... Show Me Love ... Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 7, 8, 9, 10, 11, 12, Sonraki |
Yazar
Mesaj
25 Ağu 2008 2:30


ayy çok romantik ya aslında romantik pek sewmem ama bu dikkatımı cekti süpersin Phoenix_Of_Hope
[/b]
[/b]



geçmiş olsuuun =) yni blmü bekliorm
----ga eul (L) yi jung---
fanficim tııkla okuuu [Bağlantı]
Spoiler:

fanficim tııkla okuuu [Bağlantı]

Hepinize her türlü yorumlarınız için teşekkürler ^^. İşte söz verdiğim gibi yeni bölüm ^^. Biraz kısa oldu ama idare edin artık, yeni bölümü en kısa zamanda yazmaya çalışırım ^^.
~~~
1 Gün sonra
İçeri sızan parlak bir ışıkla gözlerimi açtım. Odada hafif bir loşluk vardı. Ama bu bile nerede olduğumu anlamama yetmişti; Melodie’lerin evindeydim. Evlerinde her zaman benim için hazır olan bir oda vardı. Birkaç gün boyunca burada kalacaktım. Duvarlar beyaz renkliydi. Odada büyük bir pencere vardı. Hemen karşısına bir çalışma masası konulmuştu ve tabii ki bir sandalye. Çalışma masasının yanında bir kitaplık vardı. Birkaç koltuk, bir makyaj masası vardı. Ve balkona açılan büyük cam bir kapı. Ama gece yatarken perdelerini hafif aralıklı bırakmışım. Işık o yüzden gözlerime gelmiş olmalıydı. Sabah daha sabahın altısıydı. Okul için iki saat… Yavaşça yataktan kalktım. Üzerimde Melodie’den ödünç aldığım tavşanlı pijamalar vardı. Üzerime bakarak güldüm. Ne kadar komik görünüyordum. Ses çıkarmamaya çalışarak balkon kapısına yöneldim. Perdeleri çektim. Ama hemen gözlerimi kapattım. Yeni uyandığım için gözlerim parlak ışığa alışmamıştı. Bir süre sonra yavaşça gözlerimi açtım. Şimdi daha rahat görebiliyordum. Kapıyı açıp çıplak ayaklarımla balkona çıktım. Çıkar çıkmaz üşümüştüm. Dışarısı çok soğuktu. Ama bu hoşuma gitmişti. Soğuk hava uykulu havamdan çıkmamı sağladı. Soğuk betonda balkonun sonuna kadar yürüdüm. Balkon tırabzanlarına dayanıp, yeni uyanan şehri izlemeye başladım. Yüzüme yavaşça bir gülümseme yayılmıştı. Soğuk havada yürümek zevkli olacaktı. Ama okula gitmeyi hiç mi hiç istemiyordum. Bir anda yüzümde gülümseme silindi. Somurtarak içeri girdim. Kapıyı kapatıp perdeleri yeniden çektim. Oda eski loşluğuna geri dönmüştü. Bu sefer odanın kapısına yürüdüm. Sessiz olmaya çalışarak kapıyı açtım. Evde hiç ses yoktu. Melodie’nin okulu benimkinden bir saat geç başlıyordu. Bu yüzden henüz kalkmamıştı. Anne ve babasının işleri ise öğleyin başlıyordu. Sessiz adımlarla lavaboya doğru yürüdüm. Aynanın karşısına geçtim. Saçlarım dağılmıştı. Yüzüm ise bembeyazdı. Umursamayarak soğuk suyla yüzümü yıkadım. Yüzümü kuruladıktan sonra odaya geri döndüm. Okul formamı koltukların üzerine fırlatmıştım. İsteksizce giyinmeye başladım. Okul dışında her yere gitmeyi istiyordum. Okula gidip dersleri dinlemek, öğretmenlerin sıkıcılığına katlanmak, Robert’in gıcıklığına dayanmak… İstediğim son şeylerdi. Giyinmeyi bitirince aynanın karşısına geçtim. Önce saçlarımı tarayıp bağladım. Tekrar saate baktım. Hala bir buçuk saatim vardı. Çalışma masasına gittim. Bir kâğıt ve kalem buldum.
‘ Ben okuldayım. Erken çıkayım dedim. Sen daha uyu. Okul çıkışı seni ve Chris’i ziyarete geleceğim.
Ella. ‘
Çantamı, yan flüt kutumu ve notu alarak Melodie’nin odasına yürüdüm. Sessizce kâğıdı komodinine bırakıp çıktım. Yavaşça en alt kata indim. Kendimi dışarı atınca bir oh çektim. Sonra rahatça yürüyerek okula doğru yürümeye başladım. Durağa kadar yürüyecek, sonra otobüse binecektim. Adımlarımı hafifçe hızlandırdım. Bir saatim kalmıştı. Heralde hala yetişebilirdim. Bir süre sonra durağa vardım. Otobüs tam gitmek üzereyken yetişmiştim. Şoföre gitmek istediğim yeri söyleyip cam kenarında bir yere oturmuştum. Otobüs hareket etmeye başladı. Yavaşça geçtiğimiz yerleri izledim. Ama bir an… Gözlerim bir çiftin üzerinde takıldı. Robert ve Melissa… Melissa Robert’in koluna sarılmıştı, Robert ise yalnızca gülümsüyordu… O an donup kaldım. Demek Melissa ve Robert?.. ‘ Neden beni rahatsız etsin ki? ‘ dedim kendi kendime. Ama hala içimde bir rahatlık yoktu. Otobüs durunca okula geldiğimi gördüm. Parayı ödeyip okula girdim. Koridorda önüme bakmadan yürüyordum. Hala Robert ve Melissa’yı düşünüyordum. Nasıl olmuştu ki? Nasıl-
*KÜT*
Yine birisiyle çarpışmıştım. Ama başım fena halde zonkluyordu. Demek ki bu sefer kafamı vurmuştum. Başımı kaldırıp bu sefer kiminle çarpıştığına baktım. Yine erkekti. ‘ Kahretsin, bu erkeklerin benimle ne alıp veremedikleri var da sürekli çarpıp duruyorlar! ‘ diye düşündüm içimden. Uzun sarı-kahverengi rastalı saçları vardı. Gözleri elaydı. Uzun boylu birisiydi.
Ella: Affedersiniz.
Genç: Önemli değil. Galiba ( Başını kaldırıp bana baktı ) ben… Çarptım… Yani özür dilerim.
Ella: Ah önemli değil.
En azından bu sefer çarptığım kişi daha kibardı. Gülerek yoluma devam etmek için çantamı yeniden omzuma attım. Birkaç adım atmıştım ki, çarpıştığım genç konuşmaya başlamıştı.
Genç: Şey, adın ne?
Ella: Benim mi? Franziska Ellaine Minnengel. Ama arkadaşlarım genelde Ella der. Senin adın ne?
Genç: Alwyn Thaxter Flux. Ama Thax’i tercih ederim.
Ella ( Güldüm ): Memnun oldum. Burada mı okuyorsun?
Thax ( Gülümsedi ): Evet.
Ella:‘ Sevindim. Umarım seni yeniden görürüm.
Thax:‘ Umarım…
Gülerek yoluma devam ettim. Neden böyle konuştuğumu bilmiyordum ama sanki o güldükten sonra öyle konuşmuştum. Sanki gülümsemesi… Beni büyülemişti… ‘ Kahretsin, bir Robert daha olamaz. Hem onu bir kere gördün, boş ver. ‘ deyip durdum kendime. Sonunda sınıfa girebildim. Pencere kenarındaki yerime oturup dışarıyı izlemeye başladım. Bütün olanları kaldırmak zordu. Öncelikle artık Melissa ve Robert’in bir çift olduğunu biliyordum. Ama bu ne zaman olmuştu? Dün olamayacağına göre? Daha önceden tanışıyorlardı… Peki, Thaxter’a ne demeli? Aynı Robert gibi çarpışmışlardı ve muhteşem bir gülümsemesi vardı, hem Robert’ten daha kibar olduğuna adım gibi emindim. Ben bunları düşünürken epey zaman geçmişti. Öğretmen sınıfa girmişti ama Robert ve Melissa hala ortalıklarda yoktu. Demek ki birde buluşmak için okulu asmışlardı… Neyse ki ilk ders İngilizceydi. Sevdiğim bir ders olduğu için biraz olsun düşüncelerimi dağıtmaya çalıştım. Dersin ortalarına doğru, biz hepimiz tahtadakileri deftere geçirmeye çabalarken öğretmen bir konuşmaya başladı.
Bay Kascha: Çocuklar bugün bir transfer arkadaşınız daha gelecek. Birazdan burada olur. Onunla ilgilenirseniz sevinirim
Bütün bir sınıfta konuşma dalgası olmuştu. Bense sadece şaşkındım. Eğer gelecek kişi Thaxter ise gerçekten garip bir şey vardı. Eğer değilse, Berlin’in en gözde lisesine gelmiş olmalıydım. Bir süre sonra yazmaya devam ettim. Tabii sınıfın kapısı çalınana kadar. Öğretmenin girmesine izin veren sesi ve Thaxter’ın içeri girişi. İlk geldiğinde pek de mutlu görünüyor gibi değildi, ama sınıfa göz gezdirip beni görünce gülümsedi. Ve benim de gülümsememi sağladı. Sanki büyü gibiydi. O gülünce ben gülüyordum…
Thaxter: Alwyn Thaxter Flux. ------ Okulundan geldim.
Bay Kascha: Evet Bay Flux. Ne yazık ki ek sıralar henüz gelmedi. Ama en arkada ve bir de en önde bir sıra boş. Nereye oturmak isterseniz geçebilirsiniz.
Thaxter: Teşekkürler.
O an ölmüş olabilirdim. Sanki dün olan her şeyi yeniden yaşıyormuş gibiydim. Sadece biraz farklıydı. Önce Thaxter ile tanışmam, Thaxter’ın beni etkilemesi ve şimdi sınıfıma gelmesi. Hemde gülümseyerek bana doğru yürümesi. Yanıma gelmişti. Hafifçe eğilerek, kibarca sordu.
Thaxter: Oturabilir miyim?
Ella: Ta-Tabii.
Thaxter ( Çantasını koyup yanıma oturmuştu ): Beni tekrar görmek istemiştin, bak dileğin gerçek oldu.
Ben sadece gülümsedim. Neredeyse her şey aynıydı. Sadece Thaxter bana bakıp aptal aptal sırıtmıyordu. Ve bu kesinlikle daha iyiydi. Thaxter hemen defterini ve kalemliğini çıkarıp tahtadakileri yazmaya başlamıştı. Bense yazmayı bitirdiğim için, arada sırada ona bakıp düşünüyordum. Bu olanların hepsi gerçekten çok ‘ tuhaftı ‘
~~~
1 Gün sonra
İçeri sızan parlak bir ışıkla gözlerimi açtım. Odada hafif bir loşluk vardı. Ama bu bile nerede olduğumu anlamama yetmişti; Melodie’lerin evindeydim. Evlerinde her zaman benim için hazır olan bir oda vardı. Birkaç gün boyunca burada kalacaktım. Duvarlar beyaz renkliydi. Odada büyük bir pencere vardı. Hemen karşısına bir çalışma masası konulmuştu ve tabii ki bir sandalye. Çalışma masasının yanında bir kitaplık vardı. Birkaç koltuk, bir makyaj masası vardı. Ve balkona açılan büyük cam bir kapı. Ama gece yatarken perdelerini hafif aralıklı bırakmışım. Işık o yüzden gözlerime gelmiş olmalıydı. Sabah daha sabahın altısıydı. Okul için iki saat… Yavaşça yataktan kalktım. Üzerimde Melodie’den ödünç aldığım tavşanlı pijamalar vardı. Üzerime bakarak güldüm. Ne kadar komik görünüyordum. Ses çıkarmamaya çalışarak balkon kapısına yöneldim. Perdeleri çektim. Ama hemen gözlerimi kapattım. Yeni uyandığım için gözlerim parlak ışığa alışmamıştı. Bir süre sonra yavaşça gözlerimi açtım. Şimdi daha rahat görebiliyordum. Kapıyı açıp çıplak ayaklarımla balkona çıktım. Çıkar çıkmaz üşümüştüm. Dışarısı çok soğuktu. Ama bu hoşuma gitmişti. Soğuk hava uykulu havamdan çıkmamı sağladı. Soğuk betonda balkonun sonuna kadar yürüdüm. Balkon tırabzanlarına dayanıp, yeni uyanan şehri izlemeye başladım. Yüzüme yavaşça bir gülümseme yayılmıştı. Soğuk havada yürümek zevkli olacaktı. Ama okula gitmeyi hiç mi hiç istemiyordum. Bir anda yüzümde gülümseme silindi. Somurtarak içeri girdim. Kapıyı kapatıp perdeleri yeniden çektim. Oda eski loşluğuna geri dönmüştü. Bu sefer odanın kapısına yürüdüm. Sessiz olmaya çalışarak kapıyı açtım. Evde hiç ses yoktu. Melodie’nin okulu benimkinden bir saat geç başlıyordu. Bu yüzden henüz kalkmamıştı. Anne ve babasının işleri ise öğleyin başlıyordu. Sessiz adımlarla lavaboya doğru yürüdüm. Aynanın karşısına geçtim. Saçlarım dağılmıştı. Yüzüm ise bembeyazdı. Umursamayarak soğuk suyla yüzümü yıkadım. Yüzümü kuruladıktan sonra odaya geri döndüm. Okul formamı koltukların üzerine fırlatmıştım. İsteksizce giyinmeye başladım. Okul dışında her yere gitmeyi istiyordum. Okula gidip dersleri dinlemek, öğretmenlerin sıkıcılığına katlanmak, Robert’in gıcıklığına dayanmak… İstediğim son şeylerdi. Giyinmeyi bitirince aynanın karşısına geçtim. Önce saçlarımı tarayıp bağladım. Tekrar saate baktım. Hala bir buçuk saatim vardı. Çalışma masasına gittim. Bir kâğıt ve kalem buldum.
‘ Ben okuldayım. Erken çıkayım dedim. Sen daha uyu. Okul çıkışı seni ve Chris’i ziyarete geleceğim.
Ella. ‘
Çantamı, yan flüt kutumu ve notu alarak Melodie’nin odasına yürüdüm. Sessizce kâğıdı komodinine bırakıp çıktım. Yavaşça en alt kata indim. Kendimi dışarı atınca bir oh çektim. Sonra rahatça yürüyerek okula doğru yürümeye başladım. Durağa kadar yürüyecek, sonra otobüse binecektim. Adımlarımı hafifçe hızlandırdım. Bir saatim kalmıştı. Heralde hala yetişebilirdim. Bir süre sonra durağa vardım. Otobüs tam gitmek üzereyken yetişmiştim. Şoföre gitmek istediğim yeri söyleyip cam kenarında bir yere oturmuştum. Otobüs hareket etmeye başladı. Yavaşça geçtiğimiz yerleri izledim. Ama bir an… Gözlerim bir çiftin üzerinde takıldı. Robert ve Melissa… Melissa Robert’in koluna sarılmıştı, Robert ise yalnızca gülümsüyordu… O an donup kaldım. Demek Melissa ve Robert?.. ‘ Neden beni rahatsız etsin ki? ‘ dedim kendi kendime. Ama hala içimde bir rahatlık yoktu. Otobüs durunca okula geldiğimi gördüm. Parayı ödeyip okula girdim. Koridorda önüme bakmadan yürüyordum. Hala Robert ve Melissa’yı düşünüyordum. Nasıl olmuştu ki? Nasıl-
*KÜT*
Yine birisiyle çarpışmıştım. Ama başım fena halde zonkluyordu. Demek ki bu sefer kafamı vurmuştum. Başımı kaldırıp bu sefer kiminle çarpıştığına baktım. Yine erkekti. ‘ Kahretsin, bu erkeklerin benimle ne alıp veremedikleri var da sürekli çarpıp duruyorlar! ‘ diye düşündüm içimden. Uzun sarı-kahverengi rastalı saçları vardı. Gözleri elaydı. Uzun boylu birisiydi.
Ella: Affedersiniz.
Genç: Önemli değil. Galiba ( Başını kaldırıp bana baktı ) ben… Çarptım… Yani özür dilerim.
Ella: Ah önemli değil.
En azından bu sefer çarptığım kişi daha kibardı. Gülerek yoluma devam etmek için çantamı yeniden omzuma attım. Birkaç adım atmıştım ki, çarpıştığım genç konuşmaya başlamıştı.
Genç: Şey, adın ne?
Ella: Benim mi? Franziska Ellaine Minnengel. Ama arkadaşlarım genelde Ella der. Senin adın ne?
Genç: Alwyn Thaxter Flux. Ama Thax’i tercih ederim.
Ella ( Güldüm ): Memnun oldum. Burada mı okuyorsun?
Thax ( Gülümsedi ): Evet.
Ella:‘ Sevindim. Umarım seni yeniden görürüm.
Thax:‘ Umarım…
Gülerek yoluma devam ettim. Neden böyle konuştuğumu bilmiyordum ama sanki o güldükten sonra öyle konuşmuştum. Sanki gülümsemesi… Beni büyülemişti… ‘ Kahretsin, bir Robert daha olamaz. Hem onu bir kere gördün, boş ver. ‘ deyip durdum kendime. Sonunda sınıfa girebildim. Pencere kenarındaki yerime oturup dışarıyı izlemeye başladım. Bütün olanları kaldırmak zordu. Öncelikle artık Melissa ve Robert’in bir çift olduğunu biliyordum. Ama bu ne zaman olmuştu? Dün olamayacağına göre? Daha önceden tanışıyorlardı… Peki, Thaxter’a ne demeli? Aynı Robert gibi çarpışmışlardı ve muhteşem bir gülümsemesi vardı, hem Robert’ten daha kibar olduğuna adım gibi emindim. Ben bunları düşünürken epey zaman geçmişti. Öğretmen sınıfa girmişti ama Robert ve Melissa hala ortalıklarda yoktu. Demek ki birde buluşmak için okulu asmışlardı… Neyse ki ilk ders İngilizceydi. Sevdiğim bir ders olduğu için biraz olsun düşüncelerimi dağıtmaya çalıştım. Dersin ortalarına doğru, biz hepimiz tahtadakileri deftere geçirmeye çabalarken öğretmen bir konuşmaya başladı.
Bay Kascha: Çocuklar bugün bir transfer arkadaşınız daha gelecek. Birazdan burada olur. Onunla ilgilenirseniz sevinirim
Bütün bir sınıfta konuşma dalgası olmuştu. Bense sadece şaşkındım. Eğer gelecek kişi Thaxter ise gerçekten garip bir şey vardı. Eğer değilse, Berlin’in en gözde lisesine gelmiş olmalıydım. Bir süre sonra yazmaya devam ettim. Tabii sınıfın kapısı çalınana kadar. Öğretmenin girmesine izin veren sesi ve Thaxter’ın içeri girişi. İlk geldiğinde pek de mutlu görünüyor gibi değildi, ama sınıfa göz gezdirip beni görünce gülümsedi. Ve benim de gülümsememi sağladı. Sanki büyü gibiydi. O gülünce ben gülüyordum…
Thaxter: Alwyn Thaxter Flux. ------ Okulundan geldim.
Bay Kascha: Evet Bay Flux. Ne yazık ki ek sıralar henüz gelmedi. Ama en arkada ve bir de en önde bir sıra boş. Nereye oturmak isterseniz geçebilirsiniz.
Thaxter: Teşekkürler.
O an ölmüş olabilirdim. Sanki dün olan her şeyi yeniden yaşıyormuş gibiydim. Sadece biraz farklıydı. Önce Thaxter ile tanışmam, Thaxter’ın beni etkilemesi ve şimdi sınıfıma gelmesi. Hemde gülümseyerek bana doğru yürümesi. Yanıma gelmişti. Hafifçe eğilerek, kibarca sordu.
Thaxter: Oturabilir miyim?
Ella: Ta-Tabii.
Thaxter ( Çantasını koyup yanıma oturmuştu ): Beni tekrar görmek istemiştin, bak dileğin gerçek oldu.
Ben sadece gülümsedim. Neredeyse her şey aynıydı. Sadece Thaxter bana bakıp aptal aptal sırıtmıyordu. Ve bu kesinlikle daha iyiydi. Thaxter hemen defterini ve kalemliğini çıkarıp tahtadakileri yazmaya başlamıştı. Bense yazmayı bitirdiğim için, arada sırada ona bakıp düşünüyordum. Bu olanların hepsi gerçekten çok ‘ tuhaftı ‘

Robert
melissa
? ama ortaya çıkar şimdii.
Bölümün çok güzel olmuş devamını bekliyorum. 




"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^



8. sayfa (Toplam 12 sayfa) [ 118 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |