İsimsiz Kitap(10. Bölüm! ) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 5, 6, 7 ... 12, 13, 14, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
Ya Yukiko asıl sen nelerden ilham alıyorsun çok merak ediyorum ya.... Gerçekten çok güzel bir bölümdü... Gülşah için fikirlerim hala aynı ama....
Neyse devamını merakla bekliyorum.... Şu garip sesin sahibini çok merak etim... 







Çok güzel bir kolye
Bende bulacam böyle bir kolyeee
kıskandım
belkide benim lanetim kara kedine bulşamıştır


Bende bulacam böyle bir kolyeee


belkide benim lanetim kara kedine bulşamıştır


"Yağmurlu bir günde,
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^
Yola fırlayan yeşil, sarı kertenkele.
Bir otomobilin lastiği o koca kafanı dümdüz ettiğinde,
Yine bu kadar mutlu olabilcek misin sence!"
(Roberto Totaro-Nirvana)
Trafik kurallarına uyalım ^^

Alıntı:
Gözünde canlanmasını sağladığım için çok mutlu oldum. Tüm amacım da bu!!! Başarmışım

Alıntı:
İlk defa Gülşah'ı seven çıktı. Vay beee!!

Alıntı:
Açıkçası böyle animlerin arka fon müziklerini açıyorum. Her ortama uygun müzikler olur ya hani

Gözlerimi kapatıp kendimi onların yerine koyuyorum. Bazen sadece okuyucunun yerine koyuyorum kendimi. Onlar ne görmek isterlerdi diye hayal ediyorum. Hayalimde oluşan olayları da o sırada klavyede tıkır tıkır yazıveriyorum. Böyle oluyor işte



Alıntı:
Teşekkür ederim Melek, beğenmene sevindim!
Alıntı:
Teşekkür ederim

Alıntı:
Bilmiyorum ki, olabilir xD xD
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥

Alıntı:
Evet ben de öyle yapıyorum aynen Yukiko.... Mesela bir bölümü yazarken oluşturduğum her sahnenin arkasına koyduğum bir fon müzik vardır yani. Kendi kendime fragman şeklinde görüntüler hayal ediyorum... Mesela herkes bir animenin bölümlerinden bazı sahneler kesip video falan yapıyor ben de yazdıklarımı uygun bir müzik eşliğinde video tarzında gözlerimin önüne getiriyorum... Öyle düşününce insan parmaklarına hakim olamıyor yani.




ahahhhhh ben ben geç yazar neyseki pelin ölmedi öylesine güzel yazıyorsun ki uzun olmasına rağmen bir çırpıda bitti şu tırnaklı adamı çok merak ettim şimdi karanlık tipleri çok severim ben inşallah yeşil gözlüdür
yeni bçlümü merakla çok çok merakla bekliyoruz uzun olsun bir zahmet yukiko

yeni bçlümü merakla çok çok merakla bekliyoruz uzun olsun bir zahmet yukiko
İnanılmaz gelebilir ama öm görme yeteneğim sıfır =_=

Hikayen süper olmuş! Bu arada hikaye başlangıcı, devam bölümleriyle iyi bağladın sanırım herkes buna şaşırdı. 

正直, "" ai
MediaFire alanım!
MediaFire alanım!

Bölüm-5-Evet mi? Hayır mı?
Kaza üzerinden günler geçmişti.
Oluşan korkunç kazada ölenlerin çoğu gençti. Haberlerde üç gün boyunca gündemden düşmemişti. Ağlayanların, feryat edenlerin görüntüleri; ölenlerin cenaze ve onlar hakkında kısa kısa hikayeleri...
Kazanın arkasından geçen birkaç gün içinde Gülşah bitkin düşmüştü. Her sabah kalkıp okul yerine Pelin'in yattığı hastaneye geliyordu. Makyajını yapmayı bile unutuyordu. Hiç birşey yemiyordu. Gözlerinin altı morarmış, dudakları ağlamaktan kızarmış ve yıpranmıştı. Kimse onu böyle rüyasında görse inanmazdı. Gülşah asla bu kadar berbat halde dışarıya adımı atmazdı. Ama Gülşah'ın artık hiç birşey umrunda değildi. Arkadaşı dört gündür yoğun bakımda, üstelik hayati tehlikesi hala devam etmekteydi. Sabah kalkar kalkmaz yüzüne su çarpıp, üstüne ne bulursa onu giyip, şöförüne hastaneye gitmesi gerektiğini söylüyordu. Annesi de ona engel olamamıştı.
Müjgan Hanım, bu akşam kızına engel olmaya kalkıştığında, agresif bir şekilde annesine, '' defol başımdan! O benim dostum, onsuz yaşayamam ben. Eğer o ölürse ben de kendimi öldürürüm. Bu yüzden bana engel olma anne! Seni buna pişman ederim!'' diye avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Şöför kararsızca bakışlarını Müjgan Hanım'a dikti. Müjgan Hanım başını tuttu, ''pekala, Arif Gülşah'ın yanından ayrılma sakın'' diye emir verdi. Yanında endişeli, duran yardımcısının yardımıyla merdivenlerden çıkarak eve girdiler. Arif hemen koşarak arabaya geçti. Direksiyona geçip hastanenin yoluna girdiler.
Hastanede:
Pencere kenarında Serdar duruyordu. Elinde sıcak kahvenin buharı yüzüne doğru çıkıyordu. Uğursuz günleri yaşamalarına neden olan sanki gökyüzündeki gri bulutlarmış gibi, nefretle gökyüzüne bakıyordu. Ona göre tek sebep buydu. Pelin kıştan hoşlanmazdı. Her zaman söylerdi.
-Nedense bu kış günleri hoşuma gitmez. Soğuk, sanki ölümün sinsi gülümseyişiymiş gibi gelir bana''
Pelin'in sözleri, bunları söylerken etrafına attığı ürkek bakışları gözlerinin önüne geldi. Kahvesinden bir yudum daha aldı. Dört gündür uykusuzdu Serdar. Sütsüz, koyu kahveleri içmekten içi dışı kahve olmuştu. Ama başka türlü de ayakta kalamıyordu. Beyaz beyaz, küçücük kar taneleri pencerenin önünde belirdi. Bakışlarını sakince toprağa doğru düşen kar tanelerine kilitlendi. Kar taneleri yere deydiğinde eriyip gidiyorlardı.
-Sanki bile bile ölüme koşuyorlar,'' diye mırıldandı.
-Haklısın,'' Serdar aniden döndü baktı. Yanında bakışlarını pencereye dikmiş, Pelin'in servisten arkadaşı Sarp duruyordu.
-Ama belki de ölüme koştuklarını bilmiyorlardır, ne dersin? Tıpkı bizim gibi. Biz de belki her gün ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz. Ama hiç direniyor muyuz? Kar taneleri gibi düştükçe düşüyoruz gökyüzünden ölümün kucağına,'' sustu. Bakışlarını Serdar'a çevirdi. Gülümsedi.
-Kusura bakma abicim, bir an öyle konuştum. Kimin umrunda ki ...''
-Yok be abi! Saçmalama!'' diye Serdar Sarp'ın omzuna vurdu. ''Harbi şair gibi konuştun. Düşününce sana hak veriyorum. '' dedi.
-Doktorun söylediğine göre Pelin gözlerini açmış, kendine gelmiş. İki üç gün sonra konuşabilecekmişiz onunla. Yoğun bakımdan çıkaracaklarmış,'' dedi Sarp.
-Sevindim,'' diyerek kahvesinden yudum aldı. Sarp Serdar'dan başka bir tepki alamadı. ''Ne soğuk herif be!'' diye düşündü.
-Neyse abicim, görüşürüz'' dedi ve Serdar'dan uzaklaştı. Serdar tekrar bakışlarını düşmekte olan kar tanelerine dikti. Artık kar yağışı hızlanmıştı. Ölü bedenler hızlıca, çokça, binlerce çığlıklarla toprağa koşuyorlardı. Düşüyorlardı. Bazıları umutsuzca çırpınıyordu, rüzgar da kar tanesinin bu haykırışlarına kulak asıp daha geç ölmesi için yardımcı oluyordu. Savuruyordu onları başka yerlere... Ama yine de, ne kadar haykırsa da ağlasa da dövünse de kural kuraldı. Doğar, büyür, gelişir ve ölüyordu. Küçük kar tanesi Serda'a çok masum ve ölmeye daha genç görünüyordu. Gözleri doldu. Bitirdiği kahvesini çöpe atıp, merdivenlerden aşağıya indi. Dışarı çıktı.
Soğuk, buz tutmuş şehrin toprağına bastı ayaklarını. Üstüne yağıyordu kar. Gecenin karanlığında beyaz beyaz, küçük küçük kar tanecikleri umutsuzca düşüyorlardı. Üzüldü...
Pelin de tıpkı kar tanesi gibiydi. Kar tanesi kadar temiz ve saf, beyaz ve masum. Ama yere düşünce önce kirlenecekti, sonra yavaş yavaş eriyecek ve sonra toprağa karışıp yok olacaktı.
Avucunu açtı.
Kar tanesi yavaş yavaş avucunun içine düştü. Yavaş yavaş kayboldu, su oldu. Küçük su avucunda, parmaklarının arasından sızdı toprağa damladı. Avucuna bir damla su daha düştü. Bu Serdar'ın mutluluk gözyaşıydı.
Pelin'in kaderi kar tanesine benzememişti. O avucundan kayıp toprağa düşmemişti. Hastanede mışıl mışıl uyuyordu. Sıcacık yatakta, sessiz sakin... Ritimli nefes alıp veriyordu. Başını gökyüzüne kaldırdı. Derin nefes aldı.
-Sizin için üzgünüm kar taneleri. Ama sevgilim için mutluyum... Ne sizi ne de sevgilimi koruyabildim. En azından şimdi o iyi. Bundan sonra gölgesi olacağım onun. Huzurunuzda yemin ediyorum. Hoşçakalın!'' dedi alşak sesle.
Hastane bahçesinde ışık doğdu birden. Gelen bir arabaydı. Tam önünde durdu, içinden Gülşah indi. Şöförün daha çıkmasına ve kendiisne kapısını açmasını beklemeden fırladı.
-Küçük hanım!''
Serdar'ın yanından koşarak hastaneye girdi. Serdar,'' kim bilir, belki onun da Pelin gibi bir arkadaşı burda yatıyordur,'' diye düşündü.
Pelin ve Serdar iki yıllık sevgiliydiler. Ama annesi Serdar'ın onun sevgilisi olduğunu bilmiyordu. Serdar Pelin'in annesine çoğu konuda konuşmadığını biliyordu. Pelin'in annesiyle fazla ilşkisi yoktu. Sabahtan akşama kadar iş yerinde olurdu. Kızıyla hiç ilgilenmez, dolayısıyla Pelin de onunla hiç birşeyini paylaşmazdı.
Fakat Serdar, aksine Pelin'i ailesine bahsetmişti. Bu nedenle Pelin Serdar'ın ailesinden herkesi tanırdı. Onlar da Pelin'i biliyorlardı.
Gülşah hiç bir zamn Serdar'ı görmedi. Pelin ona hiç Serdar'ın resmini göstermedi. Tek korkusu buydu. Gülşah'ın sevgilisine aşık olmasıydı. Bu nedenle Serdar herkesi görmüş, tanımışken Gülşah hiç onu görmemişti.
Akşam nöbetini Gece'ye verdi.
Serdar hastanede, bir köşede oturacak yer buldu kendine. Pelin'in odasının önünde annesi ve komşusu bulunmaktaydı. Serdar bu kontrolü yaptıktan sonra biraz uzakta yer buldu.
Elini çenesine dayadı, düşündü.
Pelin'in son günlerdeki tuhaf hali vardı. Herşey kütüphaneye gitmesiyle başlamıştı. Aradığı kitapla başlamıştı tüm hikaye. Hiç geç kalmazdı randevulara. Ama iki yılda ilk defa o gün geç gelmişti. Kütüphane!
-Kütüphane!'' dedi kendi kendine. Doğrulup oturdu sandalyede. ''Herşey o lanet kütüphaneyle başlamadı mı?'' diye düşündü. Ayağa kalktı. Hızlı adımlarla katları indi. Dışarıya çıktı.
Yola çıktı. Eldivenlerini taktı. Gördüğü ilk taksiyi çevirdi.
Öfkeliydi. Oraya gidince ne yapacağını, kimden hesap soracağını bilmiyordu. Saçmalık olduğunu biliyordu ama gitmesi gerekti. İçindeki ses onu oraya çağırıyordu.
Kütüphanenin önünde durdu taksi. Ücreti ödeyip hemen indi.
Işıklar sönmüştü. Kapıya gitti. Kapalı olduğunu düşündü. Tam kapıya dokunacağı anda birisi kapıyı açtı.
-Ah! Ödümü kopardın evladım!'' Yaşlı hanım şaşkınlıkla ziyaretçiye baktı.
-Affedersiniz, sadece içeriye girmek istiyordum,'' dedi. Yaşlı hanım gülümsedi.
-Ama şimdi kapalı. Yarın gelmelisin''
-Pelin'i tanıyor musunuz?''
-Evet, kaza geçirmiş duydum. Çok üzüldüm. Şimdi iyi olduğunu duydum,''
-O burda bir kitap arıyordu, biliyor musunuz hangi kitabı aradığını?''
-Evet, bir yazarın hayatını anlatan bir kitaptı''
-O kitabı onun için aramaya gelmiştim. Bana biraz zaman verseniz olmaz mı?''
Yaşlı hanımın bakışları yumuşadı. ''Tabi evladım ama sadece on beş dakikan var. Ben de gecenin bu vaktinde eve geç gitmeyeyim, öyle değil mi?''
-Teşekkür ederim!'' Serdar'ın soğuk ses tonuna rağmen yaşlı hanım çok anlayışlı davrandı.
Serdar kitabın baş harfiyle başlayan raflara bakmaya başladı. Hepisni hızlı hızlı aldı, baktı ve yerine koydu. Bu şekilde çok fazla kitaba bakamayacaktı ama en azından çabalamış olduğu için içi rahatlayacaktı. Aradığı bir...
Kitap!
İsimsiz Kitap!
Aldığı kitap, üzerinde ne resim vardı ne isim ne yazar. Merakla aldı. Açtı ilk sayfayı ve:
.......Nihayet gelebildin Serdar. Ben de seni bekliyordum!.........Devam edebilecek misin acaba bu yolda? Evet mi? Hayır mı? Zavallı sevgilin kurtuldu ama bu kitabı eline aldığından onun haberi olursa, hiç düşünmem bir saniyede onu alırım senden. Tıpkı kar tanesi gibi toprağa düşüp kirlenecek, sonra ölecek!
yazıyordu.
Kaza üzerinden günler geçmişti.
Oluşan korkunç kazada ölenlerin çoğu gençti. Haberlerde üç gün boyunca gündemden düşmemişti. Ağlayanların, feryat edenlerin görüntüleri; ölenlerin cenaze ve onlar hakkında kısa kısa hikayeleri...
Kazanın arkasından geçen birkaç gün içinde Gülşah bitkin düşmüştü. Her sabah kalkıp okul yerine Pelin'in yattığı hastaneye geliyordu. Makyajını yapmayı bile unutuyordu. Hiç birşey yemiyordu. Gözlerinin altı morarmış, dudakları ağlamaktan kızarmış ve yıpranmıştı. Kimse onu böyle rüyasında görse inanmazdı. Gülşah asla bu kadar berbat halde dışarıya adımı atmazdı. Ama Gülşah'ın artık hiç birşey umrunda değildi. Arkadaşı dört gündür yoğun bakımda, üstelik hayati tehlikesi hala devam etmekteydi. Sabah kalkar kalkmaz yüzüne su çarpıp, üstüne ne bulursa onu giyip, şöförüne hastaneye gitmesi gerektiğini söylüyordu. Annesi de ona engel olamamıştı.
Müjgan Hanım, bu akşam kızına engel olmaya kalkıştığında, agresif bir şekilde annesine, '' defol başımdan! O benim dostum, onsuz yaşayamam ben. Eğer o ölürse ben de kendimi öldürürüm. Bu yüzden bana engel olma anne! Seni buna pişman ederim!'' diye avazı çıktığı kadar bağırmıştı. Şöför kararsızca bakışlarını Müjgan Hanım'a dikti. Müjgan Hanım başını tuttu, ''pekala, Arif Gülşah'ın yanından ayrılma sakın'' diye emir verdi. Yanında endişeli, duran yardımcısının yardımıyla merdivenlerden çıkarak eve girdiler. Arif hemen koşarak arabaya geçti. Direksiyona geçip hastanenin yoluna girdiler.
Hastanede:
Pencere kenarında Serdar duruyordu. Elinde sıcak kahvenin buharı yüzüne doğru çıkıyordu. Uğursuz günleri yaşamalarına neden olan sanki gökyüzündeki gri bulutlarmış gibi, nefretle gökyüzüne bakıyordu. Ona göre tek sebep buydu. Pelin kıştan hoşlanmazdı. Her zaman söylerdi.
-Nedense bu kış günleri hoşuma gitmez. Soğuk, sanki ölümün sinsi gülümseyişiymiş gibi gelir bana''
Pelin'in sözleri, bunları söylerken etrafına attığı ürkek bakışları gözlerinin önüne geldi. Kahvesinden bir yudum daha aldı. Dört gündür uykusuzdu Serdar. Sütsüz, koyu kahveleri içmekten içi dışı kahve olmuştu. Ama başka türlü de ayakta kalamıyordu. Beyaz beyaz, küçücük kar taneleri pencerenin önünde belirdi. Bakışlarını sakince toprağa doğru düşen kar tanelerine kilitlendi. Kar taneleri yere deydiğinde eriyip gidiyorlardı.
-Sanki bile bile ölüme koşuyorlar,'' diye mırıldandı.
-Haklısın,'' Serdar aniden döndü baktı. Yanında bakışlarını pencereye dikmiş, Pelin'in servisten arkadaşı Sarp duruyordu.
-Ama belki de ölüme koştuklarını bilmiyorlardır, ne dersin? Tıpkı bizim gibi. Biz de belki her gün ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz. Ama hiç direniyor muyuz? Kar taneleri gibi düştükçe düşüyoruz gökyüzünden ölümün kucağına,'' sustu. Bakışlarını Serdar'a çevirdi. Gülümsedi.
-Kusura bakma abicim, bir an öyle konuştum. Kimin umrunda ki ...''
-Yok be abi! Saçmalama!'' diye Serdar Sarp'ın omzuna vurdu. ''Harbi şair gibi konuştun. Düşününce sana hak veriyorum. '' dedi.
-Doktorun söylediğine göre Pelin gözlerini açmış, kendine gelmiş. İki üç gün sonra konuşabilecekmişiz onunla. Yoğun bakımdan çıkaracaklarmış,'' dedi Sarp.
-Sevindim,'' diyerek kahvesinden yudum aldı. Sarp Serdar'dan başka bir tepki alamadı. ''Ne soğuk herif be!'' diye düşündü.
-Neyse abicim, görüşürüz'' dedi ve Serdar'dan uzaklaştı. Serdar tekrar bakışlarını düşmekte olan kar tanelerine dikti. Artık kar yağışı hızlanmıştı. Ölü bedenler hızlıca, çokça, binlerce çığlıklarla toprağa koşuyorlardı. Düşüyorlardı. Bazıları umutsuzca çırpınıyordu, rüzgar da kar tanesinin bu haykırışlarına kulak asıp daha geç ölmesi için yardımcı oluyordu. Savuruyordu onları başka yerlere... Ama yine de, ne kadar haykırsa da ağlasa da dövünse de kural kuraldı. Doğar, büyür, gelişir ve ölüyordu. Küçük kar tanesi Serda'a çok masum ve ölmeye daha genç görünüyordu. Gözleri doldu. Bitirdiği kahvesini çöpe atıp, merdivenlerden aşağıya indi. Dışarı çıktı.
Soğuk, buz tutmuş şehrin toprağına bastı ayaklarını. Üstüne yağıyordu kar. Gecenin karanlığında beyaz beyaz, küçük küçük kar tanecikleri umutsuzca düşüyorlardı. Üzüldü...
Pelin de tıpkı kar tanesi gibiydi. Kar tanesi kadar temiz ve saf, beyaz ve masum. Ama yere düşünce önce kirlenecekti, sonra yavaş yavaş eriyecek ve sonra toprağa karışıp yok olacaktı.
Avucunu açtı.
Kar tanesi yavaş yavaş avucunun içine düştü. Yavaş yavaş kayboldu, su oldu. Küçük su avucunda, parmaklarının arasından sızdı toprağa damladı. Avucuna bir damla su daha düştü. Bu Serdar'ın mutluluk gözyaşıydı.
Pelin'in kaderi kar tanesine benzememişti. O avucundan kayıp toprağa düşmemişti. Hastanede mışıl mışıl uyuyordu. Sıcacık yatakta, sessiz sakin... Ritimli nefes alıp veriyordu. Başını gökyüzüne kaldırdı. Derin nefes aldı.
-Sizin için üzgünüm kar taneleri. Ama sevgilim için mutluyum... Ne sizi ne de sevgilimi koruyabildim. En azından şimdi o iyi. Bundan sonra gölgesi olacağım onun. Huzurunuzda yemin ediyorum. Hoşçakalın!'' dedi alşak sesle.
Hastane bahçesinde ışık doğdu birden. Gelen bir arabaydı. Tam önünde durdu, içinden Gülşah indi. Şöförün daha çıkmasına ve kendiisne kapısını açmasını beklemeden fırladı.
-Küçük hanım!''
Serdar'ın yanından koşarak hastaneye girdi. Serdar,'' kim bilir, belki onun da Pelin gibi bir arkadaşı burda yatıyordur,'' diye düşündü.
Pelin ve Serdar iki yıllık sevgiliydiler. Ama annesi Serdar'ın onun sevgilisi olduğunu bilmiyordu. Serdar Pelin'in annesine çoğu konuda konuşmadığını biliyordu. Pelin'in annesiyle fazla ilşkisi yoktu. Sabahtan akşama kadar iş yerinde olurdu. Kızıyla hiç ilgilenmez, dolayısıyla Pelin de onunla hiç birşeyini paylaşmazdı.
Fakat Serdar, aksine Pelin'i ailesine bahsetmişti. Bu nedenle Pelin Serdar'ın ailesinden herkesi tanırdı. Onlar da Pelin'i biliyorlardı.
Gülşah hiç bir zamn Serdar'ı görmedi. Pelin ona hiç Serdar'ın resmini göstermedi. Tek korkusu buydu. Gülşah'ın sevgilisine aşık olmasıydı. Bu nedenle Serdar herkesi görmüş, tanımışken Gülşah hiç onu görmemişti.
Akşam nöbetini Gece'ye verdi.
Serdar hastanede, bir köşede oturacak yer buldu kendine. Pelin'in odasının önünde annesi ve komşusu bulunmaktaydı. Serdar bu kontrolü yaptıktan sonra biraz uzakta yer buldu.
Elini çenesine dayadı, düşündü.
Pelin'in son günlerdeki tuhaf hali vardı. Herşey kütüphaneye gitmesiyle başlamıştı. Aradığı kitapla başlamıştı tüm hikaye. Hiç geç kalmazdı randevulara. Ama iki yılda ilk defa o gün geç gelmişti. Kütüphane!
-Kütüphane!'' dedi kendi kendine. Doğrulup oturdu sandalyede. ''Herşey o lanet kütüphaneyle başlamadı mı?'' diye düşündü. Ayağa kalktı. Hızlı adımlarla katları indi. Dışarıya çıktı.
Yola çıktı. Eldivenlerini taktı. Gördüğü ilk taksiyi çevirdi.
Öfkeliydi. Oraya gidince ne yapacağını, kimden hesap soracağını bilmiyordu. Saçmalık olduğunu biliyordu ama gitmesi gerekti. İçindeki ses onu oraya çağırıyordu.
Kütüphanenin önünde durdu taksi. Ücreti ödeyip hemen indi.
Işıklar sönmüştü. Kapıya gitti. Kapalı olduğunu düşündü. Tam kapıya dokunacağı anda birisi kapıyı açtı.
-Ah! Ödümü kopardın evladım!'' Yaşlı hanım şaşkınlıkla ziyaretçiye baktı.
-Affedersiniz, sadece içeriye girmek istiyordum,'' dedi. Yaşlı hanım gülümsedi.
-Ama şimdi kapalı. Yarın gelmelisin''
-Pelin'i tanıyor musunuz?''
-Evet, kaza geçirmiş duydum. Çok üzüldüm. Şimdi iyi olduğunu duydum,''
-O burda bir kitap arıyordu, biliyor musunuz hangi kitabı aradığını?''
-Evet, bir yazarın hayatını anlatan bir kitaptı''
-O kitabı onun için aramaya gelmiştim. Bana biraz zaman verseniz olmaz mı?''
Yaşlı hanımın bakışları yumuşadı. ''Tabi evladım ama sadece on beş dakikan var. Ben de gecenin bu vaktinde eve geç gitmeyeyim, öyle değil mi?''
-Teşekkür ederim!'' Serdar'ın soğuk ses tonuna rağmen yaşlı hanım çok anlayışlı davrandı.
Serdar kitabın baş harfiyle başlayan raflara bakmaya başladı. Hepisni hızlı hızlı aldı, baktı ve yerine koydu. Bu şekilde çok fazla kitaba bakamayacaktı ama en azından çabalamış olduğu için içi rahatlayacaktı. Aradığı bir...
Kitap!
İsimsiz Kitap!
Aldığı kitap, üzerinde ne resim vardı ne isim ne yazar. Merakla aldı. Açtı ilk sayfayı ve:
.......Nihayet gelebildin Serdar. Ben de seni bekliyordum!.........Devam edebilecek misin acaba bu yolda? Evet mi? Hayır mı? Zavallı sevgilin kurtuldu ama bu kitabı eline aldığından onun haberi olursa, hiç düşünmem bir saniyede onu alırım senden. Tıpkı kar tanesi gibi toprağa düşüp kirlenecek, sonra ölecek!
yazıyordu.
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥

6. sayfa (Toplam 14 sayfa) [ 137 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |