O bölümde öğretim elemanlarının pek fark yaratacağini sanmiyorum.Tamamen senin kendini gelistirmenle alakali bir bolum bence.1. Önceligin okulun seni yurt disina gonderme kolayligi olsun , erasmus gibi hangi okul daha fazla ogrenci gonderiyor ve hangi ülkelerle anlasmali ben ona bakardim.Ikinci olarakta sosyal hayata bakardim ve ona gore secimimi yapardim. Bunlarin disinda karadenizli biri olarak deniz olmayan memlekette yasayamam o yuzden izmir diyorum ben .Kendi tercih donemimdede toplam 5 adet tercih yapmistim hepsi istanbuldu. Istemedigin yerleri yazmana gerek yok 450 puanla 449la kapatan istemedigin bir bolumu/okulu yazmaktansa 410 puanla kapatan istedigin bolum/okulu secmeni oneririm.

@Crazy Cat Lady

Bence de Ege'yi seçsen daha rahat edersin. Ankara zaten o kadar karışık ki bazen ders bile işlenemiyor olaylar yüzünden, en azından arkadaşlardan duyduğum bu. Ege'ye gitsen bu konuda kafan daha rahat olur. Ayrıca kalacak yerinin hazır olması ve şehre yabancı olmaman da çok büyük bir avantaj, ki İzmir de çok güzel şehir Ben de İngiliz Dili Edebiyatı okuyorum ve arkadaşların dediği gibi inan kendini geliştirmek büyük oranda senin elinde.

Ben özellikle herhangi bir okul seçmeni söylemedim @Crayz Cat Lady sadece benim açımdan o iki tarz seçim arasında ki avantaj ve ya dezavantajları biraz ifade etmek istedim. Yani sonuç olarak karar senin .

Forumda mimar olan biri var mi? ya da mimarlik okuyan biri?

Merhaba, görgüsüzlük genetik midir, sosyal mi? Bundan münazara konusu olur mu?

Mahmut diye bir adam var acayip bir şarkı yapmış.

Münazara konusu olur bence ama genetik olmasına imkan yok ,sosyal çevrenin etkisiyle insanlar kabalaşır,görgüsüzleşir ve genel mantık budur yani...çıkıpta genetik diyecek olan var mıdır bilmiyorum. Ama biri çıkıpta karşı görüşü savunamazsa bu seferde münazara konusu olur mu?
Münazara demişken; bir münazara sırasında karşı tarafı savmak ve ya kendi konunu savunmak için illa bilimsel gerçekler mi lazımdır yoksa toplumsal birikimden de yararlanılabilir mi? Mesela atasözü kullanarak ve ya içinde bulunduğun toplumun yazıya geçmemis kurallarını (gelenek göreneklerini) konunu savunmak için delil niyetinde kullanabilir misin ? Hayır kullanabiliyorsan bu toplumsal koşullar bunca yıl boyunca sadece senin konuna destek vermek için mi şekillenmişlerdir. Ya toplumun sözlü geleneği bir ya da bir kaç atanın 'hadi geleceğe erdemli bir toplum bırakalım ' diye düşünüp işe koyulmaları ile başlayıp bu güne gelmişse. O zaman erdem nedir? Kaldı ki bu bir kaç atanın erdem anlayışı kime neye göre şekillenmiştir.Hem onlar öyle demişler diye öyle mi olmak zorunda ? Madem münazara da konunu savunmak için bahsettiğimiz ikinci yol ( yaşanmışlıklar, gelenek Görenekler , ahlak,erdem algısı kullanılarak geliştirilen önermeler) bu kadar çelişki dolu o zaman neden bilimsellik şart değil?
Madem münazara dediğimiz şey sadece ne kadar çok mantıklı konuştuğunla alakalı (ki bütün bunları yazmamın nedeni çocukken okulda büyük saçmalayarak katıldığım bütün münazaralarda grubumu kazandırmış olmam) biri bana yukarıda ki sorularımı cevaplasın. Bir de bi münazara da illa birileri kazanmak zorunda mı? Sadece tartışıp çelişkilerle dolu bir masa bırakılamaz mı geride?

Kesin kazanmak zorunda değilsinizdir ama benim Türkçe öğretmenim bu konuda 'kazanmak zorunludur' diyerek tartışmaya hırsı sokmaya çalışmıştır. Bunca yıl bu kadar salak mıyım yani.

Münazarada bilimsellik aranmaz. Münazara bilginin o kadar da önemli olmadığı tek yer. Yani istediğin kadar bilgi sahibi olabilirsin. Ama jüriyi ikna edemedikçe ve karşı takımın savlarını çürütemedikçe bilginin hiçbir yararı olmuyor. Bu yüzden bilgi iyi bir destek, ama sadece bir destek konumunda kalırsa ve karşıdan mantık dışı görünse bile savların kendi içlerinde bir mantık zinciri taşıyorsa kazanırsın. Tabii uyman gereken bazı kurallar da var: Açılış yani hükumet kanadı isen savlarını sıralamaktan başka bir şey yapmıyorsun ama muhalefetteysen o zaman önce çürütmeler, sonra savlar var. Üstelik bazı jüriler savların tamamının verilmesinden sonra özet geçmeye de büyük önem veriyorlar. Soru alacak mısın, soruyu nasıl cevaplayacaksın, soru soran belli bir süreyi aşacak mı, soru sorana kibar davranacak mısın, soru senin enerjini düşürecek mi, bütün bunlar puanlamada etkili. Kendini neden tanıtmadın şeklinde eleştiri bile duymuştum ben jürilerden (kendim için değil, öğrencilerim için. Bizim zamanımızda böyle şeyler yoktu, teeey, tey)
Münazara çok güzel bir şey ve onu anlamlı kılan da ortada bir "kazanan"ın olması. Kazanan yoksa açık oturum olur, forum olur, panel olur ama hırs olmaz. Hırs olması için bir kazanan olması lazım.

Bu arada biraz sinirliydim, münazara kısmı tamamen geyik. Tabii ki görgüsüzlük genetik değil. Ama bence görgüsüzlüğü gidermeye çalışmamak genetik olabilir.

Münazara yı ilkokul anılarım dışında bilmiyormuşum.

Iki cilalı tahta sıra karşı karşıya konulur. Üçer öğrenci bu sıralara sıkış tepiş yerleşir. Öğretmen konuyu söylediğinde hayatında (okul hayatında) hiç bu kadar heyecan verici bir şey yapmamış Hatice konuyla ilgili deli saçmalamar. Aslında ne konudadır aklı ne de söyleyeceklerinde, sonuçta öğretmeni ona sütün siyah olduğunu savunan bir grubun bile kazandığını itinayla belirtmiştir. Hayatında hiç bir şeyi bu kadar içten savunmamıştır. Ses tonu normalden birazcık daha tiz olan Hatice bütün heyecanıyla 80 dakka boyunca sınıf arkadaşlarına ve hocasına savunur savını. Ve tabii ki kazanır .

Şuan ki ben ile tamamen zıt bir anı, belki de bu yüzden bu kadar canlı.Ama gerçekten münazara tanımı yapıldığında ne kadar heyecanlandıgımı hiç unutamam. Her zaman da heyecan vermiştir 'münazara' kelimesi. Ama dediğim gibi şu sıralar toplumu,başlangıcı,algıları,ahlakı,erdemi ve bütün bunların başlangıcını sorgulayan benim ıcın biraz değişik sonuca ve kazanana her zaman itiraz edebileceğin kesinliği olmayan bir yarışma . Siyaset yapmak gibi . Hani bu adam kötü ama iyi siyasetçi durumu var sanki biraz.


Bilemedim.Yine olsa yine yaparım.Ama aslolan cevap vermek değil de soru sormaktır, aslolan paradoksun kendisidir diye de bir felsefe var bana bunu yapmazdın diyen. Söyledim ya bilemiyorum

Quincy - san acaba yine neye sinirlendin??

belki de münazara için artık fazla olgunlaşmışsındır hatice-çan.

misafirimizin (ki halamın gelini olur) bebeğinin kirli bezlerini hiçbir poşetin içine koymaksızın çamaşır makinasının üzerine bırakmasına sinirlendim aslında. unutkanlık diye olumlu yaklaşmak istiyorum ama yaklaşamadım. iki defa üst üste oldu çünkü