Ölüm (yeni bölüm geldi!) Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3, 4 ... 7, 8, 9, Sonraki |
Yazar
Mesaj
Hımm, güzel bir konu güzel bir hikaye ama anlatımını bence biraz geliştirmelisin. Şahsen, ben betimlemenin olmadığı bir hikayeye "hikaye" diyemiyorum Heyecanlı bir konu seçmişsin ama insanlara biraz isim bulmayı dene. Yane şöyle ki "çocuğun gözleri masmaviydi." "çocuk kızı düşürdü." kelimeleri yerine adlarını kullanırsan çok makbule geçer kafam karışıyor çünkü. Melek'in bu insanların ölümleriyle alakası var belki de onu tetikleyen o buz mavisi gözlü abimizdir Güzel bir hikaye dewamını bekliyorum
Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
Eleştiriler için teşekkürler herkese
Mesela ben biri çok kullandığımı bilmiyordum
Ya da betimleme yapıp yapmadığıma dikkat etmiyordum..
Ama bundan sonra edicem ve eksiklik görürseniz lütfen yazın..
Mesela ben biri çok kullandığımı bilmiyordum
Ya da betimleme yapıp yapmadığıma dikkat etmiyordum..
Ama bundan sonra edicem ve eksiklik görürseniz lütfen yazın..
Bu Fanfic =)
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Küçük camsız bir odadaydım.
Tavandaki florasan cızırdayıp duruyordu ve ben yuvarlak masanın etrafında oturmuş yanlız başıma bekliyordum.
Bu odaya güçmişte birkaç kere daha gelmiştim..
Bu yüzden herhangi bir heyecan ya da korku hissetmiyordum..
Sadece sessizce bekliyordum..
Derken kapı açıldı. İçeriye iki tane adam girdi. İçlerinden bir tanesini tanıyordum. Ölmeden önce babamın arkadaşıymış. Teyzemle de arada görüşüyorlardı. Bir çeşit aile dostu sayılırdı ama onu çok nadir görüyordum. Kendisi uzun boylu, kel, sert görünümlü bir adamdı. Üstüne mavi bir gömlek giymişti.. Yanlış hatırlamıyorsam adı Mehmet'ti.
Diğer tanımadığım adam ise kısa boylu göbekli yaşlı biriydi. Mülâyim birine benziyordu. Yavaşça önümdeki sandalyeyi çekip oturdu. 'Melek Güntepe?' dedi benden cevap vermemi beklermiş gibi.. Başımla onayladım.
-Buraya daha önce birkaç kere daha gelmişsin sanırım.
-Evet.
-Ne için gelmiştin? (Elindeki dosyanın kapağıyla oynuyordu)
-(Biraz duraksadım.) Okul arkadaşlarım öldüğünde ve teyzemi kaybettiğimde gelmiştim.
-Hmm.. Anlıyorum. Peki ölen arkadaşlarınla aran nasıldı?
-İkisiyle de çok yakındık.
Adam arkasını dönüp ayakta duran Mehmet'in kulağına birşeyler fısıldadı. Ardından tekrar bana döndü.
-Kaç yıl önce öldüler?
-Bir tanesi biz ilk okul 3 teyken. Diğeri de 5. sınıfta.
'Anladım' dedi ve birşeyler homurdandı kendi kendine. Ne homurdandığını duyamadım. Sonra tekrar söze başladı:
-Gelelim bugüne.. Doruk'u tanıyor muydun?
-Evet. Hiç konuşmamıştık ama arkadaşımın sevgilisiydi. Yani yüz olarak biliyordum.
-O bayılırken çok yakınındaydın sanırım.
-Evet yanyanaydık.
Tekrar mehmet'e döndü ve birşeyler fısıldaştılar. Bitince bana döndü ve birşeyler ima etmek istiyormuş ama toparlayamıyormuş gibi bir halde 'ona birşey yaptın mı?' diye sordu.
-Gerçekten yapmadım.
-(biraz duraksadı) Bu kadar ölümle karşılaşmışsın. Hepsinin tesadüf olma olasılığı ne kadardır bilemiyorum.
-(Adamın kelimeleri seçmede zorlanışı sinirimi bozmuştu. Israr ettim) Ama ben birşey yapmadım!
'Anladım' dedi adam. 'Tamam. Gidebilirsin.' Teşekkür edip hemen ayağa kalktım. Birkaç dakika içinde karakol kapısından kendimi atıverdim. Aslında haklılardı. Tesadüfün bu kadarı nasıl olabiliyordu bilmiyordum.
Çabucak sabah oldu. Okula hiç gidesim yoktu. Çünkü dünkü olayla birlikte yine dikkatleri üstüme toplamıştım. Bozuk moralle kalkıp giyindim.
Yarım saat içinde okuldaydım. İnsanların bana tuhaf tuhaf baktıklarını hissedebiliyordum. Bu çok moralimi bozuyordu. Sinirli bir şekilde sınıfa girip çantamı sırama attım. Ben sıraların arasından geçerken tüm kafalar beni takip ediyordu. Hiçbirşey söylemedim ve gözlerim istemsiz olarak Eylül'ün sırasına gitti. Sırasına yaslanmış ağlıyordu. Başında arkadaşları toplanmıştı. Onun o halini görünce çatık kaşlarım birden yumuşadı ve içimi bir acıma duygusu kapladı. Ama yapabileceğim birşey yoktu. Sadece bu ölümden sorumlu olmadığımı bilmek istiyordum. Ama bununda bir kanıtı yoktu..
Ders başlayınca Cüneyt çekimser tavırlarla 'iyi misin?' diye sordu. Gözlerimi ona çevirince gözlerini kaçırdı. 'Evet' Yalan söylemiştim. 'Neden iyi olmayayım ki?' kaleminin ucuyla oynuyordu. O kadar sessiz konuştu ki onu zor duydum. 'Hani.. Dünkü olay.. Ama ben seninle alakalı olduğunu düşünmüyorum..' Kafasını kaldırıp sınıfa bir göz gezdirdi. 'İnananları boşver. Bence saçmalıyorlar.' O kadar içtenlikle söylemişti ki gülümsemekten kendimi alamadım.. 'Teşekkür ederim' diye fısıldadım.
Tavandaki florasan cızırdayıp duruyordu ve ben yuvarlak masanın etrafında oturmuş yanlız başıma bekliyordum.
Bu odaya güçmişte birkaç kere daha gelmiştim..
Bu yüzden herhangi bir heyecan ya da korku hissetmiyordum..
Sadece sessizce bekliyordum..
Derken kapı açıldı. İçeriye iki tane adam girdi. İçlerinden bir tanesini tanıyordum. Ölmeden önce babamın arkadaşıymış. Teyzemle de arada görüşüyorlardı. Bir çeşit aile dostu sayılırdı ama onu çok nadir görüyordum. Kendisi uzun boylu, kel, sert görünümlü bir adamdı. Üstüne mavi bir gömlek giymişti.. Yanlış hatırlamıyorsam adı Mehmet'ti.
Diğer tanımadığım adam ise kısa boylu göbekli yaşlı biriydi. Mülâyim birine benziyordu. Yavaşça önümdeki sandalyeyi çekip oturdu. 'Melek Güntepe?' dedi benden cevap vermemi beklermiş gibi.. Başımla onayladım.
-Buraya daha önce birkaç kere daha gelmişsin sanırım.
-Evet.
-Ne için gelmiştin? (Elindeki dosyanın kapağıyla oynuyordu)
-(Biraz duraksadım.) Okul arkadaşlarım öldüğünde ve teyzemi kaybettiğimde gelmiştim.
-Hmm.. Anlıyorum. Peki ölen arkadaşlarınla aran nasıldı?
-İkisiyle de çok yakındık.
Adam arkasını dönüp ayakta duran Mehmet'in kulağına birşeyler fısıldadı. Ardından tekrar bana döndü.
-Kaç yıl önce öldüler?
-Bir tanesi biz ilk okul 3 teyken. Diğeri de 5. sınıfta.
'Anladım' dedi ve birşeyler homurdandı kendi kendine. Ne homurdandığını duyamadım. Sonra tekrar söze başladı:
-Gelelim bugüne.. Doruk'u tanıyor muydun?
-Evet. Hiç konuşmamıştık ama arkadaşımın sevgilisiydi. Yani yüz olarak biliyordum.
-O bayılırken çok yakınındaydın sanırım.
-Evet yanyanaydık.
Tekrar mehmet'e döndü ve birşeyler fısıldaştılar. Bitince bana döndü ve birşeyler ima etmek istiyormuş ama toparlayamıyormuş gibi bir halde 'ona birşey yaptın mı?' diye sordu.
-Gerçekten yapmadım.
-(biraz duraksadı) Bu kadar ölümle karşılaşmışsın. Hepsinin tesadüf olma olasılığı ne kadardır bilemiyorum.
-(Adamın kelimeleri seçmede zorlanışı sinirimi bozmuştu. Israr ettim) Ama ben birşey yapmadım!
'Anladım' dedi adam. 'Tamam. Gidebilirsin.' Teşekkür edip hemen ayağa kalktım. Birkaç dakika içinde karakol kapısından kendimi atıverdim. Aslında haklılardı. Tesadüfün bu kadarı nasıl olabiliyordu bilmiyordum.
Çabucak sabah oldu. Okula hiç gidesim yoktu. Çünkü dünkü olayla birlikte yine dikkatleri üstüme toplamıştım. Bozuk moralle kalkıp giyindim.
Yarım saat içinde okuldaydım. İnsanların bana tuhaf tuhaf baktıklarını hissedebiliyordum. Bu çok moralimi bozuyordu. Sinirli bir şekilde sınıfa girip çantamı sırama attım. Ben sıraların arasından geçerken tüm kafalar beni takip ediyordu. Hiçbirşey söylemedim ve gözlerim istemsiz olarak Eylül'ün sırasına gitti. Sırasına yaslanmış ağlıyordu. Başında arkadaşları toplanmıştı. Onun o halini görünce çatık kaşlarım birden yumuşadı ve içimi bir acıma duygusu kapladı. Ama yapabileceğim birşey yoktu. Sadece bu ölümden sorumlu olmadığımı bilmek istiyordum. Ama bununda bir kanıtı yoktu..
Ders başlayınca Cüneyt çekimser tavırlarla 'iyi misin?' diye sordu. Gözlerimi ona çevirince gözlerini kaçırdı. 'Evet' Yalan söylemiştim. 'Neden iyi olmayayım ki?' kaleminin ucuyla oynuyordu. O kadar sessiz konuştu ki onu zor duydum. 'Hani.. Dünkü olay.. Ama ben seninle alakalı olduğunu düşünmüyorum..' Kafasını kaldırıp sınıfa bir göz gezdirdi. 'İnananları boşver. Bence saçmalıyorlar.' O kadar içtenlikle söylemişti ki gülümsemekten kendimi alamadım.. 'Teşekkür ederim' diye fısıldadım.
Bu Fanfic =)
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Aradan haftalar geçti.. Bu süre içinde Eylül kendini hemen hemen toparlamıştı. Ama sevgilisinden söz açılınca huzursuz tavırları hemen ortaya çıkıyordu.
Aynı zamanda Cüneyt'le bayağı yakın arkadaş olmuştuk. Çok tatlı bir insandı ve etrafa pozitif enerji yayıyordu. Bu birkaç hafta içinde onu daha iyi tanıdım aslında göründüğü kadar utangaç değilmiş.. Hatta utangaç sıfatı onunla çelişiyor bile denebilir.. Onun bana karşı olan sıcak tutumları iyiki arkadaşlarıyla arasının soğumasına neden olmadı. Yoksa kendimi gerçekten suçlu hissederdim..
Gelelim diğer olaya.. Geçen cumartesi teyzemle şehir dışına çıkmamız gerekti. Aslında gereklilik kelimesi yanlış kaçar.. Zevk için çıktık. Teyzem ortaokul arkadaşlarıyla msn facebook vs. hala iletişim içindeydi ve facebook'tan bir buluşma gerçekleşeceği haberini almış. Katılmak istemiş ama buluşma Ankara'daydı çünkü teyzem ortaokulu Ankara'da bitirmişti arkadaşları da doğal olarak orada buluşacaklardı. Biz ise İstanbuldaydık. Neyse teyzem çok ısrar etti benim de gelmem için.. Ankara'ya giden uçağa sabah 8 gibi bindik.
Çok güzel yemyeşil bir çay bahçesinde buluştuk. Çok tatlı kızlardı hepsi ortaokuldan bu yana ne yaptıklarını anlattılar güldük eğlendik. Derken bir tanesi 'garson gelse de çay söylesek' dedi. Ben hemen gönüllü oldum ve 'ben gidip söylerim' dedim. Sparişleri aldım hemen yerimden kalkıp kapalı mekana doğru gitmeye başladım. Çok güzel güneşli bir havaydı etrafta piknik yapan insanlar oturmuş gülüşüyorlardı. Ben de yolda öylesine giderken koşturan çocukları oturup konuşan insanlara falan bakıyordum. Birkaç ninenin sohpet ettiği masanın yanında boş gözüken bir masa vardı arada ağaç olduğu için son sandalyeyi tam görememiştim. Bir adım daha atınca iki çift gözün bana bakışı yüreğüme indi..
Delirip delirmediğimi kontrol etmek için gözlerimi ovuşturup tekrar baktım.. Yanlış görmüyordum.. O burdaydı ve ifadesiz soğuk yüzüyle yine bana bakıyordu.. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Çok korkuyordum.. Artık beni izlediğinden tamamen emin olmuştum.. Benim için Ankara'ya kadar gelmişti..
Tir tir titriyordum.. Ama o an içimde bir cesaret ateşi kıvılcımlandı.. Korkumu bir kenara attım.. Bu böyle devam edemezdi onun kim olduğunu öğrenmeliydim.. Vicudumu onun oturduğu masaya doğru yönlendirdim.. O kığırdamadan hala beni izliyordu ve ben de dimdik istikrarlı bir şekilde onu bakıyordum.. O sırada onu şu ana kadar benden başka bir yere baktığını hiç görmediğimi fark ettim.. Çok yaklaşmıştım. Aramızda 3-4 metre kadar kalmıştı.. Tam o an aramızdan bir garson geçti ve o yok oldu..
Olduğum yerde kalakaldım.. Kıpırdayamıyordum.. Adeta afallamıştım..
Aynı zamanda Cüneyt'le bayağı yakın arkadaş olmuştuk. Çok tatlı bir insandı ve etrafa pozitif enerji yayıyordu. Bu birkaç hafta içinde onu daha iyi tanıdım aslında göründüğü kadar utangaç değilmiş.. Hatta utangaç sıfatı onunla çelişiyor bile denebilir.. Onun bana karşı olan sıcak tutumları iyiki arkadaşlarıyla arasının soğumasına neden olmadı. Yoksa kendimi gerçekten suçlu hissederdim..
Gelelim diğer olaya.. Geçen cumartesi teyzemle şehir dışına çıkmamız gerekti. Aslında gereklilik kelimesi yanlış kaçar.. Zevk için çıktık. Teyzem ortaokul arkadaşlarıyla msn facebook vs. hala iletişim içindeydi ve facebook'tan bir buluşma gerçekleşeceği haberini almış. Katılmak istemiş ama buluşma Ankara'daydı çünkü teyzem ortaokulu Ankara'da bitirmişti arkadaşları da doğal olarak orada buluşacaklardı. Biz ise İstanbuldaydık. Neyse teyzem çok ısrar etti benim de gelmem için.. Ankara'ya giden uçağa sabah 8 gibi bindik.
Çok güzel yemyeşil bir çay bahçesinde buluştuk. Çok tatlı kızlardı hepsi ortaokuldan bu yana ne yaptıklarını anlattılar güldük eğlendik. Derken bir tanesi 'garson gelse de çay söylesek' dedi. Ben hemen gönüllü oldum ve 'ben gidip söylerim' dedim. Sparişleri aldım hemen yerimden kalkıp kapalı mekana doğru gitmeye başladım. Çok güzel güneşli bir havaydı etrafta piknik yapan insanlar oturmuş gülüşüyorlardı. Ben de yolda öylesine giderken koşturan çocukları oturup konuşan insanlara falan bakıyordum. Birkaç ninenin sohpet ettiği masanın yanında boş gözüken bir masa vardı arada ağaç olduğu için son sandalyeyi tam görememiştim. Bir adım daha atınca iki çift gözün bana bakışı yüreğüme indi..
Delirip delirmediğimi kontrol etmek için gözlerimi ovuşturup tekrar baktım.. Yanlış görmüyordum.. O burdaydı ve ifadesiz soğuk yüzüyle yine bana bakıyordu.. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Çok korkuyordum.. Artık beni izlediğinden tamamen emin olmuştum.. Benim için Ankara'ya kadar gelmişti..
Tir tir titriyordum.. Ama o an içimde bir cesaret ateşi kıvılcımlandı.. Korkumu bir kenara attım.. Bu böyle devam edemezdi onun kim olduğunu öğrenmeliydim.. Vicudumu onun oturduğu masaya doğru yönlendirdim.. O kığırdamadan hala beni izliyordu ve ben de dimdik istikrarlı bir şekilde onu bakıyordum.. O sırada onu şu ana kadar benden başka bir yere baktığını hiç görmediğimi fark ettim.. Çok yaklaşmıştım. Aramızda 3-4 metre kadar kalmıştı.. Tam o an aramızdan bir garson geçti ve o yok oldu..
Olduğum yerde kalakaldım.. Kıpırdayamıyordum.. Adeta afallamıştım..
Bu Fanfic =)
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
3. sayfa (Toplam 9 sayfa) [ 85 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |