Karanlıkta Aydınlık Arayışı Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 7, 8, 9, Sonraki |
|
Yazar
Mesaj
Benim, hikayelerimle ilgili her sözüme güvenmemen gerektiğini hala anlamadın mı İlkiciğim Aslında her gelen başka bişiy sölüyor fark etmediniz mi?
Duru annesiyim diyor
Müdür Bey ilk başta Doğa annesi dedi sonra Duru olarak değiştirdi
Hakancık cık onu yazmadım da o da yannızca bu durumda alp'in gelmesi gerektiğini bilior.
öhöm konunun baş sahibi İremcik ise hiç bişiy bilmior Bi de Duru her sözü doğru sanılacak kadar dürüst gelior mu Bunları düşüürsen belki doğru cevaba ulaşabilirsin cocuum
Duru annesiyim diyor
Müdür Bey ilk başta Doğa annesi dedi sonra Duru olarak değiştirdi
Hakancık cık onu yazmadım da o da yannızca bu durumda alp'in gelmesi gerektiğini bilior.
öhöm konunun baş sahibi İremcik ise hiç bişiy bilmior Bi de Duru her sözü doğru sanılacak kadar dürüst gelior mu Bunları düşüürsen belki doğru cevaba ulaşabilirsin cocuum
Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
Uzun bir aradan sonra yeni bölümü koyuyorum iyi okumalar ^^
Gerçeğin Aydınlığı
İrem, küçük bir kızken, ne zaman kötü bir rüya görse babasının onu öpüp sakinleştirdiğini ve bunun yalnızca bir “rüya” olduğunu söyleyişini hatırlıyordu. Şimdiyse karşısında, kendisine kin dolu bakışlar fırlatan annesine bakıyordu… Bu ne bir kâbustu, ne de babası gelip onu uyandıracaktı. Bu yalnızca baştan beri istenmeyen, “bir yaratık” olan İrem’in kaçınılmaz kaderiydi. Duru mavi gözlerini dikip alayla tek kızına bakmayı sürdürdü. Bir zamanlar köpek gibi didiştiği ikiz kız kardeşi Doğa’ya ne kadar çok benziyordu… Duru, kardeşini hiçbir zaman sevmemişti. Annesiyle babası yalnızca Duru güzel bale yapabildiği için onu sevmişlerdi, başka zamanda onların kıymetlisi Doğa Güneş Altındağ’dı! Ama nedense kimse Duru’ya inanmak şöyle dursun onu dinlemiyordu bile… Şimdi öç alma zamanıydı belki Doğa’ya istediği tarzda bir acı yaşatamamıştı ama İrem’e istediğini yapabilirdi. Sonuçta kendisini yalanlayabilecek tek kadın 14 yıl önce cehennemi boylamıştı bile…
İrem, gözlerini kapadı. Ölümü hiç kendisine bu kadar yakın hissetmiyordu. Hiç kimse Duru karşısında gıkını çıkaramıyor, çaresizce olanları izliyorlardı. Bu İrem’in düşündüğü gibi kimsesinin onu önemsememesinden dolayı değildi, içinde bulunduğu karanlık büyülerle donatılmış bir çeşit tek taraflı kalkandı. Duru, İrem’e baktığında kız kardeşini görmekten sıkılmaya başlamıştı. Onun mimikleri, onun hareketleri, onun umursamazlığı ve onun karşısındakinin bir “hiç” olduğunu haykıran mavi gözleri… Acıma hissetmiyordu, hissetmesi mümkün değildi zaten. Karşısındaki 14 yaşındaki kız değişiyor, 22 yaşındaki Doğa oluyordu. Gözlerindeki kararlılığı hiç unutmamıştı Duru… Ama şimdi işini bitirmeliydi. Doğa ve onun berbat anılarını sonra düşünecekti… Soluk elinde karanlık bir gölge belirdi Duru’nun… Yılan tıslamasına benzer bir sesle, karanlık gölgeyle konuşan Duru onaylar gibi İrem’e baktı. Bir taşla iki kuş vuracaktı. Hem intikamını alacak, hem de karanlıklar lordunun isteği üzerine Cennetin Kızı’nı öldürecekti. İnsanların Kurtuluşu… Tanrı’nın insanlara vaat ettiği en önemli hazinelerden biri…
Duru soluk elini İrem’e doğrulttuğunda avuçlarından kan fışkırmaya başladı. Ama bu Duru’nun değil İrem’in canını acıtacaktı. “Cehennemin Ateşi” denen bu kan günahkârların sonunda azap göreceği, hatalarını anlayacağı doğru kullanıldığında kutsal bir nitelik taşıyan bir silahtı. Bu ateş, insan etinde derin yaralar açıyor, asla geçmeyecek izler bırakıyordu. Organların dengesi bozulmaya başlıyor ilk başta hücreden başlayan otoliz, daha sonra büyüyor ve mide öz sıvısının tüm vücuda yayılmasını sağlıyordu. Daha sonra olanlar ise dehşet vericiydi. Vücut bu ateşin etkisiyle, acı çeke çeke kendini sindirmeye başlıyordu. Duru, acı çekme sahnesine bayılıyordu. Sonuçta kimse bu kısırdöngüyü durduramıyor ve kurban göz göre göre ölüyordu! Ve tam o sırada kapı açıldı… Bugün buraya gelecek son kişi ve Duru’yu engelleyebilecek kişilerden biri… İrem, yüzünde bir sıcaklık hissettiği an, ağladığında, uyuduğunda ona şarkı söyleyen, ama son yıllarda kendisini terk etmiş sesi duydu.
“ Eğer, kendine güvenebilirsen İrem, Tanrı’da sana güvenir. O her daim yanında, yeter ki sen onu hisset canım.” İrem bütün kalbiyle bağırmak istiyordu. Evet, kendime güveniyorum, Tanrı’yı da hissediyorum! Ama neden Tanrı’m neden annem beni sevmiyor? Neden babam beni terk etti? Neden?.. Neden?"
Gerçeğin Aydınlığı
İrem, küçük bir kızken, ne zaman kötü bir rüya görse babasının onu öpüp sakinleştirdiğini ve bunun yalnızca bir “rüya” olduğunu söyleyişini hatırlıyordu. Şimdiyse karşısında, kendisine kin dolu bakışlar fırlatan annesine bakıyordu… Bu ne bir kâbustu, ne de babası gelip onu uyandıracaktı. Bu yalnızca baştan beri istenmeyen, “bir yaratık” olan İrem’in kaçınılmaz kaderiydi. Duru mavi gözlerini dikip alayla tek kızına bakmayı sürdürdü. Bir zamanlar köpek gibi didiştiği ikiz kız kardeşi Doğa’ya ne kadar çok benziyordu… Duru, kardeşini hiçbir zaman sevmemişti. Annesiyle babası yalnızca Duru güzel bale yapabildiği için onu sevmişlerdi, başka zamanda onların kıymetlisi Doğa Güneş Altındağ’dı! Ama nedense kimse Duru’ya inanmak şöyle dursun onu dinlemiyordu bile… Şimdi öç alma zamanıydı belki Doğa’ya istediği tarzda bir acı yaşatamamıştı ama İrem’e istediğini yapabilirdi. Sonuçta kendisini yalanlayabilecek tek kadın 14 yıl önce cehennemi boylamıştı bile…
İrem, gözlerini kapadı. Ölümü hiç kendisine bu kadar yakın hissetmiyordu. Hiç kimse Duru karşısında gıkını çıkaramıyor, çaresizce olanları izliyorlardı. Bu İrem’in düşündüğü gibi kimsesinin onu önemsememesinden dolayı değildi, içinde bulunduğu karanlık büyülerle donatılmış bir çeşit tek taraflı kalkandı. Duru, İrem’e baktığında kız kardeşini görmekten sıkılmaya başlamıştı. Onun mimikleri, onun hareketleri, onun umursamazlığı ve onun karşısındakinin bir “hiç” olduğunu haykıran mavi gözleri… Acıma hissetmiyordu, hissetmesi mümkün değildi zaten. Karşısındaki 14 yaşındaki kız değişiyor, 22 yaşındaki Doğa oluyordu. Gözlerindeki kararlılığı hiç unutmamıştı Duru… Ama şimdi işini bitirmeliydi. Doğa ve onun berbat anılarını sonra düşünecekti… Soluk elinde karanlık bir gölge belirdi Duru’nun… Yılan tıslamasına benzer bir sesle, karanlık gölgeyle konuşan Duru onaylar gibi İrem’e baktı. Bir taşla iki kuş vuracaktı. Hem intikamını alacak, hem de karanlıklar lordunun isteği üzerine Cennetin Kızı’nı öldürecekti. İnsanların Kurtuluşu… Tanrı’nın insanlara vaat ettiği en önemli hazinelerden biri…
Duru soluk elini İrem’e doğrulttuğunda avuçlarından kan fışkırmaya başladı. Ama bu Duru’nun değil İrem’in canını acıtacaktı. “Cehennemin Ateşi” denen bu kan günahkârların sonunda azap göreceği, hatalarını anlayacağı doğru kullanıldığında kutsal bir nitelik taşıyan bir silahtı. Bu ateş, insan etinde derin yaralar açıyor, asla geçmeyecek izler bırakıyordu. Organların dengesi bozulmaya başlıyor ilk başta hücreden başlayan otoliz, daha sonra büyüyor ve mide öz sıvısının tüm vücuda yayılmasını sağlıyordu. Daha sonra olanlar ise dehşet vericiydi. Vücut bu ateşin etkisiyle, acı çeke çeke kendini sindirmeye başlıyordu. Duru, acı çekme sahnesine bayılıyordu. Sonuçta kimse bu kısırdöngüyü durduramıyor ve kurban göz göre göre ölüyordu! Ve tam o sırada kapı açıldı… Bugün buraya gelecek son kişi ve Duru’yu engelleyebilecek kişilerden biri… İrem, yüzünde bir sıcaklık hissettiği an, ağladığında, uyuduğunda ona şarkı söyleyen, ama son yıllarda kendisini terk etmiş sesi duydu.
“ Eğer, kendine güvenebilirsen İrem, Tanrı’da sana güvenir. O her daim yanında, yeter ki sen onu hisset canım.” İrem bütün kalbiyle bağırmak istiyordu. Evet, kendime güveniyorum, Tanrı’yı da hissediyorum! Ama neden Tanrı’m neden annem beni sevmiyor? Neden babam beni terk etti? Neden?.. Neden?"
Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
09 Şub 2009 15:37
oo melu şaheser yaratmışın yinee... hmmm bu gelen kişi kimm? Duru o kadar kötü mü ya? ve benim bildiğim altındağ ailesi doğa yı önemsemiyordu bölümler biraz yavaş mı geçiyor canıım olay hala devamda melu devamını çabuk getirirsin inş tatlım Duru'ya nolduğunu pek anlamasamda güzel olmuş kötü balerin kız irem cennetin kızı mı yani
***VeRa TePeS***
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson
JEANNE D'ARC yazmış:
Teşekkürler JEANNE, bu güzel yorumun için. Büyünce yazar olmayı düşünmüyorum, her ne kadar seveceğim bir meslek olsa da kendimi garanti altında hissetmeyi daha fazla seviyorum ^^
Maron_Rei yazmış:
Teşekkürler İlki'ciğim, daimi okuyucum biricik arkadaşım ^^ Hımm, gelen kişiyi zannedersem sen çok iyi tanıyorsun ama çıkaramaman mümkün. Bölümleri kasten yavaş geliştiriyorum ama bunlar sona yakın bölümler canem biraz da öyle olsun. Sonu çok hızlı getirirsem hiçbir şey anlayamazsınız. Duru'ya ne bakımdan ne olduğunu anlamadın? Orayı bir açsaydın İlki belki yardımcı olabilirim sana ^^ eh, yane biraz geçte olsa söyleyebiliriz İrem Cennetin Kızı ^^ Ben Kimimle Karanlıkta Aydınlık Arayışının seri adını "Cennetin kızları" olarak düşünmüştüm. Bu da tabii bir yıl öncesine denk geliyor ama azıcık tembel olduğum için bayağı sarkmış olabilir.
Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
Biraz fazla acele gibi geldiğini biliyorum. Bölümler nasıl olmuş, pek dikkat etmiyorum. Son sürat bu hikayemi bitirme kararı aldım. Mazallah bundan da vazgeçerim diye korkuyorum. bir şeye takıldığımda pek sağlıklı düşünebildiğimi zannetmiyorum da
Herkesin Meleği "Doğa Güneş Altındağ"..
Ve yıllar adeta geriye gitmiş gibi oldu. Kapıyı açan kişi sarışın kadına emreder gibi:
- Duru, eğer bu yaptığın saçmalığa hemen son vermezsen ve İrem’in kılına bile zarar gelirse bil ki aynısını sana yapmaktan çekinmeyeceğim. Dedi kapıdaki kişi.
İrem, bu kişiyi tanıyordu. İrem, yıllardır aradığı babasını dokuz yaşında kendisini terk eden adamı, biricik babasını tanıyordu. Bu kişi işte İrem Beyza Olcay’ın babası Alper Olcay’dı…
Kapıyı sert bir hareketle kapadı ve Duru üstünde ne kadar büyük bir etkisi olduğunu hemen gösterdi. Genç kadın tıslar gibi adama baktıktan sonra, kalkanı üstlerinden kaldırdı. Ama Duru bununda intikamını almasını bilirdi. İrem, ölümü kendi ellerliyle isteyecek babası da hiçbir şey diyemeyecekti. Karanlığın içinde uçuşan bir yaprak gibi soluk bir gölge olup yok oldu. Çok yakında… Çok yakında bu dünya da İrem Beyza Olcay diye biri kalmayacaktı!..
İrem, çocukluğunda ayna karşısında yaptığı, babasıyla olan yüzleşmelerini hatırladı. Babasına bağırıyor çağırıyor ve onu affetmiyordu. Ama İrem, babasını gördüğü an içinden bir şeylerin koptuğunu hissetti. Gerisi mi? Baba kız beş yılın özlemini birbirlerine hiç ayrılmayacakmış gibi sarılarak, öperek, sözler vererek gidermeye çalıştılar. Her şey bittikten sonra İrem de tıpkı burada olan herkes gibi babasından bir açıklama bekliyordu. Babasının duygulandığını gözlerinden okumuştu küçük kız… Genç adam derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:
- …Çocukluğumda babamın sert otoritesinden dolayı asi olarak büyümüştüm ve bu delikanlılık yıllarımda da değişmedi. 15 yaşıma bastığım zaman, babamın o büyük villasını terk ederek kendime küçük sade, yıkık dökük bir ev aldım. Babam artık benim için yalnızca başıbozukları yakalamayı öğreten biriydi… Ve bir gün bir kız gördüm İrem… Pahalı bir evde oturan, ama için için yok olan bu melek kız öyle yalnız öyle masumdu ki! Benim ona baktığımdan habersiz, öyle duygulu bir şarkı söylüyordu ki!.. Beni gördü her ne kadar beni görmesini istemesem de… Sonra, ben hızla oradan ayrıldım ama o beni takip etmiş… Dedi ve derin bir soluk aldı.
İrem, bu kızın Duru olduğunu nedense düşünemiyordu. Ama bu kız Duru değilse kimdi? Babası neden dokunsan ağlayacakmış gibi duruyordu?
- Arkasında bir başıbozuk vardı ve ben daha başıbozuğu yok edemeden başıbozuk, ona saldırmıştı. Başıbozuğu yok ettiğimde yaralanmıştı ve onu kollarımda eve taşıdım… Zeki, ince bir espri anlayışına sahip, güzel, tatlı ama bir o kadar da derin acılar çekmiş yalnız bir kızdı. O gece gençlikten belki birbirimizi öptük. Sonra onunla birbirine bitişik iki yatılı okuldayken karşılaştık… Onu seviyordum… Onun da beni sevdiğini biliyordum ama Levent’e verdiği sözden bir türlü sıyrılamıyordu… Dedi ve hüzünle gözlerini kapadı Alp.
İrem, iyice meraklanmıştı. Kimdi bu kız? Yavuz’un da Başak’ın da bir şey bilmediği anlaşılıyordu ama Kerim ve Hakan Bey hüzünle İrem’e bakıyorlardı. İrem titrek bir sesle babasına sordu:
- Baba, kimdi o kız? Annem değildi, başka biriydi o kız… Değil mi? Diye sordu usulca.
Babası buruk bir gülümsemeyle İrem’e baktı. Sonra içler acısı bir sesle:
- Bir nevi senin bildiğin annen değildi tatlım. O kimdi biliyor musun? Senin teyzen olarak bildiğin kadındı. Doğa Güneş Altındağ… Dedi ve bu adı söyler söylemez odaya yine derin bir sessizlik çöktü.
Gerisini devam etme gücü bulamıyordu Alp, ama kızı için yine de yarasına tuz basmaya karar verdi ve konuştu. İrem, derin bir hayal kırıklığı içindeydi. Madem babası teyzesini seviyordu, ne diye annesiyle evlenmişti ki? Ve neden babası annesinin öldüğünü söylemişti? Kızını korumak için mi?
- Ve bir gün Doğa’nın kaybettiği hafızası geri geldi… Her şeyi bir bir sanki o an yaşıyormuş gibi tekrar hatırladı. Ve Levent’in aslında yaşamadığını, öldüğünü hatırladı biricik sevgilim. Onun ne kadar acı çektiğini biliyordum ve bu da beni kahrediyordu. Ama sonunda onun öldüğünü kabullendi Doğa Levent’in kendisine yazdığı mektup sayesinde. Ve sen doğunca yaşadığım mutluluktan sonra, hayatımın en güzel anları geldi çattı. Doğa artık bir ölünün değil de benim sevgilimdi. Ben o zamanlar ondan bile daha romantiktim. O her ne kadar beni prensi olarak görüyorsa da bende onu prensesim olarak görüyordum. O benim için gülüyor, benim için ağlıyordu. Ama bu güzel günler o 14 yaşındayken öldü denilen kız kardeşinin gelmesiyle son buldu. Duru da en az Doğa kadar güzeldi ve… Ben o zamanlar toydum İrem. Doğa’ya her ne kadar âşık olsam da bende bir erkektim… Ve Duru genç vücudunu kullandı… Ona aldandım, tatlı sözleriyle beni büyülüyordu… Ve sonunda geri dönüşü olmayan bir yola saptık Duru’yla. Öyle mekanik öyle sevgiden uzak bir ilişkimiz olmuştu ki o an pişmanlıktan öleceğimi zannetmiştim. Tek aşkım, biricik sevgilimi bir hiç uğruna aldatacak kadar adi biriydim ben! Doğa, onu aldattığımı öğrenince beyninden vurulmuşa döndü. Ama ben gerçekten pişmandım. Doğa’yı seviyordum, Duru’yla aramızda olanlar yalnızca fiziksel şeylerdi. Dedi ve o günleri tekrar yaşıyormuş gibi beti benzi attı.
İrem, artık sinirlenmeye başlamıştı. Annesini de kızıyordu, babasına da… Babası teyzesinin sevgilisiydi. Annesinin onların arasını bozmaya hiç mi hiç hakkı yoktu! Belki, Doğa’yla babası ayrılmasalar şu an kendisi olmayacak ve bu kadar çok acıyı da çekmeyecekti.
* öhöm, her ne kadar hızlandırsam da hikayemi önümüzde en az sekiz dokuz bölüm var gibi görünüyor. Bir şey yaptım mı baştansavma olsun istemiyorum. Bu kadar zaman uğraştım, çok dandik bir sonla hepsi güme gitmesin diyorum.
Herkesin Meleği "Doğa Güneş Altındağ"..
Ve yıllar adeta geriye gitmiş gibi oldu. Kapıyı açan kişi sarışın kadına emreder gibi:
- Duru, eğer bu yaptığın saçmalığa hemen son vermezsen ve İrem’in kılına bile zarar gelirse bil ki aynısını sana yapmaktan çekinmeyeceğim. Dedi kapıdaki kişi.
İrem, bu kişiyi tanıyordu. İrem, yıllardır aradığı babasını dokuz yaşında kendisini terk eden adamı, biricik babasını tanıyordu. Bu kişi işte İrem Beyza Olcay’ın babası Alper Olcay’dı…
Kapıyı sert bir hareketle kapadı ve Duru üstünde ne kadar büyük bir etkisi olduğunu hemen gösterdi. Genç kadın tıslar gibi adama baktıktan sonra, kalkanı üstlerinden kaldırdı. Ama Duru bununda intikamını almasını bilirdi. İrem, ölümü kendi ellerliyle isteyecek babası da hiçbir şey diyemeyecekti. Karanlığın içinde uçuşan bir yaprak gibi soluk bir gölge olup yok oldu. Çok yakında… Çok yakında bu dünya da İrem Beyza Olcay diye biri kalmayacaktı!..
İrem, çocukluğunda ayna karşısında yaptığı, babasıyla olan yüzleşmelerini hatırladı. Babasına bağırıyor çağırıyor ve onu affetmiyordu. Ama İrem, babasını gördüğü an içinden bir şeylerin koptuğunu hissetti. Gerisi mi? Baba kız beş yılın özlemini birbirlerine hiç ayrılmayacakmış gibi sarılarak, öperek, sözler vererek gidermeye çalıştılar. Her şey bittikten sonra İrem de tıpkı burada olan herkes gibi babasından bir açıklama bekliyordu. Babasının duygulandığını gözlerinden okumuştu küçük kız… Genç adam derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı:
- …Çocukluğumda babamın sert otoritesinden dolayı asi olarak büyümüştüm ve bu delikanlılık yıllarımda da değişmedi. 15 yaşıma bastığım zaman, babamın o büyük villasını terk ederek kendime küçük sade, yıkık dökük bir ev aldım. Babam artık benim için yalnızca başıbozukları yakalamayı öğreten biriydi… Ve bir gün bir kız gördüm İrem… Pahalı bir evde oturan, ama için için yok olan bu melek kız öyle yalnız öyle masumdu ki! Benim ona baktığımdan habersiz, öyle duygulu bir şarkı söylüyordu ki!.. Beni gördü her ne kadar beni görmesini istemesem de… Sonra, ben hızla oradan ayrıldım ama o beni takip etmiş… Dedi ve derin bir soluk aldı.
İrem, bu kızın Duru olduğunu nedense düşünemiyordu. Ama bu kız Duru değilse kimdi? Babası neden dokunsan ağlayacakmış gibi duruyordu?
- Arkasında bir başıbozuk vardı ve ben daha başıbozuğu yok edemeden başıbozuk, ona saldırmıştı. Başıbozuğu yok ettiğimde yaralanmıştı ve onu kollarımda eve taşıdım… Zeki, ince bir espri anlayışına sahip, güzel, tatlı ama bir o kadar da derin acılar çekmiş yalnız bir kızdı. O gece gençlikten belki birbirimizi öptük. Sonra onunla birbirine bitişik iki yatılı okuldayken karşılaştık… Onu seviyordum… Onun da beni sevdiğini biliyordum ama Levent’e verdiği sözden bir türlü sıyrılamıyordu… Dedi ve hüzünle gözlerini kapadı Alp.
İrem, iyice meraklanmıştı. Kimdi bu kız? Yavuz’un da Başak’ın da bir şey bilmediği anlaşılıyordu ama Kerim ve Hakan Bey hüzünle İrem’e bakıyorlardı. İrem titrek bir sesle babasına sordu:
- Baba, kimdi o kız? Annem değildi, başka biriydi o kız… Değil mi? Diye sordu usulca.
Babası buruk bir gülümsemeyle İrem’e baktı. Sonra içler acısı bir sesle:
- Bir nevi senin bildiğin annen değildi tatlım. O kimdi biliyor musun? Senin teyzen olarak bildiğin kadındı. Doğa Güneş Altındağ… Dedi ve bu adı söyler söylemez odaya yine derin bir sessizlik çöktü.
Gerisini devam etme gücü bulamıyordu Alp, ama kızı için yine de yarasına tuz basmaya karar verdi ve konuştu. İrem, derin bir hayal kırıklığı içindeydi. Madem babası teyzesini seviyordu, ne diye annesiyle evlenmişti ki? Ve neden babası annesinin öldüğünü söylemişti? Kızını korumak için mi?
- Ve bir gün Doğa’nın kaybettiği hafızası geri geldi… Her şeyi bir bir sanki o an yaşıyormuş gibi tekrar hatırladı. Ve Levent’in aslında yaşamadığını, öldüğünü hatırladı biricik sevgilim. Onun ne kadar acı çektiğini biliyordum ve bu da beni kahrediyordu. Ama sonunda onun öldüğünü kabullendi Doğa Levent’in kendisine yazdığı mektup sayesinde. Ve sen doğunca yaşadığım mutluluktan sonra, hayatımın en güzel anları geldi çattı. Doğa artık bir ölünün değil de benim sevgilimdi. Ben o zamanlar ondan bile daha romantiktim. O her ne kadar beni prensi olarak görüyorsa da bende onu prensesim olarak görüyordum. O benim için gülüyor, benim için ağlıyordu. Ama bu güzel günler o 14 yaşındayken öldü denilen kız kardeşinin gelmesiyle son buldu. Duru da en az Doğa kadar güzeldi ve… Ben o zamanlar toydum İrem. Doğa’ya her ne kadar âşık olsam da bende bir erkektim… Ve Duru genç vücudunu kullandı… Ona aldandım, tatlı sözleriyle beni büyülüyordu… Ve sonunda geri dönüşü olmayan bir yola saptık Duru’yla. Öyle mekanik öyle sevgiden uzak bir ilişkimiz olmuştu ki o an pişmanlıktan öleceğimi zannetmiştim. Tek aşkım, biricik sevgilimi bir hiç uğruna aldatacak kadar adi biriydim ben! Doğa, onu aldattığımı öğrenince beyninden vurulmuşa döndü. Ama ben gerçekten pişmandım. Doğa’yı seviyordum, Duru’yla aramızda olanlar yalnızca fiziksel şeylerdi. Dedi ve o günleri tekrar yaşıyormuş gibi beti benzi attı.
İrem, artık sinirlenmeye başlamıştı. Annesini de kızıyordu, babasına da… Babası teyzesinin sevgilisiydi. Annesinin onların arasını bozmaya hiç mi hiç hakkı yoktu! Belki, Doğa’yla babası ayrılmasalar şu an kendisi olmayacak ve bu kadar çok acıyı da çekmeyecekti.
* öhöm, her ne kadar hızlandırsam da hikayemi önümüzde en az sekiz dokuz bölüm var gibi görünüyor. Bir şey yaptım mı baştansavma olsun istemiyorum. Bu kadar zaman uğraştım, çok dandik bir sonla hepsi güme gitmesin diyorum.
Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
10 Şub 2009 19:42
melum canım çok güzel olmuşşşş...
neysee melu alp ne çapkın şeymiş irem ve yavuzun arası ne olcak böyle kalmıcak heralde Duru'nun dönüşü kötü olcak ama fss neyse devamını hemen bekliyorum canıım
Spoiler:
neysee melu alp ne çapkın şeymiş irem ve yavuzun arası ne olcak böyle kalmıcak heralde Duru'nun dönüşü kötü olcak ama fss neyse devamını hemen bekliyorum canıım
***VeRa TePeS***
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson
Eski Maron_Rei
Karin Axelsson
8. sayfa (Toplam 9 sayfa) [ 83 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |