Tsujigiri [4.Bölüm] Sayfaya git: 1, 2, 3, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Bu benim yazdığım fan fiction. ilginç bişeyler yazmak istedim.
1.Bölüm:
2.Bölüm:
3.bölüm:
TSUJİGİRİ
4.Bölüm: Göz
İnsan aklının durduğu bir noktada nefret, korku,güvensizlik ve inançlar devreye girer. Titremeye başlarlar, kalpleri hızlıca atmaya başlar,terlerler,bağırarak konuşurlar,hayal güçlerine yenik düşerler ve yersiz inançlar içinde boğulurlar. Genelde korktuklarında göz bebekleri çaresizce küçülür. Bir Tsujigirinin göz bebekleri asla küçülmez.
Kız beni sert bir şekilde yere attığında yerde sırt üstü yatıyordum. Yerdeki kanı gördüm. Bu kesinlikle kıza ait olmalıydı. Boş mermi kovanı kana bulanmıştı. Kızı delip geçen bu mermi onu yere bile yığamamıştı. Kafamı kaldırıp kıza baktım. O da bana bakıyordu. Kızın t-shirtünde merminin geçtiği yerde bir delik vardı ama yara izi yoktu. Siyah t-shirtünde kan lekesi de belli olmuyordu. Kız kılıcını hala kılıcını boynuma yöneltmiş sıkıca tutuyordu ama hesap edemediği bir şey vardı. İnsan insana mı güvenmelidir yoksa bir canavara mı? İnsanlar kendileri gibi olmayanlardan korkarlar. Namikawa’ya baktım. Göz bebekleri küçülmüştü. Daha da fazla titriyordu. Dişlerini sıkıyordu.
-NE!? NESİN SEN!?
Namikawa bunu dedikten sonra silahının tetiğine durmadan basmaya başladı. Kurşunların hızına yetişilemiyordu, kurşunlar kızı ıskalamıyor du ve onu delip geçiyorlardı. Kız bu sırada elinden kılıcını düşürdü. Ben kızın düşen kılıcını alarak ayağa kalktım. Namikawa 9-10 el ateş etti. Kız yere düştü. Boş mermi kovanları ve silahın sesi her şey sonu gösteriyor gibiydi. Namikawa tetiğe basıyordu ama mermi kalmamıştı. Namikawa silahı yere attı ve donup kaldı. Yere yığılmış halde duran kız hareket etmeye başladı. İlk olarak elleri hareket etti. Yavaşça yerden kalkmaya çalıştı. Acı çektiği belliydi ama vücudu kendini onarıyordu. Sanki hiçbir yara almamış gibi kalktı ve gülümsedi. Ona karşı yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bir elimde kızın kılıcı vardı. Yere düşürdüğüm kılıcımı da aldım. Şu an bir elimde Yasuo’nun kılıcı ve diğer elimde kızın muhteşem bir işçilikle hazırlanmış kılıcı vardı. Ama bunlar bu kıza karşı koymak için yeterli değildi. Burada Namikawa’yı korumak için bulunuyordu. Devletin kölesi olmuş bir yaratıktan başka bir şey değildi. Namikawa’da onun asıl amacından emin değildi. Kime güveneceğini şaşırmış olan Namikawa. Korkudan donmuş halde olan Namikawa’ya yaklaştım.
Kız sersemlemiş gibiydi ama gülüyordu. Kız mı? Hayır, o farklı bir şeydi. Gözleri ışıldamıyordu bile. Sallanarak yürüyordu. Kendini toparlayıp beni yakalamaya çalışamayacağından emindim. Namikawa’nın silahının seslerinin yayılışı. Sanki benim kulağıma fısıldayıp “Al, sana işte bir fırsat.” Demişlerdi. Bir gün yakalanmanın eşiğine geleceğimi biliyordum ama bu kadar çabuk değil. Devletin peşime insan üstü bir şey takması ve bunun tek bir kişi olmasını tahmin etmeliydim.
Ütopya’nın temelleri için dikkat çekmemek lazım. Bu insanların içinde korku uyandırır ve ütopyaya olan inançlarını kaybederler. Gin yönetimi için ise gazete manşetleri, basın ve insan toplulukları bu birliği sağlar. Eğer bu büyük ütopya yalanı açığa çıkarsa isyanlar başlar. İşte o zaman gözlerimiz doğru yola giden ışığa bakar.
Silah sesleri. Bir grup insan meraktan buraya geliyor olmalıydı bile. Ne çeldirici bir his merak dediğimiz şey. Namikawa’nın kurşunları olmasa yakalanmış olabilirdim. Ama şu an ne Namikawa’dan bilgi çalmaya nede dövüşecek zamanım vardı. Eminim o insan üstü yaratık beni bir çırpıda öldürürdü. Tek şansım kaçmaktı ve onunda tek şansı kaçmaktı. Eminim ki o devlet adına çalıştığına göre kesinlikle insan topluluklarına bilgi ifşa etmeden işini yapmak zorundaydı. Namikawa’ya baktım. O da gözlerini bana dikmişti. Sonra o şeyin gözlerine baktım. O da bana bakıyordu. O da benim düşündüğümü düşünmüş olmalıydı.. İnsan toplulukları, az sonra buraya gelecekti. Kan izi yoktu. O yaratık kanını aynı bir sünger gibi çekmişti. Yüzündeki o pis sırıtma birden endişeye döndü. Yerdeki mermilere baktı. Onlar burada bir şeyler olduğunun kanıtıydı. Namikawa’da bir kanıttı. Kesin bu şoka uğramış haliyle birilerine bir şeyler anlatacaktı. O yaratık gerçekten korkmuştu ve gözlerini birden elimdeki kılıcına dikti.
-Kılıcım!?
Ben ise arkamı dönüp kaçtım. Peşimden gelecek vakti yoktu. Silah seslerinin yayılışından itibaren 10 dk ya yakın süre geçmişti. Kan lekesi yoktu, sadece ben ve Namikawa. Tek kanıt bizdik. Artık varlığım bilindiğine göre daha dikkatli olmalıydım. Koşarken ara sokağı gördüm ve o ara sokağa girdim. Ara sokağın içinde uzaktan 11-12 yaşlarında üç çocuk gözlerini merakla açmış geliyorlardı. Bu şehirde çocuklar nasıl da rahat dolaşıyorlardı. Aileleri sözlerine inanacakmış gibi meraklanıp gelmişler.
Koşarken eski bir ev gördüm. İki katlıydı ve kimsenin yıllardır bu eve girmediği belliydi. Hızlıca arkasına saklandım. Olay yerinden çok uzakta değildim. Sadece kalbim sıkışmıştı ve daha fazla koşmaya dayanamayacaktım. Maskemden dolayı çok sıcaktan bunalmıştım. Maskemi çıkardım. O şeyin… O kızın kılıcını da çalmıştım. Hırsızlık bana göre değildi. Kılıca bir göz gezdirdim. Hin yazısı vardı üstünde. Lanet olsun! Hin ütopya yeni kurulduğunda yeni nesil askerler yetiştirmek için kurulmuş bir birimdi. Bir ütopyada askerin ne işi var? Burası bir ütopya değil mi? Sanırım bu birim halka açıklansan insanların akıllarında böyle sorular olurdu. Ben bu bilgiyi gizlice aldığım dosyalardan öğrenmiştim. O şey, yaratık, kız her neyse. O olmasaydı herhalde Namikawa’dan çok önemli bir bilgi edinecektim ve hedefime daha yakın olacaktım. Eminim kız şu an Namikawa’yı ya öldürmüştür ya da başka bir şey...
18:40:
Parmak izi tanımlı kapıyı kırarak açmaya çalıştım. En sonunda kapının parmak izi tanımlı kilidine dokuna bildim. Elimdeki ikinci kılıç ve maskemle çok dikkat çekerdim. Yeni taşınan yan komşuya ve Yasuo’ya görünmeden eve girmeliydim. Yan komşunun kapısına göz attım bir an. Göz bebeği tanımlı bir kilit taktırmışlardı. Göz bebeği tanımlı kilitler pahalıydı. Sanırım içeride gerçekten saklamaları gereken şeyler var. Bizim kapıya yöneldim ve bizim kapıyı açtım. İçeri girdim ve içeriden Yasuo’nun şarkı söyleyen sesi gelmiyordu ve ayakkabıları da yoktu. Harika,böylece kılıcı ve maskelerimi saklayabilecektim. Hepsini yatağımın altına sakladım ve yatağıma uzandım. Peki Yasuo nerdeydi? Nerdeydi acaba? Nerde olduğunu biliyorum. Hızlıca yerimden kalktım ve kapıdan hızlıca çıkıp yan komşunun ziline bastım.
-Kimsiniz?
Kilit sisteminin mekanik sesi. Dünyanın geleceğinin robotlara bağlı olduğunun kanıtıydı.
-Yan komşu Ronin diye kaydet aptal makine. Yasuo’yu aramıştım.
Bu dediklerim tüm evin içinde yankılanmış olmalıydı. Kapı açıldı. İçeriden biri aç demişti sanırım. Kapı açılınca Yasuo’yu yorulmuş ve bitkin halde gördüm ama hala sırıtıyordu.
-Rai-san bunu nereye taşımalıyım sence?
-Onu da pencerenin önüne Yasuo-san.
-Yasuo sen ne yapıyorsun? Şimdide hizmetçimi oldun?
İçeri bir adım atıyordum ki birden bir kılıç önümü kesti hemen geri çekildim.
-Huh? O da neydi?
-İçeri ayakkabılarınla girme! Burası klasik bir Japon evidir. Gördüğün gibi yerlerde minderden. Önce minderin önünde eğil.
-Evet,minderin önünde eğilmeliyim. İçeri girersem Uzakdoğu sporlarını tekrar yaşatacak gibiyiz.
O bunak bana hırlar gibi baktı. Aynı ısırmak üzere olan bir köpek gibiydi.
-Rai-san ben gitsem iyi olur. Ortam daha fazla gerilmeden gitmeliyim sanırsam.
-Hoşça kal Yasuo-san.
-Hoşça kal Rai –san. Mutlaka görüşelim.
Rai’de bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Yasuo ile eve girdik. Yasuo eve girer girmez bir şarkı mırıldanmaya başladı. Gözlerindeki bu pırıltıya ve bu aşk şarkısına katlanamayacaktım.
-Yasuo çızırtılı bir şekilde şarkı söylüyorsun. Ben dayanamayacak gibiyim. Odama gidiyorum.
-Hey,Ronin sanki her geçen gün daha kırıcı ve daha çirkin oluyorsun. Günlerdin güldüğünü bile görmedim. Sanki gitgide pis bir karanlığa gömülüyorsun.
-Evet ama ne kadar pis olsa da bu benim karanlığım.
Odama girdim. Işığı yakmadan yatağıma uzandım. Bu yalancı ütopyanın çevreye duyarlı lambalarını görmek istemiyordum. Bugün kü her sahne gözümün önünden geçiyordu. O kız benim kanıtımdı. O Gin Genom projesinin ne kadar ilerlediğini gösteren bir kanıttı. O aynı bizim gibiydi. Yasuo ve benim gibiydi. Eminim ki O da bizim gibi deneylerle büyümüştür. Eminim onunda karanlık bir tarafı vardı. Ve O en sonunda ne olup bittiğinin farkında olacaktı.
1.Bölüm:
Spoiler:
2.Bölüm:
Spoiler:
3.bölüm:
Spoiler:
TSUJİGİRİ
4.Bölüm: Göz
İnsan aklının durduğu bir noktada nefret, korku,güvensizlik ve inançlar devreye girer. Titremeye başlarlar, kalpleri hızlıca atmaya başlar,terlerler,bağırarak konuşurlar,hayal güçlerine yenik düşerler ve yersiz inançlar içinde boğulurlar. Genelde korktuklarında göz bebekleri çaresizce küçülür. Bir Tsujigirinin göz bebekleri asla küçülmez.
Kız beni sert bir şekilde yere attığında yerde sırt üstü yatıyordum. Yerdeki kanı gördüm. Bu kesinlikle kıza ait olmalıydı. Boş mermi kovanı kana bulanmıştı. Kızı delip geçen bu mermi onu yere bile yığamamıştı. Kafamı kaldırıp kıza baktım. O da bana bakıyordu. Kızın t-shirtünde merminin geçtiği yerde bir delik vardı ama yara izi yoktu. Siyah t-shirtünde kan lekesi de belli olmuyordu. Kız kılıcını hala kılıcını boynuma yöneltmiş sıkıca tutuyordu ama hesap edemediği bir şey vardı. İnsan insana mı güvenmelidir yoksa bir canavara mı? İnsanlar kendileri gibi olmayanlardan korkarlar. Namikawa’ya baktım. Göz bebekleri küçülmüştü. Daha da fazla titriyordu. Dişlerini sıkıyordu.
-NE!? NESİN SEN!?
Namikawa bunu dedikten sonra silahının tetiğine durmadan basmaya başladı. Kurşunların hızına yetişilemiyordu, kurşunlar kızı ıskalamıyor du ve onu delip geçiyorlardı. Kız bu sırada elinden kılıcını düşürdü. Ben kızın düşen kılıcını alarak ayağa kalktım. Namikawa 9-10 el ateş etti. Kız yere düştü. Boş mermi kovanları ve silahın sesi her şey sonu gösteriyor gibiydi. Namikawa tetiğe basıyordu ama mermi kalmamıştı. Namikawa silahı yere attı ve donup kaldı. Yere yığılmış halde duran kız hareket etmeye başladı. İlk olarak elleri hareket etti. Yavaşça yerden kalkmaya çalıştı. Acı çektiği belliydi ama vücudu kendini onarıyordu. Sanki hiçbir yara almamış gibi kalktı ve gülümsedi. Ona karşı yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Bir elimde kızın kılıcı vardı. Yere düşürdüğüm kılıcımı da aldım. Şu an bir elimde Yasuo’nun kılıcı ve diğer elimde kızın muhteşem bir işçilikle hazırlanmış kılıcı vardı. Ama bunlar bu kıza karşı koymak için yeterli değildi. Burada Namikawa’yı korumak için bulunuyordu. Devletin kölesi olmuş bir yaratıktan başka bir şey değildi. Namikawa’da onun asıl amacından emin değildi. Kime güveneceğini şaşırmış olan Namikawa. Korkudan donmuş halde olan Namikawa’ya yaklaştım.
Kız sersemlemiş gibiydi ama gülüyordu. Kız mı? Hayır, o farklı bir şeydi. Gözleri ışıldamıyordu bile. Sallanarak yürüyordu. Kendini toparlayıp beni yakalamaya çalışamayacağından emindim. Namikawa’nın silahının seslerinin yayılışı. Sanki benim kulağıma fısıldayıp “Al, sana işte bir fırsat.” Demişlerdi. Bir gün yakalanmanın eşiğine geleceğimi biliyordum ama bu kadar çabuk değil. Devletin peşime insan üstü bir şey takması ve bunun tek bir kişi olmasını tahmin etmeliydim.
Ütopya’nın temelleri için dikkat çekmemek lazım. Bu insanların içinde korku uyandırır ve ütopyaya olan inançlarını kaybederler. Gin yönetimi için ise gazete manşetleri, basın ve insan toplulukları bu birliği sağlar. Eğer bu büyük ütopya yalanı açığa çıkarsa isyanlar başlar. İşte o zaman gözlerimiz doğru yola giden ışığa bakar.
Silah sesleri. Bir grup insan meraktan buraya geliyor olmalıydı bile. Ne çeldirici bir his merak dediğimiz şey. Namikawa’nın kurşunları olmasa yakalanmış olabilirdim. Ama şu an ne Namikawa’dan bilgi çalmaya nede dövüşecek zamanım vardı. Eminim o insan üstü yaratık beni bir çırpıda öldürürdü. Tek şansım kaçmaktı ve onunda tek şansı kaçmaktı. Eminim ki o devlet adına çalıştığına göre kesinlikle insan topluluklarına bilgi ifşa etmeden işini yapmak zorundaydı. Namikawa’ya baktım. O da gözlerini bana dikmişti. Sonra o şeyin gözlerine baktım. O da bana bakıyordu. O da benim düşündüğümü düşünmüş olmalıydı.. İnsan toplulukları, az sonra buraya gelecekti. Kan izi yoktu. O yaratık kanını aynı bir sünger gibi çekmişti. Yüzündeki o pis sırıtma birden endişeye döndü. Yerdeki mermilere baktı. Onlar burada bir şeyler olduğunun kanıtıydı. Namikawa’da bir kanıttı. Kesin bu şoka uğramış haliyle birilerine bir şeyler anlatacaktı. O yaratık gerçekten korkmuştu ve gözlerini birden elimdeki kılıcına dikti.
-Kılıcım!?
Ben ise arkamı dönüp kaçtım. Peşimden gelecek vakti yoktu. Silah seslerinin yayılışından itibaren 10 dk ya yakın süre geçmişti. Kan lekesi yoktu, sadece ben ve Namikawa. Tek kanıt bizdik. Artık varlığım bilindiğine göre daha dikkatli olmalıydım. Koşarken ara sokağı gördüm ve o ara sokağa girdim. Ara sokağın içinde uzaktan 11-12 yaşlarında üç çocuk gözlerini merakla açmış geliyorlardı. Bu şehirde çocuklar nasıl da rahat dolaşıyorlardı. Aileleri sözlerine inanacakmış gibi meraklanıp gelmişler.
Koşarken eski bir ev gördüm. İki katlıydı ve kimsenin yıllardır bu eve girmediği belliydi. Hızlıca arkasına saklandım. Olay yerinden çok uzakta değildim. Sadece kalbim sıkışmıştı ve daha fazla koşmaya dayanamayacaktım. Maskemden dolayı çok sıcaktan bunalmıştım. Maskemi çıkardım. O şeyin… O kızın kılıcını da çalmıştım. Hırsızlık bana göre değildi. Kılıca bir göz gezdirdim. Hin yazısı vardı üstünde. Lanet olsun! Hin ütopya yeni kurulduğunda yeni nesil askerler yetiştirmek için kurulmuş bir birimdi. Bir ütopyada askerin ne işi var? Burası bir ütopya değil mi? Sanırım bu birim halka açıklansan insanların akıllarında böyle sorular olurdu. Ben bu bilgiyi gizlice aldığım dosyalardan öğrenmiştim. O şey, yaratık, kız her neyse. O olmasaydı herhalde Namikawa’dan çok önemli bir bilgi edinecektim ve hedefime daha yakın olacaktım. Eminim kız şu an Namikawa’yı ya öldürmüştür ya da başka bir şey...
18:40:
Parmak izi tanımlı kapıyı kırarak açmaya çalıştım. En sonunda kapının parmak izi tanımlı kilidine dokuna bildim. Elimdeki ikinci kılıç ve maskemle çok dikkat çekerdim. Yeni taşınan yan komşuya ve Yasuo’ya görünmeden eve girmeliydim. Yan komşunun kapısına göz attım bir an. Göz bebeği tanımlı bir kilit taktırmışlardı. Göz bebeği tanımlı kilitler pahalıydı. Sanırım içeride gerçekten saklamaları gereken şeyler var. Bizim kapıya yöneldim ve bizim kapıyı açtım. İçeri girdim ve içeriden Yasuo’nun şarkı söyleyen sesi gelmiyordu ve ayakkabıları da yoktu. Harika,böylece kılıcı ve maskelerimi saklayabilecektim. Hepsini yatağımın altına sakladım ve yatağıma uzandım. Peki Yasuo nerdeydi? Nerdeydi acaba? Nerde olduğunu biliyorum. Hızlıca yerimden kalktım ve kapıdan hızlıca çıkıp yan komşunun ziline bastım.
-Kimsiniz?
Kilit sisteminin mekanik sesi. Dünyanın geleceğinin robotlara bağlı olduğunun kanıtıydı.
-Yan komşu Ronin diye kaydet aptal makine. Yasuo’yu aramıştım.
Bu dediklerim tüm evin içinde yankılanmış olmalıydı. Kapı açıldı. İçeriden biri aç demişti sanırım. Kapı açılınca Yasuo’yu yorulmuş ve bitkin halde gördüm ama hala sırıtıyordu.
-Rai-san bunu nereye taşımalıyım sence?
-Onu da pencerenin önüne Yasuo-san.
-Yasuo sen ne yapıyorsun? Şimdide hizmetçimi oldun?
İçeri bir adım atıyordum ki birden bir kılıç önümü kesti hemen geri çekildim.
-Huh? O da neydi?
-İçeri ayakkabılarınla girme! Burası klasik bir Japon evidir. Gördüğün gibi yerlerde minderden. Önce minderin önünde eğil.
-Evet,minderin önünde eğilmeliyim. İçeri girersem Uzakdoğu sporlarını tekrar yaşatacak gibiyiz.
O bunak bana hırlar gibi baktı. Aynı ısırmak üzere olan bir köpek gibiydi.
-Rai-san ben gitsem iyi olur. Ortam daha fazla gerilmeden gitmeliyim sanırsam.
-Hoşça kal Yasuo-san.
-Hoşça kal Rai –san. Mutlaka görüşelim.
Rai’de bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Yasuo ile eve girdik. Yasuo eve girer girmez bir şarkı mırıldanmaya başladı. Gözlerindeki bu pırıltıya ve bu aşk şarkısına katlanamayacaktım.
-Yasuo çızırtılı bir şekilde şarkı söylüyorsun. Ben dayanamayacak gibiyim. Odama gidiyorum.
-Hey,Ronin sanki her geçen gün daha kırıcı ve daha çirkin oluyorsun. Günlerdin güldüğünü bile görmedim. Sanki gitgide pis bir karanlığa gömülüyorsun.
-Evet ama ne kadar pis olsa da bu benim karanlığım.
Odama girdim. Işığı yakmadan yatağıma uzandım. Bu yalancı ütopyanın çevreye duyarlı lambalarını görmek istemiyordum. Bugün kü her sahne gözümün önünden geçiyordu. O kız benim kanıtımdı. O Gin Genom projesinin ne kadar ilerlediğini gösteren bir kanıttı. O aynı bizim gibiydi. Yasuo ve benim gibiydi. Eminim ki O da bizim gibi deneylerle büyümüştür. Eminim onunda karanlık bir tarafı vardı. Ve O en sonunda ne olup bittiğinin farkında olacaktı.
İmza için Viliaine teşekkürler.
Bu mesaja teşekkür edenler (3 kişi): William.H, "Kira", Birisi
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): C-Raito
Kafamda resmi tam olarak oluşturamadım, post apokaliptik bir dünyada mı geçiyor? (bölüm 2.yi geciktirme , meraklandım çünkü ) Ayrıca Dünya ütopya olmak üzerine odaklanmışsa bu kadar vahşet!? sonuç olarak kafamda çok soru var, ilerki bölümlerde cevaplanır umarım ^^
Comme Moi, Comme Toi!
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): C-Raito
felsefe ve komedi bir arada.hımm.enteresan olmuş
pudingli ramen tadı nasıl okuyor acaba
güzel olmuş bence.devamını bekliyorum
bu arada ceren sanki biraz maxsimum ride(melek deneyi)-james pattinson kitabından ve jesica alba nın oynandığı kara melek dizisinden etkilenmişsin sanki...yanılıyor muyum?
pudingli ramen tadı nasıl okuyor acaba
güzel olmuş bence.devamını bekliyorum
bu arada ceren sanki biraz maxsimum ride(melek deneyi)-james pattinson kitabından ve jesica alba nın oynandığı kara melek dizisinden etkilenmişsin sanki...yanılıyor muyum?
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): C-Raito
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Rukia
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): C-Raito
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): C-Raito
Raito-chan, konu cok guzel olmus. Cok begendim. <3
Keske bi duzenleme yapsaydin cunku bu bolumun cogu hikayenin konusu olmus, bolum olmak yerine. Spoiler icine al bence bolumleri, karakterler diye bir alan da ac, oraya da karakterleri anlat. Tek onerim bu.
Baska diyecek bir seyim yok merakla bekliyorum. Cok iyi olacagina inaniyorum ^:^
2 yazim hatasi:
Keske bi duzenleme yapsaydin cunku bu bolumun cogu hikayenin konusu olmus, bolum olmak yerine. Spoiler icine al bence bolumleri, karakterler diye bir alan da ac, oraya da karakterleri anlat. Tek onerim bu.
Baska diyecek bir seyim yok merakla bekliyorum. Cok iyi olacagina inaniyorum ^:^
2 yazim hatasi:
Spoiler:
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): C-Raito
ceren harika olmuş ya.sanırım polisiye ya da aksiyon romanları da okuyacağım artık.sevdim ben aksiyonu bu ff de.çok güzel gidiyorsun ceren.lütfen devam et,3. bölümü de en kısa zamanda yazarsın inş.
tek bir imla hatası gözüme çarptı.başka varsa bile ben görmedim.aslında imla değil de anlam hatası olmuş bence burada.anlatım bozukluğu var yani:
''Atlarken heyecanla ne yapacağımı bilemedim ve yere kapaklanmak oldu''
ve'den sonra bir ''sonum'' kelimesi olmalıydı ya da ''yere kapaklandım'' demen lazımdı.ama önemli değil .yine de anlaşılıyor ne demek istediğin sonuçta
tek bir imla hatası gözüme çarptı.başka varsa bile ben görmedim.aslında imla değil de anlam hatası olmuş bence burada.anlatım bozukluğu var yani:
''Atlarken heyecanla ne yapacağımı bilemedim ve yere kapaklanmak oldu''
ve'den sonra bir ''sonum'' kelimesi olmalıydı ya da ''yere kapaklandım'' demen lazımdı.ama önemli değil .yine de anlaşılıyor ne demek istediğin sonuçta
1. sayfa (Toplam 3 sayfa) [ 27 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |