye uzatarak onun da yanına gelmesinde yardımcı oldu. Küçük çatıdan trapezci gibi büyük çatıya atlayan çift yine son sürat büyük çatıdan kuzey kanadındaki bacaya doğru koşmaya başladılar. Maron, içinden böyle bir enerji için daha büyük engeller beklerdim dese de yakında çok yakında hatta bir şeyler olacağını biliyordu. Chiaki’yle birlikte kendilerini uçsuz bucaksız gibi görünen bacadan aşağıya bıraktı. Küf ve toz kokusu Maron’la Chiaki’nin ciğerlerini adeta işgal etmişti. Bacadan aşağıya inip ayakları yere dokunduğunda genç kızla delikanlı savaş pozisyonundaydı.
**
Zen ve Ryuchi yaklaşık bir saattir bulundukları kütüphanenin Z ve R bölümündeki zebanileri yok ettikten sonra sırt sırta verip A bölümündekileri de halletmeye çalışıyorlardı. Zen, hava da takla attıktan sonra lavlarla beslenen ve siyah gözlerindeki karanlık pırıltılarla delikanlıyı süzen yaratığa okkalı bir tekme savurdu. Yaratığın, kızıl bir iblisi andıran alevden yeleleri uzun tırnaklı elleri ve hayaletimsi ama yapışkan vücudunu iki delikanlı da hissedebiliyordu. Ryuchi, atletik ve kıvrımlı vücuduyla yaratığın başına nişan aldı ve yaratığın kafasıyla vücudunu birbirinden ayırdı. Zen’le tekrar sırt sırta geldiklerinde ikisi de soluk soluğaydı. Zen cool bir gülüşle:
- Senden beklenmeyen bir başarı kedicik. Ödül olarak uzun süredir pedikürletemediğin patilerin için manikürcü bulacağım. Dedi ve kısa bir an ikisi de gülümsediler.
Ama yaratığın vücudunun geri kalanı mor dumanlar çıkararak Zen ve Ryuchi’ye doğru hamle yaptı. Zen, tekrar havada zıpladı ve o zaman yaratığın belkemiğindeki minik işareti fark etti. Hınzır bir gülümsemeyle üst üste üç takla attı ve büyük bir parıltı saçan Anka kuşu şeklindeki iğne belkemiğine doğru bir U dönüşü yaptı. Ortalık Zen’in:
- ŞAH VE MAT! Diyen sesiyle aydınlanmıştı.
**
Hatsu, saatlerdir başındaki uçan yarasa şeklinde olan ve yaklaşık normal bir yarasanın 15 katı büyüklüğünde olan zebaniden kaçıyordu. En az on kez kalp, ense baş gibi hayati organlara nişan almış karşılığında da “Lanet olsun!” demekle yetinmişti…
Yolda fenalaşan Mitsu’nun başında Getsu olduğu için rahattı ama Mitsu da şu an burada olsa hiçte fena olmazdı. Hatsu, Mitsu’nun bitmek tükenmek bilmeyen, karışık ama yüzde yüz doğru çıkan konferanslarını özlemeye başladığını hisseti. Mitsu, eğer burada olsa ne yapılacağını kesinlikle bilirdi… Usta bir hareketle, yaratığın kanlı parmakları arasından sıyrılıp H bölümünde dörtnala koşmaya devam etti genç kız. O koşarken dalgalanan kızıl saçları, ay ışığında parıldayan yemyeşil gözleri onu çok daha güzel kılıyordu. Canavarın, büyük dikenli top hamlesinden de H bölümündeki rafların üstünden koşmaya çalışmakla kurtuldu. Lanet olasıca zebani bir türlü gebermiyordu ki! Hatsu, son anda kurtulduğu ateşli kan gölü saldırısından sonra parlayan aydınlıkta yaratığın sol gözündeki damgayı fark etti. Kabzası yakuttan olan kılıcını yaratığın gözüne saplarken adeta zafer narası gibi:
“ŞAH VE MAT’” Diye haykırdı.
**
Bütün elçileri buluşturan bölüm eski bir mahzen olmuştu. Birbirlerini fark ettikleri anda kıyasıya dövüşmeye başlamışlardı. Maron, Hatsu’nun üstüne adeta bir kaplan gibi atlarken, Chiaki, hem Ryuchi’yi hem de Zen’i halletmeye çalışıyordu. Maron’un kendisine attığı okkalı yumruğu son anda savurmaya başaran Hatsu kızgın bir ses tonuyla:
- Tanrı Aşkına kendine gel Kusakabe! Hepimiz birer elçiyiz ve bizim ortak tek bir düşmanımız olabilir. Saç baş girişerek hiçbir şey elde edemeyiz. Dedi bıkkın bir ses tonuyla.
Maron’un aklına hemen biricik meleği Fin gelmişti… Hatsu’nun suratına bir tokat yapıştırdıktan sonra adeta tükürür gibi:
- Belki ben bir elçiyim veya değilim bu önemli değil! Ama masum bir meleği öldürmeye çalışan sen asla bir elçi olamazsın. Diye haykırdı ama gözyaşlarına boğulmuştu…
Fin için ağlamıyordu Maron… Kendisine acıyla bakan yemyeşil gözler için ağlıyordu. Rüyasında gördüğü gözlere ne kadar da çok benziyordu! Ama yine de dövüşmeye devam ettiler. Bir olayla başlayan kavga tekrar bir olayla son buldu. Ne ile mi?
Hepsini ayıran ve mahzenin üstündeki siyah yırtık tenteye bakmaya zorlayan bir ses olmuştu. Üstünde kan kırmızısı elbisesi, etrafı siyah tüllerle kaplı ve rubilerle süslenmiş dekolte elbisesiyle karanlıkta biri belirdi. Pembe saçarlı usulca bir rüzgâr uçuşturuyordu. Kadifemsi teni ay ışığında parladığında Hatsu’nun adeta nutku tutulmuştu. Yemyeşil gözleri artık büyük bir kinle elçilere bakıyordu. Ve ay ışığı biraz daha onu aydınlattığında kucağındaki küçük sarışın kız da göründü. Baygın ya da daha beteri ölü bir halde pembe saçlı kızın kolları arasındaydı. Cansız eli onun kucağından düşmüş boşlukta ileri geri sallanıyordu. Hatsu o anda adeta kriz geçirir gibi:
- GETSUBARA! Diye haykırdı.
Hiç ağlamayacağım diyen Hatsu ağlıyordu o an… Bitik, tükenmiş bir haldeydi… Nasıl bu kadar aptal olabilmişti? Getsu’yu nasıl onunla baş başa bırakabilmişti?
Mitsu Hatsu’nun kederinden zevk alıyor gibi görünüyordu. Ama daha çok zevk almak istediği de belli oluyordu. Soğuk bir sesle Hatsu’ya seslendi genç kız. Bakışları adeta bir bıçak gibi keskindi ve duygu namına bir şey taşımıyordu:
- Sana söylemiştim Hatsuhikari… Sıra kız kardeşinle sana gelecek demiştim… Durup bir an sadistçe bir ifadeyle gülümsedi genç kız ve davam etti:
- Senin en çok hangi özelliğini seviyorum biliyor musun? Çabuk unutuyorsun ve hemen affediyorsun. Ama bunları hiçbir zaman unutmamalıydın Hatsuhikari. Hiçbir zaman…
Bölüm Sonu Resimleri
Spoiler:
Evet, arkadaşlar bundan sonra yazma sırası maron_Rei arkedaşıma geldi. Kendisine büyük bir önemle duyrulur ve rica olunur *Umarım bu defa üç dört ayda bir değil de kısa aralıklarla koymaya çalışır*


Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:

tatlım bişeyi düzeltmelisin. auré nin doğum tarihi 15 şubat değil
8 şubat canıııım .düzeltirsen çoook sevineceğim bu arada büyük harflerle yazmayalım lütfen.......
bölüme gelelim
noluyo ya? maron, hatsu'yu dövecek kadar güçlü değil
onu anca ikuto yener... maron u ezerim valla. küçük böcek
hatsu yu dövemez gücü yetmez . aa düşman ettin kızı bana melu
olmaz kii
sen diğer bölümlerde görürsün hıh!
ikuto'm ve hatsu yenilmez çift
kyaa İBLİS geldi
neseeem halledecez artık
öhöm neyseee getsu'mm gittiiii yazık oldu
zen'e noluyo ya ikuto'm parçalar onu
sinsi çocuğum benim...
uyh melu sıra bendeeeeee yandınız anam
hehe neysem meluuuuuum süperdi bölüm anam herkeste kendi adının baş harfinin olduğu bölümlerde dövüşüyolar...


bölüme gelelim















***VeRa TePeS***
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson

Eski Maron_Rei

Karin Axelsson


olamazz!ben ölmemeliydim!bensiz ne yapıcaksınız sizz!!
sizi düşünüyom bennn!!kısaca YIKILDIM!!
kim len o beni öldüren! bende onu öldürücem!
kim o gerrriiiii! kötü dediydin melüüümm!! acı bana yhaa bu "çok kötü"!
şimdi ben gerçekten öldümmüü?!??çok iii kızdım yaff T.T mezar taşıma "şehit oldu" yazın....
melüüüüm çok güzel ve hüzünü bi bölümdüü
yazık oldu bana gerçekten
ilki artık sen yazıyosun bekletme benii...dirileceeğim zamanı dört gözle bekliyorum. [önemli karakterlerdenim.dirilirim dimi?!?]






kim len o beni öldüren! bende onu öldürücem!


şimdi ben gerçekten öldümmüü?!??çok iii kızdım yaff T.T mezar taşıma "şehit oldu" yazın....
melüüüüm çok güzel ve hüzünü bi bölümdüü


Spoiler:
Artık 'Getsu'yum, Sayonara 'Sewimlİ_HırsıZ' U_U
Naruto <3 <3 <3

Naruto <3 <3 <3


04 Oca 2009 2:16

33. sayfa (Toplam 42 sayfa) [ 418 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |