Messiah - 2. Bölüm Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5, Sonraki |
Yazar
Mesaj
ff nin ortaya çıkış sebebi bile ilgi çekici
kimse için bi kitap yazmazdım ben
ama messiah başlığını görür görmez okuyacağımı anlamıştım,çünkü başlığın, kitabın içinde bulundurduğu binlerce şeyin en özü olduğuna inanıyorum.
konu da hoş,sanki bir çelişki dünyası yaratacakmışsın gibi geldi.
Büyünün ana koz olduğu bir dünyadaki büyüyü sevmeyen insanlar...
kimse için bi kitap yazmazdım ben
ama messiah başlığını görür görmez okuyacağımı anlamıştım,çünkü başlığın, kitabın içinde bulundurduğu binlerce şeyin en özü olduğuna inanıyorum.
konu da hoş,sanki bir çelişki dünyası yaratacakmışsın gibi geldi.
Büyünün ana koz olduğu bir dünyadaki büyüyü sevmeyen insanlar...
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Zerinda
Editlenmiştir. Bir daha ağzımı açarsam yılanlar yutsun beni.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Balera Silence
1. Bölüm
(Notlar: 1 günümü aldı yazmak... Nasıl başlayıp bağlasam bilemedim. Karışık ve açıklama isteyen bir şeylerle başlayıp merakı arttırmak istedim. İşte başlıyoruz.)
(Notlar 2: Evet, epeyce yazdım, şu an herkesten yardım istiyorum ve hikayemi yaymaya çalıştığım için pis reklamcılar gibi hissettim.)
(Notlar 3: O kadar çok isim var ki kafamda karıştırır oldum.)
(Notlar 4: Bahadır'ın imla hatamdan başka kusur bulmamasıyla mutluluktan gözlerim doldu ama sulugözlük ettiğimi söylemedim tabii ki.)
(Notlar 5: Bölüm her şeyiyle hazır. İyi okumalar. 2. bölümü yazmadan eklemeyecektim ama içimdeki ses ekle dedi.)
***
Levon, dikkat çekmemeye özen göstererek yürüyordu. Yağmur yağmamasına rağmen, esen rüzgar yüzünden üşümüştü ve kapüşonunu kafasına kapatmıştı. Bu durum onu rahatsız etmiyordu, rüzgarı bahane ederek başını da önüne eğmişti ve böylece yüzünü saklayabiliyordu. Hareket ettikçe paltosunun iç cebindeki kağıtların sıçrayarak hışırdadığını duyuyordu, kendi huzursuzluğu yüzünden adımlarını yavaşlattı.
Kendi kendine kimsenin onu tanımadığını, yapacaklarını bilmediğini ve bu yüzden rahat olabileceğini tekrarlasa da bunun tam olarak doğru olmadığını biliyordu. Capcană’lar, birini yakalayıp götürmek için fazla şey istemiyorlardı, sadece şüpheli göründüğünü düşündükleri kişileri bile sorgulamaları serbestti. Ve bu ihtimal Levon’ı fazlasıyla ürkütüyordu.
-“Levon.” Dedi alçak bir ses. Sesin tamamen kendi beyninde olduğunu biliyordu, ama ses Lotus’un sesiydi. “Geliyorum Lotus.” Diye yanıtladı onu, duymuş olmasını umarak.
-“Gelme, Levon.” Bu defa ses çok alçaktı. Siyah saçlı genç kaşlarını çattığı sırada karşı kaldırımdan bir kadın silueti kendi olduğu tarafa geçti ve koluna girdi. Levon çok gerilmişti, bu kişinin Lotus olmadığını biliyordu. Kafasını aşağı çevirip kadının yüzüne baktı. Kadın da kendi kafasını kaldırıp delici bakışlarını Levon’a dikti.
-“Lotus, sana ulaşamamış olabilir. Yanına gitme. Capcană’lardan kaçmaya uğraşıyor. Kendin de saklan. Çünkü bu defa belgeleri yanında taşıyordu. Ele geçirilmiş olmaları olası.”
Kahverengi gözlü kadının dediklerini sindiremeyen Levon, soru yöneltti:
-“İyi de, sen kimsin?” Kadın ona cevap vermek yerine gülümseyerek koluna dokundu.
-“Cura ut valeas. (Kendine dikkat et.)” Kolunu çekti, topukları üzerinde döndü ve küçük adımlarla hızlı hızlı uzaklaştı.
Levon, Lotus’un yakalanmasının tüm hayatını değiştireceğini tahmin edemezdi.
* * *
Can sıkıcı bir diğer işi halletmek zorundaydı Lewis. İnsanlar sürekli isyana teşvik ediliyorlardı. “Yanlış şeyi protesto ediyorlar.” Diye düşündü istemeden.
-“Orada! Orada! Adam orada! Kaçmasına izin vermeyin!” Uzun boylu bir erkek, ağırlıklarından kurtulmak amacıyla paltosunu çıkarınca yuvarlak hatlı bedeni ortaya çıktı –bir kadın!!! Peşinden beresini çıkartıp yere fırlattı ve uzun bacaklarıyla tabana kuvvet koşmaya başladı. Bir yandan, elinde tuttuğu kağıtları ne yapacağını düşünüyordu. Yırtılan kağıt birleştirilebilirdi, yakmak istese de çakmağı yoktu, ve o da aklına ilk gelen şeyi yaptı –sol taraftaki bir ara sokağa daldı.
Siyah hırkasının fermuarını açarak içine iğnelemiş olduğu kağıtları tek tek çekti ve hızla yırtarak paramparça etmeye başladı, bir kısmını mazgallardan aşağı bıraktı, kanalizasyonun onları denize kavuşturacağını umuyordu. Geri kalanları için ise kuvvetli bir ateş düşüncesi yeterli olmuştu, damarlarında şiddetle hissettiği adrenalin, odaklanmasını kolaylaştırıyordu. Elinin acıdığını hissettiğinde kenarları alev alarak kıvrılmaya başlayan kağıtları da mazgallardan aşağı bıraktı.
-“Dur!” diye bağırdı gerisindeki ses. “Sakın kaçayım deme!”
-“Oldu canım…” diye mırıldandı siyah saçlı kadın. Sonra da yanındaki binanın duvarına sabitlenmiş merdiveni tüm gücüyle tırmanmaya başladı. “Levon” diye düşündü. Tüm iradesini ve zihnini ona odaklamıştı, “Gelme, Levon.” Ve düşünmeye devam ediyordu, “Sakın gelme, capcană’lar-” konsantrasyonu kuvvetli bir elin ayak bileğine yapışmasıyla bozuldu, aralarında oluşturduğu iletişim hattının kesildiğini hissetti. Genç kadın, elini cebine sokarak nesnenin kırık parçalarını hissetti ve düzelerek tekrar mühürlenmesini diledi, ancak bunu yapabilmesi için uzun süreli bir konsantrasyon ve sessiz bir ortama ihtiyacı vardı. Kendini aşağı çeken güce karşı koyamayınca, parmakları çözüldü ve sert zemine kapaklandı.
Ağzı acıyla açıldı, ancak bağırmamak için direndi. Daha önce bileğinden tutan el, onu kolundan tutarak zorla kaldırdı.
-“Merhaba Lotus.” Dedi aşina olduğu bir ses. “Seni yeniden başı belada görmek ne güzel.”
-“Sabah koşumu neden yarıda kestiğinizi anlamıyorum.” Dedi Lotus müthiş alaycı bir sesle. Lewis de bir baş işaretiyle kadının üzerini aramalarını ifade etti. Erkek bir Capcană yanına gelince başını iki yana salladı kadın:
-“Aklından bile geçirme.” Sonra ceplerini tersyüz etti, hırkasının içini ve dışını gösterdi, tabii ki üzerinde bir şey yoktu.
-“Bu iğneler ne?” diye sordu Lewis, tehlikeli bir gülümsemeyle. Kağıtları yırtarken iğneleri çıkaracak vakti olmamıştı Lotus’un.
-“Ben bir mazoşistim. Kendi kendimi tedavi ediyorum.” Dedi ciddi bir sesle. Sarışın adam, kadının mazoşist olmadığını bilecek kadar zekiydi, ancak aksi yönde bir kanıtı olmadığını da biliyordu.
-“Umarım suçluluğunu kanıtlayacak bir şeyler taşırken bana yakalanırsın, Lotus.”
Ve kadın gülümsedi.
-“Tanrı korusun.” Son derece dindar bir şekilde başını iki yana salladı, ardından kendisini yakalayan capcanăların yanından uzaklaştı. Ana caddeye dönerken kağıtları aşağı attığı mazgala bastı.
‘Tanrım’ diye içinden inlemeden edemedi. ‘Levon beni öldürecek.’ Elini cebine soktu, ve cebini tersyüz etti, cep, siyah satenle dikilmişti ve en dibindeki siyah fermuar fark edilmiyordu. Siyah fermuarı açarak elini daha da derinlere soktu ve küçük bir kağıt çıkardı. Yavaşça taze mürekkep kokan kitapçıya girdi, içeri adım attığında ahşap zemin gıcırdadı.
-“Nasıl yardımcı olabilirim bayan?” Adam, Lotus’un hafif dağınık saçlarına, koşmaktan kıpkırmızı olmuş yanaklarına, terden parlayan alnına ve düştüğünde oluşan avuç yaralarına baktı.
-“Bayım, kaleminiz var mı, bir şey yazmam gerekiyor.”
Altın rengi dolmakalemle hızlı hızlı bir şeyler yazdıktan sonra küçük kağıdı katlayarak kurbağa yaptı, kalemi bırakıp dükkandan çıktığında kağıttan kurbağayı yere bıraktı ve arkasına bastırdı. Kurbağa bir kere zıpladı. Bir kere daha bastırdı, ve kurbağa tekrar zıpladı. Dördüncü kere zıpladıktan sonra bir daha arkasına basılmasına ihtiyaç duymadan kendi kendine zıplayarak gitti kağıt. Kız ise sırıttı.
“Regulus’a git.” Diye düşündü. “Buna gerçekten ihtiyacımız var.” Sonra tekrar yakalandığı ara sokağa daldı, capcanăların tahmin ettiği gibi orada olmadığını görünce peruğunu çıkartarak mor-lacivert renkli saçlarını ortaya çıkardı.
Yavaşça binaya yaklaşarak pencerelerinden birini tekmeledi ve açılan pencereden içeri daldı. “Kendi evimde kendimi gizlememe gerek yoktur herhalde.” Diye düşünüyordu.
* * *
-“Niye kadını sadece tutuklamadığımızı anlamıyorum.”
-“Bu sizi ilgilendirmez.” Dedi Lewis sakince. “Onun suçları bizim alanımıza girmiyor. Kafamıza göre onu tutukladığımız takdirde üslerim tepki verirler. Kadının bağlantıları kuvvetli. Kaçması çok zor olmaz. Başımıza bela alıp uğraşmayalım diye bıraktım.” Dudakları ince bir çizgi halini almıştı.
-“Haklısınız efendim.” Dedi düşük rütbeli capcană saygıyla. Lewis, yüzünü ekşitmeden edemedi. ‘Bu salakları kandırmak çok kolay. Capcanăların içine kadar sızdığımızı bile anlayamıyorlar.’
Çünkü kural basitti: Astlar yakalamazlarsa, üslerin haberi olmaz.
* * *
"Yine başımı belaya soktun, Lotus." diye düşünmeden edemedi Regulus. Lotus'un fedakar yardımlarını takdir ediyordu, ancak bu yardımları fazla dikkatsiz olması yüzünden her defasında yardım ettiği kişiyi zora sokuyordu.
Tam Andrew'in karşısında, bir kağıdın zıplayarak kendi ayaklarının dibine gelmesini nasıl açıklayacağını gerçekten bilemiyordu Regulus. Andrew'in sorgulayıcı bakışları beynini delip geçiyordu, için ürperdi. Şu anda ayların emeğini tehlikeye atmıştı Lotus.
-"Zıplayan kağıtlar mı?" dedi Andrew bakışları kadar sorgulayıcı bir sesle.
-"A-ah, evet efendim. Bana yapılmış... Bir eşek şakası olsa gerek." Cevabı hiç de tatmin edici değildi, hala tozlu taşın üstünde ve ayaklarının dibinde duran kurbağa şeklinde katlanmış kağıda bakıyordu. Ve emin değildi, ama galiba kağıt da ona bakıyordu.
-"Bu şey sana bakıyor." dedi Anthony.
-"Hayal gücünü başka şeylerde kullan sevgili küçük kardeşim, örneğin bazı akıl almaz olaylar üzerinde. Kağıttan kurbağalar üzerinde değil."
Andrew ile Anthony, ağabey-kardeşlerdi ve "Vespertino"nun başındalardı. Vespertino, saygı duyulan aileler arasındaydı. Capcanălar, birçok şeyi yönetirlerdi, rütbelerine ve bölümlerine göre bu değişirdi. Özellikle Capcanălar yönetimi ele geçirdikten sonra, topluluklar arası ilişkileri düzenlemek (!) üzerinde de uğraşmaya başlamışlardı. Ve Vespertino ailesi, yıllardır "topluluk ilişkileri"ni adil bir şekilde yönetmesiyle biliniyordu, nitekim yönetimi Capcanălar ele alsa bile bu durum değişmemişti. Regulus'a gelince, o Vespertino ailesinde olmamasına rağmen "topluluk ilişkileri"nin düzenlenmesinde çalışanlardan biriydi.
Öte yandan origami kurbağa patronunun önünde ona bakarken ne yapacağını şaşırmıştı. O da aklına gelen ilk şeyi yaptı, yere eğilerek kağıttan kurbağayı terleyen avuçlarının içine aldı, ardından saygıyla bir baş selamı vererek odadan çıktı. Andrew ve Anthony'nin şaşkın bakışlarının kapıyı delip geçtiğini ve içine saplanarak midesinin ağrımasına neden olduğunu hissediyordu.
Fakat kurbağayı açıp okuyunca, öfkesinin geçtiğini, gerginliğininse tavana vurduğunu hissetti. 'Kurbağayı yok etmeliyim.' diye düşündü, sonra elindeki buruşuk kağıda baktı. Artık origami olmadığı için ona kurbağa demek pek doğru olmazdı. İfadesini sakinleştirerek kağıdı kahverengi kadife pantolonunun cebine koydu, sonra kapıya yaslanmayı bırakarak merdivenlere yürüdü.
(Notlar: 1 günümü aldı yazmak... Nasıl başlayıp bağlasam bilemedim. Karışık ve açıklama isteyen bir şeylerle başlayıp merakı arttırmak istedim. İşte başlıyoruz.)
(Notlar 2: Evet, epeyce yazdım, şu an herkesten yardım istiyorum ve hikayemi yaymaya çalıştığım için pis reklamcılar gibi hissettim.)
(Notlar 3: O kadar çok isim var ki kafamda karıştırır oldum.)
(Notlar 4: Bahadır'ın imla hatamdan başka kusur bulmamasıyla mutluluktan gözlerim doldu ama sulugözlük ettiğimi söylemedim tabii ki.)
(Notlar 5: Bölüm her şeyiyle hazır. İyi okumalar. 2. bölümü yazmadan eklemeyecektim ama içimdeki ses ekle dedi.)
***
Levon, dikkat çekmemeye özen göstererek yürüyordu. Yağmur yağmamasına rağmen, esen rüzgar yüzünden üşümüştü ve kapüşonunu kafasına kapatmıştı. Bu durum onu rahatsız etmiyordu, rüzgarı bahane ederek başını da önüne eğmişti ve böylece yüzünü saklayabiliyordu. Hareket ettikçe paltosunun iç cebindeki kağıtların sıçrayarak hışırdadığını duyuyordu, kendi huzursuzluğu yüzünden adımlarını yavaşlattı.
Kendi kendine kimsenin onu tanımadığını, yapacaklarını bilmediğini ve bu yüzden rahat olabileceğini tekrarlasa da bunun tam olarak doğru olmadığını biliyordu. Capcană’lar, birini yakalayıp götürmek için fazla şey istemiyorlardı, sadece şüpheli göründüğünü düşündükleri kişileri bile sorgulamaları serbestti. Ve bu ihtimal Levon’ı fazlasıyla ürkütüyordu.
-“Levon.” Dedi alçak bir ses. Sesin tamamen kendi beyninde olduğunu biliyordu, ama ses Lotus’un sesiydi. “Geliyorum Lotus.” Diye yanıtladı onu, duymuş olmasını umarak.
-“Gelme, Levon.” Bu defa ses çok alçaktı. Siyah saçlı genç kaşlarını çattığı sırada karşı kaldırımdan bir kadın silueti kendi olduğu tarafa geçti ve koluna girdi. Levon çok gerilmişti, bu kişinin Lotus olmadığını biliyordu. Kafasını aşağı çevirip kadının yüzüne baktı. Kadın da kendi kafasını kaldırıp delici bakışlarını Levon’a dikti.
-“Lotus, sana ulaşamamış olabilir. Yanına gitme. Capcană’lardan kaçmaya uğraşıyor. Kendin de saklan. Çünkü bu defa belgeleri yanında taşıyordu. Ele geçirilmiş olmaları olası.”
Kahverengi gözlü kadının dediklerini sindiremeyen Levon, soru yöneltti:
-“İyi de, sen kimsin?” Kadın ona cevap vermek yerine gülümseyerek koluna dokundu.
-“Cura ut valeas. (Kendine dikkat et.)” Kolunu çekti, topukları üzerinde döndü ve küçük adımlarla hızlı hızlı uzaklaştı.
Levon, Lotus’un yakalanmasının tüm hayatını değiştireceğini tahmin edemezdi.
* * *
Can sıkıcı bir diğer işi halletmek zorundaydı Lewis. İnsanlar sürekli isyana teşvik ediliyorlardı. “Yanlış şeyi protesto ediyorlar.” Diye düşündü istemeden.
-“Orada! Orada! Adam orada! Kaçmasına izin vermeyin!” Uzun boylu bir erkek, ağırlıklarından kurtulmak amacıyla paltosunu çıkarınca yuvarlak hatlı bedeni ortaya çıktı –bir kadın!!! Peşinden beresini çıkartıp yere fırlattı ve uzun bacaklarıyla tabana kuvvet koşmaya başladı. Bir yandan, elinde tuttuğu kağıtları ne yapacağını düşünüyordu. Yırtılan kağıt birleştirilebilirdi, yakmak istese de çakmağı yoktu, ve o da aklına ilk gelen şeyi yaptı –sol taraftaki bir ara sokağa daldı.
Siyah hırkasının fermuarını açarak içine iğnelemiş olduğu kağıtları tek tek çekti ve hızla yırtarak paramparça etmeye başladı, bir kısmını mazgallardan aşağı bıraktı, kanalizasyonun onları denize kavuşturacağını umuyordu. Geri kalanları için ise kuvvetli bir ateş düşüncesi yeterli olmuştu, damarlarında şiddetle hissettiği adrenalin, odaklanmasını kolaylaştırıyordu. Elinin acıdığını hissettiğinde kenarları alev alarak kıvrılmaya başlayan kağıtları da mazgallardan aşağı bıraktı.
-“Dur!” diye bağırdı gerisindeki ses. “Sakın kaçayım deme!”
-“Oldu canım…” diye mırıldandı siyah saçlı kadın. Sonra da yanındaki binanın duvarına sabitlenmiş merdiveni tüm gücüyle tırmanmaya başladı. “Levon” diye düşündü. Tüm iradesini ve zihnini ona odaklamıştı, “Gelme, Levon.” Ve düşünmeye devam ediyordu, “Sakın gelme, capcană’lar-” konsantrasyonu kuvvetli bir elin ayak bileğine yapışmasıyla bozuldu, aralarında oluşturduğu iletişim hattının kesildiğini hissetti. Genç kadın, elini cebine sokarak nesnenin kırık parçalarını hissetti ve düzelerek tekrar mühürlenmesini diledi, ancak bunu yapabilmesi için uzun süreli bir konsantrasyon ve sessiz bir ortama ihtiyacı vardı. Kendini aşağı çeken güce karşı koyamayınca, parmakları çözüldü ve sert zemine kapaklandı.
Ağzı acıyla açıldı, ancak bağırmamak için direndi. Daha önce bileğinden tutan el, onu kolundan tutarak zorla kaldırdı.
-“Merhaba Lotus.” Dedi aşina olduğu bir ses. “Seni yeniden başı belada görmek ne güzel.”
-“Sabah koşumu neden yarıda kestiğinizi anlamıyorum.” Dedi Lotus müthiş alaycı bir sesle. Lewis de bir baş işaretiyle kadının üzerini aramalarını ifade etti. Erkek bir Capcană yanına gelince başını iki yana salladı kadın:
-“Aklından bile geçirme.” Sonra ceplerini tersyüz etti, hırkasının içini ve dışını gösterdi, tabii ki üzerinde bir şey yoktu.
-“Bu iğneler ne?” diye sordu Lewis, tehlikeli bir gülümsemeyle. Kağıtları yırtarken iğneleri çıkaracak vakti olmamıştı Lotus’un.
-“Ben bir mazoşistim. Kendi kendimi tedavi ediyorum.” Dedi ciddi bir sesle. Sarışın adam, kadının mazoşist olmadığını bilecek kadar zekiydi, ancak aksi yönde bir kanıtı olmadığını da biliyordu.
-“Umarım suçluluğunu kanıtlayacak bir şeyler taşırken bana yakalanırsın, Lotus.”
Ve kadın gülümsedi.
-“Tanrı korusun.” Son derece dindar bir şekilde başını iki yana salladı, ardından kendisini yakalayan capcanăların yanından uzaklaştı. Ana caddeye dönerken kağıtları aşağı attığı mazgala bastı.
‘Tanrım’ diye içinden inlemeden edemedi. ‘Levon beni öldürecek.’ Elini cebine soktu, ve cebini tersyüz etti, cep, siyah satenle dikilmişti ve en dibindeki siyah fermuar fark edilmiyordu. Siyah fermuarı açarak elini daha da derinlere soktu ve küçük bir kağıt çıkardı. Yavaşça taze mürekkep kokan kitapçıya girdi, içeri adım attığında ahşap zemin gıcırdadı.
-“Nasıl yardımcı olabilirim bayan?” Adam, Lotus’un hafif dağınık saçlarına, koşmaktan kıpkırmızı olmuş yanaklarına, terden parlayan alnına ve düştüğünde oluşan avuç yaralarına baktı.
-“Bayım, kaleminiz var mı, bir şey yazmam gerekiyor.”
Altın rengi dolmakalemle hızlı hızlı bir şeyler yazdıktan sonra küçük kağıdı katlayarak kurbağa yaptı, kalemi bırakıp dükkandan çıktığında kağıttan kurbağayı yere bıraktı ve arkasına bastırdı. Kurbağa bir kere zıpladı. Bir kere daha bastırdı, ve kurbağa tekrar zıpladı. Dördüncü kere zıpladıktan sonra bir daha arkasına basılmasına ihtiyaç duymadan kendi kendine zıplayarak gitti kağıt. Kız ise sırıttı.
“Regulus’a git.” Diye düşündü. “Buna gerçekten ihtiyacımız var.” Sonra tekrar yakalandığı ara sokağa daldı, capcanăların tahmin ettiği gibi orada olmadığını görünce peruğunu çıkartarak mor-lacivert renkli saçlarını ortaya çıkardı.
Yavaşça binaya yaklaşarak pencerelerinden birini tekmeledi ve açılan pencereden içeri daldı. “Kendi evimde kendimi gizlememe gerek yoktur herhalde.” Diye düşünüyordu.
* * *
-“Niye kadını sadece tutuklamadığımızı anlamıyorum.”
-“Bu sizi ilgilendirmez.” Dedi Lewis sakince. “Onun suçları bizim alanımıza girmiyor. Kafamıza göre onu tutukladığımız takdirde üslerim tepki verirler. Kadının bağlantıları kuvvetli. Kaçması çok zor olmaz. Başımıza bela alıp uğraşmayalım diye bıraktım.” Dudakları ince bir çizgi halini almıştı.
-“Haklısınız efendim.” Dedi düşük rütbeli capcană saygıyla. Lewis, yüzünü ekşitmeden edemedi. ‘Bu salakları kandırmak çok kolay. Capcanăların içine kadar sızdığımızı bile anlayamıyorlar.’
Çünkü kural basitti: Astlar yakalamazlarsa, üslerin haberi olmaz.
* * *
"Yine başımı belaya soktun, Lotus." diye düşünmeden edemedi Regulus. Lotus'un fedakar yardımlarını takdir ediyordu, ancak bu yardımları fazla dikkatsiz olması yüzünden her defasında yardım ettiği kişiyi zora sokuyordu.
Tam Andrew'in karşısında, bir kağıdın zıplayarak kendi ayaklarının dibine gelmesini nasıl açıklayacağını gerçekten bilemiyordu Regulus. Andrew'in sorgulayıcı bakışları beynini delip geçiyordu, için ürperdi. Şu anda ayların emeğini tehlikeye atmıştı Lotus.
-"Zıplayan kağıtlar mı?" dedi Andrew bakışları kadar sorgulayıcı bir sesle.
-"A-ah, evet efendim. Bana yapılmış... Bir eşek şakası olsa gerek." Cevabı hiç de tatmin edici değildi, hala tozlu taşın üstünde ve ayaklarının dibinde duran kurbağa şeklinde katlanmış kağıda bakıyordu. Ve emin değildi, ama galiba kağıt da ona bakıyordu.
-"Bu şey sana bakıyor." dedi Anthony.
-"Hayal gücünü başka şeylerde kullan sevgili küçük kardeşim, örneğin bazı akıl almaz olaylar üzerinde. Kağıttan kurbağalar üzerinde değil."
Andrew ile Anthony, ağabey-kardeşlerdi ve "Vespertino"nun başındalardı. Vespertino, saygı duyulan aileler arasındaydı. Capcanălar, birçok şeyi yönetirlerdi, rütbelerine ve bölümlerine göre bu değişirdi. Özellikle Capcanălar yönetimi ele geçirdikten sonra, topluluklar arası ilişkileri düzenlemek (!) üzerinde de uğraşmaya başlamışlardı. Ve Vespertino ailesi, yıllardır "topluluk ilişkileri"ni adil bir şekilde yönetmesiyle biliniyordu, nitekim yönetimi Capcanălar ele alsa bile bu durum değişmemişti. Regulus'a gelince, o Vespertino ailesinde olmamasına rağmen "topluluk ilişkileri"nin düzenlenmesinde çalışanlardan biriydi.
Öte yandan origami kurbağa patronunun önünde ona bakarken ne yapacağını şaşırmıştı. O da aklına gelen ilk şeyi yaptı, yere eğilerek kağıttan kurbağayı terleyen avuçlarının içine aldı, ardından saygıyla bir baş selamı vererek odadan çıktı. Andrew ve Anthony'nin şaşkın bakışlarının kapıyı delip geçtiğini ve içine saplanarak midesinin ağrımasına neden olduğunu hissediyordu.
Fakat kurbağayı açıp okuyunca, öfkesinin geçtiğini, gerginliğininse tavana vurduğunu hissetti. 'Kurbağayı yok etmeliyim.' diye düşündü, sonra elindeki buruşuk kağıda baktı. Artık origami olmadığı için ona kurbağa demek pek doğru olmazdı. İfadesini sakinleştirerek kağıdı kahverengi kadife pantolonunun cebine koydu, sonra kapıya yaslanmayı bırakarak merdivenlere yürüdü.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Kawa No Uta
Zeri yazar Lei okur diyorum burada da
Cidden okumak istiyorum, çünkü senin yazdığın şeyleri okumak beni çok rahatlatıyor... -ki konusunu da beğendim ben, meraktan çatlarım artık :3
Cidden okumak istiyorum, çünkü senin yazdığın şeyleri okumak beni çok rahatlatıyor... -ki konusunu da beğendim ben, meraktan çatlarım artık :3
Don't resent me
And when you're feeling empty
Keep me in your memory
And when you're feeling empty
Keep me in your memory
konu tanıtımını da 1.bölümü de okudum
harika bir tanıtımdı tebrkler tanıtımı okuduktan sonra zaten 1.bölümü okumucam diyenlerin çıkacağını sanmıyorum.çünkü tanıtım sizi alıyor ve hikayenin içine sürüklüyor bu bir gerçek
1.bölüm içinse şunları söyleyim;
zerinda chan süpersin gerçekten harika olmuş
eleştireceğm tek şey;biraz kişilerde karışıklık olmuş bence
konu gerçekten harika
ama bence bir de karakterleri tanıtmalısın böylece hem sen karıştırmazsı karakterleri hem de biz....
imla konusunda iseee;hiçbir imla hatası göremedim ben
son olarak;zerinda chan olmadık yerde kesmişsin bölümü gerçekten çok merak ediyorum 2.bölümü lütfen elinden geldiğince çabuk ekle
devam devam
harika bir tanıtımdı tebrkler tanıtımı okuduktan sonra zaten 1.bölümü okumucam diyenlerin çıkacağını sanmıyorum.çünkü tanıtım sizi alıyor ve hikayenin içine sürüklüyor bu bir gerçek
1.bölüm içinse şunları söyleyim;
zerinda chan süpersin gerçekten harika olmuş
eleştireceğm tek şey;biraz kişilerde karışıklık olmuş bence
konu gerçekten harika
ama bence bir de karakterleri tanıtmalısın böylece hem sen karıştırmazsı karakterleri hem de biz....
imla konusunda iseee;hiçbir imla hatası göremedim ben
son olarak;zerinda chan olmadık yerde kesmişsin bölümü gerçekten çok merak ediyorum 2.bölümü lütfen elinden geldiğince çabuk ekle
devam devam
Öncelikle uğraştığını görebiliyorum.Her ne kadar tanıtımda gösterdiğin açıklamalara uyacak şeyleri henüz görememiş olsam da bu bir başlangıç olduğundan yorum yapmak için henüz erken diye düşünüyorum...
Aynı anda olan olayları anlamak zor olmadı,ama bence aşırı hızlı girdin olaya.Akış acayip hızlıydı.Betimlemeler eksik gibi geldi,karakter tanıtımları da...
Büyük ihtimalle içimde hiçbir şey anlamadığımdan beni ikinci bölümü okumaya yönlendirecek bir şey belirdi şu an,ama ilk bölümlerdeki amaç da bu olmalıdır bence .
Sıkmadan detaya inmeleri artırırsan daha iyi olur gibi,onun haricinde net bir sorun göremedim.
Aynı anda olan olayları anlamak zor olmadı,ama bence aşırı hızlı girdin olaya.Akış acayip hızlıydı.Betimlemeler eksik gibi geldi,karakter tanıtımları da...
Büyük ihtimalle içimde hiçbir şey anlamadığımdan beni ikinci bölümü okumaya yönlendirecek bir şey belirdi şu an,ama ilk bölümlerdeki amaç da bu olmalıdır bence .
Sıkmadan detaya inmeleri artırırsan daha iyi olur gibi,onun haricinde net bir sorun göremedim.
Şimdi hareketli sahneler söz konusuydu, ve gerilimli sahneler. Bu sahnelerde detayı arttırırsam, olayı okumak isteyen okuyucu sıkılır. Buralar kişilerin sürekli bulunacakları mekanlar olduğundan zaten defalarca tasvir edilecekler.
Örneğin, Çarkın Kanlı Dişleri'ni okuduysanız bilirsiniz, onda çok güzel betimleme yapıyordum ve okuyan herkes betimleme yapmamdan şikayetçiydi, olayın hızını kesiyor diye.
Olayların hızlı geçmesinin sebebi de, olayların gerçekten hızlı olması ve kısa bir şeyi anlatması. Örneğin 3 dakikalık olayı 5-6 paragrafta anlatmışım. Olayları daha fazla yavaşlatmam demek, hikayenin çok ağır ilerlemesi ve okuyucunun sıkılması demek.
Bunlar ilk bölümde gözünüze çarptı, çünkü karakterleri tanımıyorsunuz.
Rukia, normalde karakterleri tanıtırdım ama şimdi onları tanıtmam demek spoiler yemeniz demek. Onların görünüşlerinde bile var bir şeyler, örneğin Lotus aslında mor saçlıymış ve dikkat çekmemek için siyak perukla geziyormuş. 3-4 bölüm sonra mor saçın ne anlama geldiğini öğreneceksiniz, ve bazı özelliklerin, bazı dış görünüşlerin anlamlarını. Mesela ben desem ki "Ahmet sarı gözlü" (karakter tanıtımlarında) ve sonra sarı gözün bir speculum özelliği olduğunu onun gözlerini göstermeden önce verirsem, siz her şeyi çözersiniz.
Bu defa ben sizi şaşırtamam.
İlk bölümdeki tek amacım, olayların nasıl bir kargaşa içinde olduğunu anlatmaktı, nitekim öyle oldu da.
Benim karakterleri karıştırmama gelince, Lewis yerine Calvin yazıp durdum. Calvin başkasının adı. Lewis'in kısmını yazarken aklımda Calvin vardı.
Vee son eleştiriniz olan olaylara aşırı hızlı girmem... Bu ülkenin kaosa sürüklenmesi yıllar aldı, ben o yılların başından alamam. Bir kere kaos içine girdikleri noktadan başlarsam, nereden başlarsam başlayayım böyle olacaktı. Ben, Levon'un düşüncelerinden ve depresyonundan başlasam eminim sıkıntıdan patlayacaktınız çünkü anormal depresif olacaktı. Eh bu durumda olaylardan başlar ve parça parça gerek flashbackler gerekse telmihlerle bunu hallederim dedim.
Ve daha ilk bölümde tanıtım yazdığım şeyleri sakın aramayın. Ama yine de var, sokaklarda hakim olan gerginlik, entrika çevirmeleri, ihanet, dikkatli okuyunca hepsini görebilirsiniz.
Neyse işte... İlk bölüm için böyle. Benim ilk bölümlerim hep kötüdür. Bu akıl karmaşanız en fazla 3. bölüme kadar sürer, çünkü olay örgüsü geniş karakterler çok felan. Sonra açılır.
Örneğin, Çarkın Kanlı Dişleri'ni okuduysanız bilirsiniz, onda çok güzel betimleme yapıyordum ve okuyan herkes betimleme yapmamdan şikayetçiydi, olayın hızını kesiyor diye.
Olayların hızlı geçmesinin sebebi de, olayların gerçekten hızlı olması ve kısa bir şeyi anlatması. Örneğin 3 dakikalık olayı 5-6 paragrafta anlatmışım. Olayları daha fazla yavaşlatmam demek, hikayenin çok ağır ilerlemesi ve okuyucunun sıkılması demek.
Bunlar ilk bölümde gözünüze çarptı, çünkü karakterleri tanımıyorsunuz.
Rukia, normalde karakterleri tanıtırdım ama şimdi onları tanıtmam demek spoiler yemeniz demek. Onların görünüşlerinde bile var bir şeyler, örneğin Lotus aslında mor saçlıymış ve dikkat çekmemek için siyak perukla geziyormuş. 3-4 bölüm sonra mor saçın ne anlama geldiğini öğreneceksiniz, ve bazı özelliklerin, bazı dış görünüşlerin anlamlarını. Mesela ben desem ki "Ahmet sarı gözlü" (karakter tanıtımlarında) ve sonra sarı gözün bir speculum özelliği olduğunu onun gözlerini göstermeden önce verirsem, siz her şeyi çözersiniz.
Bu defa ben sizi şaşırtamam.
İlk bölümdeki tek amacım, olayların nasıl bir kargaşa içinde olduğunu anlatmaktı, nitekim öyle oldu da.
Benim karakterleri karıştırmama gelince, Lewis yerine Calvin yazıp durdum. Calvin başkasının adı. Lewis'in kısmını yazarken aklımda Calvin vardı.
Vee son eleştiriniz olan olaylara aşırı hızlı girmem... Bu ülkenin kaosa sürüklenmesi yıllar aldı, ben o yılların başından alamam. Bir kere kaos içine girdikleri noktadan başlarsam, nereden başlarsam başlayayım böyle olacaktı. Ben, Levon'un düşüncelerinden ve depresyonundan başlasam eminim sıkıntıdan patlayacaktınız çünkü anormal depresif olacaktı. Eh bu durumda olaylardan başlar ve parça parça gerek flashbackler gerekse telmihlerle bunu hallederim dedim.
Ve daha ilk bölümde tanıtım yazdığım şeyleri sakın aramayın. Ama yine de var, sokaklarda hakim olan gerginlik, entrika çevirmeleri, ihanet, dikkatli okuyunca hepsini görebilirsiniz.
Neyse işte... İlk bölüm için böyle. Benim ilk bölümlerim hep kötüdür. Bu akıl karmaşanız en fazla 3. bölüme kadar sürer, çünkü olay örgüsü geniş karakterler çok felan. Sonra açılır.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Rukia
öhöm. Zerinda, yani ne desem harika ama kişiler olayların gerisinde kalmış. Levon, Lewis, Calvin, Lotus, Regulus ve Andrew... Tamam da kim bunlar??? Capcana ne mesela? Karışmasın diye gördüğüm isimleri aklıma not ettim de sahne değişimlerinde paragraf aralarına kısaca birer çizgi çeksen, bizim de kafamız karışmasa... Ya çok bişey anlamadım, ama devamını bekliyorum. ))))
DRRR!! ya da baccano gibi karmaşık bisiy olacak herhal???
DRRR!! ya da baccano gibi karmaşık bisiy olacak herhal???
2. sayfa (Toplam 5 sayfa) [ 44 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |