(serena) bir fen lisesi öyküsü(21. bölüm)--YENİ-- Sayfaya git: Önceki, 1, 2, 3 ... 8, 9, 10, 11, 12, 13, Sonraki |
Yazar
Mesaj
yeni bölüm de koysaydın da okusaydık =) Sınavım fena değil ama istediğimi alamadım açıkçası çok saçma bir sınavdı hangisi kimyacı değildir diye soru mu olur ya =/ lys ye de çalışasım gelmiyor artık hiç, zaten bahar da geldi iyice tembelleştim =( neyse umarım sen çalışabiliyorsundur ama zaman bulursan şu hikayenin devamını getirmeyi ihmal etme bence güzel gidiyor =)
Bu Fanfic =)
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Devamı var da bilgisayara geçirme konusunda sıkıntı oluyo işte. Ben o kimyacı sorusunu görünce şoke oldum zaten. Baktım napcam derken michelengelo mu ne var ya ninja kaplumbağalarda vardı bu dedim. Onlar da sanatçı isimleriydi dedim işaretledim XD Bi de babam o kadar izlediğin çizgifilm ne işe yarıcak diyodu
xD xD doğru mu çıktı bari xD bu arada okudum bölümü, anca yorum yapma fırsatım oldu =) yine çok güzel =)) sevde biraz (!) fazla girişken. Elif e de yazık ama, kısa siyah saçlı filan, sempatik gelmişti bana. yine de bakalım nasıl gelişecek olaylar... seni de zorlamayalım gerçi çalışman lazım ama yine de fazla bekletme, kısa olsada koy yeni bölüm^^ =))
hnnn..
Sewde den hiç mi hiç hoşlanmamıştım ...
Yapışkan bitch ...
bu arada alev ve yiğit nasıl şekerler ki yahu.
Canım ya; canım yiğitim benım ...
Enes i kanlı canlı resmıyle görmek çok hoş bir süprizdi.Ayrıca Enes çok güsel olmuş fırlama işte.Tam hayal ettiğim gibi <3
Tatlı şey , onu da sevmemek elde değil ki ...
"çöm" partisini merakla beklıyorum.Ne gıyecekler , neler olucak filan , enes ve elif'e ne olacak ...Alev le sevde karşı karşıya gelırmı ?Sevde herkese sarkar mı ...
Elif e yazık değil mi ...Ya Enes 'in iç dunyasında nasıl fırtınalar kopuyor ?Gülüp eglenen yuzunun ardında Enesciğin ne sıkıntıları ne özlemleri var ...?
yiğit bu sevde'nın yediği haltlara karsın tepkisizmi kalacak ...
yiğit vs. enes ...
(aylardır kopuk yaşayan okur; okudugu bölümlerın ardından, mutlu mutlu ekrana akan salyalarını silmeye çalışır ...)
evet hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum ama "Takıpteyım" .
öm lerle yapılan hatırlatmalar için binlerce teşekkürler Serena-hime ...Çok güzel ve çok doğal ilerliyo keyifle okuyorum ..Elbette en kısa zamanda beklıyorum yeni bölumleri. " ne kadar çok bölüm, okadar mutlu okur" felsefesiyle ellerine sağlık prenses ...
Sewde den hiç mi hiç hoşlanmamıştım ...
Yapışkan bitch ...
bu arada alev ve yiğit nasıl şekerler ki yahu.
Canım ya; canım yiğitim benım ...
Enes i kanlı canlı resmıyle görmek çok hoş bir süprizdi.Ayrıca Enes çok güsel olmuş fırlama işte.Tam hayal ettiğim gibi <3
Tatlı şey , onu da sevmemek elde değil ki ...
"çöm" partisini merakla beklıyorum.Ne gıyecekler , neler olucak filan , enes ve elif'e ne olacak ...Alev le sevde karşı karşıya gelırmı ?Sevde herkese sarkar mı ...
Elif e yazık değil mi ...Ya Enes 'in iç dunyasında nasıl fırtınalar kopuyor ?Gülüp eglenen yuzunun ardında Enesciğin ne sıkıntıları ne özlemleri var ...?
yiğit bu sevde'nın yediği haltlara karsın tepkisizmi kalacak ...
yiğit vs. enes ...
(aylardır kopuk yaşayan okur; okudugu bölümlerın ardından, mutlu mutlu ekrana akan salyalarını silmeye çalışır ...)
evet hatırlatmama gerek var mı bilmiyorum ama "Takıpteyım" .
öm lerle yapılan hatırlatmalar için binlerce teşekkürler Serena-hime ...Çok güzel ve çok doğal ilerliyo keyifle okuyorum ..Elbette en kısa zamanda beklıyorum yeni bölumleri. " ne kadar çok bölüm, okadar mutlu okur" felsefesiyle ellerine sağlık prenses ...
Nemesis Divinaya sonsuz tesekkürlerimi sunarım ....cici kyo'm seviyorum seni...
_______________________
Eveeettt, getirdim yeni bölümü sonunda.
17.BÖLÜM))
“Bunun iyi bir fikir olduğuna emin değilim” dedi Alev arabaya binmeye korkarak.
“Neden?” diye sordu Yiğit.
“Yani sen daha… On sekizsin ve araba.. Pek güvenli sayılmaz..”
Yiğit güldü.
“Korkma , yaş sınırını on sekiz yapmaları beni iyi bir şoför yapmaya yeter.”
“Ölmem di mi?”
“Ölsen n’olcak ki birlikte değil miyiz sonuçta?”
Alev şaşkın şaşkın Yiğit’in suratına baktı.
“Öyle bile olsa ölüme kendi ayağımla gitmek istemem!”
“Aa, saçmalama ben görebileceğin en iyi şoförüm” dedi Yiğit. Sonra “Bin hadi” dedi arabanın kapısını O’na açarken.
“Tamam” dedi Alev. Daha önce hiç babasından başkasının arabasına güvenerek binmemişti.
Yiğit kontağı çevirip el frenini çektiğinde Alev “Volvo?” diye sordu. “Çok pahalı değil mi?”
“Evet elli milyar”
“Ney?” dedi Alev iri iri açılmış gözleriyle. “Bu kadar para saydıkları arabayı senin altına mı verdiler yani?”
Yiğit ‘N’olmuş yani’ der gibi baktı. Alev:
“Yok yani öyle demek istemedim.”
“Ailecek ortak kullanıyoruz” dedi Yiğit. “Annem ve babam genelde üç sene önce aldığımız Toyota’yı kullanıyorlar. Bunu da abim Boğaziçi’ni kazanınca almışlardı. Biz de abimle beraber kullanıyoruz.”
“Vay canına” dedi Alev. “Bu arabayı sevdim.”
“Benim olsa sana verirdim.” Dedi Yiğit yumuşak bir sesle.
“Sağ ol, hiç gerekli değil.”
Yiğit gaza bastı ve gülerek “Kemerini bağladın mı?” diye sordu. “Ölürsen beni suçlama bak.”
“Öleceğimden o kadar eminsin yani.”
Gülüştüler. Alev, Yiğit hakkında çok fazla şey bilmese bile çabuk ısınmıştı. Gerçi bu kadar samimi olmalarına rağmen ortada resmi bir şey yoktu. Bir teklif ya da bir itiraf… Ama hal dilleri teklifi de itirafı da çoktan yapmış gibiydi. Bu yetiyordu işte, şimdilik.
Bulvarda bir mağazanın önüne arabayı park etti Yiğit. Alev dükkanın adını görünce ağzı açık kaldı.
“Vay!” dedi elinde olmadan. “Ama burası çok pahalı, değil mi?”
“Tabi ki” dedi Yiğit arabayı kilitlerken. “Seni pazardan giydireceğimi mi düşünüyordun?”
“Pazarı ne diye küçümsüyorsun ki şimdi” diyerek somurttu Alev belli belirsiz duyulan sesiyle. “Ben hep oradan giyinirim…”
Atatürk Bulvarı’nı turladıktan sonra Gazi Bulvarı’na geçtiler. Orası diğer taraftan bile pahalı dükkanlarla doluydu.
Alev, denediği kıyafeti göstermek için kabinden çıkmaya utandı.
“Bunu görmesen de olur” diye uzattı kafasını perdenin yanından.
Yiğit başını salladı ve güldü.
“Hayır, olmaz. Hem neden çekiniyorsun ki, üzerine yakıştığına eminim.”
“Tamam” dedi Alev. Sanki ‘bunu sen istedin’ der gibi demişti kelimeyi.
Perdeyi açıp kabinden dışarı çıktı. Sağ ayağının topuğu üzerinde bir tur dönerek durdu ve:
“Fikrini söyle” dedi.
Yiğit hafifçe dudağını ısırdı. Ağzının kenarları yukarı doğru yavaşça kıvrılmıştı. Gözlerini Alev’in ve elbisesinin üzerinde gezdirdi. Ve o eşsiz gülümsemesi ile:
“Harika” diye fısıldadı.
Elbise askıda bu kadar kısa durmuyordu kesinlikle. Elbisenin etek boyu bir karıştan biraz daha uzundu. Hatta olmayabilirdi bile ve… Alev tamamen ortadaydı yani!
“Şey,” dedi Alev’i süzmeye devam ederek. “Gerçekten mükemmel. Yani.. Elbise değil, sen” diye bitirdi cümlesini gülmemek için kendini tutmaya çalışırken.
Alev’in suratı her zamanki gibi utançtan kıpkırmızı oldu. Yiğit ise onu utandırmaktan zevk alır gibi devam etti:
“Belki bir de diğerini denemelisin.” Diye diğer tarafta asılı bir kıyafeti gösterdi. “Hazır fırsat varken straplez de olsa fena olmazdı.”
Alev’in utanç modundan yavaş yavaş kızgınlık moduna doğru yol aldığını fark edince:
“Her neyse takılıyorum sadece.” Dedi. “Dediğim gibi mükemmel oldu ama gece boyunca iki yüz tane erkeğin senin bacaklarını izlemesine izin veremem.”
“İzin isteyen kim!?” diye patladı Alev. “Yalvarsan da giymem zaten!”
Alev aceleyle kabine girip perdeyi hızla çekti. Sapık şey, hepsi aynıydı işte!
Daha sonra farklı bir kıyafet denedi. Ve sonra bir tane daha… En sonunda uyumlu bir çift olmaları için ilk adım olan Alev’in kıyafetini almışlardı. Kalın askılı, siyah, belden oturtmalı bir gece elbisesiydi. Kalçasına oturan eteği aşağıya doğru genişliyor ve dizine geldiğinde asimetrik parçalardan oluşan bir tüle dönüşüyordu. İçinde, dizinden biraz daha yukarıda duran astarı vardı. Siyah ayakkabısının üzerindeki açık mavi şeritler, elbisesinin göğüs hizasındaki şeritlerle uyumluydu.
“Hey! Çok güzel oldu!” dedi Yiğit. “Ama acıktık di mi? Hadi bir şeyler yiyelim!”
Alev henüz ağzını açmamıştı bile ama Yiğit çoktan O’nu çekiştirip bir fastfood dükkanına getirmişti.
“Ne istersin?” diye sordu Yiğit.
“Fark etmez. Ne olsa yerim.”
“Tamam.”
Yiğit siparişleri söyleyip Alev’e döndüğünde Alev önündeki menüyü karıştırıyordu. Yumruğunu çenesine dayayıp destek yapmış, diğer eliyle de menünün sayfalarını çeviriyordu. Gözleri satırların üzerinde dolanıp duruyordu.
Yiğit O’nu rahatsız etmeden sadece izledi. O’nu tamamıyla hafızasına kazımak istiyordu. Tüm ayrıntılarını. Saçının ilk katının çenesinden biraz daha aşağıda olması gibi. Ya da parmaklarının ne uzun ne kısa olması…
O sırada Lahmacunlar masaya gelmişti. Garson tabakların yanına birer tane de ayran koyup gidince sessizliği bozan Yiğit oldu.
“Aileni merak ediyorum” diye girdi söze. “Kaç kardeşin var, kim ne yapıyo falan gibi klasik şeyler yani…”
“Üç tane abim var” diye başladı Alev sırıtarak.
“Ney!?” dedi Yiğit elinde olmadan Alev’in sözünü keserek. “Üç mü?”
“Evet. Bir tane de erkek kardeşim var. Kuzenlerimin arasında tek kız benim.”
“Vay canına, sizin sülale erkek patlaması yaşıyor galiba.”
“Aynen öyle. En büyük abim Serdar, evli. Hatta iki çocuğu bile var. Bir fabrikası var. Diğeri Ozan. Tıp, son sınıfta.”
Alev gülümsedi. “Kendimi düşünmeden edemiyorum.. Neyse. Küçük abim de Emre. Bilgisayar Mühendisliği’ni kazandı geçen sene. Küçük kardeşim Ahmet de orta iki. Onun dersleri pek iyi değil. Ama annemler kendini kurtarır diye düşünüyor. Babam Sülo’da fizik öğretmeni. Bu arada Sülo’yu biliyorsun değil mi?”
“Tabi ki biliyorum, yıllardır buradayım ben.”
“Annem de Üniversite Hastanesi’nin acilinde hemşire.”
Alev derin bir nefes aldı. “Sanırım ben bitirdim. Sıra sende.”
“Evet,kolay olacak” dedi Yiğit. “En azından sizin kadar kalabalık değiliz. Üç kardeşiz biz. Abim Erol, Elif ve ben. Erol ünide son sınıf. Elektronikte. Elif’i biliyorsun. Annem beni doğurmak için neden beş yıl beklemiş anlamıyorum. Şimdiye üniversiteyi bitirmiş olabilirdim. “
Yiğit duraksadı.
“Ama tabii ki böylesi çok daha iyi. Öyle olmuş olsa seninle tanışamazdım.”
Alev tekrar kızardı. Neden illa ki kızarıp durduğunu anlamıyordu. Bu normal miydi?
“Babam Metalürji Mühendisi. Annem de savcı. Bizim aile böyledir işte, sıkıcı.”
“Sıkıcı mı?”
“Ya herkes mesleğiyle meşgul. Evde sesi çıkan bi tek Elif var, onunla da pek birlikte olamıyoruz zaten.”
“Anladım… Ama gene de isteseniz çok eğlenceli bir aile olabilirsiniz.”
“Doğru” dedi Yiğit zoraki gülerken. “İstesek…”
17.BÖLÜM))
“Bunun iyi bir fikir olduğuna emin değilim” dedi Alev arabaya binmeye korkarak.
“Neden?” diye sordu Yiğit.
“Yani sen daha… On sekizsin ve araba.. Pek güvenli sayılmaz..”
Yiğit güldü.
“Korkma , yaş sınırını on sekiz yapmaları beni iyi bir şoför yapmaya yeter.”
“Ölmem di mi?”
“Ölsen n’olcak ki birlikte değil miyiz sonuçta?”
Alev şaşkın şaşkın Yiğit’in suratına baktı.
“Öyle bile olsa ölüme kendi ayağımla gitmek istemem!”
“Aa, saçmalama ben görebileceğin en iyi şoförüm” dedi Yiğit. Sonra “Bin hadi” dedi arabanın kapısını O’na açarken.
“Tamam” dedi Alev. Daha önce hiç babasından başkasının arabasına güvenerek binmemişti.
Yiğit kontağı çevirip el frenini çektiğinde Alev “Volvo?” diye sordu. “Çok pahalı değil mi?”
“Evet elli milyar”
“Ney?” dedi Alev iri iri açılmış gözleriyle. “Bu kadar para saydıkları arabayı senin altına mı verdiler yani?”
Yiğit ‘N’olmuş yani’ der gibi baktı. Alev:
“Yok yani öyle demek istemedim.”
“Ailecek ortak kullanıyoruz” dedi Yiğit. “Annem ve babam genelde üç sene önce aldığımız Toyota’yı kullanıyorlar. Bunu da abim Boğaziçi’ni kazanınca almışlardı. Biz de abimle beraber kullanıyoruz.”
“Vay canına” dedi Alev. “Bu arabayı sevdim.”
“Benim olsa sana verirdim.” Dedi Yiğit yumuşak bir sesle.
“Sağ ol, hiç gerekli değil.”
Yiğit gaza bastı ve gülerek “Kemerini bağladın mı?” diye sordu. “Ölürsen beni suçlama bak.”
“Öleceğimden o kadar eminsin yani.”
Gülüştüler. Alev, Yiğit hakkında çok fazla şey bilmese bile çabuk ısınmıştı. Gerçi bu kadar samimi olmalarına rağmen ortada resmi bir şey yoktu. Bir teklif ya da bir itiraf… Ama hal dilleri teklifi de itirafı da çoktan yapmış gibiydi. Bu yetiyordu işte, şimdilik.
Bulvarda bir mağazanın önüne arabayı park etti Yiğit. Alev dükkanın adını görünce ağzı açık kaldı.
“Vay!” dedi elinde olmadan. “Ama burası çok pahalı, değil mi?”
“Tabi ki” dedi Yiğit arabayı kilitlerken. “Seni pazardan giydireceğimi mi düşünüyordun?”
“Pazarı ne diye küçümsüyorsun ki şimdi” diyerek somurttu Alev belli belirsiz duyulan sesiyle. “Ben hep oradan giyinirim…”
Atatürk Bulvarı’nı turladıktan sonra Gazi Bulvarı’na geçtiler. Orası diğer taraftan bile pahalı dükkanlarla doluydu.
Alev, denediği kıyafeti göstermek için kabinden çıkmaya utandı.
“Bunu görmesen de olur” diye uzattı kafasını perdenin yanından.
Yiğit başını salladı ve güldü.
“Hayır, olmaz. Hem neden çekiniyorsun ki, üzerine yakıştığına eminim.”
“Tamam” dedi Alev. Sanki ‘bunu sen istedin’ der gibi demişti kelimeyi.
Perdeyi açıp kabinden dışarı çıktı. Sağ ayağının topuğu üzerinde bir tur dönerek durdu ve:
“Fikrini söyle” dedi.
Yiğit hafifçe dudağını ısırdı. Ağzının kenarları yukarı doğru yavaşça kıvrılmıştı. Gözlerini Alev’in ve elbisesinin üzerinde gezdirdi. Ve o eşsiz gülümsemesi ile:
“Harika” diye fısıldadı.
Elbise askıda bu kadar kısa durmuyordu kesinlikle. Elbisenin etek boyu bir karıştan biraz daha uzundu. Hatta olmayabilirdi bile ve… Alev tamamen ortadaydı yani!
“Şey,” dedi Alev’i süzmeye devam ederek. “Gerçekten mükemmel. Yani.. Elbise değil, sen” diye bitirdi cümlesini gülmemek için kendini tutmaya çalışırken.
Alev’in suratı her zamanki gibi utançtan kıpkırmızı oldu. Yiğit ise onu utandırmaktan zevk alır gibi devam etti:
“Belki bir de diğerini denemelisin.” Diye diğer tarafta asılı bir kıyafeti gösterdi. “Hazır fırsat varken straplez de olsa fena olmazdı.”
Alev’in utanç modundan yavaş yavaş kızgınlık moduna doğru yol aldığını fark edince:
“Her neyse takılıyorum sadece.” Dedi. “Dediğim gibi mükemmel oldu ama gece boyunca iki yüz tane erkeğin senin bacaklarını izlemesine izin veremem.”
“İzin isteyen kim!?” diye patladı Alev. “Yalvarsan da giymem zaten!”
Alev aceleyle kabine girip perdeyi hızla çekti. Sapık şey, hepsi aynıydı işte!
Daha sonra farklı bir kıyafet denedi. Ve sonra bir tane daha… En sonunda uyumlu bir çift olmaları için ilk adım olan Alev’in kıyafetini almışlardı. Kalın askılı, siyah, belden oturtmalı bir gece elbisesiydi. Kalçasına oturan eteği aşağıya doğru genişliyor ve dizine geldiğinde asimetrik parçalardan oluşan bir tüle dönüşüyordu. İçinde, dizinden biraz daha yukarıda duran astarı vardı. Siyah ayakkabısının üzerindeki açık mavi şeritler, elbisesinin göğüs hizasındaki şeritlerle uyumluydu.
“Hey! Çok güzel oldu!” dedi Yiğit. “Ama acıktık di mi? Hadi bir şeyler yiyelim!”
Alev henüz ağzını açmamıştı bile ama Yiğit çoktan O’nu çekiştirip bir fastfood dükkanına getirmişti.
“Ne istersin?” diye sordu Yiğit.
“Fark etmez. Ne olsa yerim.”
“Tamam.”
Yiğit siparişleri söyleyip Alev’e döndüğünde Alev önündeki menüyü karıştırıyordu. Yumruğunu çenesine dayayıp destek yapmış, diğer eliyle de menünün sayfalarını çeviriyordu. Gözleri satırların üzerinde dolanıp duruyordu.
Yiğit O’nu rahatsız etmeden sadece izledi. O’nu tamamıyla hafızasına kazımak istiyordu. Tüm ayrıntılarını. Saçının ilk katının çenesinden biraz daha aşağıda olması gibi. Ya da parmaklarının ne uzun ne kısa olması…
O sırada Lahmacunlar masaya gelmişti. Garson tabakların yanına birer tane de ayran koyup gidince sessizliği bozan Yiğit oldu.
“Aileni merak ediyorum” diye girdi söze. “Kaç kardeşin var, kim ne yapıyo falan gibi klasik şeyler yani…”
“Üç tane abim var” diye başladı Alev sırıtarak.
“Ney!?” dedi Yiğit elinde olmadan Alev’in sözünü keserek. “Üç mü?”
“Evet. Bir tane de erkek kardeşim var. Kuzenlerimin arasında tek kız benim.”
“Vay canına, sizin sülale erkek patlaması yaşıyor galiba.”
“Aynen öyle. En büyük abim Serdar, evli. Hatta iki çocuğu bile var. Bir fabrikası var. Diğeri Ozan. Tıp, son sınıfta.”
Alev gülümsedi. “Kendimi düşünmeden edemiyorum.. Neyse. Küçük abim de Emre. Bilgisayar Mühendisliği’ni kazandı geçen sene. Küçük kardeşim Ahmet de orta iki. Onun dersleri pek iyi değil. Ama annemler kendini kurtarır diye düşünüyor. Babam Sülo’da fizik öğretmeni. Bu arada Sülo’yu biliyorsun değil mi?”
“Tabi ki biliyorum, yıllardır buradayım ben.”
“Annem de Üniversite Hastanesi’nin acilinde hemşire.”
Alev derin bir nefes aldı. “Sanırım ben bitirdim. Sıra sende.”
“Evet,kolay olacak” dedi Yiğit. “En azından sizin kadar kalabalık değiliz. Üç kardeşiz biz. Abim Erol, Elif ve ben. Erol ünide son sınıf. Elektronikte. Elif’i biliyorsun. Annem beni doğurmak için neden beş yıl beklemiş anlamıyorum. Şimdiye üniversiteyi bitirmiş olabilirdim. “
Yiğit duraksadı.
“Ama tabii ki böylesi çok daha iyi. Öyle olmuş olsa seninle tanışamazdım.”
Alev tekrar kızardı. Neden illa ki kızarıp durduğunu anlamıyordu. Bu normal miydi?
“Babam Metalürji Mühendisi. Annem de savcı. Bizim aile böyledir işte, sıkıcı.”
“Sıkıcı mı?”
“Ya herkes mesleğiyle meşgul. Evde sesi çıkan bi tek Elif var, onunla da pek birlikte olamıyoruz zaten.”
“Anladım… Ama gene de isteseniz çok eğlenceli bir aile olabilirsiniz.”
“Doğru” dedi Yiğit zoraki gülerken. “İstesek…”
kardeş bolluğu =D lys ye sayılı gün kaldı ama bu hikayenin devamı gelmeli 0.0 çok sürükleyici takip ediyorum umarım devamı çabuk gelir ^^
Bu Fanfic =)
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
Bu Fan Art =)
Bu da cynthia witthoft:
xD
9. sayfa (Toplam 13 sayfa) [ 125 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |