Düşüncelerini Paylaş Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 50, 51, 52 ... 774, 775, 776, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): prenses serenity
Nami yazmış:
Ayrıca kötü giden gününü güzelleştirmiyor, hastalığını iyileştirmiyor, sevdiğin çocuğun sana karşılık vermesini sağlamıyor, iş yerinde gıcık olduğun üslerine karizmatik ve ağızlarını açıkta bırakacak cevaplar verdirmiyor, parasızlığını dindirmiyor.
Ağlıyorum kahrımdan~~

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): prenses serenity

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): vivi
Çok sıcakkkk.
Yaz ayını bu yüzden sevmiyorum işte. Ne uyuluyor, ne çıkıp gezebiliyorsun, ne bir şey izleyebiliyorsun nede oturabiliyorsun. Paso "çok sıcak, of sıcak, puf sıcak" lafları ile hem kendimizi hem etrafımızdaki insanları daha da bunaltıyoruz. (evet birisinin yanımda off çok sıcak demesi ile birden üzerime sıcak basıyor, bu olay aynı yanındaki kişinin birden esnemesi ve seninde esneyip uykunu getirmesi olayıyla eşdeğer benim için.)
Eylül'e daha çok var.


Yaz ayını bu yüzden sevmiyorum işte. Ne uyuluyor, ne çıkıp gezebiliyorsun, ne bir şey izleyebiliyorsun nede oturabiliyorsun. Paso "çok sıcak, of sıcak, puf sıcak" lafları ile hem kendimizi hem etrafımızdaki insanları daha da bunaltıyoruz. (evet birisinin yanımda off çok sıcak demesi ile birden üzerime sıcak basıyor, bu olay aynı yanındaki kişinin birden esnemesi ve seninde esneyip uykunu getirmesi olayıyla eşdeğer benim için.)
Eylül'e daha çok var.

Bu mesaja teşekkür edenler (5 kişi): _proxy_, vivi, Desdemona, Nami, Tifa
Sana bugün bir arkadaşımdan bahsedeceğim, forum.
(bkz: foruma ekşi sözlük muamelesi yapan ekşi suser'i olamamış özenti)
Ben Anadolu Lisesi'ni 7 yıl okumuş son nesildenim. Yani 5. sınıfın sonunda sizin şimdi SBS dediğiniz sınava girip Anadolu Lisesi'ni kazandım ve 1 yıl hazırlık + 3 yıl ortaokul + 3 yıl lise okudum, aynı okulda. (Bina bir ara değişti, aynı çatı altında diyemiyorum yani) Daha hazırlıkta iken tanıştığım bir kız idi bu arkadaş, sınıfın tartışmasız en kısa boylu ve en hareketli elemanı. Hani eğitim düzeyi ortalamanın belki biraz üstü olan ama öğretmenlerle son derece iyi bir iletişimi olan, her derste öğretmenlerin gözlerinin mutlaka aradığı, sınıfça bir etkinlik yapılacaksa bu fikri ilk ortaya atan, etkinliğin planlanışında, düzenlenişinde başı çeken, lider yaratılmış insanlar vardır ya. İşte böyle biriydi kendisi, hâlâ da öyle ya. Ben gene sınıfın tartışmasız ineği olmakla beraber en tutuk, en sessiz, en silik kızlarından biri (sınıfın en uzunlarından biri ve en şişmanı olmam da cabası) İlk sene pek bir muhabbetimiz yoktu kendisiyle, zaten halihazırda çok iyi bir arkadaşı ve popüler bir arkadaş grubu vardı, ben de kendi naçizane arkadaşlarımı bulmuştum. Onunla ilgili ilk sene tek hatıram Tarkan'ı çok sevdiğini bildiğim için kendisine evden Tarkan posteri taşımamdır.
O senenin sonunda babasının tayini nedeniyle taşındılar. Taşındıkları günü çok net hatırlıyorum, eğitim-öğretim yılının son günleriydi, sınıfça okuldan kaçıp evlerine gitmiştik ve taşınmalarına yardım etmiştik. Odasındaki kutuları aşağıya taşımıştık. Bu onu son görüşüm olmadı. Zira ertesi sene yine okula bizimle devam etti. Ailesi trenle 1-1,5 saatlik yola taşınmıştı, o da her gün uzunca bir tren yolculuğu yapmak zorunda kalsa dahi kaydını başka bir okula aldırmamış, kaldığı yerden devam etmişti. Yalnız bu kez işler biraz değişmişti: En iyi arkadaşı Kastamonu'ya taşınmış, grupları bozulmuştu. Ve ben ne olduğunu anlamadan sıra arkadaşım oluverdi. Sınıfın en sessiz, en çekingen öğrencisinin yanına en cazgır, en "yırtık" öğrencisini koyarsanız ilginç şeyler olabilir mi? Hmmm... Pek de olmadı. benim hayatım eskisinden biraz daha renklendi, o kadar. Onun peşinden oraya buraya koşturmak, hastalanınca (ki sık sık midesinden rahatsızlanırdı) onun peşinden dersi terk etmek, kendim kopya çekmesem de kendisine bol bol kopya vermek (beni bu konuda çok iyi eğittiğine inanıyorum arkadaşımın
) , hatta proje ödevlerini yapmayı unuttuğunda benim tek başıma hazırladığım ödevin kenarına binbir naz ü niyaz ile kendi ismini de yazdırıp ödeve ortak olmasına izin vermek...
Tren yolculuğu çilesine bir yıl dayandı. Sonra dayısında kalmaya başladı. Bir buçuk seneyi de öyle idare etti. Fakat ortaokulun son senesinde ailesi İstanbul'a taşınınca epey zor durumda kaldı. İşte o zaman ben yine nasıl olduğunu anlayamadan bir bakmışım, ev arkadaşım oluvermiş! Evet, 3 ay gibi bir süre ailem ve benimle yaşadı. Hemen her gün kavga edebilecek kadar iyi arkadaştık artık. Karneyi alıp da onu ailesiyle birlikte bu kez dönmemek üzere İstanbul'a uğurladığımda ( İstanbul'da bir Anadolu Lisesi'ne devam edecekti) çatıya çıkıp hüngür hüngür ağlamıştım. Evin içinde ne kadar yakın arkadaş olursa olsun bir "yabancının" var olması biraz zor bir durum. Üniversitedeki ev arkadaşlığında eminim işler daha farklı yürüyordur ama orada aileniz yok, sadece siz ve arkadaşınız varsınız. Halbuki aile ortamına giren bir yabancı daha farklı hisler yaratıyor. Ki ben hayatımın o üç ayını gayet gergin geçirdiğimi hatırlıyorum. Nedenini hâlâ kendim de anlayabilmiş değilim. Ama şu kadarını söyleyeyim: Öyle bir üç aydı ki arkadaşlarıma her zaman önyargı ile yaklaşan anneme, babama, kardeşime hatta evimize sık sık gelen kuzenlerime dahi kendisini çok sevdirmiş, hepsinin gönlünde yer etmişti.
Lise boyunca muhabbetimiz devam etti, mektuplaştık, telefonlaştık, her yaz geldi, birkaç gün kalıp, beni kabuğumdan çıkarıp İzmir'in orasını burasını gezdirip tekrar gitti. Dev zarflar içinde okula benim adıma gönderdiği mektupların içinden çıkanları sınıfa dağıttığım günleri çok net hatırlıyorum. İstanbul'a bir düğün için gittiğimizde de ailesi hiç itiraz kabul etmeden bizi misafir ettiler, arkadaşım bize İstanbul turu bile yaptırdı.
Ancak üniversitede işler değişti. Neden nasıl değişti bilmiyorum. Ben mi üniversitede aklen iyice kapandım (buna bölümümün kendisi ve üniversitedeki yakın arkadaşımın da katkısı yadsınamaz) yoksa o mu İstanbul'da kendi ortamını buldu? (Üniversiteyi İstanbul'da okudu) (Ben de kendi şehr-i nâzım İzmir'de) Kopuş benden başladı. Mektuplaşmayı kesmiştik zaten, telefonlaşmayı da kestik. Telefonlarına bilerek, isteyerek çıkmaz oldum. Yazları bize geldiğinde bizde kalmasını istemiyordum, ne yalan söyleyeyim. Nasıl denk geldiyse, o da kalamıyordu zaten, başka yakın arkadaşlarının yazlığına filan gidiyordu (yazlığımız yok henüz) . Benim de nasıl işime geliyordu, nasıl mutlu oluyordum o bize gelmeyince anlatamam.
Üniversiteden sonra iyice koptum. Ben koptum. Telefonlarına çıkmamak rutin bir işlem olmuştu artık. Neden böyle yaptığımı bilmiyorum dahi. Eskiden dişlerindeki tellerin ne zaman çıkarılacağını dahi bildiğim insanın evlenmek üzere olduğunu da epey geç öğrendim mesela. Geçen gün idi düğünü. Çağırdı beni, defalarca kez, bizzat aradı, ailemle beni evlerinde misafir edebileceklerini söyledi, mesaj attı, feysten davetiye yolladı. Gitmedim. Gitmemem için başka sebepler de var tabii, düğün evleri zaten kalabalık olur, ben de tek başıma sap gibi kalmak istemem, her ne kadar anne-babasını tanısam da çekinirim, İstanbul'da kalacak başka yerim de yok, ayrıca çok parasız bir dönemimdeyim (bütün haziran ayım böyle parasız geçti, yangınlardayım) yani ne yol parası ne de takı parası bulacak halim yoktu. Ayrıca yol da gözümde büyüdü. Ayrıcalar böyle uzar gider.
Neden böyle yaptığıma gelince: Sanırım zaten en başından beri kendisiyle hiç arkadaş olmamam gerektiğine inandığım için böyle oldu. Onun hakkında olumsuz düşündüğümden değil. Kendimi ona yakıştıramadığım için... Neden beni seçmişti yani, yoklukta giderim de yoktur bir arkadaş olarak, onunla zevklerimiz pek fazla uyuşmaz, Athena'yı sırf onun hatrı için dinlemişliğim vardır, İstanbul'daki arkadaşlarından hiçbirini gözüm tutmamıştı, ailem zırt pırt bir yerlere gitmeme izin vermezdi (eşşek kadar oldum ama hâlâ da pek izin verdikleri söylenemez) Yani ayrı dünyaların insanlarıydık ama o arkadaş olarak beni seçmişti, ben de onunla arkadaş olmamayı seçtim. Hatalı olduğumu biliyorum, benim bütün ilgisizliğime rağmen o yine de beni düğüne çağırma kibarlığını gösterdi, her bayramda arardı, annemle babamla telefonda ayrı ayrı konuşurdu, bense bunca yıldır hâlâ annesinin adının ne olduğundan emin değilim. İlk defa bir arkadaşlığımda elime yüzüme bulaştırdım her şeyi, şu an feyste gelinlikli fotolarını beğenmekten başka bir şey gelmiyor elimden... Aslında hiç de kötü arkadaş değilimdir ha... Niye böyle oldu bilmiyorum.
Bu da böyle bir anımdı forum. Günah çıkardım galiba.
(bkz: foruma ekşi sözlük muamelesi yapan ekşi suser'i olamamış özenti)
Ben Anadolu Lisesi'ni 7 yıl okumuş son nesildenim. Yani 5. sınıfın sonunda sizin şimdi SBS dediğiniz sınava girip Anadolu Lisesi'ni kazandım ve 1 yıl hazırlık + 3 yıl ortaokul + 3 yıl lise okudum, aynı okulda. (Bina bir ara değişti, aynı çatı altında diyemiyorum yani) Daha hazırlıkta iken tanıştığım bir kız idi bu arkadaş, sınıfın tartışmasız en kısa boylu ve en hareketli elemanı. Hani eğitim düzeyi ortalamanın belki biraz üstü olan ama öğretmenlerle son derece iyi bir iletişimi olan, her derste öğretmenlerin gözlerinin mutlaka aradığı, sınıfça bir etkinlik yapılacaksa bu fikri ilk ortaya atan, etkinliğin planlanışında, düzenlenişinde başı çeken, lider yaratılmış insanlar vardır ya. İşte böyle biriydi kendisi, hâlâ da öyle ya. Ben gene sınıfın tartışmasız ineği olmakla beraber en tutuk, en sessiz, en silik kızlarından biri (sınıfın en uzunlarından biri ve en şişmanı olmam da cabası) İlk sene pek bir muhabbetimiz yoktu kendisiyle, zaten halihazırda çok iyi bir arkadaşı ve popüler bir arkadaş grubu vardı, ben de kendi naçizane arkadaşlarımı bulmuştum. Onunla ilgili ilk sene tek hatıram Tarkan'ı çok sevdiğini bildiğim için kendisine evden Tarkan posteri taşımamdır.
O senenin sonunda babasının tayini nedeniyle taşındılar. Taşındıkları günü çok net hatırlıyorum, eğitim-öğretim yılının son günleriydi, sınıfça okuldan kaçıp evlerine gitmiştik ve taşınmalarına yardım etmiştik. Odasındaki kutuları aşağıya taşımıştık. Bu onu son görüşüm olmadı. Zira ertesi sene yine okula bizimle devam etti. Ailesi trenle 1-1,5 saatlik yola taşınmıştı, o da her gün uzunca bir tren yolculuğu yapmak zorunda kalsa dahi kaydını başka bir okula aldırmamış, kaldığı yerden devam etmişti. Yalnız bu kez işler biraz değişmişti: En iyi arkadaşı Kastamonu'ya taşınmış, grupları bozulmuştu. Ve ben ne olduğunu anlamadan sıra arkadaşım oluverdi. Sınıfın en sessiz, en çekingen öğrencisinin yanına en cazgır, en "yırtık" öğrencisini koyarsanız ilginç şeyler olabilir mi? Hmmm... Pek de olmadı. benim hayatım eskisinden biraz daha renklendi, o kadar. Onun peşinden oraya buraya koşturmak, hastalanınca (ki sık sık midesinden rahatsızlanırdı) onun peşinden dersi terk etmek, kendim kopya çekmesem de kendisine bol bol kopya vermek (beni bu konuda çok iyi eğittiğine inanıyorum arkadaşımın

Tren yolculuğu çilesine bir yıl dayandı. Sonra dayısında kalmaya başladı. Bir buçuk seneyi de öyle idare etti. Fakat ortaokulun son senesinde ailesi İstanbul'a taşınınca epey zor durumda kaldı. İşte o zaman ben yine nasıl olduğunu anlayamadan bir bakmışım, ev arkadaşım oluvermiş! Evet, 3 ay gibi bir süre ailem ve benimle yaşadı. Hemen her gün kavga edebilecek kadar iyi arkadaştık artık. Karneyi alıp da onu ailesiyle birlikte bu kez dönmemek üzere İstanbul'a uğurladığımda ( İstanbul'da bir Anadolu Lisesi'ne devam edecekti) çatıya çıkıp hüngür hüngür ağlamıştım. Evin içinde ne kadar yakın arkadaş olursa olsun bir "yabancının" var olması biraz zor bir durum. Üniversitedeki ev arkadaşlığında eminim işler daha farklı yürüyordur ama orada aileniz yok, sadece siz ve arkadaşınız varsınız. Halbuki aile ortamına giren bir yabancı daha farklı hisler yaratıyor. Ki ben hayatımın o üç ayını gayet gergin geçirdiğimi hatırlıyorum. Nedenini hâlâ kendim de anlayabilmiş değilim. Ama şu kadarını söyleyeyim: Öyle bir üç aydı ki arkadaşlarıma her zaman önyargı ile yaklaşan anneme, babama, kardeşime hatta evimize sık sık gelen kuzenlerime dahi kendisini çok sevdirmiş, hepsinin gönlünde yer etmişti.
Lise boyunca muhabbetimiz devam etti, mektuplaştık, telefonlaştık, her yaz geldi, birkaç gün kalıp, beni kabuğumdan çıkarıp İzmir'in orasını burasını gezdirip tekrar gitti. Dev zarflar içinde okula benim adıma gönderdiği mektupların içinden çıkanları sınıfa dağıttığım günleri çok net hatırlıyorum. İstanbul'a bir düğün için gittiğimizde de ailesi hiç itiraz kabul etmeden bizi misafir ettiler, arkadaşım bize İstanbul turu bile yaptırdı.
Ancak üniversitede işler değişti. Neden nasıl değişti bilmiyorum. Ben mi üniversitede aklen iyice kapandım (buna bölümümün kendisi ve üniversitedeki yakın arkadaşımın da katkısı yadsınamaz) yoksa o mu İstanbul'da kendi ortamını buldu? (Üniversiteyi İstanbul'da okudu) (Ben de kendi şehr-i nâzım İzmir'de) Kopuş benden başladı. Mektuplaşmayı kesmiştik zaten, telefonlaşmayı da kestik. Telefonlarına bilerek, isteyerek çıkmaz oldum. Yazları bize geldiğinde bizde kalmasını istemiyordum, ne yalan söyleyeyim. Nasıl denk geldiyse, o da kalamıyordu zaten, başka yakın arkadaşlarının yazlığına filan gidiyordu (yazlığımız yok henüz) . Benim de nasıl işime geliyordu, nasıl mutlu oluyordum o bize gelmeyince anlatamam.
Üniversiteden sonra iyice koptum. Ben koptum. Telefonlarına çıkmamak rutin bir işlem olmuştu artık. Neden böyle yaptığımı bilmiyorum dahi. Eskiden dişlerindeki tellerin ne zaman çıkarılacağını dahi bildiğim insanın evlenmek üzere olduğunu da epey geç öğrendim mesela. Geçen gün idi düğünü. Çağırdı beni, defalarca kez, bizzat aradı, ailemle beni evlerinde misafir edebileceklerini söyledi, mesaj attı, feysten davetiye yolladı. Gitmedim. Gitmemem için başka sebepler de var tabii, düğün evleri zaten kalabalık olur, ben de tek başıma sap gibi kalmak istemem, her ne kadar anne-babasını tanısam da çekinirim, İstanbul'da kalacak başka yerim de yok, ayrıca çok parasız bir dönemimdeyim (bütün haziran ayım böyle parasız geçti, yangınlardayım) yani ne yol parası ne de takı parası bulacak halim yoktu. Ayrıca yol da gözümde büyüdü. Ayrıcalar böyle uzar gider.
Neden böyle yaptığıma gelince: Sanırım zaten en başından beri kendisiyle hiç arkadaş olmamam gerektiğine inandığım için böyle oldu. Onun hakkında olumsuz düşündüğümden değil. Kendimi ona yakıştıramadığım için... Neden beni seçmişti yani, yoklukta giderim de yoktur bir arkadaş olarak, onunla zevklerimiz pek fazla uyuşmaz, Athena'yı sırf onun hatrı için dinlemişliğim vardır, İstanbul'daki arkadaşlarından hiçbirini gözüm tutmamıştı, ailem zırt pırt bir yerlere gitmeme izin vermezdi (eşşek kadar oldum ama hâlâ da pek izin verdikleri söylenemez) Yani ayrı dünyaların insanlarıydık ama o arkadaş olarak beni seçmişti, ben de onunla arkadaş olmamayı seçtim. Hatalı olduğumu biliyorum, benim bütün ilgisizliğime rağmen o yine de beni düğüne çağırma kibarlığını gösterdi, her bayramda arardı, annemle babamla telefonda ayrı ayrı konuşurdu, bense bunca yıldır hâlâ annesinin adının ne olduğundan emin değilim. İlk defa bir arkadaşlığımda elime yüzüme bulaştırdım her şeyi, şu an feyste gelinlikli fotolarını beğenmekten başka bir şey gelmiyor elimden... Aslında hiç de kötü arkadaş değilimdir ha... Niye böyle oldu bilmiyorum.
Bu da böyle bir anımdı forum. Günah çıkardım galiba.

Bu mesaja teşekkür edenler (4 kişi): prenses serenity, Hilda, Nami, Tifa
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): kuinşi
Benzer birşeyi bende eskiden yapmıştım Quincy
Sanırım 4-5 sene oluyor çocukluk arkımla hiç yere ilişkimi kestim kız düzeltmek istesede - ki bende kötü arkadaş değilimdir. Sanırım benimki ama kendi hatalarıma kızdığım için kızı sildim adfs onun yapması gereken birşeyi ben yaptım. Hala arada tesadüfen karşılaştığımızda da ilk selam veren o kız olup sarılıp öpmesi üzüyor beni asdf

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): kuinşi
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): Katsu
Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): kuinşi
51. sayfa (Toplam 776 sayfa) [ 7753 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |