RoSaCé
Sayfaya git: 1, 2, Sonraki

Anime Manga Forum -> Fan Fiction
 
Yazar
Mesaj
Senchinekra
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 30
Kayıt: 28 Ağu 2008
Mesajlar: 80
Tanıtımlar: 1
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Senchinekra
Otaku (Level 2)
RoSaCé Konu: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
12 Şubat 2001
Gustav Adler’in Günlüğü

Bu kasaba Aniasé Adası’nın en ucundaki dağlarda, kimse tarafından bilinmeyen şeylerle dolu bir kasaba… Daha yeni sayılabilir bu kasabaya yerleşmem. Bu defteri satın aldıktan bir hafta kadar önce babamın gazabından kurtulup da buraya gelebildim. Kırk yaşıma bastım, saçlarıma kır düşmeye başladı, ileri de pamuğa dönecek. Bense ne evlendim, ne adam gibi bir işim oldu, ne de adam gibi hayatı yaşayabildim. Gözlüklerim bile alay ediyor sanıyordum geceleri benimle; güçsüzsün, yalnızsın, hayatta olduğunu unutacaklar diye. Buna rağmen gülmeyi başarabiliyorum.
Bir ev kiraladım, babamdan koparabildiğim parayla. Yazı yazdığım dergi yazılarımı artık basmıyor. Bunun üzerine başka bir dergide çalışabilmek için yazılarımı kabul edecek bir editör aramaya başladım. Aman Allah’ım, soğuktan nasıl etkileniyorum! En iyisi şu camı kapatmak. Tamam, şimdi oldu. Soğuğa hiç dayanamıyorum. Gene de hiçbir esinti babamın yanındaki kadar dondurucu olamaz.
Umudum mola vermişti tam da, evden ayrılacak kadar param oldu ama. Ah, babamın gözleri… Gözlerinde ne çok fırtına kopardı. Önce sakin giderdi, sonra şiddetlenir, yağmurlar bırakırdı yanaklarına. Sonra gömleğine yağardı, sonra ellerine. Fırtına dinene kadar dayak yerdim. Kötü olansa geç dinmesiydi. Yazın bile kopardı o fırtınalar. Gökyüzünde kopanlardan daha tehlikelilerdi benim için. Çakan o şimşekleri nasıl da net görürdüm. Benim gülücüklerim onun gözyaşlarıydı. Ben belli bir yaşa geldikten sonra fırtına tamamen sona erdi…
Bir hafta önce…
5 Şubat 2001
Ev sahibimin bayan olduğunu biliyordum. Ama onu elli altmış yaşlarında beklerken on beş yaşında olduğunu görünce şoke oldum. İlk önce telefon etmiştim buraya, sonra da evi görmeye gelecektim. Geldiğimde beni otuz yaşlarında bir kadın karşıladı. Ev sahibinin o olduğunu sanmıştım.
“Hemen ev hakkında konuşalım. Çok fazla kalamayacağım,” dedim kadına. Kadın:
“Tamam, ben küçük hanımı çağırayım,” dedi. Bu beni biraz şaşırttı tabi. Küçük hanımı ne yapacaktım ki ben? Herhalde kadın yanlış anlamıştı. Ama odadan ayrılmıştı bile gelmesini bekledim. Ev sahibim zengindi. Ama evleri hiç de öyle zengin eviymiş gibi durmuyordu. Oturduğum kanepe çok alçaktı. Biraz uzundu ve içinde bayağı bir yay vardı galiba, oturur oturmaz zıplamaya başladım. Bu durum beni çok rahatsız etti. Ayağımı iyice yere yapıştırdım ama fark ettirmedi, çünkü her hareketimde zıplıyordum. İyice sinirlenince ayağa kalktım. Salonu dolaşmaya başladım. Gerçekten çok sadeydi. Oturacağım dairenin karşısıydı burası da. Mimari açıdan neredeyse kiralayacağım evle aynıydı.
Duvarın birinde bir tablo vardı. Resim çok güzel ve ayrıntılı çizilmişti. Büyük bir malikânenin resmiydi bu. Çok eski bir malikâne gibiydi, tarihi bir önemi olmalı diye düşündüm. Bahçesinde güller vardı, buna rağmen tablonun karlı bir manzarası vardı. Ne aptalca. Mevsimleri hesaplamadan sanat eseri yaratılmamalı, her ayrıntıya dikkat edilmeli diye geçirdim içimden. Bu dikkatsiz şapşal ressamın adını öğrenmek için can attım ama ne bir imza ne de bir isim yazıyordu. Sonra küçük harflerle yazılmış bir kelime seçebildim.



Umarım beğenirsiniz bu daha başı. Lütfen yorum yazın. İyi ya da kötü, eleştirilerinizi bekliyorum!

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
28 Ağu 2008 16:19
Senchinekra
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 30
Kayıt: 28 Ağu 2008
Mesajlar: 80
Tanıtımlar: 1
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Senchinekra
Otaku (Level 2)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
Biraz sıkışık yazmışım kusura bakmayın.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
28 Ağu 2008 16:20
tuuche
Otaku (Level 3)
Otaku (Level 3)



Yaş: 36
Kayıt: 20 Ağu 2008
Mesajlar: 205
Favori Anime & Manga: itazura na kiss, sailormoon, card captor sakura...
Cinsiyet: Kız

Durumu: Çevrimdışı

tuuche
Otaku (Level 3)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
çok güzel olmuş devamını merak ettim.... sıkışık olduğuna ladırma güzel yazı anlaşılıyor ve okurken insanı rahatsız etmiyor....



En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et  
28 Ağu 2008 16:24
Senchinekra
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 30
Kayıt: 28 Ağu 2008
Mesajlar: 80
Tanıtımlar: 1
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Senchinekra
Otaku (Level 2)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
Ama okuyabilmek için tablonun dibine girmem gerekti. Yüzümü tabloya yapıştırdım. Kokusu hiç hoş değildi ama meraklının da tekiydim. Rosac gibi bir şey seçmişken tam da, “Hoş geldiniz!” diye ipince bir ses duydum arkamda. Daha önce bahsettiğim ev sahibim belirdi arkamda. Küçükhanımı daha sevimli, güler yüzlü biri diye düşünüyordum ama karşımda çelimsiz, suratsız bir kız görünce bir tuhaf oldum. Beni resme bu kadar yapışmış şekilde görmesi de hiç hoşuma gitmemişti.
“Hoş bulduk,” dedim sinirli bir şekilde.


Kızın siyah uzun saçları vardı. Teni bembeyazdı. Çok sevimli sayılmazdı ama yine de bende bir etki bıraktı. Biraz da uykulu görünüyordu. Gözlerinden akan uyku benim de uykumu getirdi. (Zaten eve gidince hemen uyudum!)
“Baban nerede?” diye sordum etrafa bakınarak odada olmadığını bildiğim halde. “Babam yok benim,” dedi.


Sonra bunu sorduğum için kızdım kendi kendime. Çünkü saçmalamıştım, evin hizmetçisi bana küçük kızı getirdiğine göre annesi ya da babası olamazdı. Hay şanslı bücür! Babası yokmuş, kerata zengin. İstediği gibi eğlenebiliyordur dedim kendi kendime. Ev sahibimin o olduğunu anlayınca şaşkına döndüm.


Oturduk, çay içtik, konuştuk… Çok olgundu yaşına göre. Büyüklerle konuşmasını çok iyi biliyordu. Arada esnemese bir de gayet de kibardı. Üstünde sanki sürekli birilerine ev kiralıyormuş gibi bir hava vardı. Bu muhabbeti yapa yapa ezberlemişti sanki cümleleri. Sesi ağzından akan bir dereden nasıl bir ses çıkıyorsa öyle çıkıyordu. Bazen durgun, bazen hızlı… Evi almam tam kesin olunca kalktım ve oradan ayrıldım. Kiranın miktarı tam bana göreydi. Evde tek başıma yaşayacağıma göre çok büyük olmasına gerek yoktu ki öyle değildi zaten. En kısa zamanda eşyalarım evime alındı. Şimdi yapmam gereken tek şey evdeki yiyeceklerim tükenmeden bir iş bulmaktı. Harun Kamil adlı bir arkadaşım vardı, gazete yazarı. Eğer torpil yapılabilirse o gazetede yazabilirdim. Onunla buluşmak istedim ve ona haber gönderdim. Bir süre cevap gelmedi. Ama en sonunda kapım çalındı ve gelen kapıcıydı. Tabii beklediğim o değildi ama ondan sonra Harun beni ziyaret etti. Biraz oturduk. Evimi beğendiğini söyledi.


“Evin güzelmiş, beğendim, hayırlı olsun. Ama benim emlak dükkânı olan bir arkadaşım var. Sana bundan çok daha güzel bir ev ayarlayabiliriz,” dedi. Daha yeni mi aklına geldi be adam!

“Yok, sağ ol. Burası iyi. Sıcak olması benim için yeterli. Güzel bir sobam var. Ben senden başka bir şey rica edeceğim.”

Çayından bir yudum aldı. “İstediğin kadar isteyebilirsin. Ama bu çay biraz tatsız yahu. Benim mutfak eşyaları satan bir arkadaşım var, istersen sana indirim yaptırabiliriz, çaydanlık alırsın.”

“Yok yok! Sağ ol! Ben senin gazeteciliğinden yararlanmak istiyorum. Sizin editör bir kıyak geçseydi…”

“Tamam! Denerim ben onunla konuşmayı. Sen bunu dert etme de, ömrün gazeteyle dergiyle mi geçecek? Bir kitap çıkarsana?” dedi Harun gülümseyerek.

“Hı… Senin zaten bir de yayınevi sahibi arkadaşın vardır,” dedim alay ederek.

“Var tabii! Ama ben ciddiyim. Yazıların güzel. Çıkarsan satılır,” dedi.

Evet ciddiydi. Ama ben bu konuyu ne kadar ciddi düşünürdüm bilemiyordum. Sonuçta ben kitap yazmaya katlanabilir miydim bilmiyordum. Çok uzun sürecekti. Gerçi işimden başka hayatım da yoktu bundan böyle de… Zaten Harun konuyu değiştirdi.

“Sen Güllü Malikâneyi biliyor musun?” dedi heyecanlı bir yüzle. Bu malikânenin adını duymuştum. Kocaman malikânede tek başına bir adam yaşıyormuş. Hem bencil hem de savurgan! Ne gerek var o kadar odaya, eminim bir girdiğinden bir daha çıkmıyordur. Üstelik kocaman malikâne bu, birileriyle de paylaşsa iyi olurdu.
Efsane gibi bir adam sanırım, herkes ondan bahsediyordu. İlginç bir hayatı vardır herhalde.

“Evet, adını duydum. İçindeki adamı da. Neden bu kadar ilgi besleniyor ki Güllü Malikâneye karşı?”

“Malikâne buraya çok uzak değil. Adamı gören fazla insan da yok. Arada bir insanlar onu gözetlemek için ağaçların ardına gizlenirler. Ama oranın hep korkutucu bir yanı vardır, bu nedenle orada uzun süre kimse kalamaz. Bu kasabayı o malikâne yutacak gibi gelir herkese. Gözetlemekten vazgeçenler tam geri dönecekken malikânenin gölgesi takılır ayaklarına, sonra da arkalarına bakmadan kaçarlar. O malikâne insanları kendine mi çağırır, yoksa kendinden uzaklaştırır mı kimse bilmez. Çağırıyorsa adam yalnızlıktan çok sıkılmış olmalı zavallı denir, uzaklaştırıyorsa adam bencilin teki, yemedik ya malikânesini denir.
Malikâneye Güllü sıfatının verilmesi buradaki halkın işidir. Çünkü bu malikâneyle ilgili en garip özellik güllerinin hiçbir mevsim solmamasıdır!”

Bu bana ne kadar saçma da gelse bir an ben de ürktüm. Aklıma hemen ev sahibimin evindeki tablo geldi. O küçük kız neden bu korkunç malikânenin resmini evinde tutuyordu anlamamıştım. Meraklı ve şu sakin hayattan çıkıp biraz macera görmek isteyen tarafım o malikâneye gitmek için can attı!


13 Şubat 2001

Bugün uyandığımda her yanıma soğuk çarpıyordu. Uyumadan önce camı kapatmayı unutmuştum. Başım da feci ağrıyordu, herhalde hasta olmuştum. Yatağımdan kalkacak oldum, her yanım tutulmuştu, kalkamadım. Bir saat kadar tekrar uyudum. Uyanıp ayağa kalktım. Sobanın içine kâğıt attım. Tutuştuktan sonra üstünü kapatıp bir şeyler yedim. Ama doğru dürüst bir şey yiyecek halim yoktu. Kanepeme çöktüm, elime bir kitap aldım ve okumaya başladım. Kitap bana çok aptalca geliyordu, çünkü şeker yemek için canı pahasına savaşan titiz bir adamı anlatıyordu. Yine de sırf sonunu merak ettiğim için okuyordum. Adam güle benzeyen şekeri eline alınca irkilip kitabı kapattım. Sonra ev sahibimi ziyaret etmek için ayağa kalktım.

Dairemden çıkıp karşı dairenin kapısını çaldım. Gene o hizmetçi kadın açtı.

“Küçük hanımı ziyaret edecektim ben. Evdedir herhalde,” dedim. Kadın beni içeri aldı. Kızı çağırmaya gitti. Gene o yaylı kanepeye oturdum. Evin atmosferinde hala sabah havası vardı. Ortalık aynı bıraktığım gibiydi. Gereksiz en küçük bir eşya yoktu. Bütün eşyalar sanki bu salon yapıldığından beri buradaydı. Zaten hep doksanlı yılların eşyalarıydı içeridekiler. Tablo gene gözüme çarptı. Kim bilir ne kadar zamandır orada duruyordu. Çerçevesi iyice eskimişti.

En küçük bir ses dahi duyulmuyordu. Ev insana kendini rahat hissettirecek bir hava veriyor gibi görünebilir, ama atmosferine ya biraz hüzün, ya da biraz sıkıntı hâkimdi. Bu eşyalar kim bilir nasıl olaylara tanıklık etmişlerdi. Küçük kızın annesinin nasıl öldüğünü görmüşlerdi beki de. Ya da babasının… Belki de bunlardan daha çok ölüme tanıklık etmişlerdi, kim bilir? Ama kesin olan bir şey vardı, hayatı benden daha iyi tanıyorlardı. Her yanlarından bilgelik ve tecrübe akıyordu. Ben neydim ki? Sadece bir adama daha fazla göz kulak olamayacağımı anlayıp kaçmıştım eski evimden. O evden çıktığım yoktu. Eğlence bana haramdı, gülmek de. Güldüğümde babam çok kızardı. Gülüşlerim babamın tekmesiyle tek bir insanın kocaman bir orkestrayı aniden susturması gibi kesiliverirdi. Sonra mosmor bir yüzle evden ayrılır, küçücük yaşımda gece geç vakitlere kadar sokaklarda dolaşırdım.

Halsizlikten tam uykuya dalacaktım ki kız yanıma gelip oturdu. Hizmetçisi de bir şeyler ikram etti. Önce kıza adını sordum. Melek Soysal. Sonra direkt konuya girdim:

“Şu tablo geldiğimden beri dikkatimi çekiyor. Güllü Malikânenin tablosu değil mi?” Kızın cevabı kısa ve netti:

“Evet.”

“Orayı çok mu seviyorsun?”

“Hayır. Herhalde tabloyu asma sebebimizin ne olduğunu soracaksınız. Benim ailem orayı çok merak ediyordu, herkesten daha çok. Babam ressamdı benim, bu tabloyu o yaptı.”

Bunları istediğim gibi dinleyemiyordum. Ağzımdaki acı tat ve beynimdeki uyuşukluk engel oluyordu, ama babasının resmi olduğunu duyunca iyice meraklandım. Devam etti:

“Benim babam bu kasabada o malikânenin karşısında resmini yapabilmek için en çok bekleyen kişidir. Kimse onun kadar sabredemez orada durmaya. O bir gurur kaynağı benim için. Üstelik resimden de anlayacaksınız, kış günüydü, şubattı. Hava çok soğuktu ve babam yanına kendini iyice ısıtacak kadar sıcak bir mont almamıştı. Ama resmi tamamlamak için saatlerce orada kaldı. Bu resmi satın almak için ne kadar çok kişi geldiyse de babam onu kimseye satmadı. Yıllar sonra tekrar çizmek için oraya gitti. Ne yazık ki gittikten bir iki saat sonra fırtına koptu ve babam donarak öldü.”

Melek bunları anlatırken gözleri hep o tablonun üstündeydi. Anlatımının sonuna geldiğindeyse gözleri doldu, neyse ki ağlamadı. Karşımda ağlayan birini gördüğümde ne yapacağımı şaşırıyorum!

Bir süre sessiz kaldık. Sonra yüzüme baktı… Ardından ne olduğunu hatırlamıyorum çünkü halsizliğimin pençelerine düştüm, uyumaya başladım. Ağzımdaki acı tat yüzünden rahat edemiyordum bir türlü, ama sonunda gevşedim. Rüyamda örgü ören bir kadın vardı. Rahatsızlığım yüzünden gözlerim yanıyordu. Şişler gözüme giriyor sanıyordum. Kadın arada gözlerini bana dikip hem örgü örmeye, hem de şişleri gözüme sokmaya devam ediyordu. Arkamı döndüğümde karşımda bir duvar görüyordum. Öbür tarafımı dönünce kadın ördüğü örgüyü gelip üstüme attı. Gayet sıcaktı. Zaten üşümeye başlamıştım, bu iyi olmuştu. Tuhaf bir koku vardı içeride. Sonra bilincim yerine gelmeye başladı…

Uyandığımda üstümde bir battaniye vardı. Gene aynı kanepedeydim, uzanıyordum. Kanepenin karşısında evin hizmetçisi oturmuş örgü örüyor, arada bir de beni kontrol ediyordu. Hemen doğrulup ayağa kalktım ve eve gitmek için hazırlandım. Nedense özür dileme ya da teşekkür etme gereği duymadım, Melek’e selam söyleyip oradan ayrıldım.


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
28 Ağu 2008 16:27
Senchinekra
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 30
Kayıt: 28 Ağu 2008
Mesajlar: 80
Tanıtımlar: 1
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Senchinekra
Otaku (Level 2)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
Oh, sonunda biri varlığımı fark etti! Siteye yeni üye oldum da bu aldığım ikinci mesaj Gülücük Dağıtıyor Beğendiğine çok sevendim. Bir süredir yazıyorum, umarım gerisini güzel getirebilirim.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
28 Ağu 2008 16:29
Senchinekra
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 30
Kayıt: 28 Ağu 2008
Mesajlar: 80
Tanıtımlar: 1
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Senchinekra
Otaku (Level 2)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
Bugünü sadece hasta geçirdim. Akşam evde ilaç olduğunu hatırlayıp içtim ilacı neyse ki, yoksa gece uyumayabilirdim. Şu an daha iyi hissediyorum. Artık uyusam iyi olacak sanırım.


14 Şubat 2001

Sabah uyandığımda ağzımdaki kötü tadı hala alıyordum ama daha iyiydim. Saate baktığımda on ikiyi geçiyordu. Yeterinden fazla uyumuştum. Kalktım. Ceketimi giydim. Giysilerimin üstünde hala o evin kokusu vardı. Hala geçmemişti ama bunu tahmin etmeliydim, çünkü evin kokusu çok yoğundu. O eve adımımı atmaya devam edersem burası da o ev gibi kokacak dedim kendi kendime. Çok iştahım yoktu, fazla bir şey yemedim. Yerken de şu kitap işini düşünüyordum. Daktilom vardı zaten. Harun gazeteye alındığımı haber vermişti. Onun için yazıyı bitirmeliydim.

Kahvaltıdan sonra daktiloyu aldım ve yazmaya başladım. Sözcükler kâğıdın üstünde teker teker kayıyor, kâğıttan dışarı çıkacaklarmış gibi oluyorlardı. Üç dört kâğıt kadar harcadıktan sonra montumu giyip dışarı çıktım. Sabah pencereden hiç bakmamıştım. Bu nedenle gece kar yağdığını da fark etmemişim. Dışarı çıkar çıkmaz yüzüme rüzgâr çarptı. Her yer bembeyazdı. Herhalde şiddetli bir kar fırtınasıydı. Rahatsızlığım uykumu ağırlaştırmıştı sanırım ki hiç uyanmamışım. Allah’tan aptallık edip yatmadan önce pencereyi açmamıştım.

Yazımı gazeteye bırakıp dolaşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeden dolaşırken ben bu şekilde, farkında olmadan kahveye girmişim. Bununla kalmayıp bir masaya oturmuş ve bir çay istemişim. Bir iki dakikaya kalmadan kendime geldim. Yine de çayı içtim ama. Kendi kendime kitap işini düşünmeye başladım gene.

Eğer yazacaksam ilginç bir şey yazmalıyım. İnsanların dikkatini çekecek bir şey olmalı. Ayrıca yazarken benim de zevk alacağım bir kitap olmalı. Eğer iyi ilgi toplayacaksa birçok araştırma da yapabilirim kitap için… Sonra aklıma parlak bir fikir geldi! Bu kasabanın ilgisini en çok ne çekiyor ki? Kasabayla kalmamalıydı, tüm dünya bilmeliydi bu ilginç şeyi!

Güllü Malikânenin gizemini… Güllerin neden solmadığını, adamın neden yalnız yaşadığını, neden herkesin malikâneden korktuğunu, neden, neden, neden…? Herkes öğrenmeliydi bunları! Çok ilgi toplayacaksa bunun araştırmasını yapabilirdim! O malikâneye gidebilirdim ve orada Melek’in babasından daha uzun süre kalıp kendimle gurur duyabilirdim. Hatta ilk defa işe yarayacak bir şey yapabilirdim. Bu merakı gidererek kasabanın en sevilen kişisi olabilirdim. Ve gülmekten korkmadan kahkahalarla gülebilirdim!

KAHKAHALARLA!

Bunu kafamda kesinleştirdim. Ve birden herkesin ortasında bağırdım!

“Güllü Malikâneye gideceğim ve kahkahalarla güleceğim!”

Herkes irileşmiş gözlerle bana baktı. Benim bir deli olduğuma inandılar. Ama hayatımda hiç olmadığım kadar ciddiydim. Çayın parasını masaya bırakıp dışarı fırladım. Belki oraya bir ellilik bile bırakmış olabilirim, hiç haberim yok. O an ne yaptığımdan haberim yoktu. Kendime bayılıyordum! Bir süre koştum böyle…


Koşarken hayaller kuruyordum. İlk kez biri ne yaptığımı takdir edecek, ilk kez sevileceğim ve gülüşüm hoşlarına gidecek, oradan insanlara solmayan güller getireceğim ve onları da güldüreceğim, yalnız adamın bütün öyküsünü bilecek herkes, sonra o da yalnız kalmayacak!
Biraz sonra yorulduğumu hissedip yavaşladım ve bir heykelin altına çöktüm. Deminden beri ne yaptığımı hatırladım. Bu halim o kadar komikti ki! Kendi aptallığıma gülerek biraz daha oturdum. İyileşmiştim sanki… Ama eve gidince birden ateşim yükseldi ve yatağa düştüm. Sanırım birkaç gün hasta yatmalıyım. İlaç adım ve uyudum. O kadar karışık rüyalar gördüm ki…


Yalnız adamı gördüm, beni çağırıyordu. Tüm Aniasé’de kıştı ama malikânede yaz… Güller çok güzeldi. Her şey güzeldi ama birdenbire kapının alacaklı gibi çalınmasıyla uyandım. Hiç rahatımı bozup kapıya bakmak istemedim. Evde yokmuş gibi yapıp sessizce bekledim. Biraz daha çalındı sonra gelen kişi küfredip gitti. Bu Harun’un sesiydi. Ne olmuştu acaba? Meraktan çatlayıp açmadığıma pişman oldum ama kafam gene kitabıma gidince keyiflendim… Ve uyumaya devam ettim.


En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
29 Ağu 2008 10:52
gxhero
Otaku (Level 3)
Otaku (Level 3)



Yaş: 39
Kayıt: 12 Ağu 2008
Mesajlar: 218
Favori Anime & Manga: Claymore, Cowboy bebop, Wolf' rain vs.
Cinsiyet: Erkek
Nerden: Hayaler'deki istanbul'dan.
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

gxhero
Otaku (Level 3)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
Bende yazılarından hoşlandım ama sanki yazar kırk değil 15-16 yaşlarındaymış gibi. Çok Mutlu
Çok hoş ama daha çok beğenenler olacaktır eminim. Şaşırmış Durumda Dil Çıkartıyor Çok Mutlu

正直, "" ai
MediaFire alanım!
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
29 Ağu 2008 11:41
Senchinekra
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 30
Kayıt: 28 Ağu 2008
Mesajlar: 80
Tanıtımlar: 1
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Senchinekra
Otaku (Level 2)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
Beğendiğin için sağol! Gülücük Dağıtıyor Yazarı bilerek böyle ayarladım. Adamın normal biri gibi olmasını istemedim, zaten romana başlamadan önce de "tuhaf biri olacak" diye başlamıştım.

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
29 Ağu 2008 11:44
gxhero
Otaku (Level 3)
Otaku (Level 3)



Yaş: 39
Kayıt: 12 Ağu 2008
Mesajlar: 218
Favori Anime & Manga: Claymore, Cowboy bebop, Wolf' rain vs.
Cinsiyet: Erkek
Nerden: Hayaler'deki istanbul'dan.
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

gxhero
Otaku (Level 3)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
Yok tuhaf bulmadımda biraz yumuşak bir uslubun var bir erkek için o bakımdan garip oluyor. Kahkaha Atıyor

正直, "" ai
MediaFire alanım!
En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder Yazarın web sitesini ziyaret et MSN Messenger  
29 Ağu 2008 11:46
Senchinekra
Otaku (Level 2)
Otaku (Level 2)



Yaş: 30
Kayıt: 28 Ağu 2008
Mesajlar: 80
Tanıtımlar: 1
Nerden: İstanbul
Teşekkür: 1

Durumu: Çevrimdışı

Senchinekra
Otaku (Level 2)
RoSaCé Konu: Yanıt: RoSaCé
Alıntıyla Cevap Gönder
Gülücük Dağıtıyor Ben kız olunca!

En Yukarı Git
Kullanıcının profilini görüntüle Özel mesaj gönder  
29 Ağu 2008 11:47
 
Yeni başlık gönder   Başlığa cevap gönder Sayfaya git: 1, 2, Sonraki
1. sayfa (Toplam 2 sayfa) [ 14 mesaj ]  

 
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız
Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz
Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız