Miracle - AKAME
Anime Manga Forum -> Fan Fiction
 
Yazar
Mesaj
Darkangel1
Otaku (Level 4)
Otaku (Level 4)



Kayıt: 02 Nis 2009
Mesajlar: 497
Nerden: Darkangelhome
Teşekkür: 4

Durumu: Çevrimdışı

Darkangel1
Otaku (Level 4)
Miracle - AKAME Konu: Miracle - AKAME
Alıntıyla Cevap Gönder




**********************************************************



AKAME veya japoncada kullanıldığı şekliyle AKAKAME ” Akanishi ” ve ” Kamenashi ” nin adlarının kısaltılıp birleştirilimiş halidir. İlk başlarda KAT-TUN grubunun iki favori üyesini vurgulamak için kullanılan bu lakab zamanla ikisinin birlikte olmasını isteyen hayran tarafından sahip çıkılarak slogan haline getirilmiştir.


KAMENASHİ KAZUYA ve AKANİSHİ JİN hakkındaki detaylı bilgiler tıkladığınızda karşınıza çıkacak. Ama ikisinin ilişkisini tam ve detaylı bir şekilde anlayabilmeniz için benim bloguma özel hazırladığım AKAME yazı dizisini okuyabilir ve bilgi sahibi olabilirsiniz. Eğer çift hoşunuza gider de potansiyelini heyecan verici bulanlardan olursanız bu fandom tam size göre olacaktır. KAT-TUN benim en sevdiğim jpop grubu ve bu iki kişi de en sevdiğim boys love efsanesinin iki üyesi.



AKAME PART 1


AKAME PART 2


AKAME PART 3


AKAME PART 4


AKAME LAST PART 5




***************************************************



TÜR : SLASH



MİRACLE - AKAME




FİCİN SOUNDTRACKI


KAT-TUN - UEDA TATSUYA SOLO - Love in Snow



**************************************


Aşırı sıcak ve kalabalık partiden bir an önce kurtulmak istiyordu. Kadeh uzatan herkesle kadeh tokuşturmak ve birer yudum almaktan neredeyse sarhoş olacaktı. İnsan havuzunda kendine zorlukla yol açarak dışarı çıkmayı başardı. Başını kaldırarak usul usul düşen kar tanelerine baktı ve derin bir nefesle soğuk ama temiz havayı içine çekti. Tokyo' nun pırıl pırıl ışıklarının altında uzanan şehir daha şimdiden kardan bir battaniyeyle örtülmüştü. Karı her zaman sevmişti. Çıtırdayan şöminenin ısıttığı evlerinde kendisi dışarıyı seyrederken onun sıcak çikolata yaparak yanına sokuluşunu, çenesini boynuna yerleştirerek üşüyormuş gibi ona sıkıca sarılışını hatırlıyordu. Kame üzerinde sadece takım elbisesi olmasına rağmen üşümüyordu. Bir elini ceketinin cebine atarak kırmızı kurdeleyle sarılmış bir zarf çıkardı. Bunu hazırlarken ne düşündüğünü kendisi de bilmiyordu. O kadar zaman ve olaydan sonra... Asla veremeyeceği tebrik zarfına baktı. Üzerine düşen kar tanelerini emen zarfın üzerinde minik lekeler belirmeye başlamıştı. Kame zarfı hemen cebine geri koydu. Dudaklarında hafif bir gülümsemeyle karın altında yürümeye başladı. Kendisine mi yoksa kaderine mi güldüğünü bilmiyordu.



**********************************



Kapının çıngıraklarının yankıları hala devam ederken dükkândan çıkan genç adamın adımları durakladı. Bakışlarını kaldırımı hafifçe örtmüş kardan yeryüzüne yağan binlerce yıldızmış gibi görünen karı seyretmek için göğe kaldırdı. Kesin oralarda bir yerde o da bunu yapıyordu. Karı severdi, onun karı sevmesini daha çok severdi. Güzel gözleri pırıl pırıl olur, pencerenin önüne sahibinin gelişini bekleyen minik bir köpek gibi tüneyerek bıkmadan saatlerce karı seyrederdi. Kendisi de yanında oturup kollarını ona dolar ama karı seyretmek yerine onun seyretmeyi tercih ederdi. Şimdiye dek bu dünyada ondan daha güzel bir şey görmediği için... Göremeyeceğini bildiği için... Görmek istemediği için...


Elini kaldırıp avucundaki küçük pakete baktı. Yıllar geçse de asla vazgeçemeyeceği bir alışkanlık, evde bir kenarda duran, sahibine teslim edilmemiş, terk edilmiş bir hüzünle raflara kalkmış diğer hediyelerin yanına gidecek bir başka hediye daha... Jin dudaklarına yerleşen bir gülümsemeyle küçük kutuyu cebine attı. Galiba arkadaşı Yamapi haklıydı. Onun gibi bir bakadan başka kim vermeyeceği hediyeler alırdı ki ? Ellerini ceplerine tıkıştırdı ve sırf onu hatırlattığı için yağan karın altında yürümeye başladı.



******************************


Kaldırımlarda akan insan kalabalığı içinde ilerlerken onlardan biriydi. Binlerce kızın ve bir o kadar da erkeğin taptığı bir idol değil sadece biri... Çocuklarıyla neşe içinde yanından geçen ailelere, el ele tutuşup birbirlerine sokulmuş sevgililere, kendisini bekleyenlere yetişmek için acele edenlere baktı. Bazılarının da onun gibi bekleyeni yoktu, acelesi yoktu, yalnızlığını paylaşacağı, elini tutacağı biri yoktu. Onlar kendisi gibi ağır ağır ilerleyip imrenen gözlerle diğerlerine bakıyorlardı. Ne kadar çok ünün, ne kadar çok paran olursa olsun sahip olamayacağın, elinde tutamayacağın şeyler de vardı. Kaybetmek herkese mahsustu.


Kame yeni yıla saatler kala azalmaya başlayan trafiğin, giderek seyrekleşen insan kalabalığının içinde meydana doğru yürümeye devam etti. Binlerce insanın orada olacağını, yeni yılın ilk saniyelerine sevdiklerine sarılarak kutlayacaklarını biliyordu. Onların sevincinin üzüntüsünü biraz azaltacağını umarak meydana girdi. Devasa çam ağaçları ışıltılar saçıyordu. Meydanın her yerinde çakan minik şimşeklerden insanların yaşadıkları anı ölümsüzleştirdiklerini tahmin etmek hiç de zor değildi. Yeni yıla girerken ne dileyeceğini düşündü. Zaten herhangi bir insanın sahip olacağı her şeyden onda fazlası vardı. Sahip olamayacağı tek şey aşktı ve ona da bir dilekle kavuşamayacağını uzun zaman önce anlamıştı.


Meydanın diğer ucunda başına geçirdiği şapkanın altından kalabalığı inceleyen genç adam kendine neden buraya geldiğini sordu. Arkadaşları onu partilerine katılması için çağırıyorlardı, ailesi evde yeni yıla onlarla birlikte gireceğini umuyordu ama o burada tanımadığı binlerce insanın içindeydi. Daha önce tanışmamış ve bir daha birbirlerini görmeyecek ama birkaç dakika sonra birbirlerine sarılacak binlerce insan... Jin cebinde hediyesinin ağırlığıyla devasa çam ağaçlarına doğru yürümeye başladı. Belki bu sene sahipsiz hediyesi bir rafta unutulmazdı. Kimsesizler yurdunun yararı için kurulmuş ağaçların altına yüzlerce gönüllü hediyesi bırakılmıştı. Gerçi kendisinin aldığı bu hediye kimseye uymazdı ama en azından çok pahalıydı, parası işlerine yarardı.


Kame bakışları meydanın ortasındaki saat kulesinde çam ağaçlarına doğru yürümeye başladı. Sadece birkaç dakika sonra onsuz bir yılı daha geride bırakıp başka bir yıla girecekti. Yurtdışında çabayla geçen yıllar, başarısızlıkla sonuçlanan macera, ülkeye yapılan müthiş dönüş... Denemişti. Gerçekten denemişti. En azından bundan sonra kalbinde bu konuda şüpheler kalmamış olduğunu düşündü. Kame onun için, onun rüyalarının peşinde koşmasına izin verebilmek için sahip olduğu her şeyden vazgeçmişti. Hayatındaki mutluluktan, ona yaşadığını hissettiren her şeyden, ufacık bir dokunuşla kime ait olduğunu ona anlatan bedenden, kalbini ısıtan aşktan... Binlerce kez ona gitmeyi düşünmüş ama yapamamıştı. Ne diyebilirdi ? Onu tekrar kendisini sevmeye nasıl ikna edebilirdi ? Aralarında artık kilometreler, okyanuslar ve farklı diller yoktu belki ama çok daha büyük bir şey vardı, gurur.



Elini kaldırıp ceketinin üzerine, zarfın olduğu yere koydu. Duygularını kâğıda dökmek kolaydı ama sevdiğinin gözlerine bakıp söylemek, işte zor olan buydu. Kame çoğu kişinin kendini beğenmiş biri olduğunu düşündüğünü biliyordu. Bir kısmı gülümsemesinin sahte olduğunu, hareketlerinin yapmacık olduğunu, bencilliği yüzünden onu kaybetmelerine yol açtığını düşünüyorlardı. Oysa o kalbini öyle yüksek bir yere koymuştu ki artık ona kimse ulaşamazdı. Kalbini öyle derinlere saklamıştı ki artık onu kimse bulamazdı. Gözlerine bakınca ürküyorlardı, mücadele edemeyecekleri sarp kayalıklarla dolu bir yüreğe baktıklarını anladıkları için. Gülümsediğinde inciniyorlardı çünkü ondan başka kimse gülümsediğinde ne kadar acı çektiğini bu kadar iyi saklayamazdı.


Aşk mı ? Sevmek mi ? Bir daha kalbini kendisiyle birlikte alıp sonsuza dek kaybolacak bir başkasına vermek mi ? Kame yutkundu. Cam kırıkları yutmuş gibi hissediyordu, bedenine, artık yüreğinden geriye ne kalmışsa enkazına batan... Ağlamıyor olması gözyaşı akıtmadığını göstermezdi. O ağlıyordu ama gözyaşları içine akıyordu. Yıllardır ağlıyordu, sonsuza dek ağlayacaktı. Kocaman çam ağacının altına vardığını fark edince düşüncelerinden sıyrılarak ışıltılı ağaca, dibinde birikmiş hediye yığınına baktı. Cebinden zarfı çıkardı ve bir süre baktıktan sonra eğilerek hediye yığınının üzerine bıraktı. Kartondan bir gemi yapıp nehre bırakmış gibi hissetmişti. Gemi uzaklaşıyor ve akıbeti bilinmiyordu ama artık akıntıda olduğunu bilmek bile ona yetiyordu. Dönüp yeni yılın ilk saniyelerini karşılamaya hazırlanan kalabalığa karıştı.


Jin elini cebine atarak kutuyu kavradı. Keşke cesareti olsaydı ve bunu ona verebilseydi. Bırakıp giderken sadece " İstediğin gibi olsun... " dan başka kelime etmemiş birine ne diyebilirdi ? Neden benim için mücadele etmedin ? Neden seni terk etmeme izin verdin ? Neden benim yanımda mücadeleme ortak olmadın ? Belki sen yanımda olsaydın... Hayır. Başarısızlığının yükünü onun omuzlarına atamazdı. Bunu hak etmiyordu. Hayatına onsuz devam edebildiği ve yıkılmadığı için onu suçlayamazdı. Yıllar boyu rüyalarını ve hayallerini dinlemişti. Ne istediğini ondan daha iyi kim bilebilirdi ? Gideceğim dediğinde nasıl dur derdi ? Demedi. Diyemedi.


Jin bunu şimdi anlıyordu en çok bu acıtıyordu kalbini. Kalmasını istediği halde gitmesini izin verdiğini bilmek... Güzel gözlerine yerleşen acıyı, dudaklarının titreyişini, omuzlarını dikleştirerek dönüşünü ve gidişini hatırlıyordu. Hayatı boyunca en çok o gün ona sarılmak istemişti, en çok o gün onu öpmek istemişti, en çok o gün kokusunu içine çekmek istemişti. En çok o gün yalnız kalmıştı.


Çam ağacının altına vardığında yüreği her zamankinden ağır, her zamankinden pişman ve çaresizdi. Cebinden hediyesini çıkardı. Gitmeden önce bile sormak istediği soruyu hala sormak istiyordu. Ona kaç tane yüzük aldığını kendisi de bilmiyordu. Eğer sorsaydı ne cevap verirdi ? Jin içini çekerek kutuyu diğer hediye kutularının üzerine bırakmak üzere eğildi. Kırmızı bir kurdeleyle bağlanmış bir zarfın üzerine bıraktı kutuyu. Elini çekerken gözü zarfın üzerindeki yazıya ilişince donup kaldı. " Jin' e " İsim değildi onu donduran, yazı stilini tanımıştı. Titreyen eliyle uzanıp kutusuyla birlikte zarfı aldı. Kutuyu cebine atıp zarfı yırtmaktan korkarak büyük bir dikkatle açtı. İçinden üçe katlanmış bir kâğıt çıktı. Onun küçük el yazısını hemen tanımıştı. Yüreği korku ve heyecanla çarparak kâğıdı açtı.




Sana ne yazmam gerektiğini bilmiyorum Jin. Oysa her zaman söyleyecek bir şeylerim olurdu. Beni kelimesiz bırakan tek kişi sensin. Keşke bir yolu olsaydı da kalbimi şu beyaz kâğıdın üzerine aktarabilseydim. O zaman çektiğim sancıları, yalnızlığımı, seni nasıl sevdiğimi anlar mıydın ? Sen dünyanın bir ucunda ben diğer ucundayken çektiğim özlemi hisseder miydin ? Eskiden sen benim aynamdın. Ben daha ne hissettiğimi anlayamadan beni anlayandın. Ben kötüyüm şimdi ve sanırım giderek daha kötü oluyorum. Kimseye açamıyorum ne kollarımı ne yüreğimi. Ardından öyle bir kilit vurdum ki anahtarını nereye koyduğumu silmişim hafızamdan.


Daha çok ağlıyorum. Sarhoşken ağlıyorum, yalnızken ağlıyorum, gülerken ağlıyorum. Senden geriye ne kaldıysa gömdüm yüreğime. Öylesine gömdüm ki yeniden çıkaramam. Tıpkı bir cam fanusta saklıyormuşum gibi seni saklıyorum kimsenin bulamayacağı kadar derinde. Seni unutmak istemiyorum. Seni unutmaya çalışıyorum. Kendi içimde çelişiyorum. Bırak hayal kırıklıkları geride kalsın sevgilim. Dibe vurmuş olsan ne yazar ? Tekrar kazanırsın. Başın dik olsun dünyaya karşı kim senin gibi cesur olup " Ben başarabilirim. " diyerek yola çıkabilirdi ? Denemeden başarılı veya başarısız olacağını kim bilebilirdi? Havaya konuşmak kolay sevgilim.


Her zamanki gibi bu zarfı da sana veremeyeceğimi biliyorum ama kendimi yazmaktan alı koyamıyorum. Hissettiğim her şeyi kelimelere dökmem mümkün değil. Belki sadece iki kelime yazıp göndersem sana bana geri döner miydin ? Ülkene, ailene ve arkadaşlarına döndüğün gibi bir gün de bana geri döner miydin ? Neden bana geri dönmedin Jin ? Utandın mı ? Korktun mu ? Kızdın mı ? Sence bunlar bana " Tadaima " dediğinde susmamı sağlar mıydı ? Sen bir tek benim kalbime geri dönmedin Jin. Dönseydin sana verecek sadece iki kelimem olurdu. Seni seviyorum.


Yeni yıla sensiz girmek acıyı biraz daha köreltip, biraz daha hissizleşeceğim bir yıla daha girmek demek. Ateşin kenarında ısınmaya çalışan bir evsiz gibi başkalarının sevgilerini seyrederek avunmaya çalışacağım bir yılın daha başlangıcı olacak. Ama yine de mutlu yıllar sevgilim. En azından orada bir yerlerde bir zamanlar beni sevmiş biri olduğunu bileceğim.


K.K.






Görüntü daha da bulanıklaşınca Jin titreyen elini kaldırarak beceriksiz çabalarla gözyaşlarını sildi. Boğazında oluşmuş acı yumru yutkunmasına bile izin vermiyordu. Kame bunu ne zaman bırakmıştı ? Başını kaldırıp meydana baktı. En üstte olduğuna göre belki de yeni bırakmıştı ? Böyle bir mucizenin gerçekleşmiş olduğuna inanamıyordu. Kalbi sevgiden patlayacak kadar ısınmışken kalabalığa daldı. Tanıdığı, sevdiği o ufak figürü aradı gözleri. Saat kulesinden biri son dakikaya girildiğini anons edince telaşlandı. Geri sayımı bütün meydan aynı anda yapmaya başlamıştı.


50... 49... 48...


Kame koca saat kulesinin saniyelerinin akıp gitmesini seyrederken içini çekti.


31... 30... 29...


Jin nefes nefese iki kişinin arasından sıyrıldığında yağan kar tanelerinin altında, meydanın bütün ışıltısını sönük bırakan güzelliği gördü.


12... 11... 10...


Kame birileri ona sarılmasın diye birkaç adım atarak kalabalıktan geriye doğru çekildi.


3... 2... 1...



Ama biri onun bileğini kavrayarak çekti ve kendini birden sıcacık bir bedene yapışmış halde buldu. Bedenin sertliği, boyu ve onu kavrayışındaki güçten bir erkek olduğunu anlamıştı. Bir fanboyla uğraşacak halde değildi. Tam ağzını açmıştı ki " Sana da mutlu yıllar sevgilim... " diyen sesi duyarak dondu. Elleri bedeninin iki yanında kaskatı duruyordu. Onu belinden ve ensesinden kavrayarak kendine çekmiş beden için yaratılmış gibi uymuş, genç adamın sarılmasıyla bedenleri birleşmişti. Sonra kokusu geldi burnuna... Saçlarını okşayan şefkatli ve sevgi dolu dokunuşlarını hissetti. Göğüs kafesinden fırlayıp gitmek isteyen kalbiyle aynı ritimde atan kalbin çarpıntısını kendi göğsünde hissederken belirsizce bir adım daha atarak ona sokuldu.


- Jin ?



Ağlıyordu. Sevinçten, belki umutsuzluktan belki de umutlandığı için... Jin patlayan konfetiler, yağan kar ve birbirlerine sarılan insanların çığlıkları arasında geri çekilip ona baktı. Her zaman güzeldi. Her zaman yüreğini titretecek kadar güzeldi. Onun güzeliydi. Elini kaldırıp yanaklarından süzülen gözyaşlarını sildi. " Tadaima... " Kame bu kadar gürültünün arasında bile onun fısıltısını duydu. Bu geri dönüştü. Bu uzatılan eldi. Bu düştüğü karanlık çukura tutulan bir fenerdi. Sonunda kalbini bulmuştu. Kollarını genç adamın boynuna dolayarak " Okaeri... " diye fısıldadı. Jin daha fazla dayanamayarak hasretini çektiği dudaklara eğildi. Çölün ortasında bulduğu bir su kaynağıymış gibi içti onu... Onu öptükçe damarlarındaki kan aktığını hatırlamaya başladı. Onu öptükçe nasır tutmuş kalbi çarptığını fark etmeye başladı. Onu öptükçe kendini tekrar buldu.



Jin geri çekilip onun hala inanmaya korkan gözlerine baktı. " Kazuya... " Cebinden kendi hediyesini çıkarıp elini eline aldı ve kutuyu yavaşça onun avucuna bıraktı. Kame gözlerini kırpıştırarak kutuya baktıktan sonra uzanıp kurdelesini tutup çekti. Elleri titriyordu. Hatta olduğu yerde sallanıyordu. Küçük kutunun kapağını içinde ne göreceğinden korkarak açtı. Kutu açılıp da içinden özenli bir işçilikle süslenmiş kalın bir altın yüzük çıkınca nefesi kesildi. Jin gözleri irileşen genç adamın elini eline aldı.




- Sana her sene bir yüzük alıyorum Kazu. Her doğum gününde ve her yeni yılda. Evde bir kuyumcu açacak kadar yüzük birikti ama ben sana bir türlü soramadım. Yeterince güçlü değildim, yetersizdim, eksiktim, korkaktım. Bana sen güç verdin, beni sen tamamladın, beni sen korkularımdan arındırdın. Hayata doğduğum gün değil seni sevdiğim gün başladım ben. İki gerçekliğim var dünya ve sen. Ama bütün dünyam da sen olduğun için başka hiçbir şeyim kalmıyor. Seni çok sevdim, seni çok seviyorum. Seni sevmekten bir saniye bile vazgeçmedim. Yeterince acı çektik, yeterince başka insanları umursadık, yeterince dünya yüzünden endişelendik. Artık hiç birinin önemi yok. Sen beni sevdiğin ve ben de seni sevdiğim sürece başka neyin daha fazla önemi olabilir ? Artık dünya ne düşünürmüş umurumda bile değil benim dünyam sen olduğuna göre senin ne istediğin benim için daha önemli. Kazuya... Benimle evlenir misin ?



Kame ağlıyordu ama bu kez kesinlikle sevinçten ağlıyordu. Kalbinin etrafındaki duvarlar çökerken sevdiği adamın ellerini tuttu. Konuşamayacak kadar heyecanlanmıştı ama zorlukla " Hiç sormayacaksın sanmıştım. " diyebildi. Jin yıllardır görmediği kocaman, mutlulukla dolu gülümsemesiyle onu kendine çekti. Kame mucizelere inanmazdı ama bu geceden sonra inanmaya başlayacaktı. İki insan koskoca şehirde aynı yere geliyor, birbirlerinden habersizce aynı amaçla hareket ederken binlerce insanın içinde birbirlerini bulabiliyorlarsa bu ancak mucize olabilirdi. Kame gözlerini kapatarak Jin' in sarıldığı gibi sıkıca ona, sevdiğine, arkadaşına, eşine, mucizesine sarıldı.



THE END


SÖZCÜK : 2. 150


HADİ BAKALIM PAMUK ELLER KLAVYELERE!!


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et  
29 Arl 2010 20:32
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder  
1. sayfa (Toplam 1 sayfa) [ 1 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız