Ölüm (yeni bölüm geldi!) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 7, 8, 9, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Biyoloji dersine girecektik. Şişman gözlüklü fok balığına benzer bir öğretmen kapıyı açtı. 'Günaydın çocuklar' diyip oturmamızı işaret etti. Yanımdaki çocuğun yüzü hala kırmızılığını koruyordu. Çaprazımızdaki masaya bakınca arkadaşının bize bakıp güldüğünü gördüm. Ardından gözlerim onun bir arkasındaki sıraya kaydı. Eylül.. Ağlıyordu. Geçen sene de aynı sınıftaydık onunla. Hep gülen hayat dolu dünya tatlısı bir kızdı.
Yanında tanımadığım bir çocuk oturuyordu. Belli ki Eylül de onu tanımıyordu çünkü Eylül'ün gözyaşları çocuğun umrunda değildi. Gerçi şu an benim de yapabileceğim birşey yoktu. Hiçbir zaman yoktu. Bu kızla bir koca sene boyunca aynı sınıfta olmuştuk ama bir kere bile konuşmamıştık. Bunu şimdi farkediyordum.
'Melek' dedi biyoloji öğretmeni. Ben bunları düşünürken gözlerim dalmış, kafamı kaldırıp 'burdayım' dedim. Ardından gözlerim tekrar Eylül'e kaydı. Yanındaki çocukla konuşuyorlardı. Aradan kelimeler yakalamaya dediklerini duymaya çalıştım.
-...çok seviyordum ama dün.. Özsüt'te başka bir kızla oturmuş gülüşüyorlardı. (Ağlamaya devam etti)
-Peki sen ne yaptın?
-(Kız kahverengi gözlerini çocuğa çevirdi) Oradan kaçtım. Ne yapabilirdim ki.
-Ya sadece arkadaşlarsa.. Ya da başka bir şey olmuşsa.. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
-Başka olaylar da var.. Ben o kızı tanıyordum.. Zaten Doruk'la demin telefonda konuştuk.. Sinirimi de bu bozdu zaten.. hiçbirşey olmamış gibi konuşuyordu.. Of yaa.. Keşke aynı acıyı ona çektirmenin bi yolu olsaydı.. Ondan nefret ediyorum!
Bahsettiği çocuğu tanıyordum. Geçen sene hemen hemen her okul çıkışında kapıda Eylül'ü belkiyor olurdu. Ama onunla da hiç konuşmamıştık sadece görünüş olarak biliyordum. Uzun boylu uzun saçlı zayıf metalci bir tipti. Ve bana sorarsanız gerçekten birbirlerine yakışıyorlardı.
Klasik bir zil sesi bir sıkıcı biyoloji dersinin daha sonuna geldiğimizin habercisi oldu. Yanımdaki çocuktan izin istedim ve tuvalete gittim.
İçeride kimse yoktu. Derste elime akan pilot kalemin siyah mürekkebini yıkamaya başladım. Suyun bembeyaz tenime temas etmesiyle tarif edilemeyecek bir rahatlık hissettim. Ama bu ferahlama bana o tatlı kızın ağlayışını unutturamadı. O kıza böyle birşeyi kim nasıl yapabilirdi ki? Ben olsam kıyamazdım.
Bunları düşünürken kafamı kaldırmış kendimi inceliyordum. Masmavi gözlerim kahverengi lüle lüle saçlarım vardı. Tenim bembeyazdı. Dikkatli bakınca kendimi ölüye benzettim. 'Ölü'. Hiç arkadaşı olmamış.. anne babasını hiç tanımamış.. sadece etrafı izlemeye hakkı olan bir ölü. İzlemeye hakkı olan.. Ama hiçbir şekilde onların bir parçası olamayan.. Yanlız bir ölü..
Yanında tanımadığım bir çocuk oturuyordu. Belli ki Eylül de onu tanımıyordu çünkü Eylül'ün gözyaşları çocuğun umrunda değildi. Gerçi şu an benim de yapabileceğim birşey yoktu. Hiçbir zaman yoktu. Bu kızla bir koca sene boyunca aynı sınıfta olmuştuk ama bir kere bile konuşmamıştık. Bunu şimdi farkediyordum.
'Melek' dedi biyoloji öğretmeni. Ben bunları düşünürken gözlerim dalmış, kafamı kaldırıp 'burdayım' dedim. Ardından gözlerim tekrar Eylül'e kaydı. Yanındaki çocukla konuşuyorlardı. Aradan kelimeler yakalamaya dediklerini duymaya çalıştım.
-...çok seviyordum ama dün.. Özsüt'te başka bir kızla oturmuş gülüşüyorlardı. (Ağlamaya devam etti)
-Peki sen ne yaptın?
-(Kız kahverengi gözlerini çocuğa çevirdi) Oradan kaçtım. Ne yapabilirdim ki.
-Ya sadece arkadaşlarsa.. Ya da başka bir şey olmuşsa.. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?
-Başka olaylar da var.. Ben o kızı tanıyordum.. Zaten Doruk'la demin telefonda konuştuk.. Sinirimi de bu bozdu zaten.. hiçbirşey olmamış gibi konuşuyordu.. Of yaa.. Keşke aynı acıyı ona çektirmenin bi yolu olsaydı.. Ondan nefret ediyorum!
Bahsettiği çocuğu tanıyordum. Geçen sene hemen hemen her okul çıkışında kapıda Eylül'ü belkiyor olurdu. Ama onunla da hiç konuşmamıştık sadece görünüş olarak biliyordum. Uzun boylu uzun saçlı zayıf metalci bir tipti. Ve bana sorarsanız gerçekten birbirlerine yakışıyorlardı.
Klasik bir zil sesi bir sıkıcı biyoloji dersinin daha sonuna geldiğimizin habercisi oldu. Yanımdaki çocuktan izin istedim ve tuvalete gittim.
İçeride kimse yoktu. Derste elime akan pilot kalemin siyah mürekkebini yıkamaya başladım. Suyun bembeyaz tenime temas etmesiyle tarif edilemeyecek bir rahatlık hissettim. Ama bu ferahlama bana o tatlı kızın ağlayışını unutturamadı. O kıza böyle birşeyi kim nasıl yapabilirdi ki? Ben olsam kıyamazdım.
Bunları düşünürken kafamı kaldırmış kendimi inceliyordum. Masmavi gözlerim kahverengi lüle lüle saçlarım vardı. Tenim bembeyazdı. Dikkatli bakınca kendimi ölüye benzettim. 'Ölü'. Hiç arkadaşı olmamış.. anne babasını hiç tanımamış.. sadece etrafı izlemeye hakkı olan bir ölü. İzlemeye hakkı olan.. Ama hiçbir şekilde onların bir parçası olamayan.. Yanlız bir ölü..
Bu Fanfic =)
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
ahaha eylül ha XD benim ismimde eylül ne güzel bir tesadüf xD
--Kamina-sama is love--
Deviantart: [Bağlantı]
Spoiler:
Bu yalnız ölüyü yani Melek'i çok sevdim yaaa!!!
Sıradan, hayatımızdan kesitleri görmek çook ama çok hoşuma gidiyor.
Ay bi de hocaları anlatış biçimin gülmekten öldürüyor insanı.
Edebiyat hocasına 'kırıtık' dedin. Biyolojiciye de 'fok balığı' benztmesi xD
Harika gidiyorsuz, yalnız tatlım şu 'bir' sözcüğünü fazla kullanıyorun. Buna dikkat et !
Devamını sabırsızlıkla bekliyorummm!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Sıradan, hayatımızdan kesitleri görmek çook ama çok hoşuma gidiyor.
Ay bi de hocaları anlatış biçimin gülmekten öldürüyor insanı.
Edebiyat hocasına 'kırıtık' dedin. Biyolojiciye de 'fok balığı' benztmesi xD
Harika gidiyorsuz, yalnız tatlım şu 'bir' sözcüğünü fazla kullanıyorun. Buna dikkat et !
Devamını sabırsızlıkla bekliyorummm!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Звезды ближе ко мне, чем когда-либо ♥
Kapıyı o kadar hızlı açmıştım ki.. Sıraların uçmadığına emin olmak için sınıfa bir göz gezdirdim. Eylül'ün sırası boştu ama Cüneyt kendi sırasının üstüne oturmuş susamlı kraker yiyordu. Ona doğru ilerledim ve geçip kendi tarafıma oturdum. O ise bana döndü ve elindeki pakedi bana uzatıp 'İster misin?' diye sordu. Paketten bir iki tane kraker kapıp teşekkür ettim. Yanakları kızardı birden. Aslında Cüneyt iyi çocuktu ama fazla utangaçtı. Ya da bana öyle geldi. Ben de okulun ilk gününde böyle bir şekilde yakalansaydım ben de utanırdım belki de.. Kim olsa utanırdı. Oturup geometri ödevini yapmaya başladım. Evde ders çalışmayı sevmiyordum okulda bitirmeyi yiğelerdim. Zaten tenefüste konuşacak dışarı çıkacak birileri de yoktu. Kağıdın üstünden x kenarının y ile ilişkisini bulmaya çalışırken bir yandan da erkeklerin iddia muhabbetine kulak misafiri oluyordum.
-Fener alır o maçı.
-Oğlum anladık fenerlisin ama önce bi oranlara bak. (Elindeki gazeteyi göstererek birkaç karşılaştırma yaptı)
O sırada Gözde denen aşırı çalışkan bir kız montunun cebinden para almak için bizim taraflara gelmeye çalışıyordu. Ama erkekler yüzünden geçemiyordu. İtiş kakış derken iddiacıların birinin ayağına takıldı. Bu sırada tam Cüneyt'in önünde olduğu için çocuk ta gariban istemsiz bir şekilde atağa geçip kızı yakaladı. O sırada sınıfta bir sessizlik oldu. Herkes ikisine bakıyordu. Çünkü pozisyonları çok komikti resmen sarmaş dolaş sarılıyorlardı. Sınıfta bir kahkaha fırtınası koptu. Ben bile kendime engel olamadım. İkisi göz göze geldiler ve birden utanç içinde toparlanıp yerlerine oturdular. Cüneyt yine kıpkırmızı olmuştu. Kıkırdadım ve 'Kıpkırmızı oldun' dedim. Beni terslemek istiyormuş gibi döndü ama yüzüme bakınca vazgeçti ve gülümseyerek 'Gülme' dedi. Gülmeye devam ettim..
-Sanane gülersem.. (sadece şakalaşıyordum)
-İsteyerek yapmadım!
Kısa bir sessizlik oldu. Ben bozdum
'Aslında Gözde güzel kız' dedim.. Tekrar kıpkırmızı oldu.
Ders matematikti. Ben lise matematiğini pek sevmiyordum. Çünkü anlamıyordum. Bu yüzden ders pek renkli geçmedi. Son dersti zaten uykum da vardı.
Ve nihayet..
Zil çaldı.
Kapının önüne geldiğimde karşılaştığım balabalık sabahkinden de fenaydı. İtiş kakış içerisinde ilerliyordum. Ve gözüme o ilişti. Uzun saçlı siyah giymiş biri.. Eylül'ün sevgilisi. O anda Eylül'ün sabahki sözleri aklıma geldi
''Of yaa.. Keşke aynı acıyı ona çektirmenin bi yolu olsaydı.. Ondan nefret ediyorum!''
Birden istemsiz bir şekilde gözlerim doldu. Eylül'e gerçekten de üzülüyordum.
Yolumun üzerinde olduğu için gittikçe ona yaklaşıyordum. Simsiyah ceketine deydim. Yanyana duruyorduk. Kalabalık itiş kakış derken ellerimiz de birbirine deydi. Elleri çok sıcaktı.
Terlemiştim ve kalabalıktan sıyrılıp gitmek istiyordum. Sıcacık eli hala elime değiyordu, hissediyordum. O sırada kalabalığın içinden bana bakan iki çift göz gözüme ilişti. O..
Yine onu görüyordum.. Yine bana bakıyordu. Yine beni izliyordu. Benden ne istediğini bilmiyordum.. Ama bu çocuğun bir şekilde kesinlikle benle bir bağlantısı olduğunu biliyordum. Aradan saniyeler geçti ve birbirimize bakmaya devam ettik. Simsiyah buz gibi bakışları vardı. Boyu çok uzundu ve onu ne zaman görsem hep aynı çantayı takıyordu. Onu ilk defa bu kadar inceleme fırsatı bulmuştum.. Kim olduğunu bilmiyordum ama herşeyi mükemmeldi.. Mükemmel görünüyordu.. Yüzüyle gözleriyle bedeniyle tam bir sanat eserini andırıyordu.
Her tarafımdan 'aaa' 'hiii' 'ne oluyor' gibi tepkiler duydum. Elimdeki sıcaklık gitmişti. Arkamı döndüm ve Eylül'ün sevgilisinin yere yığılmış olduğunu gördüm.. Etrafındaki herkes eğildi (ben hariç) Nesi olduğuna bakıyorlardı. Yaşlı entel tipli bir amca 'Nabzı atmıyor' dedi.
Etrafımda buz gibi bir rüzgar estiğini hissettim. Bu rüzgar kanımı donduruyordu. Titredim..
Herşey üst üste gelmişti.. O çocuk ve bir ölüm daha..
Kendimi düşünmeye zorluyor, kafamda dönüp duran binlerce olaya bir anlam yüklemeye çalışıyordum..
Tüm bunlar nasıl oluyordu?
Bunu kim neden yapıyordu?
Ve bu ölümlerin benimle ilgili kısmı neydi?
-Fener alır o maçı.
-Oğlum anladık fenerlisin ama önce bi oranlara bak. (Elindeki gazeteyi göstererek birkaç karşılaştırma yaptı)
O sırada Gözde denen aşırı çalışkan bir kız montunun cebinden para almak için bizim taraflara gelmeye çalışıyordu. Ama erkekler yüzünden geçemiyordu. İtiş kakış derken iddiacıların birinin ayağına takıldı. Bu sırada tam Cüneyt'in önünde olduğu için çocuk ta gariban istemsiz bir şekilde atağa geçip kızı yakaladı. O sırada sınıfta bir sessizlik oldu. Herkes ikisine bakıyordu. Çünkü pozisyonları çok komikti resmen sarmaş dolaş sarılıyorlardı. Sınıfta bir kahkaha fırtınası koptu. Ben bile kendime engel olamadım. İkisi göz göze geldiler ve birden utanç içinde toparlanıp yerlerine oturdular. Cüneyt yine kıpkırmızı olmuştu. Kıkırdadım ve 'Kıpkırmızı oldun' dedim. Beni terslemek istiyormuş gibi döndü ama yüzüme bakınca vazgeçti ve gülümseyerek 'Gülme' dedi. Gülmeye devam ettim..
-Sanane gülersem.. (sadece şakalaşıyordum)
-İsteyerek yapmadım!
Kısa bir sessizlik oldu. Ben bozdum
'Aslında Gözde güzel kız' dedim.. Tekrar kıpkırmızı oldu.
Ders matematikti. Ben lise matematiğini pek sevmiyordum. Çünkü anlamıyordum. Bu yüzden ders pek renkli geçmedi. Son dersti zaten uykum da vardı.
Ve nihayet..
Zil çaldı.
Kapının önüne geldiğimde karşılaştığım balabalık sabahkinden de fenaydı. İtiş kakış içerisinde ilerliyordum. Ve gözüme o ilişti. Uzun saçlı siyah giymiş biri.. Eylül'ün sevgilisi. O anda Eylül'ün sabahki sözleri aklıma geldi
''Of yaa.. Keşke aynı acıyı ona çektirmenin bi yolu olsaydı.. Ondan nefret ediyorum!''
Birden istemsiz bir şekilde gözlerim doldu. Eylül'e gerçekten de üzülüyordum.
Yolumun üzerinde olduğu için gittikçe ona yaklaşıyordum. Simsiyah ceketine deydim. Yanyana duruyorduk. Kalabalık itiş kakış derken ellerimiz de birbirine deydi. Elleri çok sıcaktı.
Terlemiştim ve kalabalıktan sıyrılıp gitmek istiyordum. Sıcacık eli hala elime değiyordu, hissediyordum. O sırada kalabalığın içinden bana bakan iki çift göz gözüme ilişti. O..
Yine onu görüyordum.. Yine bana bakıyordu. Yine beni izliyordu. Benden ne istediğini bilmiyordum.. Ama bu çocuğun bir şekilde kesinlikle benle bir bağlantısı olduğunu biliyordum. Aradan saniyeler geçti ve birbirimize bakmaya devam ettik. Simsiyah buz gibi bakışları vardı. Boyu çok uzundu ve onu ne zaman görsem hep aynı çantayı takıyordu. Onu ilk defa bu kadar inceleme fırsatı bulmuştum.. Kim olduğunu bilmiyordum ama herşeyi mükemmeldi.. Mükemmel görünüyordu.. Yüzüyle gözleriyle bedeniyle tam bir sanat eserini andırıyordu.
Her tarafımdan 'aaa' 'hiii' 'ne oluyor' gibi tepkiler duydum. Elimdeki sıcaklık gitmişti. Arkamı döndüm ve Eylül'ün sevgilisinin yere yığılmış olduğunu gördüm.. Etrafındaki herkes eğildi (ben hariç) Nesi olduğuna bakıyorlardı. Yaşlı entel tipli bir amca 'Nabzı atmıyor' dedi.
Etrafımda buz gibi bir rüzgar estiğini hissettim. Bu rüzgar kanımı donduruyordu. Titredim..
Herşey üst üste gelmişti.. O çocuk ve bir ölüm daha..
Kendimi düşünmeye zorluyor, kafamda dönüp duran binlerce olaya bir anlam yüklemeye çalışıyordum..
Tüm bunlar nasıl oluyordu?
Bunu kim neden yapıyordu?
Ve bu ölümlerin benimle ilgili kısmı neydi?
Bu Fanfic =)
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
2. sayfa (Toplam 9 sayfa) [ 85 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |