Güldestem... Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 13, 14, 15 ... 17, 18, 19, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Teşekkür ederim gabriella. Beğenmene çok sevindim. Merak etme o günler de gelecek.Çatır çatır çatlatcem ben onları
Yeni bölümü de ne zaman koyarım bilmiyorum ya. Aslında 1. buçuk bölüm yazmış bulunuyorum da, buçuk (yani yarım) şimdiki bölüm. Yazdığım bir bölümde bundan sonraki, ilham geldi, tutamadım kendimi yazdım. O yüzden önce şu yarımı tamamlamalıyım. Yarına koymaya çalışırım
Yeni bölümü de ne zaman koyarım bilmiyorum ya. Aslında 1. buçuk bölüm yazmış bulunuyorum da, buçuk (yani yarım) şimdiki bölüm. Yazdığım bir bölümde bundan sonraki, ilham geldi, tutamadım kendimi yazdım. O yüzden önce şu yarımı tamamlamalıyım. Yarına koymaya çalışırım
Sanırım en son yorum bana ait bebeğümm. Çok üzgünüm, çok yoğundum. Karne yaklaştığı için bizim hocalar sınav sınav diye çıldırdılar, vaktim kalmadı. Çooooook özür dilerim. Zaten sana özür ve sürpriz olarak bişi yapıcam ama daha sonra.
Valla bölüm çok güzeldi. Gerçekten bayıldım. Hele Deniz ile Mert çok komikti. ''ÖLüm dakikaları...''
Deniz bana bahsettiğin kişi mi?
Neyse, yine üstün yazma yeteneğinden dolayı kutluyor, 10 üzerinden 10 vererek reklamlara geçiyorum.
çok güzeldi, devamını en kısa zamanda isteriz.
Uchichi - chan...
Valla bölüm çok güzeldi. Gerçekten bayıldım. Hele Deniz ile Mert çok komikti. ''ÖLüm dakikaları...''
Deniz bana bahsettiğin kişi mi?
Neyse, yine üstün yazma yeteneğinden dolayı kutluyor, 10 üzerinden 10 vererek reklamlara geçiyorum.
çok güzeldi, devamını en kısa zamanda isteriz.
Uchichi - chan...
''Haruki suzukeru, Allen!''
''Zavallı şeytan, ruhunun kurtarılmasına izin ver!''
Yok. Son yorum sana ait değil Daha Seldoşum gelicek
Bahsettiğim derken Walla bilemem ben, her an her şey olabilebiler. Puan içn teşekkürler. Senden bu iltifatları duymak güzel Ama bakalım.Yeni bölümde çok ilginç şeyler olicek. Ah bi de tamamlayıp koyabilirsem
Bahsettiğim derken Walla bilemem ben, her an her şey olabilebiler. Puan içn teşekkürler. Senden bu iltifatları duymak güzel Ama bakalım.Yeni bölümde çok ilginç şeyler olicek. Ah bi de tamamlayıp koyabilirsem
Teşekkür ederim gabriella. Beğenmene çok sevindim. Merak etme o günler de gelecek.Çatır çatır çatlatcem ben onları
ah inşallah o günleri de en kısa zamanda görürüz.merak ve heyecandan artık hikayenin geri kalanında neler olur diye senaryolar üretmeye başladım.biraz daha yeni bölüm için beklersem kafayı yiyebilirim
bu yüzden lütfen acele et.
ah inşallah o günleri de en kısa zamanda görürüz.merak ve heyecandan artık hikayenin geri kalanında neler olur diye senaryolar üretmeye başladım.biraz daha yeni bölüm için beklersem kafayı yiyebilirim
bu yüzden lütfen acele et.
Şükür Ya Rabbim koydum yen bölümü. Umarım beğenirsiniz...
Mektuplar ve Sıcak Çikolata…
Selda Hoca’nın neşeli sesi, tüm sınıfta yankılanıyordu. Her şeye rağmen ilginç ve hareketli geçen bir haftanın son dersiydi...
—Evet… Aranızda aile içinde sıkça kullandığınız, ya da tanıdıklarınız tarafından nasihat amaçlı duyduğunuz anlamlı cümleleri, bizimle paylaşmak isteyen var mı?
Lerzan’ın eli kibirli hareketleriyle sınıfın ortasında havaya kalktı:
—Hocam, dedem çok sık kullanır. “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!” diyor bana…
Deniz kıkırdayarak cevap vermeden edemedi:
—Iııııııımmmm… Lerzan. Sen bilir misin bilmem ama Mevlana bu sözü, dedenden önce kullanırmış.
—Ne fark eder!
Mert dayanamayıp araya girdi:
—Arkadaşın görünen hali bu. Frankeştayn’ın siyam ikizini andırıyor uzaktan. Bir de olduğu halini yansıtsa, ben gerisini hayal bile edemiyorum yani.
Selda Hoca, gerginliği fark etmiş olacak ki, araya girdi:
—Lerzancım, arkadaşının da dediği gibi, bu bir atasözü değil, ama paylaştığın için sağ ol. Dedenin sana bu şekilde hitaplarda bulunması da bence çok güzel. Mertçim sen de lütfen, biraz ciddi davran. Evet… Söylemek isteyen var mı?
O sırada, arka sıralardan, günlerdir doğru düzgün konuşmamış birinin ağzından birkaç cümle dökülüverdi:
—Hayat… Yeni hazırlanmış sıcak çikolata gibidir. Önemli olan, şekersizliğinden yakınmak, ya da sıcaklığının canımızı yakması değildir. Önemli olan ona biraz daha şeker katmayı bilmek, ne kadar sıcak olursa olsun canımızı yakan sıcaklığının keyfini çıkarmaktır… İşte o zaman, yüzümüzde canımızı yakmayacak kadar sıcak, kesme şekerden daha tatlı bir tebessüm oluşur. Zaten hayat, kendisinin ardından gelen tebessümlerden ibaret değil midir?
Yan sırada oturan Alara dâhil herkes, yine şaşkın bakışlarını ona dikmişti. Birgül ise yere diktiği bakışlarını kaldırıp, en yakınında bulunan Alara’nın gözlerine baktı. İçten bir şekilde gülümsedi.
—Bu cümleler gerçekten güzel bir anlam ifade ediyor. Bunu kim kullanırdı Birgül?
—Aslında… Kuzenlerimle aramızda kullandığımız hayat felsefemizdi. Bir tür şifre de diyebiliriz. Üzgün olduğumuz zamanlarda, elimizde koca bir kupa sıcak çikolata ile yanına gelir, ona bu sözleri hatırlatırdık…
Birgül, Selda Hoca’ya verdiği cevabın ardından sessizce fısıldadı:
—Dört yıl öncesine kadar başkaları da kullanırdı…
Mert, alaycı sözlerle tekrar araya girdi:
—Hocam! Dedem de bana, kahvenin tuzlusundan, kızların sözlüsünden kaçmak lazım derdi.
Deniz, Mert’i dirseğiyle dürtükledi:
—Mert, coşma istersen. Görücüye gitmiyoruz yani.
Birgül’ün hemen yanından, memnun gözükmeyen bir ses yükseldi:
—Erkek milleti değil misiniz? Hepiniz aynısınız…
Alara sözlerini tamamladıktan sonra, bakışlarını uzaklara dikmiş olan Birgül’e döndü:
—Gerçekten güzelmiş. Kimin parlak fikriydi?
—Bunu… Aslına bakarsan ben bulmuştum. Ama kuzenlerimin eklemeleriyle bu hale geldi.
Okulu çınlatan teneffüs çizinin duyulmasıyla, herkes birer ikişer dağılmaya başladı.
—İstersen bizlikte çıkalım Birgül.
—Olur. Ama bir saniyeni rica edebilir miyim?
Kapıdan çıkmak üzere olan iki kişinin arkasından bağırdı:
—Mert! Deniz!
—Efendim?
Elindeki CD’yi uzattı:
—Sanırım buna ihtiyacınız vardı; "İki yüz seksen yedi sayfalık Tanzimat Dönemi Ödevi"…
—Yani şaka değil miydi?
—Neden şaka olsun ki? Sizde kalsın. Bende bir kopyası daha var.
—Ya çok te-
—Teşekküre gerek yok. Sıcak çikolatayı seven bazı insanlar bu günler içindir. Ben onlara kısaca, “arkadaş” diyorum. Boş ver, önemli değil. Geldim geleli bir işe yarayayım sizin için.Bu arada unutmadan, tuzlu kahve içmemeye dikkat edin.
Umursamaz adımlarla Alara’nın yanına gidip, eşyalarını toparlamaya başladı.
—Bu kız gerçekten anormal Mert.
—Haksız olduğunu söyleyemem…
*****************************************
Hafta sonuydu. Birgül geçirdiği o yorucu ve bir o kadar da ilginç olan haftanın ardından, kendini eve kapatmıştı. Sonbahar mevsimi, sararmış yapraklara çarpan yağmur damlalarının güzel sesini dinletiyordu. Kurumaya yüz tutmuş ağaçlar, günün son ışıklarıyla tatlı bir manzara oluşturuyordu. Anlaşılan bu haftanın bitimi, başlangıcıyla aynı olacaktı. Çünkü evin içine giren kızıl ışıklar, Birgül’ün hüzünlü gözlerine yansıyordu…
Gözlüklerini çıkarmıştı. Diş tellerinin olmadığı da, dudaklarının büzük olmamasından anlaşılıyordu. Bukleleri yine bütünüyle belini örtmüştü. Hüzünlü gözleri uzaklara dalmış, üzerinde “Bir taneme…” yazan mektubu, narin elleri arasında evirip çeviriyordu. Dalgın gözlerini toplayıp, ani bir refleksle ayağa kalktı. Hızlı adımlarla mutfaktan bir çakmak alıp, adımlarını bahçe kapısına yöneltti. Yağan yağmura aldırmıyordu. Bahçe duvarının altında bulunan küçük çukura yaklaştı. Yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuş, al yanakları daha da kızarmış, narin elleri soğuktan bembeyaz kesilmişti. Ama hiç birini hissetmediği, hala gözlerindeki hüzünden anlaşılıyordu.
Mektubu çukurun içine koyup, titreyen elleriyle çakmağı yaktı. Yağmura kafa tutan alevler, zarfın köşesinden tutuşmaya başladı. Yavaş yavaş tutuşan alevlerin yaktığı, basit bir zarf değildi. Yere düşen yağmur damlaları gibi, eriyen kelimeler vardı o mektupta. Birgül’ün kendine bile itiraf edemediği sırları, günden güne şiddetini arttıran özlemleri duman olup yağmur bulutlarına ulaşıyordu şimdi. Soğuktan titremeye başlayan dizleri onu daha fazla taşıyamadı. Sırılsıklam olmuş vücudu yere çöktü dayanamayarak. Islanan bukleleri omuzlarından yere sarkıyordu. Ellerini toprağa dayadığında, hıçkırıklarına engel olamadı bu kez. Islanmıştı, ama gölgeli kirpiklerini ıslatanlar al yanaklarından süzülen gözyaşlarıydı.
—Ben, böyle olsun istemezdim. Ben hiçbir zaman seni bırakmak istemedim. Sizden ayrılmayı hiçbirimiz istemedik. Siz de gitmek istemezdiniz. Biliyorum… Sözünü tutamamış olman, senin suçun değildi. Bu… Bu tamamen benim suçum. Hepsi benim yüzümden! Ben olmasam, bunların hiç biri olmazdı! Kendimden nefret ediyorum!..
Sözleri hıçkırıkları yüzünden kesildi. Gözlerinden akan yaşlar, yağan soğuk yağmur gibi şiddetini attırdı. Soğuktan kızarmış, gözyaşlarına boğulmuş olan yüzü, ağlarken bile güzel görünüyordu.
Yine hızlı bir refleksle ayağa kalktı. Titreyen elleriyle gözyaşlarını sildi. Arkasını dönüp gitmeden önce, son bir kez arkasını dönüp küllere dönmüş olan mektuba baktı. Sonbaharda kurumaya yüz tutmuş, üzerindeki yağmur damlalarını gün batımı ile kızıllaştıran ve koyu kırmızı rengine daha da kızıllık katan gül, ister istemez dikkatini çekti. Yavaşça eğilip gül dudaklarıyla bir öpücük kondurdu küçük goncaya. Yağmur damlalarıyla ıslanmış yüzünde umut dolu ama acı bir tebessüm oluştu.
—Hoşça kal Gül Destem…
Sonra arkasına bile bakmadan bahçe kapısına ilerledi.
Yavaşça yanan mektuptan geriyeyse, sadece rüzgârla savrulan küller kalmıştı. Eriyen sözcüklerse duman olup, yağmurla bütünleşmiş hayalleri andıran kızıl ışıklara ulaşmıştı. Kim bilir, bu durum uzaktan böyle görünse de, belki de ulaştığı yer sadece kızıl ışıklar değil, Birgül’ün çok uzaklardaki hayalleriydi…
Mektuplar ve Sıcak Çikolata…
Selda Hoca’nın neşeli sesi, tüm sınıfta yankılanıyordu. Her şeye rağmen ilginç ve hareketli geçen bir haftanın son dersiydi...
—Evet… Aranızda aile içinde sıkça kullandığınız, ya da tanıdıklarınız tarafından nasihat amaçlı duyduğunuz anlamlı cümleleri, bizimle paylaşmak isteyen var mı?
Lerzan’ın eli kibirli hareketleriyle sınıfın ortasında havaya kalktı:
—Hocam, dedem çok sık kullanır. “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol!” diyor bana…
Deniz kıkırdayarak cevap vermeden edemedi:
—Iııııııımmmm… Lerzan. Sen bilir misin bilmem ama Mevlana bu sözü, dedenden önce kullanırmış.
—Ne fark eder!
Mert dayanamayıp araya girdi:
—Arkadaşın görünen hali bu. Frankeştayn’ın siyam ikizini andırıyor uzaktan. Bir de olduğu halini yansıtsa, ben gerisini hayal bile edemiyorum yani.
Selda Hoca, gerginliği fark etmiş olacak ki, araya girdi:
—Lerzancım, arkadaşının da dediği gibi, bu bir atasözü değil, ama paylaştığın için sağ ol. Dedenin sana bu şekilde hitaplarda bulunması da bence çok güzel. Mertçim sen de lütfen, biraz ciddi davran. Evet… Söylemek isteyen var mı?
O sırada, arka sıralardan, günlerdir doğru düzgün konuşmamış birinin ağzından birkaç cümle dökülüverdi:
—Hayat… Yeni hazırlanmış sıcak çikolata gibidir. Önemli olan, şekersizliğinden yakınmak, ya da sıcaklığının canımızı yakması değildir. Önemli olan ona biraz daha şeker katmayı bilmek, ne kadar sıcak olursa olsun canımızı yakan sıcaklığının keyfini çıkarmaktır… İşte o zaman, yüzümüzde canımızı yakmayacak kadar sıcak, kesme şekerden daha tatlı bir tebessüm oluşur. Zaten hayat, kendisinin ardından gelen tebessümlerden ibaret değil midir?
Yan sırada oturan Alara dâhil herkes, yine şaşkın bakışlarını ona dikmişti. Birgül ise yere diktiği bakışlarını kaldırıp, en yakınında bulunan Alara’nın gözlerine baktı. İçten bir şekilde gülümsedi.
—Bu cümleler gerçekten güzel bir anlam ifade ediyor. Bunu kim kullanırdı Birgül?
—Aslında… Kuzenlerimle aramızda kullandığımız hayat felsefemizdi. Bir tür şifre de diyebiliriz. Üzgün olduğumuz zamanlarda, elimizde koca bir kupa sıcak çikolata ile yanına gelir, ona bu sözleri hatırlatırdık…
Birgül, Selda Hoca’ya verdiği cevabın ardından sessizce fısıldadı:
—Dört yıl öncesine kadar başkaları da kullanırdı…
Mert, alaycı sözlerle tekrar araya girdi:
—Hocam! Dedem de bana, kahvenin tuzlusundan, kızların sözlüsünden kaçmak lazım derdi.
Deniz, Mert’i dirseğiyle dürtükledi:
—Mert, coşma istersen. Görücüye gitmiyoruz yani.
Birgül’ün hemen yanından, memnun gözükmeyen bir ses yükseldi:
—Erkek milleti değil misiniz? Hepiniz aynısınız…
Alara sözlerini tamamladıktan sonra, bakışlarını uzaklara dikmiş olan Birgül’e döndü:
—Gerçekten güzelmiş. Kimin parlak fikriydi?
—Bunu… Aslına bakarsan ben bulmuştum. Ama kuzenlerimin eklemeleriyle bu hale geldi.
Okulu çınlatan teneffüs çizinin duyulmasıyla, herkes birer ikişer dağılmaya başladı.
—İstersen bizlikte çıkalım Birgül.
—Olur. Ama bir saniyeni rica edebilir miyim?
Kapıdan çıkmak üzere olan iki kişinin arkasından bağırdı:
—Mert! Deniz!
—Efendim?
Elindeki CD’yi uzattı:
—Sanırım buna ihtiyacınız vardı; "İki yüz seksen yedi sayfalık Tanzimat Dönemi Ödevi"…
—Yani şaka değil miydi?
—Neden şaka olsun ki? Sizde kalsın. Bende bir kopyası daha var.
—Ya çok te-
—Teşekküre gerek yok. Sıcak çikolatayı seven bazı insanlar bu günler içindir. Ben onlara kısaca, “arkadaş” diyorum. Boş ver, önemli değil. Geldim geleli bir işe yarayayım sizin için.Bu arada unutmadan, tuzlu kahve içmemeye dikkat edin.
Umursamaz adımlarla Alara’nın yanına gidip, eşyalarını toparlamaya başladı.
—Bu kız gerçekten anormal Mert.
—Haksız olduğunu söyleyemem…
*****************************************
Hafta sonuydu. Birgül geçirdiği o yorucu ve bir o kadar da ilginç olan haftanın ardından, kendini eve kapatmıştı. Sonbahar mevsimi, sararmış yapraklara çarpan yağmur damlalarının güzel sesini dinletiyordu. Kurumaya yüz tutmuş ağaçlar, günün son ışıklarıyla tatlı bir manzara oluşturuyordu. Anlaşılan bu haftanın bitimi, başlangıcıyla aynı olacaktı. Çünkü evin içine giren kızıl ışıklar, Birgül’ün hüzünlü gözlerine yansıyordu…
Gözlüklerini çıkarmıştı. Diş tellerinin olmadığı da, dudaklarının büzük olmamasından anlaşılıyordu. Bukleleri yine bütünüyle belini örtmüştü. Hüzünlü gözleri uzaklara dalmış, üzerinde “Bir taneme…” yazan mektubu, narin elleri arasında evirip çeviriyordu. Dalgın gözlerini toplayıp, ani bir refleksle ayağa kalktı. Hızlı adımlarla mutfaktan bir çakmak alıp, adımlarını bahçe kapısına yöneltti. Yağan yağmura aldırmıyordu. Bahçe duvarının altında bulunan küçük çukura yaklaştı. Yağmurdan dolayı sırılsıklam olmuş, al yanakları daha da kızarmış, narin elleri soğuktan bembeyaz kesilmişti. Ama hiç birini hissetmediği, hala gözlerindeki hüzünden anlaşılıyordu.
Mektubu çukurun içine koyup, titreyen elleriyle çakmağı yaktı. Yağmura kafa tutan alevler, zarfın köşesinden tutuşmaya başladı. Yavaş yavaş tutuşan alevlerin yaktığı, basit bir zarf değildi. Yere düşen yağmur damlaları gibi, eriyen kelimeler vardı o mektupta. Birgül’ün kendine bile itiraf edemediği sırları, günden güne şiddetini arttıran özlemleri duman olup yağmur bulutlarına ulaşıyordu şimdi. Soğuktan titremeye başlayan dizleri onu daha fazla taşıyamadı. Sırılsıklam olmuş vücudu yere çöktü dayanamayarak. Islanan bukleleri omuzlarından yere sarkıyordu. Ellerini toprağa dayadığında, hıçkırıklarına engel olamadı bu kez. Islanmıştı, ama gölgeli kirpiklerini ıslatanlar al yanaklarından süzülen gözyaşlarıydı.
—Ben, böyle olsun istemezdim. Ben hiçbir zaman seni bırakmak istemedim. Sizden ayrılmayı hiçbirimiz istemedik. Siz de gitmek istemezdiniz. Biliyorum… Sözünü tutamamış olman, senin suçun değildi. Bu… Bu tamamen benim suçum. Hepsi benim yüzümden! Ben olmasam, bunların hiç biri olmazdı! Kendimden nefret ediyorum!..
Sözleri hıçkırıkları yüzünden kesildi. Gözlerinden akan yaşlar, yağan soğuk yağmur gibi şiddetini attırdı. Soğuktan kızarmış, gözyaşlarına boğulmuş olan yüzü, ağlarken bile güzel görünüyordu.
Yine hızlı bir refleksle ayağa kalktı. Titreyen elleriyle gözyaşlarını sildi. Arkasını dönüp gitmeden önce, son bir kez arkasını dönüp küllere dönmüş olan mektuba baktı. Sonbaharda kurumaya yüz tutmuş, üzerindeki yağmur damlalarını gün batımı ile kızıllaştıran ve koyu kırmızı rengine daha da kızıllık katan gül, ister istemez dikkatini çekti. Yavaşça eğilip gül dudaklarıyla bir öpücük kondurdu küçük goncaya. Yağmur damlalarıyla ıslanmış yüzünde umut dolu ama acı bir tebessüm oluştu.
—Hoşça kal Gül Destem…
Sonra arkasına bile bakmadan bahçe kapısına ilerledi.
Yavaşça yanan mektuptan geriyeyse, sadece rüzgârla savrulan küller kalmıştı. Eriyen sözcüklerse duman olup, yağmurla bütünleşmiş hayalleri andıran kızıl ışıklara ulaşmıştı. Kim bilir, bu durum uzaktan böyle görünse de, belki de ulaştığı yer sadece kızıl ışıklar değil, Birgül’ün çok uzaklardaki hayalleriydi…
wuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuuu ,
muhteşeeeeem ayh kıskandım. bu yaşta bu ne yetenek
bitgülün lafına bittim bu arada XD ezberleyip millete dicem ama altına senin imzanı atarım korkma
ıhm ıhm o kız neden yaktı mektubu nedeeeeen çok merkatayım.
bu kız niyeee böyleee niyeee cevapları isterim
muhteşeeeeem ayh kıskandım. bu yaşta bu ne yetenek
bitgülün lafına bittim bu arada XD ezberleyip millete dicem ama altına senin imzanı atarım korkma
ıhm ıhm o kız neden yaktı mektubu nedeeeeen çok merkatayım.
bu kız niyeee böyleee niyeee cevapları isterim
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Birgül'ün lafına bittin. Ya o laf evde sıcak çikolata bitti de, nescafelere kaldım diye yakınırken geliverdi aklıma. Öyle parlak fikirlerde gelince, not alırım hemen.Buraya kullanayım dedim. Altına imzamı koymasan da olur.Hatta ben ürettim falan diye de kıskandırabilirsin.Sorun yok.Bende laf bitmez ki
O mektubu neden yaktıı??? O konuda bi fikrim yok (varda çaktırma çok tötüyüm biliyorum )Mektubu neden yaktığına bişey diyemem ama, bidahaki bölmde inşallah bi şeyler öğrenirsin. Bomba sonraki bölümde.
Teşekkür ederim canım.Mawwwww
O mektubu neden yaktıı??? O konuda bi fikrim yok (varda çaktırma çok tötüyüm biliyorum )Mektubu neden yaktığına bişey diyemem ama, bidahaki bölmde inşallah bi şeyler öğrenirsin. Bomba sonraki bölümde.
Teşekkür ederim canım.Mawwwww
Vışşşş, züüppppeerrrrr. Bu yaşta bu yetenek.
Yaw bunlar kafayı yedi. biri tutturdu dondurma diye diğeri tutturdu sıcak çikolata diye.
ama harbi güzeldi. bu arada Meert'i sevdim. Denizi de. Amaaan, aptal mektup, öl sen öl. Neden yaktığını bile merak etmedim.
Devamını bekleriz. [/url]
Yaw bunlar kafayı yedi. biri tutturdu dondurma diye diğeri tutturdu sıcak çikolata diye.
ama harbi güzeldi. bu arada Meert'i sevdim. Denizi de. Amaaan, aptal mektup, öl sen öl. Neden yaktığını bile merak etmedim.
Devamını bekleriz. [/url]
''Haruki suzukeru, Allen!''
''Zavallı şeytan, ruhunun kurtarılmasına izin ver!''
14. sayfa (Toplam 19 sayfa) [ 187 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |