Kızıl Güneş Sayfaya git: 1, 2, 3 ... 5, 6, 7, Sonraki |
Anime Manga Forum -> Fan Fiction |
Yazar
Mesaj
-önsöz-
...................................................................................................
-giriş-
Bölüm 1 -Karşılaşma-
Bölüm 2 - Zamanın parlayan gözleri-
Bölüm 3 -Uzun Yolculuk-
Bölüm 4 –Kanlı Güverte 1-
(Babü’l Mendep)
(İkmal ve dinlenmek için Babü’l Mendep boğazında duran gemi biri dev boyutta olmak üzere üç iblisin saldırısına uğradı. Duacı birliğinin ön müdahalesine rağmen kayıpların önüne geçilemedi. Tam bu sırada geminin alt katında bulunan havarilerimiz olay yerine yetişti. Kushiro geminin kıç bölümünde ki dev iblis, Kawasaki ise ön taraftaki iblislerle savaşmak için ayrıldılar.)
Dev iblis- Beyaz atkılı, sen mi benim rakibim olacaksın. Yazık oldu sana halbuki ön tarafa gitsen birkaç dakika daha fazla yaşayabilirdin. Neyse senin hakkında birkaç şey duydum. Senle savaşmak eğlenceli olabilir.
(Kushiro zümrüt işlemeli kılıcını çeker ve tüm gücüyle iblise doğru atlar. İblis kılıcın darbesini koluyla engeller ve Kushiro yu geri iter.)
Dev iblis- Bu mu? Bu kadar mı? Senin şu bahsedilen ilahi güçlerin nerde? Bu bir sinek ısırığı bile değildi. O zaman sıra ben deeee!
(İblis ileri doğru atılır. O dev cüssesinden beklenmeyecek kadar hızlıydı. İblis pençesini bir kılıç gibi kullanıp Kushiro ya doğru savurur. Kushiro kılıcının kınıyla iblisi durdurur ve hızlı bir hareketle iblisin kolunda bir kesik açar. Bunun üzerine iblis geri çekilir.)
Dev iblis- Demek o kadar da kötü değilmişsin. Ama bu beni etkilemez. Daha yeni ısınıyorum. Asıl şimdi başlıyor.
Kushiro- (ukala bir edayla) Seninle daha fazla vakit kaybedemem. Bu işi hemen sonlandıracağım.
Dev iblis- Vay! Demek konuşabiliyorsun da. Bende lanetlenirken dilini de sende aldılar zannetmiştim. Gel bakalım ne yapabileceksin. Benim kulağıma kadar gelen o gücünü göster bana.
(Kushiro kılıcının kabzasını sıkar. Ve birden gözleri parlar. Olağanüstü hızını bir kez daha gösterir. İblis savunmak için kolunu kaldırsa da artık çok geçtir. Boynundan fışkıran kanlara dur demesi mümkün değildir. Ve iblis yere devrilir. Kushiro kılıcının üstündeki kanı beyaz atkısına siler bir imza gibi, sonra da kınına sokar. Ve koşarak Kawasaki nin yanı doğru ilerler. Kushiro, Kawasaki nin yanına vardığında, Kawasaki nin bir iblisin peşinden koştuğunu görür. Kawasaki alnındaki terini sildi ve hafif bir sırıtmayla.)
Kawasaki- Sonunda gelebildin kaptan ben de birini hallettim bile ama bu çok oynak çıktı. Ne yaparsam kaçıyor. Sinirim bozulmaya başladı.
Kushiro- Ben hallederim.
Kawasaki.- Buyur devam et kaptan. Nasıl olsa senin hızına erişebilmem mümkün değil. Bende senin arkanı kollarım ne de olsa arkadaşlar bunun için var değil mi?
(Kushiro önce arkasındaki kan gölüne bakar. Tüm güverte duacıların ve tayfanın cesetleriyle doluydu. Sonra Kawasaki nin cümlesini onayladığını belirten bir şekilde gülümsedi. Kılcını kınından zarif bir şekilde çekti. Ve saldırı için hazırlandı.)
(Kawasaki ansızın bağırdı.)
Kawasaki- Aahhhhhhhhh !!!!!
Kushiro- Kawasaki!!!!!
(Güverte Kawasaki nin kanıyla sulandı. Kawasaki nin yüzünde elveda dermiş gibi bir gülümseme belirdi. Kushiro kendini topladığında Kawasaki nin karnını delip geçen eli gördü.)
Kushiro- Kawasakiiiiiiiiiiii !!!!!!!!
Bölüm 5 – Kanlı Güverte 2-
(10 yıl öncesi)(Kyoto)
-- Kawasaki ne yapıyorsun pencerenin önünde, hemen aşağıya gel.
Kawasaki- Geliyorum baba.
-- Sen bir havari olarak yetiştiriliyorsun. Sorumluluklarının farkına var. Eğitim zamanı eğitim zamanıdır. Dışarı aval aval bakma zamanı değil. Hemen eline kılıcını al.
Kawasaki- Tamam baba.
(Birkaç gün sonra)
Kawasaki- Baba dışarıda çocuklarla oynamaya gidebilir miyim?
-- Ne saçmalıyorsun sen hemen eline kılıcını al ve çalışmaya başla. Bu gidişle diğer ailelerin çocukları seni geçip havari olacak. Nesillerdir bu onuru kazanmak için çalıştık. Sen de deden gibi bir havari olup ailemizi onurlandırmalısın.
Kawasaki- Ama ama.. Tamam baba.
-- Çalış Kawasaki, çalış ki ailemizi onurlandır. Dışarıda senin ihtiyacın olan hiç bir şey yok. Hizmetçilerimiz, paramız her şeyimiz senin için. Sen daha kolay havari olabilesin diye.
(Birkaç gün sonra)
-- Kawasakiiiii! Nerede bu çocuk.İki dakika gözünü ayırmaya gelmiyor. Kawasakiii! Hey, sen Kawasaki yi gördün mü?
Hizmetçi- Küçük bey az önce dışarı çıktılar.
-- Ah bu çocuk nereye gitti?
( Kawasaki nin babası Kawasaki yi dışarıda çocuklarla oynarken bulur.)
-- Kawasaki! Hemen buraya gel. Dışarıda ne işin var? Doğruca antrenmana.
Kawasaki- Ama baba bende oyun oynamak istiyorum.
(Babası Kawasaki ye tokat atar. Kawasaki ağlamaklı olur ama ağlamaz.)
Kawasaki- Tamam baba.
(Babası önden giden Kawasaki ye hüzünle bakar. Ve sonra ona seslenir.)
--Kawasaki! Gel biraz yanıma. Biliyorum sende diğer çocuklar gibi oynamak, hayatını yaşamak istiyorsun ama sen onlar gibi değilsin. Sen bir havari soyundan geliyorsun. Bu sırrı bilen nadir ailelerden birine üyesin. Sen bir havari olmalısın ki ileride senin koruman altında çocuklar rahatça oyun oynayabilsinler. Bizim ailemizin üzerine aldığı sorumluluk bu, yani senin sorumluluğun. Buna uygun davran ve ailemizi gururlandır.
(Sonra babası Kawasaki nin gözlerine bakar ve ona sarılır. Ve el ele tutuşarak evlerine geri dönerler.)
(Günümüz) (Babü’l Mendep)
(Kawasaki nin karnını delip geçen eli gören Kushiro acı bir şekilde bağırdı.)
Kushiro- Kawasakiiiiiiii!!!!!
(Başka bir iblis ortaya çıkmıştı. Nasıl, ne zaman gelmişti? Karışıklıktan yararlanan iblis fark edilmeden arkadan yaklaşmıştı. Sinsi saldırısını gerçekleşen iblisin yüzünde pis bir sırıtış vardı. Kushiro öfkeden deliye döndü. Gözleri bu sefer istemsiz parlamıştı. Kılıcını kaldırdı ve o inanılmaz hızıyla Kawasaki nin karnını delip geçen eli kesti. İblis acı içinde geri çekildi. Bu sırada Kawasaki kanlar içinde yere yığıldı. Yere yığılan Kawasaki yi gören Kushiro nun gözleri bir kez daha parladı. Kushiro nun aurası iblislerin ikisini de korkutmaya yetmişti. İblisler kaçmak için geminin burnuna doğru yönelmeye çalışsalar da artık çok geçti. Kushiro nun hızından kaçamadılar. Artık güvertenin tahtaları neredeyse görünmüyordu. Her yer kan gölüne dönmüştü. İblislerin yere devrilmesiyle Kushiro birazda olsa kendine geldi. Hemen Kawasaki nin yanına koştu.Ve yere diz çökerek Kawasaki yi kucağına aldı.)
Kushiro- Kawasaki? Hey, Kawasaki kendine gel.
Kawasaki- (acı çeken bir sesle) Hakladın mı onları dostum?
Kushiro- (ağlamaklı bir sesle) Hakladım. Sen iyi misin? Dayanabilirsin değil mi?
Kawasaki-(a.ç.b.s)Arkadaşlığımız biraz kısa sürdü değil mi? Eee, ne yaparsın ben bu konuda acemiyim.
Kushiro-(a.b.s.) Ne saçmalıyorsun sen daha ölmedin. Hem arkadaşlığımız sonsuza kadar sürecek. Nede olsa sen de benim ilk arkadaşımsın.
Kawasaki-(a.ç.b.s.) Daha fazla dayanamam kaptan. Benden bu kadarmış. Senden bir isteğim var. Bu kılıcı sana emanet ediyorum. Hem bu kutsal kılıç benden güçsüz birine giderse babam çok sinirlenir.
Kushiro-(a.b.s.) Salak! Hayatta kal ve kendin taşı o kılıcı.
Kawasaki- Elveda dostum. Benim için de yaşa ve dünyayı bu iblislere bırakma. Bunu senden daha iyi başarabilecek biri olduğunu düşünmüyorum.
(Ve Kawasaki son nefesini verir.)
Kushiro-(gözleri yaşlı bir şekilde) Söz veriyorum dostum, söz.
(Yağmur başlar. Kawasaki nin ölümüne gökyüzü dahi ağlamıştı. Kalan tayfa ve duacılar Kawasaki nin etrafına toplanır. Yağmur şiddetlenir. Kushiro, Kawasaki nin cansız bedenine sarılarak ağlar. Hayatta kalan herkesin gözyaşları sel olur. Yağmur güverteyi temizler. Kushiro, Kawasaki nin kılıcını yavaşça yerinden çıkarır ve kendi kuşağına takar.)
Bölüm 6 –Geride Bırakılan Hüzün-
(Ege Denizi)
(İblisler tarafından gemiye yapılan baskının üzerinden 4 gün geçmiştir. Gemideki hasar yeterince hızlı onarılamayacağı için örgüt tarafından yeni bir gemi tahsis edilmiştir. Gemi hafif esen deniz meltemiyle yelkenlerini şişirmiş. İstanbul a doğru yola çıkmıştı. Mürettebat ve duacı birliği kayıplar için hüzünlüydü ama bu onların işinin bir parçasıydı. Bunu kabullenmişlerdi. Kushiro ise arkadaşının kaybetmenin şokunu üzerinden atamamıştı. Kushiro bu süre boyunca geminin güvertesinden hüzünlü bir şekilde denizi izlemiştir. Kimse Kushiro nun yanına yaklaşmaya cesaret edememişti. Gemi Ege denizine varmıştı. Duacı birliğinin başı yavaşça Kushiro nun yanına yaklaştı.)
-- Gerçekten çok üzgünüz. Özürlerimizi kabul edin. O iblisi durdurmayı başaramadık.
(Kushiro yavaşça başını çevirdi. Cevap vermek istedi ama kelimeler ağzından çıkmıyordu.)
-- Eğer o iblisi fark edebilseydik… Gerçekten çok üzgünüm. O sıra kendi derdimize düşmüştük.
(Duacı birliğinin başının gözlerinden yaşlar süzülür.)
Kushiro- Sizin değil benim hatamdı. Sizin elinizden bir şey gelmezdi. O iblisi fark edebilseydim…
-- Hayır, hata bizimdi. Bizim görevimiz sizin güvenliğinizi sağlamaktı. (elindeki iri boncuklu tesbihi göstererek.) Bu kutsal tesbihlere bunun için yemin ettik. Ama şimdi ağlayıp sızlanmamın zamanı değil. Bir görevimiz var. Sizi merkeze sağ salim götürmek için uğraşıyoruz. Elbet arkadaşlarımız için gözyaşı dökeceğiz ama şimdi bir görevimiz var. Bunun başarmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Aynı şekilde sizinde bir göreviniz var. Bu dünyayı korumak gibi. Lütfen artık kendinize gelin bu dünyanın size ihtiyacı var. Neler yapabildiğinizi kendi gözlerimle gördüm. Ben yıllarımı bu mesleğe verdim birçok havarinin yanında savaştım ama sen farklısın. Senin gibisini daha önce hiç görmedim. Şimdi silkelen kendine gel. Arkadaşın için ağlamaktan daha iyisini başarabilirsin. Artık sen sadece kendin için değil onun içinde savaşıyorsun.
(Kushiro nun gözlerinden birer damla yaş süzülür.)
Kushiro- Teşekkür ederim.
(Duacı şaşırır.)
-- Asıl hayatlarımız kurtardığınız için biz size teşekkür ederiz. Sizin sayenizde hala bu geminin üzerindeyiz ve ölen arkadaşlarımız için hala bir şeyler yapma şansımız var. (bir an duraksar. Derin bir nefes çeker) Merkeze varmamıza az kaldı. Artık kendi aramızda da melek dilini konuşmaya başlayacağız ki sizde alışın. Merkezde her dilden, her renkten insan var. Bu melekler tarafından bize bahşedilmiş dil sayesinde aramızda çok rahat anlaşabiliyoruz. Havari seçilmenizden hemen sonra size de gizli yöntemlerle öğretilmiş olması gerekiyor.
Kushiro-(melek dilinde) Evet, öğretildi.
--(melek dilinde) Yemek hazırlandı istediğiniz zaman sofraya gelebilirsiniz.
(Kızıl Güneş Örgütü Merkezi- İstanbul)(Hologram konuşma)
( Salondaki masanın etrafı hologramlarla doludur. Yönetici Leonard masaya oturur. Ortama kasvetli bir hava hakimdir. Daha başlangıçta bir havarinin ölmesi din temsilcileri arasında büyük ses getirmiştir. Ve sessizliği Hıristiyanlık temsilcisi bozar. )
--(hiddetli bir şekilde) Yönetici Leonard, bir havarinin öldüğü doğru mu? Bu nasıl olur? Duacı birlikleri ne işe yarıyor.
Leonard- Temsilciler lütfen sakin olun. Çok büyük bir baskındı. İkisi üst düzey olmak üzere tam dört tane iblis saldırdı. Tabi ki de acımız büyük çok değerli bir silahımız kaybettik. Ama bu baskın ne kadar güçlü bir silaha da sahip olduğumuzu gösterdi. İblis baskını her ne kadar biri havari olmak üzere kayıplar verdirse de Japon havarimiz olan Kushiro nun da gücünü bize kanıtladı. Burada bize asıl zararı veren şeytanın haber ağını çok hafife almamız oldu. Dünyanın dört bir yanında havarilerimiz daha ilk günden iblislerle çarpışmak zorunda kaldı. Ağır yaralananlar oldu, pek çokta duacı kaybettik ama Japon temsilcimiz dışında savaşta kaybettiğimiz havari olmadı. Her ne kadar bazıları artık savaşamayacak durumda olsa da.
(Yahudilik temsilcisi bekletmeden sorar.)
-- Peki kayıpların yerleri dolduruldu mu?
Leonard- Tabi ki de. Hemen bağlı oldukları bölgelere bildirilerek ikinci olan havari adayları göreve çağrıldı. Her ne kadar ölenler kadar güçlü olmasalar da görevlerini hakkıyla yerine getireceklerinden eminim. İki gün içinde hepsi merkeze varmış olurlar. Ama ölen Japon havarimizin kılıcını Kushiro ya vermesi ve ölen havarinin babasının ‘Oğlumun kararına güveniyorum. Kılıcını hak edene emanet etmiştir.’ demesi üzerine bizde Japonya dan yeni havari çağırmadık. Hatta gerek olduğunu da düşünmüyorum.
(Budizm temsilcisi toplantıyı daha fazla uzatmamak adına söze girer.)
-- Tamamdır. Merkezdeki işleri sana bırakıyoruz yönetici.
Leonard- Tabi ki de din temsilcileri elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz. Bir daha ki toplantımızda görüşmek üzere.
(Hologramlar kapandı ve salon eski sessizliğine büründü. Leonard derin bir nefes aldıktan sonra işlerine devam etmek için salondan ayrıldın.)
Bölüm 7 - Yeni Bir Başlangıç 1 -
(İstanbul)
(Kushiro nun gemisi artık İstanbul a varmıştır. Kushiro duacı birliğinin başının elini sıkar. Önce şaşıran duacı birliğinin başı sonrasında gülümser ve kendine iyi bakmasını söyler. Yanına eşlik için iki duacı verilen Kushiro koşar adımlarla merkeze doğru harekete geçer. Kushiro ne etrafındaki tarihi yapılara, ne de parlayan güneşin altında ki neşeli insan topluluklarına aldırmaz. Kafasında sadece merkeze varmak ve en kısa sürede görevine başlamak vardır. Yanındaki duacılar ona yetişebilmek için ekstra çaba sarf ediyorlardı. Sonunda merkezin girişine gelmişlerdi. Eski evlerle çevrili boş bir çıkmaz sokağın en sonundaki oldukça büyük ve bir o kadar ağır görünen bir kapının önündeydiler. Duacılardan biri öne çıkar ve kapının yanındaki boşluğa tespihini sokar. Kapı kendinden beklendiğinden daha az bir gürültüyle açılır. Açılan kapının arkasında her iki yana dağılmış on kadar duacı vardır. Bir ellerinde meşale diğer ellerinde uzunca mızrak tutan bu duacılar Kushiro aralarındaki yoldan yürürken hiç istiflerini bozmamışlardı. Başka bir kapı daha açıldı. Açılan kapının ardından yer altına doğru merdivenler uzanıyordu. Merdivenlerden yirmi kadarını inene Kushiro gözlerine inanamadı. Yerin altında dev bir tesisti bu gördüğü. Her yerde insanlar koşturuyor. Sanki boş duran kimse yokmuş gibiydi. Biraz afallayan Kushiro merdivenlerin bittiği yerdeki dev salonda toplanan kalabalığı gördü. Kalabalığın önünde konuşma yapmak için bekleyen biri vardı. Tam o sırada kalabalığın önünde bekleyen adamla göz göze geldi. Adam uzun boylu, sarışındı. Yüksek rütbeli birine benziyordu. Kushiro yu gören adam önce biraz sırıttı ve ardından hemen konuşmaya başladı)
Leonard- Ben bu tesisin yönetici ve aynı zamanda sizin yani havarilerin komutanı Leonard Rosen . Beklediğimiz son kişi de geldiğine göre, hepinize hoş geldiniz demek istiyorum.
(Bu sırada Kushiro sessizce kalabalığın arkasına geçer ve Leonard devam eder.)
Leonard- Burası sizin yeni eviniz olan Kızıl Güneş in ana üssü. Biz buraya kısaca Merkez deriz. Burası havarilerin yeni evidir. Burada hepimiz eşitiz. Burada kimseye ayrıcalık tanınmaz. Biz buraya Tanrının emirlerini yerine getirmek ve Şeytanın zulmüne karşı birlik olmak için toplandık. Buraya toplanırken bile birçok zorluk yaşadınız. Bu olaylar sizin durumun ciddiyetini bir kez daha kavratmış olmalı. Kayıplar verdik. Ama şimdi üzülme zamanı değil. Şimdi savaşma ve bu gidişe bir dur deme zamanıdır. Merkezimiz İstanbul dadır. Çünkü burası bize ulaşım ve koruma olanakları açısından en uygun yerdir. Kısaca dünyanın ortasındaki metropol diyebiliriz. Bu şehrin kalabalık oluşu iblislerin hareketini kısıtlar. Merkezimizde havarilerin ihtiyaç duyacağı her şey mevcuttur. Son iblis saldırılarının büyüklüğü yeni bir döneme girdiğimizi bize gösterdi. Önceden iki kişilik olan havari ekiplerini artık üç kişiliğe çıkardık. Tam üç saat sonra tekrar burada toplanılıp takımlar için kura çekilecek. Şimdi bu sürede isterseniz Merkezi keşfedebilir isterseniz de odalarınızda dinlenerek geçirebilirsiniz. Odalarınıza sağ taraftaki kapıdan geçerek ulaşabilirsiniz. Hizmetlilerimiz size yardım edeceklerdir.
(Leonard arkasını döner ve salonu terk eder. Herkesin suratında bir endişe vardır. Ne yapacaklarını bilmeden etraflarına bakınırken Kushiro sağa doğru hareketlenir ve kapıdan çıkıp gider. Bu hareket herkese bir cesaret verir. Bazıları Kushiro gibi odalara hareketlenirken bazıları da çoktan kaynaşmaya başlamış ve merkezi keşfetmek için yola koyulmuşlardı. Kushiro odasına varmıştı. Yatağına yattı ve önündeki üç saati tavana bakarak geçirdi. Üç saat hemen geçmişti. Leonard konuşma yaptığı yerde yerini çoktan almıştı. Tüm havariler toplandı ve kuralar başladı.)
Leonard- Evet, şimdi kura çekimlerimize başlıyoruz. Her takım üç kişiden oluşacak ve elimizde olan veriler ışığında takım liderleri seçilecek. Takım liderleri yöneticinin yani benim takım üzerindeki eli olacak. Takımlar rastgele belirlenecek ve takımlarda yapılacak değişimler bendeniz tarafından karar verilecek. Evet, ilk takımı belirliyorum. Meksika dan Balcazar, Rusya dan Andrei, Mısır dan Hassan . Üçünüz birinci takımı oluşturuyorsunuz. ABD den Timoty, Hollanda dan Mina…. Türkiye den Seyfi, Güney Afrika dan Lea, Japonya dan Kushiro… (Leonard isimleri okumaya devam etti.) Evet, artık takımlarınız belli oldu. Şimdi takım kaptanlarını belirlemek için yönetim kurulunun toplantısı olacak. Ve sonuçlar her takıma özel olarak yarın bildirilecek. Şimdi dağılabilir ve takım arkadaşlarınızla kaynaşabilirsiniz.
(Kushiro takım arkadaşlarına hiç bakmadan odasına yönelmişti ki omzundan biri tuttu. Kafasını arkaya çevirdiğinde sağlam yapılı biri ona gülümsüyordu.)
Seyfi- Merhaba, ben Seyfi aynı takımdanız. Tanıştığımıza memnun oldum.
(Kushiro hiçbir tepki vermeden yoluna ilerlemeye çalışsa da Seyfi izin vermez.)
Seyfi- Nereye gittiğini sanıyorsun. Bana kendini tanıtmayacak mısın?
(Kushiro istemeyerekte olsa geriye döner ve kendini tanıtır.)
Kushiro- Bende Kushiro. Tanıştığımıza memnun oldum. Şimdi müsaade edersen odama dönüp dinleneceğim.
Seyfi- Hadi ama yapma böyle. Hem biliyor musun? Takımımızın diğer üyesi taş gibi bir hatun. Acaba o nereye kayboldu? Galiba o da senin gibi soğuk biri. Nedense hep böyle tipler beni bulur. Her neyse sen git dinlen nasıl olsa yarın tekrar buluşmak zorundayız. Bende şu diğer üyemiz olan güzelliği bulmaya çalışayım. Güle güle.
(Seyfi, Kushiro nun yanından ayrılır ve Kushiro odasına geri döner. Ve merkezde yeni gün için hazırlıklar başlar.)
Bölüm 8 –Yeni Bir Başlangıç 2-
(İstanbul-Merkez)
(Çoktan sabah olmuştur. Kushiro uyanmış, antrenman yapmaya başlamıştı. Takımlar tek tek anons yapılarak çağırılıyordu.)
--(mekanik kadın sesi) 18. takım Türkiye den Seyfi, Güney Afrika dan Lea, Japonya dan Kushiro. Takım kaptanını belirlemek için yöneticinin odasına çağırılıyorsunuz.
(Birden Kushiro nun odasının kapısı çalınır. İçeriye bir hizmetli girer.)
-- Yöneticinin odasına kadar size eşlik edeceğim. Lütfen ben takip edin.
(Kushiro kılıçlarını kınına soktu ve hizmetliyi takip etmeye başladı. Bir koridordan diğerine geçiyorlardı. Kushiro merkezin ne kadar büyük olduğunu gördükçe şaşırıyordu. Yerin altındaki bir şehir gibiydi. Sonunda hizmetli bir kapının önünde durdu. Büyük ve siyah bir kapıydı.)
-- Buyurun.
(Ve hizmetli kapıyı açtı. İçeride Leonard ile iki kişi daha vardı. Biri dün tanıştığı havariydi. Diğeri ise esmer tenli ve çok güzel bir kızdı. Hırçın bir duruşu vardı. Kushiro bu kızın diğer takım arkadaşı olması gerektiğini düşünüp onların yanına geçti.)
Leonard- Evet, Kushiro da geldiğine göre başlayabiliriz. Ben kendimi tanıtmıştım. Sizde daha sonra kendi aranızda kaynaşırsınız ne de olsa bir takımsınız artık.
(Kaynaşma kelimesini duyan Seyfi Lea ya bakıp sırıttı. Ama Lea hiç de oralı değildi. Lea gözlerini Kushiro ya dikmişti. Sanki Kushiro yu gözden kaçırmak istemiyor gibiydi.)
Leonard- Sözlerimi uzatmayacağım. Dün geç saatlere kadar yaptığımız toplantılarla takım kaptanlarına karar verdik. Ve sizin takımınızın kaptanı da Japon temsilcimiz Kushiro. Her hangi bir itirazı olan var mı?
Seyfi-(umursamaz bir ifadeyle) Benim için bir sorun yok. Siz karar v-
Lea-(sinirli bir şekilde Seyfi nin sözünü kesti ) Ben bunu kabul etmem. Nasıl onun gibi biri burada olabilir. Birde benim takım kaptanın olacak ha. O bir lanetli bu nasıl olabilir.
(Lanetli kelimesi oda da bir ürperti yaratır. Seyfi şaşırmıştır. Leonard hafifçe gülümser.)
Leonard- Dediğinizde haklısınız ama onun durumu biraz farklı.
Lea-(Sesini yükselterek) Nasıl farklı? O bir lanetli. O iblislere yardım etmiş biri. Nasıl bir havari olur? Onunla aynı takımda olmak istemiyorum. Hem diğer Japon havariyi onun öldürmediğini nerden bileceğiz. O iblisleri oraya getirende o olabilir. Bir lanetliden ne bekliyorsunuz ki.
(Kushiro nun gözleri fal taşı gibi açılır. Ani bir hareketle Lea nın boğazına yapışır. Oda da ki herkes şaşırır. Kushiro nun gözlerinden öfke fışkırıyordur.)
Kushiro-(öfkeli bir şekilde) Sen nereden bilebilirsin. Sen kimsin ki beni böyle yargılayabiliyorsun!
(Kushiro nun gözlerinden yaşlar süzülür ve Kushiro, Lea nın boğazını daha da sıkar. Lea boğulmamak için çırpınır. Bu sırada Seyfi çevik bir hareketle Lea yı Kushiro nun elinden alır. Leonard da hemen Kushiro yu tutarak sakinleştirmeye çalışır. Lea acı acı öksürür. )
Leonard- Lütfen sakinleşin. Bu nasıl bir saçmalık.. Kendinize gelin. Sizler tanrının havarilerisiniz. Bu nasıl bir tavır. Bayan Lea, Kushiro bizim değerli bir havarimizdir. Bize melekler tarafından verilmiş bir hediye. Ona güvenim tamdır. Ve söylediğiniz olay sırasında birçok duacımız o gemideydi. Kushiro nun sadakati o olay sırasında kanıtlanmıştır. Kızıl Güneş in emirleri kesindir. Siz artık bir takımsınız ve Kushiro da kaptanınız. Takım için çekişmelerin işinizi doğru düzgün yapmanızı engellemesine izin vermeyin. Şimdi herkes bu odayı boşaltsın. Seyfi sana güveniyorum. Onlara hakim ol.
(Herkes odayı boşaltır ama Seyfi geride kalır.)
Seyfi- Böyle bir olayın yaşanacağını bildiğiniz halde neden Kushiro yu kaptan seçtiniz. O kızın ona karşı kin beslediğini ben bile ilk görüşte anlamıştım.
Leonard- Bizde biliyorduk ama Kushiro nun üstün yeteneklerini göz ardı edemezdik. Kaptanlık hak edene verilir. Bu örgütte herkes eşittir.
Seyfi- O adam bu kadar güçlü mü?
Leonard- O bizim en büyük umudumuz.
(Seyfi hafif bir gülümsemeyle odayı terk eder. Leonard da dağılan masasını toplamaya girişir. Gün boyu takım kaptanlarının belirlenmesi olaysız bir şekilde sona erer. )
Bölüm 9 – Nefretin Geçmişi –
(İstanbul)
(Çoktan gece olmuştu. Karnını doyuran Seyfi amaçsızca koridorlarda dolaşıyor, bir yandan da sabah olanları düşünüyordu. Birden bir kızın ağladığını gördü. Bu Lea dı. Diz çökmüş ağlıyor, sinirinden yere yumruklar atıyordu. Seyfi arkadan yavaşça yaklaştı.)
Seyfi- Gerçekten ondan bu kadar nefret mi ediyorsun?
(Lea ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle Seyfi ye doğru baktı. Omuzları titriyordu.)
Lea-(acı dolu bir sesle) Evet, çok nefret ediyorum. Onun gibiler yüzünden ailem öldürüldü. Lanetliler iblislerden bile daha kötüdür. Özellikle onun gibi bir lanetli. Hiçbir şey yapmamış gibi sapasağlam gezmesi. Melekler onu nasıl lanetledi anlamıyorum. Onu öyle eksiksiz görünce kendimi tutamıyorum.
(Lea tekrar ağlamaya başladı. Seyfi yavaşça elini Lea nın omzuna koydu.)
(9 yıl önce)(Lea nın evi – Cape Town/Güney Akfika)
-- Akşama arkadaşlarım gelecek. Lea annene yardım ette güzel bir akşam yemeği hazırlayın.
Lea- Tamam baba. Bobotie yapmamı ister misin?
-- Oh, tabi ki. Annene söyle kıymasını bol koysun.
(Lea neşeli bir şekilde babasının yanından ayrılır ve annesine yardım için mutfağa gider. Çeşit çeşit yemekler hazırlanır, rengarenk bir sofra kurulur. Dışarıdan konuşma sesleri gelmeye başlar. Bekledikleri misafirler gelmiştir. Kapı çalar. Lea önden koşar, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kapıyı açar. Babası hemen arkasındadır. Açılan kapıdan içeriye hafif bir rüzgar girer, kapıda üç kişi vardır. Babasının arkadaşları gelmiştir. Aralarında hiç tanımadığı biri daha vardır. Babasının en yakın arkadaşı onu bir akrabası olarak tanıştırır ve evde bırakamadığını söyler. Lea nın babası hiç önemli olmadığını belirtir. Sofraya geçerler. Koyu bir sohbetin ortasında babası Lea yı çağırır.)
-- Lea hiç amarulamız kalmamış. Hemen gidip bir şişe alır mısın?
(Parayı alan Lea evden ayrılır. Koşarak içki dükkanına gider. Amarula yı alan Lea eve geldiğinde şok olur. Ev yanıyordur, etrafta kimse yoktur. Ailesinin içeride olduğunu düşünen Lea içeri girmeye çalışsa da alevler çoktan evi sarmıştır. İçeriyi kontrol etmek için pencereye yaklaşır. Annesi duvarın köşesinde ağlarken, babası da annesini korumaya çalışıyordur. Ama kimden? Lea içeriye daha dikkatli bakar. Babasını en yakın arkadaşı elinde bir bıçakla babasının üzerine yürüyordur. Babasının diğer arkadaşları yerde cansız bir şekilde yatarken, babasının arkadaşının akrabam diye tanıttığı adam olayı yüzünde pis bir sırıtışla izliyordur. Babasının arkadaşı geri dönerek akrabası olarak tanıttığı adamla konuşur.)
-- Hey, iblis. Bu kadar yetmez mi? Onları da mı öldürmek zorundayım?
İblis-(sırıtarak) Tabi ki de. Eğer bana borcunu ödemek istiyorsan bu evdeki herkesi öldürmelisin. Yoksa sen mi ölmek istersin?
( Lea nın babasının arkadaşı hemen geri döner ve Lea nın babasının üzerine doğru yürür. Lea nın babası kendini savunmaya çalışsa da bıçak artık karnına saplanmıştır. Kanlar içinde yere diz çöker. Lea gözleri yaşlar içinde bağırır.)
Lea- Babaaaaaaa!!!
--(acı çekerek) Kaç! Lea kaç!
(Lea yerinde kıpırdayamaz. Sanki ayakları felç olmuştur. Bıçak babasının karnından çıkar. Lea nın babası yere düşer. Bu seferde katil Lea nın annesine doğru ilerler. Zavallı kadın karşı bile koyamaz. Katil bıçakla Lea nın annesinin boğazı keser. Lea nın annesini de öldüren katil bıçağı yere atar. Ve arkasında ki iblise dönerek)
-- Oldu, hepsini öldürdüm. Artık borcum kalmadı. Şimdi bırak gideyim.
İblis- Hepsi mi?(Lea yı göstererek) Daha kız yaşıyor.
( Katil Lea nın olduğu pencereye bakar, yerden bıçağı alır ve Lea nın üzerine doğru ilerler. Lea, kıpırdayamaz hatta sesi bile çıkmıyordur. Kilitlenmiştir. Tam bu sırada bir adam yanından zıplayarak içeri atlar. Adamın elinde bir İskoç kılıcı vardır. Kılıcın ilk savuruşunda katilin elindeki bıçağı parçalar. Sonra ani bir hareketle geri döner ve elindeki kılıcı iblise fırlatır. Kılıç iblisin kafasına saplanır. İblis yere yığılır. Katil ise korkudan yere düşer. Gizemli adam iblise saplanan kılıcı alır ve katilin yanına gelir. Katilin ensesinden tutar ve pencereden dışarı fırlatır. Peşinden de o atlar. Adam hemen döner ve Lea yı omzuna alır, yanan evin yanından uzaklaştırır. Hemen arkadan birkaç cüppeli ve elinde tespih olan insanlar gelir. Katilin etrafını sararlar. Gökten bir ışık belirir. Lea şaşırmıştır. Bu bir melektir. Melek yere iner ve katilin alnına dokunur. Katil acı içinde bağırmaya ve titremeye başlamıştır. Melek tekrar gökyüzüne döner. Lea olaylara hiçbir anlam veremez. Sadece ağlar. İskoç kılıçlı adam Lea nın yanına gelir.)
-- İyi misin? Ben bir havariyim benim görevim iblisleri yok etmek. Aileni ise iblisler ve onların yardakçıları tarafından öldürüldü. Eğer istersen sana da iblisleri yok etme gücünü verebiliriz. Böylece başkalarının başına bu gibi olayların gelmesini engelleyebilirsin.
(Lea gözleri yaşlar içinde bu sözleri kafasıyla onaylar. Havari yere diz çöker ve Lea ya sarılır.)
-- Ben Simon. Aramıza hoş geldin. Umarım çok çalışır ve bir havari olup dünyayı kurtarırsın.
(Lea sonradan öğrenir ki katil bir lanetli olmuştur. Melek ise katile ceza olarak konuşma ve görme yeteneğini almıştır. Belli bir süre sonrada katilin intihar haberini alır. Ama Lea tatmin olmaz. Simon gibi güçlü bir havari olmaya yemin etmiştir.)
(Günümüz) (İstanbul- Merkez)
Seyfi-(kararlı bir sesle) Yöneticiden, Kushiro nun neyi farklı öğrenme zamanı.
(Seyfi, Lea nın omzunu bırakır ve yöneticinin odasına doğru harekete geçer.)
Bölüm 10 –Beklenmeyen –
(İstanbul)
(Seyfi kararlı bir şekilde adımlarını atarken birden durdu ve Lea ya doğru yöneldi, eğildi ve soğuk bir gülümsemeyle Lea nın kolundan tuttu. Lea şaşırmıştı. Ne olduğunu anlamadan Seyfi, Lea yı çekerek yöneticinin odasına götürmeye başladı. Lea kolunu kurtaramıyordu. Aslında kurtarmakta istemiyordu. Seyfi hiç istifini bozmadan yürüyor, koridorda onları görenler anlamsızca bakıyorlardı. Sonunda yöneticinin kapısının önüne geldiler. Seyfi içeri girmek için adımını atsa da kapıdaki muhafızlar onu durdurdu. Seyfi bir kez daha denedi ama sonuç aynıydı. Seyfi sinirlenmişti. Bir hışımla Lea nın kolunu bıraktı.)
Seyfi-(bağırarak) Çekilin! Yöneticiyle görüşmemiz lazım.
-- Şu an içeride toplantı var. Size izin veremeyiz.
Seyfi- Sadece yöneticiyle görüşmek istiyoruz. Açın kapıyı da görüşelim.
(Birden kapı açıldı. Kapıyı açan yöneticiydi. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.)
Leonard- Bütün bu gürültüde ne kendi ofisimde bile rahat edemeyecek miyim?
Seyfi- Sizinle konuşmak istiyorduk.
(Leonard, Seyfi ve Lea yı önce bir süzdü. Sonrada kapıyı sonuna kadar açarak içeri girmelerini işaret etti. Oda olduğundan daha karanlıktı. İçeride de kimse yokmuş gibi görünüyordu. Seyfi hemen konuya girdi.)
Seyfi- Kushiro hakkındaki gerçekleri istiyoruz. Bir lanetlinin nasıl bir havari olduğu hakkındaki gerçeği.
Leonard- (sırıtarak) Sonunda sormaya kara verdiniz ha. Tabi ki de size anlatacağım ne de olsa takım arkadaşınız. Hatta o kadar şanslısınız ki tamda şu an burada olayın tanıklarından biri burada. Size bu olayı o anlatabilir. Anlatırsın değil mi Simon?
(Birden odanın karanlık olan köşelerinden birinde bir alev belirdi. Alev önce adamın yüzünü aydınlattı ardından sigarasını yaktı. Seyfi ve Lea nın kafalarını aynı anda o köşeye doğru çevirdi.)
Simon- Merhaba, Lea. Uzun zaman oldu.
( Seyfi şaşırmıştı ama Lea nın şaşırmasının yanında bu hiç bir şeydi. O adam karşısındaydı. Lea nın kahramanı, Lea nın olmak istediği havari. Tam karşısında duruyordu. Yüzündeki kırışıklıklar biraz artmıştı ama geçen dokuz yılın yanında hiç değişmemiş gibiydi.)
Leonard- Simon benim yakın bir dostum ve aynı zamanda generallerimizden biri. Kendiside aynı sizin gibi bir havariydi. Savaşta gösterdiği cesaret ve kararlılıkla generalliğe kadar yükseldi.
(Simon söze karışır.)
Simon- Bu kadar övgü benim için fazla Leonard. (Lea ya doğru dönerek) Uzun zaman oldu değil mi Lea? Kocaman kız olmuşsun. Bu kadar güzelleşeceğini bilseydim seni yanından hiç ayırmazdım.
(Lea nın gözleri dolmuştur, ağlamamak için kendini zor tutuyordur. Seyfi ise olaylara tam bir anlam verememiştir. Lea nın bu adamla ne gibi bir ilişkisi olabilirdi ki. Lea sonunda dayanamaz ve küçük bir kız gibi Simon a doğru koşar ve sarılarak ağlamaya başlar. Bir yandan da küçük zararsız yumruklarla Simon ın göğsüne vurur. Tam o sırada Simon da Lea ya sarılır. Lea ise hala ağlamaktadır. Leonard ise Seyfi nin hiçbir şey anlamadığını belli eden bakışlarına dayanamayarak söze girer.)
Leonard- Simon aynı zamanda Lea nın üvey babası ve kurtarıcısıdır. O yüzden bu kadar yakınlar.
Seyfi- Hadi canım. (iç ses) -İlerideki kayın pederim olabilir. Vay be bir generalin damadı olabilirim ha.-
(Simon, Lea yı biraz kendinden uzaklaştırır ve Lea nın boynunda ki morluğa bakar.)
Simon- Benim aptal öğrencim kızımı ne hale getirmiş. Kushiro seni affetmeyeceğim. Kafanı kıracağım.
(Bu söz üzerine aniden Lea nın ağlaması kesilir. Şaşkınlığı çok rahat fark ediyordu. Tabi Seyfi de şaşırmıştır bu söze. )
Lea- Öğrencin mi?
Simon- Evet, öğrencim. Senden ayrıldıktan sonra gönderildiğim görevde karşılaştım onunla ve havari olması için eğittim.
Lea- Bir Lanetliyi mi eğittin?
Simon- Ona tam olarak lanetli diyemeyiz bunu sende fark etmişsindir. Vücudunda hiçbir engeli yok. O bir lanetliden daha çok bir hediye.
(Seyfi heyecanla söze girer.)
Seyfi- İşte biz de onu merak ediyoruz.
Simon- Herkes birlikte savaşacağı kişinin geçmişini merak eder. Nede olsa savaşta sırtını kollayacak olan o. Yöneticide izin verdiğine göre anlatmamda bir sakınca yok.
8 yıl önceydi…
Bölüm 11 –Lanetli 1 –
(8 yıl önce)(İstanbul-Merkez)
( Tüm Merkez karışıklılık içindeydi. Herkes tedirgindi. Normalden çok daha güçlü bir iblis Japonya da ortaya çıkmış, örgütün ağır kayıplar vermesine neden olmuştu. Buna rağmen iblis her çatışmadan sonra izi kaybettirmeyi başarmıştı.)
-- Yönetici, Japonya dan yeni kayıp haberleri geldi. Son gönderdiğimiz iki havari ve otuz kişilik duacı birliği tamamen yok edildi. İblis tekrar elimizden kaçtı. Bu kayıplarla beraber toplam beş havari ve 114 duacı kaybımız oluştu.
Leonard- Kahretsin! Yine mi kayıplar? Hemen Simon a haber verin yanına yirmi duacı alarak Japonya ya doğru harekete geçsin. O da başaramazsa her şey biter.
-- Tamam, efendim.
(Emir hemen Simon a iletildi. Güney Afrika nın iblis temizliğiyle görevli olan Simon haberi alınca Lea yı geride bırakarak harekete geçti. Ama olayın yankıları melekler diyarı İlliyyun na kadar ulaşmıştı.)
(İlliyyun)
(Olaylar karşısında meleklerde telaşlanmıştı. İlliyyun da doğrudan müdahale sesleri yükselmekteydi.)
-- Baş melek efendimiz, dünyadaki olaylar hakkında bilginiz vardır. Böyle giderse dünya cephesi düşebilir. Buna izin veremeyiz. Derhal harekete geçip bu olayı çözmeliyiz.
(Cebrail düşünceliydi. Müdahalenin sonuçlarını kafasında tartıyordu ve sonunda karar vermiş bir ifadeyle başını kaldırdı. Herkes baş meleğin sözlerini beklemekteydi.)
Cebrail- Bana Gabriel i çağırın ve bu salonu tamamen boşaltın.
(Gabriel çağırıldı ve oda boşaltıldı. Salon sessizliğe bürünmüştü. Kısa bir beklemeden sonra salonun kapısı büyük bir gıcırtıyla açıldı. Gabriel gelmişti. Salonun sessizliği Gabriel i tedirgin etti. Salonda sadece Cebrail ve Gabriel vardı. Gabriel, Cebrail e yeterince yaklaştığında diz çöktü. Ardından Cebrail konuşmaya başladı.)
Cebrail- Hoş geldin merhametin ve intikamın meleği, gardiyan meleklerin başı. Sana özel bir görev veriyorum. Dünyaya in ve başımıza bela olan iblisi yok et. Bu konuda sadece sana güvenebilirim.
Gabriel- Tabi ki de baş melek hazretleri. Emirlerinizi yerine getirmek benim için bir şereftir.
Cebrail- Ama iblisi bulduğunda bana haber et ki görelim bu kadar başımıza bela olan iblis neyin nesiymiş.
Gabriel- Tabi ki de baş melek hazretleri.
(Gabriel salondan ayrıldı. Bembeyaz kanatlarını büyük bir hışımla açarak son hız dünyaya doğru yol almaya başladı. Kısa sürede büyüyen şeytani gücü fark etti ve doğruca gücün kaynağına yöneldi.)
(Japonya-Nagoya)
(Gabriel, Nagoya da ki bir eve kadar şeytani gücü takip etmişti. Hiç şüphe yok ki iblis bu evdeydi. Gabriel hiç beklemeden Cebrail e haber verdi ve ardından eve giriş yaptı. Gabriel evin içini hızlıca gözden geçirdi. Tek göz odalı ahşaptan bir evdi. Evde sadece bir kadın ile çocuğu vardı. Gabriel in içeri girmesiyle kadın kaçmak istercesine kendini yere attı. Evi büyük bir korku havası kaplamıştı. Kadının yere düştüğünü gören çocuk doğruca duvarda asılı olan zümrüt işlemeli kılıca doğru yöneldi. Gabriel kadına doğru yöneldiği sırada çocuk kılıcını çekerek Gabriel e doğru savurdu. Gabriel kılıçtan kaçınmak için geri çekildi. Gabriel kılıcın normal bir kılıç olmadığını anladı. Kılıç meleklere bile zarar verebilirmiş gibi duruyordu. Gabriel tedirgin olmuştu. Önündeki sadece bir çocuktu. Küçücük evde de yeterli hareket imkanı de yoktu. Yanlış bir hareketiyle çocuğa zarar verebilirdi. Gabriel sinirlenmişti.)
Gabriel- Çekil önümden çocuk.
-- Asıl sen çekil git evimizden. Ne istiyorsun bizden. Paramız yok bizim. Sadece annemle yaşamaya çalışıyoruz.
(Gabriel in siniri boğuk bir kahkahaya dönüşmüştü.)
Gabriel- Annen mi? Hahahahaha! O bir iblis senin annen değil. Büyük ihtimalle senin annen çoktan ölmüş ve bu iblis onun bedenini ele geçirmiş.
(Çocuk önce şaşırdı ve annesine doğru baktı. Ama yerde yatan sadece korkmuş bir kadındı, annesiydi. Bu garip adam ne saçmalıyordu böyle.)
-- Saçmalama! O benim annem ve sen buradan gidiyorsun.
(Çocuk kılıcı kaldırdı ve Gabriel e doğru savurdu. Gabriel kılıcı tekrar savuşturdu. Tam o sırada kapı acı bir gıcırtıyla tekrar açıldı ve içeriye garip bir adam daha girdi. Gabriel hemen çocukla uğraşmayı bıraktı ve diz çöktü.)
Gabriel- Baş melek efendimiz. Tam da bu işi hallediyordum.
(Cebrail de gelmiştir. Çocuk şaşırmıştı. Garip bir adam daha girmiştir evin içine. Kılıcının kabzasını büyük bir öfkeyle sıktı ve bağırarak Gabriel in üzerine yürüdü.)
Bölüm 12 – Lanetli 2 –
(8 yıl önce)(Japonya-Nagoya)
(Çocuk büyük bir öfkeyle kılcını kaldırdı ve Gabriel in üzerine yürüdü. Bütün gücünü toplayarak kılıcını savurdu fakat kılıç Gabriel e değmeden havada asılı kaldı. Kapıdan son giren kişi savrulan kılıcı kabzasından yakalamıştı. Kafasını yavaşça çocuğa doğru yaklaştırdı. Çocuk ne kadar uğraşsa da kılıcı onun elinden kurtaramıyordu. Bırak kurtarmayı hareket dahi ettiremiyordu. Adamın kafasını çocuğa iyice yaklaştırdı. Çocuk korku dolu gözlerle ona baktı. Karşısındaki bir insan değildi. İnsan gibi görünüyordu ama insan demeye bin şahit isterdi. Adam uzunca bir pelerin giymişti. Pelerinin içinde bir şeyler sakladığı aşikardı. Ne kadar gizlemeye çalışsa da belli oluyordu. Bunlar kanattan başka bir şey olmazdı. O esnada konuşmaya başladı.)
Cebrail- Çocuk sen ne yaptığını sanıyorsun? Neden bir iblisi koruyup, bir meleğe saldırıyorsun?
(Çocuk şaşırmıştır. Ne kadar cevap vermek istese de konuşamıyordu. Donup kalmış gibiydi. Gabriel Cebrail e dönerek konuşmaya başladı.)
Gabriel- Bu iblisin kendi annesi olduğunu zannediyor. Büyük ihtimalle iblis saklanmak için bu çocuğun annesinin kılığına girmiş ve annesi gibi davranmış.
Cebrail- Yani sadece annesini korumaya çalışıyor ha? Bak bu hoşuma gitti. (Çocuğa dönerek) Bak çocuk benim bir insan olmadığımı anlamışsındır. Ben Cebrail, baş meleğim. Şimdi önümden çekil ki bu işe bir son verelim.
-- Beni kandıramazsınız. Ne olursanız olun fark etmez. Buradan gidin bizi yalnız bırakın.
(Çocuk ani bir hareketle kılıcını Cebrail in elinden kurtardı. Kılıcı kaldırdı. Tam savuracakken Cebrail kılıcın kabzasından tekrar yakaladı. Tam bu sırada kadının suratında bir gülümseme belirdi. Cebrail in bunu fark etmesiyle sinirlenmesi bir olmuştu. Kabzasından yakaladığı kılıcı çocukla birlikte duvara fırlattı. Çocuk kafasını duvara çarptı. Çocuk sersemlemişti. Ne kadar uğraşsa da yerden kalkamadı. Etrafı bulanıklaşmıştı. Cebrail annesinin üzerine doğru yürümeye başladı. Bunu fark eden çocuk kılıca uzanmaya çalıştı fakat kolunu oynatacak gücü dahi yoktu. Bağırmak istedi ama bağıramadı. Tüm gücü çekilmişti. Yapabileceği tek şey izlemekti. Cebrail annesine çok yaklaşmıştı ki aniden annesi dev bir iblise dönüştü. İblis Cebrail e saldırmak istedi ama Cebrail ile boy ölçüşebilecek güçte değildi. İblis, Cebrail in tek bir hareketi ile parçalara ayrıldı. Çocuk ağlamamak için kendini güç tutuyordu. Yani çok sevdiği annesi aslında çoktan ölmüş müydü? Ne zamandan beri bir iblise anne diyordu? Cebrail soğuk bir ifadeyle geriye döndü ve kapıya doğru yöneldi. Tam bu sırada Gabriel konuşmaya başladı.)
Gabriel- Baş melek hazretleri! Bu çocuğu ne yapacağız. Bir iblise yardım etti. Lanetlenmesi gerekir. Hem o kılıçta sıradan bir kılıç değildi. Ne olduğunu anlamadığım bir güç barındırıyordu. Bu konuda da bir şeyler yapmalıyız.
Cebrail- Nerdeyse unutuyordum. İyi ki hatırlattın Gabriel. Evet, bu konuda bir şeyler yapılmalı. Bu çocuk çok hoşuma gitti. Onun lanetini ben vermek istiyorum.Tam da birinci nesil kutsal silahlardan birine sahip bir insana uygun bir lanet.
Gabriel- Birinci nesil kutsal silah mı? Tam da düşündüğüm gibi. İçindeki kutsal özleri fazla olduğu için sahibinin ömründen yiyen silahlar. Bu çocuğun eline nasıl geçmiş olabilir. Hepsini geri toplamıştık.
Cebrail- Hepsini değil Gabriel. Hepsini değil.
(Cebrail çocuğun üzerine doğru yürümeye başladı. Çocuk artık sonum geldi diye düşündü. Zaten zar zor bilincini açık tutabiliyordu. Cebrail yaklaşmıştı. Aniden Cebrail in sağ eli parlamaya başladı.)
Gabriel-(şaşırarak) Nasıl yani bu çocuğun laneti o mu? O sadece bir insan onu nasıl bir insana verirsiniz.
Cebrail- Beni mi sorguluyorsun?
(Gabriel özür diler bir ifadeyle kafasını öne eydi ve sessizliğe büründü.)
Cebrail- Bu çocuk hoşuma gitti. Hem bir daha böyle bir olayın olmamasını garantilememiz gerekiyor. Bu çocuk bizim garantimiz olacak.
Gabriel- Ama Zamanın Gözlerini bir insanın tam kapasiteyle kullanabileceğine inanıyor musunuz?
Cebrail- Tam kapasiteyle kullanmasına inanmak mı? Bu mümkün değil. Tam kapasiteyle kullansaydı bizim de başımıza bela açabilirdi.
(Cebrail parlayan eliyle çocuğun gözlerini kapattı. Çocuk bilincini kaybetti ve bayıldı.)
(2 gün sonra)
(Çocuk konuşma seslerine uyandı. Çoktan sabah olmuştu. Hepsinin bir rüya olduğunu düşünüyordu. Etrafını kontrol etti. Evde olmadığını anlaması uzun sürmedi. Yakınlardan bir erkeğin sesini duydu.)
-- Sonunda uyandın ha.
(Sesin geldiği yere doğru çevirdi kafasını. Uzun boylu, gözlük ve yakışıklı bir adam vardı hemen yatağının yanında.)
-- Nerdeyim ben?
-- Burası özel bir hastane. Senin gibi olaylara şahit olmuş ve olmaya devam edecek gibi insanlar için.
-- Nasıl yani onlar rüya değil miydi?
-- Onlar en az senin kadar gerçeklerdi.
-- Adın ne?
-- Kushiro.
-- Bende Simon. Başından geçenleri bana anlatırsan sana yardımcı olabilirim.
(Günümüz) (İstanbul-Merkez)
(Simon ın konuşması bittiğinde yöneticinin odasını bir sessizlik kapladı. Lea ve Seyfi şaşırmış, birazda utanmışlardı. Simon sözlerine devam etti.)
Simon- İşte Kushiro ile böyle tanıştım. Bana anlattıklarıyla onun bizim kurtuluşumuz olduğunu anladım. Melekler tarafından bize bahşedilen bir güç. Onu kendi sorumluluğuma aldım ve bir havari olması için yetiştirdim.
Bölüm 13 – İlk Görev –
(İstanbul-Merkez)
(Simon konuşmasını bitirmiş, odayı bir sessizlik kaplamıştı. Sessizliği tıklanan kapı bozmuştu. Kapı hafif bir gıcırtıyla aralandı ve içeriye bir hizmetli girdi.)
-- Emrettiğiniz gibi Havari Kushiro geldiler, yönetici Leonard.
Leonard- İçeriye gelsin.
-- Tabi, efendim.
(Hizmetli ağır adımlarla dışarıya çıktı. Kapının önünde bekleyen Kushiro içeriye girdi. Kushiro içeri girdiği anda tüm takım arkadaşlarının içeride olduğunu fark etti. Yavaşça Leonard ın masasına doğru ilerledi ve konuşmaya başladı.)
Kushiro- Beni emretmişsiniz.
(Leonard konuşmaya başlayacağı sırada Kushiro arkasında bir gölge hissetti. Çok yakınındaydı. Kaçmak için yeterli vakti yoktu. Kushiro arkasından gelen hamleyi savuşturmak için hareket etse de artık çok geçti. Kafasına darbeyi yemişti. Kushiro yere yuvarlandı. Kendini toplayıp yukarıya baktığında yaşadığı şaşkınlığa kelimeler yetersiz kalıyordu.)
Simon- Gerizekalı öğrencim sen ne hakla benim biricik güzel kızımın boğazını sıkıyorsun ha?
(Hemen ardından Simon yerde yatan öğrencisini tekmelemeye başladı. Kushiro çevik hareketlerle tekmeleri savuşturuyordu.)
Kushiro- Usta? Sen ne ara buraya geldin? Ben seni Hong Kong tayken emekliye ayrıldığını zannediyordum.
Simon- Ulan gerizekalı öğrenci, sadece biraz tatil için orada kalmıştım. Senide eşyalarını toplaman ve yola çıkman için Nagoya ya gönderdim. Ama senin burada yaptıklarına bak benim güzel kızımın boğazına sarılmışsın.
(Simon bir yandan Kushiro yu tekmelemeye devam ederken bir yandan da Lea ya sarılmaya başladı. Simon ın kendine sarılmasıyla Lea şaşırmıştı fakat bir yandan da sarılmaya devam etmesini istiyordu. Ama asıl şok olan Kushiro ydu. Hemen ustaca bir kaç hareketle tekmelerden kurtularak ayağa kalktı.)
Kushiro- Kızın mı? Nasıl yani senin bir kızın mı var?
Simon- Tabi ki de. Ne sandın beni? Aylağın teki mi?
(Leonard söze karıştı.)
Leonard- Bayan Lea, General Simon ın üvey kızıdır.
(Kushiro bir kat daha şaşırdı.)
Kushiro- General mi? Bizim bunak birde general mi?
(Kushiro kafasına bir darbe daha aldı.)
Simon- Sen beni ne zannediyordun lan?
Leonard- Tamam, tamam. Bu kadar şamata yeter. Artık takımlar yavaş yavaş görevlerini alarak Merkezden ayrılıyor ve sizinde göreviniz elime az önce ulaştı. 18. takım Lea, Seyfi, Kushiro göreviniz Yunanistan da ki bir kasaba olan Athikia da iblis varlığını araştırmak. Eğer varsa yok etmek. Şimdi hazırlıklara başlayın yarın sabah geminiz Atina ya açılacak.
(Takımın içindeki fırtınalar artık birazda olsun dinmişti. Artık göreve doğru yelken açma zamanıydı. 18. takımın ilk görevi Yunanistan daydı. Simon la vedalaşan grup hazırlıklar için odalarına çekildi.)
Bölüm 14 – Durulan Sular –
(İstanbul)
(Yolculuk için hazırlıklar tamamlanmıştı. Gemi hareket için yolcularını bekliyordu. Güneş ufuktan usulca yükseliyordu. Nihayet yolcularda iskelenin başında göründü. Gemi mürettebatı eşyalara yardım için havarilerin yanına koştular. Duacı birliği ise karşılama için gemiye uzanan köprünün başında sıraya girmişti. Duacı birliğinden uzun boylu bir kadın ileri çıktı ve havarilerin önünde durdu.)
-- Ben 16. duacı birliğinin başı Katrea. Göreviniz süresince size eşlik edeceğiz. Görevimiz ise siz havarilerin güvenliğini sağlamak. Eğer hazırlığınız tamamsa yola çıkabiliriz.
(Havarilerin üçü de karşılarındaki kadının güzelliğine hayran kalmıştı. ‘Böyle bir kadın duacı birliğini başı olabilir mi?’ diye düşündüler. Katrea yana çekildi ve havarilere yolu gösterdi. Ağır adımlarla gemiye doğru ilerlemeye başladılar.)
Seyfi-(iç ses)(pis bir gülümsemeyle) ‘Yok artık iki güzelle gemi yolculuğu mu? Havari olmayı sevmeye başladım.’
(Gemiye bindikleri gibi gemi harekete geçti. Lea yerleşmek için kamarasına gitti. Kushiro ise geminin pruvasına geçerek denizi ilemeye başladı. Seyfi de yavaşça Kushiro ya doğru yaklaştı. Kushiro, Seyfi nin yaklaştığını hissedince başını o yöne çevirdi. İlk defa Seyfi yi silahını kuşanmış görüyordu. Merkezdeyken hiç üzerinde bulundurmamıştı. Kabzasının garip şekli olan hafif eğimli bir kılıç taşıyordu. Kushiro nun kılıcını incelediğini gören Seyfi gülümsedi.)
Seyfi- Yatağan.
Kushiro- Ne?
Seyfi- Kılıcımın türü yatağan. Eğimli Türk kılıcı. Öyle garip garip bakınca merak ettin diye düşündüm. Bu arada senden özür dilemek isterim. Eminim Lea da istiyordur.
Kushiro- Ne için özür diliyorsun ki.
Seyfi- Gerçeği bilmeden seni yargılamış olduğum için özür diliyorum. General geçmişini anlatınca hatamın farkına vardım. İnsanlar için ön yargılarını kırmak bazen çok zor olabiliyor.
Kushiro- Demek bizim bunak size beni anlattı ha? İki dakika çenesini kapasa şaşarım. Bende ortamdaki hava neden yumuşadı diye merak ediyordum. Aslında benimde gidip o kızdan özür dilemem lazım. Biraz aşırı tepki verdim.
Seyfi- Ölen havari yakın bir arkadaşın mıydı?
Kushiro- Tek arkadaşımdı.
Spoiler:
Sonuda üşenmekten vazgeçip aklımdaki fanfic i yazmaya başladım. Bu olaya baya yabancı olduğumu anladım. En son okuduğum fantezi türü 'Ayşegül Küçük Anne' olduğundan baya zorlandım ilk başlarda. Aklımdakini aktaramamışım gibi geldi. Ama yavaş yavaş düzeliyorum sanki.
[Bağlantı]
Bu şarkıyı dinlerken aklıma karakterler ve bir konu geldi. Düşündükçe gelişti. Geliştikçe yazma isteği duymaya başladım. En son D.gay-man i de izleyince parçalar birleşti. Birden evren oturdu. Bende başladım ne olacak acaba sonu. Bir sonraki bölümde ne yazacağımı ben bile bilmiyorum.
Yorumlarınızı esirgemeyin. Geliştirmem gereken yerleri söyleyin ki geliştireyim.
[Bağlantı]
Bu şarkıyı dinlerken aklıma karakterler ve bir konu geldi. Düşündükçe gelişti. Geliştikçe yazma isteği duymaya başladım. En son D.gay-man i de izleyince parçalar birleşti. Birden evren oturdu. Bende başladım ne olacak acaba sonu. Bir sonraki bölümde ne yazacağımı ben bile bilmiyorum.

Yorumlarınızı esirgemeyin. Geliştirmem gereken yerleri söyleyin ki geliştireyim.
...................................................................................................
Spoiler:

-giriş-
Spoiler:
Zamanın öncesinde bilinmeyen çağlarda baş melek seçilme zamanı gelmişti.
Bunun için iki aday vardı. Cebrail ve Melek-i Tavus. Belli bir zaman sonra çekişme bir iç savaşa dönmüş ve Cebrail i destekleyenlerle Melek-i tavus u destekleyenler bir birleriyle savaşmaya başlamışlar. Bu gidişe üzülen tanrı savaşı durdurmuş ve Cebrail le Melek-i Tavus arasında son bir dövüş olmasını ve kazananın baş melek seçileceğini söylemiş.
Kendinden emin olan Melek-i Tavus un hesaba katmadı bir şey vardı. Cebrail in yanında yer alan Azrail in tırpanı. Dövüş bilinmeyen yıllar kadar sürmüş ama Azrail in tırpanına sahip olan Cebrail kazanmış.
Yeni bir çekişmeyi önlemek isteyen tanrı yenilen Melek-i Tavus u ölüler diyarına sürmüş ve oranın bekçiliğini yapmasını emretmiş ve yandaşlarını da beraberinde kutsal alevlerin diyarına göndermiş. Bu zamandan sonra Melek-i tavus a şeytan ve kanatları cehennem alevleri tarafından yanan meleklere de iblisler denmiş.
Ama tanrı Azrail in silahını kullanmasından dolayı Cebrail e de ödül adı altında bir ceza vermiş. İnsanlığın sorumluluğu! Doğuşta iyi öze sahip olmasına rağmen zamanla kötülüğün pençesine düşen insanların kötü öze kavuşmasını engellemesini ama bunu yaparken kendi iradelerini kullanmasını yani Cebrail in doğrudan müdahalesini yasaklayarak başarmasını istemiştir. Cebrail zaman zaman insan kılığında insanlarla iletişime geçerek gerçekten iyi özünü koruyan insanlara peygamberlik vermiş ve tanrının emirlerini insanlar arasında yaymış. Ama tam başarılı olmasına az bir zaman kalmışken şeytan bunu duyar ve intikam duygularıyla harekete geçer. Kendi cehennemden çıkamamasına karşın hala sahip olduğu büyük güçlerle yandaşlarını dünyaya gönderebiliyor. Bu sayede iblisler insan kılığına girip kötülüğü yayıyor ve Cebrail in görevini tamamlamasına engel oluyorlardı.
Bu durum doğrudan müdahaleye izni olmayan Cebrail i sinirlendirmeye başlamıştı. Yeni bir savaş başlamak üzereydi ve Cebrail iblislerle savaşmak için meleklerinin bazılarını dünyaya gönderdi.Ama bununun yeterli olmadığını gördü. Çünkü yüz yıllar boyu alevler arasında yaşayan iblislerin bazıları şeytanın emriyle kendilerini bölmüş daha güçsüz ama Cebrail in planlarını engelleyecek sayıda iblis oluşturmuşlar. Bunun üzerine Cebrail Azrail in tırpanından biraz öz almış ve yeni peygamberlere iblisler le savaşmaları için özel birlikler kurmalarını ama oluşabilecek kargaşaları önlemek içinde insanlığın bundan haberlerinin olmamasını emretmiş ve Azrail in tırpanının özünü peygamberlere emanet etmiş.
Zaman geçmiş peygamberler ölmüş ama onun yerine geçenler tırpan özünden yapılan silahların gücüne hayran kalmışlar ve dinler birbiriyle savaşmış. Müslümanların Batı Avrupa yı işgalinden tutun Haçlı Seferlerine değin yüzyıllar boyunca sürmüş ama birbirlerini yenemeyeceğini anlayan dinler anlaşmaya varmış ve güçlerini birleştirmiş. Ortak bir emri yayınlamışlar ve bu emri yerine getirmekle görevlendirilmiş kuruluşların ortak ismine Kızıl Güneş adını vermişler.
Sınırlı sayıdaki silahları paylaşmak için dünya bölgesel güçlere göre sınıflandırılmış. Her bölge 17-21 yaş aralığındaki gençleri yarıştırmış. İspanyollar kılıç düellolaruyla, İngilizler mızraklı turnuvalarıyla, Araplar günler süren at yarışlarıyla, Türkler güreşlerle, Japonlar ölümüne kılıç karşılaşmalarıyla, Çinliler dövüş müsabakalarıyla, Afrikalılar uzun koşu maratonları ve avcılık yarışlarıyla, İtalyanlar gladyatörlerle ve daha sayamadığımız pek çok bölge kendine has yarışlarla kutsal silah kullanıcılarını seçmiş ve bunlar iblislerle savaşmak için Kızıl Güneşin emri altına verilmiş.
Bunun için iki aday vardı. Cebrail ve Melek-i Tavus. Belli bir zaman sonra çekişme bir iç savaşa dönmüş ve Cebrail i destekleyenlerle Melek-i tavus u destekleyenler bir birleriyle savaşmaya başlamışlar. Bu gidişe üzülen tanrı savaşı durdurmuş ve Cebrail le Melek-i Tavus arasında son bir dövüş olmasını ve kazananın baş melek seçileceğini söylemiş.
Kendinden emin olan Melek-i Tavus un hesaba katmadı bir şey vardı. Cebrail in yanında yer alan Azrail in tırpanı. Dövüş bilinmeyen yıllar kadar sürmüş ama Azrail in tırpanına sahip olan Cebrail kazanmış.
Yeni bir çekişmeyi önlemek isteyen tanrı yenilen Melek-i Tavus u ölüler diyarına sürmüş ve oranın bekçiliğini yapmasını emretmiş ve yandaşlarını da beraberinde kutsal alevlerin diyarına göndermiş. Bu zamandan sonra Melek-i tavus a şeytan ve kanatları cehennem alevleri tarafından yanan meleklere de iblisler denmiş.
Ama tanrı Azrail in silahını kullanmasından dolayı Cebrail e de ödül adı altında bir ceza vermiş. İnsanlığın sorumluluğu! Doğuşta iyi öze sahip olmasına rağmen zamanla kötülüğün pençesine düşen insanların kötü öze kavuşmasını engellemesini ama bunu yaparken kendi iradelerini kullanmasını yani Cebrail in doğrudan müdahalesini yasaklayarak başarmasını istemiştir. Cebrail zaman zaman insan kılığında insanlarla iletişime geçerek gerçekten iyi özünü koruyan insanlara peygamberlik vermiş ve tanrının emirlerini insanlar arasında yaymış. Ama tam başarılı olmasına az bir zaman kalmışken şeytan bunu duyar ve intikam duygularıyla harekete geçer. Kendi cehennemden çıkamamasına karşın hala sahip olduğu büyük güçlerle yandaşlarını dünyaya gönderebiliyor. Bu sayede iblisler insan kılığına girip kötülüğü yayıyor ve Cebrail in görevini tamamlamasına engel oluyorlardı.
Bu durum doğrudan müdahaleye izni olmayan Cebrail i sinirlendirmeye başlamıştı. Yeni bir savaş başlamak üzereydi ve Cebrail iblislerle savaşmak için meleklerinin bazılarını dünyaya gönderdi.Ama bununun yeterli olmadığını gördü. Çünkü yüz yıllar boyu alevler arasında yaşayan iblislerin bazıları şeytanın emriyle kendilerini bölmüş daha güçsüz ama Cebrail in planlarını engelleyecek sayıda iblis oluşturmuşlar. Bunun üzerine Cebrail Azrail in tırpanından biraz öz almış ve yeni peygamberlere iblisler le savaşmaları için özel birlikler kurmalarını ama oluşabilecek kargaşaları önlemek içinde insanlığın bundan haberlerinin olmamasını emretmiş ve Azrail in tırpanının özünü peygamberlere emanet etmiş.
Zaman geçmiş peygamberler ölmüş ama onun yerine geçenler tırpan özünden yapılan silahların gücüne hayran kalmışlar ve dinler birbiriyle savaşmış. Müslümanların Batı Avrupa yı işgalinden tutun Haçlı Seferlerine değin yüzyıllar boyunca sürmüş ama birbirlerini yenemeyeceğini anlayan dinler anlaşmaya varmış ve güçlerini birleştirmiş. Ortak bir emri yayınlamışlar ve bu emri yerine getirmekle görevlendirilmiş kuruluşların ortak ismine Kızıl Güneş adını vermişler.
Sınırlı sayıdaki silahları paylaşmak için dünya bölgesel güçlere göre sınıflandırılmış. Her bölge 17-21 yaş aralığındaki gençleri yarıştırmış. İspanyollar kılıç düellolaruyla, İngilizler mızraklı turnuvalarıyla, Araplar günler süren at yarışlarıyla, Türkler güreşlerle, Japonlar ölümüne kılıç karşılaşmalarıyla, Çinliler dövüş müsabakalarıyla, Afrikalılar uzun koşu maratonları ve avcılık yarışlarıyla, İtalyanlar gladyatörlerle ve daha sayamadığımız pek çok bölge kendine has yarışlarla kutsal silah kullanıcılarını seçmiş ve bunlar iblislerle savaşmak için Kızıl Güneşin emri altına verilmiş.
Bölüm 1 -Karşılaşma-
Spoiler:
(Osaka yolu)
Kawasaki- Hey, sende mi Osaka’ya gidiyorsun?(sesiszlik) Hey! Hey, sana diyorum. Katana taşıyan garip tip.
Kushiro- Garip tip? Senin elinde ki de bir olta değil her halde.
Kawasaki- Sende cevap versene sana sesleniyorum.Yarım saattir.
Kushiro- Eee, ne istiyorsun peki.
Kawasaki- Sende mi Osaka’ya gidiyorsun diye sordum ya.
Kushiro- Bu yol sanki başka yere çıkarda..
Kawasaki- Benim adım Kawasaki. Senin ki ne? (sessizlik) Ben Osaka limanından İstanbul a gidiyorum.Sen ne için gidiyorsun.(sessizlik) Çok konuşkan biri değilsin demi?
Kushiro- Belki de sen çok fazla konuşuyorsun. Biraz sus da cevrene dikkat et. Etrafımız çoktan sarıldı.Elinde bir kılıçla İstanbul a gittiğine göre bir usta olmalısın.
Kawasaki- Hehe, fark etmediğimi mi zannediyorsun. Çoktan yerlerini anladım ilk hamlelerini bekliyorum.
Kushiro- Ben kaç kişi olduklarını pek anladığını sanmıyorum.
Kawasaki- Arkamda 15, sağda 8 , solda 9, Önümüzde de 3 adam var. Yani öne doğru kaçmamızı istiyorlar. Yani ileride de tuzak var.
Kushiro- Daha ileride bizi bekleyen 25 kişiyi ve aralarından 1 inin normal insan olmadığını saymazsak tamamen doğru.
Kawasaki- Normal insan değil mi? Yani aralarından biri iblis mi ? Ve bunu anladığına göre senden bizden birisin. Bu nesilde Japonya dan 2 kişi çıktığını duymuştum ama onla yolda karşılaşacağım hiç aklıma gelmezdi. Tanıştığımıza memnun oldum.
Kushiro- Harekete geçiyorlar. Ben tuzaklarına doğru ilerliyorum. O kılıcı taşıdığına göre arkamdakileri sen halledersin.
Kawasaki- Hey, neden sen ön tarafı alıyorsun. Hem iblis önde demi ?
Kushiro- Seninle uğraşamam. Bu arada tam arkanda.
(Kawasaki kılıcını tüm gücüyle çeker ve arkasına atlayan adamı tek hamlede ikiye böler.Roller belli olmuştu. Kawasaki arkayı korurken Kushiro doğruca iblise doğru gitmektedir. Ortalık karışmış. Yol kan gölüne dönmüştü. İki kılıç ustası hünerlerini göstermekten ziyade antrenman yapıyorlarmış gibi görünüyordu. Yapılan bu antrenman tabi ki de iblis i yenmek içindi. )
-Acaba bu baskın bir tesadüf mü yoksa iblisler onların kimliklerini çoktan öğrenmiş miydiler -
Kawasaki- Hey, sende mi Osaka’ya gidiyorsun?(sesiszlik) Hey! Hey, sana diyorum. Katana taşıyan garip tip.
Kushiro- Garip tip? Senin elinde ki de bir olta değil her halde.
Kawasaki- Sende cevap versene sana sesleniyorum.Yarım saattir.
Kushiro- Eee, ne istiyorsun peki.
Kawasaki- Sende mi Osaka’ya gidiyorsun diye sordum ya.
Kushiro- Bu yol sanki başka yere çıkarda..
Kawasaki- Benim adım Kawasaki. Senin ki ne? (sessizlik) Ben Osaka limanından İstanbul a gidiyorum.Sen ne için gidiyorsun.(sessizlik) Çok konuşkan biri değilsin demi?
Kushiro- Belki de sen çok fazla konuşuyorsun. Biraz sus da cevrene dikkat et. Etrafımız çoktan sarıldı.Elinde bir kılıçla İstanbul a gittiğine göre bir usta olmalısın.
Kawasaki- Hehe, fark etmediğimi mi zannediyorsun. Çoktan yerlerini anladım ilk hamlelerini bekliyorum.
Kushiro- Ben kaç kişi olduklarını pek anladığını sanmıyorum.
Kawasaki- Arkamda 15, sağda 8 , solda 9, Önümüzde de 3 adam var. Yani öne doğru kaçmamızı istiyorlar. Yani ileride de tuzak var.
Kushiro- Daha ileride bizi bekleyen 25 kişiyi ve aralarından 1 inin normal insan olmadığını saymazsak tamamen doğru.
Kawasaki- Normal insan değil mi? Yani aralarından biri iblis mi ? Ve bunu anladığına göre senden bizden birisin. Bu nesilde Japonya dan 2 kişi çıktığını duymuştum ama onla yolda karşılaşacağım hiç aklıma gelmezdi. Tanıştığımıza memnun oldum.
Kushiro- Harekete geçiyorlar. Ben tuzaklarına doğru ilerliyorum. O kılıcı taşıdığına göre arkamdakileri sen halledersin.
Kawasaki- Hey, neden sen ön tarafı alıyorsun. Hem iblis önde demi ?
Kushiro- Seninle uğraşamam. Bu arada tam arkanda.
(Kawasaki kılıcını tüm gücüyle çeker ve arkasına atlayan adamı tek hamlede ikiye böler.Roller belli olmuştu. Kawasaki arkayı korurken Kushiro doğruca iblise doğru gitmektedir. Ortalık karışmış. Yol kan gölüne dönmüştü. İki kılıç ustası hünerlerini göstermekten ziyade antrenman yapıyorlarmış gibi görünüyordu. Yapılan bu antrenman tabi ki de iblis i yenmek içindi. )
-Acaba bu baskın bir tesadüf mü yoksa iblisler onların kimliklerini çoktan öğrenmiş miydiler -
Bölüm 2 - Zamanın parlayan gözleri-
Spoiler:
(Osaka yolu)
(Kawasaki ve Kushiro ya saldıran haydutların hepsi birer birer düşüyorlardı. Ve arkadaki son adamı da öldüren Kawasaki tüm hızıyla Kushiro ya yetişmek için koşuyordu. Yanına vardığında ise geriye sadece tek adam yani iblis kalmıştı. )
Kawasaki- Ohhh, sonunda yetiştim iblisle tek başına baş etmeye çalışıp ölmenden korkuyordum. Eee, plan ne kaptan.
Kushiro- Plan mı? Plana gerek yok. Sen geride dur yeter.
Kawasaki- Ne saçmalıyorsun karşımızdaki bir iblis. Tek bir havarinin onu yenmesi pek mümkün değilmiş gibi geliyor.
Kushiro- Sadece izle bunu çok fazla kullanmam.
(Bu sırada iblis insan kabuğunda çıkmaya başlamıştır.)
İblis- Hey siz orda kiler çok fazla konuşmuyor musunuz?
Kushiro- Haklısın yanımdaki hıyardan bulaştı her halde. Pek konuşmayı sevmem o yüzden kafanı en kısa sürede eline vereceğim.
İblis- Hahahaha, sen hoşuma gittin beyaz atkılı. Bek-li-yo-rummm.
(Kushiro zümrüt işlemeli kılıcının kabzasını sıkar ve aniden gözleri parlar. Olan üstü bir hızla iblise doğru atlar. İblis tepki bile veremez. Kushiro kılıcını kınına sokarken)
İblis- Nasıl olur ?
( Ve iblisin boynundan kanlar etrafa fışkırı. Sonrada yere düşer. İblis ölmüştür. Bu kadar kolay mıydı ?)
Kawasaki- İnanılmaz… Nasıl olur? Ne tür bir teknik. (iç ses)Japonya daki tüm kılıç tekniklerinin sahibi olan ben böyle bir teknik ilk defa görüyorum. Acaba bir teknik miydi? Hem o saçma hız da neyin nesiydi? Tam olarak göremedim bile. Tek gördüm o gözlerin parlamasıydı.(iç ses)
(İstanbul – Kızıl Güneş Örgütü Merkezi)(Hologram konuşma)
Toplantı başkanı- Yeni nesil havariler ülkelerinden ayrıldılar ve merkeze doğru seyahat etmekteler. Buna karşın bazı bölgelerde saldırı haberleri aldık ama havarilerden ölen olmadı. Duacı birliklerin zamanında yetişmesiyle iblisler etkisiz hale kolayca getirildi. Yalnızca birkaç duacı kaybederek atlattık.
-- Bu şeytanı hafife almamak gerek. Nasıl haberi oldu yol güzergahlarından. Haber ağı inanılmaz derecede iyi. İblislerin yanında insan iş birlikçilerinde olması işimizi gerçekten zorlaştırıyor.
--Gerçektende. Ama bence asıl konumuz be nesilde Japonya dan çıkan iki havari olmalı. Şans mı yoksa kötü şans mı belli değil. Biri doğal yollarla seçilse de diğerini bir lanetli olduğunu duydum. İleride başımıza bir iş açmasın. Hem ona gönderilmiş olan silahı nasıl buldunuz. Elimizdeki öz sadece belli sayıda silah yapmamızı sağlıyor.
Toplantı Başkanı- Merak etmeyiniz sayın din temsilcileri. Hiçbir sorun olacağını düşünmüyorum. Aksine elimize çok büyük bir koz geçti. Ben onun havariler tarihinin en güçlülerinde biri olacağına eminim. Hatta beklide en güçlüsü. Silahına gelirsek. Kendi getiriyor. Ona herhangi bir silah teminimiz olmadı. Ve hatta elindeki silahın Cebrail tarafından kutsanmış olduğu bana gelen bilgiler arasında. Peki başka sorunuz yoksa bu toplantıyı sonlandırıyorum. Haftaya havariler merkeze ulaşmadan önce yapmamış gereken hazırlıklar var. Görüşmek üzere temsilciler.
(Kawasaki ve Kushiro ya saldıran haydutların hepsi birer birer düşüyorlardı. Ve arkadaki son adamı da öldüren Kawasaki tüm hızıyla Kushiro ya yetişmek için koşuyordu. Yanına vardığında ise geriye sadece tek adam yani iblis kalmıştı. )
Kawasaki- Ohhh, sonunda yetiştim iblisle tek başına baş etmeye çalışıp ölmenden korkuyordum. Eee, plan ne kaptan.
Kushiro- Plan mı? Plana gerek yok. Sen geride dur yeter.
Kawasaki- Ne saçmalıyorsun karşımızdaki bir iblis. Tek bir havarinin onu yenmesi pek mümkün değilmiş gibi geliyor.
Kushiro- Sadece izle bunu çok fazla kullanmam.
(Bu sırada iblis insan kabuğunda çıkmaya başlamıştır.)
İblis- Hey siz orda kiler çok fazla konuşmuyor musunuz?
Kushiro- Haklısın yanımdaki hıyardan bulaştı her halde. Pek konuşmayı sevmem o yüzden kafanı en kısa sürede eline vereceğim.
İblis- Hahahaha, sen hoşuma gittin beyaz atkılı. Bek-li-yo-rummm.
(Kushiro zümrüt işlemeli kılıcının kabzasını sıkar ve aniden gözleri parlar. Olan üstü bir hızla iblise doğru atlar. İblis tepki bile veremez. Kushiro kılıcını kınına sokarken)

İblis- Nasıl olur ?
( Ve iblisin boynundan kanlar etrafa fışkırı. Sonrada yere düşer. İblis ölmüştür. Bu kadar kolay mıydı ?)
Kawasaki- İnanılmaz… Nasıl olur? Ne tür bir teknik. (iç ses)Japonya daki tüm kılıç tekniklerinin sahibi olan ben böyle bir teknik ilk defa görüyorum. Acaba bir teknik miydi? Hem o saçma hız da neyin nesiydi? Tam olarak göremedim bile. Tek gördüm o gözlerin parlamasıydı.(iç ses)
(İstanbul – Kızıl Güneş Örgütü Merkezi)(Hologram konuşma)
Toplantı başkanı- Yeni nesil havariler ülkelerinden ayrıldılar ve merkeze doğru seyahat etmekteler. Buna karşın bazı bölgelerde saldırı haberleri aldık ama havarilerden ölen olmadı. Duacı birliklerin zamanında yetişmesiyle iblisler etkisiz hale kolayca getirildi. Yalnızca birkaç duacı kaybederek atlattık.
-- Bu şeytanı hafife almamak gerek. Nasıl haberi oldu yol güzergahlarından. Haber ağı inanılmaz derecede iyi. İblislerin yanında insan iş birlikçilerinde olması işimizi gerçekten zorlaştırıyor.
--Gerçektende. Ama bence asıl konumuz be nesilde Japonya dan çıkan iki havari olmalı. Şans mı yoksa kötü şans mı belli değil. Biri doğal yollarla seçilse de diğerini bir lanetli olduğunu duydum. İleride başımıza bir iş açmasın. Hem ona gönderilmiş olan silahı nasıl buldunuz. Elimizdeki öz sadece belli sayıda silah yapmamızı sağlıyor.
Toplantı Başkanı- Merak etmeyiniz sayın din temsilcileri. Hiçbir sorun olacağını düşünmüyorum. Aksine elimize çok büyük bir koz geçti. Ben onun havariler tarihinin en güçlülerinde biri olacağına eminim. Hatta beklide en güçlüsü. Silahına gelirsek. Kendi getiriyor. Ona herhangi bir silah teminimiz olmadı. Ve hatta elindeki silahın Cebrail tarafından kutsanmış olduğu bana gelen bilgiler arasında. Peki başka sorunuz yoksa bu toplantıyı sonlandırıyorum. Haftaya havariler merkeze ulaşmadan önce yapmamış gereken hazırlıklar var. Görüşmek üzere temsilciler.
Bölüm 3 -Uzun Yolculuk-
Spoiler:
(Osaka limanı)
(Kushiro ve Kawasaki sonunda Osaka limanına varmıştı. Yolaculuk başlamak üzereydi.)
Kawasaki- Nerde ki bu gemi ? Nasıl bulacağız çok fazla gemi var. Acaba bu mu? Yok değil.
(Bu sırada kapşonlu bir grup bu tarafa doğru koşmaya başlar ve Kushiro ve Kawaasaki nin etrafını sararlar.)
--Merhaba ben bu duacı birliğinin başıyım. Sizi karşılamak için gönderildik. Ana karargaha kadar size eşlik edeceğiz.
Kawasaki- Ben Kawasaki yanımdaki sessiz kişide Kushiro. Tanıştığımıza memnun oldum. Gemi ne tarafta? Yolculuk için sabırsızlanıyorum.
-- Tabi buyurun bu tarafa doğru.
(Bir hafta sonra) (Babü’l Mendep Boğazı)
-- Burada 1 günlük mola veriyoruz. Hem gıda ihtiyacımızı gidereceğiz hem de tayfamız dinlenecek. Sizde bu gün boyu istediğiniz gibi gezebilirsiniz.
Kawasaki- Hey, Kushiro gel de yemeğe gidelim. Ölüyorum açlıktan.
Kushiro- Tamam, geliyorum.
Kawasaki- Biliyor musun? Ben senle ilk tanıştığımızda soğuk nevalenin teki olduğunu düşünmüştüm. Nede olsa benim ilk arkadaşımsın.
Kushiro- Sen de benim ilk arkadaşımsın ama nasıl olurda senin gibi konuşkan birinin hiç arkadaşı olmaz.
Kawasaki- Basit; ben havari olmak için yetiştirildim. Ona göre ağır eğitimler aldım. İlişki kurduğum insanlar ailem ve hizmetçilerimden başkası değildi. Sen de koruma ordusuyla gezseydin senin yanına da kimse yaklaşamazdı.
Kushiro- Kawasaki bir dakika bekle bir şey yaklaşıyor.
Kawasaki- Evet, ben de hissettim.
(Birden geminin güvertesinden bir patlama sesi gelir. Kawasaki ve Kushiro geminin güvertesine doğru koşar adım ilerlerler. Geminin etrafını üç iblis sarmıştır. Duacı birlikleri tüm güçleriyle karşılık ermeye çalışsalar da bu uğraş iblisleri yavaşlatmaktan daha fazla işe yaramıyordu. Özellikle bir iblis dualardan yavaşlamak değil etkilenmiyordu bile.)
Kawasaki- Üç iblis birden mi hem de biri inanılmaz boyutlarda.
-- Dayanın duacı birliği kalkan dualarına başlayın. Bu iblislerin havarilere dokunmasına izin vermeyin. Dayanııııınnnnn…….
Kushiro- Kawasaki arkadaki 2 küçüğü durdurabilir misin? Ben bu dev olanı alıyorum.
Kawasaki- Tamamdır.
(Kawasaki öndeki 2 iblise doğru ilerlerken, Kushiro ise geminin kıç tarafındaki iblise doğru ilerliyordu. Bu kadar iblis nasıl aynı anda saldırmıştı. Ve asıl önemlisi iblisler yerlerini nasıl bu kadar kolay bulabilir. Her kez şaşkınlık içindeydi. Şimdiden duacı birliği kaıplar vermişti bile. Savaş yeni başlıyordu.)
(Kushiro ve Kawasaki sonunda Osaka limanına varmıştı. Yolaculuk başlamak üzereydi.)
Kawasaki- Nerde ki bu gemi ? Nasıl bulacağız çok fazla gemi var. Acaba bu mu? Yok değil.
(Bu sırada kapşonlu bir grup bu tarafa doğru koşmaya başlar ve Kushiro ve Kawaasaki nin etrafını sararlar.)
--Merhaba ben bu duacı birliğinin başıyım. Sizi karşılamak için gönderildik. Ana karargaha kadar size eşlik edeceğiz.
Kawasaki- Ben Kawasaki yanımdaki sessiz kişide Kushiro. Tanıştığımıza memnun oldum. Gemi ne tarafta? Yolculuk için sabırsızlanıyorum.
-- Tabi buyurun bu tarafa doğru.
(Bir hafta sonra) (Babü’l Mendep Boğazı)
-- Burada 1 günlük mola veriyoruz. Hem gıda ihtiyacımızı gidereceğiz hem de tayfamız dinlenecek. Sizde bu gün boyu istediğiniz gibi gezebilirsiniz.
Kawasaki- Hey, Kushiro gel de yemeğe gidelim. Ölüyorum açlıktan.
Kushiro- Tamam, geliyorum.
Kawasaki- Biliyor musun? Ben senle ilk tanıştığımızda soğuk nevalenin teki olduğunu düşünmüştüm. Nede olsa benim ilk arkadaşımsın.
Kushiro- Sen de benim ilk arkadaşımsın ama nasıl olurda senin gibi konuşkan birinin hiç arkadaşı olmaz.
Kawasaki- Basit; ben havari olmak için yetiştirildim. Ona göre ağır eğitimler aldım. İlişki kurduğum insanlar ailem ve hizmetçilerimden başkası değildi. Sen de koruma ordusuyla gezseydin senin yanına da kimse yaklaşamazdı.
Kushiro- Kawasaki bir dakika bekle bir şey yaklaşıyor.
Kawasaki- Evet, ben de hissettim.
(Birden geminin güvertesinden bir patlama sesi gelir. Kawasaki ve Kushiro geminin güvertesine doğru koşar adım ilerlerler. Geminin etrafını üç iblis sarmıştır. Duacı birlikleri tüm güçleriyle karşılık ermeye çalışsalar da bu uğraş iblisleri yavaşlatmaktan daha fazla işe yaramıyordu. Özellikle bir iblis dualardan yavaşlamak değil etkilenmiyordu bile.)

Kawasaki- Üç iblis birden mi hem de biri inanılmaz boyutlarda.
-- Dayanın duacı birliği kalkan dualarına başlayın. Bu iblislerin havarilere dokunmasına izin vermeyin. Dayanııııınnnnn…….
Kushiro- Kawasaki arkadaki 2 küçüğü durdurabilir misin? Ben bu dev olanı alıyorum.
Kawasaki- Tamamdır.
(Kawasaki öndeki 2 iblise doğru ilerlerken, Kushiro ise geminin kıç tarafındaki iblise doğru ilerliyordu. Bu kadar iblis nasıl aynı anda saldırmıştı. Ve asıl önemlisi iblisler yerlerini nasıl bu kadar kolay bulabilir. Her kez şaşkınlık içindeydi. Şimdiden duacı birliği kaıplar vermişti bile. Savaş yeni başlıyordu.)
Bölüm 4 –Kanlı Güverte 1-
Spoiler:
(Babü’l Mendep)
(İkmal ve dinlenmek için Babü’l Mendep boğazında duran gemi biri dev boyutta olmak üzere üç iblisin saldırısına uğradı. Duacı birliğinin ön müdahalesine rağmen kayıpların önüne geçilemedi. Tam bu sırada geminin alt katında bulunan havarilerimiz olay yerine yetişti. Kushiro geminin kıç bölümünde ki dev iblis, Kawasaki ise ön taraftaki iblislerle savaşmak için ayrıldılar.)
Dev iblis- Beyaz atkılı, sen mi benim rakibim olacaksın. Yazık oldu sana halbuki ön tarafa gitsen birkaç dakika daha fazla yaşayabilirdin. Neyse senin hakkında birkaç şey duydum. Senle savaşmak eğlenceli olabilir.
(Kushiro zümrüt işlemeli kılıcını çeker ve tüm gücüyle iblise doğru atlar. İblis kılıcın darbesini koluyla engeller ve Kushiro yu geri iter.)
Dev iblis- Bu mu? Bu kadar mı? Senin şu bahsedilen ilahi güçlerin nerde? Bu bir sinek ısırığı bile değildi. O zaman sıra ben deeee!
(İblis ileri doğru atılır. O dev cüssesinden beklenmeyecek kadar hızlıydı. İblis pençesini bir kılıç gibi kullanıp Kushiro ya doğru savurur. Kushiro kılıcının kınıyla iblisi durdurur ve hızlı bir hareketle iblisin kolunda bir kesik açar. Bunun üzerine iblis geri çekilir.)
Dev iblis- Demek o kadar da kötü değilmişsin. Ama bu beni etkilemez. Daha yeni ısınıyorum. Asıl şimdi başlıyor.
Kushiro- (ukala bir edayla) Seninle daha fazla vakit kaybedemem. Bu işi hemen sonlandıracağım.
Dev iblis- Vay! Demek konuşabiliyorsun da. Bende lanetlenirken dilini de sende aldılar zannetmiştim. Gel bakalım ne yapabileceksin. Benim kulağıma kadar gelen o gücünü göster bana.
(Kushiro kılıcının kabzasını sıkar. Ve birden gözleri parlar. Olağanüstü hızını bir kez daha gösterir. İblis savunmak için kolunu kaldırsa da artık çok geçtir. Boynundan fışkıran kanlara dur demesi mümkün değildir. Ve iblis yere devrilir. Kushiro kılıcının üstündeki kanı beyaz atkısına siler bir imza gibi, sonra da kınına sokar. Ve koşarak Kawasaki nin yanı doğru ilerler. Kushiro, Kawasaki nin yanına vardığında, Kawasaki nin bir iblisin peşinden koştuğunu görür. Kawasaki alnındaki terini sildi ve hafif bir sırıtmayla.)
Kawasaki- Sonunda gelebildin kaptan ben de birini hallettim bile ama bu çok oynak çıktı. Ne yaparsam kaçıyor. Sinirim bozulmaya başladı.
Kushiro- Ben hallederim.
Kawasaki.- Buyur devam et kaptan. Nasıl olsa senin hızına erişebilmem mümkün değil. Bende senin arkanı kollarım ne de olsa arkadaşlar bunun için var değil mi?
(Kushiro önce arkasındaki kan gölüne bakar. Tüm güverte duacıların ve tayfanın cesetleriyle doluydu. Sonra Kawasaki nin cümlesini onayladığını belirten bir şekilde gülümsedi. Kılcını kınından zarif bir şekilde çekti. Ve saldırı için hazırlandı.)
(Kawasaki ansızın bağırdı.)
Kawasaki- Aahhhhhhhhh !!!!!
Kushiro- Kawasaki!!!!!
(Güverte Kawasaki nin kanıyla sulandı. Kawasaki nin yüzünde elveda dermiş gibi bir gülümseme belirdi. Kushiro kendini topladığında Kawasaki nin karnını delip geçen eli gördü.)
Kushiro- Kawasakiiiiiiiiiiii !!!!!!!!

Bölüm 5 – Kanlı Güverte 2-
Spoiler:
(10 yıl öncesi)(Kyoto)
-- Kawasaki ne yapıyorsun pencerenin önünde, hemen aşağıya gel.
Kawasaki- Geliyorum baba.
-- Sen bir havari olarak yetiştiriliyorsun. Sorumluluklarının farkına var. Eğitim zamanı eğitim zamanıdır. Dışarı aval aval bakma zamanı değil. Hemen eline kılıcını al.
Kawasaki- Tamam baba.
(Birkaç gün sonra)
Kawasaki- Baba dışarıda çocuklarla oynamaya gidebilir miyim?
-- Ne saçmalıyorsun sen hemen eline kılıcını al ve çalışmaya başla. Bu gidişle diğer ailelerin çocukları seni geçip havari olacak. Nesillerdir bu onuru kazanmak için çalıştık. Sen de deden gibi bir havari olup ailemizi onurlandırmalısın.
Kawasaki- Ama ama.. Tamam baba.
-- Çalış Kawasaki, çalış ki ailemizi onurlandır. Dışarıda senin ihtiyacın olan hiç bir şey yok. Hizmetçilerimiz, paramız her şeyimiz senin için. Sen daha kolay havari olabilesin diye.
(Birkaç gün sonra)
-- Kawasakiiiii! Nerede bu çocuk.İki dakika gözünü ayırmaya gelmiyor. Kawasakiii! Hey, sen Kawasaki yi gördün mü?
Hizmetçi- Küçük bey az önce dışarı çıktılar.
-- Ah bu çocuk nereye gitti?
( Kawasaki nin babası Kawasaki yi dışarıda çocuklarla oynarken bulur.)
-- Kawasaki! Hemen buraya gel. Dışarıda ne işin var? Doğruca antrenmana.
Kawasaki- Ama baba bende oyun oynamak istiyorum.
(Babası Kawasaki ye tokat atar. Kawasaki ağlamaklı olur ama ağlamaz.)
Kawasaki- Tamam baba.
(Babası önden giden Kawasaki ye hüzünle bakar. Ve sonra ona seslenir.)
--Kawasaki! Gel biraz yanıma. Biliyorum sende diğer çocuklar gibi oynamak, hayatını yaşamak istiyorsun ama sen onlar gibi değilsin. Sen bir havari soyundan geliyorsun. Bu sırrı bilen nadir ailelerden birine üyesin. Sen bir havari olmalısın ki ileride senin koruman altında çocuklar rahatça oyun oynayabilsinler. Bizim ailemizin üzerine aldığı sorumluluk bu, yani senin sorumluluğun. Buna uygun davran ve ailemizi gururlandır.
(Sonra babası Kawasaki nin gözlerine bakar ve ona sarılır. Ve el ele tutuşarak evlerine geri dönerler.)
(Günümüz) (Babü’l Mendep)
(Kawasaki nin karnını delip geçen eli gören Kushiro acı bir şekilde bağırdı.)
Kushiro- Kawasakiiiiiiii!!!!!
(Başka bir iblis ortaya çıkmıştı. Nasıl, ne zaman gelmişti? Karışıklıktan yararlanan iblis fark edilmeden arkadan yaklaşmıştı. Sinsi saldırısını gerçekleşen iblisin yüzünde pis bir sırıtış vardı. Kushiro öfkeden deliye döndü. Gözleri bu sefer istemsiz parlamıştı. Kılıcını kaldırdı ve o inanılmaz hızıyla Kawasaki nin karnını delip geçen eli kesti. İblis acı içinde geri çekildi. Bu sırada Kawasaki kanlar içinde yere yığıldı. Yere yığılan Kawasaki yi gören Kushiro nun gözleri bir kez daha parladı. Kushiro nun aurası iblislerin ikisini de korkutmaya yetmişti. İblisler kaçmak için geminin burnuna doğru yönelmeye çalışsalar da artık çok geçti. Kushiro nun hızından kaçamadılar. Artık güvertenin tahtaları neredeyse görünmüyordu. Her yer kan gölüne dönmüştü. İblislerin yere devrilmesiyle Kushiro birazda olsa kendine geldi. Hemen Kawasaki nin yanına koştu.Ve yere diz çökerek Kawasaki yi kucağına aldı.)
Kushiro- Kawasaki? Hey, Kawasaki kendine gel.
Kawasaki- (acı çeken bir sesle) Hakladın mı onları dostum?
Kushiro- (ağlamaklı bir sesle) Hakladım. Sen iyi misin? Dayanabilirsin değil mi?
Kawasaki-(a.ç.b.s)Arkadaşlığımız biraz kısa sürdü değil mi? Eee, ne yaparsın ben bu konuda acemiyim.
Kushiro-(a.b.s.) Ne saçmalıyorsun sen daha ölmedin. Hem arkadaşlığımız sonsuza kadar sürecek. Nede olsa sen de benim ilk arkadaşımsın.
Kawasaki-(a.ç.b.s.) Daha fazla dayanamam kaptan. Benden bu kadarmış. Senden bir isteğim var. Bu kılıcı sana emanet ediyorum. Hem bu kutsal kılıç benden güçsüz birine giderse babam çok sinirlenir.
Kushiro-(a.b.s.) Salak! Hayatta kal ve kendin taşı o kılıcı.
Kawasaki- Elveda dostum. Benim için de yaşa ve dünyayı bu iblislere bırakma. Bunu senden daha iyi başarabilecek biri olduğunu düşünmüyorum.
(Ve Kawasaki son nefesini verir.)
Kushiro-(gözleri yaşlı bir şekilde) Söz veriyorum dostum, söz.
(Yağmur başlar. Kawasaki nin ölümüne gökyüzü dahi ağlamıştı. Kalan tayfa ve duacılar Kawasaki nin etrafına toplanır. Yağmur şiddetlenir. Kushiro, Kawasaki nin cansız bedenine sarılarak ağlar. Hayatta kalan herkesin gözyaşları sel olur. Yağmur güverteyi temizler. Kushiro, Kawasaki nin kılıcını yavaşça yerinden çıkarır ve kendi kuşağına takar.)

Bölüm 6 –Geride Bırakılan Hüzün-
Spoiler:
(Ege Denizi)
(İblisler tarafından gemiye yapılan baskının üzerinden 4 gün geçmiştir. Gemideki hasar yeterince hızlı onarılamayacağı için örgüt tarafından yeni bir gemi tahsis edilmiştir. Gemi hafif esen deniz meltemiyle yelkenlerini şişirmiş. İstanbul a doğru yola çıkmıştı. Mürettebat ve duacı birliği kayıplar için hüzünlüydü ama bu onların işinin bir parçasıydı. Bunu kabullenmişlerdi. Kushiro ise arkadaşının kaybetmenin şokunu üzerinden atamamıştı. Kushiro bu süre boyunca geminin güvertesinden hüzünlü bir şekilde denizi izlemiştir. Kimse Kushiro nun yanına yaklaşmaya cesaret edememişti. Gemi Ege denizine varmıştı. Duacı birliğinin başı yavaşça Kushiro nun yanına yaklaştı.)
-- Gerçekten çok üzgünüz. Özürlerimizi kabul edin. O iblisi durdurmayı başaramadık.
(Kushiro yavaşça başını çevirdi. Cevap vermek istedi ama kelimeler ağzından çıkmıyordu.)
-- Eğer o iblisi fark edebilseydik… Gerçekten çok üzgünüm. O sıra kendi derdimize düşmüştük.
(Duacı birliğinin başının gözlerinden yaşlar süzülür.)
Kushiro- Sizin değil benim hatamdı. Sizin elinizden bir şey gelmezdi. O iblisi fark edebilseydim…
-- Hayır, hata bizimdi. Bizim görevimiz sizin güvenliğinizi sağlamaktı. (elindeki iri boncuklu tesbihi göstererek.) Bu kutsal tesbihlere bunun için yemin ettik. Ama şimdi ağlayıp sızlanmamın zamanı değil. Bir görevimiz var. Sizi merkeze sağ salim götürmek için uğraşıyoruz. Elbet arkadaşlarımız için gözyaşı dökeceğiz ama şimdi bir görevimiz var. Bunun başarmak için ne gerekiyorsa yapacağız. Aynı şekilde sizinde bir göreviniz var. Bu dünyayı korumak gibi. Lütfen artık kendinize gelin bu dünyanın size ihtiyacı var. Neler yapabildiğinizi kendi gözlerimle gördüm. Ben yıllarımı bu mesleğe verdim birçok havarinin yanında savaştım ama sen farklısın. Senin gibisini daha önce hiç görmedim. Şimdi silkelen kendine gel. Arkadaşın için ağlamaktan daha iyisini başarabilirsin. Artık sen sadece kendin için değil onun içinde savaşıyorsun.
(Kushiro nun gözlerinden birer damla yaş süzülür.)
Kushiro- Teşekkür ederim.
(Duacı şaşırır.)
-- Asıl hayatlarımız kurtardığınız için biz size teşekkür ederiz. Sizin sayenizde hala bu geminin üzerindeyiz ve ölen arkadaşlarımız için hala bir şeyler yapma şansımız var. (bir an duraksar. Derin bir nefes çeker) Merkeze varmamıza az kaldı. Artık kendi aramızda da melek dilini konuşmaya başlayacağız ki sizde alışın. Merkezde her dilden, her renkten insan var. Bu melekler tarafından bize bahşedilmiş dil sayesinde aramızda çok rahat anlaşabiliyoruz. Havari seçilmenizden hemen sonra size de gizli yöntemlerle öğretilmiş olması gerekiyor.
Kushiro-(melek dilinde) Evet, öğretildi.
--(melek dilinde) Yemek hazırlandı istediğiniz zaman sofraya gelebilirsiniz.

(Kızıl Güneş Örgütü Merkezi- İstanbul)(Hologram konuşma)
( Salondaki masanın etrafı hologramlarla doludur. Yönetici Leonard masaya oturur. Ortama kasvetli bir hava hakimdir. Daha başlangıçta bir havarinin ölmesi din temsilcileri arasında büyük ses getirmiştir. Ve sessizliği Hıristiyanlık temsilcisi bozar. )
--(hiddetli bir şekilde) Yönetici Leonard, bir havarinin öldüğü doğru mu? Bu nasıl olur? Duacı birlikleri ne işe yarıyor.
Leonard- Temsilciler lütfen sakin olun. Çok büyük bir baskındı. İkisi üst düzey olmak üzere tam dört tane iblis saldırdı. Tabi ki de acımız büyük çok değerli bir silahımız kaybettik. Ama bu baskın ne kadar güçlü bir silaha da sahip olduğumuzu gösterdi. İblis baskını her ne kadar biri havari olmak üzere kayıplar verdirse de Japon havarimiz olan Kushiro nun da gücünü bize kanıtladı. Burada bize asıl zararı veren şeytanın haber ağını çok hafife almamız oldu. Dünyanın dört bir yanında havarilerimiz daha ilk günden iblislerle çarpışmak zorunda kaldı. Ağır yaralananlar oldu, pek çokta duacı kaybettik ama Japon temsilcimiz dışında savaşta kaybettiğimiz havari olmadı. Her ne kadar bazıları artık savaşamayacak durumda olsa da.
(Yahudilik temsilcisi bekletmeden sorar.)
-- Peki kayıpların yerleri dolduruldu mu?
Leonard- Tabi ki de. Hemen bağlı oldukları bölgelere bildirilerek ikinci olan havari adayları göreve çağrıldı. Her ne kadar ölenler kadar güçlü olmasalar da görevlerini hakkıyla yerine getireceklerinden eminim. İki gün içinde hepsi merkeze varmış olurlar. Ama ölen Japon havarimizin kılıcını Kushiro ya vermesi ve ölen havarinin babasının ‘Oğlumun kararına güveniyorum. Kılıcını hak edene emanet etmiştir.’ demesi üzerine bizde Japonya dan yeni havari çağırmadık. Hatta gerek olduğunu da düşünmüyorum.
(Budizm temsilcisi toplantıyı daha fazla uzatmamak adına söze girer.)
-- Tamamdır. Merkezdeki işleri sana bırakıyoruz yönetici.
Leonard- Tabi ki de din temsilcileri elimden geleni yapacağımdan emin olabilirsiniz. Bir daha ki toplantımızda görüşmek üzere.
(Hologramlar kapandı ve salon eski sessizliğine büründü. Leonard derin bir nefes aldıktan sonra işlerine devam etmek için salondan ayrıldın.)
Bölüm 7 - Yeni Bir Başlangıç 1 -
Spoiler:

(İstanbul)
(Kushiro nun gemisi artık İstanbul a varmıştır. Kushiro duacı birliğinin başının elini sıkar. Önce şaşıran duacı birliğinin başı sonrasında gülümser ve kendine iyi bakmasını söyler. Yanına eşlik için iki duacı verilen Kushiro koşar adımlarla merkeze doğru harekete geçer. Kushiro ne etrafındaki tarihi yapılara, ne de parlayan güneşin altında ki neşeli insan topluluklarına aldırmaz. Kafasında sadece merkeze varmak ve en kısa sürede görevine başlamak vardır. Yanındaki duacılar ona yetişebilmek için ekstra çaba sarf ediyorlardı. Sonunda merkezin girişine gelmişlerdi. Eski evlerle çevrili boş bir çıkmaz sokağın en sonundaki oldukça büyük ve bir o kadar ağır görünen bir kapının önündeydiler. Duacılardan biri öne çıkar ve kapının yanındaki boşluğa tespihini sokar. Kapı kendinden beklendiğinden daha az bir gürültüyle açılır. Açılan kapının arkasında her iki yana dağılmış on kadar duacı vardır. Bir ellerinde meşale diğer ellerinde uzunca mızrak tutan bu duacılar Kushiro aralarındaki yoldan yürürken hiç istiflerini bozmamışlardı. Başka bir kapı daha açıldı. Açılan kapının ardından yer altına doğru merdivenler uzanıyordu. Merdivenlerden yirmi kadarını inene Kushiro gözlerine inanamadı. Yerin altında dev bir tesisti bu gördüğü. Her yerde insanlar koşturuyor. Sanki boş duran kimse yokmuş gibiydi. Biraz afallayan Kushiro merdivenlerin bittiği yerdeki dev salonda toplanan kalabalığı gördü. Kalabalığın önünde konuşma yapmak için bekleyen biri vardı. Tam o sırada kalabalığın önünde bekleyen adamla göz göze geldi. Adam uzun boylu, sarışındı. Yüksek rütbeli birine benziyordu. Kushiro yu gören adam önce biraz sırıttı ve ardından hemen konuşmaya başladı)
Leonard- Ben bu tesisin yönetici ve aynı zamanda sizin yani havarilerin komutanı Leonard Rosen . Beklediğimiz son kişi de geldiğine göre, hepinize hoş geldiniz demek istiyorum.
(Bu sırada Kushiro sessizce kalabalığın arkasına geçer ve Leonard devam eder.)
Leonard- Burası sizin yeni eviniz olan Kızıl Güneş in ana üssü. Biz buraya kısaca Merkez deriz. Burası havarilerin yeni evidir. Burada hepimiz eşitiz. Burada kimseye ayrıcalık tanınmaz. Biz buraya Tanrının emirlerini yerine getirmek ve Şeytanın zulmüne karşı birlik olmak için toplandık. Buraya toplanırken bile birçok zorluk yaşadınız. Bu olaylar sizin durumun ciddiyetini bir kez daha kavratmış olmalı. Kayıplar verdik. Ama şimdi üzülme zamanı değil. Şimdi savaşma ve bu gidişe bir dur deme zamanıdır. Merkezimiz İstanbul dadır. Çünkü burası bize ulaşım ve koruma olanakları açısından en uygun yerdir. Kısaca dünyanın ortasındaki metropol diyebiliriz. Bu şehrin kalabalık oluşu iblislerin hareketini kısıtlar. Merkezimizde havarilerin ihtiyaç duyacağı her şey mevcuttur. Son iblis saldırılarının büyüklüğü yeni bir döneme girdiğimizi bize gösterdi. Önceden iki kişilik olan havari ekiplerini artık üç kişiliğe çıkardık. Tam üç saat sonra tekrar burada toplanılıp takımlar için kura çekilecek. Şimdi bu sürede isterseniz Merkezi keşfedebilir isterseniz de odalarınızda dinlenerek geçirebilirsiniz. Odalarınıza sağ taraftaki kapıdan geçerek ulaşabilirsiniz. Hizmetlilerimiz size yardım edeceklerdir.
(Leonard arkasını döner ve salonu terk eder. Herkesin suratında bir endişe vardır. Ne yapacaklarını bilmeden etraflarına bakınırken Kushiro sağa doğru hareketlenir ve kapıdan çıkıp gider. Bu hareket herkese bir cesaret verir. Bazıları Kushiro gibi odalara hareketlenirken bazıları da çoktan kaynaşmaya başlamış ve merkezi keşfetmek için yola koyulmuşlardı. Kushiro odasına varmıştı. Yatağına yattı ve önündeki üç saati tavana bakarak geçirdi. Üç saat hemen geçmişti. Leonard konuşma yaptığı yerde yerini çoktan almıştı. Tüm havariler toplandı ve kuralar başladı.)
Leonard- Evet, şimdi kura çekimlerimize başlıyoruz. Her takım üç kişiden oluşacak ve elimizde olan veriler ışığında takım liderleri seçilecek. Takım liderleri yöneticinin yani benim takım üzerindeki eli olacak. Takımlar rastgele belirlenecek ve takımlarda yapılacak değişimler bendeniz tarafından karar verilecek. Evet, ilk takımı belirliyorum. Meksika dan Balcazar, Rusya dan Andrei, Mısır dan Hassan . Üçünüz birinci takımı oluşturuyorsunuz. ABD den Timoty, Hollanda dan Mina…. Türkiye den Seyfi, Güney Afrika dan Lea, Japonya dan Kushiro… (Leonard isimleri okumaya devam etti.) Evet, artık takımlarınız belli oldu. Şimdi takım kaptanlarını belirlemek için yönetim kurulunun toplantısı olacak. Ve sonuçlar her takıma özel olarak yarın bildirilecek. Şimdi dağılabilir ve takım arkadaşlarınızla kaynaşabilirsiniz.
(Kushiro takım arkadaşlarına hiç bakmadan odasına yönelmişti ki omzundan biri tuttu. Kafasını arkaya çevirdiğinde sağlam yapılı biri ona gülümsüyordu.)
Seyfi- Merhaba, ben Seyfi aynı takımdanız. Tanıştığımıza memnun oldum.
(Kushiro hiçbir tepki vermeden yoluna ilerlemeye çalışsa da Seyfi izin vermez.)
Seyfi- Nereye gittiğini sanıyorsun. Bana kendini tanıtmayacak mısın?
(Kushiro istemeyerekte olsa geriye döner ve kendini tanıtır.)
Kushiro- Bende Kushiro. Tanıştığımıza memnun oldum. Şimdi müsaade edersen odama dönüp dinleneceğim.
Seyfi- Hadi ama yapma böyle. Hem biliyor musun? Takımımızın diğer üyesi taş gibi bir hatun. Acaba o nereye kayboldu? Galiba o da senin gibi soğuk biri. Nedense hep böyle tipler beni bulur. Her neyse sen git dinlen nasıl olsa yarın tekrar buluşmak zorundayız. Bende şu diğer üyemiz olan güzelliği bulmaya çalışayım. Güle güle.
(Seyfi, Kushiro nun yanından ayrılır ve Kushiro odasına geri döner. Ve merkezde yeni gün için hazırlıklar başlar.)
Bölüm 8 –Yeni Bir Başlangıç 2-
Spoiler:
(İstanbul-Merkez)

(Çoktan sabah olmuştur. Kushiro uyanmış, antrenman yapmaya başlamıştı. Takımlar tek tek anons yapılarak çağırılıyordu.)
--(mekanik kadın sesi) 18. takım Türkiye den Seyfi, Güney Afrika dan Lea, Japonya dan Kushiro. Takım kaptanını belirlemek için yöneticinin odasına çağırılıyorsunuz.
(Birden Kushiro nun odasının kapısı çalınır. İçeriye bir hizmetli girer.)
-- Yöneticinin odasına kadar size eşlik edeceğim. Lütfen ben takip edin.
(Kushiro kılıçlarını kınına soktu ve hizmetliyi takip etmeye başladı. Bir koridordan diğerine geçiyorlardı. Kushiro merkezin ne kadar büyük olduğunu gördükçe şaşırıyordu. Yerin altındaki bir şehir gibiydi. Sonunda hizmetli bir kapının önünde durdu. Büyük ve siyah bir kapıydı.)
-- Buyurun.
(Ve hizmetli kapıyı açtı. İçeride Leonard ile iki kişi daha vardı. Biri dün tanıştığı havariydi. Diğeri ise esmer tenli ve çok güzel bir kızdı. Hırçın bir duruşu vardı. Kushiro bu kızın diğer takım arkadaşı olması gerektiğini düşünüp onların yanına geçti.)
Leonard- Evet, Kushiro da geldiğine göre başlayabiliriz. Ben kendimi tanıtmıştım. Sizde daha sonra kendi aranızda kaynaşırsınız ne de olsa bir takımsınız artık.
(Kaynaşma kelimesini duyan Seyfi Lea ya bakıp sırıttı. Ama Lea hiç de oralı değildi. Lea gözlerini Kushiro ya dikmişti. Sanki Kushiro yu gözden kaçırmak istemiyor gibiydi.)
Leonard- Sözlerimi uzatmayacağım. Dün geç saatlere kadar yaptığımız toplantılarla takım kaptanlarına karar verdik. Ve sizin takımınızın kaptanı da Japon temsilcimiz Kushiro. Her hangi bir itirazı olan var mı?
Seyfi-(umursamaz bir ifadeyle) Benim için bir sorun yok. Siz karar v-
Lea-(sinirli bir şekilde Seyfi nin sözünü kesti ) Ben bunu kabul etmem. Nasıl onun gibi biri burada olabilir. Birde benim takım kaptanın olacak ha. O bir lanetli bu nasıl olabilir.
(Lanetli kelimesi oda da bir ürperti yaratır. Seyfi şaşırmıştır. Leonard hafifçe gülümser.)
Leonard- Dediğinizde haklısınız ama onun durumu biraz farklı.
Lea-(Sesini yükselterek) Nasıl farklı? O bir lanetli. O iblislere yardım etmiş biri. Nasıl bir havari olur? Onunla aynı takımda olmak istemiyorum. Hem diğer Japon havariyi onun öldürmediğini nerden bileceğiz. O iblisleri oraya getirende o olabilir. Bir lanetliden ne bekliyorsunuz ki.
(Kushiro nun gözleri fal taşı gibi açılır. Ani bir hareketle Lea nın boğazına yapışır. Oda da ki herkes şaşırır. Kushiro nun gözlerinden öfke fışkırıyordur.)
Kushiro-(öfkeli bir şekilde) Sen nereden bilebilirsin. Sen kimsin ki beni böyle yargılayabiliyorsun!
(Kushiro nun gözlerinden yaşlar süzülür ve Kushiro, Lea nın boğazını daha da sıkar. Lea boğulmamak için çırpınır. Bu sırada Seyfi çevik bir hareketle Lea yı Kushiro nun elinden alır. Leonard da hemen Kushiro yu tutarak sakinleştirmeye çalışır. Lea acı acı öksürür. )
Leonard- Lütfen sakinleşin. Bu nasıl bir saçmalık.. Kendinize gelin. Sizler tanrının havarilerisiniz. Bu nasıl bir tavır. Bayan Lea, Kushiro bizim değerli bir havarimizdir. Bize melekler tarafından verilmiş bir hediye. Ona güvenim tamdır. Ve söylediğiniz olay sırasında birçok duacımız o gemideydi. Kushiro nun sadakati o olay sırasında kanıtlanmıştır. Kızıl Güneş in emirleri kesindir. Siz artık bir takımsınız ve Kushiro da kaptanınız. Takım için çekişmelerin işinizi doğru düzgün yapmanızı engellemesine izin vermeyin. Şimdi herkes bu odayı boşaltsın. Seyfi sana güveniyorum. Onlara hakim ol.
(Herkes odayı boşaltır ama Seyfi geride kalır.)
Seyfi- Böyle bir olayın yaşanacağını bildiğiniz halde neden Kushiro yu kaptan seçtiniz. O kızın ona karşı kin beslediğini ben bile ilk görüşte anlamıştım.
Leonard- Bizde biliyorduk ama Kushiro nun üstün yeteneklerini göz ardı edemezdik. Kaptanlık hak edene verilir. Bu örgütte herkes eşittir.
Seyfi- O adam bu kadar güçlü mü?
Leonard- O bizim en büyük umudumuz.
(Seyfi hafif bir gülümsemeyle odayı terk eder. Leonard da dağılan masasını toplamaya girişir. Gün boyu takım kaptanlarının belirlenmesi olaysız bir şekilde sona erer. )
Bölüm 9 – Nefretin Geçmişi –
Spoiler:
(İstanbul)
(Çoktan gece olmuştu. Karnını doyuran Seyfi amaçsızca koridorlarda dolaşıyor, bir yandan da sabah olanları düşünüyordu. Birden bir kızın ağladığını gördü. Bu Lea dı. Diz çökmüş ağlıyor, sinirinden yere yumruklar atıyordu. Seyfi arkadan yavaşça yaklaştı.)
Seyfi- Gerçekten ondan bu kadar nefret mi ediyorsun?
(Lea ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleriyle Seyfi ye doğru baktı. Omuzları titriyordu.)
Lea-(acı dolu bir sesle) Evet, çok nefret ediyorum. Onun gibiler yüzünden ailem öldürüldü. Lanetliler iblislerden bile daha kötüdür. Özellikle onun gibi bir lanetli. Hiçbir şey yapmamış gibi sapasağlam gezmesi. Melekler onu nasıl lanetledi anlamıyorum. Onu öyle eksiksiz görünce kendimi tutamıyorum.
(Lea tekrar ağlamaya başladı. Seyfi yavaşça elini Lea nın omzuna koydu.)
(9 yıl önce)(Lea nın evi – Cape Town/Güney Akfika)
-- Akşama arkadaşlarım gelecek. Lea annene yardım ette güzel bir akşam yemeği hazırlayın.
Lea- Tamam baba. Bobotie yapmamı ister misin?
-- Oh, tabi ki. Annene söyle kıymasını bol koysun.
(Lea neşeli bir şekilde babasının yanından ayrılır ve annesine yardım için mutfağa gider. Çeşit çeşit yemekler hazırlanır, rengarenk bir sofra kurulur. Dışarıdan konuşma sesleri gelmeye başlar. Bekledikleri misafirler gelmiştir. Kapı çalar. Lea önden koşar, yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kapıyı açar. Babası hemen arkasındadır. Açılan kapıdan içeriye hafif bir rüzgar girer, kapıda üç kişi vardır. Babasının arkadaşları gelmiştir. Aralarında hiç tanımadığı biri daha vardır. Babasının en yakın arkadaşı onu bir akrabası olarak tanıştırır ve evde bırakamadığını söyler. Lea nın babası hiç önemli olmadığını belirtir. Sofraya geçerler. Koyu bir sohbetin ortasında babası Lea yı çağırır.)
-- Lea hiç amarulamız kalmamış. Hemen gidip bir şişe alır mısın?
(Parayı alan Lea evden ayrılır. Koşarak içki dükkanına gider. Amarula yı alan Lea eve geldiğinde şok olur. Ev yanıyordur, etrafta kimse yoktur. Ailesinin içeride olduğunu düşünen Lea içeri girmeye çalışsa da alevler çoktan evi sarmıştır. İçeriyi kontrol etmek için pencereye yaklaşır. Annesi duvarın köşesinde ağlarken, babası da annesini korumaya çalışıyordur. Ama kimden? Lea içeriye daha dikkatli bakar. Babasını en yakın arkadaşı elinde bir bıçakla babasının üzerine yürüyordur. Babasının diğer arkadaşları yerde cansız bir şekilde yatarken, babasının arkadaşının akrabam diye tanıttığı adam olayı yüzünde pis bir sırıtışla izliyordur. Babasının arkadaşı geri dönerek akrabası olarak tanıttığı adamla konuşur.)

-- Hey, iblis. Bu kadar yetmez mi? Onları da mı öldürmek zorundayım?
İblis-(sırıtarak) Tabi ki de. Eğer bana borcunu ödemek istiyorsan bu evdeki herkesi öldürmelisin. Yoksa sen mi ölmek istersin?
( Lea nın babasının arkadaşı hemen geri döner ve Lea nın babasının üzerine doğru yürür. Lea nın babası kendini savunmaya çalışsa da bıçak artık karnına saplanmıştır. Kanlar içinde yere diz çöker. Lea gözleri yaşlar içinde bağırır.)
Lea- Babaaaaaaa!!!
--(acı çekerek) Kaç! Lea kaç!
(Lea yerinde kıpırdayamaz. Sanki ayakları felç olmuştur. Bıçak babasının karnından çıkar. Lea nın babası yere düşer. Bu seferde katil Lea nın annesine doğru ilerler. Zavallı kadın karşı bile koyamaz. Katil bıçakla Lea nın annesinin boğazı keser. Lea nın annesini de öldüren katil bıçağı yere atar. Ve arkasında ki iblise dönerek)
-- Oldu, hepsini öldürdüm. Artık borcum kalmadı. Şimdi bırak gideyim.
İblis- Hepsi mi?(Lea yı göstererek) Daha kız yaşıyor.
( Katil Lea nın olduğu pencereye bakar, yerden bıçağı alır ve Lea nın üzerine doğru ilerler. Lea, kıpırdayamaz hatta sesi bile çıkmıyordur. Kilitlenmiştir. Tam bu sırada bir adam yanından zıplayarak içeri atlar. Adamın elinde bir İskoç kılıcı vardır. Kılıcın ilk savuruşunda katilin elindeki bıçağı parçalar. Sonra ani bir hareketle geri döner ve elindeki kılıcı iblise fırlatır. Kılıç iblisin kafasına saplanır. İblis yere yığılır. Katil ise korkudan yere düşer. Gizemli adam iblise saplanan kılıcı alır ve katilin yanına gelir. Katilin ensesinden tutar ve pencereden dışarı fırlatır. Peşinden de o atlar. Adam hemen döner ve Lea yı omzuna alır, yanan evin yanından uzaklaştırır. Hemen arkadan birkaç cüppeli ve elinde tespih olan insanlar gelir. Katilin etrafını sararlar. Gökten bir ışık belirir. Lea şaşırmıştır. Bu bir melektir. Melek yere iner ve katilin alnına dokunur. Katil acı içinde bağırmaya ve titremeye başlamıştır. Melek tekrar gökyüzüne döner. Lea olaylara hiçbir anlam veremez. Sadece ağlar. İskoç kılıçlı adam Lea nın yanına gelir.)
-- İyi misin? Ben bir havariyim benim görevim iblisleri yok etmek. Aileni ise iblisler ve onların yardakçıları tarafından öldürüldü. Eğer istersen sana da iblisleri yok etme gücünü verebiliriz. Böylece başkalarının başına bu gibi olayların gelmesini engelleyebilirsin.
(Lea gözleri yaşlar içinde bu sözleri kafasıyla onaylar. Havari yere diz çöker ve Lea ya sarılır.)
-- Ben Simon. Aramıza hoş geldin. Umarım çok çalışır ve bir havari olup dünyayı kurtarırsın.
(Lea sonradan öğrenir ki katil bir lanetli olmuştur. Melek ise katile ceza olarak konuşma ve görme yeteneğini almıştır. Belli bir süre sonrada katilin intihar haberini alır. Ama Lea tatmin olmaz. Simon gibi güçlü bir havari olmaya yemin etmiştir.)
(Günümüz) (İstanbul- Merkez)
Seyfi-(kararlı bir sesle) Yöneticiden, Kushiro nun neyi farklı öğrenme zamanı.
(Seyfi, Lea nın omzunu bırakır ve yöneticinin odasına doğru harekete geçer.)
Bölüm 10 –Beklenmeyen –
Spoiler:
(İstanbul)
(Seyfi kararlı bir şekilde adımlarını atarken birden durdu ve Lea ya doğru yöneldi, eğildi ve soğuk bir gülümsemeyle Lea nın kolundan tuttu. Lea şaşırmıştı. Ne olduğunu anlamadan Seyfi, Lea yı çekerek yöneticinin odasına götürmeye başladı. Lea kolunu kurtaramıyordu. Aslında kurtarmakta istemiyordu. Seyfi hiç istifini bozmadan yürüyor, koridorda onları görenler anlamsızca bakıyorlardı. Sonunda yöneticinin kapısının önüne geldiler. Seyfi içeri girmek için adımını atsa da kapıdaki muhafızlar onu durdurdu. Seyfi bir kez daha denedi ama sonuç aynıydı. Seyfi sinirlenmişti. Bir hışımla Lea nın kolunu bıraktı.)
Seyfi-(bağırarak) Çekilin! Yöneticiyle görüşmemiz lazım.
-- Şu an içeride toplantı var. Size izin veremeyiz.
Seyfi- Sadece yöneticiyle görüşmek istiyoruz. Açın kapıyı da görüşelim.
(Birden kapı açıldı. Kapıyı açan yöneticiydi. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.)
Leonard- Bütün bu gürültüde ne kendi ofisimde bile rahat edemeyecek miyim?
Seyfi- Sizinle konuşmak istiyorduk.
(Leonard, Seyfi ve Lea yı önce bir süzdü. Sonrada kapıyı sonuna kadar açarak içeri girmelerini işaret etti. Oda olduğundan daha karanlıktı. İçeride de kimse yokmuş gibi görünüyordu. Seyfi hemen konuya girdi.)
Seyfi- Kushiro hakkındaki gerçekleri istiyoruz. Bir lanetlinin nasıl bir havari olduğu hakkındaki gerçeği.
Leonard- (sırıtarak) Sonunda sormaya kara verdiniz ha. Tabi ki de size anlatacağım ne de olsa takım arkadaşınız. Hatta o kadar şanslısınız ki tamda şu an burada olayın tanıklarından biri burada. Size bu olayı o anlatabilir. Anlatırsın değil mi Simon?
(Birden odanın karanlık olan köşelerinden birinde bir alev belirdi. Alev önce adamın yüzünü aydınlattı ardından sigarasını yaktı. Seyfi ve Lea nın kafalarını aynı anda o köşeye doğru çevirdi.)

Simon- Merhaba, Lea. Uzun zaman oldu.
( Seyfi şaşırmıştı ama Lea nın şaşırmasının yanında bu hiç bir şeydi. O adam karşısındaydı. Lea nın kahramanı, Lea nın olmak istediği havari. Tam karşısında duruyordu. Yüzündeki kırışıklıklar biraz artmıştı ama geçen dokuz yılın yanında hiç değişmemiş gibiydi.)
Leonard- Simon benim yakın bir dostum ve aynı zamanda generallerimizden biri. Kendiside aynı sizin gibi bir havariydi. Savaşta gösterdiği cesaret ve kararlılıkla generalliğe kadar yükseldi.
(Simon söze karışır.)
Simon- Bu kadar övgü benim için fazla Leonard. (Lea ya doğru dönerek) Uzun zaman oldu değil mi Lea? Kocaman kız olmuşsun. Bu kadar güzelleşeceğini bilseydim seni yanından hiç ayırmazdım.
(Lea nın gözleri dolmuştur, ağlamamak için kendini zor tutuyordur. Seyfi ise olaylara tam bir anlam verememiştir. Lea nın bu adamla ne gibi bir ilişkisi olabilirdi ki. Lea sonunda dayanamaz ve küçük bir kız gibi Simon a doğru koşar ve sarılarak ağlamaya başlar. Bir yandan da küçük zararsız yumruklarla Simon ın göğsüne vurur. Tam o sırada Simon da Lea ya sarılır. Lea ise hala ağlamaktadır. Leonard ise Seyfi nin hiçbir şey anlamadığını belli eden bakışlarına dayanamayarak söze girer.)
Leonard- Simon aynı zamanda Lea nın üvey babası ve kurtarıcısıdır. O yüzden bu kadar yakınlar.
Seyfi- Hadi canım. (iç ses) -İlerideki kayın pederim olabilir. Vay be bir generalin damadı olabilirim ha.-
(Simon, Lea yı biraz kendinden uzaklaştırır ve Lea nın boynunda ki morluğa bakar.)
Simon- Benim aptal öğrencim kızımı ne hale getirmiş. Kushiro seni affetmeyeceğim. Kafanı kıracağım.
(Bu söz üzerine aniden Lea nın ağlaması kesilir. Şaşkınlığı çok rahat fark ediyordu. Tabi Seyfi de şaşırmıştır bu söze. )
Lea- Öğrencin mi?
Simon- Evet, öğrencim. Senden ayrıldıktan sonra gönderildiğim görevde karşılaştım onunla ve havari olması için eğittim.
Lea- Bir Lanetliyi mi eğittin?
Simon- Ona tam olarak lanetli diyemeyiz bunu sende fark etmişsindir. Vücudunda hiçbir engeli yok. O bir lanetliden daha çok bir hediye.
(Seyfi heyecanla söze girer.)
Seyfi- İşte biz de onu merak ediyoruz.
Simon- Herkes birlikte savaşacağı kişinin geçmişini merak eder. Nede olsa savaşta sırtını kollayacak olan o. Yöneticide izin verdiğine göre anlatmamda bir sakınca yok.
8 yıl önceydi…
Bölüm 11 –Lanetli 1 –
Spoiler:
(8 yıl önce)(İstanbul-Merkez)
( Tüm Merkez karışıklılık içindeydi. Herkes tedirgindi. Normalden çok daha güçlü bir iblis Japonya da ortaya çıkmış, örgütün ağır kayıplar vermesine neden olmuştu. Buna rağmen iblis her çatışmadan sonra izi kaybettirmeyi başarmıştı.)
-- Yönetici, Japonya dan yeni kayıp haberleri geldi. Son gönderdiğimiz iki havari ve otuz kişilik duacı birliği tamamen yok edildi. İblis tekrar elimizden kaçtı. Bu kayıplarla beraber toplam beş havari ve 114 duacı kaybımız oluştu.
Leonard- Kahretsin! Yine mi kayıplar? Hemen Simon a haber verin yanına yirmi duacı alarak Japonya ya doğru harekete geçsin. O da başaramazsa her şey biter.
-- Tamam, efendim.
(Emir hemen Simon a iletildi. Güney Afrika nın iblis temizliğiyle görevli olan Simon haberi alınca Lea yı geride bırakarak harekete geçti. Ama olayın yankıları melekler diyarı İlliyyun na kadar ulaşmıştı.)
(İlliyyun)
(Olaylar karşısında meleklerde telaşlanmıştı. İlliyyun da doğrudan müdahale sesleri yükselmekteydi.)
-- Baş melek efendimiz, dünyadaki olaylar hakkında bilginiz vardır. Böyle giderse dünya cephesi düşebilir. Buna izin veremeyiz. Derhal harekete geçip bu olayı çözmeliyiz.
(Cebrail düşünceliydi. Müdahalenin sonuçlarını kafasında tartıyordu ve sonunda karar vermiş bir ifadeyle başını kaldırdı. Herkes baş meleğin sözlerini beklemekteydi.)
Cebrail- Bana Gabriel i çağırın ve bu salonu tamamen boşaltın.
(Gabriel çağırıldı ve oda boşaltıldı. Salon sessizliğe bürünmüştü. Kısa bir beklemeden sonra salonun kapısı büyük bir gıcırtıyla açıldı. Gabriel gelmişti. Salonun sessizliği Gabriel i tedirgin etti. Salonda sadece Cebrail ve Gabriel vardı. Gabriel, Cebrail e yeterince yaklaştığında diz çöktü. Ardından Cebrail konuşmaya başladı.)
Cebrail- Hoş geldin merhametin ve intikamın meleği, gardiyan meleklerin başı. Sana özel bir görev veriyorum. Dünyaya in ve başımıza bela olan iblisi yok et. Bu konuda sadece sana güvenebilirim.
Gabriel- Tabi ki de baş melek hazretleri. Emirlerinizi yerine getirmek benim için bir şereftir.
Cebrail- Ama iblisi bulduğunda bana haber et ki görelim bu kadar başımıza bela olan iblis neyin nesiymiş.
Gabriel- Tabi ki de baş melek hazretleri.
(Gabriel salondan ayrıldı. Bembeyaz kanatlarını büyük bir hışımla açarak son hız dünyaya doğru yol almaya başladı. Kısa sürede büyüyen şeytani gücü fark etti ve doğruca gücün kaynağına yöneldi.)

(Japonya-Nagoya)
(Gabriel, Nagoya da ki bir eve kadar şeytani gücü takip etmişti. Hiç şüphe yok ki iblis bu evdeydi. Gabriel hiç beklemeden Cebrail e haber verdi ve ardından eve giriş yaptı. Gabriel evin içini hızlıca gözden geçirdi. Tek göz odalı ahşaptan bir evdi. Evde sadece bir kadın ile çocuğu vardı. Gabriel in içeri girmesiyle kadın kaçmak istercesine kendini yere attı. Evi büyük bir korku havası kaplamıştı. Kadının yere düştüğünü gören çocuk doğruca duvarda asılı olan zümrüt işlemeli kılıca doğru yöneldi. Gabriel kadına doğru yöneldiği sırada çocuk kılıcını çekerek Gabriel e doğru savurdu. Gabriel kılıçtan kaçınmak için geri çekildi. Gabriel kılıcın normal bir kılıç olmadığını anladı. Kılıç meleklere bile zarar verebilirmiş gibi duruyordu. Gabriel tedirgin olmuştu. Önündeki sadece bir çocuktu. Küçücük evde de yeterli hareket imkanı de yoktu. Yanlış bir hareketiyle çocuğa zarar verebilirdi. Gabriel sinirlenmişti.)
Gabriel- Çekil önümden çocuk.
-- Asıl sen çekil git evimizden. Ne istiyorsun bizden. Paramız yok bizim. Sadece annemle yaşamaya çalışıyoruz.
(Gabriel in siniri boğuk bir kahkahaya dönüşmüştü.)
Gabriel- Annen mi? Hahahahaha! O bir iblis senin annen değil. Büyük ihtimalle senin annen çoktan ölmüş ve bu iblis onun bedenini ele geçirmiş.
(Çocuk önce şaşırdı ve annesine doğru baktı. Ama yerde yatan sadece korkmuş bir kadındı, annesiydi. Bu garip adam ne saçmalıyordu böyle.)
-- Saçmalama! O benim annem ve sen buradan gidiyorsun.
(Çocuk kılıcı kaldırdı ve Gabriel e doğru savurdu. Gabriel kılıcı tekrar savuşturdu. Tam o sırada kapı acı bir gıcırtıyla tekrar açıldı ve içeriye garip bir adam daha girdi. Gabriel hemen çocukla uğraşmayı bıraktı ve diz çöktü.)
Gabriel- Baş melek efendimiz. Tam da bu işi hallediyordum.
(Cebrail de gelmiştir. Çocuk şaşırmıştı. Garip bir adam daha girmiştir evin içine. Kılıcının kabzasını büyük bir öfkeyle sıktı ve bağırarak Gabriel in üzerine yürüdü.)
Bölüm 12 – Lanetli 2 –
Spoiler:
(8 yıl önce)(Japonya-Nagoya)
(Çocuk büyük bir öfkeyle kılcını kaldırdı ve Gabriel in üzerine yürüdü. Bütün gücünü toplayarak kılıcını savurdu fakat kılıç Gabriel e değmeden havada asılı kaldı. Kapıdan son giren kişi savrulan kılıcı kabzasından yakalamıştı. Kafasını yavaşça çocuğa doğru yaklaştırdı. Çocuk ne kadar uğraşsa da kılıcı onun elinden kurtaramıyordu. Bırak kurtarmayı hareket dahi ettiremiyordu. Adamın kafasını çocuğa iyice yaklaştırdı. Çocuk korku dolu gözlerle ona baktı. Karşısındaki bir insan değildi. İnsan gibi görünüyordu ama insan demeye bin şahit isterdi. Adam uzunca bir pelerin giymişti. Pelerinin içinde bir şeyler sakladığı aşikardı. Ne kadar gizlemeye çalışsa da belli oluyordu. Bunlar kanattan başka bir şey olmazdı. O esnada konuşmaya başladı.)
Cebrail- Çocuk sen ne yaptığını sanıyorsun? Neden bir iblisi koruyup, bir meleğe saldırıyorsun?
(Çocuk şaşırmıştır. Ne kadar cevap vermek istese de konuşamıyordu. Donup kalmış gibiydi. Gabriel Cebrail e dönerek konuşmaya başladı.)
Gabriel- Bu iblisin kendi annesi olduğunu zannediyor. Büyük ihtimalle iblis saklanmak için bu çocuğun annesinin kılığına girmiş ve annesi gibi davranmış.
Cebrail- Yani sadece annesini korumaya çalışıyor ha? Bak bu hoşuma gitti. (Çocuğa dönerek) Bak çocuk benim bir insan olmadığımı anlamışsındır. Ben Cebrail, baş meleğim. Şimdi önümden çekil ki bu işe bir son verelim.
-- Beni kandıramazsınız. Ne olursanız olun fark etmez. Buradan gidin bizi yalnız bırakın.
(Çocuk ani bir hareketle kılıcını Cebrail in elinden kurtardı. Kılıcı kaldırdı. Tam savuracakken Cebrail kılıcın kabzasından tekrar yakaladı. Tam bu sırada kadının suratında bir gülümseme belirdi. Cebrail in bunu fark etmesiyle sinirlenmesi bir olmuştu. Kabzasından yakaladığı kılıcı çocukla birlikte duvara fırlattı. Çocuk kafasını duvara çarptı. Çocuk sersemlemişti. Ne kadar uğraşsa da yerden kalkamadı. Etrafı bulanıklaşmıştı. Cebrail annesinin üzerine doğru yürümeye başladı. Bunu fark eden çocuk kılıca uzanmaya çalıştı fakat kolunu oynatacak gücü dahi yoktu. Bağırmak istedi ama bağıramadı. Tüm gücü çekilmişti. Yapabileceği tek şey izlemekti. Cebrail annesine çok yaklaşmıştı ki aniden annesi dev bir iblise dönüştü. İblis Cebrail e saldırmak istedi ama Cebrail ile boy ölçüşebilecek güçte değildi. İblis, Cebrail in tek bir hareketi ile parçalara ayrıldı. Çocuk ağlamamak için kendini güç tutuyordu. Yani çok sevdiği annesi aslında çoktan ölmüş müydü? Ne zamandan beri bir iblise anne diyordu? Cebrail soğuk bir ifadeyle geriye döndü ve kapıya doğru yöneldi. Tam bu sırada Gabriel konuşmaya başladı.)
Gabriel- Baş melek hazretleri! Bu çocuğu ne yapacağız. Bir iblise yardım etti. Lanetlenmesi gerekir. Hem o kılıçta sıradan bir kılıç değildi. Ne olduğunu anlamadığım bir güç barındırıyordu. Bu konuda da bir şeyler yapmalıyız.
Cebrail- Nerdeyse unutuyordum. İyi ki hatırlattın Gabriel. Evet, bu konuda bir şeyler yapılmalı. Bu çocuk çok hoşuma gitti. Onun lanetini ben vermek istiyorum.Tam da birinci nesil kutsal silahlardan birine sahip bir insana uygun bir lanet.
Gabriel- Birinci nesil kutsal silah mı? Tam da düşündüğüm gibi. İçindeki kutsal özleri fazla olduğu için sahibinin ömründen yiyen silahlar. Bu çocuğun eline nasıl geçmiş olabilir. Hepsini geri toplamıştık.
Cebrail- Hepsini değil Gabriel. Hepsini değil.
(Cebrail çocuğun üzerine doğru yürümeye başladı. Çocuk artık sonum geldi diye düşündü. Zaten zar zor bilincini açık tutabiliyordu. Cebrail yaklaşmıştı. Aniden Cebrail in sağ eli parlamaya başladı.)
Gabriel-(şaşırarak) Nasıl yani bu çocuğun laneti o mu? O sadece bir insan onu nasıl bir insana verirsiniz.
Cebrail- Beni mi sorguluyorsun?
(Gabriel özür diler bir ifadeyle kafasını öne eydi ve sessizliğe büründü.)
Cebrail- Bu çocuk hoşuma gitti. Hem bir daha böyle bir olayın olmamasını garantilememiz gerekiyor. Bu çocuk bizim garantimiz olacak.
Gabriel- Ama Zamanın Gözlerini bir insanın tam kapasiteyle kullanabileceğine inanıyor musunuz?
Cebrail- Tam kapasiteyle kullanmasına inanmak mı? Bu mümkün değil. Tam kapasiteyle kullansaydı bizim de başımıza bela açabilirdi.
(Cebrail parlayan eliyle çocuğun gözlerini kapattı. Çocuk bilincini kaybetti ve bayıldı.)

(2 gün sonra)
(Çocuk konuşma seslerine uyandı. Çoktan sabah olmuştu. Hepsinin bir rüya olduğunu düşünüyordu. Etrafını kontrol etti. Evde olmadığını anlaması uzun sürmedi. Yakınlardan bir erkeğin sesini duydu.)
-- Sonunda uyandın ha.
(Sesin geldiği yere doğru çevirdi kafasını. Uzun boylu, gözlük ve yakışıklı bir adam vardı hemen yatağının yanında.)
-- Nerdeyim ben?
-- Burası özel bir hastane. Senin gibi olaylara şahit olmuş ve olmaya devam edecek gibi insanlar için.
-- Nasıl yani onlar rüya değil miydi?
-- Onlar en az senin kadar gerçeklerdi.
-- Adın ne?
-- Kushiro.
-- Bende Simon. Başından geçenleri bana anlatırsan sana yardımcı olabilirim.
(Günümüz) (İstanbul-Merkez)
(Simon ın konuşması bittiğinde yöneticinin odasını bir sessizlik kapladı. Lea ve Seyfi şaşırmış, birazda utanmışlardı. Simon sözlerine devam etti.)
Simon- İşte Kushiro ile böyle tanıştım. Bana anlattıklarıyla onun bizim kurtuluşumuz olduğunu anladım. Melekler tarafından bize bahşedilen bir güç. Onu kendi sorumluluğuma aldım ve bir havari olması için yetiştirdim.
Bölüm 13 – İlk Görev –
Spoiler:

(İstanbul-Merkez)
(Simon konuşmasını bitirmiş, odayı bir sessizlik kaplamıştı. Sessizliği tıklanan kapı bozmuştu. Kapı hafif bir gıcırtıyla aralandı ve içeriye bir hizmetli girdi.)
-- Emrettiğiniz gibi Havari Kushiro geldiler, yönetici Leonard.
Leonard- İçeriye gelsin.
-- Tabi, efendim.
(Hizmetli ağır adımlarla dışarıya çıktı. Kapının önünde bekleyen Kushiro içeriye girdi. Kushiro içeri girdiği anda tüm takım arkadaşlarının içeride olduğunu fark etti. Yavaşça Leonard ın masasına doğru ilerledi ve konuşmaya başladı.)
Kushiro- Beni emretmişsiniz.
(Leonard konuşmaya başlayacağı sırada Kushiro arkasında bir gölge hissetti. Çok yakınındaydı. Kaçmak için yeterli vakti yoktu. Kushiro arkasından gelen hamleyi savuşturmak için hareket etse de artık çok geçti. Kafasına darbeyi yemişti. Kushiro yere yuvarlandı. Kendini toplayıp yukarıya baktığında yaşadığı şaşkınlığa kelimeler yetersiz kalıyordu.)
Simon- Gerizekalı öğrencim sen ne hakla benim biricik güzel kızımın boğazını sıkıyorsun ha?
(Hemen ardından Simon yerde yatan öğrencisini tekmelemeye başladı. Kushiro çevik hareketlerle tekmeleri savuşturuyordu.)
Kushiro- Usta? Sen ne ara buraya geldin? Ben seni Hong Kong tayken emekliye ayrıldığını zannediyordum.
Simon- Ulan gerizekalı öğrenci, sadece biraz tatil için orada kalmıştım. Senide eşyalarını toplaman ve yola çıkman için Nagoya ya gönderdim. Ama senin burada yaptıklarına bak benim güzel kızımın boğazına sarılmışsın.
(Simon bir yandan Kushiro yu tekmelemeye devam ederken bir yandan da Lea ya sarılmaya başladı. Simon ın kendine sarılmasıyla Lea şaşırmıştı fakat bir yandan da sarılmaya devam etmesini istiyordu. Ama asıl şok olan Kushiro ydu. Hemen ustaca bir kaç hareketle tekmelerden kurtularak ayağa kalktı.)
Kushiro- Kızın mı? Nasıl yani senin bir kızın mı var?
Simon- Tabi ki de. Ne sandın beni? Aylağın teki mi?
(Leonard söze karıştı.)
Leonard- Bayan Lea, General Simon ın üvey kızıdır.
(Kushiro bir kat daha şaşırdı.)
Kushiro- General mi? Bizim bunak birde general mi?
(Kushiro kafasına bir darbe daha aldı.)
Simon- Sen beni ne zannediyordun lan?
Leonard- Tamam, tamam. Bu kadar şamata yeter. Artık takımlar yavaş yavaş görevlerini alarak Merkezden ayrılıyor ve sizinde göreviniz elime az önce ulaştı. 18. takım Lea, Seyfi, Kushiro göreviniz Yunanistan da ki bir kasaba olan Athikia da iblis varlığını araştırmak. Eğer varsa yok etmek. Şimdi hazırlıklara başlayın yarın sabah geminiz Atina ya açılacak.
(Takımın içindeki fırtınalar artık birazda olsun dinmişti. Artık göreve doğru yelken açma zamanıydı. 18. takımın ilk görevi Yunanistan daydı. Simon la vedalaşan grup hazırlıklar için odalarına çekildi.)
Bölüm 14 – Durulan Sular –
Spoiler:
(İstanbul)
(Yolculuk için hazırlıklar tamamlanmıştı. Gemi hareket için yolcularını bekliyordu. Güneş ufuktan usulca yükseliyordu. Nihayet yolcularda iskelenin başında göründü. Gemi mürettebatı eşyalara yardım için havarilerin yanına koştular. Duacı birliği ise karşılama için gemiye uzanan köprünün başında sıraya girmişti. Duacı birliğinden uzun boylu bir kadın ileri çıktı ve havarilerin önünde durdu.)
-- Ben 16. duacı birliğinin başı Katrea. Göreviniz süresince size eşlik edeceğiz. Görevimiz ise siz havarilerin güvenliğini sağlamak. Eğer hazırlığınız tamamsa yola çıkabiliriz.
(Havarilerin üçü de karşılarındaki kadının güzelliğine hayran kalmıştı. ‘Böyle bir kadın duacı birliğini başı olabilir mi?’ diye düşündüler. Katrea yana çekildi ve havarilere yolu gösterdi. Ağır adımlarla gemiye doğru ilerlemeye başladılar.)
Seyfi-(iç ses)(pis bir gülümsemeyle) ‘Yok artık iki güzelle gemi yolculuğu mu? Havari olmayı sevmeye başladım.’
(Gemiye bindikleri gibi gemi harekete geçti. Lea yerleşmek için kamarasına gitti. Kushiro ise geminin pruvasına geçerek denizi ilemeye başladı. Seyfi de yavaşça Kushiro ya doğru yaklaştı. Kushiro, Seyfi nin yaklaştığını hissedince başını o yöne çevirdi. İlk defa Seyfi yi silahını kuşanmış görüyordu. Merkezdeyken hiç üzerinde bulundurmamıştı. Kabzasının garip şekli olan hafif eğimli bir kılıç taşıyordu. Kushiro nun kılıcını incelediğini gören Seyfi gülümsedi.)
Seyfi- Yatağan.
Kushiro- Ne?
Seyfi- Kılıcımın türü yatağan. Eğimli Türk kılıcı. Öyle garip garip bakınca merak ettin diye düşündüm. Bu arada senden özür dilemek isterim. Eminim Lea da istiyordur.
Kushiro- Ne için özür diliyorsun ki.
Seyfi- Gerçeği bilmeden seni yargılamış olduğum için özür diliyorum. General geçmişini anlatınca hatamın farkına vardım. İnsanlar için ön yargılarını kırmak bazen çok zor olabiliyor.
Kushiro- Demek bizim bunak size beni anlattı ha? İki dakika çenesini kapasa şaşarım. Bende ortamdaki hava neden yumuşadı diye merak ediyordum. Aslında benimde gidip o kızdan özür dilemem lazım. Biraz aşırı tepki verdim.
Seyfi- Ölen havari yakın bir arkadaşın mıydı?
Kushiro- Tek arkadaşımdı.
Bu mesaja teşekkür edenler (4 kişi): HAYURI, Son Goku, RPGer, Zaraki_NanoLy
Burdan devam
Bölüm 16 -Görev Başlıyor-
(Merkez tarafından özel olarak ayarlanmış tren raylar üzerinde harekete başlamıştı. Havariler ve Katrea tek bir kabinde oturuyordu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Seyfi nin giriştiği birkaç sohbet denemesi de başarısız oldu.'Demek daha barışmadılar. Halbuki baş başa kalacakları fırsatlarda yaratmıştım onlara.' diye düşündü Seyfi. Sessizliği tıklanan kapı bozdu. İçeriye bir duacı girdi.)
-- Athikia ya yaklaştık efendim.
Katrea- Tamam.
(Duacı selam vererek kabinden ayrıldı.)
Katrea- Görev noktamıza varmak üzereyiz. Hazırlansak iyi olur. Belli bir mesafeyi yürüyerek kat edeceğiz.
Seyfi- Sizinle her mesafeyi kat ederim.
Katrea- Anlamadım.
Seyfi- Önemli değil, önemli değil.
(Havariler silahlarını hazırlarken, duacılar ise gerekli malzemeleri yüklenmeye başladılar. Tren yavaş yavaş hızını azalttı ve durdu. İstasyon Athikia nın kuzey doğusundaki bir kasaba olan Galataki deydi. İki kasaba arası yürüyerek 3 saat sürüyordu. Küçük bir kasaba olan Galataki de dikkat çekmemek için küçük gruplara bölündüler. Hazırlıklarını tamamlayan gruplar yürüyüşe başladı.Bölünen guruplar kasabadan çıktıktan sonra bir araya geldiler ve asıl hedefleri olan Athikia ya doğru yolculuğa başladılar. Ama iblislerin yardakçıları çoktan istasyondaki grubu Athikia dakilere rapor etmişti. İblislerde boş durmuyor gelen birliği karşılamak için hazırlanıyorlardı. Ama bu hazırlık Athikia yı gözetleyen duacılar tarafından fark edilmiş ve saldırı grubuna rapor edildi.)
-- Efendim, Athikia da hareketlenmeler başlamış. Görünüşe göre gelişimizi öğrenmişler ve hazırlıklara başlamışlar.
Lea- Yardakçılar ha!
Katrea- Tamam. Bu bilgiyi diğer duacılara da ilet. Herkes savaşa hazır olsun. Baskın özelliğimizi kaybettik. Savaş doğrudan yapılacak.
(Kushiro soğuk bir ifadeyle söze karıştı.)
Kushiro- Baskın özelliğimiz kaybolduğuna göre duacılara geride kalmalarını söyleyin. Yoksa bana ayak bağı olmaktan daha ileri gidemezler.
Seyfi- Hey! Yavaş biraz orada kaç tane iblis olduğunu bile bilmiyoruz. Biraz destek fena mı olur?
Kushiro- İstersen sende geride bekleyebilirsin.
Seyfi- Saçmalama! Bende bir havariyim. Sadece destek diyorum. Ya da her neyse istediğin gibi olsun. Bayan Katrea lütfen duacı birliklerini savaş alanından uzak tutabilir misiniz?
(Katrea sinirlenmişti.)
Katrea- Saçmalamayı kesin. Bizim görevimiz sizi destekleme ve iblislerle savaşmaktır. Savaş alanından uzak durunda ne demek?
Kushiro- Sadece ölürsünüz. Duacılar sadece ölür.
Katrea- (sinirli ve yüksek bir sesle) Biz bu kutsal görev adına ölmeyi zaten göze aldık. Siz daha iblisin ne olduğunu bilmezken, biz dünyanın dört bir tarafında iblislerle savaşıyorduk.
Kushiro- Ne isterseniz onu yapın.
(Kushiro adımlarını hızlandırdı ve gruptan uzaklaştı. Seyfi ortamı sakinleştirmek için söze girdi.)
Seyfi- Bu kadar kızmanıza gerek yok. Biz sadece sizin yaralanmanızı istemedik. Eminim Kushiro da böyle düşünüyor. Ama kendini ifade etmekte biraz zorlanıyor.
Katrea- Anlıyorum ama bizim de bir duacı yeminlerimiz var. Bu yemini bozup geride kalmaktansa ölmeyi yeğleriz. DEĞİL Mİ BİRLİK!
-- (hep bir ağızdan) EVET!
(Grup kasabaya yürümeye devam etti. Zaman ilerlemişti.)
Katrea- Şu ufak tepenin arkası Athikia kasabası. Artık geldi.
(18. takımın ilk görevi başlamak üzeydi. Kasaba artık önlerinde ve herkes savaşa hazır durumda)
Bölüm 17 -Korku Dolu Kalpler-
(Birlik küçük bir tepenin ardına konuşlanmıştı. Havariler şehrin planını inceliyor ve Katrea ile birlikte son detayları konuşuyorlardı. Güneş iyice yükselmişti.)
Katrea- Akşam olmadan saldırmalıyız. Karanlık bizim aleyhimize olur. Sizinde ilk göreviniz olması vesilesiyle birliği dağıtmadan, doğrudan bir saldırı düşünüyorum. Kasabanın girişinden doğruca merkeze olan bir saldırı. Birlikte çalışırsak kolayca düşmanı alt edebiliriz. Ama unutmamamız gereken bir şey var. Bu kasabada hala insanlarda vardır. Bir kısmı yardakçı olsa da onları öldüremeyiz. Dikkatli olun.
Seyfi- Peki elimizde kaç adam var?
Katrea- Yirmi duacımız var. Bir kaç iblis için fazla bile. Yalnız hoşuma gitmeyen şey bu kasabadaki iblislerin çok rahat olması. İnsanlardan sakınmak gibi bir niyetleri yok. Kasabadaki tüm insanlar yardakçı olabilir. Pek rastlanan bir durum değil ama hareketlerinden böyle bir olasılığın yüksek olduğunu çıkarabiliriz.
Lea- Tüm kasaba yardakçı mı? Böyle bir durum olabilir mi?
Katrea- Çok nadirde olsa görülebilir. Ama umarım yanılıyoruzdur. Zaman aleyhimize işliyor. Saldırıya geçmeliyiz. Kendinize dikkat edin.
(Katrea birliğe doğru döndü ve yüksek sesle seslendi.)
Katrea- Duacı birliği hazırlan! Doğruca şehrin merkezine saldırıyoruz. En hızlı şekilde kasabayı ele geçirmeliyiz.
(Duacı birliği sıraya geçti. Katrea ve havariler tepenin üst kısmına çıktılar. Katrea önce kasabaya bir göz attıktan sonra eliyle saldırı işaretini verdi. Birlik tüm hızıyla ileriye atıldı. Duacı birliğiyle beraber Lea ve Seyfi de koşmaya başladı. Kushiro ise gerideydi. Koşmuyordu ama hızlı adımlar atarak mesafeyi de fazla açmıyordu. Birlik kasabanın girişinden geçti. Fakat hiç bir saldırı yada direniş yoktu. Duacı birliği, Lea ve Seyfi çoktan şehrin merkezine varmıştı. Ama etraf sessizdi.)
Seyfi- Fırtına öncesi sessizlik. Tuzağa doğru koşmuşuz gibi geldi.
(Sessizliği Katrea bozdu.)
Katrea- HERKES HAZIRLANSIN. ETRAFIMIZ KUŞATILDI. DAİRE OLUŞTURUN.
(Birlik hemen bir daire oluşturdu. Kasabada kıpırtılar başlamıştı. Aniden ara sokaklarda gölgeler görülmeye başladı. İblisler yaklaşıyordu. Duacılar güçsüzleştirme dualarına başladılar. Herkes tedirgindi. İblisler yavaşça ara sokaklardan meydana doğru çıktı. İblislerin suratlarındaki sırıtış duacıların kalbine işliyordu. Katrea nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.)
Katre-(korku dolu gözlerle) Bütün kasaba yardakçı değil. Bu kasaba tamamen iblislerden oluşuyor. Bu- Bu nasıl olabilir.
(Etrafları sarılmıştı. Lea hemen hançerlerine davrandı. Seyfi yatağanını çoktan çekmişti bile. İblisler adım adım yaklaşıyordu. Tarihin daha önce yazmadığı bir olayla karşı karşıyaydılar. Elliden fazla iblis, 22 kişinin etrafını sarmıştı. Korku dolu kalpler ilk hareketi bekliyorlardı. Kasabanın merkezinde tüm bunlar olurken her yeri gören bir kulede biri bu olayı izliyordu ve aynı zamanda elindeki telefonla rapor ediyordu.)
-- Evet, efendim. Çevreleri tamamen çevrildi. Birazdan saldırı emrini veriyorum.
-- Hepsini yok edin. Biri bile sağ çıkmasın. Kızıl Güneşi uyandırmak istemeyiz.
-- Şüpheniz olmasın efendim. Hiç biri kaçamaz...
Bölüm 18 -Yükselen Cesaret-
(Birliğin etrafı sarılmıştı. Tüm duacılar ölüm korkusunu tatmış insanlardı ama şu an hepsi korkudan kıpırdayamıyorlardı. Tek yapabildikleri dua etmekti. Bu çaresizliğin korkusuydu. Akıllarında geçen tek şey birazdan ölecekleriydi. Belki cesetleri bile bulunmayacaktı. İblisler sırıtarak gruba yavaşça yaklaşıyorlardı. Aniden iblisler hızlanmaya başladı. Yavaşça yürüyen iblisler adımlarını hızlandırdı hatta bazıları koşmaya başladı.)
Seyfi- Burada mı? Burada mı öleceğim? Daha ilk görevimde mi? Saçmalamayın. Bu kadar kolay öleceğimi mi sandınız?
(Tüm duacılar o an Seyfi nin sözlerini duydu. Birlik canlandı. Birliğin umutsuz sessizliğini bir anda yok olmuştu.)
Katrea- ONLARA KOLAY BİR ZAFER YAŞATMAYACAĞIZ. DUACI BİRLİĞİ ÇARPIŞMA İÇİN HAZIRLAN.
(Birliğe cesaret gelmişti. Artık hiç biri mücadele etmeden ölmeyecekti. İblisler bu ani değişim karşısında bir an duraksadı. Duraksadıkları anda kasabanın girişinin olduğu tarafta kanlar fışkırmaya başladı. İblisler ilk başta ne olduğunu anlamadı. Orada biri mi vardı? İblisleri kim kesiyordu? )
Seyfi- Kushiro? Kushiro yanımızda değil. Yoksa orda ki o mu?
(Kushiro kasabadaki sessizliği önceden fark etmiş, buna önlem olarak birliğin gerisinde kalmıştı. Etrafı sarılan birliğe yol açmak için kasabanın girişini temizliyordu. Bu düşük düzey iblisler Kushiro nun parlayan gözlerine rakip değildi. Kushiro nun zümrüt işlemeli kılıcını güneşi kesmek istercesine savruyordu.)
Katrea- O çocukta ne öyle. Sanki iblislerle savaşmıyor, sadece kılıcını savuruyor.
(Seyfi ve Lea da şaşırmıştı. Önlerindeki iblislerden tam olarak göremeseler de fışkıran kan her şeyi açıklıyordu. Hiçbir şey bitmemişti. Leonard ın ası oradaydı. İblisleri biçen Kushiro yu gören duacılar daha bir cesaretlenmişti. Seyfi yatağanın kabzasını daha sıkı kavradı.)
Seyfi- Tüm işi Kushiro nun yapmasını bekleyecek değilim.
(Seyfi de saldırıya geçti. Seyfi nin saldırıya geçmesiyle Lea da belindeki kınlardan hançerlerini çekti. En yakınında ki iblisin üzerine atladı ve iki hançeri de kullanarak iblisin kafasını tek hamlede boynundan ayırdı. Ardından çevik bir kaç hareketle bir sonraki iblisin kafasına hançerini saplarken diğeriyle de başka bir iblisten gelen saldırıyı karşıladı. Duacılarda boş durmuyordu. Bir kısmı zayıflatma dualarına bir kısmı da kalkan dualarına başlamıştı. Katrea nın da dahil olduğu üç üst düzey duacı ise dualarla işlenmiş özel yapım kılıçlarıyla birliğini savunuyordu. Ortalık karışmıştı. İblisler birer birer düşüyordu. Ama her şey istedikleri gibi gidemezdi. Öyle de oldu. İblislerden bazıları duacı birliğine ulaşmayı başarmıştı. Katrea ve diğer iki üst düzey duacının gücü onları tutmaya yetmiyordu. Kaçınılmaz olan gerçekleşti. Duacılar bir biri ardına ölmeye başladı. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Fışkıran kanlar yağmur gibiydi. Seyfi duacı birliğinin düştüğü durumu hemen fark etti ve doğruca o iblislerin üzerine atıldı. İblislerden birinin eli tam Katrea ya uzanırken, Seyfi iblisin önce elini ardından da kafasını kesti.)
Seyfi- İyi misin?
Katrea- Teşekkürler. Kurtardın be-
(Katra nın hemen ardından başka bir iblis saldırmıştı. Saldıran iblis pençesiyle Katrea nın sol kolunu kopardı. Katrea acı bir çığlık atarak yere yığıldı.)
Seyfi- Katrea!!!!!!
(Seyfi tüm gücüyle yatağanını salladı ve iblisin suratını kafasından ayırdı. Katrea acı içinde yerde yatıyordu. Seyfi hemen kıyafetini yırttı ve Katrea nın kanamasını durdurmak için kolunun koptuğu yerden sarmaya başladı. Çarpışma artık doruk noktasındaydı. İblisler ve duacılar bir biri ardına düşüyorlardı. Seyfi yarayı sarınca yavaşça Katrea yı yere bıraktı. Katrea acının da etkisiyle kendinden geçmişti. Seyfi geri kalan duacıları korumak için tekrar doğruldu. Etrafına baktığında durumun ne kadar berbat olduğunu anladı. Yirmi kişilik duacı grubundan geriye 7 kişi kalmıştı. Yerde ki iblis cesetlerini sayamıyordu bile. Kasabanın giriş tarafı temizlenmişti. Artık kaçabilirler miydi ki? Aniden yanından geçip giden bir rüzgar hissetti. Rüzgarın gittiği yer duacıların olduğu taraftı. Seyfi arkasını dönüp duacıların olduğu tarafa bakınca iblislerin teker teker öldüğünü gördü. Dikkatli bakınca bunu yapanın Kushiro olduğunu anladı. Oradaki iblislerde ölünce ortalık sessizleşti. Kushiro nun parlayan gözleri eski normal haline döndü. Gözlerini normalleşmesiyle birlikte Kushiro diz üstü çöktü. Yorulduğu her halinden belliydi. Seyfi hemen arkasından bir ses duydu.)
Lea- Demek zamanın gözlerinin gücü bu. Böyle bir güç. Bizim tarafımızda olmasına rağmen o güçten korkuyorum.
Seyfi- Gerçekten inanılmaz.
(Lea ve Seyfi duacıların olduğu yere doğru gittiler. Seyfi doğruca Katrea nın yanı gitti. Katrea hala baygındı.)
Lea- Sonunda bitti. Buradan bu kadar çok kişi sağ çıkmamız bir mucize.
(Kushiro yorgun gözlerle Lea ya doğru baktı. Lea içinden 'Etkileyici ama bir o kadarda korkutucu.' diye geçirdi.)
Kushiro- Geliyorlar. Daha bitmedi.
(Ara sokaklardan dört tane dev iblis çıktı. Duacılardan hayatta kalanlar bile savaşabilecek durumda değildi. Fakat savaş daha bitmedi.)
Bölüm 19 -Tamamlana Görev-
(Athikia- Yunanistan)
(Duacı birliği neredeyse parçalanmıştı. Geriye kalanlar ise savaşacak durumda değildi. Havariler ise yorulmuş, Kushiro ise ayağa bile kalkamayacak gibi görünüyordu. Fakat savaş daha bitmemişti. Ara sokaklardan dört tane daha iblis gelmişti ama bu seferkiler dev iblislerdendi. Lea önce Kushiro ya sonrada Seyfi ye baktı.)
Lea- Seyfi, bunları biz halletmeliyiz. Kushiro nun ayağa kalkacak hali yok. Geri kalanlar ise işe yaramaz durumda.
(Seyfi yatağanı kavradı ve savaş için doğruldu.)
Seyfi- Haklısın. Kushiro sen biraz dinlen biz bunları hallederiz.
(Kushiro kılıcından destek alarak ayağa kalktı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.)
Kushrio- Sizin korumanıza kaldıysan işim bitmiş demektir. Sağ olun ama soldaki ikisi benim siz diğerlerini halledin.
Seyfi- Saçmalama! Ayağa bile zorla kalkıyorsun. İki dev iblisle nasıl baş edeceksin.
Kushiro- Esas zor olan tekrar ayağa kalkmaktır. Kalktığıma göre devam edebilirim.
(İblislerden biri söze küçük bir kahkahayla söze girdi.)
-- Lanet insanlar, bizi az önce yendiğiniz eziklerle bir mi sandınız? Üçünüze ben tek yeterim. Sizi zaval-
(Kushiro zamanın gözlerini çoktan aktif hale getirmişti. Tek hamlede iblisi ortadan ikiye ayırdı. Herkes şoktaydı. Koca bir savaş vermişlerdi ama ilk defa Kushiro nun gücüne doğrudan şahit oluyorlardı.)
Lea- Bu nasıl bir hız? Ne ara oraya gitti.
(Kushiro yavaşça kafasını Lea ya doğru çevirdi.)
Kushiro- Ben hızlı değilim. Yavaş olan sizlersiniz.
Seyfi- Demek zamanın gözlerinin gücü bu ha? Kullanıcısınınki hariç tüm zamanı yavaşlatmak.
(Sinirlenen iblislerden biri aniden tüm gücüyle Kushiro ya doğru atıldı.)
-- Seni pis herif. Geber.
(Ama Seyfi yatağanın kınıyla iblisi engelledi.)
Seyfi- Önce beni geçmen gerekiyor. Hey, Kushiro bu benim ki sakın karışma.
Kushiro- Ne istiyorsan onu yap.
(Lea da yavaş adımlarla başka bir iblisin önü geçti.)
Lea- O zaman bunu da ben alıyorum. Eğer yorulduysanız sonuncusunu da ben alabilirim.
Kushiro- (sırıtarak) İkisi benim diye en başta belirtmiştim.
-- Sizi lanet insanlar. Gerçekten bizi hafife alıyorsunuz. Bu iki ufağı öldürdükten sonra sıra sana gelecek ışıklı çocuk.
Seyfi- Sağa sola sataşacağına rakibinle ilgilen.
(Seyfi yatağanı kaldırdı ve tüm gücüyle savurdu. İblis savuşturmak için bir adım geriye çekildi ama yinede parmaklarından ikisini kaybetti. İblis parmaklarının kesilmesinden duyduğu acıyla açık vermişti. Seyfi ikinci hamlesini yaptı. Bu sefer iblis kolunu kaybetti. İblis acı çekerek diz üstü çöktü anda ise son hamle geldi. Yatağan iblisin kafatasını delip geçmişti bile. Seyfi nin iblisi yendiğini gören Lea harekete geçti. Hançerleriyle seri saldırılar yapıyordu. Buna karşılık iblis sadece geri çekilebiliyordu. Lea aniden iblisin üzerine doğru sıçradı ve boğazını kesti. Hemen ardından Lea zarif bir hareketle dev iblisin arkasına geçmesi ile hançerlerini boynuna sokması bir oldu. Geriye tek iblis kalmıştı.)
-- Lanet olsun. Siz sadece insansınız. Bu nasıl olabilir?
Kushiro- Biz sadece insan mıyız? Bizi çok yanlış değerlendirmişsin. Biz işi sizi avlamak olan insanlarız ve sende şimdi cehenneme geri dönüyorsun.
(Kushiro iblisi çoktan kesmişti. Kushiro nun sözleri biter bitmez dev iblisin belden yukarısı yere devrildi. Ortalık artık tamamen sakinleşmişti. Kushiro tekrar yorgunluktan diz üstü çöktü.)
Kushiro- Bu sefer gerçekten bitti. Artık başka iblis hissetmiyorum.
Bölüm 20 -Athwart-
(Athikia-Yunanistan)
-- Nasıl? Yenildiler de ne demek oluyor?
-- Efendim, böyle güçlü bir havari olacağı aklıma gelmezdi. Neredeyse hepsini tek başına yendi.
-- Rafaella bu görev sana verildi. Ne yaparsan yap ama o havariler köyden canlı çıkmasın.
-- Tamam, efendim. Şüpheniz olmasın. Hepsini kendi ellerimle yok edeceğim.
(Telefon kapandı. Kasabanın çan kulesindeki kişi harekete geçmişti artık. Kasabanın meydanında sağ kalanlar yaralarını sarıyor, havariler ise dinleniyordu. Seyfi nin erken müdahalesi Katrea nın kan kaybını azaltsa da durumu hala kritikti. Sağ kalan duacılar merkezle bağlantıya geçmiş, ilk rapor verilmiş ve ilk yardım ekibi yola çıkmıştı. Kushiro meydanda ki heykele dayanmış oturuyorken, Seyfi ve Lea ise yaralılarla ilgileniyordu. Aniden Kushiro tedirgin bir şekilde kafasını kaldırdı.)
Kushiro- Biri geliyor. Kötü bir aura bize doğru yaklaşıyor.
Seyfi- Nasıl yani başka iblislerde mi var?
Kushiro- Bu aura iblislerinkinden farklı ama yaklaşan kötülüğü hissedebiliyorum.
(Bir anda çan kulesinden biri aşağıya atladı. Herkes şaşkınlık içinde o tarafa baktı. Bir insan, bir kadındı. Sinirli görünüyordu. Elinde bir kırbaç tutuyordu.)
Rafaella- Sizi pislikler buradan canlı çıkabileceğinizi mi düşündünüz?
(Kadın aniden kırbacını savurdu. Savurmasıyla duacılardan birini boynundan yakalaması bir oldu. Şeytani bir sırıtıştan sonra kırbacıyla duacının başını gövdesinden ayırdı. Duacının kanı bir yağmur gibi Lea nın üzerine yağdı. Kadın kırbacını tekrar savurdu. Bu sefer hedefi Lea ydı ama Lea bir an donup kalmıştı. Kırbaç tam Lea ya ulaşmak üzereyken Seyfi yatağanın kınıyla kırbacı engelledi.)
Seyfi- Sende kimsin? Bir insan bize neden saldırıyor?
Rafaella- Ne kadar kabayım, kendimi tanıtmadım. Ben Rafaella. Athwart ın ölüm meleklerinden biri.
Seyfi- Athwart mı?
Rafaella- Biraz fazla konuştuk galiba.
(Rafaella kırbacını geri çekti. Önce gerildi, ardından büyük bir hızla Seyfi ye doğru atıldı. Seyfi bu beklemediği hız karşısında şaşırmıştı. Şaşkınlığı açık vermesine sebep olmuştu ama bu seferde kırbacı Lea engelledi.)
Lea- Şimdi ödeştik.
Rafaella- Seni kaltak! Sinirlerime dokunuyorsun.
Lea- Bizi o kadar kolay yakalayamazsın.
(Rafaella biraz geri durmanın iyi olacağını düşündü. Çünkü az önce bu grubun gücüne şahit olmuştu. Temkinli yaklaşmak zorundaydı. )
Rafaella- İblislerimi yenmiş olabilirsiniz ama onlar sadece benim hizmetkarlarımdı. Fazla vaktiniz kalmadı son olarak biz meleklerin çocuklarından istediğiniz bir şey var mı?
Seyfi- Meleklerin çocukları mı?
Rafaella- Birazdan öleceğinizden size anlatmakta bir sakınca görmüyorum. Biz Athwart örgütü düşmüş meleklerin çocuklarının oluşturduğu bir örgütüz. Anlayacağınız damarlarımızda asil melek kanı akıyor. Hedefimiz ise dünyayı Melek-i Tavus a sunmak ve dünyayı yeni bir çağa sokmak. Gücü hile yapana değil, hak edene vermek.
(Anlatılanlar karşısında herkes şok olmuştu. Bunu bir fırsat olarak gören Rafaella tekrar saldırıya geçti fakat bu sefer de kırbacı Kushiro engellemişti.)
Kushiro- Biraz fazla konuşmuyor musun?
Seyfi- Kushiro, sen geride dur. Gücünü daha fazla kullanırsan senin için iyi olmayacak.
(Lea elini Seyfi nin omzuna koydu.)
Lea- Asıl siz erkekler geri çekilin. Bu işi biz kız kıza halledelim.
Bölüm 21 -Gurup vakti-
(Athikia-Yunanistan)
(Savaş bitti zannederlerken tekrar bir düşman ortaya çıkmıştı. Bu sefer düşman bir insandı ama normal bir insan değil, melek kanı taşıyan bir insan. Lea, diğerlerine geride durmalarını söylemişti.)
Rafaella- Küçük kız sence de kendini fazla büyük görmüyor musun? Benimle tek başına dövüşmek ha! Cidden siz havariler kendi sınırlarınızı dahi bilmiyorsunuz.
Lea- Gerçektende çok konuşuyorsun değil mi?
Rafaella- Seni kaltak! O küçük dilini parçalara ayıracağım.
Lea- Gel bakalım.
(Rafaella büyük bir hışımla ileri doğru atıldı ve kırbacını Lea ya doğru savurdu. Lea savuşturmak için yana kaçtı. Hemen ardından Rafaella nın üzerine doğru hareketlendi fakat Rafaella hızlıydı. Lea ya yaklaşmak için fırsat vermiyordu.)
Lea-(iç ses) 'Çok hızlı. Hançerlerimi kullanmak için yeterince yaklaşamıyorum. Bir açık yaratmalıyım.'
(Lea büyük bir çeviklikle birbiri ardına gelen kırbaç darbelerinde kaçıyordu. Bir an duraksadı. Rafaella bunun büyük bir şans olduğunu düşünüp kırbacı tüm gücüyle savurdu. Lea hançeriyle kırbacı engelledi. Hemen ardından da diğer hançerini Rafaella ya fırlattı. Hançer Rafaella nın bacağına saplandı. Rafaella duyduğu acıyla açık vermişti. Lea bu fırsattan faydalanarak büyük bir hızla ileri atıldı ve hançerini Rafaella ya doğru savurdu. Rafaella kendini çabuk toplamıştı. Hemen geri çekildi ama Lea nın hançeri çoktan Rafaella ya ulaşmıştı. Lea bir eliyle bacağa saplı olan hançeri yakalarken diğeriyle de Rafaella yı omzundan hançerlemişti.Kırbaç Rafaella nın elinden düşmüştü. Artık hareket edemiyordu. Lea üstünlüğü tamamen ele geçirmişti. Rafaella son bir gayretle Lea nın boğazına sarıldı.)
Rafaella- Senin gibi bir kaltak tarafından öldürülmeyi kabul etmiyorum.
(Rafaella nın gözünden yaşlar boşalmaya başlamıştı.)
Rafaella- Senin gibi bir kaltak tarafından öldürülmeyi KABUL ETMİYORUM.
(Rafaella tüm gücüyle Lea nın boğazını sıkmaya başlamıştı fakat Lea, Rafaella nın bacağına saplı olan bıçağı çıkardı ve tek hamlede Rafaella nın boğazını kesti. Rafaella nın eli yavaşça gevşedi ve en sonunda göz yaşları içinde Rafaella yere yığıldı.)
Rafaella-(iç ses) 'Özür dilerim efendim. Başarısız oldum.'
(Rafaella son nefesini vermişti. Lea yavaşça doğruldu. Bu olay Lea içinde bir şok olmuştu. İlk defa bir insan öldürmüştü. Lea nın kanlar içindeki elleri titriyor, bağırmak istiyor ama bağıramıyordu. Seyfi de, Kushiro da ne yapacaklarını bilemeden Lea ya bakıyorlardı. Daha önce hiçbirinin aklına bir insanı öldürmek zorunda kalacakları gelmemişti. Lea dizlerini üzerine çöktü. Sessizce ağlamaya başladı. Seyfi, Lea ya seslenmek istedi ama başaramadı. Kushiro yavaşça Lea nın arkasından yaklaştı ve elini Lea nın omzuna koydu. Hemen ardından da Seyfi nin eli geldi. Lea göz yaşlarını silmek için uğraştı fakat yaşlar durmuyordu. )
Kushiro- Artık bitti.
(Güneş artık batmak üzereydi. Tüm turunculuğuyla sanki ölenleri selamlıyordu. Bu savaş bitmiş ama her şey daha yeni başlıyordu.)
Bölüm 22 -Acil Toplantı-
(Atina- Yunanistan)
(İlk yardım birliğinin gelmesiyle yaralılar hastanelere taşınmıştı. Kushiro ve takımı ise bir sonraki görevlerini beklemek için Atina da konaklamaya başlamışlardı. Katrea nın durumu ağır olduğu için Atina da ki tam donanımlı bir hastane ye getirmişlerdi. Kushiro otel odasında dinlenirken, Seyfi ve Lea ise hastanede Katrea nın yoğun bakımdan çıkmasını bekliyorlardı.)
Lea- Bundan sonraki görevlerimizde böyle mi olacak acaba?
Seyfi-(derin bir iç çekerek) Bilemiyorum. Yeni bir düşmanımız var artık. İşler eskisine göre çok daha zorlaşacak.
( O sıra ameliyathanenin ışığı yeşile döner ve içeriden doktor çıkar.)
-- Durumu sabitleşti yani artık hayati tehlikesi yok. Ama ne yazık ki arık tek kollu olarak yaşayacak.
Seyfi- Benim yüzümden.. Çok yakınımdaydı. Onu koruyabilirdim. Benim yüzümden.
(Arkadan bir ses gelir.)
-- Orası savaş alanıydı ve bir duacı savaş alanının tehlikesini bilerek bu işi yapar. Yani senin suçun değildi. Senin görevin iblisleri yok etmekti. Sende bu görevi yerine getirdin.
(Seyfi ve Lea arkalarını döndüklerinde hiç tanımadıkları birini görürler. Adam kim olduğunu sorarlarcasına olan bakışları görünce hemen söze girer.)
-- Doğru kendimi tanıtmadım. Ben Kızıl Güneş, Yunanistan sorumlusuyum. Adım Saras. Çok büyük bit görev başaran sizleri kendim görmek istedim. Lütfen size buyurun. Size kahve ikram edeyim. Hem ameliyattan yeni çıkmış birinin yanına sizi hemen alacaklarını düşünmüyorum.
(İstanbul-Merkez)(Hologram Konuşma)
(Son olayın yankıları çoktan merkeze ulaşmıştı. Herkes 18. takım ve onların kahramanlık destanı hakkında konuşuyordu. Tabi ki bu konu ve iblislerin yeni hareketleri din temsilcilerinin bile tedirgin olmasına yol açmıştı. Özelliklede Kızıl Güneşin yeni düşmanı Athwart. Artan tehlike ve değişen güç dengelerine çözüm getirmek için acil bir toplantı kararlaştırıldı.)
Leonard- Son durum raporlarını sunuyorum. İblisler artık kalabalık gruplar halinde dolaşmaya hatta bazıları köyleri istila etmeye başladı. Bir çok takım zor mücadeleler içine girdi. En büyük çatışma ise Yunanistan da yaşandı yada daha doğru söylemek gerekirse biline en büyük çatışma. 15. ve 21. takıma ulaşamıyoruz. Büyük ihtimalle hepsi yok edildi. Şu an için haberleşme sağlanamadan duacı birliklerini harekete geçirmek daha büyük kayıplara yol açabilir. Tabi ki de birde Athwart adında yen bir örgüt var. Bu örgüt iblislerle işbirliği içinde hatta Yunanistan dan gelen rapora göre iblisleri yöneten bir örgüt. Kendilerinin melek kanı taşıdıklarını iddia ediyorlar. Şu an için içlerinden birini ölü ele geçirdik. Bunun dışında 2. takımdan da Athwart hakkında bilgiler geldi fakat rapora göre düşmanı ellerinden kaçırmışlar. Son raporlar bu kadar.
(Budizm temsilcisi söze girdi.)
-- Başımız baya bir dertte ha! Peki Leonard bu olaylar karşısında nasıl bir strateji izlemeliyiz.
Leoanard- Şu an için beklemekten başka bir çaremiz yok. Düşman hakkında çok az bilgiye sahibiz. Haberleşme ve casusluk ağımızı genişletmek için daha çok duacıyı görevlendirmeyi düşünüyorum. Ve artık yeterli bilgiye sahip olana kadar havarileri harekete geçirmeyeceğiz. Havarilerin yeri doldurmak çok zor. Onları boşuna ölüme göndermek yapacağımız en saçma şey olur.
(Hristiyanlık temsilcisi söze girdi.)
-- Tabi birde- Kaçıncı takımdı? Hah! 18. takımdaki şu çocuk var. Söylentiler kulağıma kadar geldi. O çocuğa dikkat edilmeli. Güçlü, hem de fazla güçlü.
Leonard- O konu hakkında endişelenmeyiniz. General Simon tarafından havari olması için yetiştirilmiş biridir. Gücünü sonuna kadar bizim için kullanacaktır.
-- Simon tarafından mı? O hergele kendi bile emirlere itaatsizlik ederdi. Onun yetiştirdiği biri ha. Şimdi çok daha tedirgin oldum.
(Toplantı salonunda küçük gülüşmeler olur. Bu sırada Şintoizm temsilcisi söze girdi.)
-- Size gönderdiğim belge Kushiro nun eline geçti mi?
Leonard- Kendisine ulaşmak üzere olmalı. Merak etmeyiniz.
-- Daha çok ulaşmamasından değil de ulaşmasından tedirgin oluyorum. O mühürlü izinle birlikte o çocuk durdurulamaz olacak.
(Musevilik temsilcisi merakla söze karıştı.)
-- Mühürlü izin mi? Neden bahsediyorsunuz?
(Salon birden sessizleşir. Herkes Leonard a doğru başını çevirir. Şintoizm temsilciside şaşırmıştır.)
-- Nasıl ? Sizin haberiniz yok mu? Ne demek oluyor bu Leonard?
Leonar-(iç ses) 'Artık önemli değil. Mühür neredeyse Kushiro nun elinde. En güçlü silah oluşmak üzere.' Sakin olun sevgili temsilciler. O kadar önemli bir mesele olmadığı için sizi rahatsız etmedim. Kushiro nun yani şu bahsi geçen havarinin kılıç tekniği Japon İmparatorunun izni olmadan kullanılması yasak bir teknik. Kushiro şu an için Simon ın İskoç kılıcı tekniğinin Japon kılıcına uygulanmış bir halini kullanıyor. Bende gerçek gücünün ortaya çıkmasını sağlamak için Şintoizm temsilcisinden bu izni almasını istemiştim. Ama merak etmeyin mühür neredeyse eline geçmek üzere.,
(Tüm salon bir kez daha şaşırır. İslamiyet temsilcisi söze girdi.)
-- Leonard sana her zaman güvenmişimdir. Umarım ne yaptığını biliyorsundur. Şimdilik sadece sana güveneceğim. Ve olan olmuş şimdilik yapabileceğimiz tek şey bekleyip görmek. Sizleri görmek güzeldi. Hoşçakalın.
(İslamiyet temsilcisi hologramı kapattı ve ardından tüm hologramlar teker teker kapandı. Salon tekrar sessiz ve karanlık haline dönmüştü. Leonard derin bir iç çekip, odasına doğru yol almaya başladı.)
Bölüm 23 -İmparatorun Mührü-
(Bilinmeyen bir yer)
-- Efendim, Rafaella dan haber alamıyoruz.
-- Rafaella, ha? Zamanın gözlerinin kullanıcı gerçektende bizim varlığımız için büyük bir tehdit. En kısa sürede yok etmeliyiz. Ricardo, Bella ve Jasper ı çağırın bana.
-- Tamam, efendim.
-- O güne çok az kaldı. Bu sırada yolumuza çıkan çakılları temizlemeliyiz.
(Atina- Yunanistan)(Hastane)
(Lea ve Seyfi nin Saras ile olan kısa sohbeti bitmişti. Saras onlara büyük çaplı çatışmaların artık dünyanın her yerinde yaşandığını anlatmış ve diğer takımlardan gelen Athwart hakkındaki küçük bilgileri paylaşmıştı.)
Saras- Ben, sizi yalnız bırakayım. Daha yapılacak bir sürü işim var. Bölge sorumlusu olmak zor. Değerli vaktinizi çaldığım için özür dilerim.
Seyfi- Asıl biz özür dileriz. Sizi buraya kadar uğraştırdık. Bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için de ayrıca teşekkür ediyorum.
Saras- Görüşmek üzere.
(Saras yanlarından ayrıldı. Lea ve Seyfi tekrar yalnız kalmışlardı.)
Seyfi- İstersen Katrea nın yanına girmek için doktordan izin almaya çalışalım.
Lea- Olur...
(Otel)
(Kushiro gücünü uzun süre kullanmanın verdiği yorgunlukla otel odasında dinleniyordu. Koridordan ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Ardından da kapı çalıntı. Gelen kişi bir duacıydı. Kushiro toparlandı ve içeri girmelerini söyledi. O kadar yorgundu ki yatakta bile zor doğruluyordu.)
Kushiro- Yataktan kalkamadığım için kusura bakmayın.
-- Asıl sizi rahatsız ettiğimiz için biz özür dilemeliyiz. Ama merkezden acil bir mektup geçti ve sizin adınızaydı. Buyurun.
(Duacı mektubu uzattı. Kushiro şaşırmıştı. Hiç mektup beklemiyordu. Mektubu önce dışarıdan bir yokladı ve ardından açtı.)
--Müsaadenizle biz çıkıyoruz.
Kushiro- Tabi ki.
(Açılan zarfın içinden iki kağıt çıkmıştı. İlkinde Leonard ın imzası vardı. Mektubu okuduğunda Kushiro ikinci kağıdın ne olduğunu anladı. Eli titreyerek diğer kağıda geçti. Okuduklarına inanamıyordu. Bu imparatorun mührünü taşıyan kağıttı. İmparator yasaklı tekniğe izin vermişti. Katil Samurayın Yolu, tek başına kale fetheden efsanevi teknik artık serbestti. Kushiro, gerçek tekniği olan İntikam Ejderini kullanabilecekti. Kushiro nun gözleri dolmuştu. Babasını öldüren teknik, ailesini yıllarca sefalete iten teknik, artık Kushiro nun ellerindeydi.)
Bölüm 24 -Ejderin Özü-
(13 yıl önce)(Japonya-Nagoya)
-- Kushiro, artık ailemizin tekniğini öğrenmek için yeterince büyüdün. Bundan sonra tekniğin taşıyıcısı sen olacaksın oğlum. Yarın sabah antrenmanlara başlıyoruz.
(Sabah olmuştur. Kushiro küçüklüğün verdiği tüm tatlı heyecanıyla evinin dojosuna doğru koşar.)
Kushiro- Baba, baba!
(Kushiro büyük bir heyecanla dojonun kapısını açtı. Babası aile yadigarı olan zümrüt işlemeli kılıcın önünde Kushiro yu bekliyordu. Kushiro babasına yaklaştı ve önüne oturdu.)
-- Demek sonunda geldin Kushiro. Annenden, seni daha erken kaldırmasını istemiştim ama hala küçük oğluna kıyamıyor.
(Babası gülümseyerek Kushiro nun başını okşadı. Kushiro daha büyük bir gülümsemeyle karşılık verdi. Sonunda babasının Kushiro ya tekniği öğretme vakti gelmişti. Çok güzel bir bahar sabahıydı. Kuşların cıvıltısı dojo da yankılanıyordu. Kushiro nun heyecanı tüm doğaya bulaşmış gibiydi.)
-- Beni iyi dinle Kushiro. Sana bugünden itibaren ailemizin tekniği olan İntikam Ejderini öğreteceğim. Ama bu bir yasaklı tekniktir. Yani imparatordan izin gelmedikçe kullanılamaz. Fakat antrenman yapabilirsin. Bu teknikte kendini geliştirebilirsin. Buraya kadar anlamadığın bir yer var mı?
Kushiro- Yok baba.
(Kushiro nun mutluluğu her halinden belliydi. Babası, Kushiro nun bu halini gördükçe daha çok gülümsüyor, daha istekli anlatıyordu.Konuşma bir süre böyle devam ettikten sonra Kushiro nun babasının ses tonu bir anda ciddileşti. Kushiro önemli bir şeyin geldiğini anladı. )
-- Tekniğimiz en güçlü kılıç tekniği olarak bilinir. Lakin tekniğimiz sadece bu sebepten dolayı yasaklı değildir. Bizim kılıç yolumuz insanları korumak için değildir, bizim kılıç yolumuz doğruya ulaşmak içindir. İntikam Ejderinin gücü buradan gelir. Bu yol bir samuray için çok zorlu bir yoldur. Bu yol üzerinde yürürken doğruya ulaşmak için çalışırsın. Doğruya ulaşmak için canlıların hayatını alırsın. Doğru için acı çekersin. Doğru için acı çektirirsin.
Yasaklıdır.
Çünkü doğruya ulaşmak isteyen için zafer şarttır. Yanlışların önünde durmak için zafer şarttır ve bu koşullar altında rakibine her zaman güzel bir ölüm bahşedemezsin. Bizim tekniğimizin laneti budur. Acı vermek. Rakibini yenmek her zaman o kadar kolay değildir. Yenilmezliğe ulaşmak için rakibine acı çektirmek zorunda kalabilirsin. Gerçek doğruya ulaşmak yolunda yüreğinde tereddüdü olanlar için bu yük çok fazladır. Doğrunun yolunda kılıcımız bize eşlik eder. Doğruyu söküp almak için yaşamları kesersin. Bazen direk bir vuruş zordur ama yinede kesersin. Ta ki yanlış doğrunun önünde diz çökünceye kadar. Bizim yolumuz doğru için yanlışlardan intikam alır. İşte İntikam Ejderi budur.
(Kushiro nun nutku tutulmuştu. Hayranlıkla babasını dinlemekteydi. Babasını ses tonu tekrar yumuşadı.)
-- Daha bunları anlamak ve bu yol için çabalamak için çok gençsin ama bu söylediklerimi aklından çıkarma. Çünkü bunlar tekniğimizin özüdür. Şimdi sana temelleri öğretmeye başlayacağım. Hazır mısın?
Kushiro- Evet! Hazırım.
Bölüm 25 -Tekniğin Yeni Sahibi-
(11 Yıl önce) (Japonya-Nagoya)
(Kushiro nun zorlu eğitimi başlayalı iki yıl olmuştu. Her gün, her dakika eğitimi devam etmişti. Mevsimler gelip geçmiş, baharın o eksik sıcaklığı tekrar gelmişti. Kushiro dojoda çalışırken babası yanına yaklaştı.)
-- Kushiro artık temellerin hepsini öğrendin ama bu sadece yolun başı artık kendi kendini geliştireceksin. Benim görevim sana tekniği aktararak son buldu. Buradan sonrası daha dik bir yokuştur. Zihnini boşaltmalı ve doğru için yer açmalısın. Tekniğimizin yolunda pişmanlık yoktur, geriye bakılmaz. Her daim ileriye, gerçek doğruya odaklan. Geçmiş sadece zihnini köreltir. Ve dikkatli ol Kushiro. Bu tekniğin sahibi olmakla beraber artık düşmanların olacak. Bu tekniğin yok edilmesini isteyen o kadar çok kişi var ki. Ama ne olursa olsun teknik imparator izin vermedikçe kullanılamaz. Ailemizin geleceği için bu çok önemli.
(Dojonun kapısı hafif bir gıcırtıyla açıldı. Gelen annesiydi.)
-- Kushiro kahvaltın hazır. Biraz ara ver de karnını doyur.
Kushiro- Tamam, anne.
(Kushiro dojodan çıkarken babasının gelmediğini fark eder.)
Kushiro- Baba, sen gelmiyor musun?
-- Ben karnımı doyurdum. Biraz burada meditasyon yapacağım. Anneni çağırır mısın buraya?
(Kushiro annesini çağırdı ve kahvaltı etmek için dojodan ayrıldı. Babası ve annesi dojoda yalnız kalmışlardı. Havaya bir ağırlık çökmüştü. Babası hiç bekletmeden söze girdi.)
-- Bu sefer çok kalabalıklar. Tekniği kullanmadan baş edebileceğimi sanmıyorum.
(Annesi göz yaşlarını tutamaz.)
-- Ama tekniği kullanamazsın. O zaman sen- O zaman sen...
(Artık tamamen kendini kaybeder. Göz yaşları için de kendini kocasının kollarına atar. Babası, annesine sıkıca sarılır.)
-- Kushiro sana emanet. Ona iyi bak. İleride çok iyi bir savaşçı olacak. Fazla vaktimiz kalmadı. Evin etrafını çoktan çevirdiler. Onlarla dışarıda dövüşeceğim.
(Yavaşça karısının kollarından kurtuldu. İdama giden bir kralın edasıyla dojodan ayrıldı. Annesi de göz yaşlarını silmeye çalıştı. Durmuyordu ama deniyordu. Çünkü Kushiro nun yanına gitmesi gerekliydi. Zorlada olsa bulunduğu yerden kalktı ve doğruca oğlunun yanına gitti. Her zaman ki gülümsemesiyle mutfağa girdi. Mutfağa girmesiyle dışarıdan kılıç sesleri ve çığlıkların gelmesi bir oldu. Kushiro nun elindeki ekmek yere düştü. Hiç düşünmeden dışarı fırlamak istedi ama annesi engel olmuştu.)
Kushiro- Anne ne yapıyorsun? Dışarıdaki bu seslerde neyin nesi? Yoksa babam...
(Gelen acı çığlıklar artmıştı. Tekrar dışarıya çıkmak için hamle yaptı ama annesi onu tekrar engelledi. Annesi hıçkırarak ağlıyor, bir yandan da Kushiro ya sarılarak onu durdurmaya çalışıyordu.)
Kushiro- Anne bırak beni. Babama yardım etmeliyim. Bırak...
-- Olmaz. Olmaz. Sende gidemezsin.
(Kushiro uzun süre uğraştıktan sonra annesinin kollarında kurtuldu.)
-- Kushiro!!!
(Kushiro doğruca kendini dışarıya attı. Ama dövüş bitmişti bile. Evin etrafı kan gölüne dönmüştü. Yerde onlarca insanın cesedi ve o ceset yığının arasında tek bir kişi ayaktaydı. O da Kushiro nun babasıydı. Kanlar içinde kalmıştı. Kushiro, babasına baka kalmıştı. Zümrüt işlemeli kılıç babasının elinde kaydı ve toprağa saplandı. Babası da hemen yanına diz çöktü. Kushiro kendini toparladı ve doğruca babasının yanına koştu.)
Kushiro- Baba! Baba! Neler oldu burada?
(Babası soğuk bir gülümsemeyle Kushiro ya döndü.)
-- Sonunda bitti. Kushiro, galiba ben bu tekniğin sorumluluğunu kaldırabilecek kadar güçlü biri değilim.
Bölüm 26 -Ayrılık-
(11 yıl önce)(Japonya-Nagoya)
(Evin bahçesi kan gölüne dönmüştü. Bu seferki büyük bir saldırıydı. Geçmişte İntikam Ejderinden zarar görmüş veya İntikam Ejderinin gücünden korkanların saldırıları alışılmadık bir şey değildi fakat ilk defa bu denli büyük bir saldırı geliyordu. Kushiro nun babası saldırıyı atlatmak için tekniği kullanmak zorunda kalmıştı. Tekniği kullanmanın cezası belliydi. -İdam- Kushiro tüm vücudu düşman kanıyla kaplanmış olan babasını yanına diz çöktü. Artık o da gözyaşlarını tutamıyordu. Babasına sarıldı. Hemen ardından annesi de koşarak yanlarına geldi. Birbirlerine sarılarak ağlıyorlardı. Babası kendini toparlamaya çalıştı ama olmuyordu. Kushiro nun kulağına doğru eğildi.)
-- Annen sana emanet Kushiro. Ona iyi bak. Antrenmanlarını aksatma. Unutma sen artık İntikam Ejderi Tekniğinin sahibisin. Kendini geliştir. Unutmayın ikinizi de çok seviyorum.
(Gözyaşları içinde karısı ve çocuğuna sıkıca sarıldı. Sonra kafasını yukarı kaldırdı. Nemli gözleriyle bir süre gökyüzünü seyretti. Ardında karısını ve çocuğunu bırakarak doğruldu. Eve doğru ilerledi. Kushiro ve annesi şaşkın bakışlarla babasını ne yapacağını izliyorlardı. İçeriye girdi. Kısa bir süre sonra temiz giysilerle dışarı çıktı. Bahçenin ortasına geldi ve yere saplı olan kılıcı çıkardı. Hemen ardından Kushiro ya döndü. Kılıcı Kushiro ya uzattı. )
-- Kushiro bu kılıç aile yadigarımızdır. Zamanı geldiğinde senin yoldaşın olacak. Kılıcın bakımı aksatma. Sen ona iyi davrandıkça o da sana en iyi şekilde hizmet edecektir.
(Kılıcı Kushiro ya verdi ve oğluna tekrar sarıldı. Ardından karısına döndü.)
-- Oğlumuza iyi bak. O sana, sen ona emanetsin. Seni bu genç yaşında dul bıraktığım için üzgünüm. Daha fazla yanında olmak, yanınızda olmak isterdim. Böyle sorunlu bir kocan olduğu için kendini şanssız hissediyor olmalısın.
-- Şanssız mı? Ben dünyadaki en iyi kocaya sahip, en şanslı kadınım. Seni sevdiğim için hiç bir zaman pişman olmayacağım.
(Kushiro nun annesi tekrar ağlamaya başladı. Kocasına sıkıca sarıldı. Kocası kulağına eğildi.)
-- Artık ağlama. Güçlü durmalısın. Kushiro için geleceğiniz için güçlü olmalısın. Senin gibi bir eşe sahip olduğum için asıl şanslı olan benim. Kendinize iyi bakın. Sizi göklerden seyredeceğim.
(Kushiro nun babası karısının kollarında kurtuldu ve evin çıkışına doğru ilerledi. Bahçe kapısından çıkarken geriye döndü ve en içten gülümsemesiyle ailesine el salladı. Sonrada yoluna devam etti. Kushiro toprak yolda babası gözden kaybolana kadar ardından baktı. Babası Kyoto ya gitmişti, İmparatorun huzuruna. İmparator yasak bozulduğu için Kushiro nun babasını seppuku ile cezalandırmıştı. Seppuku uygulanmadan önce imparatora bir isteği olduğunu söylemiştir.)
-- Canımın karşılığında ailemin güvenliğini istiyorum. Başka bir saldırı olmaması için onları korumanız altına alın.
(İmparator kabul ettiğini başıyla onayladı. Kushiro nun babası onayı alınca seppukuyu uyguladı. Tanımadığı bir kaishakunin tarafından da acılarına son verildi. Babasının ölümü ardından annesi hastalanan Kushiro, annesine bakmak ve evin geçimini sağlamak için bir çok işte çalıştı. Ama yeterli değildi. Zamanla evlerini satmak zorunda kaldılar. Derme çatma bir eve taşındılar. Ama tüm bu zorluklara rağmen Kushiro tekniğinden vazgeçmedi. Antrenmanlarını aksattığı tek bir gün bile olmadı. Babasının yoluna sıkı sıkıya bağlandı. Bir gün bu acıların karşılığını alacağı inancını hiç bir zaman terk etmedi.)
Bölüm 27 -Antrenman Maçı-
(Atina-Yunanistan)
(İzin belgesi eline geçen Kushiro bir süre geçmişi düşündükten sonra kendini antrenmana vermişti. Bu sırada Seyfi ve Lea hastaneden döndüler. Kushiro nun antrenman yaptığını gören Seyfi yanına yaklaştı.)
Seyfi- Sabah akşam antrenman yapmaktan usanmıyor musun? Dinlenmen gerekli. Biraz ara ver.
(Kushiro hiç bir tepki vermeden antrenmanına devam etti.)
Seyfi- Bu arada Katrea nın durumu iyi. Ama uzun süre hastanede kalacak. Lea da odasına gitti. Biraz dinlenecekmiş.
(Aniden masanın üzeride duran kağıtlar Seyfi nin dikkatini çekti. Yavaşça kağıdı masadan kaldırdı ve okumaya başladı. Okudukça daha fazla şaşırıyordu. Kushiro nun gerçek gücü bu değil miydi? Daha da mı güçlenecekti? Kushiro nun ne kadar güçlü olduğunu öğrenmeliydi. Okumayı bitirdikten sonra Kushiro seslendi.)
Seyfi- Bir antrenman maçına ne dersin?
(Kushiro anlamadığını belli eden bir şekilde Seyfi ye döndü.)
Seyfi- Antrenman maçı diyorum. İkimizin de gelişmek için zor rakiplere ihtiyacı var. Ben senden zorunu düşünemiyorum. Bende fena sayılmam. Antrenman maçlarıyla kendimizi geliştirebiliriz.
Kushiro- Tamam. Hadi yapalım.
(Seyfi ve Kushiro otelin bahçesine indiler. Geniş ve yeşillik bir alandı. Taştan yapılma bahçe girişinden otele tek bir taş yol uzanıyor ve yolun ortasında büyükçe bir fıskiye vardı. Etraf sakindi. Bahçede kimse yoktu. Bahçenin ortasına doğru yürüdüler. Bu sırada Seyfi konuşmaya başladı.)
Seyfi- Birkaç kural koyalım. Öncelikle silahlarımız yerine kınlarıyla savaşalım böylece gereksiz yaralanmaların önüne geçeriz. İkinci olarak o gözleri kullanmak yok.
(Kushiro hafiften sırıttı.)
Seyfi- Ne sırıtıyorsun.? Gözlerini kullanırsan senle nasıl dövüşebilirim.
Kushiro- Tamam, tamam.
Seyfi- Son olarak kesin bir darbe alan yenilir. Hepsi bu kadar.
(Bahçeni ortasına geldiler. İkisi de silahlarını kenara bıraktı ve kınlarını ellerine aldılar.)
Seyfi- Ha, unuttuğum bir şey var. Yukarıda bir kağıt okudum. Orada bir teknikten bahsediyorlar. Senin asıl tekniğinmiş. Onu kullanmanı istiyorum.
(Kushiro bir an irkildi. Tekniği hemen kullanmak istemiyordu ama bu bir şanstı. Sadece antrenmanlarla tekniğinde ne kadar ilerlemiş olduğunu görebilirdi. Onayladığını belirten bir şekilde başını salladı.)
Kushiro- O zaman başlayalım.
(Kushiro elindeki kını iyice kavradı ve ileriye doğru atıldı. Bunu gören Seyfi de beklemeden saldırıya geçti. İkisinin de kınları ortada çarpıştı.)
Seyfi- Beni küçümseme. Gerçek tekniğini kullan.
(Bunu duyan Kushiro tekrar sırıttı. Seyfi, Kushiro nun oyun oynayan bir çocuk gibi mutlu olduğunu görünce o da sırıttı. İleride bir gelenek haline gelecek olan antrenman maçlarının ilki başlamıştı.)
Bölüm 28 -Yeni görev-
(Atina-Yunanistan)
(Kushiro ve Seyfi nin antrenman maçı başlamıştı. İkisi de tüm güçleriyle birbirlerine saldırıyordu. Bu sırada Lea gürültünün ne olduğunu merak edip aşağıya indi. Kushiro ve Seyfi nin savaştığını görünce şaşırdı fakat daha dikkatli bakınca ellerindekinin kılıçları değil de kınları olduğunu gördü. İlk başta seslenmek istedi ama dövüşürken ne kadar eğlendiklerini görünce ses çıkarmamaya karar verdi ve kenara oturup dövüşü izlemeye başladı. İlk fark ettiği şey Kushiro nun değişen hareketleriydi. Sanki Kushiro değil de başka biri dövüşüyordu. Hızı ise gözünü kullanmamasına rağmen oldukça fazlaydı. Seyfi, Kushiro nun saldırılarından zar zor sıyrılıyor, saldırmak için açık bulamıyordu. Kushiro art arda yaptığı saldırılarla Seyfi ni dengesini bozmaya çalışıyordu.)
Seyfi-(iç ses)'Şu an gözlerini kullanmıyor mu? Bu nasıl bir hız. Bir tekniğim olsaydı çoktan yenilmiştim. Tekniğinin neden yasaklı olduğunu şimdi anlıyorum. Hareketleri öldürmek için değil. Acı çektirmek. Katletmek için.'
(Hızlanan saldırılarla Seyfi geri çekilmek zorunda kalmıştı. Lea böyle bir dövüşe tanık olacağını hiç düşünmemişti. İkisi de muhteşemdi. Kushiro nun hızı ve hamleleri ne kadar iyiyse Seyfi de bir o kadar iyi savuşturuyordu. Seyfi dövüşün sona yaklaştığını anlamıştı.)
Seyfi- (iç ses)'Bu artık benim sınırım. Daha kendimi çok geliştirmem gerekiyor. Ama gerçektende iyi bir antrenman ortağına sahibim. Dengesiz ve hızlı hareketlerini karşılayarak reflekslerimi daha çok geliştirebilirim. Nede olsa yıllarca böyle eğitim aldım ama bu kadar iyi bir ortak çıkmamıştı karşıma.'
(Tam bu sırada Seyfi nin dengesi bozuldu. Tam Kushiro antrenmanı sonlandıracak darbeyi vururken bahçenin kapı birden açıldı. Ve bir ses dövüşü durdurdu.)
-- Sizler havari Kushiro, Seyfi ve Lea mısınız?
(Üçü de sesin geldiği yöne doğru baktı. Gelen bir duacıydı. Lea koşar adımlarla diğerlerinin yanına geldi. Duacı da onlara yaklaştı ve bir mektup uzattı.)
-- Yeni görev yeriniz.
(4 gün önce)(İstanbul- Merkez)
(Leonard ın ofisinin kapısı çalındı. Duacılardan biri bir rapor getirmişti. Duacı yavaş adımlarla masaya yaklaştı ve raporu Leonard a uzattı. Rapor büyük çaplı bir iblis hareketliliği hakkındaydı.)
Leonard- Bingazi ha? Kushiro nun takımı oraya yakın. Onları göndermek en iyisi olacak. Hem deneyimliler de. Ama yanlarına fazladan duacı vermek en iyisi.
(Hemen görevi ve görev yerini belirten bir mektup yazıp duacıya uzattı.)
Leonard- Bunu Atina da bulunan on sekizinci takıma ulaştır.
-- Tamam, efendim.
(Duacı elinde mektupla beraber ofisi terk etti. )
Bölüm 29 -Bingazi-
(Bingazi-Libya)
(Gelen emirle birlikte Kushiro ve takımı ilk gemiyle Bingazi ye doğru yola çıktı. Deniz yolculu sessiz ve huzurlu geçti. İki günlük bir yolculuğun ardından sonunda Bingazi görünmüştü. Hava çoktan kararmıştı. Hafif esen meltemle kıpırdanan deniz, şehrin ışıkları ve o ışıkların denize yansıması hayran olunacak bir görüntüydü. Kushiro, Seyfi ve Lea bir yandan manzarayı izliyor bir yandan da yeni görevleri hakkında konuşuyorlardı.)
Seyfi- Yunanistan daki gibi büyük bir çatışmanın ortasında bulmak istemiyorum kendimi.
Lea- Ne yazık ki tekrar kendimi öyle bir yerde bulacağız. Belki de daha büyük bir belanın içinde.
Kushiro- Bir şeyler dönüyor. Geçen sefer ki düşmanımız ve iblislerin sayısı normal değildi. Athwart örgütü öyle kolay bir rakip olmayacak gibi görünüyor.
Lea- Şeytanın yandaşlarının işini kolaylaştıracak değiliz. Onlar bizim için bir hiç.
(Konuşmaları devam ederken gemi limana yanaştı. Toparlanıp gemiden aşağıya indiler. Geceyi geçirmek için örgütün ayarladığı bir otele yerleştiler. Sabah olmuştu. Belirlenen saatte harekete geçmek için erken saatte uyandılar.Kahvaltı sırasında bir duacı masalarına doğru yaklaştı. Orta boylu, esmer bir adamdı.)
-- Günaydın. Adım Ahad. Ben ve emrimdeki kırk dokuz duacı emrinizdeyiz.
Seyfi- Günaydın. Resmi olmanıza gerek yok. Resmiyete hala alışamadık. Ben Seyfi, bunlarda arkadaşlarım Lea ve Kushiro.
(Ahad ın yüzünde ufak bir gülümseme oluşur.)
Ahad- Bende resmiyetten nefret ederim. Ama karşımda daha ilk görevleriyle efsane olmuş on sekizinci takım olunca biraz gerildim.
Seyfi- (şaşkın bir ifadeyle) Biz efsane mi olduk?
Lea- Tabi ki de. O kadar iblisin arasından sağ çıkmamız bir mucize bile sayılır.
Seyfi- Doğru ama Kushiro olmasa halimiz haraptı.
(Bu sırada Ahad ın ilgisi konuşmaya hiç dahil olmadan kahvaltıya devam eden Kushiro ya kaydı.)
Ahad- Sen o musun? Zamanın gözlerine sahip olan. Vay canına hemen yanımda bir kutsanmış var.
(Kushiro ilgisiz bir tavır sergileyerek Ahad a doğru baktı.)
Kushiro- Kutsanmış mı? Ben bir lanetliyim.
(Ahad bir an irkildi ama hemen dalgacı tavrına geri döndü.)
Ahad- Lanetli mi? Hiç güleceğim yoktu.
(Seyfi yavaşça Ahad ın kulağına doğru yaklaştı ve masadaki herkesin duyabileceği bir şekilde fısıldadı.)
Seyfi- Aslına bakarsan o gerçektende bir lanetli.
(Ahad tekrar irkildi. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi.)
Ahad- O zaman ben sizi artık kahvaltınızla yalnız bırakayım. Bir saat sonra hareket edeceğiz.
(Ahad ufak adımlarla masanın yanından ayrıldı.)
Kushiro- Ondan hoşlanmadım.
Seyfi- Yapma Kushiro biz bile ilk başta seni kabullenememiştik. O da zamanla alışır. Senin iyi biri olduğunu kabullenir.
Kushiro- Hayır, bu daha farklı. Bu adamdan cidden hoşlanmadım.
Bölüm 30 -Beklenmeyen Saldırı-
(Bingazi-Libya)
( Hareket saati gelmişti. İblis hareketliliğinin olduğu yer Bingazi ye trenle bir saat uzaklıkta olan Ecdebiye di. Hazırlıklar tamamlanmış, elli duacı ve üç havariden oluşan birlik trende yerlerini almıştı. Kushiro, Seyfi ve Lea nın olduğu kompartımanın kapısı çalındı. Gelen Ahad dı. )
Ahad- Son durumları kontrol için geldim. Bir isteğiniz var mı?
Seyfi- Yok, sağ olun.
Ahad- O zaman iyi. Yaklaşık bir saate Ecdebiye de oluruz. Trenden indiğimiz anda düşman bölgesinde olacağız. Havariler birinci ve üçüncü vagona dağıtılmış durumda. Şu an bulunduğumuz vagonda ise sadece siz ve ben dahil üç duacı bulunmakta. Plan yapmak için iyi bir zaman.
(Elindeki haritayı kompartımanın zeminine serdi.)
Ahad- Bu bölgenin haritası. Benim fikrim üç kol halinde hareket etmek. Kasabanın üç çıkışını da kontrol edersek onları sıkıştırırız.
Lea- Sıkıştırmak mı? Eğer üç kola ayrılırsak bu sadece bizim daha çabuk ölmemizi sağlar. Hep birlikte durmalıyız ve geçen seferki gibi tuzağın içine atlamamak için uğraşmalıyız. Biz üçümüz ön safta savaşırken sizin bizi desteklemenizi istiyorum. Böylece kayıplarımızı azaltabiliriz. Birliğimizde kaç tane üst düzey duacı var?
Ahad- Beş duacımız üst düzeydir.
Lea- Onlar sadece duacıları korumaya odaklansın. Ön saflara hareket etmesinler.
(Kushiro, Lea nın lafını kesti.)
Kushiro- Ve umut edelim ki oradan sağ çıkabilelim.
(Aniden trenin arka kısmından gürültüler gelmeye başladı. Kushiro ve Seyfi hemen kılıçlarını alıp sesin geldiği yöne doğru hareketlendiler. Seyfi ikinci vagonun kapısını açtığında düşmekten son anda kurtuldu. Üçüncü vagonun yerinde yeller esiyordu. Bir anda sayıları yarıya inmişti.)
Kushiro- Geliyor!!!
(Bir anda vagonun tepesinden bir iblis Seyfi nin üzerine doğru atıldı. Kushiro nun, Seyfi yi çekmesiyle iblisi kesmesi bir oldu. İblisler beklememiş, trene saldırmıştı. Olayın şokunu hemen atlatan Seyfi geriye baktığında üçüncü vagonu uzaklardan görebildi fakat artık çok geçti. Vagonun etrafını iblisler çevirmiş ve katliam başlamıştı.)
Kushiro- Üstümüzdeler. Seyfi, sen hemen Lea nın yanına git ve oradakilerin güvenliğini sağla. Zaten fazla iblis hissetmiyorum. Rahatça hepsini halledebilirim.
Seyfi- Tamam, ama dikkatli ol.
Kushiro- Tamam.
(Seyfi doğruca kompartımanlarına doğru yöneldi. Kushiro ise trenin üstüne çıkmıştı bile. Görünürde dört iblis vardı.)
Kushiro- Hey, yanlış trene saldırdınız.
(İblislerin hepsi Kushiro ya doğru döndü ve saldırıya geçtiler. Kushiro yaklaşan ilk iblisi tek hamlede ikiye böldü. Ardından ikinci iblisin saldırısını kılıcıyla engelledi. Hemen ardından çevik bir hareketle iblisin arkasına geçti ve üçüncü iblisin kafasını kesti. Hiç bekletmeden kılıcını ikinci iblisin karnına sapladı. Kılıcını aşağıya doğru hareket ettirerek ikinci iblisi ikiye böldü ve o hızla üzerine atlayan dördüncü iblisin suratını ikiye ayırdı. Etraf yine kan gölüne dönmüştü. Fışkıran kanların arasında Kushiro kafasını kaldırınca birinci vagonun üzerinde duran bir adam olduğunu gördü. Adam önce Kushiro ya gülümsedi ve inanılmaz bir hızla Kushiro ya doğru atıldı. O kadar hızlıydı ki Kushiro rakibinin falcatasının son anda gördü. Zor da olsa saldırıyı engelleyebilmişti.)
-- Hoş geldin partimizi beğendin mi?(Sırıtır) Gerçektende iyiyisin. Rakibim olmaya değer birisin. Adım Ricardo ve seni Ecdebiye de bekliyorum. Hazırlıklı ol.
(Ricardo bir anda trenden atladı ve toz bulutunun arasında kayboldu. Kushiro hemen aşağıdaki durumu kontrol etmek için aşağıya indi. Her şey normal gözüküyordu. Seyfi ve Lea ya doğru döndü.)
Kushiro- Athwart tan biriyle karşılaştım. Bizi Ecdebiye de beklediklerini söylediler.
Yer kalmadı 2. sayfanın 1. iletisinden devam
Bölüm 16 -Görev Başlıyor-
Spoiler:

(Merkez tarafından özel olarak ayarlanmış tren raylar üzerinde harekete başlamıştı. Havariler ve Katrea tek bir kabinde oturuyordu. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Seyfi nin giriştiği birkaç sohbet denemesi de başarısız oldu.'Demek daha barışmadılar. Halbuki baş başa kalacakları fırsatlarda yaratmıştım onlara.' diye düşündü Seyfi. Sessizliği tıklanan kapı bozdu. İçeriye bir duacı girdi.)
-- Athikia ya yaklaştık efendim.
Katrea- Tamam.
(Duacı selam vererek kabinden ayrıldı.)
Katrea- Görev noktamıza varmak üzereyiz. Hazırlansak iyi olur. Belli bir mesafeyi yürüyerek kat edeceğiz.
Seyfi- Sizinle her mesafeyi kat ederim.
Katrea- Anlamadım.
Seyfi- Önemli değil, önemli değil.
(Havariler silahlarını hazırlarken, duacılar ise gerekli malzemeleri yüklenmeye başladılar. Tren yavaş yavaş hızını azalttı ve durdu. İstasyon Athikia nın kuzey doğusundaki bir kasaba olan Galataki deydi. İki kasaba arası yürüyerek 3 saat sürüyordu. Küçük bir kasaba olan Galataki de dikkat çekmemek için küçük gruplara bölündüler. Hazırlıklarını tamamlayan gruplar yürüyüşe başladı.Bölünen guruplar kasabadan çıktıktan sonra bir araya geldiler ve asıl hedefleri olan Athikia ya doğru yolculuğa başladılar. Ama iblislerin yardakçıları çoktan istasyondaki grubu Athikia dakilere rapor etmişti. İblislerde boş durmuyor gelen birliği karşılamak için hazırlanıyorlardı. Ama bu hazırlık Athikia yı gözetleyen duacılar tarafından fark edilmiş ve saldırı grubuna rapor edildi.)
-- Efendim, Athikia da hareketlenmeler başlamış. Görünüşe göre gelişimizi öğrenmişler ve hazırlıklara başlamışlar.
Lea- Yardakçılar ha!
Katrea- Tamam. Bu bilgiyi diğer duacılara da ilet. Herkes savaşa hazır olsun. Baskın özelliğimizi kaybettik. Savaş doğrudan yapılacak.
(Kushiro soğuk bir ifadeyle söze karıştı.)
Kushiro- Baskın özelliğimiz kaybolduğuna göre duacılara geride kalmalarını söyleyin. Yoksa bana ayak bağı olmaktan daha ileri gidemezler.
Seyfi- Hey! Yavaş biraz orada kaç tane iblis olduğunu bile bilmiyoruz. Biraz destek fena mı olur?
Kushiro- İstersen sende geride bekleyebilirsin.
Seyfi- Saçmalama! Bende bir havariyim. Sadece destek diyorum. Ya da her neyse istediğin gibi olsun. Bayan Katrea lütfen duacı birliklerini savaş alanından uzak tutabilir misiniz?
(Katrea sinirlenmişti.)
Katrea- Saçmalamayı kesin. Bizim görevimiz sizi destekleme ve iblislerle savaşmaktır. Savaş alanından uzak durunda ne demek?
Kushiro- Sadece ölürsünüz. Duacılar sadece ölür.
Katrea- (sinirli ve yüksek bir sesle) Biz bu kutsal görev adına ölmeyi zaten göze aldık. Siz daha iblisin ne olduğunu bilmezken, biz dünyanın dört bir tarafında iblislerle savaşıyorduk.
Kushiro- Ne isterseniz onu yapın.
(Kushiro adımlarını hızlandırdı ve gruptan uzaklaştı. Seyfi ortamı sakinleştirmek için söze girdi.)
Seyfi- Bu kadar kızmanıza gerek yok. Biz sadece sizin yaralanmanızı istemedik. Eminim Kushiro da böyle düşünüyor. Ama kendini ifade etmekte biraz zorlanıyor.
Katrea- Anlıyorum ama bizim de bir duacı yeminlerimiz var. Bu yemini bozup geride kalmaktansa ölmeyi yeğleriz. DEĞİL Mİ BİRLİK!
-- (hep bir ağızdan) EVET!
(Grup kasabaya yürümeye devam etti. Zaman ilerlemişti.)
Katrea- Şu ufak tepenin arkası Athikia kasabası. Artık geldi.
(18. takımın ilk görevi başlamak üzeydi. Kasaba artık önlerinde ve herkes savaşa hazır durumda)
Bölüm 17 -Korku Dolu Kalpler-
Spoiler:
(Birlik küçük bir tepenin ardına konuşlanmıştı. Havariler şehrin planını inceliyor ve Katrea ile birlikte son detayları konuşuyorlardı. Güneş iyice yükselmişti.)
Katrea- Akşam olmadan saldırmalıyız. Karanlık bizim aleyhimize olur. Sizinde ilk göreviniz olması vesilesiyle birliği dağıtmadan, doğrudan bir saldırı düşünüyorum. Kasabanın girişinden doğruca merkeze olan bir saldırı. Birlikte çalışırsak kolayca düşmanı alt edebiliriz. Ama unutmamamız gereken bir şey var. Bu kasabada hala insanlarda vardır. Bir kısmı yardakçı olsa da onları öldüremeyiz. Dikkatli olun.
Seyfi- Peki elimizde kaç adam var?
Katrea- Yirmi duacımız var. Bir kaç iblis için fazla bile. Yalnız hoşuma gitmeyen şey bu kasabadaki iblislerin çok rahat olması. İnsanlardan sakınmak gibi bir niyetleri yok. Kasabadaki tüm insanlar yardakçı olabilir. Pek rastlanan bir durum değil ama hareketlerinden böyle bir olasılığın yüksek olduğunu çıkarabiliriz.
Lea- Tüm kasaba yardakçı mı? Böyle bir durum olabilir mi?
Katrea- Çok nadirde olsa görülebilir. Ama umarım yanılıyoruzdur. Zaman aleyhimize işliyor. Saldırıya geçmeliyiz. Kendinize dikkat edin.
(Katrea birliğe doğru döndü ve yüksek sesle seslendi.)
Katrea- Duacı birliği hazırlan! Doğruca şehrin merkezine saldırıyoruz. En hızlı şekilde kasabayı ele geçirmeliyiz.
(Duacı birliği sıraya geçti. Katrea ve havariler tepenin üst kısmına çıktılar. Katrea önce kasabaya bir göz attıktan sonra eliyle saldırı işaretini verdi. Birlik tüm hızıyla ileriye atıldı. Duacı birliğiyle beraber Lea ve Seyfi de koşmaya başladı. Kushiro ise gerideydi. Koşmuyordu ama hızlı adımlar atarak mesafeyi de fazla açmıyordu. Birlik kasabanın girişinden geçti. Fakat hiç bir saldırı yada direniş yoktu. Duacı birliği, Lea ve Seyfi çoktan şehrin merkezine varmıştı. Ama etraf sessizdi.)
Seyfi- Fırtına öncesi sessizlik. Tuzağa doğru koşmuşuz gibi geldi.
(Sessizliği Katrea bozdu.)
Katrea- HERKES HAZIRLANSIN. ETRAFIMIZ KUŞATILDI. DAİRE OLUŞTURUN.
(Birlik hemen bir daire oluşturdu. Kasabada kıpırtılar başlamıştı. Aniden ara sokaklarda gölgeler görülmeye başladı. İblisler yaklaşıyordu. Duacılar güçsüzleştirme dualarına başladılar. Herkes tedirgindi. İblisler yavaşça ara sokaklardan meydana doğru çıktı. İblislerin suratlarındaki sırıtış duacıların kalbine işliyordu. Katrea nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.)
Katre-(korku dolu gözlerle) Bütün kasaba yardakçı değil. Bu kasaba tamamen iblislerden oluşuyor. Bu- Bu nasıl olabilir.
(Etrafları sarılmıştı. Lea hemen hançerlerine davrandı. Seyfi yatağanını çoktan çekmişti bile. İblisler adım adım yaklaşıyordu. Tarihin daha önce yazmadığı bir olayla karşı karşıyaydılar. Elliden fazla iblis, 22 kişinin etrafını sarmıştı. Korku dolu kalpler ilk hareketi bekliyorlardı. Kasabanın merkezinde tüm bunlar olurken her yeri gören bir kulede biri bu olayı izliyordu ve aynı zamanda elindeki telefonla rapor ediyordu.)
-- Evet, efendim. Çevreleri tamamen çevrildi. Birazdan saldırı emrini veriyorum.
-- Hepsini yok edin. Biri bile sağ çıkmasın. Kızıl Güneşi uyandırmak istemeyiz.
-- Şüpheniz olmasın efendim. Hiç biri kaçamaz...
Bölüm 18 -Yükselen Cesaret-
Spoiler:
(Birliğin etrafı sarılmıştı. Tüm duacılar ölüm korkusunu tatmış insanlardı ama şu an hepsi korkudan kıpırdayamıyorlardı. Tek yapabildikleri dua etmekti. Bu çaresizliğin korkusuydu. Akıllarında geçen tek şey birazdan ölecekleriydi. Belki cesetleri bile bulunmayacaktı. İblisler sırıtarak gruba yavaşça yaklaşıyorlardı. Aniden iblisler hızlanmaya başladı. Yavaşça yürüyen iblisler adımlarını hızlandırdı hatta bazıları koşmaya başladı.)
Seyfi- Burada mı? Burada mı öleceğim? Daha ilk görevimde mi? Saçmalamayın. Bu kadar kolay öleceğimi mi sandınız?
(Tüm duacılar o an Seyfi nin sözlerini duydu. Birlik canlandı. Birliğin umutsuz sessizliğini bir anda yok olmuştu.)
Katrea- ONLARA KOLAY BİR ZAFER YAŞATMAYACAĞIZ. DUACI BİRLİĞİ ÇARPIŞMA İÇİN HAZIRLAN.
(Birliğe cesaret gelmişti. Artık hiç biri mücadele etmeden ölmeyecekti. İblisler bu ani değişim karşısında bir an duraksadı. Duraksadıkları anda kasabanın girişinin olduğu tarafta kanlar fışkırmaya başladı. İblisler ilk başta ne olduğunu anlamadı. Orada biri mi vardı? İblisleri kim kesiyordu? )
Seyfi- Kushiro? Kushiro yanımızda değil. Yoksa orda ki o mu?
(Kushiro kasabadaki sessizliği önceden fark etmiş, buna önlem olarak birliğin gerisinde kalmıştı. Etrafı sarılan birliğe yol açmak için kasabanın girişini temizliyordu. Bu düşük düzey iblisler Kushiro nun parlayan gözlerine rakip değildi. Kushiro nun zümrüt işlemeli kılıcını güneşi kesmek istercesine savruyordu.)
Katrea- O çocukta ne öyle. Sanki iblislerle savaşmıyor, sadece kılıcını savuruyor.
(Seyfi ve Lea da şaşırmıştı. Önlerindeki iblislerden tam olarak göremeseler de fışkıran kan her şeyi açıklıyordu. Hiçbir şey bitmemişti. Leonard ın ası oradaydı. İblisleri biçen Kushiro yu gören duacılar daha bir cesaretlenmişti. Seyfi yatağanın kabzasını daha sıkı kavradı.)
Seyfi- Tüm işi Kushiro nun yapmasını bekleyecek değilim.
(Seyfi de saldırıya geçti. Seyfi nin saldırıya geçmesiyle Lea da belindeki kınlardan hançerlerini çekti. En yakınında ki iblisin üzerine atladı ve iki hançeri de kullanarak iblisin kafasını tek hamlede boynundan ayırdı. Ardından çevik bir kaç hareketle bir sonraki iblisin kafasına hançerini saplarken diğeriyle de başka bir iblisten gelen saldırıyı karşıladı. Duacılarda boş durmuyordu. Bir kısmı zayıflatma dualarına bir kısmı da kalkan dualarına başlamıştı. Katrea nın da dahil olduğu üç üst düzey duacı ise dualarla işlenmiş özel yapım kılıçlarıyla birliğini savunuyordu. Ortalık karışmıştı. İblisler birer birer düşüyordu. Ama her şey istedikleri gibi gidemezdi. Öyle de oldu. İblislerden bazıları duacı birliğine ulaşmayı başarmıştı. Katrea ve diğer iki üst düzey duacının gücü onları tutmaya yetmiyordu. Kaçınılmaz olan gerçekleşti. Duacılar bir biri ardına ölmeye başladı. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Fışkıran kanlar yağmur gibiydi. Seyfi duacı birliğinin düştüğü durumu hemen fark etti ve doğruca o iblislerin üzerine atıldı. İblislerden birinin eli tam Katrea ya uzanırken, Seyfi iblisin önce elini ardından da kafasını kesti.)
Seyfi- İyi misin?
Katrea- Teşekkürler. Kurtardın be-
(Katra nın hemen ardından başka bir iblis saldırmıştı. Saldıran iblis pençesiyle Katrea nın sol kolunu kopardı. Katrea acı bir çığlık atarak yere yığıldı.)

Seyfi- Katrea!!!!!!
(Seyfi tüm gücüyle yatağanını salladı ve iblisin suratını kafasından ayırdı. Katrea acı içinde yerde yatıyordu. Seyfi hemen kıyafetini yırttı ve Katrea nın kanamasını durdurmak için kolunun koptuğu yerden sarmaya başladı. Çarpışma artık doruk noktasındaydı. İblisler ve duacılar bir biri ardına düşüyorlardı. Seyfi yarayı sarınca yavaşça Katrea yı yere bıraktı. Katrea acının da etkisiyle kendinden geçmişti. Seyfi geri kalan duacıları korumak için tekrar doğruldu. Etrafına baktığında durumun ne kadar berbat olduğunu anladı. Yirmi kişilik duacı grubundan geriye 7 kişi kalmıştı. Yerde ki iblis cesetlerini sayamıyordu bile. Kasabanın giriş tarafı temizlenmişti. Artık kaçabilirler miydi ki? Aniden yanından geçip giden bir rüzgar hissetti. Rüzgarın gittiği yer duacıların olduğu taraftı. Seyfi arkasını dönüp duacıların olduğu tarafa bakınca iblislerin teker teker öldüğünü gördü. Dikkatli bakınca bunu yapanın Kushiro olduğunu anladı. Oradaki iblislerde ölünce ortalık sessizleşti. Kushiro nun parlayan gözleri eski normal haline döndü. Gözlerini normalleşmesiyle birlikte Kushiro diz üstü çöktü. Yorulduğu her halinden belliydi. Seyfi hemen arkasından bir ses duydu.)
Lea- Demek zamanın gözlerinin gücü bu. Böyle bir güç. Bizim tarafımızda olmasına rağmen o güçten korkuyorum.
Seyfi- Gerçekten inanılmaz.
(Lea ve Seyfi duacıların olduğu yere doğru gittiler. Seyfi doğruca Katrea nın yanı gitti. Katrea hala baygındı.)
Lea- Sonunda bitti. Buradan bu kadar çok kişi sağ çıkmamız bir mucize.
(Kushiro yorgun gözlerle Lea ya doğru baktı. Lea içinden 'Etkileyici ama bir o kadarda korkutucu.' diye geçirdi.)
Kushiro- Geliyorlar. Daha bitmedi.
(Ara sokaklardan dört tane dev iblis çıktı. Duacılardan hayatta kalanlar bile savaşabilecek durumda değildi. Fakat savaş daha bitmedi.)
Bölüm 19 -Tamamlana Görev-
Spoiler:
(Athikia- Yunanistan)
(Duacı birliği neredeyse parçalanmıştı. Geriye kalanlar ise savaşacak durumda değildi. Havariler ise yorulmuş, Kushiro ise ayağa bile kalkamayacak gibi görünüyordu. Fakat savaş daha bitmemişti. Ara sokaklardan dört tane daha iblis gelmişti ama bu seferkiler dev iblislerdendi. Lea önce Kushiro ya sonrada Seyfi ye baktı.)
Lea- Seyfi, bunları biz halletmeliyiz. Kushiro nun ayağa kalkacak hali yok. Geri kalanlar ise işe yaramaz durumda.
(Seyfi yatağanı kavradı ve savaş için doğruldu.)
Seyfi- Haklısın. Kushiro sen biraz dinlen biz bunları hallederiz.
(Kushiro kılıcından destek alarak ayağa kalktı. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.)
Kushrio- Sizin korumanıza kaldıysan işim bitmiş demektir. Sağ olun ama soldaki ikisi benim siz diğerlerini halledin.
Seyfi- Saçmalama! Ayağa bile zorla kalkıyorsun. İki dev iblisle nasıl baş edeceksin.
Kushiro- Esas zor olan tekrar ayağa kalkmaktır. Kalktığıma göre devam edebilirim.
(İblislerden biri söze küçük bir kahkahayla söze girdi.)
-- Lanet insanlar, bizi az önce yendiğiniz eziklerle bir mi sandınız? Üçünüze ben tek yeterim. Sizi zaval-
(Kushiro zamanın gözlerini çoktan aktif hale getirmişti. Tek hamlede iblisi ortadan ikiye ayırdı. Herkes şoktaydı. Koca bir savaş vermişlerdi ama ilk defa Kushiro nun gücüne doğrudan şahit oluyorlardı.)
Lea- Bu nasıl bir hız? Ne ara oraya gitti.
(Kushiro yavaşça kafasını Lea ya doğru çevirdi.)
Kushiro- Ben hızlı değilim. Yavaş olan sizlersiniz.
Seyfi- Demek zamanın gözlerinin gücü bu ha? Kullanıcısınınki hariç tüm zamanı yavaşlatmak.
(Sinirlenen iblislerden biri aniden tüm gücüyle Kushiro ya doğru atıldı.)
-- Seni pis herif. Geber.
(Ama Seyfi yatağanın kınıyla iblisi engelledi.)
Seyfi- Önce beni geçmen gerekiyor. Hey, Kushiro bu benim ki sakın karışma.
Kushiro- Ne istiyorsan onu yap.
(Lea da yavaş adımlarla başka bir iblisin önü geçti.)
Lea- O zaman bunu da ben alıyorum. Eğer yorulduysanız sonuncusunu da ben alabilirim.
Kushiro- (sırıtarak) İkisi benim diye en başta belirtmiştim.
-- Sizi lanet insanlar. Gerçekten bizi hafife alıyorsunuz. Bu iki ufağı öldürdükten sonra sıra sana gelecek ışıklı çocuk.
Seyfi- Sağa sola sataşacağına rakibinle ilgilen.
(Seyfi yatağanı kaldırdı ve tüm gücüyle savurdu. İblis savuşturmak için bir adım geriye çekildi ama yinede parmaklarından ikisini kaybetti. İblis parmaklarının kesilmesinden duyduğu acıyla açık vermişti. Seyfi ikinci hamlesini yaptı. Bu sefer iblis kolunu kaybetti. İblis acı çekerek diz üstü çöktü anda ise son hamle geldi. Yatağan iblisin kafatasını delip geçmişti bile. Seyfi nin iblisi yendiğini gören Lea harekete geçti. Hançerleriyle seri saldırılar yapıyordu. Buna karşılık iblis sadece geri çekilebiliyordu. Lea aniden iblisin üzerine doğru sıçradı ve boğazını kesti. Hemen ardından Lea zarif bir hareketle dev iblisin arkasına geçmesi ile hançerlerini boynuna sokması bir oldu. Geriye tek iblis kalmıştı.)
-- Lanet olsun. Siz sadece insansınız. Bu nasıl olabilir?
Kushiro- Biz sadece insan mıyız? Bizi çok yanlış değerlendirmişsin. Biz işi sizi avlamak olan insanlarız ve sende şimdi cehenneme geri dönüyorsun.

(Kushiro iblisi çoktan kesmişti. Kushiro nun sözleri biter bitmez dev iblisin belden yukarısı yere devrildi. Ortalık artık tamamen sakinleşmişti. Kushiro tekrar yorgunluktan diz üstü çöktü.)
Kushiro- Bu sefer gerçekten bitti. Artık başka iblis hissetmiyorum.
Bölüm 20 -Athwart-
Spoiler:
(Athikia-Yunanistan)
-- Nasıl? Yenildiler de ne demek oluyor?
-- Efendim, böyle güçlü bir havari olacağı aklıma gelmezdi. Neredeyse hepsini tek başına yendi.
-- Rafaella bu görev sana verildi. Ne yaparsan yap ama o havariler köyden canlı çıkmasın.
-- Tamam, efendim. Şüpheniz olmasın. Hepsini kendi ellerimle yok edeceğim.
(Telefon kapandı. Kasabanın çan kulesindeki kişi harekete geçmişti artık. Kasabanın meydanında sağ kalanlar yaralarını sarıyor, havariler ise dinleniyordu. Seyfi nin erken müdahalesi Katrea nın kan kaybını azaltsa da durumu hala kritikti. Sağ kalan duacılar merkezle bağlantıya geçmiş, ilk rapor verilmiş ve ilk yardım ekibi yola çıkmıştı. Kushiro meydanda ki heykele dayanmış oturuyorken, Seyfi ve Lea ise yaralılarla ilgileniyordu. Aniden Kushiro tedirgin bir şekilde kafasını kaldırdı.)
Kushiro- Biri geliyor. Kötü bir aura bize doğru yaklaşıyor.
Seyfi- Nasıl yani başka iblislerde mi var?
Kushiro- Bu aura iblislerinkinden farklı ama yaklaşan kötülüğü hissedebiliyorum.
(Bir anda çan kulesinden biri aşağıya atladı. Herkes şaşkınlık içinde o tarafa baktı. Bir insan, bir kadındı. Sinirli görünüyordu. Elinde bir kırbaç tutuyordu.)
Rafaella- Sizi pislikler buradan canlı çıkabileceğinizi mi düşündünüz?
(Kadın aniden kırbacını savurdu. Savurmasıyla duacılardan birini boynundan yakalaması bir oldu. Şeytani bir sırıtıştan sonra kırbacıyla duacının başını gövdesinden ayırdı. Duacının kanı bir yağmur gibi Lea nın üzerine yağdı. Kadın kırbacını tekrar savurdu. Bu sefer hedefi Lea ydı ama Lea bir an donup kalmıştı. Kırbaç tam Lea ya ulaşmak üzereyken Seyfi yatağanın kınıyla kırbacı engelledi.)

Seyfi- Sende kimsin? Bir insan bize neden saldırıyor?
Rafaella- Ne kadar kabayım, kendimi tanıtmadım. Ben Rafaella. Athwart ın ölüm meleklerinden biri.
Seyfi- Athwart mı?
Rafaella- Biraz fazla konuştuk galiba.
(Rafaella kırbacını geri çekti. Önce gerildi, ardından büyük bir hızla Seyfi ye doğru atıldı. Seyfi bu beklemediği hız karşısında şaşırmıştı. Şaşkınlığı açık vermesine sebep olmuştu ama bu seferde kırbacı Lea engelledi.)
Lea- Şimdi ödeştik.
Rafaella- Seni kaltak! Sinirlerime dokunuyorsun.
Lea- Bizi o kadar kolay yakalayamazsın.
(Rafaella biraz geri durmanın iyi olacağını düşündü. Çünkü az önce bu grubun gücüne şahit olmuştu. Temkinli yaklaşmak zorundaydı. )
Rafaella- İblislerimi yenmiş olabilirsiniz ama onlar sadece benim hizmetkarlarımdı. Fazla vaktiniz kalmadı son olarak biz meleklerin çocuklarından istediğiniz bir şey var mı?
Seyfi- Meleklerin çocukları mı?
Rafaella- Birazdan öleceğinizden size anlatmakta bir sakınca görmüyorum. Biz Athwart örgütü düşmüş meleklerin çocuklarının oluşturduğu bir örgütüz. Anlayacağınız damarlarımızda asil melek kanı akıyor. Hedefimiz ise dünyayı Melek-i Tavus a sunmak ve dünyayı yeni bir çağa sokmak. Gücü hile yapana değil, hak edene vermek.
(Anlatılanlar karşısında herkes şok olmuştu. Bunu bir fırsat olarak gören Rafaella tekrar saldırıya geçti fakat bu sefer de kırbacı Kushiro engellemişti.)
Kushiro- Biraz fazla konuşmuyor musun?
Seyfi- Kushiro, sen geride dur. Gücünü daha fazla kullanırsan senin için iyi olmayacak.
(Lea elini Seyfi nin omzuna koydu.)
Lea- Asıl siz erkekler geri çekilin. Bu işi biz kız kıza halledelim.
Bölüm 21 -Gurup vakti-
Spoiler:
(Athikia-Yunanistan)
(Savaş bitti zannederlerken tekrar bir düşman ortaya çıkmıştı. Bu sefer düşman bir insandı ama normal bir insan değil, melek kanı taşıyan bir insan. Lea, diğerlerine geride durmalarını söylemişti.)
Rafaella- Küçük kız sence de kendini fazla büyük görmüyor musun? Benimle tek başına dövüşmek ha! Cidden siz havariler kendi sınırlarınızı dahi bilmiyorsunuz.
Lea- Gerçektende çok konuşuyorsun değil mi?
Rafaella- Seni kaltak! O küçük dilini parçalara ayıracağım.
Lea- Gel bakalım.
(Rafaella büyük bir hışımla ileri doğru atıldı ve kırbacını Lea ya doğru savurdu. Lea savuşturmak için yana kaçtı. Hemen ardından Rafaella nın üzerine doğru hareketlendi fakat Rafaella hızlıydı. Lea ya yaklaşmak için fırsat vermiyordu.)
Lea-(iç ses) 'Çok hızlı. Hançerlerimi kullanmak için yeterince yaklaşamıyorum. Bir açık yaratmalıyım.'
(Lea büyük bir çeviklikle birbiri ardına gelen kırbaç darbelerinde kaçıyordu. Bir an duraksadı. Rafaella bunun büyük bir şans olduğunu düşünüp kırbacı tüm gücüyle savurdu. Lea hançeriyle kırbacı engelledi. Hemen ardından da diğer hançerini Rafaella ya fırlattı. Hançer Rafaella nın bacağına saplandı. Rafaella duyduğu acıyla açık vermişti. Lea bu fırsattan faydalanarak büyük bir hızla ileri atıldı ve hançerini Rafaella ya doğru savurdu. Rafaella kendini çabuk toplamıştı. Hemen geri çekildi ama Lea nın hançeri çoktan Rafaella ya ulaşmıştı. Lea bir eliyle bacağa saplı olan hançeri yakalarken diğeriyle de Rafaella yı omzundan hançerlemişti.Kırbaç Rafaella nın elinden düşmüştü. Artık hareket edemiyordu. Lea üstünlüğü tamamen ele geçirmişti. Rafaella son bir gayretle Lea nın boğazına sarıldı.)
Rafaella- Senin gibi bir kaltak tarafından öldürülmeyi kabul etmiyorum.
(Rafaella nın gözünden yaşlar boşalmaya başlamıştı.)
Rafaella- Senin gibi bir kaltak tarafından öldürülmeyi KABUL ETMİYORUM.
(Rafaella tüm gücüyle Lea nın boğazını sıkmaya başlamıştı fakat Lea, Rafaella nın bacağına saplı olan bıçağı çıkardı ve tek hamlede Rafaella nın boğazını kesti. Rafaella nın eli yavaşça gevşedi ve en sonunda göz yaşları içinde Rafaella yere yığıldı.)
Rafaella-(iç ses) 'Özür dilerim efendim. Başarısız oldum.'
(Rafaella son nefesini vermişti. Lea yavaşça doğruldu. Bu olay Lea içinde bir şok olmuştu. İlk defa bir insan öldürmüştü. Lea nın kanlar içindeki elleri titriyor, bağırmak istiyor ama bağıramıyordu. Seyfi de, Kushiro da ne yapacaklarını bilemeden Lea ya bakıyorlardı. Daha önce hiçbirinin aklına bir insanı öldürmek zorunda kalacakları gelmemişti. Lea dizlerini üzerine çöktü. Sessizce ağlamaya başladı. Seyfi, Lea ya seslenmek istedi ama başaramadı. Kushiro yavaşça Lea nın arkasından yaklaştı ve elini Lea nın omzuna koydu. Hemen ardından da Seyfi nin eli geldi. Lea göz yaşlarını silmek için uğraştı fakat yaşlar durmuyordu. )
Kushiro- Artık bitti.
(Güneş artık batmak üzereydi. Tüm turunculuğuyla sanki ölenleri selamlıyordu. Bu savaş bitmiş ama her şey daha yeni başlıyordu.)

Bölüm 22 -Acil Toplantı-
Spoiler:
(Atina- Yunanistan)
(İlk yardım birliğinin gelmesiyle yaralılar hastanelere taşınmıştı. Kushiro ve takımı ise bir sonraki görevlerini beklemek için Atina da konaklamaya başlamışlardı. Katrea nın durumu ağır olduğu için Atina da ki tam donanımlı bir hastane ye getirmişlerdi. Kushiro otel odasında dinlenirken, Seyfi ve Lea ise hastanede Katrea nın yoğun bakımdan çıkmasını bekliyorlardı.)
Lea- Bundan sonraki görevlerimizde böyle mi olacak acaba?
Seyfi-(derin bir iç çekerek) Bilemiyorum. Yeni bir düşmanımız var artık. İşler eskisine göre çok daha zorlaşacak.
( O sıra ameliyathanenin ışığı yeşile döner ve içeriden doktor çıkar.)
-- Durumu sabitleşti yani artık hayati tehlikesi yok. Ama ne yazık ki arık tek kollu olarak yaşayacak.
Seyfi- Benim yüzümden.. Çok yakınımdaydı. Onu koruyabilirdim. Benim yüzümden.
(Arkadan bir ses gelir.)
-- Orası savaş alanıydı ve bir duacı savaş alanının tehlikesini bilerek bu işi yapar. Yani senin suçun değildi. Senin görevin iblisleri yok etmekti. Sende bu görevi yerine getirdin.
(Seyfi ve Lea arkalarını döndüklerinde hiç tanımadıkları birini görürler. Adam kim olduğunu sorarlarcasına olan bakışları görünce hemen söze girer.)
-- Doğru kendimi tanıtmadım. Ben Kızıl Güneş, Yunanistan sorumlusuyum. Adım Saras. Çok büyük bit görev başaran sizleri kendim görmek istedim. Lütfen size buyurun. Size kahve ikram edeyim. Hem ameliyattan yeni çıkmış birinin yanına sizi hemen alacaklarını düşünmüyorum.
(İstanbul-Merkez)(Hologram Konuşma)
(Son olayın yankıları çoktan merkeze ulaşmıştı. Herkes 18. takım ve onların kahramanlık destanı hakkında konuşuyordu. Tabi ki bu konu ve iblislerin yeni hareketleri din temsilcilerinin bile tedirgin olmasına yol açmıştı. Özelliklede Kızıl Güneşin yeni düşmanı Athwart. Artan tehlike ve değişen güç dengelerine çözüm getirmek için acil bir toplantı kararlaştırıldı.)
Leonard- Son durum raporlarını sunuyorum. İblisler artık kalabalık gruplar halinde dolaşmaya hatta bazıları köyleri istila etmeye başladı. Bir çok takım zor mücadeleler içine girdi. En büyük çatışma ise Yunanistan da yaşandı yada daha doğru söylemek gerekirse biline en büyük çatışma. 15. ve 21. takıma ulaşamıyoruz. Büyük ihtimalle hepsi yok edildi. Şu an için haberleşme sağlanamadan duacı birliklerini harekete geçirmek daha büyük kayıplara yol açabilir. Tabi ki de birde Athwart adında yen bir örgüt var. Bu örgüt iblislerle işbirliği içinde hatta Yunanistan dan gelen rapora göre iblisleri yöneten bir örgüt. Kendilerinin melek kanı taşıdıklarını iddia ediyorlar. Şu an için içlerinden birini ölü ele geçirdik. Bunun dışında 2. takımdan da Athwart hakkında bilgiler geldi fakat rapora göre düşmanı ellerinden kaçırmışlar. Son raporlar bu kadar.
(Budizm temsilcisi söze girdi.)
-- Başımız baya bir dertte ha! Peki Leonard bu olaylar karşısında nasıl bir strateji izlemeliyiz.
Leoanard- Şu an için beklemekten başka bir çaremiz yok. Düşman hakkında çok az bilgiye sahibiz. Haberleşme ve casusluk ağımızı genişletmek için daha çok duacıyı görevlendirmeyi düşünüyorum. Ve artık yeterli bilgiye sahip olana kadar havarileri harekete geçirmeyeceğiz. Havarilerin yeri doldurmak çok zor. Onları boşuna ölüme göndermek yapacağımız en saçma şey olur.
(Hristiyanlık temsilcisi söze girdi.)
-- Tabi birde- Kaçıncı takımdı? Hah! 18. takımdaki şu çocuk var. Söylentiler kulağıma kadar geldi. O çocuğa dikkat edilmeli. Güçlü, hem de fazla güçlü.
Leonard- O konu hakkında endişelenmeyiniz. General Simon tarafından havari olması için yetiştirilmiş biridir. Gücünü sonuna kadar bizim için kullanacaktır.
-- Simon tarafından mı? O hergele kendi bile emirlere itaatsizlik ederdi. Onun yetiştirdiği biri ha. Şimdi çok daha tedirgin oldum.
(Toplantı salonunda küçük gülüşmeler olur. Bu sırada Şintoizm temsilcisi söze girdi.)
-- Size gönderdiğim belge Kushiro nun eline geçti mi?
Leonard- Kendisine ulaşmak üzere olmalı. Merak etmeyiniz.
-- Daha çok ulaşmamasından değil de ulaşmasından tedirgin oluyorum. O mühürlü izinle birlikte o çocuk durdurulamaz olacak.
(Musevilik temsilcisi merakla söze karıştı.)
-- Mühürlü izin mi? Neden bahsediyorsunuz?
(Salon birden sessizleşir. Herkes Leonard a doğru başını çevirir. Şintoizm temsilciside şaşırmıştır.)
-- Nasıl ? Sizin haberiniz yok mu? Ne demek oluyor bu Leonard?
Leonar-(iç ses) 'Artık önemli değil. Mühür neredeyse Kushiro nun elinde. En güçlü silah oluşmak üzere.' Sakin olun sevgili temsilciler. O kadar önemli bir mesele olmadığı için sizi rahatsız etmedim. Kushiro nun yani şu bahsi geçen havarinin kılıç tekniği Japon İmparatorunun izni olmadan kullanılması yasak bir teknik. Kushiro şu an için Simon ın İskoç kılıcı tekniğinin Japon kılıcına uygulanmış bir halini kullanıyor. Bende gerçek gücünün ortaya çıkmasını sağlamak için Şintoizm temsilcisinden bu izni almasını istemiştim. Ama merak etmeyin mühür neredeyse eline geçmek üzere.,
(Tüm salon bir kez daha şaşırır. İslamiyet temsilcisi söze girdi.)
-- Leonard sana her zaman güvenmişimdir. Umarım ne yaptığını biliyorsundur. Şimdilik sadece sana güveneceğim. Ve olan olmuş şimdilik yapabileceğimiz tek şey bekleyip görmek. Sizleri görmek güzeldi. Hoşçakalın.
(İslamiyet temsilcisi hologramı kapattı ve ardından tüm hologramlar teker teker kapandı. Salon tekrar sessiz ve karanlık haline dönmüştü. Leonard derin bir iç çekip, odasına doğru yol almaya başladı.)

Bölüm 23 -İmparatorun Mührü-
Spoiler:
(Bilinmeyen bir yer)
-- Efendim, Rafaella dan haber alamıyoruz.
-- Rafaella, ha? Zamanın gözlerinin kullanıcı gerçektende bizim varlığımız için büyük bir tehdit. En kısa sürede yok etmeliyiz. Ricardo, Bella ve Jasper ı çağırın bana.
-- Tamam, efendim.
-- O güne çok az kaldı. Bu sırada yolumuza çıkan çakılları temizlemeliyiz.
(Atina- Yunanistan)(Hastane)
(Lea ve Seyfi nin Saras ile olan kısa sohbeti bitmişti. Saras onlara büyük çaplı çatışmaların artık dünyanın her yerinde yaşandığını anlatmış ve diğer takımlardan gelen Athwart hakkındaki küçük bilgileri paylaşmıştı.)
Saras- Ben, sizi yalnız bırakayım. Daha yapılacak bir sürü işim var. Bölge sorumlusu olmak zor. Değerli vaktinizi çaldığım için özür dilerim.
Seyfi- Asıl biz özür dileriz. Sizi buraya kadar uğraştırdık. Bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için de ayrıca teşekkür ediyorum.
Saras- Görüşmek üzere.
(Saras yanlarından ayrıldı. Lea ve Seyfi tekrar yalnız kalmışlardı.)
Seyfi- İstersen Katrea nın yanına girmek için doktordan izin almaya çalışalım.
Lea- Olur...
(Otel)
(Kushiro gücünü uzun süre kullanmanın verdiği yorgunlukla otel odasında dinleniyordu. Koridordan ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Ardından da kapı çalıntı. Gelen kişi bir duacıydı. Kushiro toparlandı ve içeri girmelerini söyledi. O kadar yorgundu ki yatakta bile zor doğruluyordu.)
Kushiro- Yataktan kalkamadığım için kusura bakmayın.
-- Asıl sizi rahatsız ettiğimiz için biz özür dilemeliyiz. Ama merkezden acil bir mektup geçti ve sizin adınızaydı. Buyurun.
(Duacı mektubu uzattı. Kushiro şaşırmıştı. Hiç mektup beklemiyordu. Mektubu önce dışarıdan bir yokladı ve ardından açtı.)
--Müsaadenizle biz çıkıyoruz.
Kushiro- Tabi ki.
(Açılan zarfın içinden iki kağıt çıkmıştı. İlkinde Leonard ın imzası vardı. Mektubu okuduğunda Kushiro ikinci kağıdın ne olduğunu anladı. Eli titreyerek diğer kağıda geçti. Okuduklarına inanamıyordu. Bu imparatorun mührünü taşıyan kağıttı. İmparator yasaklı tekniğe izin vermişti. Katil Samurayın Yolu, tek başına kale fetheden efsanevi teknik artık serbestti. Kushiro, gerçek tekniği olan İntikam Ejderini kullanabilecekti. Kushiro nun gözleri dolmuştu. Babasını öldüren teknik, ailesini yıllarca sefalete iten teknik, artık Kushiro nun ellerindeydi.)

Bölüm 24 -Ejderin Özü-
Spoiler:
(13 yıl önce)(Japonya-Nagoya)
-- Kushiro, artık ailemizin tekniğini öğrenmek için yeterince büyüdün. Bundan sonra tekniğin taşıyıcısı sen olacaksın oğlum. Yarın sabah antrenmanlara başlıyoruz.
(Sabah olmuştur. Kushiro küçüklüğün verdiği tüm tatlı heyecanıyla evinin dojosuna doğru koşar.)
Kushiro- Baba, baba!
(Kushiro büyük bir heyecanla dojonun kapısını açtı. Babası aile yadigarı olan zümrüt işlemeli kılıcın önünde Kushiro yu bekliyordu. Kushiro babasına yaklaştı ve önüne oturdu.)
-- Demek sonunda geldin Kushiro. Annenden, seni daha erken kaldırmasını istemiştim ama hala küçük oğluna kıyamıyor.
(Babası gülümseyerek Kushiro nun başını okşadı. Kushiro daha büyük bir gülümsemeyle karşılık verdi. Sonunda babasının Kushiro ya tekniği öğretme vakti gelmişti. Çok güzel bir bahar sabahıydı. Kuşların cıvıltısı dojo da yankılanıyordu. Kushiro nun heyecanı tüm doğaya bulaşmış gibiydi.)
-- Beni iyi dinle Kushiro. Sana bugünden itibaren ailemizin tekniği olan İntikam Ejderini öğreteceğim. Ama bu bir yasaklı tekniktir. Yani imparatordan izin gelmedikçe kullanılamaz. Fakat antrenman yapabilirsin. Bu teknikte kendini geliştirebilirsin. Buraya kadar anlamadığın bir yer var mı?
Kushiro- Yok baba.
(Kushiro nun mutluluğu her halinden belliydi. Babası, Kushiro nun bu halini gördükçe daha çok gülümsüyor, daha istekli anlatıyordu.Konuşma bir süre böyle devam ettikten sonra Kushiro nun babasının ses tonu bir anda ciddileşti. Kushiro önemli bir şeyin geldiğini anladı. )
-- Tekniğimiz en güçlü kılıç tekniği olarak bilinir. Lakin tekniğimiz sadece bu sebepten dolayı yasaklı değildir. Bizim kılıç yolumuz insanları korumak için değildir, bizim kılıç yolumuz doğruya ulaşmak içindir. İntikam Ejderinin gücü buradan gelir. Bu yol bir samuray için çok zorlu bir yoldur. Bu yol üzerinde yürürken doğruya ulaşmak için çalışırsın. Doğruya ulaşmak için canlıların hayatını alırsın. Doğru için acı çekersin. Doğru için acı çektirirsin.
Yasaklıdır.
Çünkü doğruya ulaşmak isteyen için zafer şarttır. Yanlışların önünde durmak için zafer şarttır ve bu koşullar altında rakibine her zaman güzel bir ölüm bahşedemezsin. Bizim tekniğimizin laneti budur. Acı vermek. Rakibini yenmek her zaman o kadar kolay değildir. Yenilmezliğe ulaşmak için rakibine acı çektirmek zorunda kalabilirsin. Gerçek doğruya ulaşmak yolunda yüreğinde tereddüdü olanlar için bu yük çok fazladır. Doğrunun yolunda kılıcımız bize eşlik eder. Doğruyu söküp almak için yaşamları kesersin. Bazen direk bir vuruş zordur ama yinede kesersin. Ta ki yanlış doğrunun önünde diz çökünceye kadar. Bizim yolumuz doğru için yanlışlardan intikam alır. İşte İntikam Ejderi budur.
(Kushiro nun nutku tutulmuştu. Hayranlıkla babasını dinlemekteydi. Babasını ses tonu tekrar yumuşadı.)
-- Daha bunları anlamak ve bu yol için çabalamak için çok gençsin ama bu söylediklerimi aklından çıkarma. Çünkü bunlar tekniğimizin özüdür. Şimdi sana temelleri öğretmeye başlayacağım. Hazır mısın?
Kushiro- Evet! Hazırım.

Bölüm 25 -Tekniğin Yeni Sahibi-
Spoiler:
(11 Yıl önce) (Japonya-Nagoya)
(Kushiro nun zorlu eğitimi başlayalı iki yıl olmuştu. Her gün, her dakika eğitimi devam etmişti. Mevsimler gelip geçmiş, baharın o eksik sıcaklığı tekrar gelmişti. Kushiro dojoda çalışırken babası yanına yaklaştı.)
-- Kushiro artık temellerin hepsini öğrendin ama bu sadece yolun başı artık kendi kendini geliştireceksin. Benim görevim sana tekniği aktararak son buldu. Buradan sonrası daha dik bir yokuştur. Zihnini boşaltmalı ve doğru için yer açmalısın. Tekniğimizin yolunda pişmanlık yoktur, geriye bakılmaz. Her daim ileriye, gerçek doğruya odaklan. Geçmiş sadece zihnini köreltir. Ve dikkatli ol Kushiro. Bu tekniğin sahibi olmakla beraber artık düşmanların olacak. Bu tekniğin yok edilmesini isteyen o kadar çok kişi var ki. Ama ne olursa olsun teknik imparator izin vermedikçe kullanılamaz. Ailemizin geleceği için bu çok önemli.
(Dojonun kapısı hafif bir gıcırtıyla açıldı. Gelen annesiydi.)
-- Kushiro kahvaltın hazır. Biraz ara ver de karnını doyur.
Kushiro- Tamam, anne.
(Kushiro dojodan çıkarken babasının gelmediğini fark eder.)
Kushiro- Baba, sen gelmiyor musun?
-- Ben karnımı doyurdum. Biraz burada meditasyon yapacağım. Anneni çağırır mısın buraya?
(Kushiro annesini çağırdı ve kahvaltı etmek için dojodan ayrıldı. Babası ve annesi dojoda yalnız kalmışlardı. Havaya bir ağırlık çökmüştü. Babası hiç bekletmeden söze girdi.)
-- Bu sefer çok kalabalıklar. Tekniği kullanmadan baş edebileceğimi sanmıyorum.
(Annesi göz yaşlarını tutamaz.)
-- Ama tekniği kullanamazsın. O zaman sen- O zaman sen...
(Artık tamamen kendini kaybeder. Göz yaşları için de kendini kocasının kollarına atar. Babası, annesine sıkıca sarılır.)
-- Kushiro sana emanet. Ona iyi bak. İleride çok iyi bir savaşçı olacak. Fazla vaktimiz kalmadı. Evin etrafını çoktan çevirdiler. Onlarla dışarıda dövüşeceğim.
(Yavaşça karısının kollarından kurtuldu. İdama giden bir kralın edasıyla dojodan ayrıldı. Annesi de göz yaşlarını silmeye çalıştı. Durmuyordu ama deniyordu. Çünkü Kushiro nun yanına gitmesi gerekliydi. Zorlada olsa bulunduğu yerden kalktı ve doğruca oğlunun yanına gitti. Her zaman ki gülümsemesiyle mutfağa girdi. Mutfağa girmesiyle dışarıdan kılıç sesleri ve çığlıkların gelmesi bir oldu. Kushiro nun elindeki ekmek yere düştü. Hiç düşünmeden dışarı fırlamak istedi ama annesi engel olmuştu.)
Kushiro- Anne ne yapıyorsun? Dışarıdaki bu seslerde neyin nesi? Yoksa babam...
(Gelen acı çığlıklar artmıştı. Tekrar dışarıya çıkmak için hamle yaptı ama annesi onu tekrar engelledi. Annesi hıçkırarak ağlıyor, bir yandan da Kushiro ya sarılarak onu durdurmaya çalışıyordu.)
Kushiro- Anne bırak beni. Babama yardım etmeliyim. Bırak...
-- Olmaz. Olmaz. Sende gidemezsin.
(Kushiro uzun süre uğraştıktan sonra annesinin kollarında kurtuldu.)
-- Kushiro!!!
(Kushiro doğruca kendini dışarıya attı. Ama dövüş bitmişti bile. Evin etrafı kan gölüne dönmüştü. Yerde onlarca insanın cesedi ve o ceset yığının arasında tek bir kişi ayaktaydı. O da Kushiro nun babasıydı. Kanlar içinde kalmıştı. Kushiro, babasına baka kalmıştı. Zümrüt işlemeli kılıç babasının elinde kaydı ve toprağa saplandı. Babası da hemen yanına diz çöktü. Kushiro kendini toparladı ve doğruca babasının yanına koştu.)
Kushiro- Baba! Baba! Neler oldu burada?
(Babası soğuk bir gülümsemeyle Kushiro ya döndü.)
-- Sonunda bitti. Kushiro, galiba ben bu tekniğin sorumluluğunu kaldırabilecek kadar güçlü biri değilim.

Bölüm 26 -Ayrılık-
Spoiler:
(11 yıl önce)(Japonya-Nagoya)
(Evin bahçesi kan gölüne dönmüştü. Bu seferki büyük bir saldırıydı. Geçmişte İntikam Ejderinden zarar görmüş veya İntikam Ejderinin gücünden korkanların saldırıları alışılmadık bir şey değildi fakat ilk defa bu denli büyük bir saldırı geliyordu. Kushiro nun babası saldırıyı atlatmak için tekniği kullanmak zorunda kalmıştı. Tekniği kullanmanın cezası belliydi. -İdam- Kushiro tüm vücudu düşman kanıyla kaplanmış olan babasını yanına diz çöktü. Artık o da gözyaşlarını tutamıyordu. Babasına sarıldı. Hemen ardından annesi de koşarak yanlarına geldi. Birbirlerine sarılarak ağlıyorlardı. Babası kendini toparlamaya çalıştı ama olmuyordu. Kushiro nun kulağına doğru eğildi.)
-- Annen sana emanet Kushiro. Ona iyi bak. Antrenmanlarını aksatma. Unutma sen artık İntikam Ejderi Tekniğinin sahibisin. Kendini geliştir. Unutmayın ikinizi de çok seviyorum.
(Gözyaşları içinde karısı ve çocuğuna sıkıca sarıldı. Sonra kafasını yukarı kaldırdı. Nemli gözleriyle bir süre gökyüzünü seyretti. Ardında karısını ve çocuğunu bırakarak doğruldu. Eve doğru ilerledi. Kushiro ve annesi şaşkın bakışlarla babasını ne yapacağını izliyorlardı. İçeriye girdi. Kısa bir süre sonra temiz giysilerle dışarı çıktı. Bahçenin ortasına geldi ve yere saplı olan kılıcı çıkardı. Hemen ardından Kushiro ya döndü. Kılıcı Kushiro ya uzattı. )
-- Kushiro bu kılıç aile yadigarımızdır. Zamanı geldiğinde senin yoldaşın olacak. Kılıcın bakımı aksatma. Sen ona iyi davrandıkça o da sana en iyi şekilde hizmet edecektir.
(Kılıcı Kushiro ya verdi ve oğluna tekrar sarıldı. Ardından karısına döndü.)
-- Oğlumuza iyi bak. O sana, sen ona emanetsin. Seni bu genç yaşında dul bıraktığım için üzgünüm. Daha fazla yanında olmak, yanınızda olmak isterdim. Böyle sorunlu bir kocan olduğu için kendini şanssız hissediyor olmalısın.
-- Şanssız mı? Ben dünyadaki en iyi kocaya sahip, en şanslı kadınım. Seni sevdiğim için hiç bir zaman pişman olmayacağım.
(Kushiro nun annesi tekrar ağlamaya başladı. Kocasına sıkıca sarıldı. Kocası kulağına eğildi.)
-- Artık ağlama. Güçlü durmalısın. Kushiro için geleceğiniz için güçlü olmalısın. Senin gibi bir eşe sahip olduğum için asıl şanslı olan benim. Kendinize iyi bakın. Sizi göklerden seyredeceğim.
(Kushiro nun babası karısının kollarında kurtuldu ve evin çıkışına doğru ilerledi. Bahçe kapısından çıkarken geriye döndü ve en içten gülümsemesiyle ailesine el salladı. Sonrada yoluna devam etti. Kushiro toprak yolda babası gözden kaybolana kadar ardından baktı. Babası Kyoto ya gitmişti, İmparatorun huzuruna. İmparator yasak bozulduğu için Kushiro nun babasını seppuku ile cezalandırmıştı. Seppuku uygulanmadan önce imparatora bir isteği olduğunu söylemiştir.)
-- Canımın karşılığında ailemin güvenliğini istiyorum. Başka bir saldırı olmaması için onları korumanız altına alın.
(İmparator kabul ettiğini başıyla onayladı. Kushiro nun babası onayı alınca seppukuyu uyguladı. Tanımadığı bir kaishakunin tarafından da acılarına son verildi. Babasının ölümü ardından annesi hastalanan Kushiro, annesine bakmak ve evin geçimini sağlamak için bir çok işte çalıştı. Ama yeterli değildi. Zamanla evlerini satmak zorunda kaldılar. Derme çatma bir eve taşındılar. Ama tüm bu zorluklara rağmen Kushiro tekniğinden vazgeçmedi. Antrenmanlarını aksattığı tek bir gün bile olmadı. Babasının yoluna sıkı sıkıya bağlandı. Bir gün bu acıların karşılığını alacağı inancını hiç bir zaman terk etmedi.)

Bölüm 27 -Antrenman Maçı-
Spoiler:
(Atina-Yunanistan)
(İzin belgesi eline geçen Kushiro bir süre geçmişi düşündükten sonra kendini antrenmana vermişti. Bu sırada Seyfi ve Lea hastaneden döndüler. Kushiro nun antrenman yaptığını gören Seyfi yanına yaklaştı.)
Seyfi- Sabah akşam antrenman yapmaktan usanmıyor musun? Dinlenmen gerekli. Biraz ara ver.
(Kushiro hiç bir tepki vermeden antrenmanına devam etti.)
Seyfi- Bu arada Katrea nın durumu iyi. Ama uzun süre hastanede kalacak. Lea da odasına gitti. Biraz dinlenecekmiş.
(Aniden masanın üzeride duran kağıtlar Seyfi nin dikkatini çekti. Yavaşça kağıdı masadan kaldırdı ve okumaya başladı. Okudukça daha fazla şaşırıyordu. Kushiro nun gerçek gücü bu değil miydi? Daha da mı güçlenecekti? Kushiro nun ne kadar güçlü olduğunu öğrenmeliydi. Okumayı bitirdikten sonra Kushiro seslendi.)
Seyfi- Bir antrenman maçına ne dersin?
(Kushiro anlamadığını belli eden bir şekilde Seyfi ye döndü.)
Seyfi- Antrenman maçı diyorum. İkimizin de gelişmek için zor rakiplere ihtiyacı var. Ben senden zorunu düşünemiyorum. Bende fena sayılmam. Antrenman maçlarıyla kendimizi geliştirebiliriz.
Kushiro- Tamam. Hadi yapalım.
(Seyfi ve Kushiro otelin bahçesine indiler. Geniş ve yeşillik bir alandı. Taştan yapılma bahçe girişinden otele tek bir taş yol uzanıyor ve yolun ortasında büyükçe bir fıskiye vardı. Etraf sakindi. Bahçede kimse yoktu. Bahçenin ortasına doğru yürüdüler. Bu sırada Seyfi konuşmaya başladı.)

Seyfi- Birkaç kural koyalım. Öncelikle silahlarımız yerine kınlarıyla savaşalım böylece gereksiz yaralanmaların önüne geçeriz. İkinci olarak o gözleri kullanmak yok.
(Kushiro hafiften sırıttı.)
Seyfi- Ne sırıtıyorsun.? Gözlerini kullanırsan senle nasıl dövüşebilirim.
Kushiro- Tamam, tamam.
Seyfi- Son olarak kesin bir darbe alan yenilir. Hepsi bu kadar.
(Bahçeni ortasına geldiler. İkisi de silahlarını kenara bıraktı ve kınlarını ellerine aldılar.)
Seyfi- Ha, unuttuğum bir şey var. Yukarıda bir kağıt okudum. Orada bir teknikten bahsediyorlar. Senin asıl tekniğinmiş. Onu kullanmanı istiyorum.
(Kushiro bir an irkildi. Tekniği hemen kullanmak istemiyordu ama bu bir şanstı. Sadece antrenmanlarla tekniğinde ne kadar ilerlemiş olduğunu görebilirdi. Onayladığını belirten bir şekilde başını salladı.)
Kushiro- O zaman başlayalım.
(Kushiro elindeki kını iyice kavradı ve ileriye doğru atıldı. Bunu gören Seyfi de beklemeden saldırıya geçti. İkisinin de kınları ortada çarpıştı.)
Seyfi- Beni küçümseme. Gerçek tekniğini kullan.
(Bunu duyan Kushiro tekrar sırıttı. Seyfi, Kushiro nun oyun oynayan bir çocuk gibi mutlu olduğunu görünce o da sırıttı. İleride bir gelenek haline gelecek olan antrenman maçlarının ilki başlamıştı.)
Bölüm 28 -Yeni görev-
Spoiler:
(Atina-Yunanistan)
(Kushiro ve Seyfi nin antrenman maçı başlamıştı. İkisi de tüm güçleriyle birbirlerine saldırıyordu. Bu sırada Lea gürültünün ne olduğunu merak edip aşağıya indi. Kushiro ve Seyfi nin savaştığını görünce şaşırdı fakat daha dikkatli bakınca ellerindekinin kılıçları değil de kınları olduğunu gördü. İlk başta seslenmek istedi ama dövüşürken ne kadar eğlendiklerini görünce ses çıkarmamaya karar verdi ve kenara oturup dövüşü izlemeye başladı. İlk fark ettiği şey Kushiro nun değişen hareketleriydi. Sanki Kushiro değil de başka biri dövüşüyordu. Hızı ise gözünü kullanmamasına rağmen oldukça fazlaydı. Seyfi, Kushiro nun saldırılarından zar zor sıyrılıyor, saldırmak için açık bulamıyordu. Kushiro art arda yaptığı saldırılarla Seyfi ni dengesini bozmaya çalışıyordu.)
Seyfi-(iç ses)'Şu an gözlerini kullanmıyor mu? Bu nasıl bir hız. Bir tekniğim olsaydı çoktan yenilmiştim. Tekniğinin neden yasaklı olduğunu şimdi anlıyorum. Hareketleri öldürmek için değil. Acı çektirmek. Katletmek için.'
(Hızlanan saldırılarla Seyfi geri çekilmek zorunda kalmıştı. Lea böyle bir dövüşe tanık olacağını hiç düşünmemişti. İkisi de muhteşemdi. Kushiro nun hızı ve hamleleri ne kadar iyiyse Seyfi de bir o kadar iyi savuşturuyordu. Seyfi dövüşün sona yaklaştığını anlamıştı.)
Seyfi- (iç ses)'Bu artık benim sınırım. Daha kendimi çok geliştirmem gerekiyor. Ama gerçektende iyi bir antrenman ortağına sahibim. Dengesiz ve hızlı hareketlerini karşılayarak reflekslerimi daha çok geliştirebilirim. Nede olsa yıllarca böyle eğitim aldım ama bu kadar iyi bir ortak çıkmamıştı karşıma.'
(Tam bu sırada Seyfi nin dengesi bozuldu. Tam Kushiro antrenmanı sonlandıracak darbeyi vururken bahçenin kapı birden açıldı. Ve bir ses dövüşü durdurdu.)
-- Sizler havari Kushiro, Seyfi ve Lea mısınız?
(Üçü de sesin geldiği yöne doğru baktı. Gelen bir duacıydı. Lea koşar adımlarla diğerlerinin yanına geldi. Duacı da onlara yaklaştı ve bir mektup uzattı.)
-- Yeni görev yeriniz.
(4 gün önce)(İstanbul- Merkez)
(Leonard ın ofisinin kapısı çalındı. Duacılardan biri bir rapor getirmişti. Duacı yavaş adımlarla masaya yaklaştı ve raporu Leonard a uzattı. Rapor büyük çaplı bir iblis hareketliliği hakkındaydı.)
Leonard- Bingazi ha? Kushiro nun takımı oraya yakın. Onları göndermek en iyisi olacak. Hem deneyimliler de. Ama yanlarına fazladan duacı vermek en iyisi.
(Hemen görevi ve görev yerini belirten bir mektup yazıp duacıya uzattı.)
Leonard- Bunu Atina da bulunan on sekizinci takıma ulaştır.
-- Tamam, efendim.
(Duacı elinde mektupla beraber ofisi terk etti. )

Bölüm 29 -Bingazi-
Spoiler:
(Bingazi-Libya)
(Gelen emirle birlikte Kushiro ve takımı ilk gemiyle Bingazi ye doğru yola çıktı. Deniz yolculu sessiz ve huzurlu geçti. İki günlük bir yolculuğun ardından sonunda Bingazi görünmüştü. Hava çoktan kararmıştı. Hafif esen meltemle kıpırdanan deniz, şehrin ışıkları ve o ışıkların denize yansıması hayran olunacak bir görüntüydü. Kushiro, Seyfi ve Lea bir yandan manzarayı izliyor bir yandan da yeni görevleri hakkında konuşuyorlardı.)

Seyfi- Yunanistan daki gibi büyük bir çatışmanın ortasında bulmak istemiyorum kendimi.
Lea- Ne yazık ki tekrar kendimi öyle bir yerde bulacağız. Belki de daha büyük bir belanın içinde.
Kushiro- Bir şeyler dönüyor. Geçen sefer ki düşmanımız ve iblislerin sayısı normal değildi. Athwart örgütü öyle kolay bir rakip olmayacak gibi görünüyor.
Lea- Şeytanın yandaşlarının işini kolaylaştıracak değiliz. Onlar bizim için bir hiç.
(Konuşmaları devam ederken gemi limana yanaştı. Toparlanıp gemiden aşağıya indiler. Geceyi geçirmek için örgütün ayarladığı bir otele yerleştiler. Sabah olmuştu. Belirlenen saatte harekete geçmek için erken saatte uyandılar.Kahvaltı sırasında bir duacı masalarına doğru yaklaştı. Orta boylu, esmer bir adamdı.)
-- Günaydın. Adım Ahad. Ben ve emrimdeki kırk dokuz duacı emrinizdeyiz.
Seyfi- Günaydın. Resmi olmanıza gerek yok. Resmiyete hala alışamadık. Ben Seyfi, bunlarda arkadaşlarım Lea ve Kushiro.
(Ahad ın yüzünde ufak bir gülümseme oluşur.)
Ahad- Bende resmiyetten nefret ederim. Ama karşımda daha ilk görevleriyle efsane olmuş on sekizinci takım olunca biraz gerildim.
Seyfi- (şaşkın bir ifadeyle) Biz efsane mi olduk?
Lea- Tabi ki de. O kadar iblisin arasından sağ çıkmamız bir mucize bile sayılır.
Seyfi- Doğru ama Kushiro olmasa halimiz haraptı.
(Bu sırada Ahad ın ilgisi konuşmaya hiç dahil olmadan kahvaltıya devam eden Kushiro ya kaydı.)
Ahad- Sen o musun? Zamanın gözlerine sahip olan. Vay canına hemen yanımda bir kutsanmış var.
(Kushiro ilgisiz bir tavır sergileyerek Ahad a doğru baktı.)
Kushiro- Kutsanmış mı? Ben bir lanetliyim.
(Ahad bir an irkildi ama hemen dalgacı tavrına geri döndü.)
Ahad- Lanetli mi? Hiç güleceğim yoktu.
(Seyfi yavaşça Ahad ın kulağına doğru yaklaştı ve masadaki herkesin duyabileceği bir şekilde fısıldadı.)
Seyfi- Aslına bakarsan o gerçektende bir lanetli.
(Ahad tekrar irkildi. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi.)
Ahad- O zaman ben sizi artık kahvaltınızla yalnız bırakayım. Bir saat sonra hareket edeceğiz.
(Ahad ufak adımlarla masanın yanından ayrıldı.)
Kushiro- Ondan hoşlanmadım.
Seyfi- Yapma Kushiro biz bile ilk başta seni kabullenememiştik. O da zamanla alışır. Senin iyi biri olduğunu kabullenir.
Kushiro- Hayır, bu daha farklı. Bu adamdan cidden hoşlanmadım.
Bölüm 30 -Beklenmeyen Saldırı-
Spoiler:
(Bingazi-Libya)
( Hareket saati gelmişti. İblis hareketliliğinin olduğu yer Bingazi ye trenle bir saat uzaklıkta olan Ecdebiye di. Hazırlıklar tamamlanmış, elli duacı ve üç havariden oluşan birlik trende yerlerini almıştı. Kushiro, Seyfi ve Lea nın olduğu kompartımanın kapısı çalındı. Gelen Ahad dı. )
Ahad- Son durumları kontrol için geldim. Bir isteğiniz var mı?
Seyfi- Yok, sağ olun.
Ahad- O zaman iyi. Yaklaşık bir saate Ecdebiye de oluruz. Trenden indiğimiz anda düşman bölgesinde olacağız. Havariler birinci ve üçüncü vagona dağıtılmış durumda. Şu an bulunduğumuz vagonda ise sadece siz ve ben dahil üç duacı bulunmakta. Plan yapmak için iyi bir zaman.
(Elindeki haritayı kompartımanın zeminine serdi.)
Ahad- Bu bölgenin haritası. Benim fikrim üç kol halinde hareket etmek. Kasabanın üç çıkışını da kontrol edersek onları sıkıştırırız.
Lea- Sıkıştırmak mı? Eğer üç kola ayrılırsak bu sadece bizim daha çabuk ölmemizi sağlar. Hep birlikte durmalıyız ve geçen seferki gibi tuzağın içine atlamamak için uğraşmalıyız. Biz üçümüz ön safta savaşırken sizin bizi desteklemenizi istiyorum. Böylece kayıplarımızı azaltabiliriz. Birliğimizde kaç tane üst düzey duacı var?
Ahad- Beş duacımız üst düzeydir.
Lea- Onlar sadece duacıları korumaya odaklansın. Ön saflara hareket etmesinler.
(Kushiro, Lea nın lafını kesti.)
Kushiro- Ve umut edelim ki oradan sağ çıkabilelim.
(Aniden trenin arka kısmından gürültüler gelmeye başladı. Kushiro ve Seyfi hemen kılıçlarını alıp sesin geldiği yöne doğru hareketlendiler. Seyfi ikinci vagonun kapısını açtığında düşmekten son anda kurtuldu. Üçüncü vagonun yerinde yeller esiyordu. Bir anda sayıları yarıya inmişti.)
Kushiro- Geliyor!!!
(Bir anda vagonun tepesinden bir iblis Seyfi nin üzerine doğru atıldı. Kushiro nun, Seyfi yi çekmesiyle iblisi kesmesi bir oldu. İblisler beklememiş, trene saldırmıştı. Olayın şokunu hemen atlatan Seyfi geriye baktığında üçüncü vagonu uzaklardan görebildi fakat artık çok geçti. Vagonun etrafını iblisler çevirmiş ve katliam başlamıştı.)
Kushiro- Üstümüzdeler. Seyfi, sen hemen Lea nın yanına git ve oradakilerin güvenliğini sağla. Zaten fazla iblis hissetmiyorum. Rahatça hepsini halledebilirim.
Seyfi- Tamam, ama dikkatli ol.
Kushiro- Tamam.
(Seyfi doğruca kompartımanlarına doğru yöneldi. Kushiro ise trenin üstüne çıkmıştı bile. Görünürde dört iblis vardı.)
Kushiro- Hey, yanlış trene saldırdınız.
(İblislerin hepsi Kushiro ya doğru döndü ve saldırıya geçtiler. Kushiro yaklaşan ilk iblisi tek hamlede ikiye böldü. Ardından ikinci iblisin saldırısını kılıcıyla engelledi. Hemen ardından çevik bir hareketle iblisin arkasına geçti ve üçüncü iblisin kafasını kesti. Hiç bekletmeden kılıcını ikinci iblisin karnına sapladı. Kılıcını aşağıya doğru hareket ettirerek ikinci iblisi ikiye böldü ve o hızla üzerine atlayan dördüncü iblisin suratını ikiye ayırdı. Etraf yine kan gölüne dönmüştü. Fışkıran kanların arasında Kushiro kafasını kaldırınca birinci vagonun üzerinde duran bir adam olduğunu gördü. Adam önce Kushiro ya gülümsedi ve inanılmaz bir hızla Kushiro ya doğru atıldı. O kadar hızlıydı ki Kushiro rakibinin falcatasının son anda gördü. Zor da olsa saldırıyı engelleyebilmişti.)

-- Hoş geldin partimizi beğendin mi?(Sırıtır) Gerçektende iyiyisin. Rakibim olmaya değer birisin. Adım Ricardo ve seni Ecdebiye de bekliyorum. Hazırlıklı ol.
(Ricardo bir anda trenden atladı ve toz bulutunun arasında kayboldu. Kushiro hemen aşağıdaki durumu kontrol etmek için aşağıya indi. Her şey normal gözüküyordu. Seyfi ve Lea ya doğru döndü.)
Kushiro- Athwart tan biriyle karşılaştım. Bizi Ecdebiye de beklediklerini söylediler.
Yer kalmadı 2. sayfanın 1. iletisinden devam
Bu mesaja teşekkür edenler (3 kişi): HAYURI, Son Goku, Zaraki_NanoLy
Hmmm, devam devam!
İmla ve yazım hataları var ufak tefek ama ben pek ilgilenmem o kısımla. Konu orjinal mi? değil fakat sıkılmadan okudum.
İleride de böyle akan bir üslupla birazda tasvirlerle yaz. Kaynak olarak mitolojilere mitlere vb şeylere bak kaynak olarak. İsim sıkıntısı yanında konuşma kalıpları yerel kültürlerde sıkıntı yaşayabilirsin. Olay nerede geçiyorsa oraya has ve kafandaki zamana uygun atmosferi yakala, atıyorum ispanya da ise konu oraya ait bir kaç kültürel öğe sokarsan hoş olur. Karakterlerden az konuşan ve görece kibirli birinin ayrımına varıyoruz ama zevzek profili çizilmek istenenle yer yer aynı konuma düştüğüde olmuş
. Bekliyoruz yeni bölümü hadi bakalım
İmla ve yazım hataları var ufak tefek ama ben pek ilgilenmem o kısımla. Konu orjinal mi? değil fakat sıkılmadan okudum.
İleride de böyle akan bir üslupla birazda tasvirlerle yaz. Kaynak olarak mitolojilere mitlere vb şeylere bak kaynak olarak. İsim sıkıntısı yanında konuşma kalıpları yerel kültürlerde sıkıntı yaşayabilirsin. Olay nerede geçiyorsa oraya has ve kafandaki zamana uygun atmosferi yakala, atıyorum ispanya da ise konu oraya ait bir kaç kültürel öğe sokarsan hoş olur. Karakterlerden az konuşan ve görece kibirli birinin ayrımına varıyoruz ama zevzek profili çizilmek istenenle yer yer aynı konuma düştüğüde olmuş

Bu mesaja teşekkür edenler (1 kişi): saim
bahadure yazmış:
Hmmm, devam devam!
İmla ve yazım hataları var ufak tefek ama ben pek ilgilenmem o kısımla. Konu orjinal mi? değil fakat sıkılmadan okudum.
İleride de böyle akan bir üslupla birazda tasvirlerle yaz. Kaynak olarak mitolojilere mitlere vb şeylere bak kaynak olarak. İsim sıkıntısı yanında konuşma kalıpları yerel kültürlerde sıkıntı yaşayabilirsin. Olay nerede geçiyorsa oraya has ve kafandaki zamana uygun atmosferi yakala, atıyorum ispanya da ise konu oraya ait bir kaç kültürel öğe sokarsan hoş olur. Karakterlerden az konuşan ve görece kibirli birinin ayrımına varıyoruz ama zevzek profili çizilmek istenenle yer yer aynı konuma düştüğüde olmuş
. Bekliyoruz yeni bölümü hadi bakalım
İmla ve yazım hataları var ufak tefek ama ben pek ilgilenmem o kısımla. Konu orjinal mi? değil fakat sıkılmadan okudum.
İleride de böyle akan bir üslupla birazda tasvirlerle yaz. Kaynak olarak mitolojilere mitlere vb şeylere bak kaynak olarak. İsim sıkıntısı yanında konuşma kalıpları yerel kültürlerde sıkıntı yaşayabilirsin. Olay nerede geçiyorsa oraya has ve kafandaki zamana uygun atmosferi yakala, atıyorum ispanya da ise konu oraya ait bir kaç kültürel öğe sokarsan hoş olur. Karakterlerden az konuşan ve görece kibirli birinin ayrımına varıyoruz ama zevzek profili çizilmek istenenle yer yer aynı konuma düştüğüde olmuş

ben daha çok bunu bi acemilik atma olarak yazıyorum. elimden geldiğince yazcam taki sıkılana kadar.
konu gerçektende klasik ama konunun orjinalliğini bu tür anime ve mangalarda aklıma takılan kısımlardan yola çıkarak elde etmeye çalışıyorum. dünya üzerindeki pek çok tek tanrılı dini işlemeyi düşünüyorum. animelerdeki papalığın başrol oynadığı konulardan sıkıldım. Sadece çin japon ve avrupa üzerine dönmemesine karar verdim ama bakalım altından kalkabilecek miyim.
ve kibirli karakterin içinde bi zevzek yatmasına karar verdim çünkü benim kişiliğimde olmadığı için yazamıyorum .kibirli karakter olmadı bi türlü. hep şebek konumuna sokmak istiyorum.
İmla ve yazı hatalarına gelirsemde fazla kitap okuyan biri olmadım için hep kendi konuşma ağzımla yazıyorum. word belgesi beni düzeltmekten bıktı ben yanlış yazmaktan bıkmadım


yorumun için saol yeni bölüm haftaya gelir vizeler biter bitmez.
-saygılar-


rohonin38 yazmış:
neden karakterler hep Japon oluyor?
Manga 'yı seviyoruz diye hepsinin Japon olmasına gerek yok.

çok haklısın karakteri türk yapcaktım ama daha bu işe ilk bulaşmam olduğundan cesaret edemedim. bunu eğer sonlandıra bilirsem adam akıllı türk karakterli yazcam. bide bu benim bu tür animelerdeki kafama takılan kısımlardan oluşcak. yani animelre bir yakarız bir çağrı mayetinde.



bahadure yazmış:
Başka karakterlerle de bunu yapabilir arkadaş, zaten belli bir yere çakılı kalmayacak demişti.
Yoksa yanlış mı anladım? Atıyorum gidip istanbulda geçecek bölüme türk karakterlere japon ismi verecek değilsindir
Yoksa yanlış mı anladım? Atıyorum gidip istanbulda geçecek bölüme türk karakterlere japon ismi verecek değilsindir

kushiro nun annesi aslında türk müş dersem inanmayın ama kötü fikirde değil düşünmem gerek. Halil Kushiro

şuan başlangıcımdanda anlayabileceğiniz gibi sayısız karakter kullanabilirim. istersem fil dişili karakter getiri. çinliyi öldürürüm. yazmak için başına oturduğumdaki ruh halime bağlı. kontrol bende


Bölüm 3 -Uzun Yolculuk-
Spoiler:
(Osaka limanı)
(Kushiro ve Kawasaki sonunda Osaka limanına varmıştı. Yolaculuk başlamak üzereydi.)
Kawasaki- Nerde ki bu gemi ? Nasıl bulacağız çok fazla gemi var. Acaba bu mu? Yok değil.
(Bu sırada kapşonlu bir grup bu tarafa doğru koşmaya başlar ve Kushiro ve Kawaasaki nin etrafını sararlar.)
--Merhaba ben bu duacı birliğinin başıyım. Sizi karşılamak için gönderildik. Ana karargaha kadar size eşlik edeceğiz.
Kawasaki- Ben Kawasaki yanımdaki sessiz kişide Kushiro. Tanıştığımıza memnun oldum. Gemi ne tarafta? Yolculuk için sabırsızlanıyorum.
-- Tabi buyurun bu tarafa doğru.
(Bir hafta sonra) (Babü’l Mendep Boğazı)
-- Burada 1 günlük mola veriyoruz. Hem gıda ihtiyacımızı gidereceğiz hem de tayfamız dinlenecek. Sizde bu gün boyu istediğiniz gibi gezebilirsiniz.
Kawasaki- Hey, Kushiro gel de yemeğe gidelim. Ölüyorum açlıktan.
Kushiro- Tamam, geliyorum.
Kawasaki- Biliyor musun? Ben senle ilk tanıştığımızda soğuk nevalenin teki olduğunu düşünmüştüm. Nede olsa benim ilk arkadaşımsın.
Kushiro- Sen de benim ilk arkadaşımsın ama nasıl olurda senin gibi konuşkan birinin hiç arkadaşı olmaz.
Kawasaki- Basit; ben havari olmak için yetiştirildim. Ona göre ağır eğitimler aldım. İlişki kurduğum insanlar ailem ve hizmetçilerimden başkası değildi. Sen de koruma ordusuyla gezseydin senin yanına da kimse yaklaşamazdı.
Kushiro- Kawasaki bir dakika bekle bir şey yaklaşıyor.
Kawasaki- Evet, ben de hissettim.
(Birden geminin güvertesinden bir patlama sesi gelir. Kawasaki ve Kushiro geminin güvertesine doğru koşar adım ilerlerler. Geminin etrafını üç iblis sarmıştır. Duacı birlikleri tüm güçleriyle karşılık ermeye çalışsalar da bu uğraş iblisleri yavaşlatmaktan daha fazla işe yaramıyordu. Özellikle bir iblis dualardan yavaşlamak değil etkilenmiyordu bile.)
Kawasaki- Üç iblis birden mi hem de biri inanılmaz boyutlarda.
-- Dayanın duacı birliği kalkan dualarına başlayın. Bu iblislerin havarilere dokunmasına izin vermeyin. Dayanııııınnnnn…….
Kushiro- Kawasaki arkadaki 2 küçüğü durdurabilir misin? Ben bu dev olanı alıyorum.
Kawasaki- Tamamdır.
(Kawasaki öndeki 2 iblise doğru ilerlerken, Kushiro ise geminin kıç tarafındaki iblise doğru ilerliyordu. Bu kadar iblis nasıl aynı anda saldırmıştı. Ve asıl önemlisi iblisler yerlerini nasıl bu kadar kolay bulabilir. Her kez şaşkınlık içindeydi. Şimdiden duacı birliği kaıplar vermişti bile. Savaş yeni başlıyordu.)
(Kushiro ve Kawasaki sonunda Osaka limanına varmıştı. Yolaculuk başlamak üzereydi.)
Kawasaki- Nerde ki bu gemi ? Nasıl bulacağız çok fazla gemi var. Acaba bu mu? Yok değil.
(Bu sırada kapşonlu bir grup bu tarafa doğru koşmaya başlar ve Kushiro ve Kawaasaki nin etrafını sararlar.)
--Merhaba ben bu duacı birliğinin başıyım. Sizi karşılamak için gönderildik. Ana karargaha kadar size eşlik edeceğiz.
Kawasaki- Ben Kawasaki yanımdaki sessiz kişide Kushiro. Tanıştığımıza memnun oldum. Gemi ne tarafta? Yolculuk için sabırsızlanıyorum.
-- Tabi buyurun bu tarafa doğru.
(Bir hafta sonra) (Babü’l Mendep Boğazı)
-- Burada 1 günlük mola veriyoruz. Hem gıda ihtiyacımızı gidereceğiz hem de tayfamız dinlenecek. Sizde bu gün boyu istediğiniz gibi gezebilirsiniz.
Kawasaki- Hey, Kushiro gel de yemeğe gidelim. Ölüyorum açlıktan.
Kushiro- Tamam, geliyorum.
Kawasaki- Biliyor musun? Ben senle ilk tanıştığımızda soğuk nevalenin teki olduğunu düşünmüştüm. Nede olsa benim ilk arkadaşımsın.
Kushiro- Sen de benim ilk arkadaşımsın ama nasıl olurda senin gibi konuşkan birinin hiç arkadaşı olmaz.
Kawasaki- Basit; ben havari olmak için yetiştirildim. Ona göre ağır eğitimler aldım. İlişki kurduğum insanlar ailem ve hizmetçilerimden başkası değildi. Sen de koruma ordusuyla gezseydin senin yanına da kimse yaklaşamazdı.
Kushiro- Kawasaki bir dakika bekle bir şey yaklaşıyor.
Kawasaki- Evet, ben de hissettim.
(Birden geminin güvertesinden bir patlama sesi gelir. Kawasaki ve Kushiro geminin güvertesine doğru koşar adım ilerlerler. Geminin etrafını üç iblis sarmıştır. Duacı birlikleri tüm güçleriyle karşılık ermeye çalışsalar da bu uğraş iblisleri yavaşlatmaktan daha fazla işe yaramıyordu. Özellikle bir iblis dualardan yavaşlamak değil etkilenmiyordu bile.)

Kawasaki- Üç iblis birden mi hem de biri inanılmaz boyutlarda.
-- Dayanın duacı birliği kalkan dualarına başlayın. Bu iblislerin havarilere dokunmasına izin vermeyin. Dayanııııınnnnn…….
Kushiro- Kawasaki arkadaki 2 küçüğü durdurabilir misin? Ben bu dev olanı alıyorum.
Kawasaki- Tamamdır.
(Kawasaki öndeki 2 iblise doğru ilerlerken, Kushiro ise geminin kıç tarafındaki iblise doğru ilerliyordu. Bu kadar iblis nasıl aynı anda saldırmıştı. Ve asıl önemlisi iblisler yerlerini nasıl bu kadar kolay bulabilir. Her kez şaşkınlık içindeydi. Şimdiden duacı birliği kaıplar vermişti bile. Savaş yeni başlıyordu.)

Şuan için bir kaç diyolog ve gezi ardından hoop iblisler! Hakikaten nerden çıkıyorlar bunlar
Gemi yolculuğunu yada mola yerlerini işleseydin biraz keşke
Bilmem bilir misin dragonfable tarzı rpg ler olur onlara benziyor şuan için.
Yayınlamadan yeni bölümü ö.m atar mısın? Haddim değil elbet ama biraz katkıda bulunmak isterim. Daha iysini yapabilirsin gibime geliyor. Biraz daha romansı bir hava katabilirsin...
Fena gitmiyorsun gerçi

Gemi yolculuğunu yada mola yerlerini işleseydin biraz keşke
Bilmem bilir misin dragonfable tarzı rpg ler olur onlara benziyor şuan için.
Yayınlamadan yeni bölümü ö.m atar mısın? Haddim değil elbet ama biraz katkıda bulunmak isterim. Daha iysini yapabilirsin gibime geliyor. Biraz daha romansı bir hava katabilirsin...
Fena gitmiyorsun gerçi

ME AND THE BOYS

![]() ![]() |
Sayfaya git: 1, 2, 3 ... 5, 6, 7, Sonraki |
1. sayfa (Toplam 7 sayfa) [ 61 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |
Manga Türkiye - Anime ve Manga Sitesi © 2003 - 2021