İsimsiz Kitap(10. Bölüm! ) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4, 5, 6 ... 12, 13, 14, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
tabi çok isterim (not:şu anda ağzım kulaklarıma varıyo aslında böyle tabi mabi düyorum ama içimden oley diye bağırarak koşuşturmak geliyo )
[Bağlantı]
fan art sayfam
fan art sayfam
aha pelin gittimi yoksa
pelin gitsin ama serdar ve o gizemli çocuk ah onlara birşey olmasın ama şu tiplerin profilini de yazda ona göre sarkiyim olmuyor böyle kuru kuruya
Çok güzeldi yeni bölümünü v hikayedeki kişilerin profillerini merakla bekliyoruz
pelin gitsin ama serdar ve o gizemli çocuk ah onlara birşey olmasın ama şu tiplerin profilini de yazda ona göre sarkiyim olmuyor böyle kuru kuruya
Çok güzeldi yeni bölümünü v hikayedeki kişilerin profillerini merakla bekliyoruz
İnanılmaz gelebilir ama öm görme yeteneğim sıfır =_=
gene güzel olmuş yukikocuk
devamını bekliyoruuuuz bn şu gülşahı sevmedim oyuuncak mı sanıyı bu kız insanlarda kafasına göre onların duygularını düşünmeden hareket ediyor
bakalım pelin'e ne olcak
devamını bekliyoruuuuz bn şu gülşahı sevmedim oyuuncak mı sanıyı bu kız insanlarda kafasına göre onların duygularını düşünmeden hareket ediyor
bakalım pelin'e ne olcak
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Hikayedeki Kahramanlar:
Ad:Serdar
Yaş:17
Boyu:1.87
Burcu:Oğlak
Hobileri:Uçak maketleri yapmak, profesyonel dağcı (dağcılık) , doğa sporları, satranç, basket ve futbol oynamak, gitar çalmak.
Fobileri:Belirsizlik, yalan, aldatılma ve çıkmaz yollara girmek
En sevdiği şeyler:Odası, evde yalnız kalıp parti vermek, sürpriz yapmak, övgü almak, kendisine sürpriz yapılması, sevgilisini mutlu etmek ve ona sahip çıkmak, onun yanında olması
Nefret ettiği şeyler:Babası! Geçmişi, zor durumdakilere yardım edememek, ulaşamamak, bilip te söyleyememek, ortada kabadayılık yapıp insanları korkutmaya çalışanlar, yapmacıklar, yalancılar, aşırı çekingenler, gereğinden fazla sevgi gösterileri, çıkar ilişkileri...
Ad:Gülşah
Yaş:16
Burcu:Koç
Boyu:1.76
Hobileri:Erkekler, yakışıklı erkekler, karizmatik erkekler, tatlı erkekler, çekici erkekler ...
Fobileri:Beğenilmemek, ilgisizlik, sevgilisiz kalmak, bir günde duş alamamak, manikür pedikürcünün trafikte kalması, saçının bir telinin dökülmesi, yara (Aman Allah'ım!) , tırnağının kırılması, birisinin kendisinin önünde hapşırması (mazallah mikrop filan kapar!)
En sevdiği şeyler (şey mi deseydim?):İlgi!
Nefret etiği şeyler:Çirkin bir kızı görmek, sabah kahvaltısında unutulan yeşil çayı, erkeklerin mesajı beş saniye geç yazması, arayan kişinin 'bi saniye' tatlım demesi (yüzüne kapatır!) , iltifat almamak, annesinin kredi kartı limitini indirmesi, alışverişte yardımcıların yavaş davranmaları (tabiki öyle birlşey yok. Bizimkinin abartması), kolasına buzun koyulmasınnın unutulması, resim çekmeden önce insanların kendisine yalvarmaması, çıkma teklifinde sürprizin yapılmaması!
Ad:Serdar
Yaş:17
Boyu:1.87
Burcu:Oğlak
Hobileri:Uçak maketleri yapmak, profesyonel dağcı (dağcılık) , doğa sporları, satranç, basket ve futbol oynamak, gitar çalmak.
Fobileri:Belirsizlik, yalan, aldatılma ve çıkmaz yollara girmek
En sevdiği şeyler:Odası, evde yalnız kalıp parti vermek, sürpriz yapmak, övgü almak, kendisine sürpriz yapılması, sevgilisini mutlu etmek ve ona sahip çıkmak, onun yanında olması
Nefret ettiği şeyler:Babası! Geçmişi, zor durumdakilere yardım edememek, ulaşamamak, bilip te söyleyememek, ortada kabadayılık yapıp insanları korkutmaya çalışanlar, yapmacıklar, yalancılar, aşırı çekingenler, gereğinden fazla sevgi gösterileri, çıkar ilişkileri...
Ad:Gülşah
Yaş:16
Burcu:Koç
Boyu:1.76
Hobileri:Erkekler, yakışıklı erkekler, karizmatik erkekler, tatlı erkekler, çekici erkekler ...
Fobileri:Beğenilmemek, ilgisizlik, sevgilisiz kalmak, bir günde duş alamamak, manikür pedikürcünün trafikte kalması, saçının bir telinin dökülmesi, yara (Aman Allah'ım!) , tırnağının kırılması, birisinin kendisinin önünde hapşırması (mazallah mikrop filan kapar!)
En sevdiği şeyler (şey mi deseydim?):İlgi!
Nefret etiği şeyler:Çirkin bir kızı görmek, sabah kahvaltısında unutulan yeşil çayı, erkeklerin mesajı beş saniye geç yazması, arayan kişinin 'bi saniye' tatlım demesi (yüzüne kapatır!) , iltifat almamak, annesinin kredi kartı limitini indirmesi, alışverişte yardımcıların yavaş davranmaları (tabiki öyle birlşey yok. Bizimkinin abartması), kolasına buzun koyulmasınnın unutulması, resim çekmeden önce insanların kendisine yalvarmaması, çıkma teklifinde sürprizin yapılmaması!
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥
Ya Yukiko şu Gülşah ne sinir bir tip ya... Hiç sevmedim. Benim hikayemde de böyle bir karakter var dedim ama bu kadar da değil... Ya gerçekten çok gıcık... Ama değişir mi bilmem.... Neyse bakalım kaza sonucu kim öldü kim kaldı? Devamını bekliyorum....
Hobileri:Erkekler, yakışıklı erkekler, karizmatik erkekler, tatlı erkekler, çekici erkekler ... :S :S :S puhahhahayt koptum
[Bağlantı]
fan art sayfam
fan art sayfam
Kazayı duyan herkes ne yapacağını bilemez halde telefona sarılıyordu. Televizyon kanallarının mühabirleri ve kameramanları bu olayı görüntülemek için birbiriyle savaşıyorlardı adeta. Her kareyi, her vahşeti çekmeliydiler. Bu haber günün haberiydi. İnanılmaz bir görüntüydü!
Arabalar birbirlerine yapışmış, içerden yardım isteyen yaralılar, etrafa saçılmış cansız bedenler ve kanlar... Yardım çığlıkları ambulans sirenlerine karışıyordu. Çok sayıda ambulans ve polis çağrılmıştı. İtfayeciler de gelmiş, çıkan yangınları söndürmeye bir yandan da sıkışanları çıkarmaya çalışıyordu.
Sonuç felaketti. On iki araba, iki halk otobüsü ve bir motosikletlinin karıştığı kazada on bir ölü yirmiden fazla yaralı ve üç ağır yaralı vardı. Ölü sayısının artmasından endişe edildiğini yekililer anons ediyorlardı. Kazanın etrafı gittikçe kalabalıklaşıyordu. Çünkü araçta sıkışıp kalanlar çoktu. Onlar hayatta kaldıkları için Tanrı'ya şükrediyorlardı.
Aileler, akrabalar, yakınlar, arkadaşlar, komşular sinir krizleri geçirip feryat ediyorlardı. Birçok anne-baba polisin etrafını kuşatmış bilgi almaya çalışıyordu. Kimisi cevabını bulamayınca yaşlı gözlerle telefona sarılıyor, telefon da cevap vermeyince umutsuzluk içinde yere çöküp ağlıyordu. Kimisi ise sevinçten ağlıyodu.
Evinde, kocaman nerdeyse üç kişilik yatağında telefonda kendisine iltifat yağdıran çocukla konuşan Gülşah, odasına hizmetçinin giresiyle sinirlendi.
-Ay ne var Makbule?'' diye bağırdı. Makbule elinde sıkıca tuttuğu telefonu Gülşah'ın önüne tutarak, ''küçük hanım, çok kötü bir haber aldık'' dedi. Meraklanan Gülşah, '' biraz seni bekleteceğim tatlım, sonra arar mısın?'' dedi telefonda konuştuğu çocuğa. Telefonu yastığına atıp,'' neymiş o kötü haber? Babam iflas etmiş deme sakın, kendimi anında öldürürüm!'' dedi.
-Hayır küçük hanım, daha kötü birşey oldu! Servisiniz kazaya karışmış, bir sürü ölü var. Haberlerde bile çıktı,''
-Hangi servis? Bir sürü servisim var benim!''
-Okul servisi''
-NE?'' Gülşah duyduklarına inanamıyordu. Birden yataktan fırladı. Terliğini giymeyi bile unutarak, merdivenlerden aşağı kata koştu. Dev ekranın karşısında haberleri izleyenleri iterek kendini koltuğa attı.
-Pelin'den bahsettiler mi? Biriniz çabuk Nalan Teyze'yi arasın!'' Gülşah'ın gözleri dolmuş, yumruklarını sıkmış halde koltukta gerilmiş oturuyordu. Diğer yandan telefonda konuşan hizmetliye bakıyordu.
-Ne dedi? Ne olmuş?'' Hizmetli aynı anda iki kişiyle konuşamadığı için, bir yandan Pelin'in annesini teselli etmeye çalışıyordu. Gülşah,'' ver şunu bana! Bir şeyi de becermezsiniz!'' dedi ve telefonu aldı.
Pelin'in annesi ağlya ağlıya kızından hala haber alamadığını anlattı. Kimse ona bilgi vermiyormuş... Gülşah:
-Siz hiç merak etmeyin Nalan Teyze, ben hemen oraya bir ekip yollayacağım. Pelin'i bulacağız '' dedi. Gülşah babasını arayıp, en yakın aradaşının feci kazaya karıştığını anlattı. Babası da kızını kırmadı ve kaza yerine profesyonel kurtarma ekibini yolladı.
Serdar da kaza yerindeydi. Umutsuzca, yıkılmış , bitkin gözlerle arabaların hurda yığınlarına bakıyordu. Bu manzaranın içinde bir de yardım istemek için uzanan elleri, acı dolu gözleri, feryatları da görünce acısı ikiye katlanıyordu. Güzel sevgilisinin bedeninde en küçük yaraya dayanamazdı. Oysa şimdi onu kanlar içinde, üstelik te cansız bedenini görme tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Bunları düşündükçe boğazı düğümleniyordu. Başını elleri arasına alıp kaldırımın kenarına oturdu.
-Allah'ım! N'olur ona birşey olmasın! N'olur!'' diye mırıldandı.
Kazanın üzerinden dört saat geçmişti. Yaralı sayısı artıyordu. Pelin'in servisi yan yatmış, arkadan da halk otobüsü çarpmış, servis iyice büzülmüştü.
Servisin içinde:
Koray gözlerini hafifçe araladı. Sırtı ve boynu çok acıyordu. Kalkmaya çalıştı ancak tutunacak birşey bulamadı. Başını yavaşça yukaıya kaldırdı. Pelin'in çenesini, dudaklarını görünce başının onun göğsünde olduğunu anladı. Karşısında kan içinde ve üzerinde cam kırıkları olan koltuğa tutundu ve başını Pelin'in göğsünden kaldırdı.
-Pelin?'' dedi yavaşça. Kulakları uğulduyor, etraftaki insanların bağırışlar, feryatları, ambulans sirenlerinin etkisiyle sesini alçaltmıştı.
Pelin'in başı servis penceresinden beyaz arabanın metaline çarpmış ve kanamıştı, hatta hala kanıyordu. Koray acıyan sırtı ve boynuna rağmen Pelin'i uyandırmaya çalıştı. Genç kızın başının hala kanadığını görünce üzerindeki gömleği çıkardı. Bir elini yavaşça Pelin'in başının arkasına koydu, başını kaldırdı. Diğer elindeki gömleğini de başının altına koydu. Sonra da gömleğiyle başını sardı.
Etrafına bakındı. Herkese teker teker seslendi. Yanlarına gitti hatta. Dürttü. Sadece Pelin'in arkasında oturan, Pelin'in okuldan arkadaşı Sarp kendine geldi. Etrafına bakındı. Koray:
-Bak abcim şimdi beraberce bağıracağız. Benim çok fazla halim yok ama beraber bağırırsak bizi duyarlar'' dedi. Sarp halsiz bakışlarıyla onayladı. Koray, '' bir, iki, üç, hadi!''
-YARDIM EDİN!!!! BURDAYIZZ!!!''
İkisi de anında halsiz düştüler. Nefes alıp tekrar bağırdılar. Servisin etrafında üst üste çıkmış arabalar o kadar çoktu ki, gürültüyle birlikte iki gencin sesini kimse duymuyordu. Sarp oturduğu yerde hafifçe gülümsedi.
-Aklıma birşey geldi,'' dedi.
-Ne?''
-Süleyman Abi'nin yanına git, kornayı çal. Duymamaları imkansız,'' dedi.
-Helal olsun abicim! Benim hiç aklıma gelmedi''
Koray kırılmış camların üzerinde, onları kıra kıra, tıkırdatarak yürüdü şöförün olduğu bölüme. Yan yatmış servisin içinde yürümek çok dikkat isteyen bir işti çünkü. Her an birşey olabilirdi. Direksiyona kafasını çarpmış halde servis şöförünü gördü.
-Süleyman Abi! Süleyman Abi!'' Dürttü birkaç kere ama cevap vermiyordu. Son defa elini omzuna koydu . Servis şöförünün birden kolu direksiyondan düştü. Ve ağır ağır bedeni koltuktan yere, kırık camların üzerine yığıldı. Koray endişeyle onu kaldırmak istedi. Ama servis şöförünün yüzünü görünce dehşete düştü.
Servis şöförünün gözlerinin içinde sayısız cam kırıkları vardı. Gözlerinden aşağıya kan akıyordu. Boğazından yere dökülüyordu. Bazı yerlerde kurumuştu. Koray nefesinin kesildiğini, kendini boğuluyormuş gibi hissettiğini anladı. Yutkundu. Derin nefes alıp verdi. Zorlukla elini direksiyona uzattı ve son gayretle kornayı çaldı. Bir iki defa daha çaldı.
Bayılacağını düşündüğü için şöför koltuğuna oturdu ve dirseğini kornaya koydu. Daha sonra son gördüğü servis şöförünün kanlı gözleriyle bayıldı.
Gülşah'ın gönderdiği arama timi korna sesini duyunca diğer çalışmalardan bağımsız bu 'imdat' çağırısına yöneldiler.
Boş bir sokakta, tek başına yürüyordu Pelin. Apartmanlarda ışık yoktu. Burası ona çok tanıdık geliyordu. İlerde Kütüphaneye giren bir karartı gördü. Korkmasına rağmen onu takip etmeye başladı. Sanki bile bile kendini tehlikeye atıyordu.
İçeriye girdi. Her zaman girişte kimliğini bıraktığı görevli kadını gördü. Yanına gitti.
-Merhaba Sevil Hanım, biraz önce içeriye giren kişi ne tarafa gitti?'' diye sordu. Kütüphane görevlisi yüzünü kaldırdığında Pelin tiz bir çığlık attı. Görevlinin yüzünde sadece bembeyaz bir ten ve siyah gözler dışında hiç birşey yoktu. Sanki beyaz maske takmıştı. Pelin iki üç adım geriye doğru adım attı. Görevliden hala cevap gelmiyor, öylece Pelin'in yüzüne bakıyordu. O sırada elinde kitapla bir genç geldi yanlarına. Onun da yüzü o haldeydi. Birbirleriyle hiç konuşmadan işlemleri yaptı.
Korkudan ve şaşkınlıktan dışarıya çıkmak yerine kütüphane bölümlerine girdi. Girdiği bölümden çıkmak istedi ama bu sefer karşısına başka bir bölüm çıktı. Kapana kısılmış gibi nerde bir çıkış bulsa yeni bir çıkmaza giriyordu.
Her an arkanda duruyor olabilirim. Kokunu ve kalp atışlarını duyacak kadar yakın. Bazen kendime hakim olamayabilir ve sana dokunabilirim. Ürperdiğinde anla ki arkandayım.
Sana daha çok korku yaşatacağım! Devamını merak ediyor musun?
Evet mi? Hayır mı?
Hangisini cevaplarsan cevapla, birşey değişmeyecek!
Senin peşini bırakmayacağım! Yakında seni delirteceğim.
Ve bu çok zevkli olacak!!!
Pelin, bu kendinden emin ve ürkütücü sesin nerden geldiğini korkuyla karışık merakla, etrafına bakıp öğrenmeye çalışıyordu.
-Kimsin?! Neden beni rahat bırakmıyorsun?'' diye bağırdı. Ama ses sadece aynı şeyleri tekrarlıyordu.
Bazen kendime hakim olamayabilir ve sana dokunabilirim.
-Cevap ver bana! Kimsin? ''
Senin peşini bırakmayacağım!
-Ne yaptım sana ? Ne istiyorsun?'' İlk defa ses farklı bir cevap verdi.
''SENİ!''
-Neden? Ne için?'' Ama cevap gelmedi. Yankılanan ses birden sustu. Arkasında tıkırtılar gelmeye başladı. Pelin hemen arkasına döndü. Kimse yoktu. Birileri kitapları sağa sola itiyormuş gibi kitaplar kendiliğinden hareket etmeye başadılar. Pelin korkuyla çığlık atıp gördüğü çıkışa koştu. Ancak çıkışa geldiğinde yine kitaplarla dolu uzunca koridorları gördü. Koridorların ucunda ışık gördü. Işığa koştu, kitaplar yerlerinde kıpraşıp duruyorlardı. Pelin tüm gücüyle ışığa koştu. Işığa yaklaştıkça kalbi hızla atmaya başladı. Gözleri kamaştı, ışık birden söndü. Ama Pelin'in yüzü hayalkırıkığıyla doldu.
Sinirleri bozulmuş, yorgun bir halde yere dizlerini koyup çöktü. Ağlamaya başladı. Delirecek gibiydi.
Her tarafta loş bir ışık ve bitmek tükenmek bilmeyen kitap rafları. Kitaplar durmadan birşeyler anlatıyor gibi hareket edip duruyorlardı.
-Ya yeteeerr!!! Gitmek istiyorum burdan!'' diye bağırdı. Hıçkırıklarla ağlamaya devam etti. O sırada arkasından ses gelmeye başladı. Yaşlı gözlerle dönüp baktğında, karanlıktan gelen kirli tırnaklı bir el ona doğru son süratle geliyordu.
Pelin büyük bir korkuyla hızla ayağa fırladı. Nefes nefese tökezleyerek koşmaya başladı. Bir yandan çığlıklar atıyor, ''beni rahat bırak!!'' diye bağırıyordu.
El ona çok yaklaşmıştı. Pelin ne kadar hızlı koşarsa koşsun o el ondan daha hızlıydı. Sonunda omzundan yakaladı. Kirli tırnaklarını Pelin'in omzundan içeriye soktu.
İçinden neden bana lanet yağdırıyorsun?
Sen değil miydin hayattan sıkılan? Monotonluktan bıkan ve heyecan istiyorum diyen. Al sana heyecan, korku, gerilim, vahşet...
Ne oldu?
Bu kadarını beklemiyor muydun?
Daha neler var beklemediğin! Okulunda, evde her an başına bir iş açacağım! Ölümlerden döneceksin ama ölmeyeceksin.
Seninle daha çok işim var!..
-Bırak benii!'' Pelin omzundaki dayanılmaz acıdan kurtulmaya çalışıyordu. Ele tüm gücüyle vuruyor ama o bundan hiç etkilenmiyordu.
-Monotonluktan sıkılmıştım, evet! Ama senin gibi görünmez sapıkla uğraşmak istemedim! Hayatımda senin kadar iğrenç bir yaratık, iğrenç birini görmedim!''
Pelin yaratığın kendisini bırakacağını umuyordu. Ama o, parmaklarını daha da kasıp, tınaklarını daha da batırıyordu.
-Ne kadar da zavallısın! Ama... Ama aynı zamanda bu çaresiz ve zavallı halin benim çok hoşuma gidyor, biliyor musun? Canım sıkılıyordu. Ve sen bana dünyanın en güzel eğlencesini verdin. Daha önce senin dışında bir sürü kızla uğraştım. Onlara ne oldu biliyor musun?
Birçoğu hastaneye yattı, aklını kaçırdı. Geriye kalanların yarısı intihar etti. Ve son kısım da bana kendilerini öldürmem için yalvardı. Ben de acıyıp onları öldürdüm. İçlerinde en güzel olanını da en son , delirmek üzereyken başını gövdesinden ayırarak öldürdüm. ''
Pelin artık omzundaki acıyı hissetmiyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Nefreti gittikçe büyüyordu. Kendisi gibi daha önce öldürülen ve korkular yaşamış kızları düşündü. Onlar gibi olmayacak, bu yaratığı yenmeyi düşündü.
-Sen pisliğin ve korkağın tekisin!'' dedi öfkeli ve yaşlı bakışlarıyla. ''Ben o korkuttuğun kızlara benzemeyeceğim! Seni yeneceğim! Göreceksin, seni yok edeceğim!'' diye bağırdı.
Pelin'i tutan ve omzunun içinde tırnakları olan el, yavaşça geriye çekildi. Önce tırnaklarını omzunda çıkardı. Ne gariptir ki Pelin'in canı yanmadı. El karanlığın içinde kayboldu. Bununla beraber kitaplar kıpraşmayı durdurdu. Kütüphane yavaş yavaş yok olmaya başladı. Etraf beyazlaştı. Gözleri kamaştı. Işık yavaş yavaş kaybolunca gözlerini açtı.
Başında duran hemşireyi gördü. Duruma bir anlam veremedi önce. Hemşire Pelin'in gözlerini açtığını görünce, ''lüfen yormayın kendinizi'' dedi.
Pelin hala birşey anlayamıyordu. Nerdeydi? Kütüphaneye ne oldu? Daha yaratığı yenecekti!
Arabalar birbirlerine yapışmış, içerden yardım isteyen yaralılar, etrafa saçılmış cansız bedenler ve kanlar... Yardım çığlıkları ambulans sirenlerine karışıyordu. Çok sayıda ambulans ve polis çağrılmıştı. İtfayeciler de gelmiş, çıkan yangınları söndürmeye bir yandan da sıkışanları çıkarmaya çalışıyordu.
Sonuç felaketti. On iki araba, iki halk otobüsü ve bir motosikletlinin karıştığı kazada on bir ölü yirmiden fazla yaralı ve üç ağır yaralı vardı. Ölü sayısının artmasından endişe edildiğini yekililer anons ediyorlardı. Kazanın etrafı gittikçe kalabalıklaşıyordu. Çünkü araçta sıkışıp kalanlar çoktu. Onlar hayatta kaldıkları için Tanrı'ya şükrediyorlardı.
Aileler, akrabalar, yakınlar, arkadaşlar, komşular sinir krizleri geçirip feryat ediyorlardı. Birçok anne-baba polisin etrafını kuşatmış bilgi almaya çalışıyordu. Kimisi cevabını bulamayınca yaşlı gözlerle telefona sarılıyor, telefon da cevap vermeyince umutsuzluk içinde yere çöküp ağlıyordu. Kimisi ise sevinçten ağlıyodu.
Evinde, kocaman nerdeyse üç kişilik yatağında telefonda kendisine iltifat yağdıran çocukla konuşan Gülşah, odasına hizmetçinin giresiyle sinirlendi.
-Ay ne var Makbule?'' diye bağırdı. Makbule elinde sıkıca tuttuğu telefonu Gülşah'ın önüne tutarak, ''küçük hanım, çok kötü bir haber aldık'' dedi. Meraklanan Gülşah, '' biraz seni bekleteceğim tatlım, sonra arar mısın?'' dedi telefonda konuştuğu çocuğa. Telefonu yastığına atıp,'' neymiş o kötü haber? Babam iflas etmiş deme sakın, kendimi anında öldürürüm!'' dedi.
-Hayır küçük hanım, daha kötü birşey oldu! Servisiniz kazaya karışmış, bir sürü ölü var. Haberlerde bile çıktı,''
-Hangi servis? Bir sürü servisim var benim!''
-Okul servisi''
-NE?'' Gülşah duyduklarına inanamıyordu. Birden yataktan fırladı. Terliğini giymeyi bile unutarak, merdivenlerden aşağı kata koştu. Dev ekranın karşısında haberleri izleyenleri iterek kendini koltuğa attı.
-Pelin'den bahsettiler mi? Biriniz çabuk Nalan Teyze'yi arasın!'' Gülşah'ın gözleri dolmuş, yumruklarını sıkmış halde koltukta gerilmiş oturuyordu. Diğer yandan telefonda konuşan hizmetliye bakıyordu.
-Ne dedi? Ne olmuş?'' Hizmetli aynı anda iki kişiyle konuşamadığı için, bir yandan Pelin'in annesini teselli etmeye çalışıyordu. Gülşah,'' ver şunu bana! Bir şeyi de becermezsiniz!'' dedi ve telefonu aldı.
Pelin'in annesi ağlya ağlıya kızından hala haber alamadığını anlattı. Kimse ona bilgi vermiyormuş... Gülşah:
-Siz hiç merak etmeyin Nalan Teyze, ben hemen oraya bir ekip yollayacağım. Pelin'i bulacağız '' dedi. Gülşah babasını arayıp, en yakın aradaşının feci kazaya karıştığını anlattı. Babası da kızını kırmadı ve kaza yerine profesyonel kurtarma ekibini yolladı.
Serdar da kaza yerindeydi. Umutsuzca, yıkılmış , bitkin gözlerle arabaların hurda yığınlarına bakıyordu. Bu manzaranın içinde bir de yardım istemek için uzanan elleri, acı dolu gözleri, feryatları da görünce acısı ikiye katlanıyordu. Güzel sevgilisinin bedeninde en küçük yaraya dayanamazdı. Oysa şimdi onu kanlar içinde, üstelik te cansız bedenini görme tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Bunları düşündükçe boğazı düğümleniyordu. Başını elleri arasına alıp kaldırımın kenarına oturdu.
-Allah'ım! N'olur ona birşey olmasın! N'olur!'' diye mırıldandı.
Kazanın üzerinden dört saat geçmişti. Yaralı sayısı artıyordu. Pelin'in servisi yan yatmış, arkadan da halk otobüsü çarpmış, servis iyice büzülmüştü.
Servisin içinde:
Koray gözlerini hafifçe araladı. Sırtı ve boynu çok acıyordu. Kalkmaya çalıştı ancak tutunacak birşey bulamadı. Başını yavaşça yukaıya kaldırdı. Pelin'in çenesini, dudaklarını görünce başının onun göğsünde olduğunu anladı. Karşısında kan içinde ve üzerinde cam kırıkları olan koltuğa tutundu ve başını Pelin'in göğsünden kaldırdı.
-Pelin?'' dedi yavaşça. Kulakları uğulduyor, etraftaki insanların bağırışlar, feryatları, ambulans sirenlerinin etkisiyle sesini alçaltmıştı.
Pelin'in başı servis penceresinden beyaz arabanın metaline çarpmış ve kanamıştı, hatta hala kanıyordu. Koray acıyan sırtı ve boynuna rağmen Pelin'i uyandırmaya çalıştı. Genç kızın başının hala kanadığını görünce üzerindeki gömleği çıkardı. Bir elini yavaşça Pelin'in başının arkasına koydu, başını kaldırdı. Diğer elindeki gömleğini de başının altına koydu. Sonra da gömleğiyle başını sardı.
Etrafına bakındı. Herkese teker teker seslendi. Yanlarına gitti hatta. Dürttü. Sadece Pelin'in arkasında oturan, Pelin'in okuldan arkadaşı Sarp kendine geldi. Etrafına bakındı. Koray:
-Bak abcim şimdi beraberce bağıracağız. Benim çok fazla halim yok ama beraber bağırırsak bizi duyarlar'' dedi. Sarp halsiz bakışlarıyla onayladı. Koray, '' bir, iki, üç, hadi!''
-YARDIM EDİN!!!! BURDAYIZZ!!!''
İkisi de anında halsiz düştüler. Nefes alıp tekrar bağırdılar. Servisin etrafında üst üste çıkmış arabalar o kadar çoktu ki, gürültüyle birlikte iki gencin sesini kimse duymuyordu. Sarp oturduğu yerde hafifçe gülümsedi.
-Aklıma birşey geldi,'' dedi.
-Ne?''
-Süleyman Abi'nin yanına git, kornayı çal. Duymamaları imkansız,'' dedi.
-Helal olsun abicim! Benim hiç aklıma gelmedi''
Koray kırılmış camların üzerinde, onları kıra kıra, tıkırdatarak yürüdü şöförün olduğu bölüme. Yan yatmış servisin içinde yürümek çok dikkat isteyen bir işti çünkü. Her an birşey olabilirdi. Direksiyona kafasını çarpmış halde servis şöförünü gördü.
-Süleyman Abi! Süleyman Abi!'' Dürttü birkaç kere ama cevap vermiyordu. Son defa elini omzuna koydu . Servis şöförünün birden kolu direksiyondan düştü. Ve ağır ağır bedeni koltuktan yere, kırık camların üzerine yığıldı. Koray endişeyle onu kaldırmak istedi. Ama servis şöförünün yüzünü görünce dehşete düştü.
Servis şöförünün gözlerinin içinde sayısız cam kırıkları vardı. Gözlerinden aşağıya kan akıyordu. Boğazından yere dökülüyordu. Bazı yerlerde kurumuştu. Koray nefesinin kesildiğini, kendini boğuluyormuş gibi hissettiğini anladı. Yutkundu. Derin nefes alıp verdi. Zorlukla elini direksiyona uzattı ve son gayretle kornayı çaldı. Bir iki defa daha çaldı.
Bayılacağını düşündüğü için şöför koltuğuna oturdu ve dirseğini kornaya koydu. Daha sonra son gördüğü servis şöförünün kanlı gözleriyle bayıldı.
Gülşah'ın gönderdiği arama timi korna sesini duyunca diğer çalışmalardan bağımsız bu 'imdat' çağırısına yöneldiler.
Boş bir sokakta, tek başına yürüyordu Pelin. Apartmanlarda ışık yoktu. Burası ona çok tanıdık geliyordu. İlerde Kütüphaneye giren bir karartı gördü. Korkmasına rağmen onu takip etmeye başladı. Sanki bile bile kendini tehlikeye atıyordu.
İçeriye girdi. Her zaman girişte kimliğini bıraktığı görevli kadını gördü. Yanına gitti.
-Merhaba Sevil Hanım, biraz önce içeriye giren kişi ne tarafa gitti?'' diye sordu. Kütüphane görevlisi yüzünü kaldırdığında Pelin tiz bir çığlık attı. Görevlinin yüzünde sadece bembeyaz bir ten ve siyah gözler dışında hiç birşey yoktu. Sanki beyaz maske takmıştı. Pelin iki üç adım geriye doğru adım attı. Görevliden hala cevap gelmiyor, öylece Pelin'in yüzüne bakıyordu. O sırada elinde kitapla bir genç geldi yanlarına. Onun da yüzü o haldeydi. Birbirleriyle hiç konuşmadan işlemleri yaptı.
Korkudan ve şaşkınlıktan dışarıya çıkmak yerine kütüphane bölümlerine girdi. Girdiği bölümden çıkmak istedi ama bu sefer karşısına başka bir bölüm çıktı. Kapana kısılmış gibi nerde bir çıkış bulsa yeni bir çıkmaza giriyordu.
Her an arkanda duruyor olabilirim. Kokunu ve kalp atışlarını duyacak kadar yakın. Bazen kendime hakim olamayabilir ve sana dokunabilirim. Ürperdiğinde anla ki arkandayım.
Sana daha çok korku yaşatacağım! Devamını merak ediyor musun?
Evet mi? Hayır mı?
Hangisini cevaplarsan cevapla, birşey değişmeyecek!
Senin peşini bırakmayacağım! Yakında seni delirteceğim.
Ve bu çok zevkli olacak!!!
Pelin, bu kendinden emin ve ürkütücü sesin nerden geldiğini korkuyla karışık merakla, etrafına bakıp öğrenmeye çalışıyordu.
-Kimsin?! Neden beni rahat bırakmıyorsun?'' diye bağırdı. Ama ses sadece aynı şeyleri tekrarlıyordu.
Bazen kendime hakim olamayabilir ve sana dokunabilirim.
-Cevap ver bana! Kimsin? ''
Senin peşini bırakmayacağım!
-Ne yaptım sana ? Ne istiyorsun?'' İlk defa ses farklı bir cevap verdi.
''SENİ!''
-Neden? Ne için?'' Ama cevap gelmedi. Yankılanan ses birden sustu. Arkasında tıkırtılar gelmeye başladı. Pelin hemen arkasına döndü. Kimse yoktu. Birileri kitapları sağa sola itiyormuş gibi kitaplar kendiliğinden hareket etmeye başadılar. Pelin korkuyla çığlık atıp gördüğü çıkışa koştu. Ancak çıkışa geldiğinde yine kitaplarla dolu uzunca koridorları gördü. Koridorların ucunda ışık gördü. Işığa koştu, kitaplar yerlerinde kıpraşıp duruyorlardı. Pelin tüm gücüyle ışığa koştu. Işığa yaklaştıkça kalbi hızla atmaya başladı. Gözleri kamaştı, ışık birden söndü. Ama Pelin'in yüzü hayalkırıkığıyla doldu.
Sinirleri bozulmuş, yorgun bir halde yere dizlerini koyup çöktü. Ağlamaya başladı. Delirecek gibiydi.
Her tarafta loş bir ışık ve bitmek tükenmek bilmeyen kitap rafları. Kitaplar durmadan birşeyler anlatıyor gibi hareket edip duruyorlardı.
-Ya yeteeerr!!! Gitmek istiyorum burdan!'' diye bağırdı. Hıçkırıklarla ağlamaya devam etti. O sırada arkasından ses gelmeye başladı. Yaşlı gözlerle dönüp baktğında, karanlıktan gelen kirli tırnaklı bir el ona doğru son süratle geliyordu.
Pelin büyük bir korkuyla hızla ayağa fırladı. Nefes nefese tökezleyerek koşmaya başladı. Bir yandan çığlıklar atıyor, ''beni rahat bırak!!'' diye bağırıyordu.
El ona çok yaklaşmıştı. Pelin ne kadar hızlı koşarsa koşsun o el ondan daha hızlıydı. Sonunda omzundan yakaladı. Kirli tırnaklarını Pelin'in omzundan içeriye soktu.
İçinden neden bana lanet yağdırıyorsun?
Sen değil miydin hayattan sıkılan? Monotonluktan bıkan ve heyecan istiyorum diyen. Al sana heyecan, korku, gerilim, vahşet...
Ne oldu?
Bu kadarını beklemiyor muydun?
Daha neler var beklemediğin! Okulunda, evde her an başına bir iş açacağım! Ölümlerden döneceksin ama ölmeyeceksin.
Seninle daha çok işim var!..
-Bırak benii!'' Pelin omzundaki dayanılmaz acıdan kurtulmaya çalışıyordu. Ele tüm gücüyle vuruyor ama o bundan hiç etkilenmiyordu.
-Monotonluktan sıkılmıştım, evet! Ama senin gibi görünmez sapıkla uğraşmak istemedim! Hayatımda senin kadar iğrenç bir yaratık, iğrenç birini görmedim!''
Pelin yaratığın kendisini bırakacağını umuyordu. Ama o, parmaklarını daha da kasıp, tınaklarını daha da batırıyordu.
-Ne kadar da zavallısın! Ama... Ama aynı zamanda bu çaresiz ve zavallı halin benim çok hoşuma gidyor, biliyor musun? Canım sıkılıyordu. Ve sen bana dünyanın en güzel eğlencesini verdin. Daha önce senin dışında bir sürü kızla uğraştım. Onlara ne oldu biliyor musun?
Birçoğu hastaneye yattı, aklını kaçırdı. Geriye kalanların yarısı intihar etti. Ve son kısım da bana kendilerini öldürmem için yalvardı. Ben de acıyıp onları öldürdüm. İçlerinde en güzel olanını da en son , delirmek üzereyken başını gövdesinden ayırarak öldürdüm. ''
Pelin artık omzundaki acıyı hissetmiyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Nefreti gittikçe büyüyordu. Kendisi gibi daha önce öldürülen ve korkular yaşamış kızları düşündü. Onlar gibi olmayacak, bu yaratığı yenmeyi düşündü.
-Sen pisliğin ve korkağın tekisin!'' dedi öfkeli ve yaşlı bakışlarıyla. ''Ben o korkuttuğun kızlara benzemeyeceğim! Seni yeneceğim! Göreceksin, seni yok edeceğim!'' diye bağırdı.
Pelin'i tutan ve omzunun içinde tırnakları olan el, yavaşça geriye çekildi. Önce tırnaklarını omzunda çıkardı. Ne gariptir ki Pelin'in canı yanmadı. El karanlığın içinde kayboldu. Bununla beraber kitaplar kıpraşmayı durdurdu. Kütüphane yavaş yavaş yok olmaya başladı. Etraf beyazlaştı. Gözleri kamaştı. Işık yavaş yavaş kaybolunca gözlerini açtı.
Başında duran hemşireyi gördü. Duruma bir anlam veremedi önce. Hemşire Pelin'in gözlerini açtığını görünce, ''lüfen yormayın kendinizi'' dedi.
Pelin hala birşey anlayamıyordu. Nerdeydi? Kütüphaneye ne oldu? Daha yaratığı yenecekti!
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥
off muhteşem bi bölümdü!
Arabalar birbirlerine yapışmış, içerden yardım isteyen yaralılar, etrafa saçılmış cansız bedenler ve kanlar... Yardım çığlıkları ambulans sirenlerine karışıyordu. Çok sayıda ambulans ve polis çağrılmıştı. İtfayeciler de gelmiş, çıkan yangınları söndürmeye bir yandan da sıkışanları çıkarmaya çalışıyordu.
piuu vahşet bütün bölüm gözümde canlandı bu sahne serdarın süleyman abinin gözlerine baktığındaki sahne pelinin başını sardığı sahne kütüphane...
hepsi muhteşemdi eline sağlık devamını sabırsızlıkla bekliyorum
(sedacım eğer bir kitap yazmayı düşünüyomusun (bence çok süper yazıyosun çünkü (ciddiyim bak bi kitap yazarsan ilk alıcak kişi olurum heralde )
Arabalar birbirlerine yapışmış, içerden yardım isteyen yaralılar, etrafa saçılmış cansız bedenler ve kanlar... Yardım çığlıkları ambulans sirenlerine karışıyordu. Çok sayıda ambulans ve polis çağrılmıştı. İtfayeciler de gelmiş, çıkan yangınları söndürmeye bir yandan da sıkışanları çıkarmaya çalışıyordu.
piuu vahşet bütün bölüm gözümde canlandı bu sahne serdarın süleyman abinin gözlerine baktığındaki sahne pelinin başını sardığı sahne kütüphane...
hepsi muhteşemdi eline sağlık devamını sabırsızlıkla bekliyorum
(sedacım eğer bir kitap yazmayı düşünüyomusun (bence çok süper yazıyosun çünkü (ciddiyim bak bi kitap yazarsan ilk alıcak kişi olurum heralde )
[Bağlantı]
fan art sayfam
fan art sayfam
güzel olmuş
gülşahı sevdim .
evet bu bölümde kalbimi kazandı.
devam
gülşahı sevdim .
evet bu bölümde kalbimi kazandı.
devam
"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
5. sayfa (Toplam 14 sayfa) [ 137 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |