Güldestem... Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 9, 10, 11 ... 17, 18, 19, Sonraki |
Yazar
Mesaj
eheheheeee
Yakışıklıları sahiplenen ben değilim serascım. Psico benden önce davrandı da. Seni huzurumdan atmak ne demek canım Böyle bişey yaparsam, site meydanına asarım ben kendimi,kendi yetkimle. Konuş konuşabildiğin kadar.Onur duyarım. Bu fan ficin prensesi ilan edilmek de ayrı bir onur.Çok sağol
Yakışıklıları sahiplenen ben değilim serascım. Psico benden önce davrandı da. Seni huzurumdan atmak ne demek canım Böyle bişey yaparsam, site meydanına asarım ben kendimi,kendi yetkimle. Konuş konuşabildiğin kadar.Onur duyarım. Bu fan ficin prensesi ilan edilmek de ayrı bir onur.Çok sağol
Seras, yalvara yakara coşturdun beni walla... Normalde bu kadar uzun olmazdı ya. Ya da bana öyle geliyor,bilemiyorum. Ama beğenenleri tatmin edecek bi bölüm diye düşünüyorum. Gelenler geliyor bu bölümde. Neyse yorum sizin. Hayrını görün. ( Şimdi kesin diyorsunuz.Başında yorum yapmasan olmuyor di mi diye. Ama naparsın tutamadım kendimi )
*************************************************************
Özleme yansıyan, günün kızıl ışıkları…
Birgül, bir tanesinin gözlerine bakakalmış, son söylediği sözleri aklına kazırmışçasına bunu düşünüyordu.
—Unutmam, ama… Beni de götüremez misin, Can tanem?
-Olmaz, olamaz, imkansız Bir tanem.Bunu bile bile,benden isteme lütfen.Ayrı olduğumuz için canının yandığını biliyorum.Ama…Ben meleğinin yanındayım.Senden ayrı olsam da,o var yanımda.Her defasında, bana seni soruyor.Uzun uzun anlatıyorum seni,ona ne kadar benzediğini,nasıl onun gibi gül koktuğunu.Sen burada oldukça, o da, ben de,diğerleri de,çok daha mutlu olacağız inan bana …
Birden kendini düşercesine bir boşlukta hissetti. Gözlerini açtığında, sırılsıklam terlemişti. O bağdaş kurduğu koltuğun üzerinde, sere serpe yatıyordu. Yoktu… Bir tanesi gitmişti…
—Belki de hiç gelmedi. Sözlerinden birini yanımda olmasa da, sonunda tutmayı başardı ama. Daima benimle olduğunu kanıtladı… Rüya da olsa…
Gözü, cam sehpanın üzerinde duran telefona ilişti. Hala ısrarla çalıyordu. Eline alacağı sırada sustu. Yine o hüzünlü bakışları arasında gülümsedi.
-“41 Cevapsız arama ha”…
Telefon tekrar çalmaya başladı. Bu kez hiç bekletmeden açtı.
-Neredesin sen!!! Sabahın köründen beri arıyorum, ama hanımefendi ne telefona cevap veriyor, ne de lütfedip bir haber veriyor!
—Sana da merhaba Canikom. Sağ ol, çok iyi moral veriyorsun.
—Moral! Benden mi bekliyorsun? Ya lütfen yapma. Saat dokuzdan beri kırk dört tane arama yaptım ve sen hiç birine cevap bile vermedin.
—Kırk bir canım, bu kadar çok aramış olmandan şaşırabilirsin.
— Kırk dört! İkisi operatör tarafından yoğun arama sonucu iptal edildi. Sonuncusunda da “şükür Ya Rabbi” cevap verdin.
—Lütfen canım. Şu an hiç çekecek halde değilim. Sizin oralarla, buranın okul saatleri farklı. Kapıdan içeri kendimi atalı çok olmadı. Sonra da uyuyup kalmışım, duymadım. Umarım affedersiniz.
—İyi, bu seferlik affediyorum ama bir daha olmasın. Hem… Senin sesin niye bu kadar boğuk geliyor?
—Sabah dudağım patladı olanlarla beraber. Biraz acıyor hala, ondandır. Bir de teller sıkınca, kanadı biraz. Abin anlatmadı mı sabah olanları?
—Hele bir kapatayım telefonu, sorarım hesabını! Uçak tuttu diyerek kendini odaya kapattı, ağzını bıçak açmıyor. Annem gittin gideli karalara büründü;”Ya Rabbi, ben el kadar çocuğu nasıl gönderdim oralara tek başına!”diyerek, başa gelmeyecek felaket planlarıyla kendini paralıyor. Sizler zahmet edip bir telefon bile açmadınız. Uyandım uyanalı, meraktan yaptığım aramaların şeceresini tutuyorum. Ne telinden bahsettin sen, onu söyle önce.
—Ben… Ya anla işte, değiştim ben. O gözlüklü, telli, turnalı Birgül oldum.
—İnanmıyorum! İnanamıyorum sana ya! Bunu nasıl yaparsın kendine! Sen ki gelmiş geçmiş en iyi-
—Az önce, rüyamda onu gördüm! Yine her zamanki neşesiyle, merdivenlere dikilmiş gülümsüyordu…
Karşıdaki neşeli ses, duyduklarıyla birlikte yerini suskunluğa bırakmıştı. İkisinin de gözleri dolmuş, cevap vermeden sessiz uğultuyu dinliyorlardı. Sessizliği bozan yine Birgül oldu, ama bu kez sesindeki burukluğu gizleyemedi;
-“Eski anıların karşısına Gül Desten olarak çıkamam, ne sen sözünü tutabildin, ne ben” dedim. “Sel hala özünde biricik Bir tanemsin. Sözümü tutamadım ama karşımda imkânsızı başardığı için mükemmel olan, kendini ne kadar gizlese de, buruk gülüşleriyle çevresine umut saçan güzler güzeli bir kız duruyor. Ben meleğinin yanındayım, bunu sakın unutma Gül Destem” dedi. Onu… Onu son gördüğümüz gibiydi. Hani dört yıl önce, mezun olduğu günkü gibi. Zaten… İki hafta sonra…
Sustu. Devam etmeye cesaret edemedi. İkisi de bu halde, konuşamazdı. Konuşmayı bitiren karşı taraf oldu.
— Ya kusura bakma Canikom. Öhö öhömm... Az önce seni beklerken, yastıkları yumrukladım can sıkıntısından, her yer tüy oldu. Alerjim tuttu, sesim değişti yine. Boğazım acıyor. Konuşamayacağım. Sana da çok yazdı, faturayı ödeyemeyeceksin bak. Evdekilere selam söylerim. Öptüm…
— Ama arayan, ben de-
— Dıııt dııt dııt dııııttt. Dıııt dııt dııt dııııttt. Dıııt dııt dııt dııııttt.
—Ben değil sendin…
Aslında bunu ikisi de biliyordu. Ama bildikleri başka bir şey daha vardı; eğer devam etselerdi, ikisi de karşılıklı hıçkırıklara boğulacaktı. Ve o ikisi, birbirine sarılmadan asla ağlayamazlardı…
Telefonu aldığı cam sehpaya bıraktı. Arkasını dönüp ahşap merdivenlere baktı. Geleli iki gün olmuştu ama merdivenlerden yukarı bir adım dahi atmaya cesaret edememişti. Ama bu kez kararlı olduğu, hüzünlü bakışlarının keskinleşmesi ile anlaşılıyordu. Ayağa kalktı ve yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Merdivenleri birer birer çıkıyordu, hiç arkasına bakmadan. Çünkü bir kez dönüp bakacak olsa, çıktığı adımları tekrar birer birer inecekti. O içini kaplayan bir anlık cesaret, birden bire kaybolacaktı. Merdivenlerin sonuna geldiğinde, derin bir nefes aldı.
Attığı adımların sonu, dört odayı birbirine bağlayan küçük bir koridora açılmıştı. Kapıların her birine teker teker baktı. Gözünü sondaki sol kapıya çevirdi, adımlarını o yöne doğru atmaya başladı. Kapıya vardığında tereddütlü bir bekleyiş yaşadı. Elini kapı koluna koymuş, gözleri kapalı, cesaret nefesleri alıyordu. En sonunda elini bastırıp kapı kolunu eğdi ve kapıyı yavaşça araladı. Adımını içeri doğru tekrarladı. Kapalı perdelerin altından süzülen kızıl ışık, güneşin battığının habercisiydi. Perdeleri yavaşça araladı. Şimdi günün son ışıkları, odanın içini hafif ama büyüleyici bir güzellikle aydınlatıyordu. Pencerenin karşısındaki aynaya çarpan ışınlar, kızıl birer elmas tanesi gibi yere düşüyordu. Pencerenin hemen altında duran iki düzgün yatak, bu odanın birilerine ev sahipliği yaptığını kanıtlıyordu. Aynaya doğru yöneldi. Kızıl ışınları arkasına almış, kendini inceliyordu.
"Tek fark, seni son gördüğümden daha güzel olman."
Kararsız bakışlarını yere dikti bir an.
— Böyle olmamasını çok isterdim...
Tekrar kendine baktı. Damağına yasladığı diş tellerini, yanındaki masanın üzerine bıraktı. Buruk tebessümünü aynadaki simetrisine yansıttı. Şimdi o umut saçan sevecen gülüşü, kusursuz bir şekilde mükemmelleşmişti. Güzel gözlerini gölgeleyen gözlüğünü çıkardı. Ardından saçındaki bandı çekip, beline dökülen buklelerinin savruluşunu izledi. Şimdi Can tanesinin özlediği, geçmişteki o minik kızın asıl geleceği duruyordu karşısında. Görmekten korktuğu güzel Birgül… Meleğinin geçmişine bakıyordu kendi yansımasında. Alnındaki kâkülleri perçem perçem olmuş, güzel gözlerine perde olan uzun kirpiklerinin gölgeleriyle beraber dökülüyordu. Güneşin o kızıl ışıkları saçına yansıdığında, üzerine serpilmiş peri tozları gibi duruyordu. O gül rengi dudaklarında oluşan umut dolu, buruk tebessümü, al yanaklarıyla uyum sağlıyordu adeta. Sağ elini, beline dökülen saçları arasından, boynunun sağında gizlenen yarasına dayadı. Bu yara onun canını çok yakmıştı. Ama asıl canını yakan bu yara değil, yarayla beraber kaybettikleriydi. Ne çok şey yitirmişti o yarayla birlikte. Ama şu an seviniyordu o yarayı aldığına. Kaybettikleri kadar olmasa da, canını yakıyordu çünkü bu yara. Geçmişimin karşısına eski halinin geleceği olarak çıkamazdı, öyle tembihlemişti kendisine. Böyle söz vermişti kendisine, geçmişine, şu anına, geleceğine ve geleceği kadar değerli olan Gül Destesi’ne.
Aynanın altında duran dolabın üst çekmecesini açtı. Nemli, fakat hala taze bir çiçek kokusu yayıldı etrafa. İçinden kapaklı bir dosya çıkardı ve çekmeceyi tekrar kapattı. Kapıya doğru yöneldi ve elini az önce tereddütle araladığı kapının koluna, ikinci bir kez yasladı. Günün son ışıklarıyla aydınlanan odaya, arkasını dönüp tekrar baktı. Odadan dışarı çıktı, kızıl ışık taneleri gibi bir hazineyi saklamak istercesine kapıyı kapattı. Hızlı adımlarla çıktığı merdivenleri tekrar indi. Merdivenin altında bulunan küçük kapıya yöneldi. Yüzündeki tereddütlü ifade değişmemiş, aksine daha da yoğunlaşmıştı. O küçük kapıyı diğerinden daha da cesaretsiz bir şekilde açtı. Önüne uzanmış iki-üç küçük basamak, ardını karanlık bir odaya bırakıyordu. O küçük basamakları teker teker inmeye başladı. Ama o küçük basamaklar, Bir tanesinin üzerinden gülümsediği merdivenden daha da uzun geliyordu…
************************************************************
Uzun oldu ama,bayağıdır yazmadım.Uzun aranın bedeli olur inşallah.Mangakam bu haliyle daha da sewer artık Birgül'ü.
Kucak Dolusu Sewgilerimle...
*************************************************************
Özleme yansıyan, günün kızıl ışıkları…
Birgül, bir tanesinin gözlerine bakakalmış, son söylediği sözleri aklına kazırmışçasına bunu düşünüyordu.
—Unutmam, ama… Beni de götüremez misin, Can tanem?
-Olmaz, olamaz, imkansız Bir tanem.Bunu bile bile,benden isteme lütfen.Ayrı olduğumuz için canının yandığını biliyorum.Ama…Ben meleğinin yanındayım.Senden ayrı olsam da,o var yanımda.Her defasında, bana seni soruyor.Uzun uzun anlatıyorum seni,ona ne kadar benzediğini,nasıl onun gibi gül koktuğunu.Sen burada oldukça, o da, ben de,diğerleri de,çok daha mutlu olacağız inan bana …
Birden kendini düşercesine bir boşlukta hissetti. Gözlerini açtığında, sırılsıklam terlemişti. O bağdaş kurduğu koltuğun üzerinde, sere serpe yatıyordu. Yoktu… Bir tanesi gitmişti…
—Belki de hiç gelmedi. Sözlerinden birini yanımda olmasa da, sonunda tutmayı başardı ama. Daima benimle olduğunu kanıtladı… Rüya da olsa…
Gözü, cam sehpanın üzerinde duran telefona ilişti. Hala ısrarla çalıyordu. Eline alacağı sırada sustu. Yine o hüzünlü bakışları arasında gülümsedi.
-“41 Cevapsız arama ha”…
Telefon tekrar çalmaya başladı. Bu kez hiç bekletmeden açtı.
-Neredesin sen!!! Sabahın köründen beri arıyorum, ama hanımefendi ne telefona cevap veriyor, ne de lütfedip bir haber veriyor!
—Sana da merhaba Canikom. Sağ ol, çok iyi moral veriyorsun.
—Moral! Benden mi bekliyorsun? Ya lütfen yapma. Saat dokuzdan beri kırk dört tane arama yaptım ve sen hiç birine cevap bile vermedin.
—Kırk bir canım, bu kadar çok aramış olmandan şaşırabilirsin.
— Kırk dört! İkisi operatör tarafından yoğun arama sonucu iptal edildi. Sonuncusunda da “şükür Ya Rabbi” cevap verdin.
—Lütfen canım. Şu an hiç çekecek halde değilim. Sizin oralarla, buranın okul saatleri farklı. Kapıdan içeri kendimi atalı çok olmadı. Sonra da uyuyup kalmışım, duymadım. Umarım affedersiniz.
—İyi, bu seferlik affediyorum ama bir daha olmasın. Hem… Senin sesin niye bu kadar boğuk geliyor?
—Sabah dudağım patladı olanlarla beraber. Biraz acıyor hala, ondandır. Bir de teller sıkınca, kanadı biraz. Abin anlatmadı mı sabah olanları?
—Hele bir kapatayım telefonu, sorarım hesabını! Uçak tuttu diyerek kendini odaya kapattı, ağzını bıçak açmıyor. Annem gittin gideli karalara büründü;”Ya Rabbi, ben el kadar çocuğu nasıl gönderdim oralara tek başına!”diyerek, başa gelmeyecek felaket planlarıyla kendini paralıyor. Sizler zahmet edip bir telefon bile açmadınız. Uyandım uyanalı, meraktan yaptığım aramaların şeceresini tutuyorum. Ne telinden bahsettin sen, onu söyle önce.
—Ben… Ya anla işte, değiştim ben. O gözlüklü, telli, turnalı Birgül oldum.
—İnanmıyorum! İnanamıyorum sana ya! Bunu nasıl yaparsın kendine! Sen ki gelmiş geçmiş en iyi-
—Az önce, rüyamda onu gördüm! Yine her zamanki neşesiyle, merdivenlere dikilmiş gülümsüyordu…
Karşıdaki neşeli ses, duyduklarıyla birlikte yerini suskunluğa bırakmıştı. İkisinin de gözleri dolmuş, cevap vermeden sessiz uğultuyu dinliyorlardı. Sessizliği bozan yine Birgül oldu, ama bu kez sesindeki burukluğu gizleyemedi;
-“Eski anıların karşısına Gül Desten olarak çıkamam, ne sen sözünü tutabildin, ne ben” dedim. “Sel hala özünde biricik Bir tanemsin. Sözümü tutamadım ama karşımda imkânsızı başardığı için mükemmel olan, kendini ne kadar gizlese de, buruk gülüşleriyle çevresine umut saçan güzler güzeli bir kız duruyor. Ben meleğinin yanındayım, bunu sakın unutma Gül Destem” dedi. Onu… Onu son gördüğümüz gibiydi. Hani dört yıl önce, mezun olduğu günkü gibi. Zaten… İki hafta sonra…
Sustu. Devam etmeye cesaret edemedi. İkisi de bu halde, konuşamazdı. Konuşmayı bitiren karşı taraf oldu.
— Ya kusura bakma Canikom. Öhö öhömm... Az önce seni beklerken, yastıkları yumrukladım can sıkıntısından, her yer tüy oldu. Alerjim tuttu, sesim değişti yine. Boğazım acıyor. Konuşamayacağım. Sana da çok yazdı, faturayı ödeyemeyeceksin bak. Evdekilere selam söylerim. Öptüm…
— Ama arayan, ben de-
— Dıııt dııt dııt dııııttt. Dıııt dııt dııt dııııttt. Dıııt dııt dııt dııııttt.
—Ben değil sendin…
Aslında bunu ikisi de biliyordu. Ama bildikleri başka bir şey daha vardı; eğer devam etselerdi, ikisi de karşılıklı hıçkırıklara boğulacaktı. Ve o ikisi, birbirine sarılmadan asla ağlayamazlardı…
Telefonu aldığı cam sehpaya bıraktı. Arkasını dönüp ahşap merdivenlere baktı. Geleli iki gün olmuştu ama merdivenlerden yukarı bir adım dahi atmaya cesaret edememişti. Ama bu kez kararlı olduğu, hüzünlü bakışlarının keskinleşmesi ile anlaşılıyordu. Ayağa kalktı ve yavaş adımlarla ilerlemeye başladı. Merdivenleri birer birer çıkıyordu, hiç arkasına bakmadan. Çünkü bir kez dönüp bakacak olsa, çıktığı adımları tekrar birer birer inecekti. O içini kaplayan bir anlık cesaret, birden bire kaybolacaktı. Merdivenlerin sonuna geldiğinde, derin bir nefes aldı.
Attığı adımların sonu, dört odayı birbirine bağlayan küçük bir koridora açılmıştı. Kapıların her birine teker teker baktı. Gözünü sondaki sol kapıya çevirdi, adımlarını o yöne doğru atmaya başladı. Kapıya vardığında tereddütlü bir bekleyiş yaşadı. Elini kapı koluna koymuş, gözleri kapalı, cesaret nefesleri alıyordu. En sonunda elini bastırıp kapı kolunu eğdi ve kapıyı yavaşça araladı. Adımını içeri doğru tekrarladı. Kapalı perdelerin altından süzülen kızıl ışık, güneşin battığının habercisiydi. Perdeleri yavaşça araladı. Şimdi günün son ışıkları, odanın içini hafif ama büyüleyici bir güzellikle aydınlatıyordu. Pencerenin karşısındaki aynaya çarpan ışınlar, kızıl birer elmas tanesi gibi yere düşüyordu. Pencerenin hemen altında duran iki düzgün yatak, bu odanın birilerine ev sahipliği yaptığını kanıtlıyordu. Aynaya doğru yöneldi. Kızıl ışınları arkasına almış, kendini inceliyordu.
"Tek fark, seni son gördüğümden daha güzel olman."
Kararsız bakışlarını yere dikti bir an.
— Böyle olmamasını çok isterdim...
Tekrar kendine baktı. Damağına yasladığı diş tellerini, yanındaki masanın üzerine bıraktı. Buruk tebessümünü aynadaki simetrisine yansıttı. Şimdi o umut saçan sevecen gülüşü, kusursuz bir şekilde mükemmelleşmişti. Güzel gözlerini gölgeleyen gözlüğünü çıkardı. Ardından saçındaki bandı çekip, beline dökülen buklelerinin savruluşunu izledi. Şimdi Can tanesinin özlediği, geçmişteki o minik kızın asıl geleceği duruyordu karşısında. Görmekten korktuğu güzel Birgül… Meleğinin geçmişine bakıyordu kendi yansımasında. Alnındaki kâkülleri perçem perçem olmuş, güzel gözlerine perde olan uzun kirpiklerinin gölgeleriyle beraber dökülüyordu. Güneşin o kızıl ışıkları saçına yansıdığında, üzerine serpilmiş peri tozları gibi duruyordu. O gül rengi dudaklarında oluşan umut dolu, buruk tebessümü, al yanaklarıyla uyum sağlıyordu adeta. Sağ elini, beline dökülen saçları arasından, boynunun sağında gizlenen yarasına dayadı. Bu yara onun canını çok yakmıştı. Ama asıl canını yakan bu yara değil, yarayla beraber kaybettikleriydi. Ne çok şey yitirmişti o yarayla birlikte. Ama şu an seviniyordu o yarayı aldığına. Kaybettikleri kadar olmasa da, canını yakıyordu çünkü bu yara. Geçmişimin karşısına eski halinin geleceği olarak çıkamazdı, öyle tembihlemişti kendisine. Böyle söz vermişti kendisine, geçmişine, şu anına, geleceğine ve geleceği kadar değerli olan Gül Destesi’ne.
Aynanın altında duran dolabın üst çekmecesini açtı. Nemli, fakat hala taze bir çiçek kokusu yayıldı etrafa. İçinden kapaklı bir dosya çıkardı ve çekmeceyi tekrar kapattı. Kapıya doğru yöneldi ve elini az önce tereddütle araladığı kapının koluna, ikinci bir kez yasladı. Günün son ışıklarıyla aydınlanan odaya, arkasını dönüp tekrar baktı. Odadan dışarı çıktı, kızıl ışık taneleri gibi bir hazineyi saklamak istercesine kapıyı kapattı. Hızlı adımlarla çıktığı merdivenleri tekrar indi. Merdivenin altında bulunan küçük kapıya yöneldi. Yüzündeki tereddütlü ifade değişmemiş, aksine daha da yoğunlaşmıştı. O küçük kapıyı diğerinden daha da cesaretsiz bir şekilde açtı. Önüne uzanmış iki-üç küçük basamak, ardını karanlık bir odaya bırakıyordu. O küçük basamakları teker teker inmeye başladı. Ama o küçük basamaklar, Bir tanesinin üzerinden gülümsediği merdivenden daha da uzun geliyordu…
************************************************************
Uzun oldu ama,bayağıdır yazmadım.Uzun aranın bedeli olur inşallah.Mangakam bu haliyle daha da sewer artık Birgül'ü.
Kucak Dolusu Sewgilerimle...
Yeni bölüm gelmiş..... Hikayenin ismini şimdi daha da bir sevdim. Yine ustamızdan kelime oyunlarının güzelliğini görüyorum. Gerçekten kelimlerle güzel oynuyorsun ay_prensesi_usagi..... Betimlemeler harika. En azından bence.....
Evet Birgül'ü sevdim. Ama o eski haliyle de güzeldi zaten. Elini boynuna attığı an çok güzel canlandı gözümde. Acı çekmesine üzüldüm ama olsun yine de eskilere bağlı demek ki....
Tekrar beğendiğimi söyleyerek sözlerime son verirken devamını bekliyorum demek istiyorum....
Devamını bekliyorummmmmmm....
Evet Birgül'ü sevdim. Ama o eski haliyle de güzeldi zaten. Elini boynuna attığı an çok güzel canlandı gözümde. Acı çekmesine üzüldüm ama olsun yine de eskilere bağlı demek ki....
Tekrar beğendiğimi söyleyerek sözlerime son verirken devamını bekliyorum demek istiyorum....
Devamını bekliyorummmmmmm....
ne kadar güzel olduğunu söylememe gerek yok heralde
daha on iki yaşındasın ve o kadar profosyenel yazıyorsun ki
ahh devamı çabuk gelsin lütfen sardıkça sarıyor bu hikaye
daha on iki yaşındasın ve o kadar profosyenel yazıyorsun ki
ahh devamı çabuk gelsin lütfen sardıkça sarıyor bu hikaye
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
mangaka_sym yazmış:
Güzel iltifatların için teşekkür ederim mangakacım Beğenmene çok ama çok sevindim. Betimleme yapmaya bayılıyorum. Zaten öyküleme ve betimlemenin bir arada olduğu hikayeleri seviyorum.Eğer betimlemeyi gereğince yansıttığımı düşünüyorsan,ne mutlu bana. Onur duydum. Evet, Birgül geçmişte acı çekmiş. ( mi acaba!?) Bunu gelecek bölümlerde öğreneceğiz. Aklıma ilk gelen haliyle,doğal bir şekilde yazıyorum. Ama kelimelerle oynama konusunu anlayamadım.
Kara Kedi yazmış:
Beğendiğine çok sevindim kara pisilerin en güzeli. Ama ben sizin yanınızda sönük kalıyorum. Sardıkça sarıyor öyle mi? Teşekkür ederim. Ama 6 bölümdür bir gün içinde olanları anlattım. Umarım sıkılmamışsınızdır. Hikayenin durumunu da sizin ağzınızdan duymam çok önemli. Kuguyu bildiğim için, okuduğumda bana pek çekici gelmiyor da
Ayy teşekkür ederim benim canım hocam. Bende şükrediyorum sizin kadar güzel bir öğretmenin öğrencisi olduğum için. Ne kadar mutlu ediyorsunuz beni bilemezsiniz Szi olmasaydınız,ben belki de ne yazmayı,ne de yazdıklarımı paylaşma cesaretini kendimde bulamayacaktım. Sayenizde buralara geldim benim dünyalar güzeli,biricik hocam SİZ BU DÜNYANIN GELMİŞ GEÇMİŞ EN İYİ TÜRKÇE ÖĞRETMENİSİNİZ.Sizi çok sewiyorum hocam
10. sayfa (Toplam 19 sayfa) [ 187 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |