Can't Live Alone In This Lie - One Shot Sayfaya git: 1, 2, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Can't Live Alone In This Lie
Hayatının sonuna kadar aynı düzeni yaşayacağına inanan biriydi Irene, hayatındaki tek şey mesleği olacaktı, hatta öyle ki, rüyalarında bile ürünler, barkodlar, gözlerinin önünden geçiyordu. Evlenmeyecekti, çocuğu olmayacaktı, annesine bakacaktı, ürünlerin barkodlarını okutup fiyat söyleyecekti… Annesinin evinde yaşayacaktı. Annesiyle beraber. Ve annesi bir gün ölecekti. Ve sonra Irene da bir gün ya intihar edecekti, ya da bir trafik kazasında ölecekti. Sonra her şey bitecekti.
Bu, Irene’in olacağını düşündüğü şeydi.
Dönen, lacivert bir koltukta oturuyor, nefret ettiğine inandığı sarışın adamın satın aldıklarını poşete koymasını izliyordu.
-“Ne kadar tutuyor bunların hepsi?”
-“80 dolar 25 sent.” Müşterisi, ona hafif irileşen gözlerle baktı ve kaşlarını kaldırdı, sanki aldıklarının bu kadar çok tutmuş olmasına inanamazmış gibi bir hali vardı.
-“Vay –vay be. Gerçekten beklediğimden fazla tuttu.”
-“Neredeyse iki araba dolusu ürün aldın, Fabien. Başka ne bekliyordun?”
Sarışın adam cevap vermedi, gülümseyerek parasını uzattığında ve para üstünü aldığında da başka konuşma geçmedi. Her zamanki gibi, Irene’in tek yapabildiği arkasından bakmaktı… Nefretle. Nefretle baktığına inanıyordu.
* * *
Aynı dönen lacivert koltuk, aynı müşteri, aynı kasa, aynı kasiyer, aynı nefret… Sadece zaman farklıydı. Fabien, gülümseyerek aldıklarını siyah bandın üzerine bırakıyordu, Irene ise dümdüz, ifadesiz bir yüzle ince parmaklı ellerini uzatarak onun koyduğu şeyleri alıyor, barkodlarını okutuyor ve sol tarafındaki metal kısma, poşetlerin önüne bırakıyordu.
-“10 yıldan uzun süredir arkadaşım olan biri için, epey soğuksun.” Sarışın adam tüm, bunları söylerken tatlı tatlı gülümsüyordu.
-“Ben sadece 1 yıl boyunca senin arkadaşındım.”
-“Öyle mi? Oysa sevgili olduğumuzu hiç hatırlamıyorum.” Muziplik yapmaya çalıştığı, ancak bu kadar belli olabilirdi; Irene’e göre, yüzünden ve sesinden okunuyordu bu.
-“Arkadaşın olmayan her kız, sevgilinse, ya gerçekten geniş bir çevren var ya da korkunç derecede ucuz numaralarının üzerimde işe yarayacağını zannediyorsun.” Fabien sersemledi, bu sert tepkiye bir şey diyemedi, aldıklarını poşetlere yerleştirmek için kasanın öbür tarafına geçerken mavi gözleri sanki bir şey ararmış gibi kızıl saçlı kızın üzerinde geziniyordu.
Irene da, onun bakışlarını fark etmişti.
-“Ne var?” dedi soğuk soğuk.
-“Aah, saçların mı dökülüyor senin?” Kızın üzerine eğildi ve suratını yakasına iyice yaklaştırdı, gözleri yakasına düşmüş olan saç telindeydi, saçı eliyle alması için bunu yapmasına gerek yoktu oysa… Irene ise onun bu numarasından habersiz, tamamen saf duygularla kafasını kaldırmaya çalıştı, ancak Fabien ile burun buruna geldiler.
Kaşları çatıldı, genç kadının. Ancak kalbi de şiddetle takla atmıştı. Niye? Irene’a sorarsanız, bu tamamen hissettiği şiddetle nefret yüzündendi.
-“Nefesin kokuyor Fabien. İğrençsin. Çekil.” Aslında nefesi kokmayan adam, şokla geri çekildi.
-“Pe-peki…”
-“Bunu niye yaptın?” dedi, adeta ona kırılmış gibi söylemişti bunları.
-“Aah… Aslında seni öpecektim, ama toplum içinde tokat yeme riskini göze alama-“ Fabien’in sözleri şiddetli bir çat sesiyle kesilmişti. Olayı gören ya da garipliği hisseden herkes, dönüp ikiliye gözlerini dikti.
-“Bunu itiraf etmen de, bu riski göze alman gerek. Senin yüzünden işimden olursam, kapına dayanırım bilmiş ol.”
-“Kapıma dayanmak..? Umarım kovulursun.” Dedi bir yanağı kıpkırmızı olmuş adam şimdi, aynı tatlı gülümsemeyle marketten çıktı.
Ve kızıl saçlı güzel kasiyer, simsiyah gözleriyle arkasından bakıyordu müşterisinin. İçinde kaynayan bir hisle. “Nefret” adını verdiği hisle. Nefret denildiğine inandığı hisle.
Nefret olduğunu iddia ettiği, ancak yanıldığını bilmediği o hisle.
* * *
Yıllar öncesiydi, yıllar öncesi, üniversite yılları, son yılları…
Irene, hiçbir zaman üniversiteye gitmemişti. Ama arkadaşı gidiyordu. Ve sevdiği kişi. Hangisi için geliyordu oraya? Arkadaşını görmek, ziyaret etmek için mi? Yoksa sevdiği çocuk, kendisini fark etmese bile, azıcık olsun onu izleyebilmek için mi?
-“Irene, çok kötü hissediyorum… Gerçekten aptal yerine kondum.” Mellyn içini çeke çeke ağlıyordu şimdi, beline sarıldığı kız da kendini berbat hissediyordu. Hoşlandığı, neredeyse tüm kızların hoşlandığı sarışın delikanlı, en sevdiği arkadaşıyla çıkmış, hatta nişanlanma aşamasına kadar gitmiş ve onu salak yerine koymuştu. İçi korkunç bir duyguyla köpürdü.
Uzun zamandır, Fabien ve Mellyn aklına geldiğinde içi kıskançlıkla köpürüyordu. Tabii o, Mellyn’i kıskandığını zannediyordu. Ya da kendini kandırıyordu. Hayır. Fabien’dan nefret ediyordu.
-“Böyle iğrenç biriymiş işte… En azından bunu fark ettin.” Ne kadar klasik ve mide bulandırıcı bir cümleydi. Mellyn geri çekildi, sonra gergin bir yüzle arkadaşına baktı.
Oysa Irene, kafasını öbür tarafa çevirmişti. Mellyn onun bahçeyi izlediğini zannederken, kızın gözü, kilometrelerce uzakta bile olsa görebileceği kişinin üzerindeydi.
-“Neye bakıyorsun?” Ve Irene, yıllar sonra kendisinin bile inanacağı yalanla karşılık verdi ona:
-“Nefret ettiğim birine.”
* * *
-“Taşındığını duydum.” Dedi kızıl saçlı kız, dayanamamıştı susmaya.
-“Evet.” Sarışın kafasını kaldırdı, yüzündeki ciddi ifadesinin yerini, kızın çok sevdiği tatlı tebessüm aldı.
-“Epey uzağa taşınmışsın.” Ağzını arıyordu adamın, nereye taşındığını tam olarak bilmesine rağmen, merak ettiği şey, neden hala bu markete geldiğiydi.
-“Epey uzağa taşındım, yine de…” Bir an duraksadı. “Buraya gelmemi engelleyecek kadar uzak değildi.”
-“Saçmalıyorsun.” Başını öne eğerek barkodları makineye okutan kızın sesi sertti, oysa boğazı acıdığı için başını önüne eğmişti, siyah gözleri yaşlarla dolacak diye korkuyordu. Niye? Nefretinden mi? Yoksa önemsendiğini düşündüğü için mi? ‘Sen de biliyorsun.’ Dedi içindeki zayıf ses. ‘Onu sevdiğini sen de biliyorsun.’ Sevgi böyle mi olurdu? Hayır, bu nefret olmalıydı. Öyle olmasını istiyordu. En azından Mellyn uğruna, öyle olması gerekiyordu.
-“Niye hala buraya gelmeye devam ediyorsun?” diye sordu genç kadın. “Bu market, senin yeni evine epey uzak değil mi?”
-“Yeni evimin hemen ilerisinde bir market var. Çok yakın. Oraya da gittim… Ama oradan alışveriş yapmak çok amaçsızca geldi bana.”
-“Niye? Alacağın şeyler orada yok muydu?” Sarışın adam, kızın iğneli sözlerini cevaplarken, hem gözlerinde hem de sesinin tonunda çok içten bir şeyler vardı:
-“Aldıktan sonra, parasını ödemek için gitmeye değer bir kasa, görmeye değer bir kasiyer yoktu.”
Kız, cevap veremedi, niye ağlamak istiyordu? Tek yapabildiği, para üzerini uzatmaktı. Fabien, başını yenilgi dolu bir ifadeyle öne eğdi. Ardından her zaman yaptığı gibi, marketten çıktı.
“Vazgeçecek misin, Fabien?” diye fısıldadı kız, sesinde tuhaf bir tonla. Nefret dolu olması gereken bir tonla. Nefret dolu olmasını istediği bir tonla. Ve o nefret dolu sesi, sevdiği –hayır, nefret ettiği- adamın duyamayacağını bilmesine rağmen, düşüncelerini dile getirmişti. Fabien onun duvarlarını yıkacak mıydı? Yoksa artık pes mi etmişti? Gelecek miydi bir daha, en iyi arkadaşına aylarca cehennem azabı yaşatan o kahrolası adam? O kahrolası, sevdiği adam?
Irene ise, nefret olduğunu zannettiği o şiddetli ve içinde köpüren hisle, sarışın adamın arkasından bakakaldı. Yine her zamanki gibi…
Ondan nefret ediyordu, asla sevmeyecekti, zaten Fabien de onu sevmiyor, onunla kafa buluyordu. O, hayatının sonuna kadar bir kasiyer kız olacaktı, Fabien de başarılı bir avukat, herkes kendi yoluna gidecekti. Belki karşılaşmaya devam edeceklerdi.
Ama Irene için, hiçbir şey değişmeyecekti.
Bu, Irene’in olacağını düşündüğü şeydi.
//Tek bölümlük bir şeydi, yazdım, ve paylaşmak istedim.
Hayatının sonuna kadar aynı düzeni yaşayacağına inanan biriydi Irene, hayatındaki tek şey mesleği olacaktı, hatta öyle ki, rüyalarında bile ürünler, barkodlar, gözlerinin önünden geçiyordu. Evlenmeyecekti, çocuğu olmayacaktı, annesine bakacaktı, ürünlerin barkodlarını okutup fiyat söyleyecekti… Annesinin evinde yaşayacaktı. Annesiyle beraber. Ve annesi bir gün ölecekti. Ve sonra Irene da bir gün ya intihar edecekti, ya da bir trafik kazasında ölecekti. Sonra her şey bitecekti.
Bu, Irene’in olacağını düşündüğü şeydi.
Dönen, lacivert bir koltukta oturuyor, nefret ettiğine inandığı sarışın adamın satın aldıklarını poşete koymasını izliyordu.
-“Ne kadar tutuyor bunların hepsi?”
-“80 dolar 25 sent.” Müşterisi, ona hafif irileşen gözlerle baktı ve kaşlarını kaldırdı, sanki aldıklarının bu kadar çok tutmuş olmasına inanamazmış gibi bir hali vardı.
-“Vay –vay be. Gerçekten beklediğimden fazla tuttu.”
-“Neredeyse iki araba dolusu ürün aldın, Fabien. Başka ne bekliyordun?”
Sarışın adam cevap vermedi, gülümseyerek parasını uzattığında ve para üstünü aldığında da başka konuşma geçmedi. Her zamanki gibi, Irene’in tek yapabildiği arkasından bakmaktı… Nefretle. Nefretle baktığına inanıyordu.
* * *
Aynı dönen lacivert koltuk, aynı müşteri, aynı kasa, aynı kasiyer, aynı nefret… Sadece zaman farklıydı. Fabien, gülümseyerek aldıklarını siyah bandın üzerine bırakıyordu, Irene ise dümdüz, ifadesiz bir yüzle ince parmaklı ellerini uzatarak onun koyduğu şeyleri alıyor, barkodlarını okutuyor ve sol tarafındaki metal kısma, poşetlerin önüne bırakıyordu.
-“10 yıldan uzun süredir arkadaşım olan biri için, epey soğuksun.” Sarışın adam tüm, bunları söylerken tatlı tatlı gülümsüyordu.
-“Ben sadece 1 yıl boyunca senin arkadaşındım.”
-“Öyle mi? Oysa sevgili olduğumuzu hiç hatırlamıyorum.” Muziplik yapmaya çalıştığı, ancak bu kadar belli olabilirdi; Irene’e göre, yüzünden ve sesinden okunuyordu bu.
-“Arkadaşın olmayan her kız, sevgilinse, ya gerçekten geniş bir çevren var ya da korkunç derecede ucuz numaralarının üzerimde işe yarayacağını zannediyorsun.” Fabien sersemledi, bu sert tepkiye bir şey diyemedi, aldıklarını poşetlere yerleştirmek için kasanın öbür tarafına geçerken mavi gözleri sanki bir şey ararmış gibi kızıl saçlı kızın üzerinde geziniyordu.
Irene da, onun bakışlarını fark etmişti.
-“Ne var?” dedi soğuk soğuk.
-“Aah, saçların mı dökülüyor senin?” Kızın üzerine eğildi ve suratını yakasına iyice yaklaştırdı, gözleri yakasına düşmüş olan saç telindeydi, saçı eliyle alması için bunu yapmasına gerek yoktu oysa… Irene ise onun bu numarasından habersiz, tamamen saf duygularla kafasını kaldırmaya çalıştı, ancak Fabien ile burun buruna geldiler.
Kaşları çatıldı, genç kadının. Ancak kalbi de şiddetle takla atmıştı. Niye? Irene’a sorarsanız, bu tamamen hissettiği şiddetle nefret yüzündendi.
-“Nefesin kokuyor Fabien. İğrençsin. Çekil.” Aslında nefesi kokmayan adam, şokla geri çekildi.
-“Pe-peki…”
-“Bunu niye yaptın?” dedi, adeta ona kırılmış gibi söylemişti bunları.
-“Aah… Aslında seni öpecektim, ama toplum içinde tokat yeme riskini göze alama-“ Fabien’in sözleri şiddetli bir çat sesiyle kesilmişti. Olayı gören ya da garipliği hisseden herkes, dönüp ikiliye gözlerini dikti.
-“Bunu itiraf etmen de, bu riski göze alman gerek. Senin yüzünden işimden olursam, kapına dayanırım bilmiş ol.”
-“Kapıma dayanmak..? Umarım kovulursun.” Dedi bir yanağı kıpkırmızı olmuş adam şimdi, aynı tatlı gülümsemeyle marketten çıktı.
Ve kızıl saçlı güzel kasiyer, simsiyah gözleriyle arkasından bakıyordu müşterisinin. İçinde kaynayan bir hisle. “Nefret” adını verdiği hisle. Nefret denildiğine inandığı hisle.
Nefret olduğunu iddia ettiği, ancak yanıldığını bilmediği o hisle.
* * *
Yıllar öncesiydi, yıllar öncesi, üniversite yılları, son yılları…
Irene, hiçbir zaman üniversiteye gitmemişti. Ama arkadaşı gidiyordu. Ve sevdiği kişi. Hangisi için geliyordu oraya? Arkadaşını görmek, ziyaret etmek için mi? Yoksa sevdiği çocuk, kendisini fark etmese bile, azıcık olsun onu izleyebilmek için mi?
-“Irene, çok kötü hissediyorum… Gerçekten aptal yerine kondum.” Mellyn içini çeke çeke ağlıyordu şimdi, beline sarıldığı kız da kendini berbat hissediyordu. Hoşlandığı, neredeyse tüm kızların hoşlandığı sarışın delikanlı, en sevdiği arkadaşıyla çıkmış, hatta nişanlanma aşamasına kadar gitmiş ve onu salak yerine koymuştu. İçi korkunç bir duyguyla köpürdü.
Uzun zamandır, Fabien ve Mellyn aklına geldiğinde içi kıskançlıkla köpürüyordu. Tabii o, Mellyn’i kıskandığını zannediyordu. Ya da kendini kandırıyordu. Hayır. Fabien’dan nefret ediyordu.
-“Böyle iğrenç biriymiş işte… En azından bunu fark ettin.” Ne kadar klasik ve mide bulandırıcı bir cümleydi. Mellyn geri çekildi, sonra gergin bir yüzle arkadaşına baktı.
Oysa Irene, kafasını öbür tarafa çevirmişti. Mellyn onun bahçeyi izlediğini zannederken, kızın gözü, kilometrelerce uzakta bile olsa görebileceği kişinin üzerindeydi.
-“Neye bakıyorsun?” Ve Irene, yıllar sonra kendisinin bile inanacağı yalanla karşılık verdi ona:
-“Nefret ettiğim birine.”
* * *
-“Taşındığını duydum.” Dedi kızıl saçlı kız, dayanamamıştı susmaya.
-“Evet.” Sarışın kafasını kaldırdı, yüzündeki ciddi ifadesinin yerini, kızın çok sevdiği tatlı tebessüm aldı.
-“Epey uzağa taşınmışsın.” Ağzını arıyordu adamın, nereye taşındığını tam olarak bilmesine rağmen, merak ettiği şey, neden hala bu markete geldiğiydi.
-“Epey uzağa taşındım, yine de…” Bir an duraksadı. “Buraya gelmemi engelleyecek kadar uzak değildi.”
-“Saçmalıyorsun.” Başını öne eğerek barkodları makineye okutan kızın sesi sertti, oysa boğazı acıdığı için başını önüne eğmişti, siyah gözleri yaşlarla dolacak diye korkuyordu. Niye? Nefretinden mi? Yoksa önemsendiğini düşündüğü için mi? ‘Sen de biliyorsun.’ Dedi içindeki zayıf ses. ‘Onu sevdiğini sen de biliyorsun.’ Sevgi böyle mi olurdu? Hayır, bu nefret olmalıydı. Öyle olmasını istiyordu. En azından Mellyn uğruna, öyle olması gerekiyordu.
-“Niye hala buraya gelmeye devam ediyorsun?” diye sordu genç kadın. “Bu market, senin yeni evine epey uzak değil mi?”
-“Yeni evimin hemen ilerisinde bir market var. Çok yakın. Oraya da gittim… Ama oradan alışveriş yapmak çok amaçsızca geldi bana.”
-“Niye? Alacağın şeyler orada yok muydu?” Sarışın adam, kızın iğneli sözlerini cevaplarken, hem gözlerinde hem de sesinin tonunda çok içten bir şeyler vardı:
-“Aldıktan sonra, parasını ödemek için gitmeye değer bir kasa, görmeye değer bir kasiyer yoktu.”
Kız, cevap veremedi, niye ağlamak istiyordu? Tek yapabildiği, para üzerini uzatmaktı. Fabien, başını yenilgi dolu bir ifadeyle öne eğdi. Ardından her zaman yaptığı gibi, marketten çıktı.
“Vazgeçecek misin, Fabien?” diye fısıldadı kız, sesinde tuhaf bir tonla. Nefret dolu olması gereken bir tonla. Nefret dolu olmasını istediği bir tonla. Ve o nefret dolu sesi, sevdiği –hayır, nefret ettiği- adamın duyamayacağını bilmesine rağmen, düşüncelerini dile getirmişti. Fabien onun duvarlarını yıkacak mıydı? Yoksa artık pes mi etmişti? Gelecek miydi bir daha, en iyi arkadaşına aylarca cehennem azabı yaşatan o kahrolası adam? O kahrolası, sevdiği adam?
Irene ise, nefret olduğunu zannettiği o şiddetli ve içinde köpüren hisle, sarışın adamın arkasından bakakaldı. Yine her zamanki gibi…
Ondan nefret ediyordu, asla sevmeyecekti, zaten Fabien de onu sevmiyor, onunla kafa buluyordu. O, hayatının sonuna kadar bir kasiyer kız olacaktı, Fabien de başarılı bir avukat, herkes kendi yoluna gidecekti. Belki karşılaşmaya devam edeceklerdi.
Ama Irene için, hiçbir şey değişmeyecekti.
Bu, Irene’in olacağını düşündüğü şeydi.
//Tek bölümlük bir şeydi, yazdım, ve paylaşmak istedim.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Bu mesaja teşekkür edenler (2 kişi): Desdemona, cleric
Ahahaha sağ ol cleriic, teşekkürler
Evet, bu seferki duygusal oldu, zaten yarışma/etkinlik tarzı bir şey yazmıştım, başka bir yere, yazmışken buraya da koyayım dedim. Duygusal olması gerekiyordu.
Yine de vaktini ayırdığın için teşekkürler.
Evet, bu seferki duygusal oldu, zaten yarışma/etkinlik tarzı bir şey yazmıştım, başka bir yere, yazmışken buraya da koyayım dedim. Duygusal olması gerekiyordu.
Yine de vaktini ayırdığın için teşekkürler.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Teşekkürler. Başka FF'larım var, mesela Çarkın Kanlı Dişleri var ve yine tek bölümlük Jöle Krallığı vardı, bu da tek bölümlük.
Yazmak zaten vazgeçilmez, bırakılmaz.
Yazmak zaten vazgeçilmez, bırakılmaz.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
one shot ha aslında uzatsan uzatabileceğin bir konusu var ama yarışma içinmiş nabalım okuduk gördük beğendik akşama istemeye geliyoruz.
bu mellyn bizim mellyn mi ?? eğer bizim mellynse ... olsun shiliew öper onu sonrada fabieni döver.
bu mellyn bizim mellyn mi ?? eğer bizim mellynse ... olsun shiliew öper onu sonrada fabieni döver.
Evet, ucu açık bıraktım uzatsam gider.
Mellyn, Mellyn işte, ismi kullandım yoksa karakterin alakası yok.
Ve kızdım sana, umutlandırma beni sakın msn'de yorumunla ilgili.
Mellyn, Mellyn işte, ismi kullandım yoksa karakterin alakası yok.
Ve kızdım sana, umutlandırma beni sakın msn'de yorumunla ilgili.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Guzel bir ff okuyali cok olmustu. Acilisi iyiki bununla yapmisim ^^ Diline bayildim, cok akici. Atmosferdeki karamsarligi ve monotonlugu da cok begendim. Cok iyi yansitmissin *-* Ama Irene i hic sevmedim, itici kiz. Boyle cok ic cekismesi olan, kendini tanimayan karakterleri pek sevmem de... Neyse, zaten bu bir kisa hikaye ve hikayenin asil olayi da kizin bu tutumlari. Neysem kisacasi cok cok begendim ellerine saglik.
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Zerinda
Teşekkürler Kara Kedi.
O karamsarlık ve monotonluk, hikayenin en önemli kısmı. Irene, esasında değişimi sevmeyen, klasik görüşleri olan, hırstan uzak, sade, düz bir kız.
Ama bunun yanı sıra inatçı, sert ruhlu, kararlı biri. İç çekişmesi biraz garip, arkadaşına ihanet etmek istemediğinden bu tutumu. Ama gördüğün gibi güvenilir arkadaş tanımlaması da var azıcık onda. Evet ben de kendini tanımayan karakterleri sevmem, ama sanırım o kızın yerinde olsam iç çekişmenin alasını yaşardım.
Teşekkür ederim, beğenmen beni çok mutlu etti.
O karamsarlık ve monotonluk, hikayenin en önemli kısmı. Irene, esasında değişimi sevmeyen, klasik görüşleri olan, hırstan uzak, sade, düz bir kız.
Ama bunun yanı sıra inatçı, sert ruhlu, kararlı biri. İç çekişmesi biraz garip, arkadaşına ihanet etmek istemediğinden bu tutumu. Ama gördüğün gibi güvenilir arkadaş tanımlaması da var azıcık onda. Evet ben de kendini tanımayan karakterleri sevmem, ama sanırım o kızın yerinde olsam iç çekişmenin alasını yaşardım.
Teşekkür ederim, beğenmen beni çok mutlu etti.
Everyone is alone. Everyone is empty. People have no longer any need of others. You can always find a substitute for any talent. Any relationship can be replaced. I've grown sick of a world like that… - Shougo Makishima
Başlığı göreli epey oldu aslında ama okuyabilme fırsatı anca bulabildim.
İlk olarak, açıkçası çeviri olmayan bu tarz hikayelerde, Türkçe isimler kullanılmadığında biraz garipsiyorum. Çünkü genelde yazar Türk olunca, hikayedeki kahramanlar da el mecbur bize has diyaloglar içerisinde oluyorlar. Ve atıyorum, sözümona bir Alex'in "N'aber abi? Geçen size geldim yoktun. Peder söyledi mi geldiğimi?" türevi cümleler kuruşunu ister istemez garipsiyorum. Velhasıl demek istediğim, yabancı isimler kullanıldığında, hikaye benim için bir sıfır geriden başlamış oluyor olaya. Ama nedense senin hikayende öyle olmadı. Karakterler yabancı bile olsa mm... -doğru kelimeyi bulamıyorum- "bizden"mişler gibi hissettim. Bu açıdan o doğallığı yakalayabilmiş olman hoşuma gitti.
Hikayeye gelirsek, romantizmle pek aram yoktur. Ama bu Irene hanımkızımızın yaşadığı çelişkilerin bir kısmını hepimiz az çok yaşadığımız için bu defa hoşuma bile gitti. Zaten anlatım tarzını da sevdim, sonuna kadar sıkılmadan okudum.
Bir de bilmiyorum kasıtlı olarak/hoşuna gittiği için mi öyle kullanıyorsun ama konuşma çizgisi ve tırnak işareti aynı anda kullanılmaz. Gerçi roman da yazmıyoruz sonuçta, çokta problem değil yani:)
Ve, son olarak, bilmiyorum söylememe gerek kaldı mı ama çok beğendim. Yazma konusunda -bilhassa duyguları aktarabilme konusunda- çok yeteneklisin. Yarın bir gün kitabın çıksa alır okurum yani hahah. Bence bu işin peşini de bırakmamalısın hatta. Gaza getirmek için de söylemiyorum üstelik.
Ellerine sağlık.
İlk olarak, açıkçası çeviri olmayan bu tarz hikayelerde, Türkçe isimler kullanılmadığında biraz garipsiyorum. Çünkü genelde yazar Türk olunca, hikayedeki kahramanlar da el mecbur bize has diyaloglar içerisinde oluyorlar. Ve atıyorum, sözümona bir Alex'in "N'aber abi? Geçen size geldim yoktun. Peder söyledi mi geldiğimi?" türevi cümleler kuruşunu ister istemez garipsiyorum. Velhasıl demek istediğim, yabancı isimler kullanıldığında, hikaye benim için bir sıfır geriden başlamış oluyor olaya. Ama nedense senin hikayende öyle olmadı. Karakterler yabancı bile olsa mm... -doğru kelimeyi bulamıyorum- "bizden"mişler gibi hissettim. Bu açıdan o doğallığı yakalayabilmiş olman hoşuma gitti.
Hikayeye gelirsek, romantizmle pek aram yoktur. Ama bu Irene hanımkızımızın yaşadığı çelişkilerin bir kısmını hepimiz az çok yaşadığımız için bu defa hoşuma bile gitti. Zaten anlatım tarzını da sevdim, sonuna kadar sıkılmadan okudum.
Bir de bilmiyorum kasıtlı olarak/hoşuna gittiği için mi öyle kullanıyorsun ama konuşma çizgisi ve tırnak işareti aynı anda kullanılmaz. Gerçi roman da yazmıyoruz sonuçta, çokta problem değil yani:)
Ve, son olarak, bilmiyorum söylememe gerek kaldı mı ama çok beğendim. Yazma konusunda -bilhassa duyguları aktarabilme konusunda- çok yeteneklisin. Yarın bir gün kitabın çıksa alır okurum yani hahah. Bence bu işin peşini de bırakmamalısın hatta. Gaza getirmek için de söylemiyorum üstelik.
Ellerine sağlık.
müzik, her daim.
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Zerinda
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 11 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |