Sweet Dreams: Big Mistakes, New Starts(10.Bölüm) Final! Sayfaya git: 1, 2, 3 ... 7, 8, 9, Sonraki |
Yazar
Mesaj
1.Sezonu Okumak İçin...
[Bağlantı]
Sweet Dreams: Big Mistakes, New Starts
Tatlı Hayaller: Büyük Hatalar, Yeni Başlangıçlar
Bölüm 1
~ Zor Dakikalar ~
Mağazanın önünde durdum. Mağazanın camında... Cinema Bizarre konseri... Lanet olsun! Hem de burada Paris’te! Titriyordum. Farkındaydım. Köşedeki banklardan birine oturdum. Elimdeki poşetleri bankın köşesine bıraktım. Beni uzaktan gören Chris yanıma gelmişti.
Chris(Fransızca): Melodie? İyi misin?
Melodie(Fransızca): Chris... Geliyorlar...
Chris(Fransızca): Cinema Bizarre mi?
Melodie(Fransızca): Evet...
Chris(Fransızca): Tamam eve gidelim. Büyükannem bizi bekliyor.
Melodie(Fransızca): Poşetler...
Chris(Fransızca): Ben alırım Melodie.
Ayağa kalktım. Ağır ağır yürümeye başladım. Chris’e her şeyi anlatmıştım. Arkamdan Chris poşetleri alarak geliyordu. Alışveriş merkezinden dışarı çıktık. Durdum. Chris bana yetişmişti.
Melodie(Fransızca): Nasıl gideceğiz?
Chris(Fransızca): İlerde araba vardı. Bizi bekliyorlardı.
Melodie(Fransızca): İşe mi gideceksin?
Chris(Fransızca): Hayır. Sen bu haldeyken olmaz.
Melodie(Fransızca): Sen beni bırak. Sonra işine git.
Chris(Fransızca): Saçmala. Poşetleri biraz tutar mısın?
Melodie(Fransızca): Tabiî ki.
Chris cep telefonunu çıkartıp, şoförle konuştu. Bende bu arada niçin Paris’e geldiklerini düşünüyordum. Hoş turneleri vardı ama... Normalde Paris’e 20 gün sonra gelmeli gerekiyordu. Onlar gelmenden önce Paris’ten ayrılıp Roma’ya gitmeyi düşünmüştüm ama erken geldiklerine göre bir an önce uçak bileti almalıydım. Chris beni dürtünce kendime geldim. Araba çoktan gelmişti.
Chris(Fransızca): İyi misin?
Melodie(Fransızca): Evet Chris. Sadece dalmıştım.
Arabaya binip, eve gittik. Chris işe gitmedi. Ona iyi olduğumu, işe gitmesi gerektiğini söylediğim halde gitmedi. Zili çaldım. Kapıyı büyükannem açtı. Chris’in işe gitmediğini görünce endişelenmişti. Büyükannem(Fransızca): Chris? Melodie? Bir şey mi oldu? Chris sen işe gitmedin mi? Niçin? Melodie solgun görünüyorsun bir şey mi oldu?
Melodie(Fransızca): Hiçbir şey olmadı büyükanne. Sadece Chris bugün benimle kalmak istiyormuş.
Büyükannem(Fransızca): Bahanene inanmadım Melodie ama olsun geçin içeri.
İçeri geçtim. Chris’e beklemesini söyleyip, odama geçtim. Üstümü değiştirip, pijamalarımı giydim. Yatağıma uzandım. Chris çok geçmeden odama gelmişti. Oda yanıma gelip uzandı. Onun uzandığını kuzen olsak bile ilk kez görüyordum. Uzun bir süre konuşmadı. Ben onun konuşmasını bekliyordum. Çünkü kendimi ağzımı açamayacak kadar yorgun hissediyordum. Üstüme yorgunluk çökmüştü.
Chris(İngilizce): Konsere gidecek misin?
Melodie(İngilizce): Hayır. Düşünmüyorum.
Chris(İngilizce): Yani kaçıyorsun prenses.
Melodie(İngilizce): Kaçtığım filan yok. Sen benim için Roma’ya bilet alacak mısın?
Chris(İngilizce): Ne zamana?
Melodie(Fransızca): Yarına.
Chris(Fransızca):Büyükannem seni dövecek prenses.
Melodie(Fransızca): Chris... Burada kalamam. Sen söyle. Yarın benim için bilet alacak mısın? Yoksa ben mi alayım?
Chris(Fransızca): Peki ama bende geliyorum... Seni yalnız bırakmam prenses.
Melodie(Fransızca): Yalnız gideceğim Chris. Konserden sonra döneceğim zaten. Gelmene gerek yok.
Gözlerimi kapadım. Düşünmeye başladım. Çok uzun süre... Uzun bir süre... Uzun... Gözlerimi açmadım. Açtığımda Chris’in uyuyakaldığını gördüm. Yataktan kalktım. Üstüne bir yorgan örttüm. Dolabımı açtım. Günlüğümü çıkartıp yazmaya başladım.
“Uff Hannes ya beni o kadar çok zor durumda bıraktın ki... Aslında ben sizin niçin Paris’e geldiğinizi tahmin ediyordum. Tarihi öne almasanız ne iyi olurdu. Ben birde büyükanneme ve büyükbabama nasıl söyleyeceği bu var. Hannes... Beni zor durumda bıraktın... Konser... Gitmeyi düşünmüyorum. Seni görürsem eğer... Çok kötü olurum. Hele o hüzünlü halini... Ama gelemem... Yapamam... Bu kadar cesaretli değilim. Hemen gitmeliyim. Roma’ya yarın hemen gitmeliyim. Aklımdan geçen kötü şeyleri atmalıyım. Tamam... Böyle bir şey olamaz... Olmayacakta... “
Günlüğümü dolabıma geri koydum. Küçük çantamı çıkartıp üç çift kıyafet koydum. Daha sonrada küçük çantamı kapatıp, salona gittim. Büyükbabam koltuğuna oturmuş, gazete okuyordu. Büyükannemde yanında kahve içiyordu.
Büyükannem(Fransızca): Melodie gel otur. Kahve içer misin?
Melodie(Fransızca): Yok büyükanne, büyükbaba ben size bir şey söyleyecektim...
Büyükbabam(Fransızca): Dinliyoruz prenses.
Melodie(Fransızca): Chris’den mi öğrendiniz ‘prenses’ diye hitap etmesini? Neyse söyleyeceklerimin benim için önemli olmasa bile sizin için önemli.
Büyükannem(Fransızca): Neymiş senin için önemsiz olan bizim için önemli olan?
Melodie(Fransızca): Ben yarın Roma’ya gidiyorum. 5–6 gün kalıp döneceğim.
Büyükannem sakince(Fransızca): Niçin?
Melodie(Fransızca): İşlerim var.
Büyükbabam(Fransızca): Chris’de gelecek mi?
Melodie(Fransızca): Yalnız gideceğim.
Büyükannem ile büyükbabamı ikna ettikten sonra dışarı çıktım. Yaz mevsimine gelmiştik. Berlin’den ayrıları 7 ay olmuştu. Paris’in sakin sokaklarında gezmeye başladım. Bir müzik marketinin önünde durdum. Müzik marketinin dışı taştandı. Pencereli ahşaptandı. Bu müzik marketini hatırlıyordum. Arada sırada Paris’e gelince buradan vcd alırdım. Ama buraya gelmeyeli o kadar çok uzun zaman olmuştu ki... İçeri girdim. Müzik marketinde kasadaki görevliden başka müzik marketinde hiç görevli yoktu. Kasaya yaklaştım. Kasadaki görevli kızıl saçlı, mavi gözlü bir kadındı. Kadın başını kaldırıp, beni görünce hemen ayağa kalktı.
Kadın(Fransızca): Bir şey mi istediniz Bayan Héroult?
Melodie(Fransızca): Hayır sadece bakıyordum. Beni tanıyor musunuz?
Kadın(Fransızca): Babanız... Hep buradan alırdı...
Yutkundum.
Melodie(Fransızca): Babam ben doğmadan önce öldü. Beni tanımanız imkânsız...
Kadın(Fransızca): Fransa da ki herkes seni tanıyor.
Hiçbir şey söylemedim. İlerledim. Vitrinlere teker teker bakmaya başladım. Bir yerde durdum. Cinema Bizarre albümü... Elime aldım. Kasaya ilerledim.
Melodie(Fransızca): Ne kadar?
Kadın(Fransızca): Bizden olsun. Babanız zamanınızda çok emeği olmuştu burayı açarken. Lütfen kabul edin.
Melodie(Fransızca): Peki.
Eve geldim. Chris’in odasına geçtim. Vcd oynatıcıya vdc’yi koyup yer yastığına oturdum.
The curtain's closed
No way home
The nectar of life run dry
These tainted words
Made to hurt
Cut in me with its' knife
(Perdeler kapandı
eve doğru hiç yol yok
hayatın nektarı kurumaya başladı
bu kokuşmuş(eskimiş)kelimeler
çok acıtıyor
beni bunun bıçağıyla kesin)
Daha fazla dayanamadım. Odadan çıktım. Vcd oynatıcıyı açık bırakmıştım. Ama umursamadım. Evden çıkıp yandaki küçük eve girdim. Büyükannemin söylediğine göre burada salonun ortasında babam küçükken yatma saati gelene kadar piyano çalarmış. Liseye gelince bu evde yaşamaya başlamış. Sadece yemek için diğer eve gidiyormuş. Onun dışında saatlerce piyanonun başındaymış. Zaten şarkı bestelemeye de lisede başlamış. Küçük evin salonuna geçtim. Salonun ortasındaki siyah piyano hala yepyeni gibi gözüküyordu. Piyanonun sandalyesine oturdum. Babamın bestelediği ama hiç kimsenin bilmediği bir besteyi çalmaya başladım. Bu babamın benim için bulduğu ilk bestesiymiş. Daha sonradan 2 tane daha var. 2. ben 6 aylıkken 3. ise benim doğumuma 2 ay kala bestelemiş. Tabi bu da onun son bestesiydi. İlk bestesini zaten annemi gördüğü an bulmuş. Piyano çalmasını küçükken bana büyükannem öğretmişti. O çok güzel piyano çalardı. Babamda ona çekmişti. Onun gibi yetenekliydi. Belki bende... Piyanoyu çalarken gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. Akıp gidiyordu... Babam bütün parasını ve kimsenin bilmediği besteleri bana bırakmıştı. Bana... Keşke onu görebilseydim... Onu sadece fotoğraflarda görebilmiştim... Fotoğraflarda!
...
...
...
Durdum. Ayağa kalktım. Babamın tüm bestelerini ezbere biliyordum... Yerine getirecektim... Karar vermiştim... Kızı olarak bestelerini ben çalacaktım... Bestelerini ‘ölümsüz’ yapacaktım. Tıpkı onun istediği gibi...
...
Ben havaalanının bir köşesinde durmuş, uçakların inişlerini seyrediyordum. Dalmıştım. Korktuğumun başına gelmesini istemiyordum. Tanrı’ya dua ediyordum... Korktuğum başıma gelmesini istemiyordum. İstemiyordum...! Roma’ya gidecek yolcular için anons yapılmıştı. Küçük çantamı tekrardan elime aldım. Bineceğim yere doğru yürüyordum. Başım yere eğikti. Öne bakarak yürümek istemiyordum. Müzik marketindeki kadının sözleri aklıma takılmıştı. Bir ara tedirgin oldum. Başımı kaldırdım. Ve o anda... Korktuğum başıma gelmişti!. Elimdeki küçük çantam yere düştü. Yutkundum. Cinema Bizarre karşımdaydı... Korktuğum şey olmuştu... O andan itibaren beni zor dakikaların beklediğini anladım.
Yorumlarınızı bekliyorum canlarım. Nasıl Süpriz Ama Ya!
[Bağlantı]
Sweet Dreams: Big Mistakes, New Starts
Tatlı Hayaller: Büyük Hatalar, Yeni Başlangıçlar
Bölüm 1
~ Zor Dakikalar ~
Mağazanın önünde durdum. Mağazanın camında... Cinema Bizarre konseri... Lanet olsun! Hem de burada Paris’te! Titriyordum. Farkındaydım. Köşedeki banklardan birine oturdum. Elimdeki poşetleri bankın köşesine bıraktım. Beni uzaktan gören Chris yanıma gelmişti.
Chris(Fransızca): Melodie? İyi misin?
Melodie(Fransızca): Chris... Geliyorlar...
Chris(Fransızca): Cinema Bizarre mi?
Melodie(Fransızca): Evet...
Chris(Fransızca): Tamam eve gidelim. Büyükannem bizi bekliyor.
Melodie(Fransızca): Poşetler...
Chris(Fransızca): Ben alırım Melodie.
Ayağa kalktım. Ağır ağır yürümeye başladım. Chris’e her şeyi anlatmıştım. Arkamdan Chris poşetleri alarak geliyordu. Alışveriş merkezinden dışarı çıktık. Durdum. Chris bana yetişmişti.
Melodie(Fransızca): Nasıl gideceğiz?
Chris(Fransızca): İlerde araba vardı. Bizi bekliyorlardı.
Melodie(Fransızca): İşe mi gideceksin?
Chris(Fransızca): Hayır. Sen bu haldeyken olmaz.
Melodie(Fransızca): Sen beni bırak. Sonra işine git.
Chris(Fransızca): Saçmala. Poşetleri biraz tutar mısın?
Melodie(Fransızca): Tabiî ki.
Chris cep telefonunu çıkartıp, şoförle konuştu. Bende bu arada niçin Paris’e geldiklerini düşünüyordum. Hoş turneleri vardı ama... Normalde Paris’e 20 gün sonra gelmeli gerekiyordu. Onlar gelmenden önce Paris’ten ayrılıp Roma’ya gitmeyi düşünmüştüm ama erken geldiklerine göre bir an önce uçak bileti almalıydım. Chris beni dürtünce kendime geldim. Araba çoktan gelmişti.
Chris(Fransızca): İyi misin?
Melodie(Fransızca): Evet Chris. Sadece dalmıştım.
Arabaya binip, eve gittik. Chris işe gitmedi. Ona iyi olduğumu, işe gitmesi gerektiğini söylediğim halde gitmedi. Zili çaldım. Kapıyı büyükannem açtı. Chris’in işe gitmediğini görünce endişelenmişti. Büyükannem(Fransızca): Chris? Melodie? Bir şey mi oldu? Chris sen işe gitmedin mi? Niçin? Melodie solgun görünüyorsun bir şey mi oldu?
Melodie(Fransızca): Hiçbir şey olmadı büyükanne. Sadece Chris bugün benimle kalmak istiyormuş.
Büyükannem(Fransızca): Bahanene inanmadım Melodie ama olsun geçin içeri.
İçeri geçtim. Chris’e beklemesini söyleyip, odama geçtim. Üstümü değiştirip, pijamalarımı giydim. Yatağıma uzandım. Chris çok geçmeden odama gelmişti. Oda yanıma gelip uzandı. Onun uzandığını kuzen olsak bile ilk kez görüyordum. Uzun bir süre konuşmadı. Ben onun konuşmasını bekliyordum. Çünkü kendimi ağzımı açamayacak kadar yorgun hissediyordum. Üstüme yorgunluk çökmüştü.
Chris(İngilizce): Konsere gidecek misin?
Melodie(İngilizce): Hayır. Düşünmüyorum.
Chris(İngilizce): Yani kaçıyorsun prenses.
Melodie(İngilizce): Kaçtığım filan yok. Sen benim için Roma’ya bilet alacak mısın?
Chris(İngilizce): Ne zamana?
Melodie(Fransızca): Yarına.
Chris(Fransızca):Büyükannem seni dövecek prenses.
Melodie(Fransızca): Chris... Burada kalamam. Sen söyle. Yarın benim için bilet alacak mısın? Yoksa ben mi alayım?
Chris(Fransızca): Peki ama bende geliyorum... Seni yalnız bırakmam prenses.
Melodie(Fransızca): Yalnız gideceğim Chris. Konserden sonra döneceğim zaten. Gelmene gerek yok.
Gözlerimi kapadım. Düşünmeye başladım. Çok uzun süre... Uzun bir süre... Uzun... Gözlerimi açmadım. Açtığımda Chris’in uyuyakaldığını gördüm. Yataktan kalktım. Üstüne bir yorgan örttüm. Dolabımı açtım. Günlüğümü çıkartıp yazmaya başladım.
“Uff Hannes ya beni o kadar çok zor durumda bıraktın ki... Aslında ben sizin niçin Paris’e geldiğinizi tahmin ediyordum. Tarihi öne almasanız ne iyi olurdu. Ben birde büyükanneme ve büyükbabama nasıl söyleyeceği bu var. Hannes... Beni zor durumda bıraktın... Konser... Gitmeyi düşünmüyorum. Seni görürsem eğer... Çok kötü olurum. Hele o hüzünlü halini... Ama gelemem... Yapamam... Bu kadar cesaretli değilim. Hemen gitmeliyim. Roma’ya yarın hemen gitmeliyim. Aklımdan geçen kötü şeyleri atmalıyım. Tamam... Böyle bir şey olamaz... Olmayacakta... “
Günlüğümü dolabıma geri koydum. Küçük çantamı çıkartıp üç çift kıyafet koydum. Daha sonrada küçük çantamı kapatıp, salona gittim. Büyükbabam koltuğuna oturmuş, gazete okuyordu. Büyükannemde yanında kahve içiyordu.
Büyükannem(Fransızca): Melodie gel otur. Kahve içer misin?
Melodie(Fransızca): Yok büyükanne, büyükbaba ben size bir şey söyleyecektim...
Büyükbabam(Fransızca): Dinliyoruz prenses.
Melodie(Fransızca): Chris’den mi öğrendiniz ‘prenses’ diye hitap etmesini? Neyse söyleyeceklerimin benim için önemli olmasa bile sizin için önemli.
Büyükannem(Fransızca): Neymiş senin için önemsiz olan bizim için önemli olan?
Melodie(Fransızca): Ben yarın Roma’ya gidiyorum. 5–6 gün kalıp döneceğim.
Büyükannem sakince(Fransızca): Niçin?
Melodie(Fransızca): İşlerim var.
Büyükbabam(Fransızca): Chris’de gelecek mi?
Melodie(Fransızca): Yalnız gideceğim.
Büyükannem ile büyükbabamı ikna ettikten sonra dışarı çıktım. Yaz mevsimine gelmiştik. Berlin’den ayrıları 7 ay olmuştu. Paris’in sakin sokaklarında gezmeye başladım. Bir müzik marketinin önünde durdum. Müzik marketinin dışı taştandı. Pencereli ahşaptandı. Bu müzik marketini hatırlıyordum. Arada sırada Paris’e gelince buradan vcd alırdım. Ama buraya gelmeyeli o kadar çok uzun zaman olmuştu ki... İçeri girdim. Müzik marketinde kasadaki görevliden başka müzik marketinde hiç görevli yoktu. Kasaya yaklaştım. Kasadaki görevli kızıl saçlı, mavi gözlü bir kadındı. Kadın başını kaldırıp, beni görünce hemen ayağa kalktı.
Kadın(Fransızca): Bir şey mi istediniz Bayan Héroult?
Melodie(Fransızca): Hayır sadece bakıyordum. Beni tanıyor musunuz?
Kadın(Fransızca): Babanız... Hep buradan alırdı...
Yutkundum.
Melodie(Fransızca): Babam ben doğmadan önce öldü. Beni tanımanız imkânsız...
Kadın(Fransızca): Fransa da ki herkes seni tanıyor.
Hiçbir şey söylemedim. İlerledim. Vitrinlere teker teker bakmaya başladım. Bir yerde durdum. Cinema Bizarre albümü... Elime aldım. Kasaya ilerledim.
Melodie(Fransızca): Ne kadar?
Kadın(Fransızca): Bizden olsun. Babanız zamanınızda çok emeği olmuştu burayı açarken. Lütfen kabul edin.
Melodie(Fransızca): Peki.
Eve geldim. Chris’in odasına geçtim. Vcd oynatıcıya vdc’yi koyup yer yastığına oturdum.
The curtain's closed
No way home
The nectar of life run dry
These tainted words
Made to hurt
Cut in me with its' knife
(Perdeler kapandı
eve doğru hiç yol yok
hayatın nektarı kurumaya başladı
bu kokuşmuş(eskimiş)kelimeler
çok acıtıyor
beni bunun bıçağıyla kesin)
Daha fazla dayanamadım. Odadan çıktım. Vcd oynatıcıyı açık bırakmıştım. Ama umursamadım. Evden çıkıp yandaki küçük eve girdim. Büyükannemin söylediğine göre burada salonun ortasında babam küçükken yatma saati gelene kadar piyano çalarmış. Liseye gelince bu evde yaşamaya başlamış. Sadece yemek için diğer eve gidiyormuş. Onun dışında saatlerce piyanonun başındaymış. Zaten şarkı bestelemeye de lisede başlamış. Küçük evin salonuna geçtim. Salonun ortasındaki siyah piyano hala yepyeni gibi gözüküyordu. Piyanonun sandalyesine oturdum. Babamın bestelediği ama hiç kimsenin bilmediği bir besteyi çalmaya başladım. Bu babamın benim için bulduğu ilk bestesiymiş. Daha sonradan 2 tane daha var. 2. ben 6 aylıkken 3. ise benim doğumuma 2 ay kala bestelemiş. Tabi bu da onun son bestesiydi. İlk bestesini zaten annemi gördüğü an bulmuş. Piyano çalmasını küçükken bana büyükannem öğretmişti. O çok güzel piyano çalardı. Babamda ona çekmişti. Onun gibi yetenekliydi. Belki bende... Piyanoyu çalarken gözyaşlarıma hâkim olamıyordum. Akıp gidiyordu... Babam bütün parasını ve kimsenin bilmediği besteleri bana bırakmıştı. Bana... Keşke onu görebilseydim... Onu sadece fotoğraflarda görebilmiştim... Fotoğraflarda!
...
...
...
Durdum. Ayağa kalktım. Babamın tüm bestelerini ezbere biliyordum... Yerine getirecektim... Karar vermiştim... Kızı olarak bestelerini ben çalacaktım... Bestelerini ‘ölümsüz’ yapacaktım. Tıpkı onun istediği gibi...
...
Ben havaalanının bir köşesinde durmuş, uçakların inişlerini seyrediyordum. Dalmıştım. Korktuğumun başına gelmesini istemiyordum. Tanrı’ya dua ediyordum... Korktuğum başıma gelmesini istemiyordum. İstemiyordum...! Roma’ya gidecek yolcular için anons yapılmıştı. Küçük çantamı tekrardan elime aldım. Bineceğim yere doğru yürüyordum. Başım yere eğikti. Öne bakarak yürümek istemiyordum. Müzik marketindeki kadının sözleri aklıma takılmıştı. Bir ara tedirgin oldum. Başımı kaldırdım. Ve o anda... Korktuğum başıma gelmişti!. Elimdeki küçük çantam yere düştü. Yutkundum. Cinema Bizarre karşımdaydı... Korktuğum şey olmuştu... O andan itibaren beni zor dakikaların beklediğini anladım.
Yorumlarınızı bekliyorum canlarım. Nasıl Süpriz Ama Ya!
Öhöm ilk başta o Yu manyağına hönk diyorum kızı yedi ay boyunca tek başına bırkamış hiç özür dileme falan yok melodie sanki biraz fazla kararlı ya. Nesem kızımız sonunda akıllanmış Yu'nun karşına şöle ünlü bi piyanist olarak süzüm süzüm geçsin demi güzel bir bölüm olmuş Usagi_Maronucuğum devamını bekliyorum
Sewimlİ_HırsıZ'a bu güzel imzadan dolayı çok teşekkür eder ve minnetimi gönderirim
Spoiler:
Usagi_Maron hocam eline ve klavyene sağlık ta ben daha önce belirttim yine soruyorum.Eğer bu son sezonsa Ben ''İpucu Kriminal'' benzeri bir hikaye yapacağım kurban olarak Melodie ve/veya arkadaşlarından birisini bu hikayede de kullanılmasını bir sakıncası var mı ama sezon bittiğinde tabii.
Sayın Kyo Kusanagi'ye teşekkürlerimi iletiriz.
[Bağlantı] Forumumuz tekrar aktiftir.Nerde kalmıştık?
1. sayfa (Toplam 9 sayfa) [ 87 mesaj ] |
Bu forumda yeni başlıklar açamazsınız Bu forumdaki başlıklara cevap veremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı değiştiremezsiniz Bu forumdaki mesajlarınızı silemezsiniz Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız |